1:1 RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA 1:2 HER TÜRLÜ ÖVGÜ yalnızca Allah'a özgüdür, bütün âlemlerin Rabbi, 1:3 Rahmân, Rahîm, 1:4 Hesap Günü'nün Hâkimi. 1:5 Yalnız Sana kulluk eder; ve yalnız senden yardım dileriz. 1:6 Bizi dosdoğru yola ilet, 1:7 Nimet bahşettiklerinin yoluna; gazab(ın)a uğrayanların ve sapkınlarınkine değil! 2:1 Elif-Lâm-Mîm. 2:2 ÜZERİNDE hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilahi kelâm Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara bir rehber (olarak indirilmiş)tir, 2:3 Onlar ki, insan idrakinin aşa(n olguların varlığı)na inanırlar ve namazlarında dikkatli ve devamlıdırlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar, 2:4 Ve onlar (ey peygamber), sana indirilene de senden önce indirilmiş olana da iman ederler, öteki dünyanın varlığından bütün kalpleriyle emindirler. 2:5 İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenler onlardır, mutluluğa erişecek olanlarda! 2:6 UNUTMA Kİ hakikati inkara şartlanmış olanlar için kendilerini uyarıp uyarmaman fark etmez; onlar inanmazlar. 2:7 Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir ve gözleri üzerinde de bir perde vardır; dehşet verici bir azap beklemektedir onları. 2:8 Ve öyle kimseler var ki, gerçekte inanmadıkları halde "Biz Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyoruz" derler. 2:9 (Aslında) onlar, (böylece) Allah'ı ve iman etmiş olanları kandırmak isterler. Halbuki kendilerinden başka kimseyi kandıramazlar; ve bunu da fark etmezler. 2:10 Kalpleri hastalıklıdır, Allah hastalıklarını daha da artırmıştır ve ısrarlı yalanlarından dolayı onları şiddetli bir azap beklemektedir. 2:11 Onlara "Yeryüzünde yozlaşmaya ve çürümeye yol açmayın!" dediklerinde "Biz sadece düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışıyoruz!" diye cevap verirler. 2:12 Gerçekte onlar yozlaşmaya ve çürümeye yol açan kimselerdir, ama bunu (kendileri de) idrak etmezler. 2:13 Onlara: "Diğer insanların inandığı gibi inanın!" denildiğinde, "(Şu) dar kafalıların inandığı gibi mi?" diye cevap verirler. Gerçekte onlardır dar kafalılar, ama bunu bilmezler. 2:14 Ve iman etmiş olanlarla karşılaştıkları zaman da, "Biz de (sizin gibi) inanıyoruz!" iddiasında bulunurlar; ama şeytani dürtüleriyle baş başa kaldıklarında, "Aslında biz sizin yanınızdayız, onlarla sadece eğleniyoruz" derler. 2:15 Allah da bu alaycı tavırlarından dolayı onlara hak ettikleri karşılığı verecek ve onları küstahlıkları ile baş başa şaşkınca bocalamaya terk edecektir. 2:16 (Çünkü) onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlar, ama ne (bu) ticaretleri onlara fayda sağlamış, ne de (başka bir şekilde) hidayet bulmuşlardır. 2:17 Onların hali, ateş yakan öyle kimselerin haline benzer ki, o (ateş), çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah, görmesinler diye ışıklarını alıp onları zifiri karanlığa gömer; 2:18 Onlar, sağır, dilsiz, kördürler; ve (artık) geriye dönüşleri de yoktur. 2:19 Ya da (onların durumu) gökten zifiri karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle gelen şiddetli bir sağanağ(a benzer): Ölümün dehşeti içinde yıldırımlardan korunmak için parmakları ile kulaklarını tıkarlar, ama Allah hakikati inkar edenleri (kudreti ile) kuşatır. 2:20 Çakan şimşekler neredeyse gözlerini alıverir; ışık verince hareket ederler, karanlık çökünce oldukları yerde çakılıp kalırlar. Şayet Allah dileseydi, onları işitme ve görme (yetenek)lerinden yoksun bırakabilirdi: Çünkü Allah her şeye kâdirdir. 2:21 EY İNSANLAR! Sizi ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk edin ki, O'na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız. 2:22 O ki, yeryüzünü size bir dinlenme yeri, gökyüzünü bir çardak yapmış, gökten su indirmiş ve onunla size rızık olarak meyveler çıkarmıştır: O halde (Bir ve Tek İlah olduğunu) bile bile Allah'a ortaklar koşmayın. 2:23 Eğer kulumuz (Muhammed)'e katımızdan safha safha indirdiğimiz vahyin bir kısmından şüphe ediyorsanız o zaman aynı değerde bir sure getirin (de görelim) ve -eğer dediğiniz doğruysa- Allah'tan başkalarını da size şahitlik etmeleri için çağırın. 2:24 Eğer bunu yapamıyorsanız -ki kesinlikle yapamayacaksınız- o zaman yakıtı insanlar ve taşlar olan, hakikati inkar edenler için hazırlanmış ateşi bekleyin! 2:25 Ama imana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara, içlerinden ırmaklar akan has bahçelerin kendilerine ait olacağını müjdele! Onlara ne zaman rızık olarak oradan bazı ürünler bahşedilse, "Bunlar, bize daha önce bahşedilenlerin aynısıymış" diyecekler. Çünkü onlara o(geçmişte tadılanlar)ı hatırlatacak şeyler verilecek. Onlar, orada tertemiz eşler bulacaklar ve orayı mesken edinecekler. 2:26 Bakın, Allah, bir sivrisineği (hatta) ondan daha küçük bir şeyi örnek getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş olanlara gelince, onun Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, "Bu örnek ile Allah ne demek istiyor acaba?" derler. Bu yolla Allah, bir çoğunu saptırırken bir çoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz. 2:27 Onlar ki, (fıtratlarına) yerleştikten sonra Allah'a karşı taahhütlerini bozarlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırır ve yeryüzünü fesada verirler: İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar. 2:28 Cansız iken size hayat veren ve sizi ölüme götüren, sonra tekrar hayata kavuşturan ve (sonunda) Kendisine döndürüleceğiniz Allah'ı nasıl inkar edersiniz? 2:29 Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök şeklinde düzenleyen O'dur; ve yalnızca O'dur her şeyin tam bilgisine sahip olan. 2:30 İŞTE O Zaman Rabbin meleklere: "Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip çıkacak birini yaratacağım!" demişti. Onlar: "Seni övgüyle yüceltip takdis eden bizler dururken, orada bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. (Allah) "Sizin bilmediğiniz (çok şey var, onları) Ben bilirim!" diye cevapladı. 2:31 Ve O, Âdem'e her şeyin ismini öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve "Dedikleriniz doğruysa haydi bu (şeylerin) isimlerini Bana söyleyin bakalım!"dedi. 2:32 Onlar: "Sen kudret ve egemenlikte kusursuz ve eksiksizsin! Senin bize bildirdiğin dışında bir bilgimiz yoktur. Doğrusu yalnız Senin her şeyi bilen, gerçek hikmet Sahibi!" diye cevap verdiler. 2:33 O: "Ey Âdem, bu (şeylerin) isimlerini onlara bildir!" buyurdu. (Âdem) isimleri onlara bildirince (Allah): "Size, 'göklerin ve yerin gizli gerçeğini, açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız Ben bilirim' dememiş miydim?" dedi. 2:34 Sonra Meleklere "(Haydi!) Âdem'in önünde yere kapanın" dediğimizde İblis dışında hepsi yere kapandı, o ise reddetti ve (üstelik) küstahça böbürlendi: Böylece hakkı inkar edenlerden oldu. 2:35 Ve (sonra) "Ey Âdem" dedik: "Sen ve eşin bu bahçeye yerleşin ve orada dilediğinizden serbestçe yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız." 2:36 Ama Şeytan orada ikisini de yoldan çıkardı ve böylece sahip oldukları konumu yitirmelerine sebep oldu. Bu yüzden Biz: "İnin, (bundan böyle) kiminiz kiminize düşman olarak yaşayın ve yeryüzünü bir müddet için mesken edinip orada geçiminizi sağlayın!" dedik. 2:37 Derken Âdem Rabbinden (yol gösterici) sözler aldı. Ve (Allah) O'nun tevbesini kabul etti: Çünkü yalnız O'dur tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan. 2:38 Biz, "Hepiniz buradan çıkıp gidin!" dedikse de size yol göstericiliğimiz devam edecektir: ve Benim yol gösterici mesajlarıma uyanlar için artık ne korku vardır, ne de üzüntü; 2:39 Hakikati inkara şartlanmış olanlara ve mesajlarımızı yalanlayanlara gelince -işte onlar, içinde yaşayıp kalmak üzere ateşe mahkum olan kimselerdir. 2:40 EY İSRAİLOĞULLARI! Size bağışladığım o nimetleri hatırlayın ve Bana verdiğiniz sözü tutun (ki) Ben de sözümü tutayım; ve Benden, yalnız Benden sakının! 2:41 Bunun için de, size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı nitelikte indirdiğim bu vahye inanın; onun gerçekliğini inkar edenlerin öncüsü olmayın; mesajlarımı küçük bir kazanca değişmeyin; ve Bana, yalnızca Bana karşı sorumluluk bilinci taşıyın! 2:42 Hakkı bâtıl ile örtüp bile bile gizlemeyin. 2:43 Namazda dikkatli ve devamlı olun, karşılıksız yardımda bulunun ve namazda rükû edenlerle birlikte rükû edin. 2:44 Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz -hem de ilahî kelâmı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız? 2:45 (Ey müminler!) Sabır ve namazla yardım dileyin: Bu, tam bir sığınma duygusu içinde yürekten Allah'a yönelenler dışında herkes için zor bir iştir. 2:46 Onlar ise (sonunda) Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini kesinlikle bilirler. 2:47 Ey İsrailoğulları! Size bağışladığım nimetleri ve sizin diğer kavimlere karşı üstün gelmenizi sağladığım günleri hatırlasanıza! 2:48 Ve hiçbir insanın ötekine en ufak bir yararının dokunmayacağı, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği Gün(ün mutlaka gelip çatacağı) bilinciyle yaşasanıza! 2:49 Ve (hatırlayın) azapların en korkuncu olarak -ki sizin için Rabbinizden büyük bir imtihandı- oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakan Firavun hanedanının elinden sizi kurtardığımız (günleri). 2:50 Ve önünüzdeki denizi yararak sizi kurtarıp, Firavun hanedanını gözlerinizin önünde boğduğumuz (günleri). 2:51 Musa'yı (Sina Dağı'nda) kırk gece tuttuğumuz ve O'nun yokluğunda (altın) buzağıya tapmaya başladığınız ve böylece zalimlerden olduğunuz, 2:52 Dahası, (bütün) bunlardan sonra, belki şükredenlerden olursunu diye bu günahınızı affettiğimiz (günleri). 2:53 Ve (hatırlayın), Musa'ya ilahî kelâmı -(böylece) doğruyu yanlıştan ayırt etmek için (kullanacağı) ölçüyü -vermiştik ki doğru yola yönelesiniz; 2:54 Ve Musa, halkına (dönüp) "Ey halkım!" demişti. "Doğrusu buzağıya taparak kendinize karşı suç işlediniz, o halde tevbe ederek (tekrar) Yaratıcınıza yönelin ve nefsinizi yok edin; bu, sizin için Yaratıcınızın katında en hayırlısı olacaktır." Bunun üzerine O, tevbenizi kabul etmişti: Çünkü yalnız O'dur tevbeleri kabul eden, Rahmet Dağıtan. 2:55 Ve (hatırlayın) (hani), "Ey Musa, doğrusu Allah'ı kendi gözümüzle görmedikçe sana asla inanmayacağız!" dediğinizde, (işte o an) siz daha (ne oluyor diye) çevrenize bakıp dururken ceza yıldırımı sizi yakalamıştı. 2:56 Ama ölü (bir toplum) haline geldikten sonra belki şükredenlerden olursunuz diye sizi tekrar dirilttik. 2:57 Ve bulutların sizi gölgeleri ile ferahlatmasını sağladık, ayrıca "Size rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yararlanın" (diyerek) kudret helvası ve bıldırcın gönderdik. O soydaşlarınız (işledikleri günahlarla) bize hiçbir zarar vermediler, fakat (sadece) kendilerine zulmettiler. 2:58 Ve yine (hatırlayın o günleri), Biz, "Bu beldeye girin ve yiyeceklerinden dilediğiniz kadar bol bol yiyin; fakat kapıdan (tevazu içinde) boyun eğerek girin ve 'Günahlarımızın yükünü üzerimizden kaldır!' deyin ki, günahlarınızı bağışlayayım ve iyilik yapanlara sınırsız mükafat vereyim" demiştik. 2:59 Ama o zulmetmeye şartlanmış olanlar kendilerine tevdî edilmiş olan (söz)ü başka bir sözle değiştirdiler: bunun üzerinde Biz de yoldan çıkmalarından ötürü o zalimlerin üzerine gökten bir bela indirdik. 2:60 Ve yine bir keresinde Musa, kavminin su ihtiyacı için (Bize) yalvarmıştı ve Biz de kendisine: "Asânla kayaya vur" demiştik. Bunun üzerine oradan on iki kaynak (birden) fışkırmıştı ki halkın tümü nereden (hangi kaynaktan) içeceğini bilsin. (Ve Musa demişti): "Allah tarafından verilen rızıktan yiyip için, ama yeryüzünün yozlaşmasına ve çürümesine yol açacak bozgunculuk yapmayın." 2:61 Ve bir zamanlar yine size: "Ey Musa, doğrusu biz bir çeşit yiyecekle yetinemeyiz, öyleyse Rabbine dua et de bize topraktan yetişen ürünler, sebze, salatalık, sarımsak, mercimek, soğan (gibi ürünler) çıkarsın" demiştiniz. (Musa): "Daha hayırlı (ve onurlu) olan durumu daha aşağılık olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? O halde, utanç içinde Mısır'a dönün; orada istediğiniz şeylere kavuşabilirsiniz!" demişti. Böylece, onlara yoksulluk, düşkünlük damgası vuruldu ve Allah'ın gazabına uğradılar. Bütün bunlar, Allah'ın mesajının gerçeğini inkar etmedeki ısrarlı ve haksız şekilde Peygamberleri öldürmeleri yüzündendir: Bütün bunlar, (Allah'a) isyan etmeleri ve hakkın sınırlarını ihlal etmedeki ısrarlarından dolayıdır. 2:62 KUŞKUSUZ, (bu ilahî kelâma) iman edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir. 2:63 İŞTE O ZAMAN, Sina Dağı'nı üzerinize şahit tutarak ciddi ve samimî (görünen) taahhüdünüzü kabul etmiş ve "Size bahşettiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sımsıkı sarılın ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız!" (demiştik). 2:64 Ama siz ondan sonra sözünüzden döndünüz! Eğer Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı kendinizi muhakkak ziyana uğrayanlar arasında bulurdunuz. 2:65 Nitekim, içinizde Sebt Günü'nün kutsallığını ihlal edenleri biliyoruz; bu davranışlarınızdan ötürü onlara: "Aşağılık maymunlar gibi olun!" dedik. 2:66 Ve onları hem kendi zamanları, hem de bütün gelecek zamanlar için uyarıcı bir örnek kıldık, Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara da ibret alınacak bir ders. 2:67 HANİ, O ZAMAN Musa, halkına: "Dinleyin! Allah bir sığır kurban etmenizi emrediyor" demişti. Onlar: "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" dediler. O: "Bu kadar cahil olmaktan Allah'a sığınırım!" diye cevap verdi. 2:68 Onlar: "(Madem öyle), Rabbine bizim için dua et de bunun nasıl bir kurban olacağını bize açıklasın" dediler. (Musa) "Bakın!" dedi, "O, ne yaşlı ne körpe, ama ikisi arasında orta yaşta bir sığır olmasını istiyor. O halde size verilen emri yerine getirin!" 2:69 Onlar: "Rabbine bizim için dua et de onun renginin nasıl olacağını bize açıklasın" dediler. (Musa'nın) cevabı şu oldu: "O, kurbanın sarı renkte, parlak tonda, görenlere zevk veren bir sığır olmasını istiyor." 2:70 Onlar: "Rabbine bizim için dua et de onun nasıl olacağını bize (daha açık) bildirsin, (çünkü) bize göre tüm sığırlar birbirine benzer; ve sonra, Allah arzu ederse biz elbette doğru yola yöneliriz!" dediler. 2:71 (Musa'nın) cevabı şu oldu: "O, kurbanın ekinleri sulamak veya toprağı sürmek için hiç koşulmamış, kusursuz, alacasız bir sığır olmasını istiyor." Onlar: "İşte, sonunda gerçeği bildirdin!" dediler; ve hemen (onu) kurban ettiler, halbuki neredeyse hiçbir şey yapmadan kalacaklardı. 2:72 Çünkü ey İsrailoğulları, siz bir adam öldürmüştünüz ve sonra da bu (suçlunun sorumluluğunu birbirinizin üstüne atmıştınız. Oysa Allah, sizin örtbas ettiğiniz her şeyi açığa çıkarmaya kâdirdir. 2:73 Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olaylarının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz." 2:74 Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da set oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir! 2:75 ŞİMDİ, onların tebliğ ettiğimiz şeye inanacaklarını bekliyor musunuz? Aksine, bir çoğu Allah'ın kelâmını dinler ama onu anladıktan sonra bile bile çarpıtırlar. 2:76 Nitekim, imana ermiş olanlarla buluştuklarında, "(Sizin inandığınız gibi) inanıyoruz!" derler; ama birbirleriyle baş başa kaldıklarında, "Rabbinizin kelâmını size karşı koz olarak kullansınlar diye mi Allah'ın size açıkladığı şeyleri onlara haber veriyorsunuz? Aklınızı başınıza toplamayacak mısınız? derler. 2:77 Bilmezler mi ki Allah, açığa vurdukları şeylerden de gizlediklerinden de haberdardır? 2:78 Onlar arasında ilahî kelâmın gerçek bilgisine sahip olmayan, kitap ile ilgisiz insanlar var; (ki bunlar) sadece bir takım kuruntular(a tâbi olurlar) ve zanna dayanırlar. 2:79 O halde, yazıklar olsun onlara ki, kendi elleriyle, ilahî kelâm(dan olduğunu iddia ettikleri hususlar)ı kaydettikten sonra, az bir kazanç elde etmek için, "Bu Allah'tandır!" derler. (Böyle diyerek) kendi elleriyle kaydettiklerinden ötürü yazıklar olsun onlara! Ve yine bütün o kazandıklarından ötürü yazıklar olsun böylelerine! 2:80 Ve onlar: "Ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz" derler. De ki (onlara): "Allah'tan bir söz mü aldınız -çünkü Allah hiçbir zaman sözünden caymaz- yoksa asla bilemeyeceğiniz bir şeyi mi Allah'a isnat ediyorsunuz?" 2:81 Evet! İşte (böylesine) büyük bir kötülük işleyen ve (bunun) günahıyla çepeçevre kuşatılan kimseler var ya, işte böyleleridir içinde kalmak üzere ateşe mahkum olanlar! 2:82 İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, sürekli içinde kalmak üzere cenneti hak edenler de işte bunlardır. 2:83 VE BİR ZAMAN, (ey) İsrailoğulları, (sizden) şu (konularda) kesin taahhüt almıştık: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz; akraba ve ebeveyninize, yetimlere ve fakirlere iyilik yapacaksınız; bütün insanlarla güzellikle konuşacaksınız; namazlarınızda dikkatli ve devamlı olacaksınız ve karşılıksız yardımda bulunacaksınız." Ama, birkaçınız dışında bu sözünüzden döndünüz: zaten siz, inatçı, isyankar bir topluluksunuz! 2:84 O zaman, birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan sürmeyeceğinize dair kesin söz almıştık sizden, siz de kabul etmiştiniz; ve (şimdi de) buna şahitlik yapıyorsunuz. 2:85 Buna rağmen yine sizlersiniz birbirinizi katleden ve -kesinlikle yasaklanmış olduğu halde- kendi halkınızdan bir kısmını yurtlarından süren, onlara karşı günahkarlık ve nefrette yarışıp yardımlaşan ve esir olarak elinize düştüklerinde onları ancak fidye alarak bırakın! Böyle yaparak, ilahî kelâmın bir kısmına inanıyor, diğer kısmını inkar mı ediyorsunuz? Öyleyse bilin ki, içinizden böyle yapanların karşılığı, bütün dünya hayatında zilletten ve Kıyamet Günü en acıklı azaba uğratılmaktan başka bir şey olmayacaktır. Zira Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. 2:86 Ahiret hayatı karşılığında bu dünya hayatını satın alanlar var ya, işte böylelerinin azabı hafifletilmeyecek ve onlara yardım edilmeyecektir. 2:87 Biz Musa'ya ilahî kelâmı bahşettik ve birbiri ardınca O'nu izleyen elçiler gönderdik: Meryem oğlu İsa'ya da hakikatin tüm kanıtlarını vahy ettik ve O'nu kutsal ilham ile güçlendirdik. (Ama) ne zaman bir elçi hoşunuza gitmeyen bir ley getirdiyse küstahlıkla haddi aşarak bir kısmını öldürdünüz ve diğerlerini yalanladınız, öyle değil mi? 2:88 Ama onlar: "Kalplerimiz zaten bilgi ile dolu!" derler. Hayır, bilakis Allah, onları hakikati kabullenmeyi reddettikleri için gözden çıkarmıştır. Zira onlar sadece basmakalıp birkaç şeye inanırlar. 2:89 Ve ne zaman Allah katından onlara, halen sahip oldukları hakikati tasdik eden bir (yeni) vahiy geldiyse, daha önce, hakikati inkara şartlanmış olanlara karşı üstün gelmek için yalvarıp yakardı(klarını çarçabuk unutarak) daha önce tanıdıkları (hakikati) bu defa inkara kalkıştılar. Ve Allah'ın lâneti, hakikati inkar eden herkesin üzerindedir. 2:90 Allah'ın lütfunu dilediği kuluna bahşetmesini kıskanarak Allah'ın indirdiği hakikati inkar etmeleri ve böylece kendilerini kaptırdıkları şu (boş gurur) ne kötü! Onlar böylece Allah'ın gazabını tekrar tekrar hak ettiler. Ve o hakikati inkar edenler için hazırlanmış utanç verici bir azap vardır. 2:91 Nitekim onlara: "Allah'ın indirdiğine inanın!" denildiğinde, "Biz (yalnızca) bize indirilene inanırız!" diye cevap verirler; ve zaten bildikleri bir gerçeği tasdik ve teyit eden bir hakikat bile olsa, sonra gelen her haberi inkar ederler. De ki: "Madem (gerçek) müminler idiniz neden Allah'ın önceki peygamberlerini öldürdünüz?" 2:92 Gerçekten Musa size hakikatin tüm kanıtları ile gelmişti (ama) O'nun yokluğunda hemen (altın) buzağıya tapmaya başlamış ve böylece haince bir davranış içine girmiştiniz. 2:93 Biz o zaman, Sina Dağı'nı üzerinize şahit tutarak, "Size emanet ettiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sarılın ve ona kulak verin!" (diyerek) sizden kesin bir taahhüt almıştık. (Bütün bu hatırlatmalara rağmen) onlar; "Dinledik, ama itaat etmiyoruz!" derler. Zira, hakikati reddetmeleri yüzünden bunların kalplerini (altın) buzağı sevgisi kaplamıştır. De ki: "Ne kötü (şu) inancınızın sizi yönelttiği (şey)! Eğer gerçekten bir şeylere inanıyorsanız." 2:94 De ki: "Eğer Allah katındaki ahiret hayatı, başka hiç kimseye değil de yalnız size mahsus ise ve kanaatinizde samimi iseniz o zaman ölümü arzulamanız gerekmez mi?" 2:95 Ama kendi elleriyle yapıp-ettikleri ortadayken bunu hiçbir zaman temenni etmeyecekler: Allah zalimleri her halleriyle bilmektedir. 2:96 Ve sen onları başkalarından daha ihtirasla hayata sarılmış göreceksin, hatta Allah'tan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlardan bil daha çok onların her biri binlerce yıl yaşamak ister; halbuki uzun yaşaması, böyle birini (ahirette) azaptan kurtarmaz; zira Allah onun bütün yapıp-ettiklerini görmektedir. 2:97 (EY PEYGAMBER, onlara) şunu anlat: Kim ki, Allah'ın izniyle senin kalbine, önceki çağlarda indirdiklerini doğrulayan, inananlara bir muştu ve rehber olan bu (ilahî kelâm)ı indirdiği için Cebrail'e düşmanlık besliyorsa; 2:98 Kim ki Allah'a, O'nun meleklerine, Cebrail ve Mikail de dahil O'nun elçilerine düşmanlık besliyorsa, bilsin ki Allah da hakikati inkar eden herkese düşmanlık beslemektedir. 2:99 Gerçekten Biz sana apaçık mesajlar indirdik ve onların gerçekliğini yoldan çıkmış olanlardan başkası inkar etmez. 2:100 Ne zaman (Allah'a) söz verdilerse bazıları sözlerini (çiğneyip) bir kenara atmadı mı? Gerçek şu ki, aslında onların çoğu inanmıyor. 2:101 Ve(şimdi bile), ne zaman Allah'tan onlara halen sahip oldukları hakikati tasdik eden bir elçi gele, kendilerini önceki çağlarda vahyedilen kelâma bağlı sayanlardan bazısı, (O'nun dediklerinin) farkında değillermiş gibi ilahî kelâma sırtlarını dönerler. 2:102 Ve (onun yerine) Süleyman'ın hükümdarlığı sırasında şeytanca niyetler taşıyan kimselerin telkin ede geldiklerine uyarlar. Hakikati inkar eden Süleyman değildi, ama o şeytanca niyetler taşıyan kişiler halka sihir öğreterek hakikati inkar ettiler; -ve onlar, Babil'deki iki melek Hârût ve Mârût vasıtasıyla ihdas edilene (uyarlar)- gerçi bu ikili, öncelikle, "Biz sadece ayartıcılar; sakın (Allah'ın vahyettiği) hakikati inkara yeltenmeyin!" şeklinde uyarıda bulunmadan hiç kimseye onu öğretmediler. Ve onlar, bu ikiliden, karı koca arasında nasıl huzursuzluk çıkarılacağını öğreniyorlardır; ancak Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremedikleri gibi sadece kendilerine zarar veren ve hiç faydası olmayan bir bilgi ediniyorlardı; oysa onlar, bu (bilgiyi) edinenin ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını biliyorlardı. Doğrusu, karşılığında ruhlarını sattıkları o (sanat) ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi! 2:103 Eğer inansalar ve O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olsalardı, doğrusu, Allah'ın mükafatı onlara iyilik getirecekti; keşke bunu bilselerdi! 2:104 SİZ EY imana ermiş olanlar! (Peygambere) "Bizi dinle" demeyin; onun yerine, "Bize karşı tahammüllü ol!" demeyi tercih edin. Ve (O'na) kulak verin. Çünkü, hakikati inkar edenleri şiddetli azap bekliyor. 85 2:105 Ne önceki vahyin takipçilerinden hakikati inkara yeltenenler, ne de Allah'tan başka şeylere ilahlık yakıştıranlar, Rabbin tarafından sana indirilen bir hayrı görmekten hoşlanırlar; ancak Allah dilediğini rahmete ulaştırır; zira Allah, sınırsız lütuf Sahibidir. 2:106 Biz yürürlükten kaldırdığımız veya unutturduğumuz her hangi bir mesajı mutlaka daha iyisi veya benzeri ile değiştiririz. Allah'ın her şeye kâdir olduğunu bilmez misin? 2:107 Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümdarlığı Allah'ındır ve Allah'tan başka sizi koruyacak ve yardım edecek hiç kimse yoktur? 2:108 Yoksa, size gönderilmiş olan Elçi'den, daha önce Musa'dan istenenleri mi istiyorsunuz? Ama her kim, hakikate inanmak yerine onu inkar etmeyi tercih ederse doğru yoldan sapmış olur. 2:109 Kendilerini önceki vahye bağlı sayanların çoğu, kıskançlıklarından dolayı, sizi iman ettikten sonra yeniden hakikati inkara döndürmek isterler; (hatta) hakikat kendileri için apaçık ortaya çıktıktan sonra bile. Buna karşılık, siz (ey imana erişenler) Allah'ın iradesini ortaya koyacağı vakte kadar onları hoşgörün ve dayanın: Unutmayın, Allah her şeye kâdirdir. 2:110 Namazınızda dikkatli ve devamlı olun, arındırıcı (malî) yükümlülüğünüzü yerine getirin, çünkü kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliği Allah katında mutlaka bulacaksınız: Unutmayın, Allah bütün yaptıklarınızı görür. 2:111 ONLAR: "Yahudi ve Hıristiyan olmadıkça hiç kimse cennete giremez!" diye iddia ederler. Bu onların kuruntusudur! De ki: "Eğer söylediklerinizde samimi iseniz, iddianızı kanıtlayın!" 2:112 Evet, gerçekten her kim tüm benliğini Allah'a teslim eder ve iyilik yapanlardan olursa, Rabbi katında mükafatını görecektir, ve böyleleri ne korkacak, ne de üzülecekler. 2:113 Ayrıca Yahudiler, "Hıristiyanlar geçerli, tutarlı bir inanç temelinden yoksunlar" iddiasında bulunurken Hıristiyanlar da (aynı şekilde); "Yahudiler, geçerli, tutarlı bir inanç temelinden yoksunlar" diye iddia ederler; ve her iki taraf da (bu iddialarında) ilahî kelâma atıfta bulunurlar! Hatta bilgiden yoksun bulunanlar, onların söylediklerini aynen tekrarlayıp dururlar; ama anlaşamadıkları şeyler konusunda Kıyamet Günü aralarında hüküm verecek olan Allah'tır. 2:114 Allah'ın adının O'nun meclislerinde anılmasına mani olan ve onları tahrip etmek için çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir? İşte böylelerinin bu yerlere (Allah) korkusu dışında bir sâikle girmeye hakları yoktur! Onlar için bu dünyada zillet, ahirette ise korkunç bir azap vardır. 2:115 Doğu da Batı da Allah'ındır: Nereye dönerseniz dönün Allah'ın yönü orasıdır. Unutmayın ki, Allah rahmet ve kudretinde sınırsızdır, her şeyi bilendir. 2:116 Bir kısım insanlar da, "Allah kendilerine bir oğul edindi!" iddiasında bulunurlar. (Asla!) O, yaratılmışlara özgü böyle vasıflardan kesinlikle uzaktır. Göklerde ve yerde ne varsa yalnız O'nundur. Her şey bütün varlığıyla O'nun iradesine tâbidir. 2:117 Göklerin ve yerin yaratıcısı O'dur; bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece "Ol" der -ve o (şey hemen) oluverir. 2:118 (YALNIZ) bilgiden yoksun olanlar: "Allah neden bizimle konuşmaz ve neden bize (mucizevî) bir işaret göstermez?" derler. Onlardan önce yaşamış olanlar da tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi: Kalpleri hep birbirine benziyor. Gerçekte Biz, bütün işaretleri, yürekten inanıp tasdik etmeye niyetli olanlar için açık ve anlaşılır kıldık. 2:119 Doğrusu Biz seni (ey Peygamber) hakikat ile gönderdik: Bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak; yakıcı ateşe mahkum olanlardan sen sorumlu değilsin. 2:120 Sen onların inanç sistemine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden memnun olmayacaklardır. De ki: "Dinletin! Allah'ın rehberliği tek doğru rehberliktir." Ve doğrusu, sana ilim geldikten sonra onların sapık görüşlerini takip etmeye devam edersen ne seni Allah'ın elinden alacak bir kimse bulursun, ne de yardımcı. 2:121 Kendilerine ilahî kelâmı emanet ettiklerimiz (ve) ona gereği gibi uyanlar -işte onlardır (gerçekten) iman edenler; hakikati inkara kalkışanlara gelince- işte onlardır asıl kaybedenler! 2:122 EY İSRAİLOĞULLARI! Size lütfettiğim o nimetleri ve sizin diğer kavimlere üstün gelmenizi sağladığım günleri hatırlayın; 2:123 Ve hiçbir insanın diğerine bir yararının olmayacağı, hiç birinden fidye kabul edilmeyeceği; şefaatin fayda etmeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği bir Günü(n gelip çatacağını) aklınızdan çıkarmayın. 2:124 Ve (şunu hatırlayın): Rabbi, İbrahim'i buyrukları ile sınadığında ve İbrahim de bunları yerine getirdiğinde O'na: "Seni insanlara önder yapacağım!" demişti. İbrahim de sormuştu: "Benim neslimden de mi (önderler çıkaracaksın)?" (Allah) cevap vermişti: "Benim ahdim zalimleri kapsamaz." 2:125 O ZAMAN Biz Mabed'i insanların tekrar tekrar yöneleceği bir hedef ve bir kutsal sığınak yapmıştık: 102 Öyleyse İbrahim için vaktiyle belirlenen yeri ibadet mahalli edinin. Nitekim Biz, İbrahim ve İsmail'e emrettik: "Mâbedimi, onu tavaf edecekler için, onun yanında tefekküre dalacaklar için ve (namazda) rükû ve secde edecekler için temiz tutun." 2:126 Ve İbrahim: "Ey Rabbim!" diye yalvardı, "Burayı emin bir bölge yap ve halkından Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman edenlere bereketli rızıklar bağışla." (Allah): "Her kim hakikati inkar ederse, onun kısa bir süre zevk ü sefa içinde yaşamasına izin veririm -ama sonunda onu ateşin azabına sürerim; ne kötü bir duraktır o!" diye cevap verdi. 2:127 İbrahim ve İsmail Mâbed'in temellerini yükseltirken yalvardılar: "Ey Rabbimiz! Bunu kabul et; Sensin her şeyi bilen, her şeyi duyan!" 2:128 "Ey Rabbimiz, bizi Sana teslim olanlardan kıl ve bizim soyumuzdan Sana teslim olacak bir topluluk çıkar, bize ibadet yollarını göster ve tevbemizi kabul et: Şüphesiz yalnız Sensin tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan!" 2:129 "Ey Rabbimiz! Soyumuz içinden onlara Senin mesajlarını iletecek, vahyi ve hikmeti öğretecek ve onları arındırıp temiz kılacak bir elçi çıkar: Çünkü yalnız Sensin kudret ve hikmet sahibi!" 2:130 Ve düşünme melekeleri dumura uğramış olanlar dışında kim, bu dünyada gerçekten yücelttiğimiz ve şüphesiz ahirette de dürüst ve erdemliler arasında yer alacak olan İbrahim'in inanç sistemini terk etmek ister? 2:131 Rabbi, O'na: "Bana teslim ol!" dediğinde; "(Sana), bütün alemlerin Rabbine teslim oldum!" diye cevap verdi. 2:132 Ve İbrahim çocuklarına bunu aynen vasiyet etti; Yakup da (böyle yaptı): "Evlatlarım! Bakın, Allah size en saf ve temiz inancı bahşetti; öyleyse O'na teslim olmadan ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin. 2:133 Evet, siz, (ey İsrailoğulları) Yakub'un, son nefesini vermeye yaklaşırken oğullarına: "Ben gittikten sonra siz kime kulluk edeceksiniz? Diye seslendiğine şahitsiniz. Onlar: "Senin tanrına, ataların İbrahim, İsmail ve İshâk'ın tanrısına, O Tek Tanrıya kulluk edecek ve O'na teslim olacağız!" diye cevap verdiler. 2:134 Şimdi o toplumlar geçip gittiler; onların kazandıkları kendilerine yazılacak, sizin kazandıklarınız ise size; ve siz, onların yaptıklarından ötürü yargılanacak değilsiniz. 2:135 ONLAR: "Yahudi ve Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız" derler. De ki: "Hayır, (bizimki) bâtıl olan her şeyden yüz çeviren ve Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıranlardan olmayan İbrahim'in inanç sistemi(dir)." 2:136 Deyin ki: "Biz Allah'a inanırız; ve bize indirilene ve İbrahim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a ve onların soyundan gelenlere indirilene; ve Musa'ya, İsa'ya ve Rableri tarafından (diğer) tüm peygamberlere tevdî edilmiş olana (inanırız); onların arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve biz O'na teslim olanlarız." 2:137 Eğer (ötekiler de) sizin inandığınız gibi inanırlarsa şüphesiz doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse de derin bir çıkmaza saplanmış olurlar, ama Allah seni bundan korumaktadır. Zira yalnız O'dur her şeyi işiten, her şeyi bilen. 2:138 (De ki: "Hayatımız) Allah'ın rengi (ile renklenir!) Kim (hayata) Allah'tan daha güzel renk verebilir, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsak?" 2:139 (Yahudi ve Hıristiyanlara) de ki: "Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Nasıl olur? O, bizim gibi sizinde Rabbinizdir; bizim işimiz bize, sizin işiniz de size aittir; ve biz kendimizi yalnızca O'na adamışızdır." 2:140 "İbrahim'in, İsmail'in, İshâk'ın, Yakub'un ve onların soyundan gelenlerin 'Yahudi' yahut 'Hıristiyan' olduklarını mı iddia ediyorsunuz?" De ki: "Allah'tan iyi mi biliyorsunuz? Allah tarafından kendilerine verilen bir delili örtbas edenden daha zalim kim olabilir? Ama Allah yaptıklarınızdan gafil değildir." 2:141 "Şimdi o toplumlar gelip geçtiler; onların kazandıkları onlara yazılacak, sizin kazandıklarınız ise size. Ve siz onların yaptıklarından ötürü yargılanacak değilsiniz." 2:142 İNSANLAR arasındaki dar kafalı düşünceler, "Şimdiye kadar uydukları kıbleden onları vazgeçiren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Batı da Allah'ındır; O, dilediğinin doğru yola iletir." 2:143 Ve böylece sizin dengeli ve ölçülü bir toplum olmanızı istedik ki (hayatınızla) tüm insanlığın huzurunda hakikatin şahitleri olmanız ve Elçi de sizin huzurunuzda ona şahitlik yapsın. Ve Elçi'ye uyanlar ile ökçeleri üzerinde gerisin geri dönenler arasında açık bir ayrım yapabilmek amacıyla senin, (ey Peygamber) daha önce yöneldiğin hedefi (bu topluluk için) kıble olarak tayin ettik: Şüphesiz bu, Allah'ın doğru yola ulaştırdığı kişilerden başka herkes için zor bir sınavdı. Allah sizin inancınızı kesinlikle göz ardı etmeyecektir; zira, unutmayın ki, Allah insana karşı en şefkatli olandır, rahmet kaynağıdır. 2:144 Biz, (ey Peygamber) senin sık sık yüzünü (bir kılavuz arayışı içinde) göğe çevirdiğini görüyoruz: ve şimdi seni tam tatmin edecek bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm'a çevir; ve siz, hepiniz, nerede olursanız olun, yüzünüzü (namaz esnasında) o yöne döndürün. Doğrusu, daha önce kendilerine vahiy tevdî edilmiş olanlar, bu emrin Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu çok iyi bilirler; ve Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. 2:145 Ama daha önce kendilerine vahiy tevdî edilmiş olanların önüne bütün delilleri koymuş olsaydın bile senin kıblene yönelmezlerdi; ne sen onların kıblelerine yönelirsin, ne de onlar birbirlerinin kıblelerine yönelirler. Ve eğer sana ilim geldikten sonra onların asılsız görüşlerine uysaydın muhakkak ki zalimlerden olurdun. 2:146 Daha önce kendilerine vahiy verdiklerimiz, onu kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar: Ancak bilin ki, onların bazısı hakikati bile bile örtbas eder. 2:147 Rablerinden gelen hakikati! O halde sen, şüphe edenlerden olma. 2:148 Çünkü her topluluk, merkezinde O'nun, (Allah'ın) bulunduğu kendisine ait bir istikamete yöneltir. Öyleyse, iyi ve güzel işlerde yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi kendi katında toplayacaktır: çünkü, Allah her şeye kâdirdir. 2:149 Böylece, nereden gelirseniz gelin, (namazda) yüzünüzü Mescid-i Harâm'a doğru çevirin. Bilin ki bu (emir) Rabbinizden gelen bir hakikattir; ve Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. 2:150 O halde, nereden gelirseniz gelin, (namazda) yüzünüzü Mescid-i Harâm'a çevirin ve nerede olursanız olun yüzünüzü ona çevirin ki, zulüm yapmaya şartlanmış olmadıkça insanların size karşı hiçbir bahaneleri kalmasın. Onlardan korkmayın, Ben'den korkun. (Bana itaat edin) ki, size olan nimetimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz. 2:151 Nitekim size, mesajlarımı iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik. 2:152 Öyleyse Beni anın ki, Ben de sizi anayım; Bana şükredin ve Beni inkar etmeyin. 2:153 SİZ EY imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın; zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir. 2:154 Allah yolunda öldürülenler "ölü" demeyin: Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz. 2:155 Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canın ve (alın teri) ürünlerinin kaybı ile sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredenlere iyi haberler müjdele. 2:156 Ki, onların başına bir musibet gelince, "Doğrusu biz Allah'a aidiz ve muhakkak O'na döneceğiz!" derler. 2:157 İşte Rablerinin nimetleri ve lütfu onlar içindir ve doğru yol üzerinde olanlar işte onlardır! 2:158 (O halde) unutmayın, Safâ ve Merve, Allah tarafından konulmuş sembollerdendir; böylece hac veya umre için Mâbede gelen birinin bu ikisi arasında gidip gelmesinde bir mahzur yoktur: 127 Zira, eğer kişi, yapılması gerekenden daha çok iyilik yaparsa bilsin ki Allah, şükre bol karşılık verendir, her şeyi bilendir. 2:159 BAKIN, katımızdan indirdiğimiz hakikatin ve rehberliğin delilini ilahî kelâm aracılığıyla insanlığın önüne koyduktan sonra onu gizleyip örtbas edenlere gelince: İşte onlardır Allah'ın lânet edeceği ve onlardır yargılama yeteneğine sahip herkesin de lânet yağdıracağı. 2:160 Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati duyuranlar bunun dışındadır: Onların tevbesini kabul edeceğim; zira yalnız Benim tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan. 2:161 Hakikati inkara şartlanmış olanlara ve hakikat inkarcıları olarak ölenlere gelince: Onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve tüm (dürüst ve erdemli) insanların lânetine uğramalarıdır. 2:162 Onlar bu halde kalacaklar; (ve) ne azapları hafifletilecek, ne de soluk almalarına imkan verilecek. 2:163 VE SİZİN TANRINIZ, Tek Tanrı'dır; O'ndan başka tanrı yoktur; Rahmândır, Rahîmdir. 2:164 Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde; Allah'ın gökten indirerek onunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgarların (yönünün) değişmesinde ve gökle yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergahlarda akan bulutlarda: (bütün bunlarda) düşünüp, akıllarını kullananlar için mesajlar vardır. 2:165 Ama hâlâ Allah'a rakip gördükleri varlıklara inanmayı tercih eden ve onları (yalnızca) Allah'a özgü (olması gereken) bir sevgi ile seven insanlar var: Halbuki imana ermiş olanlar, Allah'ı başka her şeyden daha çok severler. Zulüm yapmaya şartlanmış olanlar, (Kıyamet Günü) azaba uğratıldıkları zaman görecekleri gibi, bütün kudretin yalnızca Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın cezalandırmada ne çetin olduğunu da keşke görselerdi! 2:166 (O Gün, haksız yere) kutsananlar, kendilerine tâbi olanları tanımazlıktan gelecekler ve onlara tâbi olanlar, bütün ümitleri paramparça olmuş bir şekilde (kendilerini bekleyen) azabı çekeceklerdir! 2:167 Ve o tâbi olanlar, "(Hayatta) ikinci bir fırsat yakalasaydık da onların bizi tanımazlıktan geldiği gibi biz de onları görmezden gelip reddetseydik!" diyecekler. Böylece, Allah yapıp-ettiklerini onlara acı bir pişmanlık (duygusu) tattırarak gösterecektir; ve onlar ateşten çıkarılmayacaklardır. 2:168 EY İNSANLAR! Yeryüzünde meşru ve iyi ne varsa ondan nasibinizi alın ve Şeytanın izinden gitmeyin: Zira o sizin apaçık düşmanınızdır. 2:169 Sizi yalnız kötülük işlemeye, iğrenç ve çirkin işler yapmaya ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyleri Allah'a isnat etmeye çağırır. 2:170 Ama onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" denildiğinde bazıları: "Hayır, biz (yalnız) atalarımızdan gördüğümüz (inanç ve eylemler)e uyarız!" diye cevap verirler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve hidayetten nasip almamış iseler? 2:171 Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; zira akıllarını kullanmazlar. 2:172 Ey imana ermiş olanlar! Size rızk olarak sağladığımız iyi şeylerden nasiplenin ve Allah'a şükredin, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsanız. 2:173 O, size yalnız leşi, kanı, domuz etini ve üzerinde Allah'ın adından başka bir adın anıldığı şeyi yasakladı. Ama kim onlara mecbur kalırsa -bir arzu ve iştah duymamak ve zaruri ihtiyacının üstüne çıkmamak şartıyla- günaha girmiş olmaz: çünkü, unutmayın, Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 2:174 ALLAH'IN indirdiği vahiyden bazı kısımları gizleyenler ve bunu az bir kazanç karşılığı değiştirenlere gelince: onlar karınlarını ateşle doldurur. Ve Kıyamet Günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de (günahlarından) onları arındıracaktır; şiddetli azap onları beklemektedir. 2:175 İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı ve mağfiret karşılığında azabı satın almışlardır. Oysa ateşten ne kadar az korkar görünüyorlar! 2:176 İşte böyle; hakikati ortaya koymak için ilahî kelâmı indiren Allah olduğuna göre, ona karşı kendi görüşlerini dayatanlar derin bir açmazdadırlar. 2:177 Gerçekte erdemlilik, yüzünü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, melekler, vahye ve Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı (malî) yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve (gerçek erdem sahipleri) söz verdiklerinde sözünü tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir. İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar. 2:178 SİZ EY imana ermiş olanlar! Öldürme (olayların)da adil karşılık (kısas) size farz kılındı: Hür için hür, köle için köle ve kadın için kadın. Ve eğer kardeşi tarafından suçlu kimse (nin suçunun bir bölümünü) bağışlamışsa, bu (bağış) uygun şekilde tatbik edilmeli ve kardeşine tazminatı güzellikle ödenmelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Buna rağmen hak ve adalet sınırlarını bilerek ve isteyerek ihlal eden için şiddetli azap vardır. 2:179 Çünkü, ey derin kavrayış sahipleri, adil karşılık ((kısas) yasası)nda sizin için hayat vardır, böylece belki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursunuz. 2:180 HERHANGİ birinize ölüm yaklaştığında, eğer arkasında yeterli bir servet bırakıyorsa, ebeveynine ve (diğer) yakın akrabalarına uygun şekilde vasiyette bulunmak size farz kılındı: Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilincini duyanlar için bir yükümlülüktür. 2:181 Ve kim, öğrendikten sonra böyle bir hükmü değiştirirse, böyle davranmanın günahı, yalnızca onu değiştirenedir. Doğrusu Allah, her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. 2:182 Ama her kim, vasiyet edenin bir hata yaptığından veya (bilerek) bir kusur işlediğinden endişe eder ve bunun üzerine mirasçılar arasında bir uzlaşma sağlanırsa (bu nedenle) kendisine bir günah terettüb etmez. Doğrusu Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. 2:183 SİZ EY imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız. 2:184 Sayılı günlerde (oruç). Ancak sizden kim, hasta veya seyahatte olursa diğer zamanlarda (aynı gün sayısı kadar oruç tutmalıdır); ve (bu gibi hallerde) gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür. Her kim, yapmaya yükümlü olduğundan daha fazla iyilik yaparsa kendisine iyilik yapmış olur; zira oruç tutmak kendinize iyilik yapmaktır -keşke bunu bilseydiniz. 2:185 Kur'an, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak (ilk defa) bu Ramazan Ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse onu baştan başa tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde (aynı sayıda oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez; ama (belirlenen günlerin) sayısını tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı yüceltmenizi ve (O'na) şükretmenizi (ister). 2:186 EĞER kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışlarına her zaman karşılık veririm; öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler. 2:187 (GÜNDÜZ) tutulan oruçtan sonraki gece boyunca kadınlarınıza yaklaşmanız helaldir: onlar sizin için bir elbise gibidirler ve siz de onlar için bir elbise gibisiniz. Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı bilir; bu yüzden O size mağfiret ile yönelmiş be bu zorluğu üzerinizden kaldırmıştır. Şimdi öyleyse onlara yaklaşabilir ve Allah'ın sizin için uygun gördüğünden yararlanabilirsiniz ve gecenin karanlığından tan yerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip içebilirsiniz. Sonra gece çökünceye kadar oruca devam edersiniz. Ama mescitlerde itikafta iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır: O halde bu sınırları ihlal etmeyin: (işte) böylece Allah mesajlarını insanlara açıklıyor ki, O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olabilsinler. 2:188 BİRBİRİNİZİN mallarını haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini bilerek haksızlıkla tüketmek için hukukî hilelere başvurmayın. 2:189 SANA ayın evrelerini soruyorlar. De ki: "Onlar, haccın ve insanların (öteki faaliyetlerinin) vaktini gösterir." Öte yandan erdemlilik, (zannedildiği gibi) evlere arkalardan girmeniz değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyandır. O halde evlere kapılarından girin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki gerçek mutluluğa erişebilesiniz. 2:190 SİZE savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın, ama (amacınızı aşıp) saldırganlık yapmayın; doğrusu Allah saldırganları sevmez. 2:191 Onları karşılaştığınız her yerde öldürün ve sizi sürdükleri yerden siz de onları sürün, zaten zulüm ve baskı, öldürmekten daha kötüdür. Onlar size savaş açmadıkça Mescid-i Harâm civarında onlarla savaşmayın; ama eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün; hakikati inkar edenlerin cezası böyle verilecektir. 2:192 Ancak vazgeçerlerse (siz de bırakın), unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. 2:193 O halde, artık zulüm ve baskı kalmayınca ve yalnızca Allah'a kulluk edilinceye kadar onlarla savaşın; ancak vazgeçerlerse, (bilinçli olarak) zulüm işleyenlerin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona erecektir. 2:194 Saldırmazlık örfünün geçerli olduğu aylarda size saldıranlara siz de karşılık verin: zira saldırmazlık örfünün ihlali, adil karşılık ((kısas) yasasına tabi)dir. Böylece, eğer bir kimse saldırıda bulunursa, sizde onun saldırdığı gibi saldırın; ancak Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve Allah'ın, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yanında olduğunu bilin. 2:195 Ve Allah yolunda (sınırsızca) harcayın, kendi elinizle kendinizi mahvetmeyin ve iyilik yapmaya azimle devam edin; unutmayın ki, Allah iyilik yapanları sever. 2:196 HACCI ve Umreyi Allah için ifa edin; fakat yapmaktan alıkonursanız gücünüzün yeteceği bir kurban kesin ve kurban kesilinceye kadar başlarınızı tıraş etmeyin; ama içinizden hasta olan yahut başında rahatsızlık olan kimse, oruç tutarak veya sadaka vererek veya (başka türlü) bir ibadet ile özrünü karşılayacak bir şey yapmalıdır. Sağlıklı ve emniyette olduğunuzda hac (vaktin)den önce umre yapan, gücünün elverdiği türden bir kurban kessin; ama kurbana gücü yetmeyen, hac sırasında üç gün ve döndükten sonra yedi gün, yani tam on (gün) oruç tutsun. Bütün bunlar, Mescid-i Harâm civarında yaşamayanlar içindir. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah karşılık vermede şiddetlidir. 2:197 Hac, belli aylarda ifa edilecektir. Her kim o (aylar)da haccı ifa edecekse, hac sırasında çirkin konuşmalardan, tüm yakışıksız davranışlardan ve kavgadan kaçınılmalıdır. Her ne iyilik yaparsanız Allah onun farkındadır. Ve kendiniz için hazırlıkta bulunan -ama şüphesiz, tüm hazırlıkların en güzeli, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olmaktır. Öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, siz ey derin kavrayış sahipleri! 2:198 (Bununla beraber), Rabbinizden (hac esnasında) bir lütuf elde etmek için çalışırsanız günah işlemiş olmazsınız. Arafat'tan kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde, kutsal mahalde Allah'ı anın ve O'nu, yolunuzu gerçekten kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir İlah olarak anın. 2:199 Ve dalga dalga ilerleyen öteki kalabalıklarla birlikte siz de ilerleyin ve Allah'tan günahlarınıza mağfiret dileyin: Doğrusu Allah, çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. 2:200 İbadetinizi bitirdiğinizde, atalarınızı hatırladığınız gibi, hatta daha güçlü bir haykırışla Allah'ı hatırla(maya devam ed)in! Çünkü öyle insanlar var ki, (sadece), "Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver." Diye dua ederler -böyleleri, ahiretin nimetlerinden nasip alamayacaklardır. 2:201 Ama içlerinde öyleleri de var ki: "Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru!" diye dua ederler. 2:202 İşte bunlar, kazandıklarına karşılık (mutluluktan) nasip alacak olanlardır. Ve Allah hesabı çok çabuk görendir 2:203 Ve Allah'ı tayin edilmiş belli günler de hatırlayın; her kim iki gün içinde acele ederse günaha girmez, kim daha uzun kalırsa o da Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde oldukça günaha girmemiş olur. O halde Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve sonunda O'nun huzurunda toplanacağınızı bilin. 2:204 İNSANLARDAN öylesi var ki, bu dünya hayatı hakkındaki görüşleri senin hoşuna gider; (dahası) kalbindekilere Allah'ı şahit tutar, üstelik tartışmada son derece ustadır. 2:205 Ancak hakimiyeti eline alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya, (insanın) ürünü(nü) ve nesli(ni) yok etmeye çalışır; Allah fesadı sevmez. 2:206 Kendisine ne zaman "Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol!" dense, yersiz gururu onu günaha sevk eder: Böylelerinin payına cehennem düşecektir; ne kötü bir konaklama yeridir orası! 2:207 Ama insanlar arasında öylesi de var ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder: Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir. 2:208 Ey imana ermiş olanlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır. 2:209 Ve eğer hakikatin bütün delilleri size geldikten sonra tökezlerseniz, bilin ki, Allah kudret ve hikmet sahibidir. 2:210 Bu insanlar, Allah'ın, Kendisini bulutların gölgeleri arasında meleklerle birlikte olanlara göstermesini mi bekliyorlar? Ama (o zaman) her şeye karar verilmiş ve her şey Allah'a döndürülmüş olurdu. 2:211 İsrail oğullarına sor; Onlara nice açık mesajlar verdik! Kim Allah'ın kutlu mesajlarını kendisine ulaştıktan sonra değiştirirse bilsin ki Allah karşılık vermede şiddetlidir! 2:212 Hakikati inkara şartlanmış olanlara (yalnız) bu dünya hayatı güzel görünür. Bu nedenle, imana ermişlerle alay ederler; ama Kıyamet Günü Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar onlardan daha üstün (bir konumda) olacaklardır. Ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. 2:213 BÜTÜN İNSANLIK bir zamanlar tek bir topluluktu; (sonra ihtilafa düşmeye başladılar), bunun üzerine Allah, müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi ve onlar aracılığıyla hakikati ortaya seren vahiy(ler) bahşetti ki, bununla insanların farklı görüşler edinmeye başladıkları her konuda karar verebilsin. Buna rağmen, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı onun anlamı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu (vahy)in tevdî edildiği aynı insanlardı. Ancak Allah, insanları, kendi iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri hakikate sevk etti; çünkü Allah, (ulaşmak) isteyeni doğru yola ulaştırır. 2:214 (Ama), sizden önce gelip geçen (mümin)ler gibi sıkıntı çekmeden cennete girebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Onların başına öyle ezici sıkıntılar ve katlanılmaz darlıklar geldi ki ve öylesine sarsıldılar ki, müminlerle birlikte Elçi de: "Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?" diye feryat ediyordu. Gözünüzü açın, Allah'ın yardımı (daima) yakındır! 2:215 BAŞKALARI için ne harcayacaklarını sana soruyorlar. De ki: İyilik/hayır umarak yapacağınız harcama, (önce) ebeveyninize, yakın akrabanıza, yetime, muhtaca ve yolcuya aittir; her ne iyilik yaparsanız mutlaka Allah onu çok iyi bilir." 2:216 HOŞUNUZA gitmese de savaşmak size farz kılındı; mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir ve yine mümkündür ki hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir: Allah bilir, ama siz bilmezsiniz. 2:217 Sana saldırmazlık örfünün geçerli ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar. De ki: "O ayda savaşmak çirkin bir şeydir; ancak insanları Allah yolundan çevirmek, O'nu inkar etmek ve Mescid-i Harâm(a girmekten onları men etmek) ve halkını oradan sürmek, (bütün bunlar) Allah katında daha da kötüdür, çünkü zulüm ve baskı öldürmekten daha korkunçtur." (Düşmanlarınız) güçleri yeterse, inancınızdan döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Ama sizden biri imanından döner ve hakikati inkar eden biri olarak ölürse, böyle birinin yapıp-ettikleri bu dünyada da, öteki dünyada da boşa gidecektir; işte böyleleri içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum kimselerdir. 2:218 Şüphe yok ki, imana ermiş olanlar, zulüm ve kötülük diyarından uzaklaşanlar ve Allah yolunda üstün gayret gösterenler, işte (ancak) onlar Allah'ın rahmetini umabilirler: Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. 2:219 SANA, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında sorarlar. De ki: "Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük hem de insanlar için bazı yararlar vardır; ancak yol açtıkları kötülük, sağladıkları yararlardan daha büyüktür." (Allah yolunda) neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: "O'nun için ayırabileceğiniz her şeyi." Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki tefekkür edesiniz. 2:220 Bu dünya ve ahiret hakkında, yetimler(e nasıl davranılacağı) hakkında sana sorarlar. De ki: "Onların durumlarını düzeltmek en hayırlı durumdur." Ve onların hayatlarını paylaşırsanız (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Zira Allah, bozgunculuk yapanları, düzeltmeye çalışanlardan ayırt etmesini bilir. Ve Allah dileseydi, taşıyamayacağınız yükleri omuzlarınıza yüklerdi: (Ama) unutmayın ki Allah kudret sahibidir, hikmet sahibidir! 2:221 VE ALLAH'TAN başkasına ilahlık yakıştıran kadınlarla onlar (sahih) inanca ulaşıncaya kadar evlenmeyin: Çünkü (Allah'a) bağlanmış mümin bir kadın, Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıran kadından -bu sizin hoşunuza gitse de- kesinlikle daha hayırlıdır. Ve Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıran erkekler ile onlar (sahih) inanca ulaşıncaya kadar kadınlarınızı nikahlamayın; zira (Allah'a) bağlanmış bir mümin erkekten -bu sizi hoşnut etse bile- kesinlikle daha hayırlıdır. (Böyleleri) sizi ateşe davet ederken Allah sizi cennete ve O'nun izniyle mağfiret(e nail olma)ya davet eder; ve Allah mesajını insanlığa açıklar ki ondan ders alabilsinler. 2:222 SANA (kadınların) ay halleri hakkında soruyorlar. De ki: "O bir zayıflık halidir. Bu yüzden, ay hali sırasında kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın; temizlendiklerinde ise Allah'ın emrettiği şekilde onlara yaklaşın." Doğrusu, Allah pişmanlıkla kendisine yönelenleri ve özlerini temiz tutanları sever. 2:223 Kadınlarınız sizin tarlalarınızdır; tarlanıza dilediğiniz şekilde girin, ama önce kendi ruhlarınız için bir hazırlık yapın. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki, O'na mutlaka kavuşacaksınız. Ve sen de (ey peygamber), imana erişenleri müjdele. 2:224 ALLAH adına yaptığınız yeminler, erdemliliğe, Allah'a karşı sorumluluk bilincine ve insanlar arasında barışın getirilmesine engel teşkil etmesin. Zira Allah, her şeyi duyan, her şeyi bilendir. 2:225 Allah, düşünmeden yapmış olduğunuz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmayacak, ama kalplerinizin (ihtirasla) arzuladıklarından sorumlu tutacaktır: Allah, çok affedicidir, çok tahammül (hilm) sahibidir. 2:226 Eşlerine yaklaşmayacaklarına dair yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır; şayet (yeminlerinden) dönerlerse, unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. 2:227 Ama eğer ayrılmaya kararlı iseler, unutmayın ki Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. 2:228 Boşanmış kadınlar, evlenmeksizin üç ay hali boyunca bekleyeceklerdir: Çünkü eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorlarsa, Allah'ın rahmetinden yarattıklarını gizlemeleri meşru değildir. Ve bu süre zarfında barışmak isterlerse, kocalarının onları kabul etmeye öncelikle hakları vardır; ama adalet ölçülerine göre, kadınların (kocaları üzerindeki) hakları, (kocaların) onlar üzerindeki haklarına eşittir, ancak erkekler (bu konuda) onlar üzerinde öncelik sahibidirler. Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir. 2:229 Bir boşanma iki defa (geri alınabilir), ki bu durumda evlilik ya iyilikle devam eder veya güzel bir şekilde sona erdirilir. Ve kadınlarınıza verdiklerinizden her hangi bir şeyi geri almanız, her iki (taraf)ın da Allah'ın koyduğu sınırları koruyamamaktan korkmaları hali dışında, sizin için helal değildir: O halde, ikisinin de Allah'ın koyduğu sınırları koruyamayacaklarından korkuyorsanız, kadının serbestliğine kavuşması için (kocasına) bazı şeyler bırakmasında her iki taraf için de bir günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır; onları ihlal etmeyiniz: Zira kim Allah'ın koyduğu sınırları ihlal ederse, işte onlar zalimlerdir! 2:230 Ve erkekler (sonunda) kadını boşarsa, bu kadın, başka bir erkekle evlenmedikçe bir daha kendisine helal olmaz; eğer sonraki erkek de onu boşarsa -her ikisini de Allah'ın koyduğu sınırları koruyabileceklerini düşünmeleri şartıyla- birbirlerine dönmelerinde ikisi içinde bir günah yoktur: Bunlar, anlama ve kavrama yeteneğine sahip olanlara Allah'ın açıkladığı sınırlardır. 2:231 Böylece, kadınlarınızı boşadığınızda ve onlar bekleme sürelerinin sonuna yaklaşmak üzere iken onları ya güzellikle alıkoyun ya da güzel bir şekilde bırakın. Ama, arzuları hilafına, eziyet etmek için alıkoymayın: Çünkü, böyle bir davranışta bulunan, (yalnızca) kendisine haksızlık etmiş olur. Ve Allah'ın (bu) mesajlarını önemsemezlik yapmayın; Allah'ın size lütfettiği nimetleri ve size öğüt için indirdiği vahyi ve hikmeti hatırlayın; Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, ve bilin ki Allah her şeyin aslını bilir. 2:232 Kadınları boşadıktan sonra, bekleme sürelerinin sonuna gelmişlerse, aralarında uygun bir şekilde anlaştıkları taktirde başka erkeklerle evlenmelerine engel olmayın. Bu, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanan her biriniz için uyarıdır; bu, sizin için en erdemli ve en temiz (yol)dur. Allah her şeyi aslıyla bilir, ama siz bilmezsiniz. 2:233 Ve (boşanmış) anneler, eğer emzirme müddetini tamamlamak istiyorlarsa, çocuklarına iki tam yıl bakabilirler; onların yeme-içme ve giyimlerini uygun bir şekilde temin etmek, çocuğun babasına düşer. Hiç kimse taşıyabileceğinden daha fazlasıyla yükümlü tutulmaz: Ne anneye çocuğundan dolayı eziyet çektirilsin, ne de çocuğundan dolayı babasına. Ve (babanın) mirasçısına da aynı görev düşer. Ve eğer (anne-baba), her ikisi, (anne ile çocuğun) ayrılmasına karşılıklı rıza ve danışma ile karar verirlerse, (bundan dolayı) onlara bir günah yoktur; ve eğer çocuğunuzu süt annelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah yüklenmez. Ama, Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah tüm yaptıklarınızı görür. 2:234 İçinizden biri ölür ve ardından kadınlar bırakırsa, yeniden evlenmeleri için dört ay on günlük bir bekleme süresi geçirmeleri gerekir; bekleme süresinin sonuna vardıklarında kendileri ile ilgili olarak meşru şekilde ne yaparlarsa yapsınlar bir günah yoktur. Ve Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır. 2:235 Ancak bu kadınlar(dan herhangi birin)e evlenme niyetinizi hissettirmenizde veya açığa vurmadan böyle bir niyet taşımanızda sizin için bir günah yoktur: (Çünkü) Allah, onlara evlenme teklifinde bulunma niyetinizi bilir. Ama yine de, onlara karşı duygularınızı gizlilik içinde bildirmek yerine onlarla en uygun ve makul şekilde konuşun; ve emredilen (bekleme süresi) sona ermeden önce evlilik bağını kurmaya kalkışmayın. Unutmayın ki Allah aklınızdan geçenleri bilir. Bu nedenle O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; ve bilin ki Allah çok affedicidir, çok tahammül (hilm) sahibidir. 2:236 Henüz dokunmadığınız veya mehir tespit etmediğiniz kadınları boşamanızda bir günah yoktur; ancak (böyle bir durumda bile) onlar için gerekli tedarikleri yapın; imkanları çok olan kendi gücüne dar olan da (yine) kendi gücüne göre adil şekilde bir tedarikte bulunsun; bu, güzel davranan herkesin üzerinde bir yükümlülüktür. 2:237 Ve eğer dokunmadan önce, ama mehrini karşıladıktan sonra onları boşarsanız, o zaman, kararlaştırdığınızın yarısı(nı verin), ancak onların taleplerinden vazgeçmeleri veya nikah bağını elinden tutanın (mehrin yarısı ile ilgili) talebinden vazgeçmesi hali müstesna: Size düşenden vazgeçmeniz, Allah'a karşı sorumluluk bilincine daha uygundur. Ve birbirinize karşı lütufkar davranma(nız gereği)ni unutmayın: Doğrusu Allah bütün yaptıklarınızı görür. 2:238 NAMAZLARINIZA ve namazı en uygun şekilde ifa etmeye dikkat edin; ve Allah'ın huzurunda içten bir bağlılıkla durun. 2:239 Ama eğer tehlikede iseniz, yürürken ve binek (üzerin)de (namazınızı ifa edin); tekrar güvenliğe kavuşunca Allah'ı anın, çünkü daha önce bilmediklerinizi size öğreten O'dur. 2:240 EĞER içinizden biri ölür ve arkasında kadınlar bırakırsa, dul eşlerine, (ölmüş kocasının evini) terk etmeksizin bir yıllık geçimlerini vasiyet etsinler. Ama eğer (kendi arzularıyla) ayrılırlarsa kendileri hakkındaki meşru tasarruflarından dolayı onlara bir günah yoktur. Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir. 2:241 Ve boşanmış kadınlar da güzel bir şekilde geçimlerini sağlama (hakkına) sahip olacaklardır. Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyan herkes için bir görevdir. 2:242 Aklınızı kullan(mayı öğren)meniz için Allah size mesajlarını böyle açıklıyor. 2:243 SEN, ÖLÜM korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi? Ki bu durumda Allah onlara "Ölün!" diye seslenmiş ve sonra da onları hayata geri döndürmüştü. Unutmayın ki Allah, insanoğluna karşı lütfunda sınırsızdır, ancak insanların çoğu nankördür. 2:244 Öyleyse Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir. 2:245 Allah'ın kat kat fazlasıyla geriye ödeyeceği bir güzel borcu O'na verecek olan kimdir? Allah alır ve kat kat fazlasıyla verir; ve hepiniz sonunda O'na döndürüleceksiniz. 2:246 Musa'dan sonra İsrail oğullarının önde gelenlerinin, peygamberlerden birine: "Bize bir kral tayin et ki Allah yolunda savaşalım!" dediklerini bilmez misin? O: "Ya savaşmanız emredilir de savaştan kaçarsanız?" diye sordu. Onlar: "Biz ve çocuklarımız yurtlarımızdan sürülmüşken Allah yolunda neden savaşmayalım?" diye cevap verdiler. Halbuki savaşmak onlara emredilince, birkaçı dışında, uzak durdular; ama Allah zalimleri çok iyi biliyordu. 2:247 Ve onların peygamberi, toplumunun önde gelenlerine, "Bakın," dedi, "Allah Tâlût'u size kral olarak tayin etti." Onlar: "Biz hükümranlığa ondan daha çok layık iken nasıl bizim üzerimizde hüküm sahibi olabilir?" dediler. (Peygamber) "Bakın," dedi, "Allah onu sizden daha üstün kılmış ve ona derin bilgi ve mükemmel bir beden bahşetmiştir. Ve Allah, hükümranlığı istediğine verir: zira Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir." 2:248 Ve Peygamberleri olan, "Bakın, meşru hükümranlığın bir işareti olarak size içinde Rabbiniz tarafından bahşedilmiş bir iç huzuru, bir sükunet bulunan ve Musa'nın ve Harun'un ailelerinden geriye kalmış olup da meleklerce muhafaza edilen mirası içinde barındıran bir kalp bağışlanacaktır. Eğer (gerçekten) inanıyorsanız, bunda sizin için bir işaret vardır" dedi. 2:249 Ve Tâlût, kuvvetleriyle yola koyulduğunda "Bakın," dedi, "Allah sizi şimdi bir nehirle imtihan edecek: ondan içen benden olmayacak, onu tatmaktan sakınan ise benden olacaktır; ondan sadece bir avuç dolusu içen ise affa mazhar olacaktır." Ancak, birkaçı dışında hepsi ondan (dolu dolu) içtiler.O ve ona inananlar nehri geçer geçmez ötekiler: "Câlût ve kuvvetlerine karşı (koymak için) bugün hiç gücümüz yok!" dediler.(Ama) kesin olarak Allah'a kavuşacaklarını bilenler: "Nice küçük topluluklar, Allah'ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir! Zira Allah, güçlüklere karşı sabırlı olanlarla beraberdir." diye cevap verdiler. 2:250 Onlar Câlût ve kuvvetleriyle karşı karşıya geldiklerinde, "Ey Rabbimiz! Bize zorluklara tahammül gücü bağışla, adımlarımızı sağlam kıl ve hakikati inkar eden bu topluma karşı bize yardım et!" diye dua ettiler. 2:251 Bunun üzerine, onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar, Davud da Câlût'u öldürdü; Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi ve istediği şeyin bilgisini öğretti. Ve eğer Allah, insanlara kendilerini başkalarına karşı savunma gücü vermeseydi yeryüzü çürüme ve yozlaşmaya maruz kalırdı: ama Allah bütün âlemlere karşı sınırsız lütuf sahibidir. 2:252 BUNLAR Allah'ın mesajlarıdır: Biz (ey Peygamber,) hakikati ortaya koyan bu (mesaj)ları sana iletiyoruz: doğrusu sen, bu mesajların emanet edildiği (elçilerden)sin. 2:253 Bu elçilerin bazılarına diğerlerinden daha fazla meziyetler bahşettik: İçlerinden kimi ile Allah (bizzat) konuşmuş, kimini de daha üst derecelere yükseltmiştir. Biz, Meryem oğlu İsa'ya hakikatin tüm kanıtlarını bahşettik ve o'nu kutsal ilham ile destekledik. Ve eğer Allah dileseydi, o (elçiler)den sonra gelenler, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra birbirleriyle çatışmazlardı; ancak (vaki olduğu üzere) onlar karşıt görüşlere kapıldılar ve bazıları imana ererken diğerleri hakikati inkara yöneldi. Buna rağmen Allah dileseydi, birbirleriyle çatışmazlardı. Ama Allah dilediğini yapar. 2:254 SİZ EY imana ermiş olanlar! Pazarlığın, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı bir Gün gelmeden önce size rızık olarak bağışladığımız şeylerden (Bizim yolumuzda) harcayın. Ve bilin ki hakikati inkar edenler zalimlerin tâ kendileridir. 2:255 ALLAH -O'ndan başka ilah yoktur; Her Zaman Diridir, Bütün Varlıkların Kendi Kendine Yeterli Yegane Kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O'nu, ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O'nundur. O'nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da bilir; oysa O dilemedikçe insanlar O'nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar ve onların korunup desteklenmesi O'na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca O'dur. 2:256 DİNDE zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytanî güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. 2:257 Allah inanç sahiplerine yakındır, onları koyu karanlıktan aydınlığa çıkarır; oysa hakikati inkara şartlanmış olanlara yakınlık gösterenler onları aydınlıktan çıkarıp derin karanlığa iten şeytanî güçlerdir: İçinde yaşayıp kalmak üzere ateşe mahkum olanlar da işte böyleleridir. 2:258 SIRF Allah kendisine hükümdarlık bağışladığı için İbrahim ile Rabbi hakkında münakaşa eden o (hükümdar)dan haberin yok mu? Hani İbrahim: "Rabbim hayat veren ve ölüm dağıtandır!" demişti. Hükümdar cevap vermişti: "Ben (de) hayat verir ve ölüm dağıtırım!" İbrahim: "Allah güneşi doğudan doğdurur; öyleyse sen de batıdan doğdur!" demişti. Bunun üzerine, hakikati inkara şartlanmış olan o kişi hayretler içinde kaldı: Allah (bile bile) zulüm işleyen toplumu hidayete erdirmez. 2:259 Yoksa (ey insanoğlu, sen,) halkının terk ettiği, çatıları yıkılıp harap olmuş (virane) bir kasabadan geçen (ve): "Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilirmiş?" diyen o kişi (ile aynı fikirde) misin? Bunun üzerine Allah, onu yüzyıl süre ile ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek sormuştu: "Bu halde ne kadar kaldın?" O da: "Bu halde bir gün veya bir günden biraz daha az bir süre kaldım" diye cevap vermişti. (Allah): "Hayır" dedi, "bu halde bir yüzyıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak -geçen yıllar onları bozmamış- ve eşeğine bak! (Biz bütün bunları) insanlara bir ibret olman için (yaptık). Birde şu (insanların ve hayvanların) kemiklerine bak -onları nasıl birleştirip et ile örttüğümüzü düşün!" (Bütün bunlar) ona açıklanınca, "(Şimdi) öğrendim ki" dedi, "Allah her şeye kâdirdir!" 2:260 Hani İbrahim, "Ey Rabbim! Ölüye nasıl hayat verdiğini bana göster!" demişti. O da, "Yoksa inancın yok mu?" diye sormuştu. (İbrahim) cevap vermişti: "Hayır, ama (görmeme izin ver) ki kalbim tamamen mutmain olsun." "Öyleyse" demişti Allah, "Dört kuş al ve onlara sana itaat etmeyi öğret; sonra onları (etrafındaki) her tepeye ayrı ayrı sal; sonra da çağır: uçarak sana gelecekler. Bil ki Allah her şeye kâdirdir, hikmet sahibidir." 2:261 ALLAH yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday tohumuna benzer: Allah dilediğine kat kat verir; ve Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir. 2:262 Allah yolunda mallarını harcayan ve sonra iyiliklerini başa kakıp (muhtaç kişinin duygularını) inciterek (bu) harcamalarının değerini düşürmeyenler mükafatlarını Rableri katında bulacaklar; onlar için artık ne korku vardır, ne de üzüntü. 2:263 Gönül alıcı bir söz ve başkasının eksiğini gizlemek, peşinden incitmenin geldiği bir yardımdan daha hayırlıdır; ve Allah Kendine yeterlidir, tahammül (hilm) Sahibidir. 2:264 Siz ey imana ermiş olanlar! Servetini gösteriş ve övgü için harcayan, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmayan kişinin yaptığı gibi, iyiliğinizi başa kakarak ve (muhtaç kimsenin duygularını) inciterek yardımlarınızı değersiz hale sokmayın: Onun hali, üzerinde (biraz) toprak bulunan yumuşak bir kayanın hali gibidir, bir sağanak vurunca onu sert ve çıplak bırakıverir. Bu gibilerin, yaptıkları (hayırlı) işlerinden hiçbir kazançları olmaz: zira Allah, hakikati reddeden bir toplumu hidayete erdirmez. 2:265 Servetlerini Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak harcayanların durumu (ise), verimli topraklar üzerindeki bahçe gibidir: Bir sağanak vurur, bu sayede ürün iki misli artar; sağanak olmadığı zaman da hafif yağmur (düşer oraya). Ve Allah yaptığınız her şeyi görür. 2:266 Sizden biriniz, içinden ırmaklar akan ve çeşit çeşit meyve ile dolu bir hurma ve asma bahçesine sahip olmayı -ama sonra da sadece (bakıma muhtaç) zayıf çocuklarıyla yaşlılığa terkedilmeyi- ve sonra kızgın bir kasırganın bahçeye isabet edip onu tamamen kasıp kavurmasını ister mi? Belki düşünürsünüz diye Allah mesajlarını size böylece açıklar. 2:267 Siz ey imana ermiş olanlar! Kazandığınız güzel şeylerden ve topraktan sizin için bitirdiğimiz (ürünler)den başkaları için harcayın; ama harcamak için, size verildiğinde küçümser şekilde bakışlarınızı çevirmeden kabul etmeyeceğiniz bayağı şeyleri seçmeyin. Ve bilin ki Allah kendine yeterlidir, her zaman övgüye layık olandır. 2:268 Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. Oysa Allah, size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder: Allah kudret ve egemenlikte sınırsızdır, her şeyi bilendir. 2:269 Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlanmışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz. 2:270 Çünkü, başkaları için her ne harcarsanız ve neyi (harcamak için) adarsanız, Allah onu mutlaka bilir. Ve (hayırda bulunmayı engelleyerek) zulüm işleyenler, kendilerine yardım edecek kimse bulamazlar. 2:271 Yardımları açıktan yapmanız güzeldir; ama muhtaca gizlice vermeniz sizin için daha hayırlı olur ve günahlarınızın bir kısmını bağışlatır. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. 2:272 (Ey Peygamber,) İnsanları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için harcamanız şartıyla, başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi yararınızadır: Çünkü yapacağınız her iyilik size olduğu gibi geri dönecek ve size haksızlık yapılmayacaktır. 2:273 (Ve) Allah yoluna kendilerini tamamen adamış oldukları için yeryüzünde (rızık aramak niyetiyle) gezip dolaşamayan muhtaçlar(a yardım edin). (Onların durumunun) farkında olmayan, onları zengin zanneder, çünkü (istemekten) çekinirler; (ancak) sen onları (bazı) özelliklerinden tanıyabilirsin: insanlardan arsız bir şekilde istemekten kaçınırlar. Ve onlara ne iyilik yaparsanız, doğrusu Allah hepsini bilir. 2:274 Servetlerini (Allah rızası için) gece ve gündüz, gizlice ve açıkça harcayanlar, mükafatlarını Rablerinin katında göreceklerdir: onlara ne korku vardır, ne de üzülürler. 2:275 FAİZ yiyenler, şeytanın çarptığı kimseler gibi davranırlar; çünkü onlar "Alışveriş de bir tür faizdir!" derler -halbuki Allah alışverişi helal ve faizi haram kılmıştır. Bu nedenle, kim Rabbinin öğüdünü dinler ve hemen (faizden) vazgeçerse, evvelki kazançlarını koruyabilir ve onun hakkında karar vermek artık Allah'a kalır; ona, (faize) geri dönenlere gelince; içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum olanlar işte böyleleridir. 2:276 Allah faizli kazançları bereketten mahrum eder, ama karşılıksız yardımları kat kat arttırarak bereketlendirir. Allah, inatçı nankörleri ve günahta ısrarlı olanları sevmez. 2:277 İmana ermiş olanlar, doğru ve yararlı işler yapanlar, namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar ve karşılıksız yardımda bulunanlar; işte onlar mükafatlarını Rablerinden alacaklardır ve onlara ne korku vardır, ne de üzülürler. 2:278 Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve eğer (gerçekten) müminseniz faizden doğan kazançların tümünden vazgeçin; 2:279 çünkü eğer böyle yapmazsanız, bilin ki Allah'a ve Elçisine savaş açmış olursunuz. Ama eğer tevbe ederseniz, ana-paranız(ı geri almay)a hak kazanırsınız: Böylece ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğramış olursunuz. 2:280 Ancak (borçlu) güç durumda ise, rahatlayıncaya kadar ona bir vade verin; eğer bilirseniz, bir karşılık beklemeden (borcu tamamiyle) silmek, sizin kendi iyiliğinize olacaktır. 2:281 Allah'a döneceğiniz, sonra herkesin kazancının kendisine eksiksiz geri verileceği ve hiç kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı Günü aklınızdan çıkarmayın. 2:282 SİZ EY imana ermiş olanlar! Ne zaman belli bir vade ile borç verir veya alırsanız yazıyla tesbit edin. Bir yazıcı, tarafsız olarak onu kaydetsin. Ve hiçbir yazıcı, Allah'ın ona öğrettiği gibi yazmayı reddetmesin: öylece, olduğu gibi yazsın. Borçlanan kaydettirsin, Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun ve taahhüdünden bir şey eksiltmesin. Ve eğer borç altına girenin aklî veya bedenî bir zaafı varsa veya kendisi (işlemi) kaydettirebilecek durumda değilse, onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse, onu adil bir şekilde kaydettirsin. Ve içinizden iki erkek şahit tutun; eğer iki erkek bulunmazsa, kabul edebileceğiniz kimselerden bir erkek ve iki kadını şahit tutun ki onlardan biri hata yaparsa diğeri ona hatırlatabilsin. Ve şahitler çağrıldıklarında reddetmesinler. Küçük olsun büyük olsun, her anlaşma maddesini vade tarihi ile birlikte yazmaya üşenmeyin: Bu, Allah nazarında daha adil, kanıtlanma açısından daha güvenilir ve (sonra) sizi şüpheye düşmekten alıkoymakta daha uygun olandır. Ama eğer (aranızdaki muamele,) birbirinize doğrudan doğruya devredeceğiniz hazır mallar ile ilgiliyse onu yazmamanızda bir mahzur yoktur. Ve birbirinizle alış veriş yapacağınız zaman bir şahit bulundurun, ancak ne yazıcı ne de şahit bir zarara uğramasın; eğer onlara (zarar verici bir iş) yaparsanız, unutmayın ki, bu, sizin için günahkarca bir davranış olacaktır. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü sizi eğiten Allah'tır ve Allah, her şeyin bilgisine sahiptir. 2:283 Eğer seyahatte iseniz ve bir yazıcı bulamazsanız, alınmış taahhütler ile yetinilebilir: ancak eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan, bu güvene uygun davransın ve Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun. Ve şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin; zira, onu gizleyen kalben vebal altındadır; ve Allah yaptığınız her şeyin tüm bilgisine sahiptir. 2:284 Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'a aittir. Aklınızdan geçeni açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onun için hesaba çekecektir; ve sonra O, istediğini affedecek, istediğini cezalandıracaktır: Zira Allah her şeye kâdirdir. 2:285 ELÇİ ve o'nunla birlikte olan müminler, Rabbi tarafından o'na indirilene inanırlar: Hepsi, Allah'a, meleklerine, vahiylerine ve elçilerine inanırlar; O'nun elçilerinden hiç biri arasında ayrım yapmazlar ve: "İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz, zira bütün yolculukların varış yeri Sensin!" derler. 2:286 "Allah hiç kimseye taşiyabileceginden daha fazlasini yüklemez: kişinin yaptigi her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine." "Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama!" "Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme! Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma!" "Ve günahlarımızı affet, bizi bağışla ve rahmetini yağdır üstümüze! Sen Yüce Mevlâmızsın, hakikati inkar eden topluma karşı bize yardım et!" 3:1 Elif-Lâm-Mîm. 3:2 ALLAH, Kendisinden başka ilah olmayan, Sonsuza Kadar Diri, Hayatın ve Varlığın Kaynağı ve Dayanağı olan, Her şeyi Hükmüne, İradesine Bağlı Kılan Yaratıcı! 3:3 (Geçmişte vahyedilenlerden) bugüne ulaşan doğru haberleri tasdik eden bu ilahî kelâmı sana safha safha indiren O'dur. Tevrat'ı ve İncil'i de O indirmişti; geçmişte insanlığa yol gösterici olarak; yine O indirmişti, doğruyla eğriyi birbirinden ayırd etmeye yarayan gerçeklik bilgisini... 3:4 Allah'ın mesajlarını inkara şartlanmış olanlara gelince; onları acı bir azap beklemektedir: Zira Allah kudret sahibidir, kötülüğü cezalandırandır. 3:5 Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah'tan saklı değildir. 3:6 Rahimlerde size istediği şekli veren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur, O Kudret Sahibi, Hikmet Sahibidir. 3:7 İlahî kelâmın özü olan açık ve kesin hükümlü mesajlar ile müteşabihleri kapsayan bu ilahî kelâmı sana bahşeden O'dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştır(acak şeyler bul)mak için ve ona (keyfî) anlamlar yüklemek amacıyla ilahî kelâmın müteşabih olarak ifade edilen kısmına uyarlar; oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: "Biz ona inanırız: (ilahî kelâmın) tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da." 3:8 "Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi hakikatten (bir daha) saptırma ve bize rahmetini bağışla: Sensin (hakikî) Lütuf Sahibi." 3:9 "Ey Rabbimiz! (Geleceğine) hiç şüphe olmayan o Gün'ü görüp yaşamaları için mutlaka insanlığı bir araya toplayacaksın: Allah vaadini yerine getirmekten asla kaçınmaz." 3:10 HAKİKATİ inkara şartlanmış olanlara gelince, ne dünya malları ne de çocukları Allah'a karşı onlara en ufak bir fayda sağlamaz: İşte onlardır ateşin yakıtı olanlar! 3:11 Firavun halkının ve onlardan önce yaşayanların başına gelenlerin aynısı (onların başına da gelecek): Onlar mesajlarımızı yalanladılar ve Allah günahlarından dolayı onları hesaba çekti: çünkü Allah karşılık vermede şedittir. 3:12 Hakikati inkara şartlanmış olanlara de ki: "Siz (teslim olup) boyun eğecek ve cehenneme toplanacaksınız, ne kötü bir mesken(dir o)!" 3:13 Savaşta karşı karşıya gelen iki orduda sizin için bir işaret vardı: bir ordu Allah için savaşırken diğeri O'nu inkar ediyordu. (Öncekiler,) kendi gözleriyle diğer tarafı kendilerinin iki misli (kalabalık) gördüler: Ama Allah, dilediğini yardımıyla güçlendirir. Bakın, bunda görecek gözleri olan herkes için muhakkak bir ders vardır. 3:14 KADINLARA, çocuklara, altın ve gümüş (cinsin)den birikmiş hazinelere, soylu atlara, sığırlara ve arazilere yönelik dünyevî zevkler insanoğlu için çekici kılınmıştır. Bütün bu zevkler bu dünya hayatında tadılabilir, ama hedeflerin en güzeli Allah katında olanıdır. 3:15 De ki: "Size o (dünyevî zevkler)den daha hayırlı olan şeyleri haber vereyim mi? Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için Rableri katında, mesken olarak içinden ırmaklar geçen hasbahçeler, temiz eşler ve Allah'ın güzel kabulü vardır." Ve Allah, kulların(ın kalplerin)deki her şeyi görür. 3:16 "Ey Rabbimiz! (Sana) inanıyoruz, bizi affet, günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından emin kıl" diyenlerin: 3:17 Zorluklara sabredenlerin ve sözlerini tutanların, (Rablerine) yürekten bağlı olanların, (servetlerini Allah yolunda) harcayanların ve bütün kalpleriyle af dileyenlerin. 3:18 ALLAH, (bizâtihî Kendisi) ile melekler ve hak ve adaleti gözeten ilim sahipleri O'ndan başka tanrı olmadığına şahittir: O'ndan başka tanrı yoktur, Kudret ve Hikmet Sahibi(dir). 3:19 Allah nezdinde tek (hak) din, (insanın) O'na teslimiyetidir; daha önce vahiy verilenler, kıskançlıklarından dolayı, kendilerine (hakikat) bilgi(si) geldikten sonra (bu konuda) farklı görüşlere sarıldılar. Allah'ın mesajlarının doğruluğunu inkar edenlere gelince; unutma, Allah hesap görmede hızlıdır. 3:20 O halde (ey Peygamber,) seninle tartışanlara de ki: "Ben tüm benliğimi Allah'a teslim ettim ve bana tâbi olan herkes (de öyle yaptı)!" Daha önce vahiy verilmiş olanlara ve kitap ile ilgisi olmayanlara sor: "Siz (de) kendinizi O'na teslim ettiniz mi?" Ve eğer O'na teslim olurlarsa muhakkak doğru yol üzerindedirler; ama yüz çevirirlerse, unutma ki senin görevin sadece mesajı iletmektir: zira Allah, yarattıklarını(n kalplerindeki her şeyi) görür. 3:21 Allah'ın mesajlarını inkar edenlere, peygamberleri haksız yere öldürenlere ve adaleti emreden insanların canına kıyanlara gelince, onlara acıklı azabı bildir. 3:22 İşte onlardır bu dünyada da, öteki dünyada da yaptıkları boşa çıkacak olanlar ve onlardır hiçbir yardımcı bulamayacak olanlar. 3:23 (Daha önce) vahiyden kendilerine pay verilenleri bilmez misin? Onlara aralarında hüküm verirken Allah'ın kelâmına başvurmaları yolunda çağrı yapılmıştır; ama bazısı, inatla (ondan) yüz çevirir; 3:24 çünkü onlar, "Ateş bize birkaç günden fazla dokunmayacak" diye iddia ederler: böylece, uydurdukları bâtıl inançlar, onların (zamanla) itikatlarına ihanet etmelerine yol açmıştır. 3:25 O halde, (geleceği) şüphesiz olan Gün'e tanıklık etmeleri için hepsini bir araya topladığımız, her insana yaptıklarının karşılığının tamamen ödeneceği ve kimseye haksızlık yapılmayacağı zaman ne olacak (onların hali)? 3:26 DE Kİ: "Ey mutlak egemenlik sahibi Allahım! Sen egemenliği dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın; dilediğini yüceltirsin, dilediğini alçaltırsın. Bütün iyilikler Senin elindedir. Doğrusu, Sen istediğini yapmaya kâdirsin". 3:27 "Gündüzü kısaltarak geceyi uzatır ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatırsın. Ölüden diri ve diriden ölü çıkarırsın. Ve dilediğine her türlü hesabın üstünde rızık bağışlarsın." 3:28 MÜMİNLER, müminleri bırakıp hakikati inkara şartlanmış olanları dost edinmesinler -çünkü bunu yapan, Allah ile bütün bağını koparmış olur- kendinizi onlardan korumak için bu yola başvurmanız hariç. Ancak Allah, Kendisine karşı dikkatli olmanızı ihtar eder, çünkü bütün yollar Allah'a varır. 3:29 De ki: "Kalplerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Zira O, göklerdeki ve yeryüzündeki her şeyi bilir; ve Allah her şeye kâdirdir." 3:30 Her insanın yaptığı bütün iyilikleri de kötülükleri de karşısında bulacağı o Gün'ü düşünün; (pek çok insan,) o (Gün)ün kendisinden çok uzakta olmasını diler. O halde Allah, O'na karşı dikkatli olmanızı ihtar eder; ama Allah, yarattıklarına karşı çok şefkatlidir. 3:31 De ki (ey Peygamber): "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin; zira Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır." 3:32 De ki: "Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin." Eğer (bundan) yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah hakikati inkar edenleri sevmez. 3:33 GERÇEK ŞU Kİ Allah, Âdem'i ve Nûh'u, İbrahim Soyunu ve İmrân Soyunu bütün insanlığın üzerinde bir konuma çıkardı, 3:34 tek bir soy zinciri halinde. Allah, her şeyi işiten, her şeyi bilendir. 3:35 Bir vakit İmran ailesinden bir kadın, "Ey Rabbim! Rahmimdeki (çocuğumu) Senin hizmetine adayacağıma söz veriyorum. Benden bunu kabul et: Doğrusu, yalnız Sen, her şeyi duyan, her şeyi bilensin!" diye (Rabbine) seslenmişti. 3:36 Fakat, çocuğu doğurunca, "Ey Rabbim!" dedi, "Bak, bir kız çocuk doğurdum." Halbuki Allah, neyi doğuracağını ve (onun istediği) erkek çocuğun hiçbir zaman bu kız gibi olamayacağını bilmekteydi; "ve ona Meryem ismini verdim. Lânetlenmiş Şeytana karşı onu ve soyunu korumanı diliyorum." 3:37 Bunun üzerine Rabbi, kız çocuğunu hoşnutlukla kabul etti, onu güzelce büyüttü ve Zekeriya'nın himayesine verdi. Zekeriya, ne zaman onu mâbedde ziyaret ettiyse yanında yiyeceklerle görür ve sorardı: "Ey Meryem, bunlar sana nereden geliyor?" Meryem: "Bunlar Allah'tandır; Allah, dilediğine hesapsız rızık bağışlar!" diye cevap verirdi. 3:38 Aynı yerde Zekeriya Rabbine yalvardı: "Ey Rabbim! Rahmetinle bana güzel bir zürriyet bağışla; zira Sen, her yakarışı duyarsın." 3:39 Bunun üzerine, mâbedde dua ederken, melekler ona: "Allah sana, Kendi katından bir sözün gerçekliğini doğrulayacak, insanlar arasında seçkin (bir yere sahip olacak), tam bir iffet sahibi, dürüst ve erdemli bir peygamber olacak olan Yahya(nın doğumun)u müjdeliyor" diye seslendiler. 3:40 (Zekeriya) şaşkınlıkla: "Ey Rabbim!" dedi, "Yaşlılık beni yakalamışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" (Ona): "Pekala olabilir!" denildi, "Allah dilediğini yapar." 3:41 (Zekeriya) yalvardı: "Ey Rabbim! Bana bir işaret göster!" "İşaretin şudur ki," denildi, "üç gün boyunca yüz işaretleri dışında insanlarla konuşma! Rabbini hiç durmadan an ve gece gündüz O'nun sınırsız şanını yücelt!" 3:42 VE O ZAMAN melekler "Ey Meryem!" dediler, "Allah seni seçti ve tertemiz kıldı; seni bütün dünya kadınlarının üstünde (bir konuma) çıkardı. 3:43 Ey Meryem! Rabbine huşû ile bağlan, secdeye kapan ve (O'nun önünde) eğilenlerle birlikte eğil." 3:44 Sana (şimdi) vahyettiğimiz şey, senin idrakini aşan bir hususla ilgilidir: zira, hangisinin Meryem'in hâmisi olacağını kur'a ile belirlediklerinde sen onlarla birlikte değildin, ve (o konuda) birbirleriyle çekiştiklerinde yanlarında yoktun. 3:45 O zaman melekler, "Ey Meryem!" demişlerdi, "Allah, Kendisinden bir söz ile sana, Meryem oğlu İsa Mesih adıyla bilinecek, bu dünyada ve öteki dünyada büyük şeref sahibi ve Allah'ın en yakınlarından olacak (bir oğul) müjdeliyor. 3:46 Ve o, (çocuk,) insanlarla hem beşikte iken, hem de yetişkin bir adam olarak konuşacak; dürüst ve erdemli kişilerden olacak." 3:47 Meryem, "Ey Rabbim!" dedi, "Bana hiçbir erkek dokunmadığı halde nasıl oğul sahibi olabilirim?" (Melek) cevap verdi: "İşte öyle! Allah dilediğini yaratır; bir şeyin olmasını istediğinde sadece 'Ol!' der -ve o (şey hemen) oluverir. 3:48 O, senin oğluna (hem) vahyi ve hikmeti öğretecek, (hem de) Tevrat'ı ve İncil'i; 3:49 ve o'nu İsrailoğulları'na elçi (yapacak)". "BEN size Rabbinizden bir mesaj getirdim. Sizin için çamurdan, adeta kaderinizin suretini yapacağım ve sonra ona üfleyeceğim ki Allah'ın izniyle (sizin) kaderiniz olsun; körleri ve cüzamlıları iyileştireceğim ve Allah'ın izniyle ölüleri yeniden hayata döndüreceğim: neleri yiyebileceğinizi ve evlerinizde neleri saklayabileceğinizi size bildireceğim. Şüphesiz, eğer (gerçekten) inanıyorsanız, bütün bunlarda sizin için bir mesaj vardır." 3:50 "(Ben), Tevrat'tan günümüze kalanın doğruluğunu tasdik etmek ve (önceden) size yasak edilen şeylerin bazısını helal kılmak için (geldim). Ve size Rabbinizden bir mesaj getirdim; öyleyse Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve bana tâbi olun." 3:51 "Kuşkusuz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; öyleyse (yalnız) O'na kulluk edin: Bu, dosdoğru bir yoldur." 3:52 İsa, onların hakikati reddettiklerinin farkına varınca sordu: "Kim Allah yolunda benim yardımcılarım olacak?" Beyazlara bürünmüş olanlar cevap verdi: "Biz, (Allah yolunda) senin yardımcıların olacağız! Biz Allah'a inanırız: Sen de şahit ol, biz O'na teslim olmuşuz! 3:53 Ey Rabbimiz! Bize yücelerden indirdiğine inanıyor ve bu Elçi'ye tâbi oluyoruz; o halde bizi (hakikate) şahitlik yapanlarla bir tut!" 3:54 İnanmayanlar İsa'ya tuzak kurdular; ama Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı: çünkü Allah, tuzak kuranların tümünün üstündedir. 3:55 O zaman Allah: "Ey İsa!" demişti, "Seni ölüme yollayacağım ve Katıma yücelteceğim ve seni hakikati inkara şartlanmış olanlar(ın arasın)dan çekip arındıracağım; sana tâbi olanları, Kıyamet Günü, hakikati inkara şartlanmış olanların (kat kat) üstüne çıkaracağım. Sonunda hepiniz Bana döneceksiniz ve aranızda anlaşmazlığa düştüğünüz her konuda Ben hüküm vereceğim." 3:56 "Hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince, onlara bu dünyada ve ahirette şiddetli bir azap çektireceğim ve onlar kendilerine yardım edecek kimse bulamayacaklar; 3:57 ama iman edip doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mükafatlarını tam olarak verecektir: Zira O, zalimleri sevmez." 3:58 BU BİLDİRDİKLERİMİZ, sana ilettiğimiz mesajlardan ve hikmet yüklü haberlerdendir. 3:59 Allah katında İsa'nın durumu Âdem'in durumu gibidir, ki Allah onu topraktan yarattı ve sonra "Ol!" dedi; işte (insanoğlu böylece) oluverir. 3:60 (Bu), Rabbinden bir hakikat(tir); öyleyse, şüphecilerden olma! 3:61 Sana gelen asıl bilgiden sonra, kim seninle bu (hakikat) hakkında tartışırsa de ki: "Gelin! Oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, bizim yandaşlarımızı ve sizin yandaşlarınızı çağıralım; sonra (birlikte) tevazu içinde ve gönülden yalvaralım ve Allah'ın lânetinin (aramızdan) yalan söyleyenlerin üzerine olmasını dileyelim." 3:62 İşte işin hakikati budur ve Allah'tan başka bir ilah yoktur; şüphe yok ki Allah -yalnızca O- kudret ve gerçek hikmet sahibidir. 3:63 Ve eğer (bu hakikatten) yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah ifsad edicilerden tamamiyle haberdardır. 3:64 De ki: "Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Sizinle bizim aramızdaki şu ortak ilkeye gelin: Allah'tan başka kimseye kulluk etmeyeceğiz, O'ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız ve Allah ile birlikte insanları rab edinmeyeceğiz." Ve eğer yüz çevirirlerse de ki: "Şahit olun ki biz kendimizi O'na teslim etmişiz!" 3:65 EY GEÇMİŞ vahyin izleyicileri! Tevrat ve İncil'in kendisinden (uzun zaman) sonra vahyedildiğini gördüğünüz halde İbrahim hakkında neden tartışıyorsunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? 3:66 Siz, bilginiz olan şeyler hakkında tartışırdınız, ama hiç bilmediğiniz şey hakkında neden tartışıyorsunuz? Halbuki Allah (onu) bilir, ama siz bilmezsiniz: 3:67 İbrahim, ne bir "Yahudi", ne de "Hristiyan" idi, ama kendini Allah'a teslim ederek her türlü bâtıldan yüz çevirmiş biriydi; ve O'ndan başka bir şeye ilahlık yakıştıranlardan değildi. 3:68 Gerçekte İbrahim'e en yakın olanlar, muhakkak ki -bu Peygamber'in ve (o'na) inanan herkesin yaptığı gibi- o'na tâbi olanlardır; Allah da inananlara yakındır. 3:69 Geçmiş vahyin izleyicilerinden bazıları sizi saptırmak isterler: Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar; üstelik bunu fark etmezler de. 3:70 Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Bizzat kendinizin şahit olduğu Allah'ın mesajlarını neden inkar edersiniz? 3:71 Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Neden hakkı bâtıl ile saklayıp örter ve (pekala) farkında olduğunuz hakikati gizlersiniz? 3:72 Geçmiş vahyin izleyicilerinden bazısı (birbirlerine) şöyle der: "(Muhammed'e) inananlara günün başında vahyedilene inandığınızı söyleyin, daha sonra geleni ise inkar edin ki (inançlarından) belki geri dönerler; 3:73 ama sizin inancınıza uymayan hiç kimseye (gerçekten) inanmayın." De ki: "Tek (gerçek) rehberlik, Allah'ın rehberliğidir; size verilen (vahy)in benzerinin başka birine de verilmesi şeklinde ifa edilen (bir rehberlik)". Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda size muhalefet mi edeceklerdi? De ki: "Lütuf ve ihsan, Allah'ın elindedir; onu dilediğine bağışlar: çünkü Allah (rahmet ve cömertliğinde) sınırsızdır, her şeyi bilendir, 3:74 dilediğine rahmetini bağışlar; ve Allah, lütfunda sınırsızdır." 3:75 GEÇMİŞ vahyin izleyicileri arasında öylesi var ki, kendisine bir hazine emanet etsen sana (sadakatle) iade eder; ve öylesi de var ki ona ufak bir altın sikke emanet etsen, başında dikilmedikçe sana geri vermez; bu, onların, "Kitap ile ilgisi olmayan bu halk(a yaptığımız hiçbir şey)den dolayı bize bir suç yüklenemez" şeklindeki iddialarının bir sonucudur: (Böylece) onlar, (bile bile) Allah hakkında yalan söylerler. 3:76 Ama (Allah,) Kendisine karşı taahhütlerine sadık kalanlar(ın) ve Kendisine karşı sorumluluk bilinci duyanlar(ın farkındadır): ve Allah, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanları sever. 3:77 Allah'a karşı taahhütlerini ve yeminlerini ufak bir kazanç karşılığında değiştirenler var ya; onlar, öteki dünyanın nimetlerinden asla nasiplenemeyeceklerdir; Allah, Kıyamet Günü, onlarla ne konuşacak, ne yüzlerine bakacak, ne de onları günahlarından arındıracaktır; ve onları acıklı bir azap beklemektedir. 3:78 Onlardan öylesi de var ki, (söyledikleri) Kitâb-ı Mukaddes'den olmadığı halde ondan olduğunu düşünesiniz diye dilleriyle Kitâb-ı Mukaddes'i çarpıtırlar ve Allah'tan olmadığı halde, "Bu, Allah'tandır!" derler; böylece bile bile Allah hakkında yalanlar uydururlar. 3:79 Allah'ın vahiy, sağlam muhakeme ve peygamberlik bağışladığı hiç kimsenin bundan sonra halkına, "Allah'ın yanısıra bana da kulluk edin!" demesi düşünülemez; aksine, (onlara şöyle öğüt verir): "ilahî kelâmın bilgisini yayarak ve kendiniz (onu) derinlemesine inceleyerek Allah adamları olun!" 3:80 O, melekleri ve peygamberleri tanrı edinmenizi emretmez: (zaten) kendinizi Allah'a tam teslim ettikten sonra hiç O sizi hakikati inkara davet eder mi? 3:81 ALLAH, (geçmiş vahiylerin izleyicilerinden) peygamberler vasıtasıyla şu taahhüdü talep etti: "Eğer, vahyi ve hikmeti size bahşettikten sonra, halen sahip olduğunuz hakikati tasdik eden bir elçi size gelirse o'na inanmalı ve yardım etmelisiniz. Bu şarta dayalı ahdimi kabul ve tasdik eder misiniz?" Onlar: "Kabul ederiz!" dediler. Allah: "Öyleyse (buna) şahit olun, Ben de sizin şahidiniz olacağım. 3:82 O halde, kimler (bu taahhütten) dönerse; işte onlar, gerçek fasıklardır!" 3:83 Onlar Allah'a imandan başka bir itikat mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yeryüzünde olan her şey isteyerek veya istemeyerek O'na boyun eğer, çünkü her şey (sonunda) O'na dönecektir. 3:84 De ki: "Biz, Allah'a; bize indirilene; İbrahim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a ve o'nun neslinden gelenlere indirilene; Rableri tarafından Musa'ya, İsa'ya ve (diğer) tüm peygamberlere bahşedilene inanırız; onlar arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve kendimizi O'na teslim ederiz." 3:85 Kim Allah'a teslimiyetten başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette kaybedenlerden olacaktır. 3:86 İman edip bu Elçi'nin hak olduğuna şahit olduktan ve hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra hakikati inkar etmeyi seçen bir halkı Allah nasıl doğru yola ulaştırır? Allah, böyle bir zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. 3:87 Onların karşılığı, Allah'ın, meleklerin ve bütün (dürüst ve erdemli) insanların lânetine uğramak olacaktır. 3:88 Onlar bu halde kalacaklar; (ve) ne azapları hafifletilecek, ne de onlara bir mühlet tanınacak. 3:89 Ama daha sonra tevbe edip kendilerini düzeltenler hariç tutulacaktır: Zira Allah, çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. 3:90 İmana erdikten sonra hakikati inkara kalkışanlara ve sonra hakikati reddetmede (daha büyük bir inatla) ısrar edenlere gelince, şüphesiz, onların (diğer günahlardan dolayı) tevbeleri kabul edilmeyecektir; işte onlar gerçek sapkınlardır. 3:91 Hakikati inkara şartlanmış olanlara ve hakikat inkarcısı olarak ölenlere gelince, yeryüzünün bütün altınları (bile) onların fidyelerini karşılayamaz. İşte onlar için acıklı bir azap vardır ve kendilerine yardım edecek hiç kimse bulamayacaklardır. 3:92 (Size gelince ey müminler,) kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için harcamadıkça gerçek erdeme ulaşmış olamazsınız; ve her ne harcarsanız kuşkusuz, Allah ondan tamamiyle haberdardır. 3:93 TEVRAT indirilmeden önce, İsrailoğulları'nın (günah diyerek) kendine yasakladığı şeyler dışında bütün yiyecekler onlara helal idi. De ki: "Eğer söylediklerinizde samimi iseniz Tevrat'ı getirin de onu okuyun!" 3:94 Ve artık bundan sonra kim Allah hakkında yalan uydurursa işte onlar zalimlerdir! 3:95 De ki: "Allah doğruyu söylemektedir: O halde, bâtıl olan her şeyden yüz çeviren ve Allah'ın yanısıra hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayan İbrahim'in inanç sistemine uyun." 3:96 Unutmayın, insanlık için inşa edilen ilk mâbed, Bekke'dekiydi: bereketli ve bütün âlemler için bir rehber(lik kaynağı), 3:97 apaçık işaretlerle dopdolu. (Orası) bir zamanlar İbrahim'in durduğu yer(dir); kim içine girerse huzur bulur. Bundan dolayı, mâbedi haccetmek, gücü yeten bütün insanların Allah'a karşı yerine getirmek zorunda oldukları bir görevdir. Hakikati inkar edenlere gelince, bilsinler ki, Allah, yarattığı âlemlerden bağımsızdır, her bakımdan Kendine yeterlidir. 3:98 DE Kİ: "Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Allah, yaptığınız her şeye şahit iken neden O'nun mesajını kabul etmekten kaçınıyorsunuz?" 3:99 De ki: "Ey geçmiş vahyin izleyicileri! (Doğru olduğuna) bizzat kendiniz şahit olduğunuz halde onu eğri göstermeye çalışarak, (bu ilahî kelâma) iman edenleri neden Allah yolundan alıko(ymaya çabalı)yorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir." 3:100 Siz ey imana ermiş olanlar! Önceki çağlarda kendilerine vahiy verilenlerden bir fırkaya uyarsanız, iman ettikten sonra yeniden hakikati reddetmenize sebep olabilirler. 3:101 Allah'ın mesajları size iletildiği halde ve Elçisi aranızda yaşarken hakikati nasıl inkar edebilirsiniz? Ama Allah'a sımsıkı tutunan, dosdoğru yola ulaştırılmıştır. 3:102 Siz ey imana ermiş olanlar! Derin bir duyarlıkla Allah'a karşı sorumluluğunuzun hakkıyla bilincinde olun ve O'na kendinizi yürekten teslim etmeden önce ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin. 3:103 Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz; ve ateşli bir uçurumun kenarında (iken) sizi ondan (nasıl) korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız, 3:104 ve belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar: nihaî kurtuluşa erişecek kimseler, işte bunlar olacak. 3:105 Hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra karşıt görüşlere kapılıp parçalananlar gibi olmayın; işte bunlar için feci bir azap vardır, 3:106 bazı yüzlerin (mutluluktan) parladığı ve bazı yüzlerin (acıyla) karardığı o (Hesap) Günü'nde yüzleri kararanlara: "İmana erdikten sonra hakikati inkar mı ettiniz? O halde hakikati inkar ettiğiniz için tadın bu azabı!" (denilecek). 3:107 Nur yüzlülere gelince, onlar Allah'ın rahmet dairesi içinde olacaklar, orayı mesken edineceklerdir. 3:108 Bunlar Allah'ın mesajlarıdır: Hakikati bildiren bu (mesaj)ları sana iletiyoruz; zira Allah, yarattıklarının haksızlığa uğramasını dilemez. 3:109 Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'a aittir ve hepsi (asıl kaynağı olan) Allah'a döner. 3:110 SİZ, insanlığ(ın iyiliği) için çıkarılmış hayırlı bir topluluksunuz; doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyarsınız ve Allah'a inanırsınız. Eğer geçmiş vahyin mensupları, (bu tür bir) inanca ermiş olsalardı, bu, kendi iyiliklerine olacaktı; (ama) içlerinden pek az inanan bulunsa da onların çoğu fasıktır: 3:111 (Fakat) bunlar size gelip geçici ezadan başka bir zarar veremezler ve eğer size karşı savaşa girseler bile hemen arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez. 3:112 Onlar, Allah'a ve insanlara karşı taahhütlerine (sadakatle) bağlanmadıkları sürece, nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillete dûçâr olurlar; çünkü Allah'ın gazabına uğramış ve aşağılanmaya mahkum edilmişlerdir. Bütün bunlar (başlarına geldi,) çünkü Allah'ın mesajlarını inkarda ve peygamberleri haksız yere öldürmekte ısrar ettiler; bütün bunlar (vaki oldu), çünkü (Allah'a) isyanda bulundular ve hakkın sınırlarını inatla ihlal ettiler. 3:113 (Ama) onların hepsi aynı değil: Geçmiş vahyin izleyicileri arasında, gece boyunca Allah'ın ayetlerini okuyan ve (O'nun huzurunda) secdeye kapanan dosdoğru insanlar da vardır. 3:114 Onlar, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanırlar; doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyarlar ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar: işte bunlar dürüst ve erdemli kimselerdendir. 3:115 Onların yaptığı hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmayacaktır: çünkü Allah, Kendisine karşı sorumluluklarının bilincinde olanları iyi bilir. 3:116 Hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince; onları ne dünya malları ne de evlatları Allah'a karşı koruyabilir. İşte onlar içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum edilmişlerdir. 3:117 Onların bu dünya hayatı için harcadıkları, kendi kendilerine zulmeden bir halkın ekinlerine musallat olan ve onu mahveden dondurucu bir rüzgara benzer: Onlara haksızlık yapan Allah değildir, fakat onlar kendi kendilerine haksızlık yapıyorlar. 3:118 SİZ EY imana ermiş olanlar! Sizden olmayan kişileri dost edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemezler ve sizi sıkıntıda görmekten hoşlanırlar. Şiddetli öfke ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha da kötüdür. Biz (bununla ilgili) işaretleri sizin için (işte böylesine) açık ve anlaşılır kıldık, eğer aklınızı kullanırsanız. 3:119 Siz onları sev(meye haz)ırsınız, ama onlar, bütün vahiylere inansanız bile sizi sevmeyecekler. Ve sizinle karşılaştıklarında, "Biz (sizin inandığınız gibi) inanıyoruz!" derler: ama kendi başlarına kalınca size karşı öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: "Öfkenizle kahrolun! Unutmayın, Allah (insanların) kalplerinde ne varsa hepsini bilir!" 3:120 Eğer bir iyilikle karşılaşırsanız bu onları üzer; ve başınıza bir kötülük gelince de memnun olurlar. Ama eğer zorluklara karşı sabreder ve Allah'a karşı sorumluluklarınızın bilincinde olursanız, onların hileleri size hiçbir zarar veremez. Zira Allah, onların tüm yaptıklarını (Kudretiyle) kuşatır. 3:121 VE (hatırla o günü ey Peygamber), inananları savaş düzenine sokmak için sabah erkenden evinden çıkmıştın. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyordu, 3:122 içinizden iki grubun paniğe kapıldığını (da); halbuki Allah onlara yakındı ve müminler yalnız Allah'a güven duymalıydılar: 3:123 zira, siz son derece zayıfken Allah, Bedir'de size yardım etmişti. O halde Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ki şükredenlerden olasınız. 3:124 (Ve hatırla, o zamanı ki) müminlere (şöyle) demiştin: "Rabbinizin (yukarıdan) gönderilmiş üçbin melek ile size yardım edeceği(ni bilmeniz) sizin için yeterli değil mi? 3:125 Hayır! Ama eğer sıkıntıya göğüs gerer ve O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız, düşman âniden size saldırdığında, Rabbiniz akın akın gelen beşbin melekle size yardım edecektir!" 3:126 Allah, sadece size bir müjde olsun ve böylece kalpleriniz rahatlasın diye bunu(n Elçisi tarafından bildirilmesini) emretti -çünkü, her şeye kâdir, gerçek hikmet sahibi olan Allah'tan başka kimseden yardım gelmez- 3:127 (ve) O, hakikati inkara şartlanmış olanlardan bazısını (sizin vasıtanızla) mahvetsin, diğerlerini de öylesine alçaltsın ki ümitsizliğe kapılıp geri çekilsinler diye (bunu emretti). 3:128 Allah'ın onların tevbelerini kabul etmesine yahut onları cezalandırmasına karar vermek senin işin değildir (ey Peygamber,) çünkü onlar zalimlerin tâ kendileridir, 3:129 oysa göklerdeki ve yeryüzündeki her şey Allah'a aittir: O, dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır; ve Allah, çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. 3:130 SİZ EY imana ermiş olanlar! Ribâyı kat kat arttırarak boğazınıza geçirmeyin; ama Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki mutluluğa erebilesiniz; 3:131 ve hakikati inkar edenleri bekleyen ateşten sakının! 3:132 Allah'a ve Elçisi'ne tâbi olun ki rahmete nail olabilesiniz. 3:133 Rabbinizin affına mazhar olmak ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için hazırlanmış gökler ile yer kadar geniş bir cennete ulaşmak için birbirinizle yarışın; 3:134 onlar ki hem bolluk hem de darlık zamanında (Allah yolunda) harcarlar, öfkelerini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler, çünkü Allah iyilik yapanları sever; 3:135 ve onlar, utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine (başka türlü) bir zulüm işledikleri zaman, Allah'ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar -zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir?- ve her ne (zulüm) işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler. 3:136 İşte bunlar, mükafat olarak Rablerinden bağışlanma ve mesken olarak içinden ırmaklar akan hasbahçeler bulacaklar: gayret gösterenler için ne güzel bir mükafat! 3:137 SİZDEN önce (nice) hayat tarzları gelip geçti. Öyleyse, yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün: 3:138 Bu, bütün insanlara açık bir ders ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için bir rehber ve bir öğüt (olsun). 3:139 Öyleyse, cesaretinizi yitirmeyin ve üzülmeyin: Eğer (gerçekten) inanıyorsanız mutlaka (insanların) en üstünü olursunuz. 3:140 Eğer başınıza bir bela gelirse, (bilin ki,) benzer bir belaya (başka) insanlar da uğramıştır; zira böyle (iyi ve kötü) günleri insanlara sırayla paylaştırırız: (Bu,) Allah'ın, imana erenleri seçip ayırması ve aranızdan hakikate (hayatları ile) şahitlik yapanları seçmesi içindir -çünkü Allah, zalimleri asla sevmez- 3:141 ve (aynı zamanda) Allah'ın imana erenleri her türlü boş ve yararsız şeylerden arındırması ve hakikati inkar edenleri etkisiz hale getirmesi için. 3:142 Allah, (kendi yolunda) üstün çaba gösterdiğinizi ve zorluklara karşı sabırlı olduğunuzu görmedikçe cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz? 3:143 Nitekim siz, ölümle yüzyüze gelmeden önce, (Allah yolunda) ölmeyi arzuladınız: işte şimdi kendi gözlerinizle onu görmektesiniz! 3:144 MUHAMMED yalnızca bir elçidir; ondan önce de (başka) elçiler gelip geçtiler: Öyleyse, o ölür yahut öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz? Ama, topukları üzerinde gerisin geri dönen kişi hiçbir şekilde Allah'a zarar veremez -halbuki Allah, (Kendisine) şükreden herkesin karşılığını verecektir. 3:145 Hiç kimse, tayin edilmiş belli bir vadeden önce, Allah'ın izni olmadan ölmez. Ve kim bu dünyanın nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz; kim de ahiretin nimetlerini arzularsa ona da bunu vereceğiz; ve (Bize) şükredenleri mükafatlandıracağız. 3:146 Nice peygamber, arkasında Allah'a râm olmuş birçok insanla birlikte (O'nun yolunda) savaşmak zorunda kaldı: Onlar, Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan dolayı ne korkuya kapıldılar, ne zayıf düştüler ve ne de kendilerini (düşman önünde) küçük düşürdüler, zira Allah sıkıntılara göğüs gerenleri sever; 3:147 Onların tek söyledikleri şuydu: "Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla! Adımlarımızı sağlamlaştır ve hakikati inkar edenlere karşı bize yardım et!" 3:148 Bunun üzerine Allah, onlara, hem bu dünya nimetlerini, hem de ahiretin en güzel nimetlerini bağışladı: Zira Allah, iyilik yapanları sever. 3:149 SİZ EY imana ermiş olanlar! Hakikati inkara şartlanmış olanlara tâbi olursanız sizi topuklarınızın üzerinde gerisin geri döndürürler ve kaybedenlerden olursunuz. 3:150 Hayır, yalnız Allah'tır sizin Mevlanız ve O'dur en iyi yardımcı. 3:151 Allah'tan başka varlıklara -O'nun hiçbir zaman yetki tanımadığı şeylere- ilahlık yakıştırdıklarından dolayı, hakikati inkara şartlanmış olanların kalplerine korku salacağız; onların son durağı ateştir, ne kötüdür zalimlerin meskeni! 3:152 ALLAH elbette size verdiği sözü tuttu; O'nun izniyle düşmanlarınızı yok etmek üzereydiniz; ne var ki Allah size arzuladığınız (zaferi) gösterdikten sonra gevşediniz, (Peygamber'den gelen) emre aykırı davrandınız ve itaatsizlik ettiniz. Aranızda (sadece) bu dünyaya ilgi duyan kimseler olduğu gibi, ahirete gönül verenler de mevcuttu: Bunun üzerine Allah, sizi sınamak için düşmanlarınızı yenmenize mani oldu. Ama O, şimdi günahlarınızı bağışladı, zira Allah'ın inananlara lütfu sınırsızdır. 3:153 (Hatırlayın o ânı, ki) Elçim arkanızdan size seslendiği halde, kimseye bakmadan kaçtınız; bu yüzden O, (Elçi'nin) kederine karşılık, elinizden kaçanın ve başınıza gelenin üzüntüsünü unutturacak bir üzüntü verdi size: Zira Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. 3:154 Sonra O, bu kederin ardından, size bir emniyet duygusu, bazılarınızı sarıp kuşatan bir iç sükûneti bağışladı; oysa sadece kendilerini düşünen ötekiler, Allah hakkında yanlış fikirlere -putperest cahiliyye düşüncelerine- kapıldılar ve "(Bu konuda)) o zaman bir karar yetkisine sahip miydik?" diye (kendi kendilerine) sordular. De ki: "Bütün karar yetkisi, yalnızca Allah'a aittir!" (Onlara gelince,) onlar, "Eğer bir karar yetkimiz olsaydı, ardımızda bu kadar çok ölü bırakmazdık" diyerek (ey Peygamber,) sana göstermeyecekleri o (iman zayıflığı)nı içlerinde saklamaya çalışıyorlar. (Onlara) de ki: "Evlerinizde de kalmış olsaydınız, (içinizden) ölümü takdir edilmiş olanlar, devrilecekleri yere mutlaka çıkıp giderlerdi." Ve bu (başınıza gelenlerin tümü), Allah'ın göğüslerinizde barındırdığınız her şeyi sınaması ve kalplerinizin içini her türlü boş ve yararsız şeylerden arındırması içindir: Zira Allah, (insanların) kalplerindeki her şeyi bilir. 3:155 İki ordunun savaş alanında karşılaştığı gün (görevlerinden) kaçanlara gelince; Şeytan, onları (bizzat) kendi yaptıklarıyla tökezletti. Ama şimdi, Allah onların günahlarını sildi. Doğrusu Allah çok affedicidir, halîmdir. 3:156 Siz ey imana ermiş olanlar! Uzak yerlere seyahate çık(tıkt)an veya savaşa katıl(dıktan sonra öl)en kardeşleri hakkında, "Bizimle kalmış olsalardı ölmeyeceklerdi," veya "öldürülmemiş olacaklardı" diyen, hakikati inkara şartlanmış kimseler gibi olmayın; zira Allah, bu tür düşünceleri onların kalplerinde acı bir pişmanlık kaynağı yapacaktır, çünkü hayat bağışlayan ve ölüme hükmeden yalnız Allah'tır. Allah, yaptığınız her şeyi görür. 3:157 Ve eğer gerçekten Allah yolunda ölür veya öldürülürseniz, (unutmayın ki) Allah'ın mağfireti ve rahmeti, kişinin (bu dünyada) yığabileceği her şeyden daha iyidir: 3:158 Çünkü ölseniz de, öldürülseniz de sonunda Allah katında toplanacaksınız. 3:159 Ve (ey Peygamber,) senin izleyicilerine yumuşak davranman, Allah'ın rahmetinin bir eseriydi. Zira, eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et. Ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et; sonra bir hareket tarzına karar verince de Allah'a güven: Zira Allah, O'na güven duyanları sever. 3:160 Allah size yardım ederse, hiç kimse sizinle baş edemez; ama ya O sizi terk ederse, kim size yardım edebilir? O halde müminler Allah'a güvensinler! 3:161 BİR PEYGAMBERİN hile yapması olacak şey değil; çünkü kim hile yaparsa, herkesin yaptıklarının tam karşılığını alacağı ve hiç kimseye haksızlık yapılmayacağı Kıyamet Günü'nde hilesi yüzüne vurulacaktır. 3:162 Öyleyse, Allah'ın rızasını kazanmak isteyen kişi, Allah'ın lânetine uğramış ve varış yeri cehennem olan kişi ile bir midir? Ne kötü bir duraktır o! 3:163 Onlar Allah katında (tamamen) farklı derecelere sahiptirler; zira Allah, yaptıkları her şeyi görür. 3:164 Allah, mesajlarını onlara iletmek, onları arındırmak ve onlara ilahî kelâmı ve hikmeti öğretmek için içlerinden kendileri gibi (beşerden) bir elçi çıkararak müminlere lütufda bulunmuştur; halbuki daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı. 3:165 (DÜŞMANLARINIZI) iki misli musibete uğrattıktan sonra şimdi aynı musibet sizin başınıza geldi diye, kendi kendinize "Bu nasıl oldu?" diye soruyorsunuz, öyle mi? De ki: "O, sizin kendi eserinizdir." Doğrusu, Allah dilediği her şeyi yapmaya kâdirdir: 3:166 iki ordunun harpte karşılaştığı gün başınıza gelenler Allah'ın izni ile gerçekleşti. Bu, Allah'ın (gerçek) müminleri belirlemesi içindi; 3:167 (ve yine,) ikiyüzlülük yapmış olanları ve kendilerine: "Gelin, Allah yolunda savaşın" yahut, "kendinizi savunun!" denildiğinde, "Eğer savaş(la sonuçlanacağın)ı bilseydik elbette arkanızdan gelirdik" diye cevap verenleri ortaya çıkarması içindi. Onlar, o gün, kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söyleyerek imandan çok irtidada yaklaştılar. Halbuki Allah, gizlemeye çalıştıklarını çok iyi bilmektedir: 3:168 kendilerini (savaştan) geri tutanlar, (öldürülen) kardeşleri hakkında, (sonradan,) "Bizi dinleselerdi öldürülmüş olmayacaklardı" dediler. De ki: "Peki, sözünüzde samimi iseniz ölümü başınızdan savın bakalım!" 3:169 Fakat, Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın. Hayır, onlar diridir! Rızıkları, Rableri katındadır; 3:170 Allah'ın lütfuyla kendilerine bağışladığı (şehitlikten) övünç duyarlar. Ve arkada kalıp henüz kendilerine katılmamış olan (kardeş)lerine, bir korku ve üzüntü duymayacakları müjdesinde bulunmaktan zevk alırlar: 3:171 Onlar, Allah katından ulaşan bir lütfu, bir nimeti ve Allah'ın inananların hak ettiği ödülü zayi etmeyeceği (vaadini) müjdelemek isterler. 3:172 O inananlar ki başlarına gelen beladan sonra Allah'ın ve Elçisi'nin çağrısına uydular. İyilik yapmada sebat edenleri ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanları muhteşem bir karşılık bekliyor: 3:173 O inananlar ki başka insanlar tarafından, "Bakın, size karşı bir ordu toplanmış, onlardan kendinizi koruyun!" şeklinde uyarılmışlardı, ama bu, onların sadece imanını arttırdı ve "Allah bize kafidir; O, ne mükemmel bir koruyucudur!" diye cevap verdiler; 3:174 ve Allah'ın lütfu ve nimeti ile (savaştan) bir zarara uğramadan döndüler: Çünkü onlar, Allah'ın rızası için çabalıyorlardı; ve Allah, yüceliğinde ve lütfunda sınırsızdır. 3:175 Kendi dostlarından korkmayı (içinize) yerleştiren Şeytandan başkası değildir: Öyleyse onlardan değil, yalnızca Benden korkun, eğer gerçek müminler iseniz! 3:176 Hakikati inkarda birbirleriyle yarışanlardan dolayı üzülme: Onlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Onların ahiret(in nimetlerin)den hiç pay alamamaları Allah'ın muradıdır ve onları şiddetli bir azap beklemektedir. 3:177 İman karşılığında inkarı satın alanlar hiçbir surette Allah'a zarar veremezler, tersine onları şiddetli bir azap beklemektedir. 3:178 Ve onlar -hakikati inkara şartlanmış olanlar- sanmasınlar ki kendilerine mühlet vermemiz onların hayrınadır, onlara mühlet verdik ki günahkarlıkları artsın; sonuçta onları utanç verici bir azap beklemektedir. 3:179 (Ey hakikati inkar edenler!) Müminlerin sizin hayat tarzınıza uymalarına göz yummak, Allah'ın istediği bir şey değildir: Sonunda Allah iyiyi kötüden ayıracaktır. Ve Allah, insan idrakini aşan şeyleri kavrama gücünü size verecek değildir: (Bunun için) Allah, elçileri arasından dilediğini seçer. Öyleyse Allah'a ve elçilerine inanın; zira eğer O'na inanır ve O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız o zaman bilin ki, sizi muhteşem bir karşılık beklemektedir. 3:180 ONLAR, -Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiklerine cimrice sarılanlar- bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar: Aksine, bu onlar için kötüdür. (Bu kadar) cimrice sarıldıkları şey, Kıyamet Günü boyunlarına asılacaktır: Zira, göklerin ve yerin mirası (yalnız) Allah'a aittir: Ve Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır. 3:181 "Allah fakirdir, ama biz zenginiz!" diyenlerin sözlerini Allah duymuştur. Onların hem söylediklerini, hem de peygamberleri haksız yere öldürdüklerini kaydedeceğiz ve (Hesap Günü onlara) diyeceğiz: "Tadın bakalım ateşin azabını 3:182 ellerinizle işlediklerinizin karşılığı olarak; zira Allah, kullarına en ufak bir haksızlık yapmaz!" 3:183 "Allah, yakılarak sunulan bir kurban getirmedikçe, hiçbir elçiye inanmamamızı bize emretmiştir" iddiasında bulunanlara gelince, (Ey Peygamber, onlara) de ki: "Benden önce de peygamberler size hakikatin tüm kanıtlarını ve o hakkında konuştuğunuzu getirmişlerdi: Peki, söylediğinizde samimi idiyseniz neden onları katlettiniz?" 3:184 Ve şayet seni yalanlıyorlarsa -(bil ki) aynı şekilde, senden önce hakikatin tüm kanıtlarını, ilahî hikmet yüklü kitapları ve aydınlık saçan vahyi getiren (diğer) peygamberler de yalanlanmış bulunuyorlar. 3:185 Her can ölümü tadacaktır: Böylece Kıyamet Günü (yapıp-ettiklerinizin) karşılığı size tam olarak ödenecektir; orada ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulacak olanlar, gerçek bir zafer kazanmış olacaklardır: Zira bu dünya hayatı(na düşkünlük), kendi kendini aldatma zevkinden başka bir şey değildir. 3:186 Mallarınızla ve canlarınızla mutlaka sınanacaksınız: Ve doğrusu, hem sizden önce vahiy verilenlerden hem de Allah'tan başka varlıklara ilahlık yakıştıranlardan birçok incitici söz işiteceksiniz. Ama eğer zorluklara sabırla katlanır ve O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız; bilin ki bu, azimle sarılınacak bir iştir. 3:187 ALLAH, geçmişte kendilerine vahiy verilenlere, "Bunu insanlara açıklayın ve ondan hiçbir şeyi gizlemeyin!" (buyurduğunda, bunu yapacaklarına) dair onlardan güçlü bir taahhüt almıştı. Ama onlar bu taahhütlerini kulak arkasına attılar ve küçük bir kazançla değiştirdiler: Ne kötü bir alışverişti bu! 3:188 Sanma ki bu şekilde başardıklarıyla övünen ve yapmadıkları ile övülmekten hoşlananlar azaptan kurtulabilecekler. Onları (ahirette) şiddetli bir azap beklemektedir. 3:189 GÖKLERDE ve yeryüzünde hükümranlık Allah'a aittir: ve Allah, her şeyi yapmaya kâdirdir. 3:190 Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün birbirini izlemesinde derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır, 3:191 Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar, (ve) göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunları(n hiç birini) anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!" 3:192 "Ey Rabbimiz! Kimi ateşe mahkum edersen, kuşkusuz, onu (bu dünyada) alçaltmış olursun: Ve bu zalimler, hiçbir yardımcı da bulamazlar." 3:193 "Ey Rabbimiz! (Bizi) imana çağıran bir ses duyduk; 'Rabbinize iman edin!' Ve böylece imana geldik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil; ve gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al!" 3:194 "Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin şeyi bize bahşet ve Kıyamet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz, sen sözünden asla caymazsın!" 3:195 Ve Rableri onların dualarını şöyle cevaplar: "İster erkek, ister kadın olsun, (Benim yolumda) çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım: (çünkü) hepiniz birbirinizin soyundan gelirsiniz. Zulüm ve kötülük diyarından kaçanlara, yurtlarından sürülenlere, Benim yolumda eziyet çekenlere ve (bu yolda) savaşıp öldürülenlere gelince; onların kötülüklerini mutlaka sileceğim ve onları, Allah'tan bir mükafat olarak, içinden ırmaklar akan hasbahçelere sokacağım: Zira mükafatların en güzeli, Allah katında olanıdır." 3:196 HAKİKATİ inkara şartlanmış olanların yeryüzünde dilediklerini yapabilir görünmeleri, seni yanıltmasın: 3:197 o, gelip geçici bir tatmin(den ibaret)tir, ama sonunda varacakları yer cehennemdir -o, ne kötü bir meskendir!- 3:198 Ama Rablerine karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar, içinden ırmaklar akan hasbahçelere kavuşacaklardır: Allah'tan ne güzel bir karşılama! Ve Allah katında olan, gerçek erdem sahipleri için en hayırlı olandır. 3:199 Doğrusu, geçmiş vahyin mensupları arasında (gerçekten) Allah'a iman edenler ve hem size hem de kendilerine indirilene inananlar vardır. Böyleleri, Allah'tan korkarlar, O'nun mesajlarını ufak bir kazanç için değiştirmezler. Onların mükafatı, Rableri katındadır; çünkü Allah, hesap görmede hızlıdır! 3:200 Siz ey imana ermiş olanlar! Zorluklara sabırla katlanın ve birbirinizle sabırda yarışın, (doğru olanı yapmaya) her zaman hazır olun ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ki mutluluğa erebilesiniz! 4:1 EY İNSANLAR! Sizi bir tek can(lı)dan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Kendisi adına birbirinizden (haklarınızı) talep ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ve bu akrabalık bağlarını gözetin. Şüphesiz Allah, üzerinizde daimî bir gözetleyicidir. 4:2 O halde yetimlere mallarını verin, (kendi) değersiz malları(nızı) (onlara ait) güzel şeyler ile değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınız ile birleştirerek tüketmeyin. Bu, doğrusu büyük bir suçtur. 4:3 Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan (diğer) kadınlardan biri ile evlenin -(hatta) ikisi, üçü veya dördü (ile); ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman (sadece) bir tane ile- yahut meşru şekilde sahip olduklarınız ile (evlenin). Bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur. 4:4 Kadınlara mehirlerini hiçbir karşılık beklemeden verin; ama eğer onlar, kendi rızalarıyla bir kısmını size bırakırlarsa ondan hoşnutluk ve gönül rahatlığıyla faydalanın. 4:5 Allah'ın koruyasınız diye sizin sorumluluğunuza bıraktığı malları muhakeme yeteneği zayıf kimselere emanet etmeyin; ama bu mallarla onların geçimlerini karşılayın, onları giydirin ve onlarla nazik bir şekilde konuşun. 4:6 (Sorumluluğunuz altındaki) yetimleri evlenebilecekleri yaşa gelinceye kadar deneyin; sonra aklen olgunlaştıklarını tesbit ederseniz, mallarını onlara iade edin; (sakın,) onlar büyümeden önce, aceleyle ve müsrifçe harcayarak mallarını tüketmeyin. Zengin olan kimseyi (vesayeti altındakinin malından) tamamen uzak tutun. Fakiri ise ondan uygun bir şekilde istifade ettirin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde, onlar adına şahitler bulundurun ve (unutmayın ki) nihai hesap sorucu olarak Allah kafidir. 4:7 EBEVEYNİN ve akrabanın geride bıraktıklarından erkekler bir pay alacaklardır. Ebeveynin ve akrabanın bıraktığında, ister az ister çok olsun, kadınların da bir payı olacaktır; (Allah tarafından) tayin edilen bir paydır bu! 4:8 (Mirasın) bölüştürülmesi sırasında (öteki) akrabalar, yetimler ve muhtaçlar hazır bulunduklarında, onlara geçinmeleri için bir kısmını ayırın ve onlarla nazik bir şekilde konuşun. 4:9 Ve onlar, (o kanunî mirasçılar) (Allah'tan) korksunlar; eğer kendileri arkalarında kendi haklarını koruyamayacak durumda olan çocuklar bıraksalardı onlar için mutlaka endişe duyarlardı; işte böyleleri, Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olsunlar ve (yoksulların hakları konusunda) dürüst ve insaflı olan neyse onu dile getirsinler. 4:10 Yetimlerin mallarını günahkarca yiyip bitirenler, sadece karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. Çünkü (öteki dünyada) yakıcı bir ateşe mahkum olacaklar. 4:11 ÇOCUKLARINIZ(ın varisliği) konusunda Allah size (şunu) emreder: Erkek, iki kadının hissesine eşit (bir miktar) alacaktır; ama ikiden fazla kadın varsa, onlara, (ebeveynlerinin) geride bıraktıklarının üçte-ikisi verilecektir; sadece bir tane varsa, onun yarısını alacaktır. (Ölenin) anne-babasına gelince, geride bir çocuk bırakması durumunda, her biri terekenin altıda-birini alacaktır; ama hiç çocuk bırakmamışsa ve anne-babası onun (tek) mirasçısı ise, annesi üçte-birini alacaktır; eğer (ölenin) erkek ve kız kardeşleri varsa, o zaman annesine, yapmış olduğu herhangi bir vasiyeti veya (ödemek zorunda olduğu) borcu düşüldükten sonra (terekenin) altıda-biri verilecektir. Anne-babalarınıza ve çocuklarınıza gelince, hangisinin sizin bırakacağınız fayda ve imkanlara daha layık olduğunu bilemezsiniz. (İşte bu nedenledir) Allah'tan gelen emirler... Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. 4:12 Çocukları olmayan kadınlarınızın terekelerinin yarısı sizin olacaktır; ama bir çocuk bıraktılarsa, yapmış oldukları vasiyet veya (ödemek zorunda oldukları) borçları (düşüldük)ten sonra terekelerinin dörtte-birini alacaksınız. Eğer çocuğunuz yoksa, dul zevceleriniz, terekenizin dörtte-birini alacaktır; ama eğer geride çocuğunuz varsa, yapmış olduğunuz vasiyet veya (ödemek zorunda olduğunuz) borçlar düşüldükten sonra terekenizin sekizde-birine sahip olacaklardır. Eğer kadın veya erkek, birinci dereceden bir mirasçıya sahip değilse, ama bir erkek veya kız kardeşi varsa, bunların her birine altıda-bir düşer; ama ikiden fazla kişi varsa, o zaman, yapılmış olan vasiyetler veya (ödenmekle yükümlü olunan) borçlar (düşüldük)ten sonra (kalan mirasın) üçte-birini alacaklardır. Bu her iki durumda da (mirasçılar) bir zarara uğratılmamalıdır. (Bu), Allah'ın bir emri(dir); ve Allah, her şeyi bilendir, halîmdir. 4:13 Bunlar Allah tarafından konulan sınırlardır. Kim Allah'a ve Elçisi'ne tâbi olursa, Allah onu, mesken olarak içinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacaktır; bu büyük bir mazhariyettir. 4:14 Kim de Allah'a ve Elçisi'ne isyan eder ve O'nun (koyduğu) sınırları ihlal ederse, onu içinde yerleşip kalacağı ateşe atacaktır; ve onu alçaltıcı bir azap beklemektedir. 4:15 HAYASIZCA davranışlarda bulunan kadınlarınıza gelince, aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın; bunlar onun için şahitlik yaparlarsa, suçlu kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara (tevbe etmeleri suretiyle) bir kapı açıncaya kadar evlerine hapsedin. 4:16 Suçluların her ikisini de (böyle) cezalandırın; ama eğer ikisi de tevbe eder ve gidişatlarını düzeltirlerse, onları kendi hallerine bırakın: çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır. 4:17 Doğrusu, Allah'ın tevbeleri kabul etmesi, ancak bilmeyerek kötülük işleyen ve sonra, zaman geçirmeden tevbe edenlere mahsustur. Allah onlara rahmetiyle tekrar yönelecektir, zira Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. 4:18 Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında "Şimdi tevbe ediyorum!" diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkarcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır. 4:19 SİZ EY imana ermiş olanlar! Hanımlarınıza, onların arzusu hilafına (baskı yaparak) mirasçı olma(ya çalışma)nız helal değildir. Ve açık bir şekilde hayasızca davranma suçu işlemedikçe vermiş olduğunuz herhangi bir şeyi geri almak amacıyla onlara baskı yapmayın. Ve hanımlarınızla güzel bir şekilde geçinin; çünkü onlardan hoşlanmıyor olsanız bile, olabilir ki hoşlanmadığınız bir şeyi Allah büyük bir hayra vesile kılmış olabilir. 4:20 Ama eğer bir kadını bırakıp yerine başka birini almak isterseniz, birincisine verdiğiniz hiçbir şeyi -ne kadar çok da olsa- geri almayın. Ona iftira ederek ve bu yüzden açık bir günah işleyerek verdiğinizi geri almak hiç olur mu? 4:21 Kendinizi birbirinize adadıktan ve eşiniz sizden sağlam bir taahhüt aldıktan sonra onu nasıl geri alabilirsiniz? 4:22 BABALARINIZIN daha önce evlenmiş olduğu kadınlarla evlenmeyin, ama geçmişte olanlar geçmişte kalmıştır. Bu, kesinlikle utanç verici bir fiildir, çirkin bir şeydir ve kötü bir yoldur. 4:23 Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız ve teyzeleriniz; kız ve erkek kardeşlerinizin kızları; ve süt anneleriniz ile süt kardeşleriniz; eşlerinizin anneleri; ve kendileriyle gerdeğe girmiş olduğunuz eşlerinizden doğmuş olan üvey kızlarınız -ki onlar sizin evlatlıklarınızdır- size haram kılınmıştır; fakat gerdeğe girmemişseniz (kızlarıyla evlenmenizde) bir günah yoktur; ve kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın eşleri de (size haramdır); aynı anda ve birlikte iki kız kardeşi (eş olarak) almanız da (yasaklanmıştır); ama geçmişte olanlar geçmiştir. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 4:24 Meşru şekilde (nikah yoluyla) sahip olduklarınız dışında bütün evli kadınlar (size haramdır). Bu, üzerinize farz olan Allahın buyruğudur. Bunların dışında kalan bütün (kadınlar), kendilerine mal varlığınızdan (bir kısmını) vermeniz ve gayri meşru bir ilişki ile değil de evlilik bağı yoluyla meşru şekilde almak kaydıyla size helaldir. Kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlara hak ettikleri mehirlerini verin; ama bu meşru yükümlülük (üzerinde anlaştık)tan sonra (başka) bir şey üzerinde serbestçe anlaşmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. 4:25 Aranızdan her kim, içinde bulunduğu şartlardan dolayı hür bir mümin kadın ile evlenecek durumda değilse, onu, meşru şekilde sahip olduğunuz mümin bakirelerden biri (ile evlendirin). Allah, imanınız ile ilgili her şeyi bilir; her birini diğerinizin bir benzeridir. O halde fuhuşta bulunmayan, dost tutmayan ve meşru evlilik bağını gözeten kadınlarla sahiplerinin iznini alarak evlenin ve mehirlerini uygun şekilde kendilerine verin. Onlar evlendikten sonra gayri ahlakî bir davranışta bulunurlarsa, hür evli kadınların tabi oldukları cezanın yarısıyla cezalandırılırlar. Bu (cariyeler ile evlenme izni), günah işlemekten korkanlarınız içindir. Fakat sabırla direnmeniz (ve bu tür evliliklerden kaçınmanız)sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır. 4:26 Allah (bütün bunları) size açıklamak, öncekilerin (doğru) hayat tarzlarına sizi yöneltmek ve size bağışlayıcılığı ile yaklaşmak ister; zira Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. 4:27 Allah size bağışlayacağı ile yaklaşırken (yalnızca) kendi ihtiraslarının ardından gidenler ise doğru yoldan sapmanızı isterler. 4:28 Allah yüklerinizi hafifletmek ister; zira insan zayıf yaratılmıştır. 4:29 SİZ EY imana ermiş olanlar! Birbirinizin mallarını haksız yollarla karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa- heba etmeyin ve birbirinizi mahvetmeyin; zira Allah, sizin için bir rahmet kaynağıdır. 4:30 Bunu düşmanca bir niyetle ve zulüm için yapana gelince, Biz onu zamanı geldiğinde ateşin (azabın)a mahkum edeceğiz; zira bu Allah için kolay bir şeydir. 4:31 Uzak durmanız emredilen büyük günahlardan kaçınırsanız, (küçük) kusurlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir meskene yerleştiririz. 4:32 O halde Allahın kimilerinize diğerlerinden daha fazla bağışladığı nimetlere imrenmeyin. Erkekler kendi kazançlarından bir fayda sağlarlar, kadınlar da kendi kazançlarından... Bu nedenle lütfu(ndan size bahşetmesini) Allahtan dileyin; şüphesiz Allah, her şeyin tam bilgisine maliktir. 4:33 Herkes için (bir şeyler) bırakabileceği mirasçılar tayin etmişizdir: anne-babalar, yakın akrabalar ve kendileriyle ahitleştiğiniz kimseler; öyleyse onlara paylarını verin, zira Allah her şeye şahittir. 4:34 ERKEKLER, kadınları, Allahın kendilerine onlardan daha fazla bağışladığı nimetler ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla koruyup gözetirler. Dürüst ve erdemli kadınlar, gerçekten Allahın koru(nmasını buyur)duğu mahremiyeti koruyan sadık ve itaatkar kadınlardır. Kötü niyetlerinden korktuğunuz kadınlara gelince, onlara (önce) nasihat edin; sonra yatakta yalnız bırakın; sonra dövün; ve bundan sonra itaat ederlerse onları incitmekten kaçının. Allah gerçekten yücedir, büyüktür. 4:35 Şayet (evli) bir çift arasında anlaşmazlık doğmasından korkarsanız, erkeğin ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edin; eğer iki taraf da işi düzeltmek isterse, Allah onları uzlaştırır. Bilin ki Allah, gerçekten her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır. 4:36 (YALNIZCA) Allaha kulluk edin ve Ondan başka hiçbir şeye asla ilahlık yakıştırmayın. Anne-babanıza ve yakın akrabanıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara ve yabancı komşulara, yanınızdaki-yakınınızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın. Doğrusu Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez; 4:37 (ve) cimrilik yapan, başkalarına da cimriliği tavsiye eden ve Allahın kendilerine bağışladığı nimetleri gizleyenleri de... Böylece hakikati inkar eden herkes için utanç verici bir azap hazırladık. 4:38 Allaha ve Ahiret Gününe inanmadıkları halde mallarından başkalarına (sırf) insanlar görüp takdir etsinler diye harcayanlar(ı Allah sevmez); yakın dostu şeytan olan kişi, ne kötü dost sahibidir! 4:39 Onlar sadece Allaha ve Ahiret Gününe inanıyorlarsa ve Allahın kendilerine rızık olarak bağışladığını (Onun yolunda) harcıyorlarsa neden korksunlar ki? Allah onlar hakkındaki her şeyi bilir. 4:40 Şüphesiz Allah, kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz; eğer hayırlı bir iş varsa onu kat kat arttırır ve rahmetinden büyük bir ödül bahşeder. 4:41 Öyleyse (Hesap Günü), her topluluk içinden şahitler getireceğimiz ve seni (ey Peygamber) onlar aleyhinde şahit tutacağımız zaman, ne olacak (o günahkarların hali?) 4:42 Hakikati inkara şartlanmış olanlar ve Peygambere itaatsizlik yapanlar o Gün toprağın kendilerini yutmasını isteyecekler; ama onlar, olup-biten hiçbir şeyi Allahtan gizle(ye)meyeceklerdir. 4:43 SİZ EY imana ermiş olanlar! Sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar (bekleyin); ve boy abdestini gerektiren bir durumda (iken de) yıkanıncaya kadar seyahatte olmanız (ve yıkanma imkanından yoksun bulunmanız) hali dışında- (namaza kalkışmayın). Ama eğer hasta iseniz veya seyahatteyseniz yahut tabii ihtiyacınızı yeni gidermişseniz veya bir kadın ile birlikte olmuşsanız ve hiç su bulamıyorsanız, o zaman temiz toprağı alın, (onunla) yüzünüzü ve ellerinizi hafifçe ovun. Bilin ki Allah, gerçekten günahları temizleyendir, çok affedicidir. 4:44 KENDİLERİNE ilahî kelâmdan bir pay verilmiş olanların şimdi onu sapıklık ile değiştirdiklerini ve sizin (de) yoldan çıkmanızı istediklerini görmüyor musunuz? 4:45 Fakat Allah, düşmanlarınızın kimler olduğunu çok iyi bilir. Hiç kimse Allah gibi dost olamaz ve hiç kimse Allahın yardım ettiği gibi yardım edemez. 4:46 Yahudi itikadına mensup olanların bir kısmı, (vahyedilmiş) sözlerin anlamını çarpıtırlar; sözleri asıl bağlamından kopararak, (şimdi yaptıkları gibi) "İşittik ama karşı çıkıyoruz!" ve "Dinleyin ama kulak asmayın!" ve "Asıl sen biz(im sözümüz)e kulak ver (ey Muhammed)!" derler; böylece dilleriyle oyun oynarlar ve (sahih) itikadın yanlış olduğunu imâ etmeye çalışırlar. (Halbuki) onlar, sadece "İşittik ve itaat ediyoruz!" ve "(Bizi) dinle, bize katlan!" deselerdi, bu onların gerçekten yararına ve daha dürüstçe bir davranış olurdu: ama hakikati reddettikleri için Allah onları lânetledi; zira onların inandıklar, basit birkaç şeyden ibarettir. 4:47 Siz ey (geçmişte) kendilerine vahiy bahşedilmiş olanlar! (Şimdi), sahip olduğunuz (hakikati) tasdik edici olarak indirdiğimiz vahye inanın ki ümitlerinizi boşa çıkarmayalım ve onları sona erdirmeyelim, tıpkı Sebti ihlal eden o toplumu lânetlediğimiz gibi; zira Allahın irade ettiği şey mutlaka icra edilir. 4:48 ŞÜPHESİZ Allah, dilediği kimselerin daha hafif günahlarını bağışladığı halde, Kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz: zira Allaha ortak koşanlar, gerçekten korkunç bir günah işlemiş olurlar. 4:49 Kendilerini tertemiz sayanların farkında değil misin? Hayır, aksine Allah dilediğini temize çıkarır ve kimseye kıl kadar haksızlık yapılmaz. 4:50 Bak, kendi uydurduklarını nasıl da Allaha isnat ediyorlar? Bundan daha açık bir günah olamaz. 4:51 Kendilerine ilahî kelâmdan bir pay verildiği halde (şimdi) asılsız muammalara ve şeytanî güçlere inananların ve hakikati inkara şartlanmış olanların, müminlerden daha doğru yolda olduklarını iddia edenleri görmüyor musun? 4:52 Allahın lânetledikleri işte bunlardır: ve Allahın lânetine uğrayan kişi de kendisine yardım edecek kimse bulamaz. 4:53 Yoksa onlar (Allahın) hükümranlığına ortak mıdırlar? Ama (eğer öyle olsaydı), onlar başkasına bir hurma çekirdeği(ni dolduracak) kadar bile bir şey vermezlerdi! 4:54 Yoksa onlar, Allahın zenginlik ve cömertliğinden başkalarına bahşettiği nimetlere dolayısıyla onları kıskanıyorlar mı?71 Oysa Biz İbrahim ailesine vahiy ve hikmet bahşetmiş ve onlara güçlü bir hükümranlık vermiştik. 4:55 Aralarında ona (gerçekten) inananlar da vardı, ondan yüz çevirenler de... Ve hiçbir şey cehennem (ateşi) kadar yakıcı olamaz! 4:56 Mesajlarımızın doğruluğunu inkara şartlanmış onları zamanı geldiğinde ateşe mahkum edeceğiz; (e) derileri her yanıp döküldüğünde onları yeni derilerle değiştireceğiz ki azabı (tam olarak) tadabilsinler. Şüphe yok ki Allah kudret ve hikmet sahibidir. 4:57 Buna mukabil, iman edip doğru ve yararlı işlerde bulunanları içlerinde ırmaklar akan hasbahçelere koyacağız, orada sonsuza kadar kalacaklar; ve orada tertemiz eşlere sahip olacaklar; (böylece) onları sonsuz mutluluğa eriştireceğiz. 4:58 ALLAH, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdî etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allahın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir. 4:59 Siz ey imana ermiş olanlar! Allaha, Peygambere ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allaha ve Peygambere götürün, eğer Allaha ve Ahiret Gününe (gerçekten) inanıyorsanız. Bu (sizin için) en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir. 4:60 SEN (ey Peygamber), sana ve senden öncekilere indirilene inandıklarını iddia eden, (ama öte yandan) şeytanî güçlerin hakimiyetine teslim olmakta beis görmeyenlerin farkında değil misin? Halbuki, Şeytanın kendilerini derin bir sapıklığa yöneltmek istediğini görerek onu inkar etmekle emrolunmuşlardı. 4:61 Böylece her ne zaman kendilerine, "Allahın indirdiğine ve Peygambere gelin!" denilse, bu ikiyüzlülerin senden nefretle yüz çevirdiklerini görürsün. 4:62 Fakat bu dünyada yaptıkları yüzünden (Hesap Günü) başlarına felaket geldiğinde ne olacak (onların hali); o zaman sana gelip Allaha yeminle, "Bizim niyetimiz, iyilik yapmak ve uyum sağlamaktan başka bir şey değildi" (diyecekler)? 4:63 Ama Allah onların kalplerindeki her şeyi bilir; o halde kendi hallerine bırak onları, öğüt ver ve onlarla durumları hakkında etraflıca konuş: 4:64 Zira Biz her peygamberi, ancak, Allahın izniyle kendisine tâbi olunsun diye göndermişizdir. Eğer onlar, kendi kendilerine zulmettikten sonra, sana gelip Allahtan bağışlanma dileselerdi Peygamber de onların bağışlanması için dua etseydi- Allahın tevbeleri kabul edici ve bir rahmet kaynağı olduğunu tereddütsüz görürlerdi. 4:65 Ama hayır, Rabbine andolsun ki onlar, (ey peygamber), aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra da senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tâbi olmadıkça, (gerçekten) inanmış olmazlar. 4:66 Fakat biz onlara "Hayatlarınızı feda edin!" yahut "Yurtlarınızı terk edin!" diye emretmiş olsaydık, çok azı bunu yapardı. Oysa, tavsiye edilen şeyi yapmış olsalardı, bu, kesinlikle onların yararına olurdu ve onları (imanlarında) daha güçlü kılardı; 4:67 bu durumda Biz onlara rahmetimizden büyük bir mükafat verirdik 4:68 ve onları dosdoğru bir yola yöneltirdik. 4:69 Allaha ve Peygambere itaat edenler, Allahın nimetlerini bağışladığı kimselerden olacaklardır: peygamberler, hakikatten hiç sapmamış olanlar, hakikate (hayatlarıyla) şahitlik yapanlar ve dürüst ve erdemli olanlar: işte böylelerininki ne güzel birlikteklik(ler)dir! 4:70 Bu, Allahın lütfudur; ve hiç kimse Allahın sahip olduğu bilgiye sahip olamaz. 4:71 SİZ EY imana ermiş olanlar! İster küçük guruplar halinde ister toplu halde, savaşa giderken tehlikelere karşı hazırlıklı olun. 4:72 Aranızda mutlaka geride kalanlar olacak ve o zaman, başınıza bir felaket geldiğinde, "Onlarla birlikte bulunmamız Allahın bize bir lütfudur!" diyecekler. 4:73 Ama Allahtan size bir zafer ihsan edildiğinde, bu kimseler, kuşkusuz sizinle kendileri arasında bir sevgi/bağlılık sorunu olmamış gibi- "Keşke onlarla birlikte olsaydık da o büyük başarıdan (bir pay) kapsaydık!" diyeceklerdir. 4:74 Öyleyse, bu dünya hayatını ahiret ile takas etmek isteyenler Allah yolunda savaşsınlar! Allah yolunda savaşan herkese, ister öldürülmüş olsun ister zafer kazansın, zamanı geldiğinde büyü bir mükafat ihsan edeceğiz 4:75 Nasıl olur da Allah yolunda savaşmayı ve "Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu topraklardan kurtar(ıp özgürlüğe kavuştur) ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!" diye yalvaran çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz? 4:76 İmana ermiş olanlar Allah yolunda savaşırlar, hakikati inkara şartlanmış olanlar ise şeytanî güçler uğrunda. O halde Şeytanın dostlarına karşı savaşın; Şeytanın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır. 4:77 KENDİLERİNE "Ellerinizi çekin, namazlarınızda dikkatli ve daim olun, arındırıcı (malî) yükümlülüğünüzü yerine getirin!" denilenlerden haberdar değil misiniz? Ama onlara (Allah yolunda) savaşmaları emredilir emredilmez, bazısı, Allahtan korkması gerektiği gibi hatta daha büyük bir korkuyla- insanlardan korkmaya başlar ve "Ey Rabbimiz! Neden bize savaşmayı emrettin? Keşke bize biraz mühlet verseydin!" derler. De ki: "Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı çok kısa ömürlüdür ama ahiret, Allaha karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için en iyisidir- çünkü hiç biriniz, kıl kadar haksızlığa uğramayacaksınız. 4:78 Nerede olursanız olun, ölüm gelip sizi bulacaktır, göğe yükselen kulelerde olsanız bile." Onlar güzel şeylere kavuştuklarında, bazıları "Bu Allahtandır!" derler; ama başlarına bir kötülük gelince, "Bu senin yüzündendir (ey arkadaş)!" diye feryat ederler. De ki: "Hepsi Allahtandır!" O halde bu insanlara ne oluyor da kendilerine bildirilen hakikati kavramaya yanaşmıyorlar? 4:79 Başına her ne iyilik gelirse (bu) Allahtandır; başına her ne kötülük gelirse (bu da) senin kendindendir. SENİ (ey Muhammed,) bütün insanlığa bir elçi olarak gönderdik: ve hiç kimse (buna) Allahın şahitliği gibi şahitlik yapamaz. 4:80 Kim Peygambere itaat ederse Allaha itaat etmiş olur; yüz çevirenlere gelince; Biz seni onlara bekçilik yapman için göndermedik. 4:81 Onlar, "Biz sana itaat ediyoruz." Derler, ama yanından uzaklaştıklarında, içlerinden bir kısmı, gecenin karanlığında, senin dile getirdiğin (inançlar)dan başka şeyler tasarlarlar; ve Allah onların böyle gece karanlığında tasarladıkları her şeyi kaydeder. O halde kendi başlarına bırak onları ve yalnızca Allaha güven; zira hiç kimse Allah kadar güvene layık olamaz. 4:82 Onlar bu Kuranı hiç anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o, Allahtan başka birinden gelmiş olsaydı onda mutlaka birçok (tutarsızlık ve) çelişkiler bulurlardı! 4:83 ONLAR savaş veya barış ile ilgili herhangi bir (gizli) konuda bilgi sahibi olduklarında onu dışarıya yayarlar; halbuki onu Peygambere ve müminler arasından kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara arzetmiş olsalardı, gizli bilgiler elde etmekle uğraşanlar onu(nla ilgili olarak ne yapılması gerektiğini) mutlaka bilirlerdi. Ama Allahın size lütfu ve rahmeti sayesinde aranızdan çok az kimse Şeytanın ardına takılmıştır. 4:84 O halde sen Allah yolunda savaş çünkü sen, yalnızca kendi nefsinden sorumlusun- ve müminleri ölüm korkusunu yenmeleri için teşvik et! Allah, hakikati inkara kalkışanların gücünü kırmaya muktedirdir; çünkü Allah iradesinde güçlü ve cezalandırmasında şiddetlidir. 4:85 Kim haklı bir dâvâ uğrunda üstün çaba gösterirse, onun kazandıracağı nimetlerden bir pay alacaktır ve kim de haksız bir dâvâ için koşturursa, sorumluluğunun hesabını verecektir: Çünkü Allah, her şeyi gözetleyicidir. 4:86 Bir selâm aldığınızda daha güzel bir selâm ile karşılık verin veya (en azından) benzeri ile. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını tutmaktadır. 4:87 Allah ki Ondan başka ilah yoktur- (geleceği) hakkında hiçbir şüphe olmayan Kıyamet Günü sizi bir araya toplayacaktır. Kimin sözü Allahın sözünden daha doğru olabilir? 4:88 Allah onları suçlarından dolayı (bizzat) dışladığı halde, münafıklar hakkında nasıl mütereddit olabilirsiniz? Allahın sapıklık içinde bıraktığı kimseyi doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Oysa Allahın sapıklık içinde bıraktıklarına asla bir çıkış yolu bulamazsın. 4:89 Onlar, kendilerinin inkar ettiği gibi, sizin de hakikati inkar etmenizi isterlerdi ki siz de onlar gibi olasınız. O halde, Allah rızası için zulüm ve kötülük diyarını terk edinceye kadar onları kendinize dost edinmeyin; ve eğer (açık bir) düşmanlığa yönelirlerse, onları nerede bulursanız yakalayın ve öldürün. Onlardan hiç birini ne dost, ne de hâmi edinmeyin, 4:90 eğer bir anlaşma ile bağlı bulunduğunuz insanlarla ilişkisi olanlardan veya size yahut kendi toplumlarına savaş açmak (fikrin)den kalplerine ürküntü geldiği için size yaklaşanlardan değillerse. Halbuki Allah onları sizden daha güçlü kılsaydı, mutlaka size savaş açarlardı. Ama onlar sizi bırakır, savaş açmaktan vazgeçer ve barış teklif ederlerse, Allah onlara zarar vermenize müsaade etmez. 4:91 Hem sizden hem de kendi kavimlerinden emin olmak isteyen, (ama) kötülük eğilimi ile her karşılaştıklarında kendilerini gözü kapalı ona kaptıran başkalarını(n da var olduğunu) göreceksiniz. O halde şayet onlar sizi bırakmaz, sizinle barışa yanaşmaz ve üstünüzden ellerini çekmezlerse, onları gördüğünüz her yerde yakalayın ve öldürün: İşte size kendilerine karşı (savaşmanız için) apaçık yetki verdiklerimiz bunlardır. 4:92 HATAEN olmadıkça bir müminin başka bir mümini öldürmesine asla izin verilemez. Bir mümini hataen öldüren kişi, mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak ve maktulün akrabalarına diyet ödemekle yükümlüdür, meğer ki onlar bundan vazgeçmiş olsunlar.Maktulün, kendisi bir mümin olmasına rağmen, sizinle savaş halinde olan bir topluluğa mensup ise, (diyet), mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak (ile sınırlı olacaktır); ama o, sizin anlaşma ile bağlı bulunduğunuz bir topluluğa mensup ise (ödenecek bedel), mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmanın yanında akrabalarına ödenecek bir diyet(i de kapsayacaktır). Fakat yeterli imkanlara sahip olmayan, (bunun yerine) peş peşe iki ay oruç tutmalıdır. (Bu), Allah tarafından emredilen karşılık(tır) ve Allah gerçekten her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. 4:93 Fakat her kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası, cehennemde kalmak olacaktır. Allah onu mahkum edecek, lânetleyecek ve onun için korkunç bir azap hazırlayacaktır. 4:94 (O halde) siz ey iman edenler, Allah yolunda (sefere) çıktığınız zaman karşılaştığınız durumu açıkça kavramaya çalışın ve size barış teklif edene bu dünyevî hayatın gelip geçici kazançlarına duyduğunuz (özlem ve) istekler- "Sen mümin değilsin!" demeyin. Çünkü asıl kazanç Allah katındadır. Siz de bir zamanlar aynı durumdaydınız, ama Allah size karşı lütufkar davranmıştı. Öyleyse muhakemenizi kullanın: Şüphesiz Allah, yaptığınızdan her zaman haberdardır 4:95 BİR MAZERETLERİ olmaksızın mücadeleden kaçınan müminler ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba gösterenler bir olamaz: Allah, mallarıyla ve canlarıyla üstün çaba gösterenleri mücadeleden kaçınanlardan daha üstün bir mertebeye yüceltmiştir. Allah bütün (müminler)e nihai güzellik vaat etmiş olmasına rağmen, Allah yolunda üstün çaba gösterenleri, (kendilerine) büyük bir mükafat (vaat ederek) mücadeleden kaçınanlardan üstün kılmıştır, 4:96 (hesapsız) mertebelerle ve günahların bağışlanmasını ve rahmetini (vaat ederek); çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 4:97 Melekler, kendilerine zulmeden kimselere canlarını alırken soracaklar: "Neyiniz vardı sizin?" Onlar: "Biz, yeryüzünde çok güçsüzdük" diye cevap verecekler.(Melekler), "Allahın arzı sizin kötülük diyarını terk etmenize yetecek kadar geniş değil miydi?" diyecekler.Böylelerinin varış yeri cehennemdir, ne kötü bir varış yeri! 4:98 Ama erkek olsun, kadın olsun, çocuk olsun- hiçbir gücü olmayan ve kendilerine doğru yol gösterilmeyen çaresiz kimseler bunların dışındadır: 4:99 Allah onların günahlarını silebilir. Çünkü Allah günahları silendir, çok bağışlayıcıdır. 4:100 Ve kim Allah için kötülük diyarını terk ederse, yeryüzünde çok tenha yollar ve bereketli hayatlar bulacaktır. Kim de kötülükten kaçarak Allaha ve Peygamberine göç etmek uğruna evini terk eder ve sonra onu ölüm alırsa, onun mükafatı da Allah katındadır; çünkü Allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 4:101 YERYÜZÜNDE (sefere) çıktığınızda, hakikate şartlanmış olanların aniden üzerinize saldırmasından korkarsanız namazlarınızı kısaltmanız günah olmaz: Çünkü o hakikati inkar edenler sizin apaçık düşmanlarınızdır. 4:102 O halde sen müminler arasında iken onlara namazda imamlık yapacaksan, (yalnızca) bir bölümünün, silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. Onlar namazlarını bitirdikten sonra, namazlarını eda etmemiş olan diğer gurubun her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk yapsınlar; (çünkü) hakikati inkara şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki ani bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz yahut hasta iseniz (namaz kılarken) silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur; ama tehlikeye karşı (daima) hazırlıklı olun. Allah, şüphesiz, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. 4:103 Namazınızı bitirdiğinizde Allahı anın ayakta iken, otururken ve uzanmış halde ve yeniden güvenliğinizi sağladığınızda namazlarınızı (eksiksiz) eda edin. Namaz, bütün müminler için (günün) belli zamanları ile kayıtlı kutsal bir yükümlülüktür. 4:104 (Düşman) ordusunu takip etmekte korkak davranmayın. Eğer sıkıntı çekerseniz, bilin ki onlar da sizin gibi sıkıntı çekiyorlar; ama siz, Allahtan onların ümit etmediklerini (alacağınızı) ümit ediyorsunuz. Ve Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. 4:105 BİZ SANA, hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı indirdik ki insanlar arasında Allahın sana öğrettiğine göre hüküm verebilesin. O halde ihanet edenlerle tartışmaya girme, 4:106 ama Allahın onları bağışlaması için dua et; unutma ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 4:107 Kendi kişiliklerine ihanet edenleri savunma! Şüphe yok ki Allah, kendilerine ihanet edenleri ve günahkarlıkta inat edenleri sevmez. 4:108 Onlar yaptıklarını insanlardan gizleyebildiler ama Allahtan gizleyemezler; çünkü gecenin karanlığında, Allahın tasvip etmediği düşünce ve inançları her ne zaman tasarlasalar, Allah onların yanı başındadır. Ve Allah onların bütün yaptıklarını (ilmiyle) kuşatır. 4:109 Sizler belki bu dünya hayatında onları savunabilirsiniz; ya Kıyamet Günü kim onları Allaha karşı savunacak, kim onların koruyucusu olacaktır? 4:110 Ama kim kötülük yapar yahut (başka şekilde) kendisine zulmeder de daha sonra affetmesi için Allaha yalvarırsa, Allahı çok bağışlayıcı ve rahmet kaynağı olarak bulacaktır. 4:111 Çünkü günah işleyen kimse, yalnız kendine zarar verir. Ve Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. 4:112 Ama kim bir hata yapar ve günah işler de sonra onu suçsuz bir kimsenin üstüne atarsa, iftira suçu ve (hatta daha da) iğrenç bir günah yüklenmiş olur. 4:113 Allahın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, o (kendilerine zulmede)nlerden bazısı seni saptırmaya çalışırdı; ama onlar kendilerinden başka kimseyi saptıramazlar. Sana asla bir zarar da veremezler, çünkü Allah sana bu ilahî kelâmı indirmiş, hikmeti (vermiş) ve sana bilmediklerini öğretmiştir. Allahın sana olan lütfu gerçekten büyüktür. 4:114 YARDIMLAŞMAYI, iyi ve yararlı davranışları ve insanların arasını düzeltmeyi öngören, bunları gerçekleştirmeye çalışan kimselerin yaptığı toplantılar dışında gizli toplanmaların çoğunda hayır yoktur; ve bütün bu güzel eylemleri, Allahın rızasını kazanmak için yapana zamanı geldiğinde büyük bir mükafat vereceğiz. 4:115 Ama, kendisine hidayet bahşedildikten sonra Peygamber ile bağını koparan ve müminlerin yolundan başka bir yola sapana gelince, onu kendi tercih ettiği yolda bırakacak ve ona cehennemi tattıracağız: o ne kötü bir sondur! 4:116 ALLAH, kendisinden başka birine ilahlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz, (ama) dilediği kimsenin daha hafif günahlarını bağışlar: Çünkü Allahın yanı sıra başkasına ilahlık yakıştıranlar şiddetli bir sapıklığa düşmüş kimselerdir. 4:117 Onlar, Allahı bırakıp yalnızca cansız sembollere sığınıyorlar; böylece isyankar bir Şeytana sığınmış oluyorlar, 4:118 ki onu Allah şöyle dediği için lânetlemiştir: "Senin kullarından kendi istediğimi mutlaka alacağım, 4:119 onları saptıracağım ve boş hevesler, özlemler ile dolduracağım; ben onlara emredeceğim, onlar da (putperestçe bir kurban adeti olarak) deve(lerin) kulaklarını kesecekler; ve ben onlara emredeceğim, onlar Allahın mahlukatını ifsad edecekler!" Ama Allah bırakıp Şeytanı kendilerine rehber edinenler, kesinlikle ziyana uğrarlar. 4:120 Şeytan onlara vaatlerde bulunur ve onları boş özlemlerle doldurur. Ama Şeytanın onlara vaat ettiği her şey sadece akıl çelmekten başka bir şeye yaramaz. 4:121 Böylelerinin varacağı yer cehennemdir ve oradan kaçış yolu bulamayacaklardır. 4:122 Ama imana erip yararlı ve doğru işler yapanları içlerinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacağız, orada sonsuza kadar kalacaklar. Bu, Allahın gerçek vaadidir. Kimin sözü Allahın sözünden daha doğru olabilir? 4:123 Kötülük işleyen(in) cezalandırılacak (olması) ve kendisini Allaha karşı savunacak ve yardım edecek bir kimse bulamaması, ne sizin kuruntularınıza uygun düşer, ne de geçmiş vahiy mensuplarının kuruntularına. 4:124 Halbuki ister erkek ister kadın olsun- iman edip (yapabileceği) doğru ve yararlı işler yapan kimse cennete girecek ve bir hurma çekirdeği(ni dolduracak) kadar bile haksızlığa uğramayacaktır. 4:125 Bütün benliğini Allaha teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü bâtıldan yüz çeviren İbrahimin inanç sistemine Allahın onu sevgisiyle yücelttiğini görerek- uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır? 4:126 Çünkü göklerde ve yerde olan her şey Allaha aittir ve Allah her şeyi kuşatmıştır. 4:127 ONLAR, kadınlar ile ilgili düzenlemeler konusunda kendilerini aydınlatmanı istiyorlar. De ki: "(Bizzat) Allah onlarla ilgili hükümler konusunda sizi aydınlatmaktadır"; nitekim kendiniz onlarla evlenmek istediğinizden haklarını vermediğiniz (sorumluluğunuz altındaki) yetim kızlar ile kimsesiz çocuklar ve sizin yetimlere karşı adaletli davranma yükümlülüğünüz hakkında size tebliğ edilen bu ilahî kelâmda (Allahın iradesi tezahür etmiş)tir. Ve ne iyilik yaparsanız, unutmayın ki Allah onu tamamıyla bilir. 4:128 Eğer bir kadın, kocasının kötü muamelesinden veya kendisini terk etmesinden korkarsa (iki taraf) arasında anlaşarak sorunlarını çözebilirler; zira karşılıklı anlaşma en iyi yoldur ve bencillik, insan ruhunda her zaman mevcuttur. Fakat iyilik yapar ve Ona karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız, bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. 4:129 Ne kadar isteseniz de eşlerinize adaletle davranmak elinizde değildir. Dolayısıyla diğerlerini dışlayarak ve onları kocası hem var hem de yokmuş gibi bir durumda bırakarak (içlerinden sadece) birine yönelmeyin. Ancak her şeyi yoluna koyar ve Ona karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 4:130 Eğer eşler ayrılırlarsa, Allah her birini lütfu ile besleyip geçindirir. Çünkü Allah (lütfunda) sınırsızdır, hikmet sahibidir, 4:131 ve göklerde ve yerde olan her şey Allaha aittir. BİZ, hem sizden önce vahiy verilenlere, hem de size Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olmanızı emretmişizdir. Eğer Onu inkar ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olan her şey Allaha aittir ve Allah Kendi kendine yeterlidir, övülmeye layık olandır. 4:132 Göklerde ve yerde olan her şey Allaha aittir ve hiç kimse Allah kadar güvene layık olamaz. 4:133 O, eğer dilerse, ey insanlar, sizi yok edip (yerinize) başka varlıklar geçirebilir: Çünkü Allah bunu yapmaya gerçekten muktedirdir. 4:134 Kim bu dünyanın nimetlerini isterse, (ona hatırlat ki) hem bu dünyanın hem de ahiretin nimetleri Allah katındadır ve Allah gerçekten her şeyi duyan, her şeyi görendir. 4:135 SİZ EY imana ermiş olanlar! Sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zengin de olsa fakir de olsa, Allahın hakkı onların her birinin (hakkının) önüne geçer. Öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü, eğer (hakikati) çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. 4:136 Siz ey imana ermiş olanlar! Sımsıkı sarılın Allaha ve Peygambere olan inancınıza ve Onun Peygamberine safha safha indirdiği vahye: Zira Allahı, meleklerini, vahiyleri, peygamberleri ve Ahiret Gününü inkar eden, gerçekten şiddetli bir sapıklığa düşmüştür. 4:137 İman edip sonra hakikati inkar eden ve tekrar iman edip yeniden hakikati inkar eden ve sonra hakikati inkar etmedeki inatlarına boyun eğenlere gelince, Allah onları bağışlamayacak ve hiçbir şekilde doğru yola eriştirmeyecektir. 4:138 Böyle ikiyüzlülere kendilerini şiddetli bir azabın beklediğini duyur. 4:139 Müminleri bırakıp hakikati inkar edenleri müttefik edinenlere gelince, onlarla şeref kazanacaklarını mı umuyorlar? Unutmayın ki asıl şeref (yalnız) Allaha aittir. 4:140 Allah bu ilahî kelâmda size buyurmuştur ki ne zaman Allahın mesajlarının inkar edildiğini ve onların hafife alındığını duyarsanız, başka şeyler konuşmaya başlayıncaya kadar bunu yapanların yanından ayrılmalısınız, yoksa kesinlikle onlar gibi olursunuz. Bakın, Allah, ikiyüzlüleri hakikati inkar edenlerle birlikte cehennemde toplayacaktır, 4:141 onlar ki, sadece başınıza gelecekleri görmeyi beklerler: Böylece, eğer Allahtan size bir zafer ihsan edilirse, "Sizin yanınızda değil miydik?" derler; hakikati inkar edenlerin şanslarının yaver gittiğini görünce de (onlara dönüp): "Şu müminlere karşı sizi savunarak sevginizi hak etmedik mi?" derler. Ama Allah, Kıyamet Günü aranızda hükmünü verecek; ve hakikati inkar edenlerin müminlere zarar vermelerine asla izin vermeyecektir. 4:142 Bakın, bu ikiyüzlüler, Allahı kandırmaya çalışıyorlar; halbuki Allah onların (kendi kendilerini) kandırmalarını sağlıyor. Onlar namaz için kalktıklarında, gönülsüzce, sadece insanlara görünüp takdir etsinler diye kalkarlar; Allahı da nadiren anarlar; 4:143 bu taraftakilerle diğerleri arasında bocalayıp dururlar, ne o tarafa ne de bu tarafa (sadık) kalırlar. Allahın saptırdıkları için asla bir çıkış yolu bulamazsın. 4:144 Siz ey imana ermiş olanlar! Müminleri bırakıp hakikati inkar edenleri dost edinmeyin! Suçluluğunuz konusunda Allahın önüne açık bir kanıt mı koymak istiyorsunuz? 4:145 Şüphe yok ki, ikiyüzlüler ateşin en dibine atılacaklar ve sen onlara yardım edebilecek birini bulamayacaksın. 4:146 Ancak tevbe edenler, dürüst ve erdemlice yaşayanlar, Allaha sımsıkı sarılanlar ve yalnız Ona yürekten inanıp bağlananlar hariç: Zira bunlar müminlerle birlikte olacaklardır ve zamanı geldiğinde Allah bütün müminlere büyük bir mükafat bahşedecektir. 4:147 Eğer şükredici olur ve imana ererseniz neden Allah (geçmiş günahlarınızdan dolayı) sizi azaba uğratsın? Bilirsiniz ki Allah şükredenlere karşılığını her zaman veren ve her şeyi bilendir. 4:148 Allah, bir kötülüğün , (ondan) zarar gören tarafından söylenmesi dışında, açıkça dile getirilmesini sevmez. Allah gerçekten her şeyi duyan, her şeyi bilendir; 4:149 sizin, açıktan ya da gizli, iyilik yapıp yapmadığınızı yahut (size yapılmış olan) bir kötülükten dolayı affediciliğinizi gösterip göstermediğinizi (bilir): unutmayın ki Allah, günahları bağışlayandır, kudret ve egemenliğinde sınırsızdır. 4:150 ALLAH(a inanmak) ile elçileri(ne inanmak) arasında ayrım yaparak Allahı ve elçilerini inkar edenler ile "Birisine inanır, ama diğerini inkar ederiz!" diyenler ve arada bir yol tutanlar; 4:151 işte bunlar hakikati inkar edenlerdir: ve Biz hakikati inkar edenler için aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır. 4:152 Allaha ve peygamberlerine inanan ve onlar arasında hiçbir ayrım yapmayanlara gelince, zamanı geldiğinde Allah, onlara mükafatlarını (tam olarak) bahşedecektir. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 4:153 TEVRATIN izleyicileri, (ey Peygamber,) gökten kendilerine bir vahiy indirmeni isterler. Onlar Musadan bunun daha büyüğünü istemişler ve "Bizi Allah ile yüz yüze getir" demişlerdi de bu çarpıklıkları yüzünden onları biz ceza yıldırımı çarpmıştı. Daha sonra (altın) buzağıya tapmaya başlamışlardı, ve hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra yapmışlardı bunu! Yine de bu (günahları)nı silmiş ve Musaya (hakikatin) açık kanıtını bahşetmiştik; 4:154 ve Sina Dağını verdikleri sözün delili olarak üzerlerinde yükseltmiştik. Onlara "kapıdan tevazu içinde girin" demiş ve "Sebt Kanununu ihlal etmeyin!" diye uyarmıştık ve kendilerinden sağlam bir taahhüt almıştık. 4:155 Böylece, taahhütlerini çiğnedikleri, Allahın mesajlarını reddettikleri, peygamberleri haksız yere öldürdükleri ve "Kalplerimiz zaten bilgi ile doludur" diye böbürlendikleri için (onları cezalandırdık), hayır, aslında Allah, hakikati inkar etmelerinden dolayı onların kalplerini mühürlemiştir ve (şimdi) artık çok az şeye inanırlar; 4:156 ve hakikati inkar ettikleri ve Meryeme korkunç bir iftira attıkları için 4:157 ve "Bakın, biz, Allahın Elçisi (olduğunu iddia eden) Meryemin oğlu İsa Mesihi öldürdük!" diye böbürlendikleri için. Aslında onu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler, sadece onlara öyle (olmuş gibi) göründü; ve o konuda farklı görüşler taşıyanlar da gerçekten şaşkındılar, onunla ilgili (gerçek) bir bilgileri yoktu ve sadece bir zanna uymuşlardı. Kesin olan şu ki onu öldürmediler: 4:158 Hayır, Allah onu Kendi katına yüceltti. Allah gerçekten kudret ve hikmet sahibidir. 4:159 Nitekim geçmiş vahyin izleyicilerinden hiç kimse yoktur ki, ölümü anında, İsa ile ilgili hakikati kavramamış olsun; ve Kıyamet Günü İsa, (bizzat) onların aleyhine hakikate şahitlik yapacaktır. 4:160 Böylece, o zaman, Yahudi itikadına mensup olanlar tarafından işlenen zulümden dolayı, (daha önce) tattırdığımız hayatın bazı nimetlerinden onları yoksun bıraktık; (böyle yaptık), çünkü Allah yolundan her an sapmaktaydılar, 4:161 yasaklandığı halde faiz alıyorlardı ve başkalarının malını haksız yere harcıyorlardı. (Böylece,) onlar arasından hakikati inkar (etmeye devam) edenler için şiddetli bir azap hazırladık. 4:162 İçlerinden bilgide derinleşmiş olanlara, sana ve senden öncekilere indirilmiş olana iman edenlere, (özellikle) namazlarında dikkatli ve devamlı olanlara, karşılık beklemeden harcayanlara, Allaha ve Ahiret Gününe inananlara gelince; işte Biz, bunlara büyük bir mükafat bahşedeceğiz. 4:163 BAK, (ey Peygamber,) Biz Nûha ve ondan sonraki bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik: tıpkı İbrahime, İsmaile, İshâka, Yakuba ve İsa, Eyyub, Yunus, Harun ve Süleyman dahil onların torunlarına vahyettiğimiz gibi; ve Davuda bir ilahî hikmet kitabı bağışladığımız gibi; 4:164 ve hem daha önce sana bildirdiğimiz (öteki) elçilere, hem de bahsetmediğimiz elçiler(e vahyettiğimiz) gibi: ve Allahın Musaya sözünü söylediği gibi; 4:165 (Bütün bu) elçileri güzel haberlerin müjdecileri ve uyarıcılar olarak (gönderdik) ki onlar(ın gelişi)nden sonra insanın Allah karşısında bir mazereti kalmasın: Allah gerçekten güç ve hikmet sahibidir. 4:166 Ama Allah, sana bahşettiği hakikate (Bizzat Kendisi) şahitlik yapar: onu kendi hikmetinin bir ürünü olarak bahşettik ve melekleri de ona şahit tutmuştur; oysa hiç kimse Allahın şahitliği gibi şahitlik yapamaz. 4:167 Hakikati inkar etmeye ve başkalarını Allah yolundan saptırmaya şartlanmış olanlar, derin bir sapıklık içindedirler. 4:168 Hakikati inkar etmeye ve zulüm işlemeye şartlanmış olanları, Allah asla affetmeyecek ve onlara bir yol göstermeyecektir; 4:169 cehennem yolundan başka, orada sonsuza kadar kalacaklardır; Bu, Allah için çok kolaydır. 4:170 Ey insanlar! Elçi size Rabbinizden hakikati getirdi: o halde kendi iyiliğiniz için inanın! Ve eğer hakikati inkar ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olan her şey Allaha aittir ve Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir! 4:171 EY İNCİLin izleyicileri! Dininiz(in temeli olan hakikat)in sınırlarını aşmayın ve Allah hakkında yalnız hakikati söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih sadece Allahın Elçisi Onun Meryeme ulaştırdığı vaadi(nin tahakkuku)- ve Onun yarattığı bir can idi. O halde Allaha ve peygamberlerine inanın ve "(Tanrı bir) üçlüdür!" demeyin. Kendi iyiliğiniz için (bu iddiadan) vazgeçin. Allah, Tek İlahtır; çocuk sahibi olmaktan münezzehtir: göklerde ve yerde olan her şey Ona aittir ve hiç kimse Allah kadar güvene layık değildir. 4:172 Ne İsa, Allahın kulu olmaktan kaçınacak kadar gurura kapıldı, ne de Ona yakın olan melekler. Ona kulluk etmeyi gururlarına yediremeyenler ve küstahça böbürlenenler (bilsinler ki Hesap Günü) Allah hepsini Kendi katında toplayacaktır: 4:173 orada, iman edip doğru ve yararlı işler yapanlara bütün mükafatlarını bağışlayacak ve lütfuyla fazlasını da verecektir; gururlanan ve küstahça böbürlenenleri ise şiddetli bir azap ile cezalandıracaktır: onlar kendilerini ne Allahtan koruyacak ve ne de yardım edecek birini bulabileceklerdir. 4:174 EY İNSANLAR! Rabbinizden size hakikatin bir tezahürü geldi ve size aydınlatıcı bir ışık gönderdik. 4:175 Allaha iman edenlere ve Ona sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları rahmeti ve lütfu ile kuşatacak ve dosdoğru bir yol ile Kendisine yöneltecektir. 4:176 ONLAR senden, kendilerini aydınlatmanı isterler. De ki: "Allah, birinci dereceden mirasçı bırakmayanlar(dan kalan miras) ile ilgili kurallar konusunda (böylece) sizi aydınlatır: eğer bir erkek, çocuk bırakmadan ölürse ve bir kız kardeşi varsa, onun terekesinin yarısına kız kardeşi sahip olacaktır; kız kardeşin çocuk bırakmadan ölmesi halinde ise erkek onun mirasını alacaktır. Fakat iki kız kardeş varsa, ikisi (birlikte) onun terekesinin üçte-ikisine sahip olacaklar; ve eğer erkek kardeşler ve kız kardeşler varsa, erkek iki kadının payı kadar alacak." Allah (bütün bunları) size açıklar ki sapıklığa düşmeyesiniz; Allah her şeyi bilir. 5:1 SİZ EY imana ermiş olanlar! Antlaşmalarınıza sadık olun!(Bundan sonra) belirtilecek olanlar dışında ot ile beslenen hayvanlar(ın eti) sizin için helaldir: ancak ihramda iken avlanmanıza izin verilmemiştir. Bilin ki Allah, iradesinin gereğini emreder. 5:2 Siz ey imana ermiş olanlar! Allahın koyduğu sembollere ve kutsal (Hac) ayına ve süslenmiş kurbanlıklara ve Rablerinin lütuf ve rızasını isteyerek Beytul-Harâma koşanlara karşı saygısızlıkta bulunmayın; (ancak) hac göreviniz bittikten sonra serbestçe avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Harâmdan alıkoyanlara karşı öfkeniz, saldırganlık yapmanıza yol açmasın: erdemi ve ilahî sorumluluk bilincini geliştirmede birbirinizle yardımlaşın, kötülüğü ve düşmanlığı artırmada değil; Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Ve unutmayın ki Allahın intikamı çetindir! 5:3 ÖLÜ ETİ, kan ve domuz eti ve üstünde Allahtan başkasının anıldığı hayvanlar ve boğulan, dövülerek öldürülen veya düşerek ölen veya derisi yüzülerek öldürülen veya vahşî bir hayvan tarafından parçalanan hayvanlar, canlı iken (bizzat) kestikleriniz hariç, size yasaklanmıştır ve putperest sunaklarında kesilenler (de yasaktır). Kehanet yoluyla gelecekte sizi neyin beklediğini öğrenmeye çalışmanız da (yasaklanmıştır): Bu günahkarca bir davranıştır. Bugün hakikati inkara şartlanmış olanlar, sizin dininiz(i terk edeceğiniz)den artık ümitlerini tamamen kestiler: Öyleyse, onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun!. Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve Bana teslimiyeti sizin dininiz olarak belirledim. Günaha eğiliminden değil de hayatî bir zaruret sonucu (yasak şeylere) sürüklenenlere gelince, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 5:4 Kendilerine neyin helal kılındığını sana soracaklar. De ki: "Hayatın bütün güzel şeyleri size helaldir." Allahın size öğrettiği bilgiden bir kısmını öğreterek eğittiğiniz av hayvanlarına gelince, onların sizin için yakaladığı şeyi yiyin, ama üstünde Allahın adını anın ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah hesap görmede hızlıdır. 5:5 Bugün, hayatın bütün güzel şeyleri size helal kılınmıştır. Ve daha önce kendilerine vahiy verilenlerin yiyecekleri de size helaldir, sizin yiyecekleriniz de onlara helaldir. Ve (bu ilahî kelâma) inananlar içindeki iffetli kadınlar ile sizden önce kendilerine vahiy verilenler arasında bulunan kadınları nikahlamanız, -onlara mehirlerini vermeniz şartıyla ve onları gayri meşru yolla ya da gizli dost tutma yoluyla değil de meşru bir nikah ile almanız şartıyla- (size helaldir). (Allaha) inanmayı reddedene gelince; onun bütün işleri boşa gidecek: zira o, öteki dünyada zarara uğrayanlar arasında yer alacaktır. 5:6 SİZ EY imana ermiş olanlar! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü, ellerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın ve (ıslak) ellerinizi başınızın üzerine hafifçe sürün ve bileklere kadar ayaklarınızı (yıkayın). Eğer boy abdestini gerektiren bir halde iseniz kendinizi temizleyin. Ama eğer hasta iseniz yahut seyahatteyseniz yahut tabii ihtiyacınızı gidermişseniz yahut bir kadınla birlikte olmuşsanız ve su bulamıyorsanız, o zaman, temiz toprağa ellerinizi sürün ve onunla yüzünüzü ve kollarınızı hafifçe ovun. Allah sizi zora koşmak istemez; ama sizi tertemiz kılmak ve nimetlerinin tamamını size bahşetmek ister ki şükredenlerden olasınız. 5:7 (Daima) hatırlayın, Allahın size bahşettiği nimetleri ve "Duyduk ve itaat ettik!" dediğinizde Allaha karşı altına girdiğiniz kesin taahhüdü. O halde, Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah, (insanların) kalpler(in)de olanı kesinlikle bilir. 5:8 SİZ EY imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allaha bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allaha karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. 5:9 Allah, imana eren ve iyi işler yapanlara günahlarının bağışlanacağını ve büyük bir mükafatın onların olacağ(ını) vaat etmiştir: 5:10 ama, hakikati inkara şartlanmış olanlar ve mesajlarımızı yalanlayanlar var ya; işte onlar yakıcı ateşe mahkum olanlardır. 5:11 Siz ey imana ermiş olanlar! Hatırlayın (düşman) toplumun sizi alt etmek üzere olduğu ve Allahın sizi onların elinden kurtardığı zaman bahşettiği nimetleri. O halde Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: ve iman edenler yalnız Allaha güvensinler. 5:12 VE GERÇEK ŞU Kİ, liderlerinden on ikisini (casus olarak Kenana) gönderdiğimiz zaman, Allah İsariloğullarından (benzer) bir kesin taahhüt almıştı. Ve Allah demişti: "Bilin ki sizinle beraber olacağım! Eğer namazlarınızda dikkatli ve daim olur ve karşılıksız yardımda bulunursanız; Benim Peygamberlerime inanır ve onlara yardım ederseniz ve Allaha büyük bir borç verirseniz kötü fiillerinizi mutlaka silerim ve sizi içinden ırmakların aktığı hasbahçelere koyarım. Ama bundan sonra içinizden kim, hakikati inkar ederse, doğru yoldan kesinlikle sapmış olacaktır!" 5:13 Daha sonra, kesin taahhütlerinden caydıkları için onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık; (öyle ki, şimdi) onlar, (vahyedilmiş) sözleri, asıl bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar; ve onlar, akıllarından çıkarmamaları emredilen şeylerin çoğunu unutmuşlar; birkaçı dışında onlarım hepsinden daima ihanet göreceksin. Ama onları bağışla ve (yaptıklarına) katlan: şüphe yok ki Allah iyilik yapanları sever. 5:14 Ve (aynı şekilde), "Biz Hristiyanız!" diyenlerden kesin bir taahhüt almıştık; ama onlar da, akıllarından çıkarmamaları emredilen şeylerin çoğunu unutmuşlardır; bu nedenle, onlar arasında Mahşer Gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve kini arttırdık: ve zamanı geldiğinde Allah onlara neler işlediklerini gösterecektir. 5:15 Ey Kitâb-ı Mukaddesin izleyicileri! Şimdi size, (kendi kendinizden) gizlediğiniz Kitabın birçoğunu açıklamak ve bir kısmını da bağışlamak amacıyla Elçimiz gelmiştir. Şimdi Allahtan size bir ışık ve apaçık bir ilahî kelâm ulaşmıştır, 5:16 ki onunla Allah, kendi rızasını arayan herkese kurtuluşa götüren yolları gösterir, rahmetiyle onları karanlığın derinliklerinden aydınlığa çıkarır ve dosdoğru bir yola yöneltir. 5:17 "Allah, Meryemin oğlu Mesihtir!" diyenler hakikati inkar ederler. De ki: "Eğer Meryem oğlu İsayı ve onun annesini ve yeryüzündeki herkesi onların tümünü- helak etmek isteseydi kim Allaha mani olabilirdi? Zira, göklerin ve yerin onlar arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allaha aittir; O dilediğini yaratır: ve Allah dilediğini yapmaya kâdirdir!" 5:18 (Hem) Yahudiler ve (hem de) Hıristiyanlar, "Biz Allahın çocuklarıyız, ve Onun sevgili kulları!" derler. De ki: "Öyleyse, Allah, neden günahlarınızdan dolayı size azap çektirsin? Hayır, siz Onun yarattığı (ölümlü) insanlardan başka bir şey değilsiniz! O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap çektirir: Zira göklerde ve yerde ve ikisi arasında bulunan her şey üzerindeki hükümranlık Allaha aittir ve bütün yolculuklar Onda nihayet bulur." 5:19 Ey Kitâb-ı Mukaddesin izleyicileri! Hiçbir peygamberin gelmediği uzun bir aradan sonra, size (hakikati) bildiren bu Elçimiz gönderildi ki "Bize ne bir müjdeci, ne de uyarıcı gelmedi" demeyesiniz: işte size bir müjdeci ve uyarıcı geldi, çünkü Allah dilediğini yapmaya kâdirdir. 5:20 BİR ZAMAN Musa, halkına: "Ey halkım!" demişti, "Allahın size bahşettiği nimetleri hatırlayın ki O, aranızdan peygamberler çıkarmış, sizi kendi-kendinizin efendisi yapmış ve dünyada başka hiç kimseye göstermediği (lütfu)nu size göstermişti. 5:21 Ey halkım! Allahın size vaat ettiği kutsal topraklara girin: ama (inancınızdan) vazgeçmeyin, yoksa kaybedenlerden olursunuz!" 5:22 Onlar, "Ey Musa!" diye seslendiler, "Unutma ki o topraklarda zorba bir halk yaşıyor, ve onlar uzaklaşmadıkça biz kesinlikle oraya girmeyeceğiz; ama eğer oradan uzaklaşırlarsa o zaman gireriz". 5:23 (Bunun üzerine) Allahın nimetine mazhar olan ve (Ondan) korkanlar arasından iki kişi: "Onların üzerine kapıdan gidin!" dediler, "Çünkü, unutmayın, siz oraya girerseniz galip geleceksiniz! Ve eğer (gerçek) müminler iseniz Allaha güven duymalısınız!" 5:24 (Ama) onlar: "Ey Musa!" dediler, "Ötekiler orada oldukça biz o (topraklar)a asla giremeyeceğiz. O halde sen ve Rabbin gidin ve birlikte savaşın! Biz burada kalacağız!" 5:25 (Musa,) "Ey Rabbim! Benim sadece kendime ve kardeşim (Harun)a sözüm geçiyor! O zaman, bizimle bu sapkın halk arasına bir çizgi çek!" diye yalvardı. 5:26 "Öyleyse, bu (topraklar) onlara kırk yıl boyunca yasaklanmıştır, bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşsınlar; sen artık bu sapkın halk için kendini üzme!" diye cevap verdi Allah. 5:27 VE ONLARA gerçeği göstermek için Âdemin iki oğlunun kıssasını anlat; nasıl ikisinin birer kurban sunduklarını ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul edilmediğini.(Onlardan biri, Kâbil), "Seni mutlaka öldüreceğim!" demişti.(Kardeşi Hâbil) cevap vermişti: "Unutma ki Allah, yalnız Ona karşı sorumluluk bilinci duyanların (kurbanı)nı kabul eder. 5:28 Beni öldürmek için el uzatsan bile, ben öldürmek için sana el uzatmayacağım: Ben bütün alemlerin Rabbi Allahtan korkarım. 5:29 (Beni öldürürsen,) dilerim, hem kendi günah(lar)ını, hem de benim günahlarımı(n yükünü) yüklenir ve böylece cehennemin yolunu tutarsın! Çünkü zalimlerin cezası budur. 5:30 Fakat diğerinin ihtirası onu kardeşini öldürmeye sürükledi ve onu öldürdü: Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu. 5:31 Bunun üzerine Allah, kardeşinin cesedinin çıplaklığını nasıl gizleyebileceğini ona göstersin diye toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. (Bunu gören Kâbil,) "Eyvah" diye haykırdı, "Yazıklar olsun bana! Ben, bu karganın yaptığını yapmayacak kadar ve kardeşimin cesedinin çıplaklığını gizleyemeyecek kadar aciz miyim?" Ve bunun üzerine vicdan azabı ile çarpıldı. 5:32 Bu yüzden Biz İsrailoğullarına bildirdik ki, -cinayetin ve yeryüzünde fesadı yayma(nın cezası) olarak işlenmesi dışında- eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir; ve bir kimse bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur. Gerçekten elçilerimiz, onlara hakikatin bütün delilleri ile geldiler: ama, buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde her çeşitli aşırılığa meyletmeye devam etti. 5:33 Allaha ve Elçisine karşı savaş açanların ve yeryüzünde fesadı yaymaya çalışanların büyük kısmının öldürülmeleri veya asılmaları veya döneklikleri yüzünden büyük kısmının ellerinin ve ayaklarının kesilmesi yahut yeryüzünden (tamamiyle) sürülmeleri, yalnızca bir karşılıktan ibarettir: İşte bu, onların bu dünyada uğradıkları zillettir. Öteki dünyada ise (daha) korkunç bir azap bekler onları, 5:34 ancak (ey müminler,) siz onlardan daha güçlü hale gelmeden önce tevbe edenler hariç: çünkü, bilmelisiniz ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 5:35 SİZ EY imana ermiş olanlar! Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, Ona daha yakın olmaya çalışın ve Allah yolunda gayret gösterin ki mutluluğa erişebilesiniz. 5:36 Şüphe yok ki, hakikati inkara şartlanmış olanlar, Kıyamet Günündeki azaptan kurtulmak için yeryüzündeki her şeyi ve hatta iki kat fazlasını fidye olarak teklif etseler de kabul ettiremezler; çünkü şiddetli bir azap bekler onları. 5:37 Onlar ateşten kurtulmak isterler, ama kurtulamazlar; uzun sürecek bir azap bekler onları. 5:38 HIRSIZLIK eden erkeğe ve hırsızlık eden kadına gelince, işlemiş oldukları fiillere karşılık, Allahtan (gelen) caydırıcı bir müeyyide olarak her ikisinin ellerini kesin: zira Allah kudretlidir, hikmet sahibidir. 5:39 Bu suçu işledikten sonra tevbe edip kendisini ıslah edene gelince, kuşkusuz Allah onun tevbesini kabul eder: Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 5:40 Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümranlığı Allahındır? O, dilediğini cezalandırır, dilediğini bağışlar: Zira Allah her şeye kâdirdir. 5:41 EY PEYGAMBER! Hakikati inkarda birbirleriyle yarışanlardan dolayı üzülme: şu, ağızlarıyla "Biz inanıyoruz!" diyen, halbuki kalben inanmayanlardan ve her türlü yalanı can kulağıyla dinleyen ve (aydınlanmak için) sana gelmek yerine başka insanlara kulak veren Yahudilerden. Onlar, (vahyedilen) sözleri asıl bağlamlarından kopararak anlamlarını çarpıtırlar ve "Eğer size şöyle şöyle (bir öğreti) verilirse onu kabul edin; ama verilmezse uzak durun!" derler. (Onlara bakıp üzülme,) çünkü Allah, bir kişinin kötülüğe meyletmesini dilemişse Allahın onun hakkındaki iradesine hiçbir şekilde mani olamazsın. İşte onlar kalplerini Allahın temizlemek istemedikleridir. Onları bu dünyada zillet, öteki dünyada da korkunç bir azap bekler; 5:42 onlar, her türlü yalanı can kulağıyla dinleyenler, kötü olan her şeyi aç gözlülükle yutanlardır! Öyleyse (bir karar vermen için) sana gelirlerse ister onlar arasında karar verirsin, ister kendi hallerine bırakırsın: Çünkü eğer onları kendi hallerine bırakırsan sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama eğer bir karar verirsen, onlar arasında adaletle karar ver: Allah adil davrananları bilir. 5:43 Onlar Allahın buyruklarını ihtiva eden Tevrata sahip oldukları halde nasıl senden bir hüküm vermeni isterler ve ondan sonra da (senin verdiğin hükümden) yüz çevirirler? O halde böyleleri (gerçek) müminler değildir. 5:44 Şüphe yok ki, içinde rehberlik ve aydınlık bulunan Tevratı indiren Biziz. Kendilerini Allaha teslim eden peygamberler, ona dayanarak yahudi itikadına uyanlar arasında hüküm verirlerdi;58 (eski) din adamları ve hahamları da öyle yaptılar, çünkü Allahın kelâmının bir kısmı onların himayesine emanet edilmişti; ve hepsi onun doğruluğuna şahitlik yaptılar. Bu nedenle, (ey İsrailoğulları,) insanlardan korku duymayın , yalnız Benden korkun; ve Benim mesajlarımı önemsiz bir kazanç karşılığı değiştirmeyin: Çünkü Allahın indirdiklerine göre hüküm vermeyenler, gerçekten hakikati inkar edenlerdir! 5:45 Ve onlar için (Tevratta) hükmettik: cana can, göze göz, dişe diş, kulağa kulak, buruna burun ve yaralamalarda (benzer) bir karşılık; ama kim hayrı için ondan vazgeçerse, bu geçmiş günahlarının bir kısmına kefaret olacaktır. Allahın vahyettiğine göre hüküm vermeyenler, işte onlar zalimlerdir! 5:46 Biz, Meryem oğlu İsayı, o (geçmiş peygamber)lerin izleri üzerinde Tevrattan (o güne) kalanın doğruluğunu tasdik edici olarak gönderdik. Biz, ona, Allaha karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara bir rehber ve bir öğüt olarak Tevrattan (o güne) kalanı tasdik eden, içinde rehberlik ve aydınlık bulunan İncili verdik. 5:47 O halde İncile uyanlar, Allahın onunla vahyettikleri doğrultusunda hüküm versinler: Kim Allahın indirdiği ile hükmetmezse işte onlardır gerçek fasıklar! 5:48 Ve sana, (ey Peygamber), hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı, geçmiş vahiylerden (bu güne) kalanı tasdik edici ve içinde hangi doğruların bulunduğunu belirleyici olarak indirdik. Öyleyse, (ey Peygamber,) geçmiş vahyin izleyicileri arasında Allahın indirdiklerine uygun olarak hüküm ver, ve sana gelmiş olan hakikati terk ederek onların mesnetsiz görüşlerine uyma. Biz, her biriniz için (farklı) bir sistem ve (farklı) bir hayat tarzı belirledik. Eğer Allah dileseydi, hepinizi tek bir topluluk yapardı: ama indirdikleri aracılığıyla sizi sınamak için (başka türlü diledi). O halde hayırlı işlerde yarışın! Hepinizin dönüşü Allahadır; o zaman Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size gösterecektir. 5:49 O halde, geçmiş vahyin mensupları arasında Allahın indirdiğine göre hükmet ve onların mesnetsiz görüşlerine uyma; ve onlardan sakın ki Allahın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırmasınlar. Eğer onlar (Allahın buyruklarından) yüz çevirirlerse, bil ki bir kısım günahlarından dolayı onları (böylece) cezalandırmak, Allahın iradesi gereğidir: Unutma ki insanların çoğu gerçekten sapkındır. 5:50 Yoksa onlar, cahiliyye kanunu (ile yönetilmek) mi istiyorlar? Halbuki, kalben mutmain olan insanlar için Allahtan daha iyi kanun koyucu olabilir mi? 5:51 SİZ EY imana ermiş olanlar! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin: Onlar yalnızca birbirlerinin dostlarıdır. Ve hanginiz onları dost edinirse kesinlikle onlardan olur: Bilin ki Allah böyle zalimlere doğru yolu göstermez! 5:52 Ve kalplerinde hastalık olanların, (kendi kendilerine) "Şansımızın kötü gitmesinden korkuyoruz!" diyerek onların işine yarayan bir tavır sergilemekte yarıştıklarını görebilirsin. Ama Allah, (müminler için) büyük bir başarı takdir ettiğinde yahut kendi planının (başka) bir tezahürünü gerçekleştirdiğinde o (kararsız)lar, kendi içlerinde gizlice barındırdıkları düşüncelerden dolayı vicdan azabı duymaya başlarlar. 5:53 Oysa imana erenler, (birbirlerine), "Sizinle birlikte olacaklarına dair kararlı şekilde Allaha yemin edenler bu kişiler midir? Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir, çünkü onlar ziyandadır!" derler. 5:54 Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer imanınızı kaybederseniz, Allah, zaman içinde (sizin yerinize) Onun sevdiği ve Onu seven insanlar geçirecektir; müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati inkar edenlere karşı onurlu; Allah yolunda üstün çaba gösteren ve kendilerini kınayabilecek kimselerin kınamasından korkmayan (insanlar): Bu, Allahın dilediğine bağışladığı lütfudur. Allah (lütfunda) sınırsızdır ve her şeyi bilendir. 5:55 Unutmayın ki sizin yardımcılarınız sadece Allah ve Elçisi ve imana erenler olacaktır; (yani) namazlarında devamlı ve dikkatli olanlar, arındırıcı (malî) yükümlülüklerini yerine getirenler ve (Allahın karşısında) boyun eğenler: 5:56 Çünkü Allah ve Elçisi ve imana erenler ile dost olanlar; işte onlar, Allahın taraftarlarıdır, onlardır zafere ulaşanlar! 5:57 Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer gerçek müminler iseniz, inancınızı küçümseyen ve onunla eğlenenleri bunlar ister sizden önce vahiy verilenlerden, isterse (bu vahyin) hakikati(ni) inkar edenlerden olsunlar- dost edinmeyin ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: 5:58 Onları namaza çağırdığınızda onu küçümserler ve alaya alırlar- Çünkü onlar akıllarını kullanmayan bir topluluktur. 5:59 De ki: "Ey geçmiş vahyin izleyicileri! (Yalnız) Allaha ve Allahın hem bize hem bizden öncekilere indirdiğine inandığımız için mi bizde kusur buluyorsunuz? (Yoksa bu, sadece) çoğunuzun sapkınlığından mı(dır)?" 5:60 De ki: "Allah katında bunlardan daha şiddetli bir cezayı hak edenleri size söyleyeyim mi? Onlar, Allahın lanetledikleridir; onlar Allahın gazap ettikleridir ve şeytanî güçlere taptıkları için Allahın maymuna ve domuza çevirdikleridir: Bunlar durumu en kötü olanlar ve doğru yoldan (alaya alıcılardan) daha fazla sapanlardır". 5:61 Onlar, sana geldiklerinde, "İnanıyoruz!" derler: Oysa, aslında hakikati inkar niyeti ile gelirler ve aynı şekilde ayrılırlar. Ama Allah, onların gizlediği her şeyin farkındadır. 5:62 Onların çoğunun, günah işlemede, gaddarca davranmada ve her kötülüğü boğazlarına indirmekte birbirleriyle yarıştıklarını görebilirsin. Yaptıkları şey ne kadar kötüdür. 5:63 Neden onların din adamları ve hahamları onları günahkarca iddialardan ve her türlü kötülüğü boğazlarına indirmekten alıkoymadılar? Ortaya koydukları şey ne kadar kötüdür! 5:64 Yahudiler, "Allahın eli sıkıdır" derler. Sıkı olan onların elidir: Ve bu iddialarından dolayı (Allah tarafından) lânetlenmişlerdir. Tersine, Onun elleri sonuna kadar açıktır: O, (lütfunu) dilediği gibi dağıtır. Ama (ey Peygamber,) Rabbin tarafından sana indirilen her şey, onların çoğunun kibirli küstahlıklarında ve hakikati inkarda daha inatçı yapacaktır. Böylece biz, Kitâb-ı Mukaddesin takipçileri arasına Mahşer Gününe kadar (sürecek) kin ve nefret tohumları saçtık: ne zaman savaş ateşi yaksalar Allah onu söndürür; ve onlar yeryüzünde yozlaşmayı ve çürümeyi arttırmak için ellerinden geleni yaparlar: Allah ise yozlaşmaya ve çürümeye yol açanları sevmez. 5:65 Eğer Kitâb-ı Mukaddesin izleyicileri (gerçek) inanca ve Allaha karşı sorumluluk bilincine ulaşmış olsalardı, Biz gerçekten onların (geçmiş) kötülüklerini siler ve onları nimet bahçelerine sokardık; 5:66 eğer onlar Tevrata, İncile ve Rableri tarafından kendilerine indirilmiş olan bütün (vahiy)lere uymuş olsalardı, gökyüzünün ve yerin tüm nimetlerinden yararlanırlardı. Onların bir kısmı doğru bir yol tutarlar; çoğuna gelince, yaptıkları ne kötüdür onların! 5:67 Ey ELÇİ! Rabbinden sana indirilenleri tebliğ et: Sen onu tam yapmadığın sürece Rabbinin mesajını (hiç) yaymamış olursun. (Görevini yaparsan) Allah seni (inanmayan) insanlardan koruyacaktır. Allah, hakikati inkar eden insanları doğru yola iletmez. 5:68 De ki: "Ey Kitâb-ı Mukaddesin takipçileri! Siz, Tevrata, İncile ve Rabbiniz tarafından size indirilen her şeye (tam olarak) uymadıkça inançlarınızı sağlam bir temele oturtmuş olmazınız! Fakat (ey Peygamber,) Rabbin tarafından sana indirilenler, onların çoğunu kibirli küstahlıklarında ve inkarcılıkta daha inatçı yapacaktır. Ama hakikati inkar eden insanlara üzülme: 5:69 çünkü, (bu ilahî kelâma) iman edenler ve Yahudi itikadına uyanlar ile Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allaha ve Ahiret Gününe inanıp, doğru ve yararlı fiillerde bulunanlar- ne korkacak, ne de üzüleceklerdir. 5:70 GERÇEK ŞU Kİ, Biz İsrailoğullarından kesin bir taahhüt almış ve onlara elçiler göndermiştik: (ama) ne zaman bir elçi, onlara hoşlanmadıkları bir şey getirdiyse (isyan ettiler:) o (elçi)lerin bir kısmını yalanladılar, diğerlerini de öldürdüler; 5:71 (bunu yapmakla) kendilerine bir zarar gelmeyeceğini düşünüyorlardı; böylece (kalben) kör ve sağır oldular. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti: (ama sonra) onların çoğu yine körleşti, sağırlaştı. Allah onların bütün yaptıklarını görür. 5:72 Gerçekten, "Allah Meryem oğlu Mesihdir" diyenler hakikati inkar etmiş olurlar; (bizzat) Mesihin, "Ey İsrailoğulları! (Yalnızca) hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allaha kulluk edin!" dediğini gördükleri halde. Unutmayın, kim Allahtan başka bir varlığa ilahlık yakıştırırsa, Allah onu cennetten mahrum edecek ve böylelerinin varış yeri cehennem olacaktır: ve böylece zalimler kendilerine bir yardımcı bulamayacaklardır. 5:73 Gerçekten, Tek Allahtan başka hiçbir ilah olmadığını gördükleri halde "Bakın, Allah üçlünün üçüncüsüdür" diyenler, hakikati inkar etmiş olurlar. Ve onlar bu iddialarından vazgeçmedikçe, hakikati inkar eden bu gibilerin başına şiddetli bir azap gelecektir. 5:74 Öyleyse pişmanlık içinde Allaha yönelip Onun bağışlanmasını hâlâ dilemeyecekler mi? Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 5:75 Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir: (Diğer) bütün peygamberler ondan önce gelip geçti; onun annesi, hakikatten asla sapmamış olan biriydi; ve onların ikisi de (diğer ölümlüler gibi) yiyecekle beslenirdi.Bak, bu mesajları onlara nasıl açıkladık: ve sonra bak, nasıl ters yüz olmuştur onların zihinleri! 5:76 De ki: "Allahın yanı sıra size ne bir fayda sağlama ne de zarar verme gücü olmayan şeye mi taptınız? Oysa yalnız Allahtır her şeyi duyan, her şeyi bilen!" 5:77 De ki: "Ey İncilin takipçileri! İnançlarınız(ın içerdiği hakikat)in sınırları(nı) ihlal etmeyin; ve daha önce kendileri sapmış olup bir çoğunu da saptırmış olan ve doğru yoldan hâlâ sapmakta devam eden bir topluluğun mesnetsiz görüşlerine uymayın." 5:78 HAKİKATİ inkara şartlanmış bulunan şu İsrailoğulları (zaten) Davudun ve Meryem oğlu İsanın diliyle lânetlenmişlerdir: Böyledir, çünkü onlar (Allaha) isyan ettiler; hak ve adalet sınırlarını ihlalde ısrarcı davrandılar. 5:79 Onlar birbirlerini yaptıkları iğrenç şeylerden vazgeçirmeye çalışmadılar: yaptıkları şey gerçekten ne kötü idi! 5:80 (Ve şimdi) onların bir çoğunun hakikati inkar edenlerle dost olduklarını görebilirsin! İhtiraslarının onları sürüklediği şey (öyle) kötüdür (ki) Allah onlara gazap etmiştir; ve onlar azap içinde yaşayacaklardır. 5:81 Çünkü, eğer onlar Allaha, kendilerine gönderilen Peygambere ve ona indirilen her şeye (gerçekten) inansalardı, bu (hakikat inkarcı)larını dost edinmezlerdi: Ama onların çoğu sapkındır. 5:82 Bütün insanlar içinde (bu ilahî kelâma) inananlara en çok düşmanlık yapanların Yahudiler ve Allahtan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar olduğunu kesinlikle göreceksin; ve bütün insanlar içinde (bu ilahî kelâma) inananlara en çok şefkat gösterenlerin ise "Biz Hıristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin: böyledir, çünkü onlar arasında öyle keşişler ve rahipler var ki bunlar kibre kapılmamışlardır. 5:83 Onlar Bu Elçiye indirileni anlamaya başladıkları zaman gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün, çünkü ondaki hakikatin bir kısmını tanırlar; (ve) "Ey Rabbimiz" derler, "Biz inanıyoruz: öyleyse bizi hakikate şahitlik yapanlar ile bir tut. 5:84 Ve Rabbimizin bizi dürüst ve erdemliler arasına katmasını o kadar şiddetle arzuladığımız halde nasıl Allaha ve bize indirilen hakikate inanmakta zaaf gösterebilirdik? 5:85 Ve bu inançları karşılığı Allah onları, mesken edinecekleri, içinden ırmaklar akan hasbahçelerle ödüllendirecektir: bu, iyilik yapanların ödülüdür; 5:86 hakikati inkara ve mesajlarımızı yalanlamaya şartlanmış olanlara gelince, onlar yakıcı ateşe mahkumdurlar. 5:87 SİZ EY imana ermiş olanlar! Allahın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın, ama hakkın sınırlarını da aşmayın: Allah, sınırları aşanları asla sevmez. 5:88 O halde, Allahın rızık olarak size bağışladığı meşru güzelliklerden yararlanın ve iman ettiğiniz Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. 5:89 ALLAH, düşünmeden ağzınızdan kaçırıverdiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, ama bilerek ve isteyerek yaptığınız yeminlerden sorumlu tutacaktır. Böylece, yemininizi bozma karşılığında, on yoksulu kendi ailenize yedirdiğinizin hemen hemen aynısı ile beslemeniz veya onları giydirmeniz veya bir insanı özgürlüğüne kavuşturmanız gerekir; buna imkanı olmayan ise (onun yerine) üç gün oruç tutacaktır. Her ne zaman yemin eder (ve onu bozar)sanız yeminlerinizin kefareti işte bu olacaktır. Öyleyse yeminlerinize sadık olun. Allah mesajlarını size böylece açıklar ki şükredici olasınız. 5:90 SİZ EY imana ermiş olanlar! Sarhoşluk veren şeyler, şans oyunları, putperestçe uygulamalar ve gelecek hakkında kehanette bulunmak, Şeytan işi iğrenç kötülüklerden başka bir şey değillerdir: O halde onlardan kaçının ki mutluluğa eresiniz! 5:91 Şeytan, sarhoşluk verici şeyler ve şans oyunları ile sadece aranıza düşmanlık ve nefret sokmaya ve sizi Allahı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır. O halde, (artık) vazgeçmeyecek misiniz? 5:92 Öyleyse Allaha ve Elçisine itaat edin ve (kötülüklere karşı) her zaman hazırlıklı olun: Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Bizim Elçimizin görevi, (kendisine emanet edilen) mesajı apaçık tebliğ etmekten ibarettir. 5:93 İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlar, Allaha karşı sorumluluk bilinci duydukları ve (gerçekten) inanıp doğru ve yararlı işler yaptıkları sürece her istediklerinden serbestçe yararlanabilirler: yeter ki Allaha karşı sorumluluk bilinci duymaya ve iman etmeye devam etsinler ve Allaha karşı sorumluluklarının bilincine daha çok varsınlar ve iyilik yapmakta arzulu ve kararlı davransınlar. Allah iyilik yapanları sever. 5:94 SİZ EY imana ermiş olanlar! Allah, (hac esnasında) ellerinizin ve silahlarınızın menziline girebilen (hayvanları) avlama yoluyla sizi mutlaka sınayacaktır, ki insan idrakinin ötesinde olmasına rağmen kendisinden korkanları ayırt etsin. Bütün bulardan sonra hakikat sınırlarını aşana gelince, onu şiddetli bir azap beklemektedir! 5:95 Siz ey imana ermiş olanlar! Hac yaparken av hayvanı öldürmeyin. Ve sizden kim onu kasten öldürürse, öldürdüğüne eş değerdeki hayvanı iki dürüst kişinin onunla ilgili vereceği karara istinaden- kurban edilmek üzere Kâbeye getirerek tazmin etmekle yükümlüdür; yahut muhtaçları doyurmak suretiyle veya ona denk olacak kadar oruç tutarak günahının kefaretini ödemelidir: (Bu,) yaptığı fiilin tam ağırlığını hissedebilsin diyedir. Allah geçmişi silmiştir. Ama her kim onu yeniden işlerse, Allah cezasını ona gösterecektir. Zira Allah kudret sahibidir, kötülerden intikamını alandır. 5:96 Sularda yapılan her türlü avlanma ve denizin hem (yerleşik olan) sizler için hem de gezginler için rızık olarak su yüzüne çıkardıkları sizin için meşrudur; ama hacda iken karada avlanmanız size yasaklanmıştır. Ve hepinizin varıp toplanacağı Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. 5:97 Allah, Kâbeyi, o Beytul-Haramı bütün insanlık için bir sembol kıldı; ve (aynı şekilde) kutsal (hac) ayı ve boyunlarında takı olan kurbanlıklar, Allahın göklerde ve yerde olan her şeyin tam bilgisine sahip bulunduğunu size anlatmayı amaçla(yan sembollerdi)r. 5:98 Bilin ki Allah cezalandırmada çetindir; ve Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır. 5:99 Peygamber, (kendisine emanet edilen) mesajı tebliğ etmekten başka bir şeyle yükümlü değildir: ve Allah, sizin açıktan yaptığınız her şeyi ve bütün gizlediklerinizi bilir. 5:100 De ki: "Kötü ve çirkin olan şeyler ile iyi ve güzel şeyler mukayese edilemez, kötü şeylerin bir çoğu sana büyük zevk verse bile. O halde, siz ey derin kavrayış sahipleri, Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki mutluluğa eresiniz!" 5:101 SİZ EY imana ermiş olanlar! (Kesin hukukî kurallar şeklinde) açıklandığı taktirde sizi sıkıntıya sokabilecek olan konular hakkında soru sormayın; zira, Kuran vahyedilirken onlar hakkında soru sorsaydınız, size (hukukî kurallar şeklinde) açıklanabilirlerdi. Allah, bu konuda (sizi her türlü yükümlülükten) azat etmiştir: Zira Allah, çok bağışlayıcıdır, halîmdir. 5:102 Sizden önceki insanlar da böyle sorular sormuş ve sonuçta hakikati inkara varmışlardı. 5:103 BAZI hayvan cinslerinin bâtıl inançlarla işaretlenmesi ve insanların kullanımından alıkonulması, Allahın emri değildir: Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, kendi uydurdukları yalanları Allaha yakıştırırlar. Ve onların bir çoğu akıllarını asla kullanmaz: 5:104 Zira onlara, "Allahın indirdiğine ve Elçisine gelin!" denildiğinde, "Atalarımızdan gördüğümüz inançlar ve fiiller bizim için kafidir" diye cevap verirler. Ya ataları hiçbir şey bilmeyen ve doğru yoldan uzak kimseler idiyseler de mi? 5:105 Siz ey imana ermiş olanlar! Siz (yalnız) kendinizden sorumlusunuz: Sapkınlığa düşenler, eğer doğru yolda iseniz, size hiçbir zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allaha olacaktır: Ve o zaman Allah, size (hayatta) yapmış olduğunuz her şeyi bildirecektir. 5:106 SİZ EY imana ermiş olanlar! Ölüm size yaklaştığında ve vasiyette bulunmak üzereyken yapacaklarınız için şahitler bulundurun: Kendi aranızdan iki dürüst kişi, yahut; eğer evinizden uzakta, seyahatte iken ölüm işaretleri baş göstermişse- namazdan sonra, misafir olduğunuz topluluktan iki kişiyi alıkoyun; ve eğer içinize bir şüphe düşerse her birini Allaha şöyle yemin ettirin: "Bu (sözümüzü), yakın bir akraba(nın hatırı) için olsa da hiçbir bedel karşılığında satmayacağız; ve Allahın huzurunda şahit olduğumuz hiçbir şeyi gizlemeyeceğiz, yoksa günahkarlar arasına gireriz". 5:107 Ama sonradan bu iki (şahid)in (bu) günahı işledikleri ortaya çıkarsa, bu iki kişi tarafından hakları gasbedilenler arasından başka iki kişi onların yerini alacak ve Allah adına şöyle yemin edecekler: "Bizim şahitliğimiz öteki iki kişinin şahitliğinden daha doğrudur ve biz hak ve adalet sınırlarını aşmadık yoksa zalimler arasına girmiş olurduk!" 5:108 Böylece insanların hakikat gereğince şahitlik yapmaları mümkün olur; yoksa onlar, yeminlerinin başkalarının yeminleri ile tekzip edileceği korkusuna kapılacaklardır. Öyleyse Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve (Ona) kulak verin: Zira Allah sapkın bir halka doğru yolu göstermez. 5:109 ALLAHIN bütün peygamberleri toplayıp onlara, "Size ne cevap verildi?" diye soracağı Gün onlar, "Bizim bir bilgimiz yok: Yalnız Sensin yaratılmışların idrakini aşan her şeyi tümüyle bilen!" diyecekler. 5:110 İşte o zaman Allah şöyle diyecek: "Ey İsa, ey Meryem oğlu! Hatırla sana ve annene bağışladığım nimetleri, seni nasıl Kutsal Ruh ile güçlendirerek insanlarla beşikte iken ve yetişkin bir adam olarak konuşmanı sağladığımı; ve nasıl sana Tevratı ve İncili ihtiva eden vahiy ve hikmeti öğrettiğimi; nasıl Benim iznimle çamurdan, (sana uyanların) kaderini şekillendirdiğini ve sonra bunun Benim iznimle (onların) kaderi olabilmesi için ona üflediğini; ve nasıl iznimle körleri ve cüzamlıları iyileştirdiğini ve ölüyü ayağa kaldırdığını; sen İsrailoğullarına hakikatin bütün kanıtları ile geldiğinde ve onlardan hakikati inkara şartlanmış olanların, "Bu aldatmacadan başka bir şey değildir!" dedikleri zaman onların sana zarar vermelerine nasıl mani olduğumu. 5:111 Ve (hatırla o vakti ki) beyazlara bürünmüş olanlara, "Bana ve Benim Elçime inanın!" diye vahyetmiştim. Onlar, "Biz inanıyoruz; ve şahit ol ki kendimizi (Sana) teslim etmişiz!" diye cevap verdiler. 5:112 (Ve) o zaman beyaz elbiseliler, "Ey İsa, ey Meryemin oğlu!" dediler, "Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir miydi?" (İsa) cevap verdi: "Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, eğer (gerçek) müminler iseniz!" 5:113 Onlar, "Biz ondan nasiplenmek isteriz, ki kalplerimiz sükunete ulaşsın, bize hakikati söylediğini bilelim ve biz ona şahitlik yapanlardan olalım!" dediler. 5:114 İsa, Meryemin oğlu, "Ey Allahım, ey Rabbimiz!" dedi, "Gökten bize bir sofra gönder: o, bizim için ilkimizden sonuncumuza kadar- sürekli tekrarlanan bir ziyafet ve senden bir işaret olacaktır. Ve bize rızkımızı ver, zira Sen rızık verenlerin en iyisisin!" 5:115 Allah, "Şüphe yok ki" dedi, "Ben onu size (her zaman) gönderirim. Ve bu şekilde, hanginiz bundan sonra (bu) hakikati inkar ederse, bilin ki onu bu dünyada benzerine (daha) hiç kimseyi çarptırmadığım bir azaba çarptıracağım!" 5:116 VE İŞTE O ZAMAN Allah, "Ey İsa, ey Meryem oğlu!" dedi, "Sen insanlara, 'Allahtan başka tanrılar olarak bana ve anneme kulluk edin dedin mi?" (İsa) cevap verdi: "Sen yücelikte sonsuzsun! (Söylemeye) hakkım olmayan bir şeyi hiç söyleyebilir miyim? Bunu söylemiş olsaydım sen muhakkak bilirdin! Sen benim içimdeki her şeyi bilirsin, halbuki ben Senin Zâtında olanı bilmem. Şüphe yok ki, yaratılmış varlıkların idrakini aşan her şeyi tam bilen yalnız Sensin. 5:117 Ben onlara (söylememi) emrettiğin şeyden başkasını söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz (olan) Allaha kulluk edin (dedim). Ve onların arasında yaşadığım sürece yaptıklarına şahitlik ettim: Ama Sen bana ölümü verdikten sonra onların koruyucusu yalnız Sen oldun: Zaten Sen her şeye şahitsin. 5:118 Şayet onları azaba çarptırırsan şüphesiz onlar Senin kullarındır; ve eğer onları bağışlarsan- şüphesiz yalnız Sensin kudret sahibi, hikmet sahibi!" 5:119 (VE Hesap Günü) Allah şöyle diyecektir. "Bugün sözlerine sadık olanlar hakikate sadakatlerinin faydasını görecekler: sonsuza kadar kalacakları, içinden ırmaklar akan hasbahçeler onların olacak; Allah onlardan çok hoşnuttur ve onlar da Allahtan çok hoşnutturlar: Bu büyük bir mazhariyettir". 5:120 Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin hükümranlığı Allahındır: O, dilediğini yapmaya kâdirdir. 6:1 HER TÜRLÜ övgü, gökleri ve yeri yaratan, derin karanlığı ve (parlak) aydınlığı var eden Allaha özgüdür: Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, başka güçleri Rableri ile eş tutarlar! 6:2 Odur sizi balçıktan yaratan ve sonra (sizin için) bir ömür tayin eden, (yalnızca) Onun bildiği bir ömür. Ama hâlâ şüphe edip duruyorsunuz, 6:3 oysa O, göklerin ve yerin Allahı, gizlediğiniz ve açıktan yaptığınız her şeyi ve hak ettiklerinizi bilir. 6:4 Ama ne zaman onlara Rablerinin mesajlarından bir mesaj gelse, o (hakikati inkar ede)nler ona sırt çevirirler: 6:5 ve şimdi kendilerine gelmiş olan bu hakikati de böyle yalanlıyorlar. Ama, zaman içinde, o alay ettikleri şeyi anlayacaklardır. 6:6 Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmezler mi? Yeryüzünde benzerini görmediğiniz (verimli) topraklardan bir toprak verdiğimiz ve üstlerine bolca semavî nimetler yağdırdığımız ve ayaklarının altından ırmaklar akıttığımız (o toplumları)? Biz onları günahlarından dolayı yok etmiş ve yerlerine başka insanlar geçirmiştik. 6:7 Ama Biz, sana, (ey peygamber,) yazılı bir metin göndermiş olsaydık ve ona kendi elleriyle dokunmuş olsalardı bile hakikati inkara şartlanmış olanlar, kesinlikle, "Bu aldatmacadan başka bir şey değil!" derlerdi. 6:8 Onlar, ayrıca, "Neden ona (alenen) bir melek gönderilmiş değil?" derler. Ama bir melek göndermiş olsaydık, muhakkak ki, her şeyin hükmü verilip bitmiş olurdu ve onlara (pişmanlık için) başka bir fırsat tanınmazdı. 6:9 Ve Biz, bir meleği elçimiz olarak tayin etmiş olsaydık (bile) onun kesinlikle bir adam olarak (görünmesini) sağlardık ve böylece onları, şimdi içinde bulundukları şaşkınlığa yine düşürürdük. 6:10 Gerçekte, senden önceki elçilerle (de) alay edilmişti ama ne var ki, onları küçümseyen kimseleri, (sonunda,) alay edip durdukları şeyin kendisi tepeleyiverdi. 6:11 De ki: "Yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonlarının ne olduğunu görün!" 6:12 De ki: "Kime aittir göklerde ve yerde olan her şey?" De ki: "Rahmeti ve şefkati kendisine ilke edinen Allaha". O, (varlığı) her türlü şüphenin üstünde olan Kıyamet Günü hepinizi bir araya mutlaka toplayacaktır: ama kendilerine yazık edenler (var ya), işte (Ona) inanmayı reddedenler onlardır; 6:13 halbuki, gecenin ve gündüzün barındırdığı her şey Onundur; ve yalnızca Odur her şeyi duyan, her şeyi bilen. 6:14 De ki: "Hayat veren ve hiçbir şeye muhtaç olmayan O dururken göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allahtan başka birini mi dost edineceğim?" De ki: "Ben, Allaha teslim olanların öncüsü olmakla emrolundum, Allahtan başkasına ilahlık yakıştıranlar arasında bulunmakla değil". 6:15 De ki: "Bakın, (bu şekilde) Rabbime isyan etseydim, o çetin (Hesap) Gün(ün)de (başıma gelecek olan) azaptan korkardım". 6:16 O Gün kim esirgenirse Allah ona rahmetini bağışlamış olur: bu da apaçık bir kurtuluş olacaktır. 6:17 Ve eğer Allah sana bir zarar vermek isterse Kendisinden başka kimse onu gideremez; ve eğer sana iyilikte bulunursa da unutma ki O, dilediğini yapmaya kâdirdir. 6:18 Zira yalnız O, yarattıkları üzerinde otorite sahibidir ve yalnız Odur gerçekten hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan. 6:19 De ki: "Hakikatin en güvenilir şahidi kimdir?" De ki: "Allah benim ile sizin aranızda şahittir; ve bu Kuran bana vahyedildi ki ona dayanarak sizi ve onun ulaşabileceği herkesi uyarabileyim". Siz, Allahtan başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik yapabilir misiniz? De ki: "Ben (böyle) bir şahitlik yapmam!" De ki: "O, tek Allahtır; ve bakın, sizin yaptığınız gibi, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun!" 6:20 Daha önce vahiy verdiklerimiz, bunu, kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar; ama (onlar arasından) kendilerine yazık edenler (var ya), işte onlardır inanmayı reddedenler. 6:21 Kendi uyduruğu yalanları Allaha yakıştırandan veya Onun mesajlarını yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki, böyle zalimler mutluluğa asla ulaşamazlar: 6:22 Bir gün onların hepsini bir araya toplayacağız ve o zaman, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştıranlara: "Allahın uluhiyetine ortak olduklarını tahayyül ettiğiniz o varlıklar neredeler şimdi?" diye soracağız. 6:23 Bunun üzerine, çaresiz bir şaşkınlık içinde, ancak, "Rabbimiz Allaha yemin ederiz ki Ondan başka bir şeye ilahlık izafe et(mek iste)medik!" diye(bile)ceklerdir. 6:24 Bakın, onlar kendi kendilerine nasıl yalan söylemişler ve mesnetsiz hayalleri onları nasıl yüzüstü bırakmış! 6:25 Onlar arasında öyleleri var ki (ey Peygamber) seni dinler (görünür)ler: Ama kalplerinin üstünü, onları hakikati kavramaktan alıkoyan perdeler yerleştirdik, kulaklarına da sağırlık. Ve (hakikatin) bütün işaretleri(ni) görselerdi yine de ona inanmazlardı; o kadar ki, onlar tartışmak için sana geldiklerinde, hakikati inkara şartlanmış olanlar, "Bu, eski zamanların masallarından başka bir şey değil!" derler. 6:26 Diğerlerini ondan alıkoyar ve kendileri de ondan uzaklaşırlar: Ama (bu şekilde) yalnız kendilerini mahvederler ve (üstelik) bunu da idrak etmezler. 6:27 Ateşin önünde bekletilecekleri ve "Ah, keşke (hayata) geri döndürülseydik: O zaman Rabbimizin mesajlarını yalanlamaz ve müminler arasında olurduk!" diyecekleri zaman (onları) görseydin. 6:28 Ama hayır (böyle demeleri) geçmişte (kendilerinden) gizlemiş oldukları hakikat onlara açık şekilde görünecek (olmasındandır); ve eğer (hayata) geri döndürülmüş olsalardı! kendilerine yasaklanmış olan şeye yine dönerlerdi: Unutma ki onlar geçek yalancılardır! 6:29 Ve bazı (inançsız)lar, "Bu dünyadaki hayatımızın ötesinde başka bir şey yoktur ve öldükten sonra dirilmeyeceğiz!" derler. 6:30 Ama sen (onları) Rablerinin huzuruna çıkarılacakları (ve) Onun, "Bu, hakikat değil mi?" diye soracağı zaman görsen. Onlar, "Evet, Rabbimiz hakkı için öyle!" diye cevap verecekler. (Bunun üzerine,) Allah, "Tadın öyleyse" diyecek, "hakikati reddetmenizden doğan bu azabı!" 6:31 Kıyamet Saati ansızın gelip çatıncaya (ve) "Yazıklar olsun bize ki onu gözardı etmişiz!" diye ağlaşıp dövününceye kadar Allaha varacaklarını inkar edenler gerçekten hüsrana uğrayanlardır, çünkü omuzlarında günahlarının yükünü taşıyacaklardır: Ah, o yüklenecekleri (ağırlık) ne kötüdür! 6:32 Bu dünya hayatı, bir oyundan-eğlenceden ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir; ama ahiret hayatı Allaha karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için çok daha güzeldir. Öyleyse aklınızı kullanmaz mısınız? 6:33 Bu insanların söylediklerinin seni gerçekten üzdüğünü pekala biliyoruz: Ama, unutma ki, onların yalanladığı sen değilsin; bu zalimlerin inkar ettiği, aslında Allahın mesajlarıdır. 6:34 Gerçek şu ki, senden önce (de) peygamberler yalanlanmıştır; ama onlar, Bizden yardım gelinceye kadar bütün düzmece ithamlara ve kendilerine yapılan bütün eziyetlere sabırla katlandılar: Çünkü hiçbir güç Allahın vaatlerini(n sonucunu) değiştiremez. Ve o peygamberlerin tarihleri hakkında şu anda sen de bilgi sahibisin. 6:35 Eğer hakikati inkar edenlerin sana sırtlarını dönmeleri seni sıkıntıya sokuyorsa ve o nedenle onlara (daha ikna edici) bir mesaj getirmek için yerin dibine inebilecek yahut merdivenle göğe yükselebilecek durumda isen, (durma yap;) ama (unutma ki) eğer Allah dileseydi onların tümünü (Kendi) rehberliği altında toplardı. O halde, sakın (Allahın yollarını) görmezden gelmeye çalışma. 6:36 Unutma ki, yalnızca (bütün kalpleriyle) kulak verenler, bir çağrıya cevap verebilirler; (kalben) ölmüş olanlara gelince, (yalnız) Allah onları diriltebilir, sonra da hepsi Ona döneceklerdir. 6:37 Ve onlar: "Neden ona Rabbi tarafından hiçbir mucizevî işaret bahşedilmedi?" diye sorarlar. De ki: "Allah, katından her türlü işareti indirmeye kâdirdir". Ama insanların çoğu bundan habersizdir, 6:38 halbuki yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi (Allahın) mahluku olmasın: Biz, buyruğumuzda tek şeyi bile ihmal etmedik. Ve bir kez daha (belirtelim):31 onlar(ın tümü) Rableri huzurunda toplanacaklardır. 6:39 Mesajlarımızı yalanlayanlar, zifiri karanlığa gömülmüş sağırlar ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır; ve dilediğini de dosdoğru yola yöneltir. 6:40 De ki: "(Bu dünyada) Allahın azabına çarptırıldığınız zaman yahut Son Saat gelip çattığında Allahtan başkasına yalvardığınızı düşünebilir misiniz? (Söyleyin bana,) eğer doğru sözlü insanlar iseniz! 6:41 Hayır, aksine yalvarışınız Onadır, bu durumda O, eğer dilerse sizi Kendisine yalvarmaya yönelten o (bela)yı giderir; ve (o zaman) Allahtan başkasına ilahlık yakıştırdığınız şeyi unutmuş olursunuz". 6:42 Biz, senden önceki toplumlara da mesajlarımızı gönderdik (ey Peygamber,) ve onları sıkıntı ve zorluklara uğrattık ki tevazu ile boyun eğsinler. 6:43 Ama tarafımızdan takdir edilen bir sıkıntıya uğratıldıkları zaman tevazu göstermediler, tersine kalplerinin katılığı arttı, çünkü Şeytan bütün yaptıklarını onlara güzel gösterdi. 6:44 Sonra, kendilerine yapılan uyarıları gözardı ettiklerinde bütün (güzel) şeylerin kapılarını onlara ardına kadar açtık ve kendilerine bağışlanan şeylerden zevk alarak yararlanmaya devam ederlerken onları apansız yakaladık: işte o anda bütün ümitlerini kaybettiler; 6:45 ve (sonunda), zulüm işlemeye şartlanmış olan o toplumların son kalıntıları da yok olup gitti. Bütün övgüler yalnız Allaha mahsustur, bütün âlemlerin Rabbine. 6:46 De ki: "Ne sanıyorsunuz? Eğer Allah işitme ve görme duyularınızı elinizden alır ve kalplerinizi mühürlerse onları size Allahtan başka hangi ilah geri verebilir?" Bakın mesajlarımızı nasıl çok yönlü dile getiriyoruz, ama hâlâ küçümseyerek yüz çeviriyorlar! 6:47 De ki: "Allahın azabı aniden veya (derece derece) hissedilir şekilde başınıza gelse durumunuz ne olur, söyler misiniz? (O zaman hiç) zalim halktan başkası yok edilir mi? 6:48 Biz, elçileri(mizi) yalnızca müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz: bu nedenle, iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar ne korkacak ne de üzüleceklerdir; 6:49 mesajlarımızı yalanlayanlara gelince, onlar işledikleri bütün günahkarca fiillerden dolayı azaba çarptırılacaklardır. 6:50 De ki (ey Peygamber:) "Ben size 'Allahın hazineleri bendedir! demiyorum; ne insan idrakini aşan şeyleri bildiğimi söylüyorum ve ne de size 'Ben bir meleğim! diyorum: Ben sadece bana vahyedileni yerine getiriyorum". De ki: "Hiç gören ile görmeyen bir olur mu? Siz düşünmez misiniz?" 6:51 Kendilerini Allaha karşı koruyacak veya Onun nezdinde şefaat edecek birisi olmadan Allahın huzurunda toplanmaktan korkanları böylece uyar ki Ona karşı sorumluluklarının bilincine (tam olarak) varabilsinler. 6:52 O halde, Rablerinizin rızasını isteyerek sabah akşam Ona yalvaranları(n hiç birini) yanından kovma. Sen onlardan hiçbir şekilde sorumlu değilsin tıpkı onların da hiçbir şekilde senden sorumlu olmadıkları gibi- bu nedenle onları kovma hakkına sahip değilsin: yoksa zalimlerden olurdun. 6:53 İşte bu şekilde insanları birbirleri aracılığıyla sınarız, ki sonunda, "Acaba Allah bizim yerimize onlara mı lütufta bulundu?" diye sorsunlar. Kimin (kendisine) şükrettiğini en iyi bilen Allah değil mi? 6:54 Mesajlarımıza inananlar sana geldiklerinde de ki: "Size selâm olsun! Rabbiniz rahmet ve merhameti kendisine ilke edinmiştir, böylece sizden biri bilgisizlikten dolayı kötü bir fiil işler ve sonra tevbe edip dürüst ve erdemlice bir hayat yaşarsa O(nun) çok affedici ve rahmet kaynağı (olduğunu görecek)tir". 6:55 Böylece mesajlarımızı açık şekilde anlatıyoruz ki günaha batmış olanların yolu (dürüst ve erdemlilerinkinden) ayırt edilebilsin. 6:56 (HAKİKATİ inkar edenlere) de ki: "Allahı bırakıp yalvardığınız (varlıklar)a tapmaktan men olundum". De ki: "Ben sizin mesnetsiz görüşlerinize uymam, yoksa sapkınlığa düşerdim ve doğru yolu bulanlar arasında olmazdım". 6:57 De ki: "Bakın, ben Rabbimden gelen açık bir kanıta dayanmaktayım; ve (bu şekilde) siz Onu yalanlamış oluyorsunuz! (Bilgisizliğiniz yüzünden) bu kadar şiddetle arzuladığınız şey benim elimde değil: Hüküm ancak Allaha aittir. O hakikati ilan edecektir, çünkü (hak ile bâtıl arasında) en iyi hüküm veren Odur. 6:58 De ki: "Eğer bu kadar şiddetle arzuladığınız şey benim elimde olsaydı, benimse sizin aranızda (verilmesi beklenen) hüküm verilmiş olurdu. Ama kimin zulüm işlediğini en iyi Allah bilir". 6:59 Çünkü, yaratılmış varlıkların idrakini aşan şeylerin anahtarları Onun katındadır: onları Allahtan başka kimse bilemez. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir; bir yaprak düşmez ki O bundan haberdar olmasın; ve ne yeryüzünün derin karanlığında bir habbe, ne de canlı veya ölü hiçbir şey yoktur ki (Onun) apaçık fermanında kaydedilmiş olmasın. 6:60 Odur sizi geceleyin ölü (gibi) yapan ve gündüzün ne yaptığınız bilen. O, sizi (Kendisi tarafından) tespit edilen ömrü tamamlamak üzere her gün hayata geri döndürür. En sonunda Ona döndürüleceksiniz: ve o zaman (hayatta) yaptığınız bütün şeyleri size gösterecektir. 6:61 Yalnız Odur kulları üzerinde hüküm sahibi olan. Ve O, birinize ölüm yaklaştığında elçilerimiz onun canını alıncaya kadar sizi gözetlemek için semavî güçler gönderir: ve bu güçler (hiç kimseyi) atlamazlar. 6:62 O (ölmüş ola)nlar, bunun üzerine Allahın, gerçek Yüce Efendilerinin huzuruna getirilirler. Doğrusu, nihai hüküm yalnız Onundur: ve O, hesap görenlerin en hızlısıdır! 6:63 De ki: "Siz, boynunuzu bükerek ve içinizden, 'Eğer O bizi bu (sıkıntı)dan kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden olacağız! diye Allaha yalvardığınızda karanın ve denizin kapkara tehlikelerinden sizi koruyacak olan kimdir?" 6:64 De ki: "(Yalnızca) Allah, sizi bundan ve başka her türlü sıkıntıdan kurtarabilir, ama siz hâlâ Onun yanısıra başka güçlere ilahlık yakıştırıyorsunuz!" 6:65 De ki: "Yalnız Odur sizi tepenizden ve ayaklarınızın altından azapla kuşatma kudretinde olan; sizi birbirine muhalif topluluklar haline getirip birbirinizin üzerine salan". Bak, iyice anlasınlar diye, mesajları nasıl her yönüyle açıklıyoruz! 6:66 Oysa senin hitap ettiğin toplum, bütün bunların hakikat olduğu ortadayken, yine de bunları yalanlıyor. (O zaman) de ki, "Ben sizin davranışınızdan sorumlu değilim. 6:67 (Allahtan gelen) her haber belli bir süreç içinde gerçekleşir: ve siz zaman içinde (hakikati) anlayacaksınız". 6:68 İMDİ, mesajlarımız hakkında ileri geri konuşan kimselere rastladığın zaman, bu kimseler başka konulara geçinceye kadar onlardan uzak dur; ve eğer Şeytan sana (yapman gerekeni) unutturursa, hiç değilse, hatırladıktan sonra, artık açıkça zulmeden böyle bir topluluğun içinde yer alma; 6:69 çünkü Allaha karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar onlardan hiçbir şekilde mesul değildirler. Böyleleri sadece (günahkarlara) nasihatte bulunmakla yükümlüdürler, belki böylece berikiler Allaha karşı sorumluluklarının bilincine varırlar. 6:70 Dünya hayatının rahatına dalarak eğlenceyi ve geçici zevkleri dinleri haline getiren kimseleri kendi haline bırak; ama bu durumda (onlara) hatırlat ki (ahirette) her insan yaptığı yanlışlardan (ve haksızlıklardan) dolayı rehin tutulacak ve kendisini ne Allaha karşı koruyacak, ne de kayırıp kollayacak bir kimse bulunmayacaktır. Ve düşünülebilecek her türlü fidyeyi vermek istese bile bu kendisinden kabul edilmeyecektir. İşte yaptıkları yanlışlardan dolayı rehin tutulacak olanlar bu (gibi insan)lardır; onlar için (ahirette) yakıcı bir ümitsizlik iksiri vardır ve onları, hakikati inatla inkar ettikleri için şiddetli bir azap beklemektedir. 6:71 DE Kİ: "Biz, Allahın yerine bize ne faydası dokunan ne de zarar verebilen şeylere mi yalvaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımızın üzerinde gerisin geri mi dönelim? Tıpkı kendisini doğru yola çağıran arkadaşları (uzaktan) "Bizimle gel!" diye seslendikleri halde şeytanların ayartmasına kapılıp dünyevî zevkler peşinde körü körüne koşturan kimse gibi (mi olalım?)" De ki: "Şüphe yok ki Allahın rehberliği, yegâne rehberliktir; ve biz, kendimizi bütün âlemlerin Rabbine teslim etmekle emrolunduk, 6:72 namazlarımızda dikkatli ve devamlı olmakla ve kendimizi Ona karşı sorumluluk bilinci içinde tutmakla: Çünkü hepimiz sonunda Onun huzurunda toplanacağız". 6:73 Odur gökleri ve yeri (derunî) bir hakikate göre yaratmış olan. O ne zaman "Ol!" dese emri derhal yerine gelir; ve (mahşer) borusu çalındığı Gün hükümranlık yine Onun olacaktır. O, yaratılmışların idraklerini aşan şeyleri de, onların duyuları veya akılları ile kavrayabileceklerini de bilir: yalnızca Odur gerçek hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan. 6:74 VE BİR ZAMAN İbrahim babası Âzere (şöyle) demişti: "Sen putları ilah mı ediniyorsun? Görüyorum ki sen ve halkın açık bir sapıklık içindesiniz!" 6:75 Böylece Biz İbrahime, (Allahın) gökler ve yer üzerindeki güçlü hükümranlığı ile ilgili (ilk) kavrayışı kazandırdık, ki kalben mutmain olan kimselerden olsun. 6:76 Sonra, gece onu karanlığı ile örttüğü zaman (gökte) bir yıldız gördü (ve) haykırdı: "İşte benim Rabbim bu!" Ama yıldız kaybolunca, "Ben batan şeyleri sevmem!" diye söylendi. 6:77 Sonra, ayın doğduğunu görünce, "İşte benim Rabbim bu!" dedi. Ama ay da batınca, "Gerçekten, eğer Rabbim beni doğru yola iletmezse ben kesinlikle sapkınlığa düşmüş kimselerden olurdum!" dedi. 6:78 Sonra, güneşin doğduğunu görünce, "İşte benim Rabbim bu! Bu (hepsinin) en büyüğü!" diye haykırdı. Ama o (da) kaybolunca: "Ey halkım!" diye seslendi, "Bakın, sizin yaptığınız gibi, Allahtan başkasına ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun! 6:79 Bakın, ben bâtıl olan her şeyden uzak durarak yüzümü gökleri ve yeri var eden Allaha çevirmekteyim; ve ben Ondan başkasına ilahlık yakıştıranlardan değilim!" 6:80 Ve (sonra) halkı onunla tartışmaya girdi. (Bunun üzerine) onlara: "Beni doğru yola ileten O iken benimle Allah hakkında hala tartışıyor musunuz? Ama Ondan başka ilahlık yakıştırdığınız hiçbir şeyden korkmuyorum, (zira hiçbir kötülük bana dokunmaz) Rabbim dilemedikçe. Rabbim her şeyi bilgisi ile kuşatır; peki bunu hiç düşünmüyor musunuz? 6:81 Allahtan başka taptıklarınızdan neden korkayım, Allah size yüce katından hakkında hiçbir şey indirmemişken Ondan başka varlıklara ilahlık yakıştırmaktan korkmuyorsanız? O halde (söyleyin bana,) eğer (cevabını) biliyorsanız: İki taraftan hangisi kendini daha emin hissedebilir? 6:82 İmana ermiş olan ve zulüm işleyerek imanlarını karartmayanlar, işte onlardır güven içinde olacak olanlar, çünkü doğru yolu bulanlar onlardır!" dedi. 6:83 İşte bu, halkına karşı (kullanmak üzere) İbrahime verdiğimiz muhakeme tarzımızdı: (çünkü) dilediğimiz kimseyi derecelerle yüceltiriz. Şüphe yok ki Rabbiniz hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. 6:84 Biz ona İshâkı ve Yakubu bağışladık; ve her birini, daha önce Nûhu ilettiğimiz gibi doğru yola ilettik. Onun neslinden Davuda, Süleymana, Eyyuba, Yusufa, Musaya ve Harun(a peygamberlik bağışladık): işte iyilik yapanları böyle ödüllendiririz; 6:85 ve Zekeriyaya, Yahyaya, İsaya ve İlyas(a da): onların hepsi dürüst ve erdemli kimselerdi; 6:86 ve İsmaile, Elyesaya, Yunusa ve Lût(a da). Ve Biz onlardan her birini diğer insanlara üstün kıldık; 6:87 onların atalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazısı(nı da aynı şekilde yücelttik): nları(n hepsini) seçtik ve dosdoğru bir yola yönelttik. 6:88 Bu, Allahın rehberliğidir: O, bununla kullarından kimi dilerse onu doğru yola ulaştırır. Onlar, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmış olsalardı, o ana kadar yaptıkları bütün (iyi) şeyler gerçekten boşa gitmiş olurdu: 6:89 (Ama) Biz, onlara vahyi, sağlam muhakemeyi ve peygamberliği bahşettik. Ve şimdi inançsızlar bu hakikatleri inkar etmeyi tercih edebilirler, (ama bilin ki) Biz onları, asla reddetmeyecek olan insanlara bahşetmekteyiz; 6:90 Allahın doğru yola ulaştırdığı insanlara. Öyleyse onların rehberliğine uy (ve) de ki: "Sizden bu (hakikat bilgisi) için hiçbir karşılık istemiyorum. Unutmayın ki o bütün insanlığa bir öğütten ibarettir!" 6:91 Nitekim onlar, "Allah insana hiçbir şey vahyetmemiştir!" derken Allahı gereği gibi kavramadıklarını göstermişlerdir. De ki: "Kim indirdi Musanın insanlara bir ışık ve rehber olarak getirdiği ve sizin (sırf) kağıt parçaları olarak gördüğünüzü, (o kadar) çok gizlediğiniz halde bir gösteri aracı yaptığınız o ilahî kelâmı? Halbuki (onunla) size ne sizin ne de atalarınızın bilmediği şeyler öğretilmişti." "Allah (o ilahî kelâmı vahyetmiştir)!" de; ve sonra da bırak, onlar boş laflarla oyalanıp dursunlar. 6:92 (Ve) bu da, bütün kentlerin atasını ve çevresinde oturan herkesi uyarman için yücelerden indirdiğimiz bir ilahî kelâmdır, kutlu, (geçmiş vahiylerde) bugüne kalmış (doğru adına) ne varsa tümünü doğrulayan. Öteki dünyanın varlığına inananlar bu (uyarıya) da inanırlar; namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar da işte onlardır. 6:93 Allah hakkında yalan uyduran, yahut kendisine hiçbir şey indirilmediği halde "Bu bana indirilmiştir!" diyenden daha çarpık zihniyetli kim vardır? Yahut, "Allahın indirdiğinin benzerini ben de indirebilirim!" diyenden? Keşke görseydin (onların halini), bu zalimler kendilerini ölüm sancıları içinde bulduklarında ve melekler ellerini uzatarak, "Ruhlarınızı teslim edin! Allaha gerçek olmayan şeyleri izafe ettiğiniz ve kibre kapılarak Onun mesajlarını inatla küçümsediğiniz için bugün aşağılanma cezası ile cezalandırılacaksınız!" diye seslendiklerinde 6:94 (Ve Allah şöyle diyecektir): "İşte şimdi Bize yapayalnız geldiniz, tıpkı sizi ilk yarattığımız gibi; ve (hayatta iken) size bahşettiğimiz her şeyi arkanızda bıraktınız. Kendinizle ilgili olarak Allaha ortak koştuğunuz o şefaatçilerinizi yanınızda görmüyoruz! Gerçek şu ki, sizin (dünyadaki hayatınız ile) aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiştir ve bütün eski dostlarınız sizi terk etmiştir!" 6:95 KUŞKUSUZ Allah, tohumu ve meyve çekirdeğini çatlatarak ölüden diriyi meydana getirendir ve diriden de ölüyü çıkaran. İşte budur Allah: ve akıllarınız hâlâ nasıl da tersyüz oluyor!" 6:96 Tan yerini ağartan(dır O): geceyi sükûnet(in kaynağı) yapan ve güneş ile ayı tespit edilen yörüngelerinde hareket ettiren (Odur): Bu(nların tümü) Her şeyi Bilen Sonsuz Kudret Sahibinin iradesi ile tayin edilmiştir. 6:97 Karanın ve denizin zifiri karanlığında onlara bakıp yolunuzu bulabilesiniz diye yıldızları sizin için var eden Odur: Gerçek şu ki, Biz bu mesajları kavrama yeteneği olan insanlara açık ve anlaşılır kılıyoruz! 6:98 Bir canlıdan sizi(n hepinizi) var eden Odur, ve O (sizin her biriniz için yeryüzünde) bir vade ve (ölümden sonra) bir dinlenme yeri (tayin etmiştir): Biz bu mesajları hakikati kavrayabilecek insanlar için açık ve anlaşılır kılmaktayız! 6:99 O, gökten suları indirendir; işte Biz bu yolla her türlü canlı bitkiyi yetiştirdik ve bundan çimenleri yeşerttik. Yine bundan birbirine yapışık büyüyen tahıl tanelerini yetiştiririz; ve hurma ağacının tomurcuğundan sık salkımlı hurmalar; asma bahçeler ve zeytin ağacı ve nar: (hepsi) birbirine çok benzeyen ve (hepsi) birbirinden çok farklı! Mahsul verdiği ve olgunlaştığı zaman onların meyvesine bakın! Şüphesiz bütün bunlarda inanacak insanlar için mesajlar vardır! 6:100 Ama bazıları bütün görünmez varlık türlerine86 Allahın yanında (Ona denk) bir yer yakıştırmaya başladılar, halbuki onları(n tümünü) yaratan Odur; ve cehaletleri yüzünden Ona oğullar ve kızlar isnat ettiler! O, sonsuz ihtişam sahibidir ve insanların her türlü tasavvur ve tahayyülünü aşan bir yüceliğe sahiptir: 6:101 Göklerin ve yerin ilk defa var edicisi(dir)! Onun hiçbir zaman bir eşi olmadığı halde nasıl olur da çocuk sahibi olabilir, ki her şeyi yaratan O iken ve yalnız O her şeyi bilirken? 6:102 İşte Rabbiniz Allah budur: Ondan başka ilah yoktur, O her şeyin Yaratıcısı (dır): Öyleyse yalnız Ona kulluk edin, zira Odur her şeyi görüp gözeten. 6:103 Hiçbir beşerî görüş ve tasavvur Onu kuşatamaz, halbuki O her türlü beşerî görüş ve tasavvuru çevreleyip kuşatır: zira yalnız Odur (hikmetine) tam nüfuz edilemez olan, her şeyden haberdar bulunan. 6:104 Şimdi Rabbinizden size (bu ilahî kelam yoluyla) anlama ve kavrama araçları verilmiştir. O halde, kim görmek isterse kendi lehine, ve kim de körlüğü tercih ederse kendi aleyhine davranmış olur. Ve (kalbi katılaşmış olanlara de ki): "Ben sizin bekçiniz değilim!" 6:105 Böylece Biz mesajlarımızı çok yönlü olarak dile getiriyoruz ki "Sen (bütün bunlardan) iyi ders almışsın!" diyebilsinler ve mesajları, onları kavrama yeteneğine sahip insanlara açıklayabilelim. 6:106 Sen Rabbinden sana vahyedilmiş olana uy ki Ondan başka ilah yoktur- ve Onunla birlikte başkasına ilahlık yakıştıranların tümüne sırtını dön. 6:107 Eğer Allah dilemiş olsaydı Ondan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmazlardı; Biz seni onların bekçisi yapmadık ve sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. 6:108 Onların Allahtan başka yalvarıp sığındıkları (varlıklar)a sövmeyin ki onlar da kin ve cehaletten dolayı Allaha sövmesinler: zira Biz her topluma kendi yaptıklarını güzel gösterdik. (Ama) zaman geldiğinde onlar Rablerine döneceklerdir: O zaman Allah onlara bütün yaptıklarını (en doğru şekilde) anlatacaktır. 6:109 Şimdi en emin ve kararlı şekilde Allaha yemin ediyorlar ki eğer kendilerine bir mucize gösterilmiş olsaydı bu (ilahî kelâm)a gerçekten inanmış olacaklardı. De ki: "Mucizeler yalnız Allahın elindedir!" Ve hepinizin bildiği gibi, onlara bir mucize gösterilmiş olsaydı bile ona inanmazlardı 6:110 kalplerini ve gözlerini (hakikatten) ayırdığımız sürece, tıpkı ona ilk başta inanmadıkları gibi: ve (böylece) Biz körce ileri geri yalpalayıp dursunlar diye onları küstahça kibirleri ile baş başa bırakırız. 6:111 Biz onlara melekler göndermiş olsaydık ve ölüler kendileriyle konuşmuş olsaydı, ve (hakikati kanıtlayabilecek) her şeyi karşılarına çıkarıp önlerinde bir araya toplamış olsaydık (bile), Allah dilemediği sürece yine inanmazlardı. Ama onların çoğu (bundan) tamamen habersizdir. 6:112 VE İŞTE böylece, Biz, hem insanlar hem de görünmez varlıklar içinden zihin çelmeyi amaçlayan yaldızlı/parlak yarı-hakikatleri birbirine fısıldayan şeytanî güçleri peygambere düşman kıldık. Ama Rabbin dilemedikçe onlar bunu yapamazlardı: o halde, onlardan ve onların mesnetsiz hayallerinden uzak durun! 6:113 Yine de, ahirete inanmayanların kalpleri Ona yönelebilsin ve Onda tatmin bulabilsinler diye, ayrıca ulaşabilecekleri (fazilet derecesi)ne ulaşabilsinler diye, 6:114 sen onlara (de ki:) "Hakikati apaçık ortaya koyan bu ilahî kelamı size indiren O iken, (neyin doğru neyin yanlış olduğu konusundaki) hüküm için Ondan başkasını mı arayacağım?" Ve kendilerine daha önce vahiy bahşettiklerimiz bilirler ki bu (vahiy) de Rabbin tarafından safha safha indirilmiştir. Öyleyse şüphe edenlerden olmayın, 6:115 zira, Rabbinin vaadi doğruluk ve adaletle yerine getirilmiştir. Onun vaatlerini(n gerçekleşmesini) engelleyebilecek hiçbir güç yoktur: ve yalnızca Odur her şeyi duyan, her şeyi bilen. 6:116 Şimdi, eğer yeryüzünde (yaşamakta) olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allahın yolundan saptırırlar: onlar ancak (başkalarının) zanlarına tâbi olurlar ve kendileri hiçbir şey yapmayıp sadece tahmin yürütürler. 6:117 Şüphe yok ki Allah, kimin Onun yolundan saptığını ve kimin doğru yolda olduğunu en iyi bilendir. 6:118 ÖYLEYSE, üzerinde Allahın adının anıldığı şeylerden yiyin, eğer Onun mesajlarına gerçekten inanıyorsanız. 6:119 Ve Allah mecbur kaldığınız durumlar dışında (yemenizi) yasakladığı şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamışken üzerinde Onun adının anıldığı şeyleri neden yemiyorsunuz? Ama bakın, (bu tür konularda) birçok insan diğerlerini (hiçbir gerçek) bilgiye dayanmaksızın, kendi temelsiz görüşleriyle saptırmaktadır. Şüphe yok ki senin Rabbin hak ve adalet sınırlarını aşanlardan tam olarak haberdardır. 6:120 Ama, ister açık ister gizli, günah işlemekten kaçının. Zira unutmayın ki, günah işleyenler kazandıkları yüzünden ceza göreceklerdir. 6:121 Bu nedenle, üzerinde Allahın adı anılmayan şeylerden yemeyin, zira bu gerçekten günahkarca bir davranış olur. Ve (insanların kalplerindeki) şeytanî dürtüler, sahiplerine, sizi (neyin günah olduğu ve neyin olmadığı konusunda) tartışmaya çekmelerini fısıldarlar; ve eğer onlara uyarsan bil ki sen, Allahtan başka varlıklara veya güçlere ilahlı yakıştıranlar (gibi) olursun. 6:122 (RUHEN) ölü iken hayata kavuşturduğumuz ve insanlar arasında yolunu bulması için kendisine ışık tuttuğumuz kimse, hiç içinden çıkamayacağı derin karanlığın içine (gömülüp kalmış) biri gibi olur mu? (Ama) böyle: hakikati inkar edenlere yaptıkları güzel görünür: 6:123 Ve işte böylece her ülkenin önde gelenlerini, hile ve entrika peşinde koşan suçlular durumuna sokarız: ama çevirdikleri entrikalar yalnız kendi aleyhlerine olur; ve onu da anlamazlar. 6:124 Ne zaman onlara bir (ilahî) mesaj gelse, "Allahın peygamberlerine verdiklerinin benzeri bize verilmedikçe inanmayız!" derler. (Ama) mesajını kime tevdî edeceğini en iyi Allah bilir. Suç işleyenler, Allah katında aşağılanmaya ve entrikacı eğilimlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğratılacaklardır. 6:125 Allah kimi doğru yola ulaştırmak isterse, kalbini (Ona) teslim olma arzusuyla genişletir; kimin de sapmasına izin verirse onun kalbini daraltır ve sıkıştırır, adeta göklere tırmanıyormuş gibi: böylece Allah, inanmayanları dehşete düşürür. 6:126 İşte bu şaşmaz (çizgi), Rabbinin yoludur. Gerçekten bu mesajlarımızı, onlardan ders al(mak iste)yen insanlara açık şekilde anlatıyoruz! 6:127 Rableri katında barış ve esenlik yurdu onların olacak; ve yapmakta olduklarından dolayı Allah onlara yakın bulunacak. 6:128 ALLAH, onları(n tümünü) bir araya topladığı o Gün, "Ey görünmez (şeytanî) varlıklar ile yakınlık içinde olanlar! Siz (diğer) bir çok insanı tuzağa düşürdünüz!" (diyecektir). Onlara yakın olan insanlar (ise,) "Ey Rabbimiz! Biz (hayatta) birbirimizin arkadaşlığından yararlandık; ama (artık) süremizin sonuna geldik Senin bizim için tayin ettiğin sürenin- (ve artık yolumuzun yanlışlığını görüyoruz!)" diyecekler. (Ama) O, "Sizin yurdunuz ateş olacak, Allah aksini dilemedikçe!" diyecektir. Şüphe yok ki Rabbiniz hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. 6:129 Ve bu şekilde, zalimlerin, (kötü) fiilleri ile birbirlerini ayartıp baştan çıkarmalarını sağlarız. 6:130 (Ve Allah şöyle devam edecek:) "Ey görünmez (şeytanî) varlıklar ve (benzer zihniyetteki) insanlar ile yakınlık içinde bulunan sizler! İçinizden mesajlarımı size ileten ve bu (Hesap) Gününün geleceği konusunda sizi uyaran bir peygamber gelmedi mi?" Onlar: "Biz kendi aleyhimize şahitlik yaparız!" diyecekler. Zira bu dünya hayatı onları ayartmıştır: ve böylece onlar, hakikati inkar ettiklerine dair kendi aleyhlerine şahitlik yapacaklardır. 6:131 Gerçek şu ki, bir toplumun fertleri (doğru ile eğrinin anlamından) habersiz olduğu sürece Rabbin o toplumu yaptığı yanlışlıklardan dolayı asla yok etmez: 6:132 zira herkes, ancak (kasıtlı) eylemlerinden dolayı yargılanacaktır; ve Rabbin, onların yaptıklarından habersiz değildir. 6:133 Ve yalnızca Rabbindir Kendi kendine yeterli, sınırsız merhamet sahibi. O, dilerse siz(in varlığınız)a son verebilir ve daha sonra dilediğini sizin yerinize geçirebilir, tıpkı sizi başka insanların soyundan var ettiği gibi. 6:134 Şüphe yok ki size vaat edilen o (hesaplaşma) mutlaka gelecektir ve siz ondan kaçamayacaksınız! 6:135 De ki: "Ey (inanmayan) halkım! Gücünüz içinde olan her şeyi yapın (ki) ben de (Allah yolunda) gayret göstereyim; ve zamanla anlayacaksınız gelecek kimindir. Şüphe yok ki zalimler asla mutluluğa erişemeyecekler!" 6:136 ONLAR, Allahın yarattığı tarlalar ile hayvanların mahsullerinden Ona bir pay ayırırlar ve "Bu Allaha aittir!" derler; yahut (haksız şekilde), "Ve bu (da), eminiz ki, Allahın uluhiyetinde pay sahibi olan varlıklar içindir!" diye iddia ederler. Ama zihinlerinde Allaha ortak saydıkları varlıklar için ayırdıkları şey, (onları) Allaha yakınlaştırmaz, Allah için ayırdıkları da (onları ancak) Allahın uluhiyetine ortak koştukları o varlıklara yakınlaştırır. Gerçekten de ne kötüdür onların yanılgıları! 6:137 Ve aynı şekilde Allaha ortak koştukları varlıklara veya güçlere olan inançları, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştıranların çoğuna çocuklarını öldürmelerini (bile) güzel gösterir ve böylece onları yok olmaya ve inançlarında şaşkınlığa götürür. Ama yine de Allah dilemeseydi bütün bunları yapmazlardı: o halde onlardan ve onların bütün mesnetsiz hayallerinden uzak dur! 6:138 Onlar, (haksız) bir iddia ile, "Şu hayvanlar ve tarla mahsulleri kutsaldır; bizim izin verdiklerimiz dışında hiç kimse onlardan yiyemez!" derler ve bazı tür hayvanların sırtına yük vurulmasının yasak (olduğunu ilan eder)ler; öyle hayvanlar var ki onlar üzerinde Allahın ismini telaffuz etmezler; (ve bu âdetlerin kaynağını) haksız yere Ona isnat ederler. (Ama) Allah, onları bütün bu mesnetsiz hayallerinden dolayı cezalandıracaktır. 6:139 Ve onlar, "Şu hayvanların karnında olan her şey bizim erkeklerimize tahsis edilmiş, kadınlarımıza ise yasaklanmıştır: ama eğer ölü doğarsa o zaman her iki taraf da ondan paylarını alabilir" derler. (Allah,) onları (Kendisine haksız yere) isnat ettiklerinden dolayı cezalandıracaktır: Unutmayın ki O, hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. 6:140 Gerçekten ziyana uğrayanlar o kimselerdir ki dar kafalı cahillikleriyle çocuklarını öldürürler, Allahın onlara rızk olarak sağladığı şeyleri yasaklarlar ve (bu tür yasakları da) haksız yere Allaha yakıştırırlar: Onlar sapkınlığa düşmüşler ve doğru yolu bulamamışlardır. 6:141 Zira Odur (hem) ekilip biçilen ve (hem de) kendi başına yetişen bahçeleri (var eden) , hurma ağaçlarını, çeşit çeşit mahsuller veren tarlaları, zeytin ağacını ve narı meydana getiren: (hepsi) birbirine benzer ve hepsi birbirinden çok farklıdır! Olgunlaştığında onların meyvelerinden yiyin ve (yoksullara) mahsulün toplandığı gün haklarını verin. Ve (Allahın nimetlerini) israf etmeyin: kuşkusuz O müsrifleri sevmez! 6:142 Yük taşımaya mahsus olan ve etleri için beslenen hayvanlardan, Allahın size rızık olarak verdiklerini yiyin ve Şeytanın izinden gitmeyin: unutmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır! 6:143 (Ona uyanlar iddia ederler ki bazı hallerde) her iki cinsten dört çeşit hayvan (insana yasaktır): iki cins koyun ve keçiden her biri. (Onlara) sor: "Onun yasakladığı, iki erkek mi, yoksa iki dişi mi, yahut iki dişinin rahminde taşıdıkları mı? Bu konuda ne biliyorsanız bana söyleyin, eğer söylediğinizde haklı iseniz!" 6:144 Onlar, her iki cins deveyi ve büyükbaş hayvanı (da aynı şekilde haram sayarlar). (Kendilerine) sor: "O neyi yasakladı? İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi, yahut iki dişinin rahminde taşıdığını mı? Yoksa Allah (bütün) bunları yasaklarken siz şahit miydiniz?" Hiçbir (gerçek) bilgiye dayanmadan kendi uydurduğu yalanları Allaha isnat eden, böylece insanları saptırandan daha hain kim olabilir? Unutmayın ki Allah, (böyle) zalim bir halka doğru yolu göstermez. 6:145 De ki (ey Peygamber): "Bana vahyedilenlerde leş veya akan kan veya iğrenç bir şey olan domuz eti, veya üzerinde Allahtan başka bir ismin anıldığı günahkarca bir kurban dışında yenmesi yasak olan hiçbir şey görmüyorum. Ama kişi zaruret içindeyse aç gözlüce saldırmadan ve zaruri ihtiyacını da aşmadan (yemiş) ise- (bilin ki) Rabbiniz çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır". 6:146 Biz (yalnızca) yahudi itikadını benimseyenlere bütün tırnaklı hayvanları yasakladık; ve onlara koyun ve ineğin iç yağlarını da yasakladık, (hayvanların) sırt tarafındaki veya bağırsaklarındaki yağlar ile kemiğin içindekiler hariç: böylece işledikleri zulümler yüzünden onları cezalandırdık; zira, unutmayın, Biz sözümüzde dururuz! 6:147 Ve eğer senin yalan söylediğini iddia ederlerse onlara de ki: "Rabbinizin rahmeti sonsuzdur; ama günaha batmış insanları cezalandırması da kaçınılmazdır". 6:148 ALLAHTAN başka şeylere ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar, "Eğer Allah dileseydi Ondan başkasına ilahlık yakıştırmazdık; atalarımız da (öyle yapmazdı); ve (Onun izin verdiği) hiçbir şeyi de yasaklamazdık" derler. Onlardan öce yaşamış olanlar da böyle yaparak hakikati yalanladılar, tâ ki azabımızı tadıncaya kadar! De ki: "Bize sunabileceğiniz (kesin) herhangi bir bilgiye sahip misiniz? Siz sadece (başka insanların) zanlarına uyuyorsunuz ve kendiniz tahminde bulunmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz." 6:149 De ki: "Öyleyse (bilin ki) yalnız Alla katındadır (her hakikatin) kesin delili; O dileseydi tümünüzü doğru yola yöneltirdi". 6:150 De ki: "Allahın (bütün) bunları yasakladığına dair şahitlik yapacak şahitlerinizi getirin!" Eğer onlar (çekinmeden yalan) şahitlik yaparlarsa sakın onların bu düzmece şahitliklerine katılmayın; ve mesajlarımızı yalanlayanların, öteki dünyaya inanmayanların ve başka güçleri Rablerine denk görenlerin hatalı görüşlerine uymayın! 6:151 De ki: "Gelin, Allahın (gerçekten) neyi yasakladığını size anlatayım: Odan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne-babanıza iyilik yapın (ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın); ve çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; (çünkü) sizin de onların da rızıklarını sağlayacak olan Biziz; açık veya gizli hiçbir utanç verici fiil işlemeyin; ve adalet(i ifa etmek) dışında Allahın kutsal saydığı insan hayatına kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz; 6:152 ve rüşd yaşına erişmeden önce yetimin mal varlığına onun iyiliği için olmadıkça- dokunmayın". (Bütün alış verişlerinizde) ölçü ve tartıya tam olarak, adaletle uyun; (Biz) hiçbir insana taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklemeyiz; ve bir görüş belirttiğinizde, yakın akrabanıza (karşı) olsa da, adil olun. Allaha karşı taahhütlerinize (daima) riayet edin: bunu Allah size emretti ki ders alabilesiniz. 6:153 Ve (bilin ki bu, dosdoğru Bana yönelen bir yoldur: Öyleyse bunu izleyin ve diğer yollardan gitmeyin ki sizi Onun yolundan saptırmasınlar. Allah (bütün) bunları size emretti ki Ona karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız. 6:154 VE BİR KEZ DAHA: İyilik yapmada sebat edenlere (nimetlerinizin) devamı olarak, Musaya, her şeyi tafsilatıyla bildiren ve (böylece insanları) rahmet ve hidayet(e erdiren) bu ilahî kelâmı bağışladık ki, Rableri ile (nihâi) buluşmaya inansınlar. 6:155 Ve bu da yücelerden indirdiğimiz bereketli bir ilahî kelamdır: Öyleyse ona tâbi olun ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ki Onun rahmetine layık olabilesiniz. 6:156 (Bu kitap, size verildi) ki, "Yalnızca bizden önce yaşamış iki gurup insana ilahî kelam bahşedilmişti ve biz onların öğretilerinden habersizdik!" demeyesiniz; 6:157 yahut da, "Eğer bize de bir ilahî kelam indirilmiş olsaydı onun rehberliğine kesinlikle onlardan daha sıkı uyardık" (demeyesiniz). İşte, şimdi size Rabbinizden hakikatin açık bir kanıtı ve bir rehberlik, bir rahmet geldi. Öyleyse, Allahın mesajlarını yalanlayandan ve onlardan küçümseyerek yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Mesajlarımızdan küçümseyerek yüz çevirenleri bundan dolayı şiddetli bir azapla cezalandıracağız! 6:158 Yoksa onlar, meleklerin kendilerine görünmesini mi bekliyorlar yahut (bizzat) Rabbinin veya Ondan bazı (kesin) işaretlerin? (Ama) Rabbinin (kesin) işaretlerinin ortaya çıkacağı Gün iman etmenin, daha önce inanmamış yahut inandığı halde bir hayır yapmamış olan kimseye hiçbir yararı olmaz. De ki: "Bekleyin (öyleyse Ahiret Gününü, ey inançsızlar:) bakın, biz (mümin)ler de bekliyoruz!" 6:159 İNANÇLARININ bütünlüğünü bozarak guruplara, fırkalara ayrılanlara gelince: onlar için yapabileceğin bir şey yoktur. Unutma, onların işi Allaha kalmıştır: ve zamanı geldiğinde Allah onlara vaktiyle yaptıklarını gösterecektir. 6:160 Kim (Allahın huzuruna) iyi bir iş ve davranışla çıkarsa bu yaptığının on katını kazanacaktır; ama kim de kötü bir fiil ile çıkarsa onun aynısıyla cezalandırılacaktır; ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır. 6:161 DE Kİ: "Bakın, Rabbim beni düzgün ve saf bir itikad aracılığıyla dosdoğru bir yola yöneltti; her türlü bâtıldan uzak durarak Allahtan başka şeye ilahlık yakıştıranlardan olmayan İbrahimin yoluna". 6:162 De ki: "Bakın, benim namazım, (bütün) ibadetlerim, hayatım ve ölümüm (yalnızca) bütün âlemlerin Rabbi olan Allah içindir, 6:163 ki Onun uluhiyetinde hiç kimse pay sahibi değildir: Ben böyle emrolundum; ve ben benliklerini Allaha teslim edenlerin (daima) öncüsü olacağım?" 6:164 De ki: "Öyleyse, O her şeyin Rabbi iken Allah'tan başka bir Rab mı arayacağım?" İnsanların işlediği (kötü) fiiller yalnızca kendilerini ilgilendirir; ve sorumluluk taşıyan hiç kimseye başkasının sorumluluğu yüklenmez. Zamanı geldiğinde hepiniz Rabbinize döneceksiniz: ve o zaman üzerinde ihtilafa düştüğünüz her şeyi size (gerçek haliyle) gösterecektir. 6:165 Zira O sizi dünyaya mirasçı yapmış, ve bazınızı diğerlerine derecelerle üstün kılmıştır ki bahşettiği şeyler aracılığıyla sizi sınayabilsin. Şüphe yok ki Rabbiniz karşılık vermede hızlıdır: ama, unutmayın ki, O gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 7:1 Elif-Lâm-Mîm-Sâd. 7:2 (YÜCELERDEN) bir ilahi kelâm indirildi sana artık gönlünde bu konuda herhangi bir şüpheye yer verme- ki, onunla, (yoldan sapanları) uyarabilesin ve (böylece) inananlara da öğütte bulunabilesin: 7:3 "Rabbinizin katından size indirilene uyun; Ondan başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda bunu. 7:4 Biz (baş kaldıran) topluluklardan nicesini, gece vakti ya da güpegündüz dinlenirken ansızın gelip çatan cezamızla yok etmişizdir. 7:5 Ve cezamız başlarında koptuğu zaman, kendi kendilerine, "vah bize! Biz gerçekten zalim kimselerdik!" demekten başka söyleyecek sözleri olmamıştır. 7:6 Ve bu yüzden, kendilerine (ilahî) bir mesaj gönderilen herkesi, hiç şüphesiz, (Yargı Gününde) hesaba çekeceğiz. Ve yine hiç şüphesiz mesajla gönderilenleri(n kendilerini) de hesaba çekeceğiz. 7:7 Ve sonra kendilerine mutlaka (yapıp-ettikleri hakkındaki şaşmaz) bilgimizi açacağız: çünkü hiçbir zaman (onlardan) uzak değildik. 7:8 Ve ölçme-tartma işi o Gün dosdoğru gerçekleşecek; ve tartıda (doğru ve yararlı davranışlarının) yükü ağır gelenler; işte böyleleridir mutluluğa erişecek olanlar; 7:9 Oysa, tartıda yükü hafif çekenler; işte, mesajlarımıza inatla karşı çıkmaları yüzünden kendilerini bedbahtlığa sürükleyecek olanlar da bunlardır. 7:10 EVET, (ey insanlar), sizi yeryüzüne gerçekten (bolluk içinde) yerleştirdik ve size orada geçiminizi sağlayacak şeyler verdik: (Hal böyleyken) ne kadar az şükrediyorsunuz! 7:11 Evet, gerçekten de sizi yarattık, sonra size biçim verdik; ve sonra meleklere: "Âdemin önünde secde edin!" dedik. Bunun üzerine, İblisin dışında, onlar(ın hepsi) secde ettiler; (bir tek) o secde edenlerin arasında yer almadı. 7:12 (Ve Allah): "Sana emrettiğim zaman" dedi, "seni secde etmekten alıkoyan neydi?" "Ben ondan üstünüm", diye cevap verdi (iblis), "(çünkü) beni ateşten yarattın, onu balçıktan." 7:13 (Allah): "Madem öyle, haydi in o bulunduğun (konum)dan; çünkü orada (o bulunduğun konumda) büyüklük taslaman yakışık almaz! Çık git artık; gerçekten, aşağılanmış kimselerden oldun sen!" 7:14 (İblis): "Bana, herkesin ölümden kaldırılacağı Güne kadar zaman ver" dedi. 7:15 (Ve Allah): "Tamam, sen artık mühlet verilen kimselerden oldun" diye buyurdu. 7:16 (Bunun üzerine İblis): "Madem ki, benim yoldan çıkmamı istedin" dedi, "ben de, gidip senin doğru yolunun üzerinde onlar için pusuya yatacağım, 7:17 ve hem açıktan açığa, hem de akılların ermediği yol ve yöntemlerle, sağlarından sollarından sokulacağım onlara: Ve sen onlardan çoğunu nankör kimseler olarak bulacaksın." 7:18 (Ve Allah): "Defol, (bulunduğun) o yerden, gözden düşmüş ve kovulmuş olarak! (Ve) onlardan sana uyacak olanlara gelince hiç şüpheniz olmasın, cehennemi topluca sizinle dolduracağım! 7:19 Ve (Sana gelince) Ey Âdem, sen ve eşin, yerleşin bu bahçede; ve yiyin, neyi gönlünüz çekerse; ama sakın şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalim kimselerden olursunuz!" 7:20 Bunun üzerine, Şeytan, onlara, (o ana kadar) farkında olmadıkları çıplaklılarını göstermek amacıyla fısıldayıp: "Rabbinizin sizi bu ağaçtan uzak tutması, yalnızca, siz ikiniz melekler (gibi) olmayasınız ya da sonsuza kadar yaşayamayasınız diyedir" dedi. 7:21 Ve onlara: "Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyen biriyim" diye de and verdi. 7:22 Ve böylece onları yanıltıcı düşüncelerle yönlendirdi. Fakat o ikisi, sözü geçen ağacın meyvesinden tadar tatmaz birden çıplaklıklarının farkına vardılar; ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye koyuldular. Bunun üzerine Rableri onlara (şöyle) seslendi: "Ben sizi o ağaçtan menedip de, 'Şeytan sizin gerçekten apaçık düşmanınızdır dememiş miydim?". 7:23 O ikisi: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz, kaybedenlerden olacağız!" dediler. 7:24 (Allah): "İnin, (bundan böyle) birbirinize düşman olarak!" dedi, "yeryüzünde bir süre için konacak bir yurt ve geçiminizi sağlayacak şeyler bulacaksınız: 7:25 Orada yaşayacak ve öleceksiniz" diye ekledi, "ve (Kıyamet Günü) oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız!" 7:26 EY ÂDEMOĞULLARI! Size yücelerden, hem çıplaklığınızı örtesiniz diye, hem de bir görkem-güzellik nesnesi olarak giyim kuşam (yapma bilgisini) bahşettik; ama Allaha karşı sorumluluk bilinci örtüsü her şeyin üstündedir. İşte bunda (da) Allahın ayetlerinden biri var ki, insanoğlu belki ders alır. 7:27 Ey Âdemoğulları! Tıpkı atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi, Şeytanın sizi de ayartmasına izin vermeyin: (Allaha karşı sorumluluk bilincinin benzediği) örtülerden yoksun bırakmıştı o. Muhakkak ki o ve avenesi, onları hiç fark edemeyeceğiniz yerde ve biçimde sizi (de) pusuda bekliyor! Gerçek şu ki Biz, (içtenlikle ve doğru bir biçimde) inanmayanların yanına-yakınına (her türden) şeytanî güçler ve kuvvetler yerleştirdik; 7:28 Ve (bunun içindir ki) ne zaman utanç verici bir iş işleseler, "biz atalarımızı da bu işi yapar bulduk; hem, Allah emretmiştir bunu bize" derler hemen. De ki: "Bakın, Allah asla utanç ve tiksinti veren işleri emretmez. Siz, yoksa hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir şeyi mi Allaha yakıştırıyorsunuz?" 7:29 De ki: "Benim Rabbim (yalnızca) doğru olanın yapılmasını emretmiştir; ve (O sizden) kulluğunuzu göstermek üzere giriştiğiniz her türlü eylemde bütün varlığınızı ortaya koymanızı ve içten bir inançla yalnız ve sadece Ona bağlanarak Kendisine yalvarıp yakarmanızı (ister). Başlangıçta nasıl sizi yaratan Oysa, döneceğiniz kimse de Odur: 7:30 O, (sizden) bazılarını doğru yola yönelterek onurlandıracak; ama bazıları(nız) için de doğru yoldan sapmak kaçınılmaz olacak: Çünkü, bakın, onlar Allahı bırakıp (kendi) kötü dürtülerini kendilerine dost edinecekler, hem de böylelikle doğru yolu bulmuş olduklarını sanarak!" 7:31 EY ÂDEMOĞULLARI! (Allaha) kulluk olsun diye yapıp-ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin; (serbestçe) yiyin için, fakat saçıp savurmayın: (çünkü) kuşku yok ki, O savurganları sevmez! 7:32 De ki. "Allahın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kim?" De ki: "Bunlar dünya hayatında imana erenler için (meşru)durlar; Kıyamet Gününde ise yalnızca onlara özgü olacaklardır." Anlama-kavrama yeteneği olan insanlar için bu mesajları Biz işte böyle açık açık dile getiriyoruz! 7:33 De ki: "Doğrusu, Rabbim, yalnızca, açık ya da gizli, utanç verici davranışları, günahı(n her çeşidini), (başkasının elindekine) haksız yere göz dikmeyi, Allahtan başkasına hakkında hiçbir delil indirmediği halde tanrısal nitelikler yakıştırmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allaha izafe etmenizi yasaklamıştır." 7:34 Ve her toplum için bir vade belirlenmiştir: Öyle ki, vadeleri dolduğunda onu bir tek an olsun, ne geciktirebilirler ne de öne alabilirler. 7:35 EY ÂDEMOĞULLARI! Size kendi aranızdan benim mesajlarımı ileten elçiler geldiğinde, kimler ki Bana karşı sorumluluk bilinci duyar ve kendilerini düzeltirlerse, işte onlar için korku yok; onlar üzülmeyecekler de; 7:36 ama ayetlerimizi yalanlamaya kalkanlar ve onlara kibirle tepeden bakanlar, işte orada kalmak üzere, ateşe girecek olanlar böyleleridir! 7:37 Kendi asılsız uydurmalarını Allaha yakıştıran ya da Allahın ayetlerini yalanlamaya kalkışan kimselerden daha zalim kim olabilir? Onlara (hayatta) nasip olarak her ne ki yazılmışsa kendilerini bulacaktır; tâ ki, canlarını almak için elçilerimiz gelip (de) onlara: "Hani, nerde Allahtan başka çağırıp durduğunuz varlıklar?" deyinceye kadar. Ve (günahkarlar): "Bizi yüzüstü bıraktılar!" diye karşılık verecekler; ve (böylece), hakkı inkar eden kimseler oldukları konusunda kendi aleyhlerine tanıklık etmiş olacaklar. 7:38 (Bunun üzerine Allah): "Katılın öyleyse, ateşe sizden önce gömülüp giden görünmeyen varlıklar ve insanlar güruhuna!" (Ve) bir güruh (ateşe) girerken her seferinde kendi yandaşlarına lânet edecek; o kadar ki, onların hepsi, birbiri ardından oraya doluştuklarında, sonrakiler önden gidenler için (şöyle) diyecek: "Ey Rabbimiz! Bizi yoldan çıkaran işte bunlardı: öyleyse, onlara ateşle iki kat azap ver!" Allah: "Her biriniz iki kat azaba müstehaksınız ama bunu bilmiyorsunuz" diye cevap verecek buna. 7:39 Ve öncekiler, sonrakilere şöyle diyecek: "Demek ki, hiçbir bakımdan bizden üstün kimseler değilmişsiniz! Öyleyse, yaptığınız bütün o kötülükler için, tadın bu azabı!" 7:40 GERÇEK ŞU Kİ, Ayetlerimizi yalanlamaya kalkışan ve onlara tepeden bakan kimselere göğün kapıları açılmayacaktır; ve onlar, halatın iğne deliğinden geçebilmesinden daha kolay giremeyecekler cennete. Günaha gömülüp gidenleri Biz işte böyle cezalandırırız. 7:41 Cehennem onların hem dinlenme yeri hem de örtüleri olacak; zalimleri Biz işte böyle cezalandırırız. 7:42 Ama imana erişen, doğru ve yararlı işler yapan kimseler (ki) şüphesiz, Biz kimseye taşıyabileceği yükten fazlasını yüklemeyiz- işte, ebediyyen kalmak üzere cennete girecek olan bunlardır; 7:43 (ki, oraya girmeden önce) onların içlerinde (takılıp kalmış) olabilecek düşünce ya da duygu türünden uygunsuz ne varsa silip atacağız; orada önlerinde dereler-ırmaklar çağıldayacak; ve onlar: "Bütün övgüler, bizi bu (bahtiyarlığa) eriştiren Allaha yakışır; çünkü eğer O bize yol göstermeseydi biz asla doğru yolu bulamazdık! Ve Rabbimizin elçileri bize gerçekten de doğruyu söylemişler!" diyecekler. Ve (bir ses): "İşte geçmişte edip-eyledikleriniz sayesinde kazandığınız cennet, bu!" diye yankılanacak 7:44 Ve cennetlikler, ateşliklere, "Rabbimiz bize ne söz verdiyse, bütünüyle gerçekleşmiş bulduk; ya siz, siz de Rabbinizin size vaat ettiği şeyi gerçekleşmiş buldunuz mu?" diye seslenecekler. (Berikiler): "Ah, evet!" diye karşılık verecekler. Bunun üzerine içlerinden bir ses haykıracak: "Allahın lâneti, zalimlere elverir, 7:45 onlar ki, başkalarını Allahın yolundan çevirirler ve onu eğri, dolambaçlı göstermeye çalışırlar; ve onlar ki ahiret hayatının gerçek olduğunu kabule yanaşmazlar!" 7:46 Bu iki taraf arasında bir engel bulunacaktır. Ve orada, (hayattayken) kendilerine (eğri ile doğruyu) ayırt edebilme yetisi bahşedilmiş, onların her birini taşıdığı belirtiden tanıyan kimseler olacak. Ve (girmek için) can attıkları halde cennete (henüz) girmemiş olan bu kimseler cennetliklere: "Size selâm olsun" diye seslenecekler. 7:47 Ve bakışlar ateş yolcularına doğru çevrilince: "Ey Rabbimiz, bizi şu zalim insanların arasına katma!" diyecekler. 7:48 Ve (hayattayken) bu ayırt etme yetisine sahip olanlar, görünüşlerinden (günahkar olduklarını) çıkardıkları kimselere: "Ne sağladı size" diye seslenecekler, "maldan, (mülkten) biriktirmeniz; geçmişinizle o boş kurumlanmanız? 7:49 Bir vakit haklarında, 'Allah rahmetini asla böylelerine ulaştırmaz! diye kestirip attığınız kimseler, işte bunlar, (bu onurlandırılmış kimseler) mi? (Oysa, bakın, şimdi onlara:) "girin cennete; size korku yok, hüzün de duymayacaksınız! (diye sesleniliyor)". 7:50 Ve ateşin yarenleri, cennetliklere: "Üzerimize biraz su dökün, yahut Allahın size bahşettiği (cennet) azıklar(ın)dan (atın bize)!" diye seslenecekler. (Berikiler:) "Doğrusu, Allah, gerçeği inkar edenleri her ikisinden de yoksun kılmıştır; 7:51 o kimseler ki, dünya hayatına kapılıp eğlenceyi ve geçici zevkleri dinleri haline getirmişlerdi." Diye karşılık verecekler. (Ve Allah:) "Onlar bu (Hesap) Gününün gelip çatacağını nasıl gözardı edip unuttular ve ayetlerimizi nasıl inkar ettilerse Biz de Bugün onları öyle gözardı edeceğiz" diyecek, 7:52 "Çünkü Biz, gerçekten de onlara, inanacak bir toplum için bir doğru yol, içinde bilgiye dayalı ayrıntılı açıklamalarda bulunduğumuz bir kitap ulaştırdık". 7:53 (İmdi), (inanmayanlar) o (Hesap Gününün) nihaî anlamının açıklanmasından başka bir şey mi bekliyorlar? (Ne var ki), onun kesin anlamının açıklandığı Gün, onu vaktiyle umursamayan kimseler: "İşin doğrusu, Rabbimizin elçileri bize gerçeği söylemişlerdi! Şimdi, bizden yana aracılık yapacak kayırıcılarımız yok mu bizim? Yahut, mümkün mü, (hayata) geri gönderilsek de edip-eylediklerimizden başka türlü davransak?" diyecekler. Gerçek şu ki, onlar (böyle diyerek yalnızca) kendilerini aldatmış olacaklar ve onların bütün (bu) boş hayalleri yıkılıp kendilerini yüzüstü bırakacak. 7:54 ŞÜPHESİZ, Allahtır sizin Rabbiniz; gökleri ve yeri altı evrede yaratan; ve arşa, o sınırsız kudret ve iktidar makamına kurulan. Gündüze, kendisini ivedilikle kovalayan geceyi sarıp sarmalayan O; koyduğu yasalara boyun eğen güneşiyle, ayıyla, yıldızlarıyla her şey Onun: bütün bir yaratılış ve tüm buyurma, yasama kudreti. Ne yücedir Allah, ne uludur âlemlerin Rabbi! 7:55 Rabbinize alçak gönüllülükle ve yüreğinizin ta derinlerinden seslenin. Doğrusu O, çizgiyi aşanları sevmez: 7:56 bunun içindir ki, iyi bir düzene sokulmuşken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Ve korkuyla ve umarak yalvarın Ona; çünkü Allahın rahmeti her zaman iyilik yapanlarla beraberdir! 7:57 Yaklaşan rahmetinin önünde müjdeleyici olarak rüzgarları gönderen Odur; yağmur yüklü bulutlar toplandıklarında, onları çorak bölgeye doğru sürükleyip bu yolla su indirelim ve böylece her türlü ürünün yeşerip boy vermesini sağlayalım diye. Ölüleri de işte böyle dirilteceğiz; belki düşünür ders alırsınız. 7:58 Bereketli toprak (gibi) ki, onun ekini, Rabbinin izniyle (bolluk içinde) fışkırır; oysa kötü toprağınki ancak cılız bir ekin verir. Şükreden bir topluluk(un yararlanması) için ayetlerimizi işte böyle çok yönlü olarak dile getiriyoruz! 7:59 GERÇEK ŞU Kİ, Biz Nûhu kendi toplumuna gönderdik: "Ey kavmim!" dedi, "yalnızca Allaha kulluk edin: Ondan başka tanrınız yok çünkü. Doğrusu, dehşet ve azabıyla büyük bir Günün gelip sizi bulmasından korkuyorum ben!" 7:60 Kavmi içinden önde gelenler: "Doğrusu, biz senin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu görüyoruz!" diye karşılık verdiler. 7:61 (Nûh): "Ey kavmim" dedi, "Bende bir eğrilik/bir sapıklık yok; ne var ki, ben âlemlerin Rabbinden bir elçiyim. 7:62 Rabbimin haberlerini bildiriyor, öğütler veriyorum size: çünkü ben, Allahın bana (vahiyle) bildirmesi sayesinde sizin bilmediğinizi biliyorum. 7:63 Sizi uyarabilsin ve siz de Allaha karşı sorumluluk bilinci duyup Onun rahmetiyle onurlanasınız diye sizin kendi içinizden birinin eliyle Rabbinizden size bir haber gelmesini niçin yadırgıyorsunuz?" 7:64 Ve (Bu uyarıya rağmen) onu yalanladılar! Ve bunun üzerine Biz de onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık; ayetlerimizi yalanlayanları ise (suda) boğduk gerçekten kör bir topluluktu onlar! 7:65 VE 'ÂD (toplumuna da) kardeşleri Hûdu (gönderdik). "Ey kavmim!" dedi (onlara), "yalnızca Allaha kulluk edin: Ondan başka tanrınız yok. Hal böyleyken yine de Ona karşı sorumluluk bilinci duymayacak mısınız?" 7:66 Kavmi arasından gerçeği tanımaya yanaşmayanların önde gelenleri: "Doğrusu, biz seni aklı kıt biri olarak görüyoruz ve üstelik yalancının biri olduğunu sanıyoruz!" 7:67 (Hûd:) "Ey kavmim" dedi, ben aklı kıt biri değil, âlemlerin Rabbinden bir elçiyim. 7:68 Rabbimin haberlerini bildiriyor ve size dürüst ve güvenilir öğütler veriyorum. 7:69 Sizi uyarabilsin diye kendi içinizden birinin eliyle; Rabbinizden size bir haber gelmesini yadırgıyor musunuz, niçin? Hiç değilse, sizi nasıl Nûh toplumunun yerine getirdi ve sizi maddî varlık olarak nasıl kat kat üstün güçlerle donattı, bunu hatırlayın. Ve artık anın Allahın nimetlerini ki kurtuluşa erebilesiniz!" 7:70 Şöyle cevap verdiler: "Bir tek Allaha kulluk edelim de atalarımızın kulluk edegeldiği bütün öteki tanrıları bırakalım diye mi geldin bize? Eğer doğru sözlü biriysen, haydi getir (de görelim) bizi tehdit edip durduğun azabı!" 7:71 (Hûd): "Rabbinizin müstehak gördüğü ürkütücü bir bela ve gazapla kuşatılmış durumdasınız zaten!" dedi. Şimdi, Allahın haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve atalarınızın uydurduğu o (boş) isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? (O kaçınılmaz olanı) bekleyin öyleyse; doğrusu ben de sizinle bekleyeceğim!" 7:72 Ve böylece, onu ve onunla beraber olanları kuşatıcı rahmetimizle kurtardık; beri yandan, ayetlerimizi yalanlayıp inanmayanlarıysa son kalıntısına kadar silip attık. 7:73 VE SEMÛD (toplumuna da) kardeşleri Salihi (gönderdik). "Ey kavmim!" dedi, "Yalnızca Allaha kulluk edin; Ondan başka tanrınız yok. Rabbinizden işte apaçık bir kanıt geldi size: "Allaha ait olan bu dişi deve bir nişanedir sizin için: öyleyse bırakın onu Allahın arzında otlasın ve sakın dokunmayın ona; yoksa çok can yakan bir azap yakalar sizi. 7:74 "Ve hatırlayın, sizi nasıl 'Âd (toplumunun) yerine getirdi O; ve ovalarında kendinize konaklar yükseltip dağlarını yontarak evler yapabilesiniz diye yeryüzünde sizi nasıl sağlamca yerleştirdi. Öyleyse, anın Allahın nimetini de yeryüzünde bozgunculuk yapıp karanlığa yol açmayın." 7:75 Güçsüz görülenlere karşı küstahça büyüklük taslayan toplumun ileri gelenleri inananlara: "Siz Salihin (gerçekten) Rabbinin katından gönderildiğinden emin misiniz?" dediler. Onlar da: "Elbette inanıyoruz onun getirdiği habere" diye cevap verdiler. 7:76 Büyüklük peşinde olanlarsa: "Bakın" dediler, "sizin o kadar emin olduğunuz şeyi biz asla doğru bulmuyoruz!" 7:77 Ve böyle (diyerek) dişi deveyi yatırıp hunharca kestiler, Rablerinin buyruğuna burun kıvırıp sırt çevirdiler. Ve (bununla da kalmayıp): "Ey Salih," dediler, "eğer gerçekten Allahın elçilerinden biriysen, haydi getir şu bizi korkutup durduğun azabı!" 7:78 Derken bir deprem ansızın yakalayıverdi onları ve kendi evlerinde cansız seriliverdiler. 7:79 Ve (Salih) onlardan yüz çevirdi: "Ey kavmim!" dedi, "gerçek şu ki, ben Rabbimin mesajlarını ilettim ve güzelce öğüt verdim size; (ama) siz güzel öğüt verenleri sevmediniz." 7:80 VE LÛT(u hatırlayın ki, hani o) kavmine şöyle demişti: "Dünyada sizden önce hiç kimsenin yapmadığı iğrençlikleri mi işleyeceksiniz? 7:81 Kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz: Yoo, siz gerçekten ölçüyü aşan bir topluluksunuz!" 7:82 Fakat kavminin cevabı yalnızca şu oldu: "Sürün ülkenizden onları! Besbelli, kendilerini temize çıkaran insanlar, bunlar!" 7:83 Bunun üzerine onun ve geride kalanlar arasında bulunan karısı dışında yandaşlarını kurtardık. 7:84 Bu arada, (helak edici) bir yağmur yağdırdık berikilerin üzerine: İşte görün, günaha gömülüp gidenlerin başına geleni! 7:85 VE MEDYEN (halkına) kardeşleri Şuaybı (gönderdik), "Ey kavmim!" dedi, "Yalnız Allaha kulluk edin; sizin Ondan başka tanrınız yok! Rabbinizden işte apaçık bir duyuru geldi siz. Öyleyse (bütün işlerinizde) ölçüyü tartıyı tam olarak gözetin, hukuken onların olan şeyden insanları yoksun bırakmayın; ve iyi bir düzene kavuşturulduktan sonra kalkıp yeryüzünde bozgunculuk yapmayın: (bütün) bunlar sizin iyiliğiniz için; tabii, eğer inanırsanız. 7:86 Bir de, inanan herkesi tehditle Allahın yolundan dönmeye zorlayarak ve onu eğri göstermeye çalışarak (doğruya götüren) her yolun kıyısında pusuya yatmayın. Ve Onun sizi azlıkken (nasıl) çoğalttığını hatırlayın: Ve bakın, sonu ne oldu fesat çıkaranların! 7:87 "Madem ki, aranızda, getirdiğim habere inanan bir topluluk yanında bir de inanmayan bir topluluk var, öyleyse bu içinden çıkılması zor durumda sabredin, tâ ki aramızda Allah hükmedinceye kadar: çünkü O, hükmedenlerin en hayırlısıdır. 7:88 Kavmi içinde ileri gelen, kendini beğenmiş o kurumlu kimseler: "Ey Şuayb!" dediler, "Hiç şüphen olmasın ki, seni ve inanan yoldaşlarını ülkemizden sürgün edeceğiz, meğer ki, kesin bir biçimde bizim yolumuza dönersiniz!" (Şuayb): "Peki, ya bunu yürekten istemiyorsak?" dedi, 7:89 "Çünkü, bakın,kalkıp yeniden sizin yolunuza dönecek olsaydık hem de Allah bizi ondan kurtardıktan sonra- o zaman, Allaha düpedüz yalan yakıştırmış olurduk. Rabbimiz Allah bunu bizden istemediği sürece, bizim sizin yolunuza dönmemiz asla doğru olmaz. Rabbimiz sınırsız bilgisiyle her şeyi kuşatmıştır; biz de güvenimizi Allaha bağışlamışız. Ey Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında hak neyse, ortaya çıkar; çünkü hakkı ortaya çıkaranların en hayırlısı Sensin!" 7:90 Ne var ki, kavimleri arasından, hakkı inkara şartlanmış olan elebaşları, (Şuaybın yandaşlarına:) "Doğrusu, eğer Şuayba uyarsanız, bilin ki, kaybedenlerden olacaksınız!" dediler. 7:91 Derken, bir deprem onların işini bitirdi: kendi evlerinde cansız olarak yere serilip kaldılar. 7:92 Onlar ki Şuaybı yalancı çıkarmak isteyen kimselerdi: Sanki orada hiç yaşamamış gibi oldular. Onlar ki, Şuaynbı yalancı çıkarmak isteyen kimselerdi: Kendileri kaybeden kimseler oldular! 7:93 Ve sonunda Şuayb, onların yanından dönüp giderken: "Ey kavmim!" dedi, "gerçek şu ki, ben size Rabbimin buyruklarını tebliğ ettim ve güzelce öğüt verdim: artık ben nasıl (sizin gibi) hakkı inkar eden bir topluluk için yas tutup kederleneyim?" 7:94 BİZ hiçbir topluma peygamber göndermemişizdir ki belki kibirlerinden sıyrılırlar diye onları darlıkla, sıkıntıyla denemiş olmayalım. 7:95 Sonra o darlığı genişliğe çevirmişizdir ki refahı tatsınlar da (kendi kendilerine): "Atalarımız da darlık ve sıkıntıya düşmüşler (ve genişliği görmüşler)di" desinler, işte ancak bundan sonradır ki, kendileri daha (ne olup bittiğinin) farkına varmadan, onları kıskıvrak yakaladık. 7:96 Oysa bu toplumların insanları imana erip de Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyor olsalardı onların önünde göğün ve yerin bolluklarını açardık: ama gerçeği yalanlamaya kalktılar ve Biz de (kendi) yapıp-ettiklerinden ötürü onları kıskıvrak yakaladık. 7:97 O halde, artık hangi toplumun insanları, azabımızın, geceleyin daha onlar uykudayken ansızın başlarına kopmayacağından emin olabilirler? 7:98 Yahut,artık hangi toplumun insanları, azabımızın, güpegündüz onlar (dünyayla) oyalanıp dururken başlarına kopmayacağından emin olabilirler? 7:99 Kim güvenlik içinde görebilir kendini, Allahın önceden kestirilmeyen ince tertibine karşı? Hayır, zaten tükenip gitmiş insanlardan başka kimse Allahın ince tertibine karşı güvenlik içinde göremez kendini! 7:100 Öyleyse, önceki kuşakların izinden yeryüzüne varis olanlar için (şu gerçek) hâlâ ortaya çıkmadı mı, eğer dileseydik kendi günahları yüzünden onları (da) pekala çarpabilirdik; hem de (hakikati) işitmesinler diye kalplerine mühür basarak! 7:101 Sana içlerinden bazılarının kıssalarını anlattığımız bu (önceki) toplumlara kendi içlerinden çıkan elçiler, gerçekten de hakkın ne olduğu yolunda apaçık belgeler, burhanlar getirmişlerdi; ama onlar, bir kere yalan saydıkları şeye (bir daha) inanmak istemediler. İşte bunun içindir ki, Allah, hakikati inkar edenleri kalplerine mühür vuruyor: 7:102 Ve Biz onların çoğunda doğru olan şeylere karşı (içsel) bir bağlılık bulmadık tersine, onların çoğunu onmaz günahkarlar olarak bulduk. 7:103 VE BU (önceki toplumlardan) sonra Firavunun ve onun soylular çevresine Musayı ayetlerimizle gönderdik; onları inatla reddettiler ve bak, nasıl oldu sonu bu bozguncuların! 7:104 Musa: "Ey Firavun!" dedi, "gerçek şu ki, ben âlemlerin Rabbinden bir elçiyim; 7:105 bana düşen, Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylememektir. İşte size Rabbinizden apaçık burhanla çıkıp geldim: Öyleyse bırak artık, İsrailoğulları benimle gelsinler!" 7:106 (Firavun): "Bir işaret, bir alamet getirdiysen, göster bakalım; tabi,doğru sözlü biriysen!" dedi. 7:107 Bunun üzerine (Musa), asâsını yere bıraktı: Oo! (bir de ne görsünler!) düpedüz bir yılandı, bu; 7:108 Ve (sonra) elini yukarı kaldırdı: Oo! Bir de baktılar, bembeyaz, ışıl ışıl! 7:109 Firavunun uyrukları arasında ileri gelenler "Doğrusu, çok şey bilen usta bir sihirbazmış bu" dediler, 7:110 "sizi yerinizden etmek isteyen biri!" (Firavun:) "Peki, ne öneriyorsunuz?" diye sordu. 7:111 Şöyle cevap verdiler: "Onu ve kardeşini bir süre alıkoy ve şehirlere davetçiler gönder, 7:112 bütün usta ve bilgin sihirbazları senin huzuruna toplayıp getirsinler." 7:113 Ve sihirbazlar Firavuna gelip: "Eğer üstün gelen biz olursak" dediler "o zaman büyük bir ödül hak etmiş oluruz". 7:114 (Firavun): "Elbette" diye karşılık verdi, "üstelik, o zaman gözdelerimizin arasına katılmış olacaksınız." 7:115 Sihirbazlar (Musaya): "Ey Musa!" dediler, "Önce sen mi atacaksın (asânı) yoksa biz mi atalım?" 7:116 (Musa): "(Önce) siz atın!" dedi. Ve onlar (asâlarını) yere attıkları zaman, insanların gözlerini büyüyle bağladılar ve onları korkuyla şaşkına çevirdiler. 7:117 Ve (o zaman) Biz de Musaya: "Asânı yere at!" diye vahyettik. Oo! (bir de ne görsünler) bu, onların bütün o aldatıcı düzeneklerini yutmasın mı! 7:118 Böylece gerçek kendini göstermiş, berikilerin bütün o yapıp becerdiklerinin boş olduğu ortaya çıkmış oldu. 7:119 Ve (yine) böylece onlar yenilmiş, adamakıllı küçük düşmüş oldular. 7:120 Sihirbazlar (hemen) diz çöküp yere kapanarak: 7:121 "Biz (artık) inandık alemlerin Rabbine, 7:122 Musa ve Harunun Rabbine!" dediler. 7:123 Firavun: "Ben size izin vermeden ona inandınız, öyle mi?" dedi, "Bakın, bu sizin yaptığınız sinsice hazırlanmış bir tuzak; hem de bu (benim kendi) şehrimde, böylelikle ahalisini çekip götürmek için... Ama (bekleyin) yakında göreceksiniz: 7:124 bu dönekliğiniz yüzünden, mutlaka, (içinizden) pek çoğunun ellerini ayaklarını budayacağım; ve yine mutlaka (içinizden) pek çoğunu topluca asacağım!" 7:125 (Berikiler:) "(Bundan ne çıkar), biz de Rabbimize döneriz!" dediler, 7:126 "Çünkü, yalnızca, bize ulaşır ulaşmaz Rabbimizin ayetlerine inandık diye bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz, dar zamanda sana bağlanan kimseler olarak canımızı al!" 7:127 Ve Firavun uyrukları arasından önde gelenler: "Peki," dediler, "Musa ve halkının ülkede karışıklık çıkarıp (uyruklarını) senden ve senin topraklarından uzaklaş(tır)malarına göz mü yumacaksın?" (Firavun): "Onların çocuklarından çoğunu öldürecek ve (yalnız) kadınları sağ bırakacağız: Çünkü, gerçekten onların üzerinde ezici bir gücümüz var!" dedi. 7:128 (ve) Musa kendi halkına: "Yardım için Allaha sığının ve (dar günde) sabırlı olun" dedi, "Bilin ki, bütün bir yeryüzü Allaha aittir: onu, kullarından kimi dilerse ona miras bırakır; ve gelecek Allaha karşı sorumluluk bilincine sahip olanlarındır!" 7:129 (Fakat İsrailoğulları:) "Biz, sen gelmeden önce de çok eziyet çektik, geldikten sonra da!" dediler. (Musa cevaben): "Belki de, Rabbiniz düşmanınızı yok edip yeryüzüne sizi varis kılacak: Ve sonra sizin nasıl (ve neler) yaptığınıza bakacak!" 7:130 Gerçekten de Firavunun halkını kuraklık ve ürün kıtlığıyla kıskıvrak yakaladık ki akıllarını başlarına toplar da ders alırlar. 7:131 Fakat onlar, kendilerine ne zaman bir iyilik erişse "Bu (zaten) bizim hakkımızdı!" derler, ne zaman da başları dara düşse bunu Musa ve onun yandaşlarının uğursuzluğuna verirlerdi. Yoo! Şüphesiz, onların uğur(suzluk)ları Allah tarafından öngörülmüştür; ne var ki, çoğu (bunu) bilmez. 7:132 (Musaya) şöyle dediler: "Bizi büyülemek için her ne işaret ortaya koyarsan koy, sana inanmayacağız!" 7:133 Bunun üzerine, Biz de onlara selleri, çekirge (baskınlarını), haşereleri, kurbağaları ve kan(a dönüşen suyu) musallat ettik; (hepsi de) apaçık ayetler/alametlerdi (onlar için): ama burunlarını dikip kurumlandılar; çünkü günaha gömülüp gitmiş bir topluluktu onlar. 7:134 Ve başlarına ne zaman bir bela/bir musibet gelse, "Ey Musa" derlerdi, "Seninle yaptığı (peygamberlik) ahdine dayanarak bizim için Rabbine dua et! Eğer bu musibeti bizden uzaklaştırırsa sana inanacağız ve İsrailoğullarının seninle gitmesine izin vereceğiz!" 7:135 Ama ne zaman ki sözlerini gereğince yerine getirmeleri için kendilerine süre verip de bu musibeti üzerlerinden kaldırsak, (hemen) sözlerinden geri dönerlerdi. 7:136 Ve işte bu yüzden Biz de bunun acı karşılığını onlardan çıkardık: ayetlerimize yalan gözüyle bakıp ilgisiz kaldıkları için denizde boğduk onları; 7:137 (Vaktiyle) hor görülen/güçsüz bırakılan insanları ise kutlu kıldığımız ülkenin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Ve Rabbinizin İsrailoğullarına verdiği söz, onların darlıkta gösterdikleri sabrın karşılığı olarak (işte böylece) gerçekleşmiş oldu; Firavun ve halkının özenle işlediklerini, yapıp yükselttiklerini ise, hepsini, hepsini yerle bir ettik. 7:138 VE İSRAİLOĞULLARINI denizden geçirdik; derken, birtakım putlara tapınıp duran bir toplulukla karşılaştılar. (İsrailoğulları): "Ey Musa," dediler, "Bize de onların tanrıları gibi bir tanrı yapıver!" (Musa): "gerçekten de siz (eğri doğru nedir) bilmeyen bir toplumsunuz!" dedi, 7:139 "Bunlara gelince, şüphe yok ki yaşama tarzları onları kaçınılmaz biçimde yok oluşa götürecek; çünkü yaptıkları her şey boş ve değersiz!" 7:140 (Ve) şöyle ekledi: "Sizin için Allahtan başka bir tanrı arayayım, öyle mi, hem de O sizi diğer bütün insanlara üstün çıkardığı halde?" 7:141 Ve "Hani, size dayanılmaz acılar çektiren; kadınlarınızı sağ bırakıp bölük bölük oğullarınızı katleden Firavun toplumunun elinden kurtarmıştık sizi! bu, Rabbinizin büyük bir sınamasıydı size" (diyerek Allahın sözlerini hatırlattı onlara). 7:142 VE (Sonra) Musa için (Sina Dağında) otuz gecelik bir süre belirledik; ve buna bir on gece daha ekledik, ki böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye tamamlandı. Ve Musa kardeşi Haruna şöyle dedi: "Halkının arasında benim yerimi al; dürüst (ve erdemli) davran; bozguncuların yolunu tutma." 7:143 Ve Musa belirlediğimiz vakitte, belirlediğimiz yere (Sina Dağına) varınca, Rabbi onunla konuştu. (Musada:) "Ey Rabbim" dedi, "göster bana (Kendini) ki seni göreyim!" (Allah): "Beni asla göremezsin. Ama yine de (istersen) şu dağa bir bak; eğer o öylece yerinde kalırsa, o zaman, ancak o zaman, beni görebilirsin!" Ve Rabbi şavkını dağa gösterir göstermez onu toza toprağa çevirdi; ve Musa da bayılıp düştü; uyanıp kendine geldiği zaman "Ne sınırsız bir yücelik seninki? Pişmanlık içinde sana sığınıyorum; ve (bundan böyle daima) inanların ilki olacağım!" 7:144 (Allah): "Ey Musa" dedi, "(sana) ayetler vahyederek ve (seninle) konuşarak sana insanların arasında üstün bir yer ayırdım; sana bahşettiklerime sıkı sıkı sarıl öyleyse; ve şükreden kimselerden ol!" 7:145 Ve levhalara onun için her konuda öğüt ve her şey hakkında yeterli açıklamalar yazdık. Ve (ona): "Onlara kuvvetle sarıl ve halkına emret ellerinden gelen en güzel bir biçimde onlar da sıkıca sarılsınlar!" (dedik). Size günaha batmış kimselerin gittiği yolu (da) göstereceğim. 7:146 Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: çünkü onlar (hakikatin) her türlü belirtisini görseler de ona inanmazlar; ve (yine) onlar doğruluğa götüren yolu pekala görüyor olsalar bile, onu izlenecek yol olarak seçmezler; tersine, eğri yolu görseler onu hemen kendilerine yol edinirler. Ayetlerimizi yalan saymalarından ve onlara karşı ilgisiz kalmalarındandır bu. 7:147 Öyle ya, ayetlerimizi ve ahiret gerçeğini yalan sayanlar; böylece yapıp ettikler boşa gidenler- bu yaptıklarından başka bir şeyle mi ödüllendirileceklerdi? 7:148 VE MUSANIN halkı, onun yokluğunda, süs eşyalarından (yaptıkları), içinden boğuk bir ses çıkaran bir buzağı heykeline tapmaya başladılar. Bunun kendileriyle ne konuşabileceğini ne de onlara hiçbir biçimde yol gösteremeyeceğini görmüyorlar mıydı sanki? (Öyleyken yine de) ona tapmaya devam ettiler, çünkü zalim kimselerdi onlar: 7:149 (sonradan) yoldan çıktıklarını fark ederek pişmanlık içinde ellerini dizlerine vurup da, "Doğrusu, Rabbimiz acıyıp da bağışlamazda, biz gerçekten ziyana uğramış kimselerden olacağız!" deseler bile. 7:150 Ve Musa, halkına döndüğünde, öfke ve üzüntü içinde onlara, "Benim yokluğumda ne kötü bir yol tutmuşsunuz böyle!" dedi, "Rabbinizin buyruğunu bir kenara attınız, öyle mi?" Ve (Kanun) levhalarını yere attı, kardeşinin başından yakalayıp kendine doğru çekti. Harun: "Ey anamın oğlu" diye sızlandı, "halk beni güçsüz gördü ve neredeyse öldüreceklerdi beni: bunun için benim acımla düşmanlarımı sevindirme ve beni zalimler topluluğuyla bir tutma!" 7:151 (Musa): "Ey Rabbim!" dedi, "Beni ve kardeşimi bağışla ve bizi rahmetine kabul et: çünkü sen merhametlilerin en merhametlisisin!" 7:152 (Haruna şöyle dedi:) "(Altın) buzağıya tapınanlara gelince, hiç şüphe edilmesin ki, Rablerinin gazabı onları bulacak ve dünya hayatında da alçaklık (olacak onların payı)!" Biz işte böyle cezalandırırız düzmece (şeyler) uyduranları. 7:153 Ancak, kötü işler yapan ve sonra pişmanlık duyup (hakka) inananlara gelince doğrusu, böyle bir tevbeden sonra şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır! 7:154 Ve öfkesi yatışınca, Musa, üzerinde Rablerinden korkanlar için yol gösterici, rahmet vaat eden öğretiler yazılı levhaları yerden kaldırdı. 7:155 Sonra Bizim belirlediğimiz bir vakit (ve yere) gelmek (ve bağışlanma için dua etmek üzere) halkı içinden yetmiş adam seçti. Ve işte o zaman onları bir sarsıntı yakaladığında, "Ey Rabbim!" diye duada bulundu, "Eğer dileseydin, daha önce de onları yok ederdin ve (onlarla beraber) beni de. İçimizden birtakım dar kafalıların yaptıklarından ötürü bizi yok edecek misin (şimdi)? (Bütün) insanlar Senin bir sınamandan başka bir şey değil; ki onunla dilediğinin sapmasına fırsat verir, dilediğini de doğru yola sokarsın. Bizim velîmiz/yakınımız sensin: öyleyse bağışla, bize acı, çünkü bağışlayanların en hayırlısı sensin! 7:156 Bizim için bu dünyada da, ahirette de iyi ve güzel olanı yaz. Bak işte, pişmanlık içinde Sana yöneldik!" (Allah) şöyle karşılık verdi: "Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim, ama rahmetim her şeyi kuşatır, bunun içindir ki onu Bana karşı sorumluluk bilincine sahip olan, arınmak için verilmesi gerekeni veren ve ayetlerimize inanan kimselere pay olarak ayıracağım; 7:157 onlar ki, ellerindeki Tevratta ve (daha sonra da) İncilde tanımlanmış bulacakları Elçinin, okuması yazması olmayan Habercinin izinden gidecekler; (ve o Elçi ki) onlara yapılması doğru olanı buyurup yapılması yanlış olanı yasaklayacak; yine onlara temiz ve hoş şeyleri helal, kötü ve çirkin şeyleri haram kılacak; onların sırtlarına vurulmuş yükü indirip boyunlarına geçirilmiş zincirleri çözecek. Ve sonuç olarak, ona inanan, onu yüce tutup destekleyen ve yücelerden bahşedilen ışığın ardına onunla birlikte düşenler; işte böyleleri, nihaî kurtuluşa, esenliğe erişen kimseler olacak". 7:158 De ki (ey Muhammed): "Ey insanlar, şüphesiz, ben Allahın hepinize gönderdiği bir elçiyim; O (Allah) ki, göklerin ve yerin egemenliği Ona aittir! Ondan başka tanrı yoktur; hayatı ve ölümü bahşeden Odur!" Öyleyse artık inanın Allaha ve Onun Elçisine! Okuması-yazması olmayan, Allaha ve Onun sözlerine inanan Haberciye. Ona uyun ki doğru yolu bulasınız! 7:159 MUSANIN (görevlendirildiği) halk içinde (ötekilere) doğru yolu gösteren ve onun ışığı altında adaletle davranan insanlar vardı 7:160 Derken Biz İsrailoğullarını on iki boya, (ya da) oymağa ayırdık. Ve halkı Musadan su istediğinde, ona, "Asânla taşa vur!" diye vahyettik. Ve o (taş)tan on iki göze fışkırdı, ki her topluluk kendi su içeceği yeri bilsin. Ve onları bulutlarla gölgelendirdik; üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik (ve onlara): "Size sağladığımız rızıkların temiz ve hoş olanlarından yararlanın!" dedik. Ve (bütün o günahkar davranışlarıyla) Bize bir zarar vermiyorlar, ama (yalnızca) kendilerine yazık etmiş oluyorlardı. 7:161 Hani, size şöyle dendiği zaman(ı hatırlayın): "Bu ülkede yerleşin ve oranın ürünlerinden dilediğiniz gibi yararlanın; ve (bunu yaparken) "Bizden günahlarımızın yükünü kaldır!" diye niyaz edin. Ve alçak gönüllülükle (şehrin) kapı(sın)dan girin; (ki, böylece) sizin günahlarınızı bağışlayalım (ve) iyilik yapanları kat kat ödüllendirelim!" 7:162 Ama (ne yazık ki), onlardan kötülüğe eğilimli olanlar kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler: ve bu yüzden Biz de, yaptıkları bütün kötülüklerin karşılığı olarak onların üzerine gökten bir bela, bir afet gönderdik. 7:163 (Sözgelimi,) onlara denizin kıyısındaki o kasaba hakkında sor; ahalisi, (av için gözledikleri) balıkların (nedense) hep vecibelerine uymaları gereken Sebt günü suları yararak çıkageldiklerini görünce, Sebt günü dışında ortaya çıkmıyorlar bahanesiyle tutup, Sebt gününün örfünü nasıl çiğnerlerdi! Biz onları işledikleri kötülükler sebebiyle işte böyle deniyorduk. 7:164 Ve ne zaman onların içinden bazıları, (Sebt günü bozguncularını durdurmaya çalışan kimselere): "Allahın zaten ortadan kaldırmak yahut (en azından) zorlu bir azapla cezalandırmak üzere olduğu bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz" diye sorduklarında, bu erdemli kişiler şöyle cevap verdiler: "Rabbinizin katında sorumlu olmayalım diye; ve (bir de, bu bozguncular) belki böylece Allaha karşı sorumluluk bilincine erişirler diye!" 7:165 Ve böylece, o (günahkarlar) kendilerine yapılan bütün uyarıları bir kenara atınca, Biz de, kötü eylemleri önlemeye çalışan (bu) kimseleri kurtardık; kötülük yapmaya eğilimli olanları yaptıkları bütün o uygunsuz işlerden ötürü çok ağır bir azapla tepeledik; 7:166 ve sonra da, kendilerine yasak edilen şeyleri yapmakta küstahça direttikleri zaman onlara: "Aşağılık maymunlar gibi olun!" dedik. 7:167 Ve Rabbin, tâ Kıyamet Gününe kadar, onların üzerine mutlaka kendilerini çetin bir azaba koşacak kimseler salacağını da bildirmişti: doğrusu, senin Rabbin ceza vermekte çabuktur, ama O aynı zamanda çok esirgeyen, gerçek bağışlayıcıdır. 7:168 Ve onları (ayrı topluluklar halinde yeryüzüne dağıttık; onlardan bazıları dürüst ve erdemli kimselerdi; bazılarıysa böyle değildi: bu sonrakileri hem bağış ve bolluk ile hem de darlık ve sıkıntı ile sınadık, ki belki doğru yola dönerler. 7:169 Ve ardından ilahî kitabın mirasçısı (oldukları halde)- bu değersiz dünyanın geçici tatlarına sarılan (yeni) kuşaklar aldı onların yerini; ve "Nasıl olsa sonunda affedileceğiz" diyerek karşılarına çıkan bu kabil geçici şeylere sarılan (günahkar) kimseler olup çıktılar. (Oysa), onlardan Allaha yalnızca doğru ve gerçek olanı isnat edeceklerine dair ilahî kitap üzerine söz alınmamış mıydı? Onda (yazılı) olanı tekrar tekrar okumamışlar mıydı? Allaha karşı sorumluluk bilinci duyan herkes için (iki hayattan) en iyisi, en üstünü ahiret hayatı olduğuna göre artık aklınızı kullanmayacak mısınız? 7:170 Ve kitaba o sımsıkı sarılanlarla namazı dosdoğru ve devamlı yerine getirenler(i elbette ödüllendireceğiz); dürüst ve erdemli olmayı benimseyen ve bunu öğütleyen kimselerin hakkını elbette ziyan etmeyeceğiz! 7:171 Ve Sina Dağını, adeta bir gölge gibi İsrailoğullarının tepesinde salladığımız ve onların da dağın üzerlerine yıkılacağını düşündükleri zaman (onlara dememiş miydik:) "Size bahşettiğimiz kitaba sıkıca sarılın ve onun içindekileri aklınızda iyi tutun, ki Allaha karşı sorumluluk bilincine erişesiniz"? 7:172 VE SENİN RABBİN, her ne zaman Âdemoğullarının sulblerinden onların soylarını çıkaracak olsa, onları kendileri hakkında tanıklık etmeye çağırır: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar, cevaben: "Elbette!" derler, "Buna tanıklık ederiz!" (Bunu, böylece hatırlatıyoruz ki) Kıyamet Gününde, "Doğrusu, bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz, 7:173 yahut: "Aslında, önce (biz değil,) atalarımızdı Allahtan başkasına tanrısal nitelikler yakıştıranlar; biz sadece onların izinden yürüyen bir kuşağız; öyleyse, bâtılı ihdas edenlerin işlediklerinden dolayı bizi mi helak edeceksin?" demeyesiniz. 7:174 İşte Biz de bu ayetleri böyle açık açık dile getiriyoruz ki (günah işlemiş olanlar) belki (Bizden yana) dönerler. 7:175 Ve kendisine mesajlarımızı lütfettiğimiz halde onları bir kenara atan kimsenin başına gelecek olanı anlat onlara: Şeytan yetişip yakalar onu ve o da, başka niceleri gibi, vahim bir sapışla sapıp gider. 7:176 İmdi, Biz eğer dileseydik, onu ayetlerimizle yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan, böyle birinin durumu (kışkırtılan) bir köpeğin durumu gibidir: öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp harlar, kendi haline bıraksan da. Bizim ayetlerimizi yalanmaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu kıssayı anlat, ki belki derin derin düşünürler. 7:177 Ayetlerimizi yalanlamaya kalkan toplumun hali ne kötüdür: çünkü işledikleri haksızlıklar (sadece) kendilerini yıkıma götürür. 7:178 Allah kime yol gösterirse, gerçekten doğru yola erişen işte odur: Onun sapıklık içinde bıraktığı kimselere gelince, büyük kayıp içinde olanlar da işte böyleleridir! 7:179 Gerçek şu ki, Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitmeyen görünmez varlıklardan ve insanlardan çok canlar ayırmışızdır. Hayvan sürüsü gibidir bunlar; hayır hayır, doğru yolu kavramakta onlardan da aşağı: Körcesine dalıp gitmiş olanlar işte böyleleridir. 7:180 YETKİNLİK ve kusursuzluğa dair nitelikler (yalnızca) Allaha aittir. Öyleyse, bu niteliklerle artık yalnız Allahı çağırın. Ve Onun niteliklerinin anlamını eğip büken kimselerden uzak durun: Böyleleri yapıp-ettiklerinden ötürü er geç cezalandırılacaklardır! 7:181 Yarattıklarımız arasında (başkalarına) doğru yolu gösteren ve onun ışığında adaletle davranan insanlar da vardır. 7:182 Ama ayetlerimizi yalanlamaya kalkışan kimselere gelince; onları, ne olup bittiğinden haberleri olmadan adım adım alçaltacağız: 7:183 çünkü onları bir süre kendi hallerine bıraksam bile, bilin ki Benim ince tertibim çok sağlamdır! 7:184 Peki (çocukluğundan beri tanıdıkları) (bu) arkadaşlarında cinnetten eser olmadığı hiç mi akıllarına gelmiyor. Oysa, o sadece açıktan açığa uyaran biri. 7:185 Peki, (Allahın) göklerdeki ve yerdeki mutlak egemenliğini, yarattığı bütün o nesneleri hiç gözönüne almıyorlar mı? Ve (sormuyorlar mı kendilerine) ya vakit erişip ecelleri gelmişse? Artık bundan sonra, başka hangi habere inanacaklar? 7:186 Allahın sapıklık içinde bıraktığı kimseler için yol gösterici yoktur. Allah, onları körcesine sağa sola sendeleyip dururken o kurumlu azgınlıkları içinde bırakacaktır. 7:187 (EY PEYGAMBER), sana Son Saatten soracaklar, "ne zaman gelip çatacak?" diye. De ki: "Doğrusu, buna dair gerçek bilgi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini Ondan başka açığa vuracak kimse de yoktur. (O Saat) göklere ve yere bütün ağırlığıyla çökecek ve sizi mutlaka umulmadık bir anda yakalayacak." Sana sanki bu (sırr)ın ısrarla peşine düşmekle belli-belirsiz içsel bir bilgi elde etmiş olman mümkünmüş gibi soracaklar. De ki: "Ona dair gerçek bilgi ancak Allah katındadır; ne var ki, insanların çoğu (bundan) habersizdir." 7:188 (Ey Peygamber) de ki: "Allah dilemedikçe, kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil. Eğer insan kavrayışının ötesinde olanı bilseydim, muhakkak ki, bahtiyarlık adına ne varsa ondan payıma daha çoğu düşerdi ve kötülük asla yaklaşamazdı bana. (Ama) ben sadece bir uyarıcıyım ve inanan bir topluma iyi haberler getiren müjdeci". 7:189 SİZİ (hepinizi) bir tek candan yaratan, Ve (sevgiyle) kadına meyletsin diye ona kendi özünden eş var edip çıkaran Odur. Öyle ki, o eşini kucaklayınca, eşi (ilkin) hafif bir yük yüklenir ve taşır o yükü. Sonra (kadın) gün gelip (çocuğun yüküyle) iyice ağırlaşınca, her ikisi birden Allaha, Rablerine yalvarırlar: "Bize gerçekten kusursuz bir (çocuk) bahşedersen, muhakkak ki sana şükreden kimselerden olacağız!" 7:190 Ama ne zaman ki O, kendilerine kusursuz bir (çocuk) bahşeder, hemen tutup Onun bahşettiği şeyin dünyaya gelmesinde Ondan başla güçlere de bir paye yakıştırmaya kalkarlar! Oysa, Allah, uluhiyetinde Ona ortak koştukları her şeyden, herkesten çok yücedir. 7:191 Peki, bunlar hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan varlıklara mı Allahla birlikte tanrılık yakıştırıyorlar? 7:192 Ne onlara ne de kendi kendilerine bir yardımda bulunamayacak olan varlıklara mı? 7:193 Yol göstermeleri için yakarsanız size cevap verecek durumda olmayan varlıklara mı? Onlara ister yakarın, ister karşılarında susun, sizin için fark eden bir şey olmaz. 7:194 Allahtan başka çağırıp, sığındığınız şeylerin hepsi, hiç şüphe yok ki tıpkı sizler gibi yaratılmış varlıklardır: eğer doğru sözlü kimselerdenseniz, haydi onları çağırın da dualarınıza icabet etsinler! 7:195 Yürüyecek ayakları mı var peki onların? Tutacak elleri mi? Görecek gözleri, işitecek kulakları mı var? De ki: "Haydi, Allaha ortak olarak gördüğünüz bütün o varlıkları çağırın, bana karşı elinizden geleni ardınıza koymayın ve böylece bana göz açtırmayın! 7:196 Doğrusu benim koruyucum bu kitabı indiren Allahtır; çünkü Odur dürüst olanların koruyucusu. 7:197 Beri yandan, Onun yerine sığınıp çağırdığınız bütün o varlıklar ne size yardım ulaştıracak güçtedirler ne de kendi kendilerine yardım edecek güçte; 7:198 onlara yol göstermeleri için yalvarsanız, işitmezler; sana baktıklarını sanırsın, oysa görmezler." 7:199 SEN, insan fıtratının kabule yatkın olduğu yolu tut; iyi olanı emret; bilgisiz kalmayı seçenleri kendi hallerine bırak. 7:200 Ve eğer Şeytandan (güç alan) bir kışkırtı seni (gözü kara bir öfkeye) sürükleyecek olursa (hemen) Allaha sığın ve bil ki O her şeyi işiten, her şeyi künhüyle bilendir. 7:201 Allaha karşı sorumluluk bilincine sahip olan kimseler, içlerinde Şeytanın esinlediği karanlık bir kuruntu uyanacak olsa (Onu anıp) akıllarını başlarına toplarlar ve hemen (olup biteni) açık bir biçimde kavramaya başlarlar, 7:202 kendi (inançsız) kardeşleri onları sapıklığa sürüklemek isteseler bile. Sonra (doğru olan neyse, onu yapmaktan) geri kalmazlar. 7:203 Ve sen (ey Peygamber,) bir mucize getirmediğin zaman, bazıları: "Onu (Allahtan) elde etmeye çalışsan ya!" derler. De ki: "Ben sadece Rabbim tarafından bana vahyolunan her neyse, ona uyarım: bu (vahiy), inanmak isteyen bir toplum için Rabbinizin katından bahşedilmiş bir kavrama yöntemi, bir yol gösterici ve bir rahmettir. 7:204 Bunun içindir ki, Kuran okunduğu zaman ona kulak verin, sesinizi kesip dinleyin onu, ki (Allahın) esirgemesiyle kuşatılasınız!" 7:205 Ve sen, (ey Peygamber), gönül alçaltarak, korku ve duyarlık içinde, sesini yükseltmeden sabah akşam Rabbini an ve sakın umursamaz kimselerden olma. 7:206 Bil ki, Rabbine yakın olanlar Ona kulluk yapmaktan asla kibre kapılmazlar; ve Onun sınırsız yüceliğini övgüyle anar ve (yalnızca) Onun önünde yere kapanırlar. 8:1 SANA ganimetler hakkında soracaklar. De ki: "Bütün ganimetler Allaha ve Onun Elçisine aittir" Öyleyse, Allahtan yana bilinç ve duyarlık içinde olun; aranızda kardeşlik bağlarınızı canlı tutun;Allaha ve Onun Elçisine karşı duyarlık gösterin, eğer (gerçekten) inanan kimselerseniz! 8:2 İnananlar ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allahtan söz edilse kalpleri korkuyla titrer; ve kendilerine her ne zaman Onun ayetleri ulaştırılsa inançları güçlenir; ve Rablerine güven beslerler. 8:3 Onlar ki, namazlarında devamlı ve kararlıdırlar; kendilerine rızık olarak bahşettiğimiz şeylerden başkalarının yararına harcarlar: 8:4 İşte böyleleridir, gerçekten inanmış olanlar! Rablerinin katında büyük onur, bağışlanma ve çok değerli bir rızık olacaktır onların payı. 8:5 SANKİ Rabbin seni, inananlardan bazıları buna karşı oldukları halde, hak yolunda (savaşmak üzere) evinden çıkarmış gibi, 8:6 (bu yüzden,) hem de hak ortaya çıktıktan sonra, seninle neredeyse tartışacaklardı; sanki ölüme doğru sürüklenmişler de onu kendi gözleriyle görmüşler gibi. 8:7 İmdi, (hatırlayın) Allah, (bu) iki (düşman) topluluğundan birinin sizin elinize düşeceği konusunda size söz vermişti; sizlerse güçsüz olanın elinize düşmesini arzu ediyordunuz; oysa Allahın muradı, sözleriyle tam bir uyum içinde, hakkın hak olduğunu göstermek ve hakkı inkar edenlerin son kalıntılarını da silip-atmak yönündeydi. 8:8 Böylece O, hakkın (her zaman) hak olduğunu bâtılın da bâtıl olduğunu gösterecekti; bu günaha gömülüp gitmiş olanların hoşuna gitmese de. 8:9 Hani, yardım için Rabbinize yakınıyordunuz; ve O da bunun üzerine size şöyle cevap vermişti: "Size birbiri ardından inen bin melekle yardım edeceğim!" 8:10 Ve Allah bunu yalnızca müjde olsun diye ve Allahtan başka kimsenin katından yardım umulmayacağına göre- bununla kalpleriniz huzur, itminan bulsun diye böyle takdir etti: gerçekten de, Allah, hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibidir. 8:11 (Hatırlayın nasıl olmuştu) hani, katından bir güvence olarak, sizi bir iç huzurunun kuşatmasını sağlamış ve gökten üzerinize su indirmişti ki onunla sizi arındırsın, Şeytanın kirli vesveselerinden kurtarsın; kalplerinizi güçlendirip adımlarınızı sağlamlaştırsın. 8:12 Hani, Rabbin (inananlara ulaştırılmak üzere) meleklere: "Mutlaka sizinle beraberim!" (mesajını) vahyetmişti.(Ve meleklere): "İmana erenleri (benim şu sözlerimle) yüreklendirin: 'Hakkı inkara kalkanların kalplerine korku salacağım; öyleyse (ey inananlar) onların boyunlarını vurun, parmaklarını kırın!" 8:13 Onların kendilerini Allahtan ve Onun Elçisinden koparmış olmaları yüzündendir bu; ve kim ki kendisini Allahtan ve Onun Elçisinden koparırsa, bilsin ki Allah azabında çok zorludur. 8:14 Bu (sizin için, ey Allahın düşmanları)! Haydi, öyleyse tadın onu; ve (bilin ki) hakkı inkar edenleri ateşli bir azap beklemektedir! 8:15 SİZ EY imana erişenler! Savaşta, o hakikati inkara şartlanmış olan topluluğu büyük bir kuvvetle karşınızda bulduğunuz zaman sakın arkanızı dönmeyin: 8:16 çünkü o gün bir savaş taktiği gözetmeksizin ya da bir başka (müminler) grubuyla birleşme amacı gütmeksizin- her kim arkasını onlara dönüp kaçarsa, (bilsin ki) mutlaka Allahın gazabını üzerine çekmiş olacak ve varacağı yer de cehennem olacaktır: ne kötü bir varış yeridir orası! 8:17 Ve (şunu da bilin ki) (ey müminler,) düşmanı öldüren siz değildiniz, Allahtı onları öldüren, ve (korku) saldığın zaman sen değildin (ey Peygamber, onların içine korku) salan, fakat Allahtı (korku) salan: Ve (O bütün bunları) Kendi belirlediği güzel bir sınavla müminleri sınamak için yaptı. Muhakkak ki Allah her şeyi işiten, her şeyi hakkıyla bilendir! 8:18 İşte bu (sınamaydı, Allahın muradı); ve keza, Allah(ın), hakkı inkar edenlerin düzenlerini hep boşa çıkardı(ğını göstermekti, Allahın muradı). 8:19 (Ey inananlar!) Zafer mi istiyordunuz; işte ulaştı size zafer. Şimdi eğer (günahtan) kaçınmak istiyorsanız, bu sizin kendi iyiliğinize olacaktır; yok, eğer (günaha geri) dönerseniz; ve (bu durumda) topluluğunuzun size bir yararı olmaz, velev ki sayıca çok da olsanız. Çünkü, bilin ki Allah (ancak) inananlarla beraberdir. 8:20 (Bunun içindir ki) ey imana erişenler, Allaha ve Onun Elçisine karşı duyarlık, bağlılık gösterin; ve artık (Onun mesajını) işitmiş bulunduğunuz halde Ondan yüz çevirmeyin. 8:21 Ve (böylece) dinleyip kulak asmadıkları halde, "İşittik" diyenler gibi olmayın. 8:22 Gerçek şu ki, Allah katında yaratıkların en bayağısı aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir. 8:23 Çünkü, Allah eğer onlarda iyi bir hal görseydi onların mutlaka duyup işitmelerini sağlardı; kaldı ki, onların (hakkı) duyup işitmelerini sağlasaydı, onlar o dikbaşlı tavırları içinde kuşkusuz yine yüz çevirirlerdi. 8:24 Siz ey imana erişenler! Her ne zaman sizi, size hayat verecek bir işe çağırırsa, Allahın ve (dolayısıyla) Elçinin bu çağrısına icabet edin; ve bilin ki, Allah insanla kalbinin (meyilleri) arasına müdahale etmektedir; ve sonunda Onun katında bir araya getirileceksiniz. 8:25 Ve kötülük yönündeki öyle bir ayrıntıya karşı uyanık ve duyarlı olun ki o, ötekileri dışta tutarak yalnızca hakkı inkara kalkışanlara musallat olmaz; ve bilin ki Allah azapta çok çetindir 8:26 Ve yeryüzünde azınlıkta ve çaresiz olduğunuz; insanların sizi kapıp götürmesinden korktuğunuz günleri hatırlayın ki, derken O sizi himaye etti, yardımıyla güç verip destekledi ve geçiminiz için temiz ve hoş rızıklardan bahşetti size, ki sonunda şükredesiniz. 8:27 (O halde,) siz ey imana erişenler, Allaha ve Elçiye karşı haince davranmayın; size tevdî edilen emanete bilerek ihanet etmeyin! 8:28 Ve bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sadece bir sınav ve bir ayartmadır ve (yine bilin ki,) Allahtır, katında en büyük ecir bulunan! 8:29 Siz ey imana erişenler! Eğer Allaha karşı sorumluluk bilinci içinde olursanız O size, hakkı bâtıldan ayırmaya yarayan bir ölçü bahşedecek ve kötü işlerinizi silip örtecek, sizi bağışlayacaktır: Çünkü Allah, bağış ve cömertliğinde sınır olmayandır. 8:30 VE (HATIRLA, ey Peygamber,) hakikati inkara şartlanmış olanlar seni (tebliğden alıkoyup) durdurmak, öldürmek yahut sürgün etmek için sana karşı nasıl ince tuzaklar kuruyorlardı: onlar (hep) böyle tertipler peşinde koşarlarken Allah onların bu tertiplerini boşa çıkarttı, çünkü Allah bütün o tuzak kuranların üstündedir. 8:31 Ve kendilerine her ne zaman ayetlerimiz ulaştırılsa, "Biz (bütün bunları) önceden de işitmiştik," derlerdi, "istesek, şüphesiz, biz (kendimiz) de bu tür sözler düzebiliriz: eski zamanlara dair masallardan başka bir şey değil, bunlar!" 8:32 Ve bir de şöyle derlerdi: "Ey Allahımız, eğer bu gerçekten Senin katından (indirilen) hakkın kendisi ise, o zaman gökten taş yağdır başımıza, yahut (daha) can yakıcı bir azap çıkar karşımıza!" 8:33 Ne var ki, Allah, (ey Peygamber) sen henüz onların arasında bulunurken, onları bu şekilde cezalandırmak istemedi; ayrıca Allah onları, (hâlâ) af dileyebilecekleri bir safhada cezalandıracak da değildi. 8:34 Fakat (şimdi), kendileri oranın (gerçek) sahipleri olmadıkları halde saldırmazlık örfü altında bulunan o Mescid-i Harâmdan (inananları) alıkoymaları yüzünden Allahın onları cezalandırmaması için ne gibi bir güvenceleri var ellerinde? Allaha karşı sorumluluk bilinci içinde olanlardan başkası o evin bakıcısı olamaz: ne var ki, onların çoğu bunun farkında değil; 8:35 ve (bu yüzden de) Mâbed önünde onların tapınmaları yalnızca ıslık çalmak, el çırpmaktan öteye gitmemektedir. Azabı tadın öyleyse, (Siz ey inanmayanlar), hakkı inatla inkar etmenizin bir karşılığı olarak! 8:36 Bakın, hakkı inkara şartlanmış olanlar insanları Allahın yolundan çevirmek için (nasıl da) harcıyorlar mallarını; ve (daha da) harcayacaklar, tâ ki bu harcadıkları kendileri için derin bir ızdırap ve yerinme (kaynağı) oluncaya kadar; ve sonra haklarından gelinecek! Ve (ölünceye kadar) hakkı inkarda direnen bu kimseler topluca cehenneme tıkılacaklar, 8:37 ki böylece Allah kötü ve bayağı olanı iyi ve temiz olandan ayırsın da, kötü ve bayağı olanı kendi türünden olanla yan yana getirip (hükmü altında) hepsini bir araya toplasın ve (nihayet) onları topluca cehenneme yerleştirsin. İşte her bakımdan aldanmış olanlar böyleleridir. 8:38 O hakkı inkara şartlanmış olanlara anlat ki, eğer direnmeyi bırakırlarsa, geçmişte olup bitenlerden ötürü kendileri bağışlanacaklar; ama eğer (geçmişteki hatalı tutumlarına) dönecek olurlarsa, o zaman, geçmişte kendileri gibi olanların başına gelenleri hatırlat onlara. 8:39 Ve artık zulüm ve baskı kalmayıncaya, ve (insanların) kulca yönelişleri bütünüyle ve yalnızca Allaha adanıncaya kadar onlarla savaşın. Ama eğer direnmeyi bırakırlarsa bilin ki, Allah onların edip-eylediği her şeyi görmektedir; 8:40 ve bütün bunlara rağmen onlar yine de (hakça olandan) yüz çevirirlerse, artık bilin ki, Allah sizin yüceler yücesi Efendinizdir; ne yüce, ne üstün bir Efendidir O, ve ne güzel, ne eşsiz bir Yardımcıdır! 8:41 BİLESİNİZ Kİ, (savaşta) ganimet olarak her ne ki ele geçirdiyseniz onun beşte biri Allaha ve Rasûle; yakın akrabaya, yetimlere, ihtiyaç içinde olanlara ve yolda kalmışlara aittir. (Gözetmeniz gereken ölçü budur) eğer Allaha ve o hakkın bâtıldan ayrıldığı, iki topluluğun savaşta karşı karşıya geldiği gün kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız. (Ki işte o gün tanık olduğunuz gibi) Allahın her zaman, her şeyi irade etmeye gücü yeter. 8:42 Sizin (Bedir) vadisinin bir ucunda, onların da tâ öteki ucunda ve kervanın sizden aşağılarda olduğu o gün(ü hatırlayın). Ve (düşünün ki,) eğer bir savaşın patlak vereceğini bilseydiniz, muhakkak ki, böyle bir meydan okumayı göğüslemekten kaçınırdınız: Ama (her şeye rağmen) Allah, yapılması(nı irade buyurduğu) işi gerçekleştirsin de yok olup gidecek olan, hakkın açık tecellisiyle yok olup gitsin, kalıp yaşayacak olan da (yine) hakkın açık tecellisiyle yaşasın diye (savaş böylece olup bitiverdi). Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir. 8:43 Allah onların sayısını rüyanda sana azmış gibi göstermişti: çünkü eğer çok gösterseydi, muhakkak ki yılgınlık duyacak ve yapılacak iş (tutulacak yol) hakkında birbirinizle anlaşmazlığa düşecektiniz. Ama işte, Allah (böyle bir duruma düşmekten sizi) kurtardı: (çünkü) O, (insanların) kalplerinde ne varsa, onun hakkında tam ve mutlak bilgi sahibidir. 8:44 İşte böylece, kavgada karşı karşıya geldiğiniz zaman, onları gözünüze az gibi gösterdi tıpkı sizi de onların gözünde azalttığı gibi- ki Allah, (yapılmasını irade buyurduğu) işi gerçekleştirsin: çünkü bütün olay ve oluşumların gidişi, (başlangıç ve sonuç olarak) gelip Allaha dayanır. 8:45 (O halde) siz ey imana erişenler, savaş durumunda bir toplulukla karşı karşıya geldiğinizde, sıkı durun ve aralıksız Allahı anın ki kurtuluşa erişesiniz! 8:46 Ve Allaha Onun Elçisine duyarlık ve bağlılık gösterin; ve sakın birbirinizle çekişmeye girmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz; cesaretiniz sönüverir. Ve zor durumlarda sabır gösterin: çünkü Allah, gerçekten, zorluğa göğüs gerenlerle beraberdir. 8:47 İnsanların gözlerini kamaştıran bir gösteriş içinde ve kurum satarak yurtlarından çıkıp gelen (o inanmayan) kimseler gibi olmayın: Çünkü onlar başkalarını Allahın yolundan çevirmeye çabalıyorlardı. Oysa Allah onların edip-eylediği her şeyi (sınırsız kudretiyle) kuşatmış bulunuyordu. 8:48 Güya Şeytan, tüm yapıp-ettiklerini onlara güzel ve yerinde gösterip: "Bugün kimse sizinle baş edemez; çünkü ben de sizin arkanızdayım!" demişti. Fakat daha iki topluluk birbirlerinin görüş alanına girer girmez, tabanları üzerinde dönüp: "Yoo" dedi, "ben sizden sorumlu değilim; çünkü, bakın, sizin görmediğiniz bir şeyi görüyorum ben ve doğrusu Allahtan korkuyorum; çünkü Allah, gerçekten, azabında çok çetin, çok şiddetlidir." 8:49 Bu arada, ikiyüzlüler ve kalplerinde eğrilik bulunanlar: "Bu adamları dinleri yanlış yola götürüyor!" diyorlardı. Ama Allaha güvenip dayanan kişiye gelince, (o bilir ki), Allah mutlaka doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibidir. 8:50 O, HAKKI inkara şartlanmış olanları ölüme sürüklediği zaman, (nasıl olacak) bir görebilseydin: Melekler onların yüzlerine, sırtlarına vurarak: "Yakıp kavuran azabı tadın, bakalım!" (diyecekler), 8:51 "kendi ellerinizle işlediğiniz (günahların) karşılığıdır bu; yoksa Allah asla kullarına haksızlık yapmaz!" 8:52 Firavun yandaşlarının ve onlardan önce yaşayıp gidenlerin başlarına gelen şey (bunların da başına gelecek): Onlar Allahın ayetlerinin gerçek olduğunu inkara kalkıştılar ve Allah da (bu) günahlarından ötürü onları kıskıvrak yakaladı. Elbet yakalar, (çünkü) Allah çepeçevre kuşatan sınırsız gücün sahibidir, (hak edene karşı) cezada çetin ve yıldırıcıdır. 8:53 Bu böyledir, çünkü Allah, bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği, o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez; ve (bilin ki) Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir. 8:54 Firavun yandaşlarının ve onlardan önce yaşayıp gidenlerin başlarına ne geldiyse (bunların da başına benzeri gelecek:) Onlar Rablerinin ayetlerine yalan gözüyle bakmışlardı; ve bu yüzden, Biz de onları (bu) günahlarına karşılık helak ettik; boğuverdik o Firavun yandaşlarını; onların hepsi zalim kimselerdi çünkü. 8:55 Gerçek şu ki, Allah katında yaratıkların en bayağısı, hakkı inkara şartlanmış ve sonuç olarak, inanmayan kimselerdir. 8:56 KENDİLERİYLE bir andlaşma yapmış olduğu halde, Allaha karşı sorumluluk bilinci taşımaksızın, fütursuzca her fırsatta sözlerinden dönen kimselere gelince, 8:57 onları savaşta karşında bulursan, arkalarından gelenler için öyle yıldırıcı bir ders ver ki, belki berikiler akıllarında tutarlar; 8:58 beri yandan, eğer (kendisiyle andlaşma yapmış bulunduğun) bir topluluğun ihanet etmesinden kaygı duyman için ortada makul sebep varsa, sen de buna karşılık olarak onlarla yaptığın andlaşmayı boz: çünkü, Allah asla hainleri sevmez! 8:59 (Bunun için) o hakkı inkara şartlanmış olanlar, (Allahtan) kaçıp kurtulacaklarını sanmasınlar: (Onun murad ettiği şeyin gerçekleşmesine) asla engel olamayacaklar. 8:60 O halde, onlara karşı toplayabildiğiniz kadar kuvvet ve binek hayvanı hazır edin ki bununla hem Allahın, hem sizin düşmanınız olan bu insanları, hem de sizin bilmediğiniz ama Allahın bildiği başkalarını caydırabilesiniz; (ve bilin ki), Allah yolunda her ne sarf ederseniz size bütünüyle ödenecek ve size haksızlık yapılmayacaktır. 8:61 Ama eğer onlar barıştan yana eğilim gösterirlerse, sen de barıştan yana ol ve Allaha güven: çünkü O, gerçekten her şeyi işiten, her şeyin aslını bilendir! 8:62 (Ama barış yanlısı gözükmekle) niyetleri sadece seni aldatmaksa, (o zaman) bil ki, Allah sana yeter! Odur seni, yardımıyla ve inanmış yandaşlarla güçlendiren; 8:63 (O inanmış kimseler ki) kalplerini O bağdaştırdı, kaynaştırdı: (O inanmış kimseler ki,) uğrunda yeryüzündeki her şeyi toptan harcasaydın onların kalplerini birbirine ısındırıp kaynaştıramazdın; ama işte Allah onları bir araya getirdi. Gerçekten de Allah hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibidir. 8:64 Ey Peygamber! Allah sana da yeter, sana uyan inanmış kimselere de! 8:65 Ey Peygamber! İnananları, kavgada ölüm korkusunu alt etmeleri yönünde (şöyle) yüreklendir: Sizden zor durumlara göğüs germesini bilen yirmi kişi çıkarsa, bunlar iki yüz kişiyi tepele(yebil)melidir; sizden böyle yüz kişi çıkarsa, hakkı inkara kalkışanlardan bin kişiyi tepele(yebil)melidir; çünkü onlar bunu kavrayamayan bir güruhturlar. 8:66 (Ama yine de) Allah, şimdilik yükünüzü hafifletmiş bulunuyor, çünkü zayıf olduğunuzu biliyor: Şöyle ki: Sizden eğer zor durumlarda sabretmesini bilen yüz kişi çıkarsa, bunlar iki yüz kişiyi tepeleye(bile)cektir; ve sizden böyle bin kişi çıkarsa, Allahın izniyle iki bin kişiyi tepeleye(bile)cektir, çünkü Allah zor durumlara göğüs germesini bilenlerle beraberdir. 8:67 KIYASIYA girdiği zorlu bir meydan savaşı sonucu değilse, esir almak bir peygamber için yakışık almaz. Siz bu dünyanın geçici kazançlarına talip olabiliyorsunuz, ama Allah (sizin için) sonraki hayatın (güzel/iyi olmasını) murad ediyor: çünkü, Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibidir. 8:68 Allah tarafından önceden buyrulmuş böyle bir ilke olmasaydı aldığınız bütün bu (tutsaklar) yüzünden başınıza mutlaka büyük bir azap çökerdi. 8:69 O halde, savaşta ele geçirdiğiniz şeyler için (yalnız) helal olanları kullanın ve Allaha karşı sorumluluk bilinci taşıyın: (hem de şu gerçeği hep akılda tutarak) Allah çok esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 8:70 (Öyleyse) ey Peygamber, elindeki esirlere de ki: "Allah yüreklerinizde bir güzellik bulursa, bütün o sizden alınan şeylerden daha güzelini bahşedecektir size: Çünkü Allah, çok esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 8:71 Ve eğer sana ihanet etmeye yeltenirlerse, (unutmasınlar ki) daha önce Allaha da ihanet etmişlerdi de bu yüzden Allah (inananları) onlara baskın çıkarmıştı. Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle edip eyleyen mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir. 8:72 ÖTE YANDAN imana erişen, zulmün egemen olduğu diyardan göç eden, Allah yolunda mallarıyla çaba gösterip duran kimselere ve (onlara) kol kanat açıp, yardım edenlere gelince; işte bunlar (sahiden) birbirlerinin dostu ve hâmileridir. Fakat inanmış oldukları halde (sizin beldenize) göç etmemiş olan kimselere gelince; onların korunup gözetilmesinden hiçbir bakımdan siz sorumlu değilsiniz, tâ ki (sizin yanınıza) göç edecekleri vakte kadar. Yine de, dinsel baskılara karşı sizden yardım isterlerse, (onlara) yardım elinizi uzatmaktır size düşen; yeter ki (bu yardım) kendileriyle aranızda andlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmasın; çünkü Allah yaptığınız her şeyi görmektedir. 8:73 Bütün bunlarla birlikte, (unutmayın ki) hakkı inkara şartlanmış olanlar birbirleriyle müttefiktirler; siz de (birbirinizle) öyle olmadıkça yer yüzünde fitne ve büyük bir karışıklık baş gösterecektir. 8:74 Ve o imana erişen, zulmün hüküm sürdüğü diyardan göç eden ve Allah yolunda elinden gelen her türlü çabayı gösteren kimselerle (onlara) kol kanat gerip yardım eden kimseler; işte bunlardır, gerçekten inanan kimseler! Günahlarından bağışlanma ve çok kutlu bir rızık beklemektedir onları. 8:75 Ve bundan sonra inanıp da zulmün egemen olduğu diyardan göç edecek ve (Allah) yolunda sizinle birlikte çaba sarf edecek olanlara gelince, bunlar (da) sizdendirler; (işte böyle) sıkıca birbirine bağlanıp yakınlık kazananlar, Allahın koyduğu düstura göre birbirleri üzerinde temelden hak sahibidirler. Gerçek şu ki, Allahtır her şeyin aslını bilen. 9:1 ALLAHTAN Ve Onun Elçisinden, kendileriyle adlaşma yapmış bulunduğunuz, Allahtan başkasına ilahlık yakıştıran kimselere bir berâet, bir yükümsüzlük bildirisidir bu. 9:2 (Duyur onlara:) "Yeryüzünde dört ay daha (serbestçe) dolaşın, fakat bilin ki, asla Allahın gözetiminden kaçamazsınız; ve (yine bilin ki,) Allah hakkı tanımaya yanaşmayan kimseleri, er geç utanç içinde bırakacaktır. 9:3 Ve yine Allahtan ve Onun Elçisinden bu Büyük Hac günü bütün insanlığa (yapılmış) bir duyurudur şu: "Allahın Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlarla hiçbir bağlantısı yoktur; Onun Elçisinin de (öyle). Hal böyleyken artık tevbe ederseniz, kendi iyiliğinize olacaktır bu; yok eğer (bu fırsatı da) teperseniz, o zaman, bilin ki, Allahın gözetiminden asla kurtulamayacaksınız!" Ve (bütün bunlardan sonra) sen (ey Peygamber), hakkı inkara şartlanmış olan o kimselere çok çetin bir azabı müjdele. 9:4 Ancak, kendileriyle sizin (ey inananlar) bir andlaşma yapmış bulunduğunuz Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlar arasından size karşı yükümlülüklerinde bundan böyle bir kusur işlemeyen ve size karşı kimseye arka çıkmayan kimseler bu söylenenlerin dışındadırlar; öyleyse onlarla olan andlaşmanıza, üzerinde anlaştığınız süre doluncaya kadar riayet edin. (Ve bilin ki) Allah, yalnızca, kendisine karşı sorumluluk bilinci içinde olanları sever. 9:5 Ve (bu ölçülere uyarak geçirilen) haram aylar sona erince artık nerede kıstırırsanız öldürün müşrikleri; tutsak edin; çevirip kuşatın; gözetlenebilecek her yerde bekleyip gözetleyin onları. Ama eğer dönüp tevbe ederler, salâta katılırlar ve arındırıcı yükümlülükleri yerine getirirlerse, artık bırakın yollarına gitsinler: Çünkü, her halükarda Allah çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 9:6 Ve Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlardan biri senin korumana başvurursa, onu koruma altına al, olur ki (senden) Allahın sözünü işitip anla(yabili)r; ve sonra onu, kendini güvenlik içinde hissedebileceği bir yere ulaştır; bu (davranışın), onların (belki de yalnızca) (hakkı) bilmedikleri için (günah işleyen) kimselerden olmaları ihtimalinden dolayıdır. 9:7 SİZİN (ey inananlar) Mescid-i Harâmın yakınında kendileriyle bir andlaşma yapmış olduğunuz kimselerin dışında, Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranların Allah ve Onun Elçisiyle bir andlaşma sağlamaları nasıl mümkün olabilir ki? (Sizin andlaşma yaptıklarınıza gelince,) onlar size karşı dürüst kaldıkları sürece siz de onlara karşı dürüst olun: çünkü, (unutmayın), Allah, yalnızca, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanları sever. 9:8 (Başka) nasıl (olabilirdi ki?) Eğer (düşmanlarınız) size üstün gelselerdi (size karşı) ne bir sorumluluk ne de bir koruma yükümlülüğü taşıyacaklardı. Onlar size dilleriyle yaranmaya çalışıyorlar, ama kalpleriyle kötülüğünüzü istiyorlar; zaten onların çoğu fasık kimselerdir. 9:9 Basit bir kazanç uğruna Allahın ayetlerini gözden çıkarıyor ve böylece Onun yolundan dönü dönüveriyorlar: bakın, ne çirkin bütün bu yapageldikleri, 9:10 inanan kimseye karşı bu hiçbir sorumluluk, hiçbir koruma yükümlülüğü tanımayarak (işleyip durdukları): doğru yoldan çıkıp çizgiyi aşanlar işte böyleleridir. 9:11 Ama yine de tevbe eder, salâta katılırlar ve arınma için gerekli yükümlülükleri yerine getirirlerse onlar da artık din kardeşleriniz sayılırlar: Bakın, işte böyle açık açık ve ayrıntılı olarak dile getiriyoruz, bilmek öğrenmek isteyen bir topluluk için, ayetlerimizi! 9:12 Fakat eğer bir andlaşma yaptıktan sonra andlarını bozar da dininizi karalamaya kalkarlarsa, o zaman, (kendi) andlarına saygısı olmayan bu sadakatsizlik timsali kimselerle savaşın, ki (o zaman) belki (azgınlıklarından) vazgeçerler. 9:13 Andlarını bozan, Elçiyi sürüp çıkarmak için yapmadıklarını komayan ve size ilkin kendilerini saldıran bir topluluğa karşı savaşmaktan geri mi duracaksınız? Onlardan çekiniyor musunuz yoksa? Yoo, asıl çekinmeniz gereken Allahtır, eğer (gerçekten) inanan kimseler iseniz! 9:14 Savaşın onlarla! Allah sizin elinizle cezalandıracak onları; hor ve hakir kılacak; sizi de onlara karşı yardımıyla destekleyecek; ve inananların içlerini ferahlatıp 9:15 kalplerindeki öfkeyi yatıştıracak. Ve Allah dilediğine merhametle yönelir ve bağışlar; çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir. 9:16 (Ey inananlar!) Allah, aranızdan, Allahtan, Onun Elçisinden ve Ona inananlardan başka kimseden yardım gözlemeden (Onun yolunda) her türlü çabayı gösterenleri ortaya çıkarmadan, kendi halinize bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? Oysa, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. 9:17 HAKKI inkar ettiklerine (tutum ve davranışlarıyla) bizzat kendileri tanıklık edip dururken, Allahın mescidlerini ziyaret etmek yahut onarıp gözetmek, Allahtan başkalarına tanıklık yakıştıran kimselerin işi değil. Onlar, yapıp-ettikleri boşa gidecek olan kimselerdir; ateşe yerleşip kalacak olan kimseler! 9:18 Allahın mescidlerini ziyaret etmek yahut onarıp gözetmek, ancak Allaha ve ahiret gününe inanan, salâtında dosdoğru ve sürekli olan, arınmak için vermekle yükümlü olduğu şeyi veren ve Allahtan başka kimseden korkup çekinmeyen kimselere vergidir. Ve dolayısıyla, ancak böyleleri doğru yolda yürüyenler arasında olmayı umabilirler! 9:19 (Bir tek) hacılara su vermeyi ve Mescid-i Harâmı onarıp-gözetmeyi, Allaha ve ahiret gününe inanıp Allah yolunda elinden gelen her türlü çabayı gösteren biri(nin üstlendiği görevler)le bir mi tutuyorsunuz? Bu (görevler) Allah katında (hiç de) denk değildir. Ve Allah (bile bile) zulmeden topluluğa asla hidayet etmez. 9:20 (Ama) inanan, zulüm ve kötülük diyarını terk eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla her türlü çabayı gösteren kimseler(e gelince,) Allah katında en yüksek onur payesi onlarındır; ve onlardır, (sonunda) kazanacak olan! 9:21 Rableri onları kendi katından (doğup gelen) bir rahmetle (kendi) hoşnutluğuyla ve (nihayet) kendilerini kesintisiz bir doyum ve mutluluğun beklediği o hasbahçelerle müjdeliyor. 9:22 İçlerinde ebediyyen yerleşip kalacakları (bahçelerle). Demek ki, katında en büyük ödülü koyan Allahtır! 9:23 SİZ EY imana erişenler! Hakkın inkarı eğer gönüllerinde imandan daha çok yer tutuyorsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) dost ve yakın bilmeyin: çünkü içinizden kimler ki onlarla dostluk kurarsa, (bilin ki), işte onlardır kötülüğü seçen ve işleyen kimseler! 9:24 De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, mensup olduğunuz oymak ya da boy, kazanıp (biriktirdiğiniz) mallar, kötüye gitmesinden kaygılandığınız ticaret, hoşlandığınız konutlar size Allahtan ve Onun Elçisinden ve Onun yolunda kavga vermekten daha gönül bağlayıcı geliyorsa, bekleyin o zaman Allah iradesini açığa vuruncaya kadar; Ve (bilin ki,) Allah, günaha gömülüp gitmiş bir topluluğa asla hidayet etmez". 9:25 Gerçekten de Allah, (sayıca az olduğunuz zaman) pek çok savaş meydanında size yardım etmişti; ve Huneyn Gününde de, o sayıca çokluğunuzun sizi kurumlandırdığı ama (tek başına) pek bir işinize yaramadığı o gün de (öyle yapmıştı); çünkü yeryüzü, bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti de arkanızı dönüp geri çekilmiştiniz: 9:26 Bunun üzerine, Allah, Elçisinin ve inananların içlerine katından bir sükûnet indirmiş, görmediğin güçlerle donatmış ve hakkı inkara şartlanan kimseleri azaba uğratmıştı ki, hakkı inkar edenlerin cezası da böyledir zaten! 9:27 Ama bütün bunlara rağmen, Allah dilediğini merhamet edip bağışlayacaktır; çünkü Allah çok acıyan-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır! 9:28 SİZ EY imana erişenler! Bilin ki, Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlar düpedüz kirlenmiş kimselerdir; bu yüzden bu yıldan sonra artık Mescid-i Harâma yaklaşmasınlar. Eğer yoksul düşmekten kaygı duyuyorsanız, o zaman (bilin ki), Allah, dilerse sizi bolluk ve cömertliğiyle zengin kılacaktır: Çünkü Allah mutlaka doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen sınırsız bilgi sahibidir! 9:29 (Ve) kendilerine (çok önceden) vahiy bahşedilmiş olduğu halde (gerçek anlamda) Allaha da, ahiret gününe de inanmayan, Allah ve Onun Elçisinin yasakladığını yasak saymayan, ve böylece (Allahın onlar için din olarak seçtiği) hak dini din olarak benimseyip ona uymayan kimselerle savaşın; tâ ki, (savaş yoluyla) baş eğdirilip kendi elleriyle bağışıklık vergisi ödeyinceye kadar. 9:30 YAHUDİLER: "Üzeyir Allahın oğludur" diyorlar; Hıristiyanlarsa: "İsa Allahın oğludur" diyorlar. Bunlar, özleri itibariyle, böylelerinin geçmiş çağlarda hakkı inkar edenlerin uydurduğu asılsız iddialara özenerek dillerine doladıkları söylentilerdir! (işte şu bedduayı hak ediyorlar:) "Allah kahretsin onları!" Zihnen nasıl da saptırılıyorlar! 9:31 Hahamlarını, rahiplerini, bir de Meryem oğlu Mesihi, Allahla beraber rableri olarak gördüler; Oysa, Tek Tanrıdan başkasına kulluk etmekle emrolunmuş değillerdi; (o Tek Tanrı ki,) Ondan başka tanrı yoktur, (O Tek Tanrı ki,) sınırsız kudret ve izzetiyle, (böylelerinin) Onun tanrılığında bir pay yakıştırdıkları her şeyden bütünüyle uzaktır, yücedir! 9:32 Allahın (yol gösterici) ışığını, laf kalabalığıyla söndürmek istiyorlar: Fakat Allah (bunun gerçekleşmesine) izin vermeyecektir, çünkü O, ışığının olanca aydınlığıyla yayılmasına irade etmiştir, hakkı inkar edenler bundan hoşlanmasa da! 9:33 Odur, dinini bütün (bâtıl) dinlere karşı üstün kılmak üzere hidayeti ve hak dini (yaymak göreviyle) Elçisini gönderen; Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlar bundan hoşlanmasalar da. 9:34 Siz ey imana erişenler! Bilin ki, hahamların, rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızca yiyip yutuyor ve (onları) Allahın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altın ve gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, (işte) onlara (sonraki hayat için) çok çetin azabı müjdele: 9:35 Bu (toplanıp saklanan altının, gümüşün) cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınlarının, böğürlerinin ve sırtlarının damgalanacağı Gün, (bu günahkarlara:) "İşte, kendiniz için topladığınız hazineler!" denecek, "Şimdi tadın bakalım, sarılıp sakladığınız hazinelerin (başınıza açtığı belanın) tadını!" 9:36 BİLİN Kİ, Allahın nazarında ayların sayısı, Allahın gökleri ve yeri yarattığı gün koyduğu ölçü uyarınca on ikidir; (ve) bunlardan dördü haram aylardır; işte (Allahın)her zaman geçerli sapasağlam yasa(sı) budur. O halde, bu (aylar) konusunda artık kendinize yazık etmeyin. Ve onlar sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa, siz de Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlarla öyle topyekün savaşın; ve bilin ki, Allah kendisine karşı sorumluluk bilincine sahip olanlarla beraberdir. 9:37 (Aylara) ilave yapmak, (onların) hakkı tanımaktan kaçınma tavırları içinde olsa olsa fazladan bir örnek, hakkı inkara yeltenenleri (daha da) saptıran bir (vesile)dir. Bu (ilaveyi), ayların sayısını Allahın yasak kıldığı takvime uyarlamak amacıyla bir yıl olumlayıp bir yıl yasak sayıyor ve böylece Allahın yasak kıldığı şeyi (kendilerince) meşrulaştırmaya kalkışıyorlar. Kendi yaptıkları (bu) kötülük güzel görünüyor onlara. Zaten Allah hakkı tanımaktan kaçınan insanları doğru yola yöneltmez. 9:38 SİZ EY imana erişenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın" diye çağrıldığınız zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Sonraki hayatı(n iyiliklerini) gözden çıkarıp bu dünyadaki hayat(ın rahatlıklarıy)la mı kendinize doyum sağlama peşindesiniz? Fakat bu dünyadaki hayatın verdiği haz ve doyum sonraki hayatın vereceği yanında değersiz bir şeyden başka nedir ki! 9:39 (Bakın) eğer (Allah yolunda) savaşa çıkmazsanız, sizi çok çetin bir azapla cezalandırıp yerinize başka bir topluluk getirir; ki böyle yapmasında Ona hiçbir şekilde engel olamazsınız: çünkü Allahın, her şeyi irade ve takdir etmeye gücü yeter. 9:40 Eğer siz Elçiye yardım etmezseniz, o zaman (bilin ki) ona (yine) Allah (yardım edecektir, tıpkı,) o hakkı inkara şartlanmış olan kimseler onu yurdundan sürüp çıkardıkları zaman yardım etti(ği gibi); (ki o gün) (o yalnızca) iki kişiden biriydi: ve bu iki kişi (saklandıkları) mağaradayken Elçi arkadaşına: "Üzülme" dedi, "Allah bizimle beraberdir". Ve derken Allah ona katından bir sükûnet/bir güven duygusu bahşetti, onu sizin göremeyeceğiniz güçlerle destekledi ve (böylece,) hakkı inkara şartlanmış olanların dâvâsını bütünüyle yere düşürdü, Allahın dâvâsı ise (böylece her zamanki gibi) üstün ve yüce kaldı: çünkü Allah, kudretçe en üstün, hüküm ve hikmetçe en uludur. 9:41 (Sizin için) kolay da olsa zor da olsa, savaşa çıkın; ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda yürekten çaba gösterin; (çünkü) eğer bilirseniz, bu sizin kendi iyiliğiniz içindir! 9:42 Ortada umulmadık türden bir kazanç ve kolay bir sefer (umudu) olsaydı, (ey Peygamber) kuşkusuz, arkadan gelirlerdi; fakat çıkılacak yol onlara çok uzun geldi. (Bu yetmiyormuş gibi), bir de (ey inananlar, sizin dönüşünüzden sonra) o (sefere katılmayan) kimseler, Allaha yemin edip (bu yalan yeminle) kendilerini tehlikeye sokarak: "Gücümüz olsaydı, mutlaka sizinle beraber çıkardık" diyecekler: Oysa Allah, onların düpedüz yalan söylediklerini elbette biliyor. 9:43 Allah seni affetsin (ey Peygamber)! Daha kimin doğru söylediği senin için (iyice) ortaya çıkmadan ve sen (kimler) yalancı (iyice) tanımadan, niçin (evde kalmaları yolunda) onlara izin verdin? 9:44 Allaha ve Ahiret Gününe (yürekten) inananlar kendilerini (Allah yolunda) mallarıyla, canlarıyla cihad etmekten bağışık tutmanı senden istemezler. Ve zaten kendisine karşı kimin sorumluluk bilincine sahip olduğu konusunda Allah mutlak bilgi sahibidir. 9:45 Yalnızca, Allaha ve Ahiret Gününe (yürekten) inanmayanlar senden bağışıklık isterler; ve bir de kendilerini şüphe ve tereddüdün eline kaptırıp da kararsızlık içinde bir o yana bir bu yana gidip gelenler. 9:46 Çünkü, (gerçekten seninle sefere) çıkmak isteselerdi, elbette, bunun için bir hazırlık yaparlardı: zaten Allah onların kalkış tarzlarını beğenmedi ve bu yüzden onları (seferden) alıkoydu; Ve kendilerine: "Peki, (sizler de) evlerinizde oturun bakalım, (öteki) oturanlarla beraber" denildi. 9:47 Bu (münafıklar) sizinle beraber (siz ey inananlar) sefere çıksalar da, aranıza nifak sokmaktan başka bir şey yapmayacaklar ve içinizde kendilerine kulak verenler olduğunu görüp aranıza fitne sokmak amacıyla saflarınıza sokulacaklardı; ne var ki, Allah kötülük peşinde olanlar hakkında eksiksiz bilgi sahibidir. 9:48 Aslında onlar bundan önce de fitne çıkarmaya çalışmışlar ve sana karşı (ey Peygamber) türlü türlü düzenler kuragelmişlerdi, tâ ki onların hiç hoşuna gitmese de hak vahyedilip Allahın yargı ve iradesi kendini gösterinceye kadar. 9:49 Ve onların arasında, "(Evde kalmam için) bana izin ver; beni böylesine çetin bir sınava sokma!" diyen (niceleri) vardı. Ama işte (tam da böyle bir istekte bulunmakla sınavı zaten başından kaybetmiş ve) kötülüğün ayartısına yenik düşmüş oldular; ve (bunun bir sonucu olarak da) bilin ki, cehennem, hakkı tanımaktan kaçınanların hepsini er geç kuşatacaktır. 9:50 Senin başına iyi bir hal gelse, (Ey Peygamber), bu onları eseflendirir; ama başına bir musibet gelse, (kendi kendilerine): "Biz önceden bizim (için gerekli) tedbirleri almıştık!" derler; ve sevinç içinde dönüp giderler. 9:51 De ki: "Bizim başımıza, asla Allahın bizim için yazdığından başka bir şey gelmez! O bizim yüceler yücesi Efendimizdir; o halde, inanalar (yalnızca) Allaha güvensin!" 9:52 De ki: "Bize (olması mümkün) iyiler iyisi iki şeyden birisi değil de, ille de (kötü) bir şey olmasını mı umup gözlüyorsunuz? Fakat, bilin ki, sizin kadar biz de gözlüyoruz, Allahın (ya) kendi katından ya da bizim elimizle sizi bir azaba uğratmasını! O halde, umutla gözleyin; bilin ki, biz de sizinle birlikte gözleyeceğiz!" 9:53 De ki: "(Allah uğruna olduğu görüntüsü altında) ister gönüllü harcayın, ister gönülsüzce: bu sizden asla kabul edilmeyecektir; çünkü siz kötülüğe gömülüp gitmeye niyetli bir topluluksunuz!" 9:54 Onların yaptığı harcamaların kendilerinden (bir iyilik olarak) kabul edilmesinde biricik engel, onların Allahı ve Onun Elçisini tanımaktan kaçınır bir eğilim göstermeleri, (dolayısıyla) namaza ancak üşene üşene katılmaları ve (iyi amaçlar için) ancak gönülsüzce harcamalarıdır. 9:55 Öyleyse, onların geçici servetleri yahut çocukları(nın çokluğundan duydukları doyum) sakın seni imrendirmesin: Allah bütün bunlarla dünya hayatında onlara sadece azap vermek ve canlarının hakkı (hâlâ) inkar edip dururlarken çıkmasını istemektedir. 9:56 Sizden olmadıkları, fakat (sadece) korkunun yönlendirdiği bir topluluk oldukları halde Allaha yeminle sizden olduklarını söylerler: 9:57 (oysa) (yeryüzünde) sığınacak bir yer yahut bir mağara, bir kovuk bulabilselerdi önünü ardını düşünmeden panik içinde dönüp oraya başlarını sokarlardı. 9:58 Ve onların arasında (ey Peygamber,) Allah için sunulan şeylerin (dağıtımında) sana dil uzatanlar var: onlardan kendilerine bir şey verilirse memnunlukla karşılarlar; ama bir şey verilmediğini görseler, işte o zaman öfkeden neredeyse deliye dönerler. 9:59 Oysa, Allahın kendilerine verdiği Onun Elçisinin de verilmesini (sağladığı) şeylerle yetinip hoşnut olsalardı ve "Allah bize yeter! Allah, bolluk ve bereketinde bize (dilediğini) verecektir; Onun Elçisi ise bize verilmesini (sağlayacaktır); doğrusu, biz umutla ve yürekten Allaha yönelmişiz," deselerdi, (bu onlar için elbette daha iyi olurdu.) 9:60 Allah için sunulan şeyler, yalnızca yoksul ve düşkünler, bu konuyla ilgilenen görevliler, kalpleri kazanılacak olan kimseler içindir; ve insanları boyunduruklarından kurtarmak için; ve borçlarını ödeyemeyecek durumda olanlar için; ve Allah uğruna girişilebilecek her türlü çaba için ve yolda kalmış kimseler için: bu, Allahtan (uyulması zorunlu) bir yönergedir; çünkü Allah, doğru hüküm ve hikmetle yön gösteren mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir. 9:61 (HAKKIN düşmanları) arasında "O her söze kulak veriyor" diyerek Peygamberi yerip kınayanlar var. De ki: "(Evet,) o, hakkınızda hayırlı olanı (duyup dinlemek için) kulaklarını açık tutuyor. Allaha inanıp müminlere güveniyor; (çünkü) içinizde imana erişenler için (Allahın) rahmeti(nin bir tecellisi)dir o. Ve Allahın Elçisini yerip kınayan o kimselere gelince, (öte dünyada) pek çetin bir azap bekliyor böylelerini. 9:62 (O ikiyüzlüler) sizi hoşnut bırakmak için (iyi niyetle edip-eyledikleri konusunda) yüzünüze karşı Allaha yemin ederler. Oysa, eğer gerçekten inanmış olsalardı, başka herkesten önce Allahı ve Onun Elçisini hoşnut etmeye çalışmaları gerekirdi! 9:63 Hem bilmiyorlar mı ki, Allaha ve Onun Elçisine karşı koyan kimseyi, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi beklemektedir? En vahim alçalma da budur zaten. 9:64 Münafıklar(dan bazıları), kendilerine karşı (bir delil olmak üzere), kalplerinde gizleyip durdukları (gerçek) niyeti açığa vuracak (yeni) bir surenin indirilmesinden tasalanıyorlar. De ki: "Siz alay ededurun bakalım! Nasıl olsa Allah, tasalandığınız asıl şeyi er geç açığa vuracak!" 9:65 Yine de, onlara soracak olsan mutlaka şöyle cevap verirler: "Yarenliğe kaptırmıştık kendimizi, (kelime) oyun(u) yapıyorduk, hepsi bu". De ki: "Allahla, Onun ayetleriyle, Onun Elçisiyle mi alay edip eğleniyordunuz siz? 9:66 (Boşuna anlamsız) mazeretler ileri sürmeyin! Böylece sizler düpedüz hakkı inkar etmiş oldunuz, hem de (ondan yana) inancınız(ı açıkladık)dan sonra!" (Bu olayla ilgi derecesine göre) içinizden bir kısmınızın günahını bağışlasak bile, suça gömülüp gitmelerinden ötürü, ötekileri azaba uğratacağız. 9:67 İkiyüzlülerin, erkek-kadın, hepsi aynı türden, aynı yapıda kimselerdir: kötü/eğri olanın yapılmasını öğütler, iyi/doğru olanın yapılmasını önlerler. Ve (iyi olanı yapmaya) asla yanaşmazlar. Allaha karşı umursamazdırlar; bu yüzden Allah da onları gözden çıkarır. Gerçekten günaha gömülüp gitmiş olanlar da işte bunlar, bu ikiyüzlü kimselerdir! 9:68 Hem erkek ve kadın münafıklara, hem de hakkı açıktan açığa inkar edenlere Allah, içinde yerleşip kalacakları cehennem ateşi vaad etmiştir; onların payına düşecek olan budur. Çünkü Allah onları lânetlemiştir; ve sürüp gidecek bir azap beklemektedir onları. 9:69 (Onlara de ki: "sizler de) sizden önce yaşayıp gitmiş (münafık) kimseler gibisiniz. Onlar kuvvetçe sizden daha güçlü, servetçe daha zengin ve sayıca daha kalabalıktılar; onlar (bu dünyadan) kendi paylarını aldılar; siz de kendi payınızı alıp yararlandınız; tıpkı sizden öncekilerin kendi paylarını aldıkları gibi: Ve işte siz de, tıpkı onlar gibi, çürük ve asılsız davalara dalıp gittiniz. (Geçmişte de, gelecekte de) işte bu tür kimselerdir, yapıp-ettikleri bu dünya hayatında da öte dünyada da boşa gitmiş olanlar; ve işte böyleleridir, kaybedenler! 9:70 O halde, iç göz önüne almazlar mı, kendilerinden öncekilerin başına gelenleri? Nûh toplumunun (başına gelenleri), 'Âd ve Semûd toplumlarının, İbrahim toplumunun, Medyen halkının ve yıkılıp giden bütün o şehirlerin (başına gelenleri)? Bunların hepsine, kendi (içlerinden çıkarılan) elçiler, hakkı ortaya koyan apaçık delillerle gelmişlerdi, (fakat bu toplumlar onlara karşı çıktılar:) dolayısıyla, Allah değildi (azabıyla) onlara zulmeden; onların bizzat kendileriydi kendilerine zulmeden. 9:71 ERKEK ve kadın müminlere gelince, onlar birbirlerinin yakınlarıdırlar: (hep) iyi ve doğru olanın yapılmasını özendirir, kötü ve zararlı olanın yapılmasına engel olurlar; ve onlar namazlarında kararlı ve devamlıdırlar, arındırıcı yükümlülüklerini yerine getirir, Allaha ve Onun Ekçisine yürekten bağlılık gösterirler. İşte bunlardır, Allahın rahmetiyle kuşatacağı kimseler: muhakkak ki, doğru hüküm ve hikmetle yargılayan en yüce iktidar sahibidir Allah! 9:72 İnanan erkeklere ve kadınlara, içinde yerleşip kalacakları, içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçeler vaat etmiştir O; ve o esenlik dolu ebedî bahçelerde güzel ve ferah evler: Ve hepsinden daha üstünü de: Allahın hoşnutluğu, hoşça kabulü, işte budur, en büyük/en yüce bahtiyarlık! 9:73 EY PEYGAMBER! Hakkı inkar edenlerle ve münafıklarla yılmadan savaş; ve onlara karşı kararlı ve ödünsüz davran, ki (pişman olup tevbe etmezlerse) varacakları yer cehennemdir; ne kötü bir duraktır orası! 9:74 (İkiyüzlüler, kötü) bir şey söylemedikleri konusunda Allaha yemin ediyorlar; oysa, onların hakkı inkara varan bir söz sarf etmiş oldukları ve (böylece,) önce Allaha teslimiyetlerini ifade edip sonra da hakkı inkar etmiş oldukları bilinen bir şey: böyle yaparken onlar, ulaşamayacakları bir amaç peşindeydiler. Allahın ve Onun lütuf ve cömertliği sayesinde Elçisinin kendilerini (ruhen ve manevî olarak) zengin ve yetkin kılmasından başka bir hata (ya da eksiklik) bulamazlardı (dinde). Bundan sonra, eğer pişman olup tevbe ederlerse, bu onların kendi iyiliklerine olacaktır; ama yüz çevirirlerse, Allah onları hem bu dünyada hem de öte dünyada pek çetin bir azaba uğratacak; ve onlar da bu dünyada kendilerine ne bir koruyucu ne de bir yardımcı bulabileceklerdir. 9:75 Ve onlar arasında, "Doğrusu, eğer Allah bize cömertliğinden (bir şeyler) bahşederse, kuşkusuz biz de hayır için harcar (sadaka verir) ve hiç kuşkusuz dürüst ve erdemli kimselerden oluruz!" diye Allaha yemin edenler var. 9:76 Fakat böyleleri, daha Allah cömertliğiyle kendilerine (bir şey) verir vermez, hemen ona hasisçe sarılır, (ettikleri bütün o yeminlerden) inatla geri dönerler. 9:77 Bunun üzerine Allah da, Kendisiyle karşılaşacakları Güne kadar içlerinde taşıyacakları bir nifakı sokar onların yüreklerine. Bu, onların, Allaha verdikleri sözü yerine getirmekten geri durmaları ve yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmeleri yüzündendir. 9:78 Bilmiyorlar mı ki, onların (bütün o) sırlarından, (bütün o) gizli görüşmelerinden Allahın haberi var? (Ve yine bilmiyorlar mı ki,) Allah, insan idrakini aşan şeyler hakkında eksiksiz bilgi sahibidir? 9:79 (Bu münafıklar) Allah yolunda hem vermekle yükümlü olduğunuzdan fazlasını veren müminlere, hem de (mevcut) güçlerinin elverdiği (mütevazi şeylerin) dışında verecek şey bulamayan müminlere dil uzatan ve onlarla alay eden kimselerdir. Allah onların bu alay ve küçümsemelerini onlara geri çevirecektir; nitekim pek çetin bir azap beklemektedir onları. 9:80 (İmdi,) onların bağışlanmaları için (Allaha) ister dua et, ister etme, (hiçbir şey fark etmeyecektir; çünkü) onlar için istersen yetmiş kez af dile, Allahı ve Onun Elçisini inkâra yeltenmelerinden ötürü Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, böylesine kötülüğe batmış bir topluluğu doğru yola çıkarmaz. 9:81 GERİDE bırakılan bu (münafık) kimseler, Allah Elçisinin (sefer için ayrılmasının) ardından kendilerinin savaştan uzak kalmalarına sevindiler; çünkü Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşmak düşüncesi bunların hoşuna gitmiyor ve (hatta birbirlerine) "Bu sıcakta savaşa çıkmayın!" diyorlardı. De ki: "Cehennem ateşi çok daha sıcaktır!" Tabii, eğer bu gerçeği kavrayabilirlerse! 9:82 Bundan böyle artık az gülsün onlar, çünkü kazandıklarından ötürü çok ağlayacaklar. 9:83 Bundan sonra Allah seni olur ki onlardan bazılarıyla yüz yüze getirirse ve onlar da (seninle birlikte savaşa) çıkmak için iznini isterlerse, (onlara) de ki: "Bundan böyle benimle asla (sefere) çıkmayacak ve benimle hiçbir düşmana karşı savaşmayacaksınız! Madem, bir kere evde oturup kalmayı yeğlediniz, öyleyse artık oturup kalmaya devam edin, geride kal(mak zorunda ol)anlarla beraber!" 9:84 Ve onlardan ölen kimsenin asla namazını kılma; mezarı başında da durma sakın: çünkü onlar Allahı ve Onun Elçisini inkâra yeltendiler ve bu günah içinde öldüler. 9:85 (O halde) onların dünyevi zenginlikleri ve çocukları(nın çokluğundan umdukları bahtiyarlık) seni imrendirmesin: Allah bütün bunlarla bu dünya (hayatın)da onlara azap etmek ve canlarının hakkı inkâr tutumu içinde çıkmasını (sağlamak) istiyor. 9:86 (Gerçekten de hakkı inkâr ediyor onlar:) çünkü vahiy yoluyla: "Allaha inanın ve Onun Elçisiyle beraber (Onun yolunda savaşın" diye çağrıldıklarında, onlardan (savaşa katılmaya) pekâlâ güç yetirebilecek durumda olanlar (bile), "bizi bırak, evde kalanlarla birlikte kalalım" diyerek senden izin istediler. 9:87 Geride kalanlarla birlikte olmayı yeğlediler ve bu yüzden de onların kalpleri mühürlendi; öyle ki, artık hakkı kavrayamazlar. 9:88 Oysa, Elçi ve onunla aynı inancı paylaşan herkes (Allah yolunda) mallarıyla, canlarıyla zorlu çabalar ortaya koymaktadır; işte (öte dünyada) en üstün armağanlara kavuşacak olan kimseler böyleleridir; sonu gelmez bir mutluluğa erişecek kimseler de bunlardır! 9:89 Allah, içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı, yerleşip sonsuza kadar yaşayacakları hasbahçeler hazırlamıştır onlar için; işte en büyük bahtiyarlık budur! 9:90 VE BU ARADA savaşta bağışık tutulmaları yönünde arzedilecek bir takım özürleri olan bedevîler (Elçiye) geldiler; Allahı ve Onun Elçisini yalanlamaya kalkışanlarsa (sadece) evde kalmakla yetindiler. Hakkı inkara yeltenen böylelerine pek çetin bir azap gelip çatacak. 9:91 Zayıflar, hastalar ve (kendilerine savaş için donanım sağlama) imkanına sahip olmayanlar, Allaha ve Onun Elçisine karşı içtenlik sahibi oldukları sürece, sorumlu tutulmayacaklardır; iyilik yapanları sorumlu tutmak için bir sebep yoktur; çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 9:92 Ve sana, kendilerine binek sağlaman için başvurduklarında, "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" dediğin zaman, bu yolda harcayacak imkanları olmadığı için üzüntüden gözleri yaşararak dönüp gidenler de sorumlu tutulmayacaktır. 9:93 Yalnızca, (savaşa katılmak için) her bakımdan müsait ve varlıklı oldukları halde senden (katılmamak yönünde) izin isteyenler haklı olarak kınanıp sorumlu tutulabilir. Böyleleri evde kalanlarla birlikte oturmayı yeğlediler; Allah da bu yüzden onların kalplerini mühürledi; öyle ki, artık (ne yaptıklarını) bilmiyorlar. 9:94 (Ve) onlar, (seferden) döndüğünüzde size bahaneler arzedecekler! De ki: "(Asılsız) özürleri ileri sürmeyin, (çünkü) size inanmıyoruz: Allah bize hakkınızda gerekli bilgiyi vermiş bulunuyor zaten. (Bundan sonraki) yapıp-ettiklerinize bakacak Allah; ve Onun Elçisi (de öyle); sonunda, yaratıkların görüş ve algı alanı dışında kalan şeyleri de, onların duyu ve tasavvur yoluyla tanıklık edebilecekleri şeyleri de bütün gerçeğiyle bilen Onun karşısına çıkarılacaksınız; Ve O sizin (hayatta) ne yapıp-ettiğinizi tam olarak kavramanızı sağlayacak". 9:95 (Ey inananlar,) onlara döndüğünüzde, kendilerini rahat bıraksanız diye, sizi temin etmek için Allaha yemin edecekler. O halde, bırakın peşlerini, çünkü tiksinti veren kimselerdir onlar; ve yapageldiklerinden ötürü varacakları yer cehennemdir onların. 9:96 Sizi hoşnut etmek için yemin edeceklerdir; ama siz onlardan hoşnut olsanız (bile) (bilin ki), Allah günahkar bir topluluktan asla hoşnut kalmayacaktır. 9:97 Bedevîler (arasındaki ikiyüzlüler) hakkı tanımaktan kaçınma tavırlarında ve ikiyüzlü davranışlarında (yerleşik insanlardan) daha ısrarlıdırlar; ve Allahın, Elçisine indirdiği öğretinin sınırlarını görmezden gelmek, (başkalarına göre) onlardan daha çok beklenen bir haldir. (Allah böyle diyorsa, bu böyledir) çünkü Allah her hükmünde ince-derin bir gerçeğe işaret eden mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir. 9:98 Ve (yine) bedevîler arasında (Allah yolunda) harcadığı her şeye kayıp gözüyle bakan ve (ey inananlar,) sizin darlık ve sıkıntıya düşmenizi bekleyenler var; (fakat) darlığa, sıkıntıya düşecek olan onlardır; çünkü Allah her şeyin özünü, iç yüzünü bilen, olup biten her şeyi işitendir. 9:99 Ama bedevîler arasında, Allaha ve Ahiret Gününe inanan, (Allah yolunda) harcadıklarını, kendilerini Allaha yaklaştıran ve Elçinin dualarında anılmalarını sağlayan vesileler olarak görenler de var. Bakın işte bu, (Allahın onlara) yakınlık (göstermesi) için gerçek bir vesile olacaktır; (çünkü) Allah onları rahmetiyle kuşatacaktır: gerçek şu ki, Allah çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır! 9:100 Zulüm ve kötülüğün egemen olduğu diyardan göç edenler ile Din'e sahip çıkan ve koruyanların ilklerine, önde gelenlerine ve bir de iyilik/doğruluk (yolun)da onları izleyenlere gelince, Allah onlardan hoşnuttur; onlar da Allah'tan. Ve O, onlar için içlerinde yerleşip sonsuza kadar yaşayacakları, derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçeler hazırlamıştır: İşte en büyük bahtiyarlık budur! 9:101 Ne var ki, bedevîler arasında ikiyüzlüler ve (Peygamber'in) şehrinde yaşayanlar arasında da ikiyüzlülüğünü küstahlığa vardıranlar var. Sen onları (her zaman) tanımıyorsun. Ama Biz onları biliyoruz. Onlara (bu dünyada) iki kat azap vereceğiz; (öte dünyada ise) onlar çok (daha) zorlu bir azaba terk edilecekler. 9:102 Bir de, iyi davranışlarını kötü olanlarla karıştırdıktan sonra günahlarının farkında olan başkaları (var): Allah'ın onların tevbelerini kabul etmesi umulabilir. Çünkü Allah, hiç şüphesiz, çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 9:103 Bunun içindir ki, (ey Peygamber, bundan sonra artık) onların mallarından Allah için sundukları şeyleri kabul et, ki belki bunu yapmakla onların salah bulmalarına, arınmalarına önayak olursun. Ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlar için bir huzur (vesilesi) olacaktır. (Ve bütün bunların da üstünde bil ki,) Allah her şeyin-herkesin özünü bilen mutlak bilgi sahibi olarak olup-biten her şeyi işitmektedir. 9:104 Bilmiyorlar mı ki, kullarının tevbelerini kabul eden Allah'tır; O'nun için sunulan şeyleri kabul eden de O. (Evet, bilmiyorlar mı ki kendisine yürekten yönelen, sığınan herkesi) acıması-esirgemesiyle kuşatıp tevbeleri kabul eden Allah'tır? 9:105 Ve (ey Peygamber, onlara) de ki: "Yapın (yapmak istediğinizi)! Allah yapıp-ettiklerinizi görüyor; O'nun Elçisi de (görüyor), inananlar da: (nasıl olsa) sonunda, insanın hem görüş ve kavrayış alanı dışında kalan âlemi, hem de duyuları ve tasavvurlarıyla tanıklık edebileceği âlemi bütün gerçeğiyle bilen Allah'ın huzuruna çıkarılacaksınız. Ve o zaman O, sizin yapageldiğiniz şeyleri (bütün gerçeğiyle) görüp anlamanızı sağlayacak". 9:106 Bir de, (durumlarının ne olacağı) Allah'ın yargı ve iradesine kalmış olan başka bir kısım insanlar (var ki), bunları (Allah) ya azaplandıracak ya da yine acıması-esirgemesiyle yönelecektir onlara. Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle yargılayan mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir. 9:107 VE (birtakım) zararlı eylemlerde bulunmak, dinden çıkmayı örgütlemek, müminler arasına ayrılık sokmak ve başından beri Allah ve O'nun Elçisi'ne karşı savaş tavrı içinde bulunanlara bir gözetleme yeri sağlamak için (ayrı) bir mâbed kuran (münafık)lar (var). Bunlar (ey inananlar, size) muhakkak ki, şöyle yemin edecekler: "Biz (bununla) sadece iyilerin iyisini yapmak istemiştik!" Oysa, Allah onların yalancılar olduğuna (Bizzat) tanıktır. 9:108 Böyle bir yere asla adımını atma! İçine adım atacağın en uygun mescid, daha ilk günden beri Allah'tan yana sağlam bir bilinç ve duyarlık temeli üstünde yükseltilen mescittir. (Öyle bir mescid ki) orada arınmak isteğiyle dolup taşan adamlar vardır, (ki zaten) Allah (da) kendini arındıranları sever. 9:109 O halde, hangisi daha iyidir? Yapısını Allah'a karşı sağlam bir sorumluluk bilinci ve O'nun hoşnutluğu(nu kazanma çabası) üzerinde yükselten mi; yoksa yapısını kaygan bir yar kenarına kuran ve sonra da onunla beraber yuvarlanıp cehennem ateşini boylayan mı? Allah (bile bile) kötülük yapan topluluğu doğru yola yöneltmez: 9:110 böylelerinin kurduğu mescid, içlerini paralayıp onları tüketinceye kadar kalplerinde bir şüphe ve huzursuzluk kaynağı olmaktan öteye gitmeyecektir. (Hatırlayın ki, bunu böylece açıklayan) Allah her hükmüyle ince-derin bir gerçeğe işaret eden mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir. 9:111 BİLESİNİZKİ, Allah yolunda savaşan, öldüren ve öldürülen müminlerden Allah canlarını mallarını satın almıştır; hem de karşılığında onlara cenneti vaad ederek: Bu O'nun, yerine getirilmesini Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da bizzat güvence altına aldığı gerçek bir vaattir. Kimdir verdiği sözü Allah'tan iyi tutan? Sevinin öyleyse, O'nunla böyle bir alış veriş yaptığınız için; çünkü budur en büyük bahtiyarlık! 9:112 (Bu, ne zaman bir günah işleseler, hemen) tevbe ve pişmanlık içinde Rablerine yönelen kimselerin (bahtiyarlığıdır); O'na (yürekten) kulluk edenlerin; O'nu (coşkuyla) övenlerin; ve (O'nun hoşnutluğunu) aramaya durmaksızın devam edenlerin; ve (O'nun önünde) eğilen, O'nun önünde hürmet ve tazimle yere kapananların; doğru ve güzel olanın yapılmasını önerip, eğri ve kötü olanın yapılmasına engel olanların; ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerin (bahtiyarlığı). Öyleyse, (ey Peygamber, Allah'ın bu vaadiyle) müjdele, bütün o müminleri. 9:113 (GÜNAH içinde ölen) kimselerin cehennemlik olduğu kendilerine açıklandıktan sonra, yakın akraba olsalar bile, Allah'tan başkasına tanrılık yakıştıran kimselerin bağışlanmasını dilemek artık ne Peygamber'e yaraşır, ne de imana erişenlere. 9:114 İbrahim'in (buna benzer bir durumda) babasının bağışlanması için yaptığı duaya gelince, bu sadece o'nun berikine (daha sağlığında) vermiş bulunduğu bir söze dayanıyordu. Ama o'na berikinin Allah'ın düşmanı olduğu açıklandığı zaman (İbrahim) ondan hemen kopup uzaklaştı. Zaten İbrahim çok ince ruhlu, yumuşak huylu biriydi. 9:115 Ve Allah bir topluluğu -onlara doğru yolu gösterdikten sonra (bile)- sakınıp gözetecekleri şeyler konusunda kendilerini (bütünüyle) aydınlatmadan asla sapıklıkla suçlamaz. Gerçek şu ki, Allah her şeyi aslıyla ve bütünüyle bilir. 9:116 Şüphe yok ki, göklerin ve yerin egemenliği yalnızca Allah'ındır: hayatı bahşeden de, ölümü takdir eden de (yalnız) O'dur; ve Allah'tan başka sizi koruyabilecek, size yardım edebilecek kimse yoktur. 9:117 GERÇEK ŞU Kİ, Allah acıması-esirgemesiyle Peygamber'e ve sıkıntılı bir zamanda -hem de içlerinden bir kısmının kalpleri neredeyse kaymak üzereyken- ona bağlı kalıp zulmün ve kötülüğün egemen olduğu diyardan göç edenlere ve Din'e sahip çıkıp ona kol kanat gerenlere teveccüh etti. Sonra, bir kere daha: acıması-esirgemesiyle (Allah) onlara teveccüh etti. Çünkü O, gerçekten onlara karşı çok merhametli ve çok şefkatlidir. 9:118 Ve (yine acıyıp-esirgeyerek, inananların içinden) bozguncu telkinlere kapılan o üç (grup insana) da teveccüh etti; o kadar ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara (çok) dar gelmeye başladı ve içleri daraldı da Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anladılar; ve bunun üzerine O da yine merhametle onlara yöneldi, ki pişmanlık duyup tevbe etsinler: çünkü, (kendisine yürekten yönelen, sığınan herkesi) acıması-esirgemesiyle kuşatıp tevbeleri kabul eden yalnızca Allah'tır. 9:119 SİZ EY imana erişenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşmayın ve hep doğru sözlü kimselerden olun! 9:120 (Peygamber) şehrinin halkına da, onların çevresinde (yaşayan) bedevîlere de (seferde) Allah'ın Elçisi'ne katılmaktan kaçınmak ve kendi canlarını o'nunkinden fazla gözetmek yaraşmaz. Çünkü, onlar Allah yolunda ne zaman susuzluk, yorgunluk ya da açlık çekseler; ne zaman hakkı inkar edenleri şaşırtan bir adım atsalar; ve ne zaman başlarına gelmesi mukadder olan şeye düşman eliyle uğratılsalar (sonuç ne olursa olsun) bu onların lehine mutlaka kaydedilmektedir. Çünkü Allah, iyilik yapanların emeklerini asla boşa çıkarmaz! 9:121 Ve yine onlar, az ya da çok, (Allah için) ne zaman bir harcamada bulunsalar, yeryüzünde (Allah için) ne zaman bir yol katetseler, bu onların lehine kaydedilmektedir; Allah yaptıkları her şey için onları en güzel bir biçimde ödüllendirecektir. 9:122 Bütün bunlarla birlikte, (savaş zamanı) müminlerin hepsinin toptan yola çıkması doğru olmaz; onların arasında her gruptan bazılarının seferden geri kalmaları, (bunun yerine) Din hakkında derin ve sağlam bir bilgi elde etmek yolunda çaba göstermeleri ve (böylece) seferden dönen kardeşlerini aydınlatmaya çalışmaları daha yerinde olacaktır; böylece belki, onlar (da) kötülüğe karşı kendilerini (daha iyi) korumuş olacaklardır. 9:123 Siz ey imana erişenler! Hakkı inkar eden kimselerden yakınınızda olanlarla savaşın; (öyle ki) sizi kendilerine karşı sert ve direngen bulsunlar: ve bilin ki, Allah, kendisine karşı yüksek bir sorumluluk bilinci taşıyanlarla beraberdir. 9:124 NE ZAMAN bir sure indirilse, o hakkı inkar edenlerin arasından "Bu (haber) hanginizin imanını pekiştirdi?" diye (küçümseyerek) soran birileri çıkar. Ama imana erişmiş olanlara gelince, bu onların imanlarını pekiştirir ve onlar (Allah'ın kendilerine ulaştırdığı) müjdenin sevincini duyarlar. 9:125 Öte yandan, kalplerinde bir hastalık bulunanlarınsa, her yeni haber inançsızlıklarına inançsızlık katar ve böylece hakkı tanımama tutumu içindeyken ölüp giderler. 9:126 Peki, bunlar her yıl bir ya da iki kere denenip sınandıklarını bilmiyorlar mı ki tevbe edip (Allah'ı) anmıyorlar? 9:127 (Öyle ki,) ne zaman bir sure indirilse, "Kalplerinizde olanı bilebilecek biri mi var?" (der gibi) birbirlerine bakıyor, sonra da dönüp gidiyorlar. (Oysa) Allah döndürmüştür onların kalplerini (haktan), çünkü onu kavrayamayacak bir topluluktur onlar. 9:128 GERÇEK ŞU Kİ, (ey insanlar,) size kendi içinizden bir Elçi gelmiştir: sizin (öte dünyada) çekmek zorunda kalabileceğiniz sıkıntıdan ötürü kendini (zihnen) büyük bir yük altında hisseden; size çok düşkün (ve) müminlere karşı şefkat ve merhametle dolu bir Elçi... 9:129 Fakat (bütün bunlara rağmen) onlar yine de yüz çevirirlerse de ki: "Allah bana yeter! O'ndan başka tanrı yok. Hep O'na dayanmış O'na güvenmişimdir ben; çünkü O'dur en yüce hükümranlığın Rabbi". 10:1 Elif-Lâm-Râ. BUNLAR hikmetle dolu olan ilahî kitabın ayetleridir. 10:2 Kendi içlerinden birine, "Bütün insanlığı uyar; imana erişenlere, her bakımdan içtenlikli ve dürüst olmakla Rablerinin katında öteki herkesten ileri geçtiklerini müjdele" diye vahyetmemiz insanların tuhafına mı gitti? (Yalnızca) hakkı inkar edenler, "Bakın, bu (adam) düpedüz bir büyücü!" derler. 10:3 GERÇEK ŞU Kİ, sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede yaratan, sonra da kudret ve egemenlik makamına geçip varlığı yöneten Allah'tır. O'nun izni olmadıkça, araya girip kayıracak kimse yoktur. İşte böyledir sizin Rabbiniz: öyleyse (yalnızca) O'na kulluk edin: artık bunu (iyice) aklınızda tutmayacak mısınız? 10:4 Hepiniz topluca O'na döneceksiniz: bu Allah'ın, gerçekleşmesi kaçınılmaz olan sözüdür, çünkü O (insanı) bir kere yarattıktan sonra buna sonuna kadar devam ediyor ki, imana erişip iyi ve yararlı işler, eylemler ortaya koyanları adaletle ödüllendirsin. Hakkı inkara yeltenenleri ise, hakkı inat ve ısrarla reddetmelerinden ötürü yakıcı bir umutsuzluk içkisi ve can yakıcı bir azap beklemektedir. 10:5 Güneşi parlak bir ışık (kaynağı) ve ayı aydınlık kılan, ve yılların sayısını bilesiniz, (zamanı) ölçebilesiniz diye ona evreler koyan O'dur. Bunların hiç birini Allah bir anlam ve amaçtan yoksun yaratmış değildir. (Allah), bilmek isteyen bir topluluk için ayetlerini ayrıntılı olarak (işte böyle) açıklıyor: 10:6 Çünkü, gerçekten de, geceyle gündüzün ardarda gelmesinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı her şeyde, O'na karşı sorumluluk bilinci taşıyan bir toplum için mutlaka işaretler vardır! 10:7 Beri yandan, er geç Bizim karşımıza çıkacaklarına inanmayıp kendilerini bu dünya hayatıyla hoşnut kılmaya çalışanlara, onun ötesini gözetmeyenlere ve (böylece) Bizim ayetlerimizi umursamayanlara gelince: 10:8 yapageldikleri (bütün o kötülüklerden) ötürü onların varacağı yer ateştir. 10:9 (Ama), doğrusu, imana erişip doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, Rableri imanlarından dolayı onları doğru yola eriştirmektedir. (Ahirette) nimetlerle dolu hasbahçelerde onların ayakları altında dereler, ırmaklar çağıldayacaktır; 10:10 orada (o mutluluk makamında) onlar "Ey Allahım! sınırsız kudret ve izzetinle ne yücesin!" diye çığrışırlar; ve onlara, "Size selâm olsun" diye karşılık verilir; bunun üzerine onlar da son söz olarak: "Bütün övgüler, âlemlerin Rabbi olan Allah'a özgüdür!" derler. 10:11 (İMDİ), eğer, onların iyilik (olarak gördükleri şeyin kendilerine) ulaşmasını aceleyle istedikleri gibi, Allah da insanlara (günahları yüzünden hak ettikleri) şerri tezelden verseydi, onların sonu çarçabuk gelmiş olurdu! Ama Biz, Bizimle ergeç karşılaşacaklarına inanmayanları o kurumlu azgınlıkları içinde körcesine bocalayıp dururlarken kendi hallerine bırakırız. 10:12 Zaten, insanın başına bir sıkıntı gelince yan yatarken de, oturup kalkarken de Bize yalvarıp yakarır; ama ne zaman ki sıkıntısını gideririz, başına gelen sıkıntıdan kendisini kurtaralım diye sanki Bize hiç yalvarıp yakarmamış gibi (nankörce) davranmaya devam eder! Kendi güçlerini boşa harcayan (budala)lara, yapıp-ettikleri işte böyle güzel görünür. 10:13 Ve gerçek şu ki, sizden önce, kendilerine gönderilen peygamberler onlara hakkın apaçık delillerini getirdikleri halde (inat ve ısrarla) zulüm (ve kötülük) yapmaya devam ettikleri zaman, nice nesilleri yok ettik; çünkü onlar (bu delillere ya da peygamberlere) inanmayı reddettiler. Biz işte böyle cezalandırırız, günaha gömülüp giden toplumları. 10:14 Ve derken sizi yeryüzünde onların ardılları kıldık ki nasıl davranacağınıza bakıp değerlendirelim. 10:15 VE (hal böyleyken:) ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla kendilerine okunup ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler, "Bize bundan başka bir söylem/bir öğreti getir; ya da bunu değiştir" diyecek olurlar. (Ey Peygamber) de ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değil; ben ancak bana vahyedilene uyarım. Bakın, (bu konuda) Rabbime baş kaldıracak olursam, dehşet veren o (Büyük) Gün (gelip çattığında) azabın (beni bulmasın)dan korkarım!" 10:16 De ki: "Allah (başka türlüsünü) dileseydi, size bu (ilahî kelâmı) okuyup duyurmazdım; O da size ulaştırmazdı onu. Gerçek şu ki, bu (vahiy bana gelmezden) önce bir ömür boyu aranızda bulundum: öyleyse, yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?" 10:17 Hem, kendi uydurduğu yalanları Allah'a yakıştıran ya da O'nun ayetlerini yalanlayan kimseden daha zalim kim olabilir? Doğrusu, (böyle yaparak) günaha gömülüp giden kimseler kurtuluşa asla erişemeyeceklerdir; 10:18 ve (ne de) Allah'la beraber, kendilerine ne bir yarar ne de zarar verebilecek durumda olmayan şeylere veya varlıklara kulluk edip (kendi kendilerine), "Bunlar bizim Allah katındaki kayırıcılarımızdır" diyen (kimse)ler!.. De ki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber verebileceğinizi sanıyorsunuz? (Yoo,) kudret ve egemenliğinde sınırsız olan O'dur, ve insanların O'na, ilahlığında ortak yakıştırdıkları her şeyden sonsuzcasına yücedir. 10:19 VE (bil ki,) bütün insanlık sadece bir tek topluluk halindeydi, ama sonradan ayrı görüşleri benimsemeye başladılar. Şayet (bu konuda) Rabbinin katında önceden belirlenmiş bir karar olmasaydı düştükleri bütün bu ayrılıklar (daha başlangıçta) çözümlenmiş olurdu. 10:20 İMDİ (hakkı inkar edenler): "Ona niçin Rabbinin katından mucizevî bir alamet indirilmiyor?" deyip duruyorlar. O halde, (onlara) de ki: "İnsanoğlunun görüp algılayamayacağı şeylerin bilgisi ancak Allah'a özgüdür. Öyleyse, bekleyin (O'nun iradesi tecelli edinceye kadar:) hem, ben de sizinle bekleyeceğim!" 10:21 Ve (işte bunun gibi:) ne zaman kendilerine (bir) darlık dokunup geçtikten sonra (bu tür) insanlara rahmet(imizden biraz) tattırsak, hemen ayetlerimiz hakkında asılsız iddialar tasarlamaya başlarlar. De ki: "İnce tasarımda Allah (sizden çok) daha tezdir!" Dikkat edin! Bizim (görünmeyen) habercilerimiz tasarlayıp durduğunuz her şeyi (inceden inceye) kaydediyorlar! 10:22 Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Öyle ki, gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgarın önünde yolcuları alıp götürdüğü zaman (olanları düşünün,) gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini; derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları, öyle ki, (ölümün) kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de (o zaman) dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah'a yönelerek: "Bizi bu (felaketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimselerden olacağız!" diye yalvarıp yakarırlar O'na. 10:23 Ne var ki, Allah onları bu (felaketten) kurtarır kurtarmaz, hemen yeryüzünde haksız yere azgınlık yapmaya koyulurlar! Ey insanlar! Yaptığınız bütün taşkınlıklar döne dolaşa yine kendinizi bulacaktır! (Yalnızca) bu dünya hayatının (geçici) doyumları(nı) gözetiyorsunuz: fakat (hatırlayın ki,) sonunda Bize döneceksiniz ve o zaman (hayatta) yapıp-ettiğiniz her şeyi size (eksiksiz) haber vereceğiz. 10:24 Bu dünyadaki hayatın örnekçesi gökten indirdiğimiz yağmurunki gibidir ki onu, insanların ve hayvanların beslendiği yeryüzü bitkileri emer, tâ ki yeryüzü gözalıcı görkemine kavuşup süslenip bezendiği ve sakinleri onun üzerinde bütünüyle egemen olduklarına inandıkları zaman, bir gece vakti yahut güpegündüz (kıskıvrak yakalayan) hükmümüz iner ona; ve böylece onu kökünden biçilmişe çeviririz, sanki dün de yokmuş gibi! Düşünen insanlar için işte Biz böyle açık açık ve ayrıntılı olarak dile getiriyoruz ayetlerimizi! 10:25 (BÖYLE yapmakla) (bilin ki) Allah, (insanı) huzur ve güvenlik ortamına çağırmakta ve dileyeni dosdoğru bir yola yöneltmektedir. 10:26 İyi ve yararlı işler yapmakta sebatlı olanları (karşılık olarak) daha iyisi ve ondan da fazlası beklemektedir. (Kıyamet Günü'nde) onların yüzlerini ne bir kararma, ne de bir aşağılanma gölgelemeyecektir: İşte bunlardır cennetlikler; orada ebedî kalacak olanlar. 10:27 Ama kötü işler yapmış olanlara gelince; kötülüğün karşılığı kendisi kadar olacaktır; ve Allah'a karşı kendilerini savunacak kimseleri olmayacağına göre- (utanç) ve aşağılanma onları, sanki yüzlerini kopkoyu bir gecenin karanlığı bürümüş gibi, gölgeleyecek: İşte bunlardır cehennemlikler; orada yerleşip kalacak olanlar... 10:28 Çünkü, bir gün onların hepsini bir araya toplayacağız ve (hayattayken) Allah'tan başkalarına ilahlık yakıştıranlara: "Siz ve Allah'a ortak koştuğunuz o şeyler, (o varlıklar ve güçler, hepiniz) olduğunuz yerde kalın!" diyecek ve böylece onları birbirinden ayıracağız. Ve (o zaman) Allah'a ortak koştukları kimseler, (vaktiyle kendilerine kul-köle olmuş olanlara): "Sizin tapınıp durduğunuz biz değildik; 10:29 bizimle sizin aranızda hiç kimse Allah'ın yaptığı gibi şahitlik yapamaz: gerçek şu ki, (bize) tapındığınızın farkında bile değildik". 10:30 O an ve işte orada herkes geçmişte yapıp-ettiğiyle sorgulanacak; herkes Allah'a, O yüceler yücesi gerçek sahibine döndürülecek; onların boş hayalleri kendilerini yüzüstü bırakacaktır. 10:31 DE Kİ: "Sizi göğün ve yerin ürünleriyle rızıklandıran kimdir? Yahut kimdir, işitme ve görme yetisi üzerinde mutlak egemen olan? Kimdir, ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaran? Ve (yine) kimdir var olan her şeyi çekip çeviren?" Şüphesiz, diyecekler ki: "(Elbette) Allah!" Öyleyse, de ki: "Peki, O'na karşı artık gereken duyarlığı göstermeyecek misiniz? 10:32 (Hem de) O'nun, sizin Rabbiniz Allah olduğunu, Mutlak ve Nihaî Hakikat olduğunu bildiğiniz halde! Çünkü, hakikat (terk edildik)ten sonra, geriye sapıklıktan başka ne kalır? Öyleyse, hakikati nasıl gözden kaçırabilirsiniz?" 10:33 Böylece günahkarca davranmaya eğilimli olanlar hakkında Rabbinin sözünün hak olduğu ortaya çıkmış oldu: "Onlar inanmayacaklar". 10:34 De ki: "O sizin tanrılaştırdığınız varlıklar arasında (hayatı) yoktan var edip de sonra onu tekrar tekrar yaratan var mı?" De ki: "(Ancak) Allah'tır, (bütün karmaşıklığıyla hayatı) yoktan var eden ve sonra tekrar tekrar yaratan. Hal böyleyken, nasıl oluyor da, yanlış hükmediyorsunuz!" 10:35 De ki: "O sizin tanrılaştırdığınız varlıklardan hiç sizi hakka eriştiren var mı?" De ki: "(Yalnızca) Allah'tır, hakka eriştiren. Öyleyse, hakka eriştiren mi izlenmeye layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmedikçe bir başına doğru yolu bulamayacak durumda olan mı? Peki, ne oluyor size ve muhakemenize!" 10:36 Onların çoğu sadece zanna uymaktadırlar. Oysa, zan hiçbir şekilde hakkın yerini tutamaz. Gerçek şu ki, Allah onların yaptıklarını bütünüyle bilmektedir. 10:37 İmdi, bu Kuran, asla Allah'tan başkası tarafından tasarlanmış, uydurulmuş olamaz; üstelik o, önceki vahiylerden hakikat adına bugüne kalmış ne varsa onu doğrulayıp, âlemlerin Rabbinden (geldiğinden) şüphe olmayan vahyi özlü bir biçimde açıklıyor. 10:38 (Buna rağmen) yine de, (hakkı inkara şartlanmış olanlar), "Onu (Muhammed) uydurdu!" diyorlar. (Onlara) de ki: "Eğer doğru sözlü kimselerdenseniz, o zaman, onunkilere eş değer bir sure getirin; hem (bu iş için) Allah'tan başka kimi yardıma çağırabilirseniz çağırın!" 10:39 Hayır hayır, aslında onlar özünü, hikmetini kavrayamadıkları ve önceden kendilerine açıklanmamış her şeyi yalanlamaya eğilimliler. Onlardan önce gelip geçenler de işte böyle gerçeği yalanlamaya yeltenmişlerdi. (Ger-çeği görmek istiyorsan) zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak! 10:40 Onların içinde bu (ilahî vahye) hemen inanacak olanlar olduğu gibi, sonuna kadar inanmayacak olanlar da var; (ne olursa olsun) senin Rabbin bozgunculuk yapanları çok iyi bilmektedir. 10:41 Bunun içindir ki, (ey Peygamber) seni yalanlamaya kalkışırlarsa o zaman (onlara) de ki: "Benim yapıp-ettiklerim bana (yazılacak), sizin yapıp-ettikleriniz de size: ne siz benim yaptıklarımdan sorumlusunuz, ne de ben sizin yaptıklarınızdan sorumluyum". 10:42 Ve, onların aralarında sana kulak verir gibi yapanlar var; ama, eğer akıllarını kullanmıyorlarsa, sen sesini hiç sağırlara işittirebilir misin? 10:43 Ve yine onların aralarında sana bakıyormuş gibi yapanlar var; ama, eğer göremiyorlarsa, sen hiç körlere doğru yolu gösterebilir misin? 10:44 Gerçek şu ki, Allah (hiçbir konuda) insanlara en küçük bir haksızlık yapmaz; fakat insanların yine kendileridir kendilerine haksızlık yapan. 10:45 Ve o Gün Allah onları (huzuruna) topladığı zaman (onlara öyle gelecek ki yeryüzünde) sanki sadece tanışmalarına yetecek kadar (kısa bir süre), sadece gündüzün bir saati kadar kalmışlar; (vaktiyle) Allah'ın huzuruna çıkarılacakları uyarısını yalanlayan ve (bu yüzden) doğru yolu tutmaktan geri duranlar (o Gün) bütün bütün yanılmış, kaybetmiş olacaklar. 10:46 Ve (bu söylediklerimiz doğrultusunda) onlara (hakkı inkar edenlere) hazırladığımız şeylerden bazılarını sana ya (bu dünyada) gösteririz ya da (ceza gerçekleşmeden önce) senin canını alırız; (ama bil ki,) onların dönüşü er geç Bizedir; ve Allah, onların bütün edip-eylediklerine tanıktır. 10:47 HER ümmet için mutlaka bir elçi olagelmiştir: ancak (her ümmetin) elçisi geldikten (ve tebliğini yaptıktan) sonra onlar hakkında bütünüyle adaletle yargıda bulunulur; ve onlara asla haksızlık yapılmaz. 10:48 Buna rağmen yine de (hakkı inkar edenler:) "(kıyamet ve (nihaî) yargı hakkındaki) bu söz ne zaman gerçekleşecek? Eğer doğru sözlü kimselerseniz (buna cevap verin, ey siz inananlar)!" diye sorup duruyorlar. 10:49 (Ey Peygamber) de ki: "Allah dilemedikçe, ben kendim ne bir zararı önleyecek ne de kendime bir yarar sağlayabilecek güçteyim. Her ümmet için bir süre belirlenmiştir: süreleri son bulunca, onu ne bir an geciktirebilirler, ne de çabuklaştırabilirler". 10:50 De ki: "Ya bir gece vakti, ya da güpegündüz, eğer O'nun azabı başınızda koparsa, (neler hissedebileceğinizi) hiç düşündünüz mü? Günaha gömülüp gitmiş bir toplumun bunu tezlikle istemesini gerektirecek nasıl bir umudu olabilir ki? 10:51 Peki, gelmesinde (meydan okurcasına) tezlik gösterdiğiniz (ve) şimdi (size, 'Ona inanıyor musunuz? diye sorulacağı o Gün) gelip çattıktan sonra mı, ancak o zaman mı, ona inanacaksınız? 10:52 O Gün ki, (dünya hayatında) haksızlık yapmaya eğilim gösterenlere, 'Tadın bitmeyen azabı denecek, yapageldiğiniz işlerin karşılığından başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz sanki?" 10:53 Bazıları da sana, "Bütün bunlar gerçek mi?" diye soruyorlar. De ki: "Elbette! Rabbim hakkı için, katıksız gerçek bu; ve sizler de (büyük sorgulamadan) asla kaçamayacaksınız!" 10:54 Haksızlık yapan herkes, dünyadaki her şey onun olsa, (o Gün) onu kurtulmak için fidye olarak verirdi. Ve (o zalimler kendilerini bekleyen) azabı görünce pişmanlıklarını gösterecek gücü (bile) kendilerinde bulamayacaklar. Yine de onlar hakkında adaletle yargıda bulunulacak; kendilerine zulmedilmeyecektir. 10:55 Dikkat edin! Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır! Dikkat edin! Allah'ın vaadi, başa gelmesinden şüphe edilmeyecek bir gerçektir; ne var ki, onların çoğu bunu bilmez! 10:56 Hayatı bahşeden ve ölümü takdir eden O'dur; ve sonunda hepiniz O'na dönmek zorundasınız. 10:57 EY İNSANLAR! İşte Rabbinizden size bir öğüt, kalplerde olabilecek her türlü (darlık ve hastalık) için bir şifa ve (O'na) inanan herkes için hidayet ve rahmet gelmiş bulunuyor. 10:58 Söyle (onlara), Allah'ın bu cömertliği ve rahmetiyle işte böylece sevinsinler: (sevinsinler ki,) bu onların toplayıp biriktirdiği her şeyden daha üstün, daha iyidir! 10:59 De ki: "Hiç Allah'ın sizin için rızık olarak indirdiği şeyler üzerinde düşündünüz mü? O rızıklar ki, bir kısmını yasaklıyor, bir kısmını da meşru görüyorsunuz". De ki: "(Böyle yapmanız konusunda) size Allah mı izin verdi; yoksa (düpedüz) kendi tahminlerinizi mi Allah'a yakıştırıyorsunuz?" 10:60 Peki, bu kendi yalanlarını Allah'a yakıştıranlar, Kıyamet Günü (başlarına gelecek olan) hakkında acaba ne düşünüyorlar? Gerçek şu ki, Allah insanlara karşı sınırsız cömertlik göstermektedir; ama (ne yazık ki) onların çoğu şükrünü bilmez. 10:61 VE (SEN, ey Peygamber) hangi koşullarda olursan ol, bu (ilahî kitaptan) okunacak hangi konuyu dile getirirsen getir ve (siz ey insanlar) hangi işi yaparsanız yapın, (unutmayın ki) siz bu işlere giriştiğiniz an(dan itibaren) Biz üzerinizde gözlemci bulunuyoruz: çünkü ne yerde, ne de gökte tartıya gelmeyecek kadar küçük şeyler bile senin Rabbinin bilgisinden kaçamaz; ne bundan daha da küçüğü, ne de bundan büyüğü yoktur ki (O'nun) apaçık takdirinde kaydedilmiş olmasın. 10:62 Unutmayın ki, Allah'a yakın olanların korkmaları için bir sebep yoktur; onlar acı ve üzüntü çekmeyecekler. 10:63 Onlar, imana erişip Allah'a karşı hep bilinçli ve duyarlı kalmaya çalışan kimselerdir. 10:64 Onlar için hem bu dünya hayatında hem de sonraki hayatta müjdeler var. Ve Allah'ın vaadlerinde asla bir değişme olmayacak (olduğuna göre), işte budur en büyük zafer, en büyük başarı! 10:65 Bu itibarla, (hakkı inkar edenlerin) sözleri sana acı ve sıkıntı vermesin. Çünkü kudret ve üstünlük bütünüyle Allah'a özgüdür: her şeyi işiten O'dur, her şeyi özüyle bilen O. 10:66 UNUTMAYIN Kİ, göklerde ve yerde kim varsa hepsi ister istemez Allah'a aittir; hal böyleyken, peki, Allah dışında tanrısal nitelikler yakıştırılan varlıklara yalvarıp yakaran kimseler (böyle yapmakla) neye uyuyorlar? Sadece zanna uyuyorlar; yalnızca tahmine dayanıyorlar. 10:67 (Oysa,) bağrında dinlenesiniz diye geceyi ve (işlerinizi) görüp gözetesiniz diye gündüzü var eden O'dur; işte bunda, dinleyip (ders almak) isteyen insanlar için ayetler vardır. 10:68 (Bütün bu açıklamalardan sonra (yine de)), "Allah kendine bir oğul edindi!" diyorlar. O yüceler yücesi, kendisine yakışmayacak niteliklerden kesinlikle uzaktır! Her bakımdan mutlak olarak kendine yeterlidir: göklerde ve yerde var olan her şey O'na aittir! Sizinse elinizde bu (tür iddialarınızı) destekleyecek hiçbir deliliniz yoktur! Hal böyleyken, bilemeyeceğiniz şeyi mi Allah'a yakıştırıyorsunuz? 10:69 De ki: "Kendi uydurdukları yalanı Allah'a yakıştıranlar asla esenliğe erişemeyeceklerdir!" 10:70 (Kısa süren) bir tutunmadır bu dünyadaki; ve sonra onların dönüşü er geç Bize olacak: Ve Biz de, hakkı inat ve ısrarla inkar etmelerinin karşılığı olarak onlara o çok yoğun, çok şiddetli acıyı tattıracağız. 10:71 (ŞİMDİ artık) onlara Nûh'un başından geçenleri anlat; hani o, kavmine: "Soydaşlarım!" demişti, "eğer benim (aranızdaki) konumum ve Allah'ın ayetlerini size bildirmem zorunuza gidiyorsa, bilin ki, ben Allah'a güveniyorum. Öyleyse, artık (bana) yapacağınızı yapmak için hem kendi gücünüzü hem de Allah'tan başka tanrılık yakıştırdığınız yardımcılarınızı bir araya toplayın; bir kere ne yapacağınıza karar verdikten sonra da artık girişeceğiniz eylem sizi tasalandırmasın; (neye ki karar verdiyseniz) bana karşı artık elinizden geleni ardınıza komayın; hem de bana hiç soluk aldırmadan! 10:72 Beri yandan, eğer (size ulaştırdığım mesajdan) yüz çevirirseniz, (hatırlayın ki,) ben sizden bir karşılık beklemiş değilim; benim ücretim(i ödemek) Allah'tan başkasına düşmez; çünkü ben kendini O'na teslim edenlerden biri olmakla emrolundum". 10:73 (Bütün bu uyarılara rağmen) o'nu yalanlamaya kalkıştılar! Ve Biz de o'nu ve gemide o'nunla birlikte olanların hepsini kurtarıp (yeryüzüne) mirasçı kıldık; ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanları ise suda boğduk: İmdi, bir bak, uyarıldıkları halde uymayan insanların sonu nasıl olurmuş! 10:74 VE SONRA, o'nun ardından -her birini kendi toplumlarına olmak üzere- (başka) elçiler gönderdik; öyle ki o'nlar da hakkın apaçık delillerini ortaya koydular; fakat onlar bir kere yalanlamış bulundukları şeye (sonradan) bir türlü inanmak istemediler: haddi aşanların kalplerini Biz işte böyle mühürleriz. 10:75 Bu (ilk peygamberlerden) sonra Musa ve Harun'u ayetlerimizle Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik: ne var ki onlar, günaha gömülüp gitmiş bir topluluk oldukları için, büyüklük tasladılar, 10:76 Öyle ki, kendilerine katımızdan hak geldiği zaman, "Bakın, bu düpedüz bir büyü!" dediler. 10:77 Musa: "Size hak geldiğinde hakkında böyle mi konuşursunuz?" dedi, hiç büyü olabilir mi, bu? Hem de, büyücülerin mutlu sona asla ulaşamayacakları ortadayken!" 10:78 (Seçkinler:) "Bizi atalarımızı inanç ve uygulama olarak izler bulduğumuz yoldan çevirmeye ve böylece ikinizin bu ülkede söz sahibi kimseler olmanızı sağlamaya mı geldin? Her ne hal ise, size, ikinize inanmıyoruz!" dediler. 10:79 Ve Firavun "En usta sihirbazları bana getirin!" diye emretti. 10:80 Sihirbazlar gelince Musa onlara: "Haydi atın atmak (istediğinizi)!" dedi. 10:81 Böylece onlar (asâlarını) atıp (gözbağcılık yoluyla izleyenleri etkileyince) Musa onlara: "Bu yaptığınız sihirden başka bir şey değil; Allah bunu mutlaka boşa çıkaracaktır! Gerçek şu ki, Allah bozgunculuk yapanların işini asla ileri götürmez. 10:82 Tersine, kelimeleriyle ancak hakkın ortaya çıkmasını sağlar; günaha gömülüp giden insanlar bundan hoşnut olmasalar da!" 10:83 Firavun ve onun seçkinler çevresi kendilerine zulmeder korkusuyla (başkaları geri dururken) kavminden ancak birkaç kişi Musa'ya olan inançlarını açıkladılar: çünkü Firavun ülkede gerçekten de nüfûz ve iktidar sahibiydi, ve üstelik ölçüsüz, acımasız biriydi. 10:84 Musa: "Eğer Allah'a inanıyorsanız" dedi, "eğer gerçekten O'na bağlanıp kendinizi O'na teslim etmişseniz, öyleyse artık güvenin O'na!" 10:85 Bunun üzerine onlar da: "Biz güvenimizi Allah'a bağlamışız! Ey Rabbimiz, bizi zalim bir topluluğun elinde rüsvay etme!" dediler. 10:86 "Hakkı inkar eden bu toplumun elinden lütfunla kurtar bizi". 10:87 Biz de Musa ile kardeşine: "Şehirde halkınız için bazı evleri sığınak edinin" diye vahyettik, "ve (onlara deyin ki) 'Evlerinizi ibadet yerine dönüştürün; ve namazda devamlı ve kararlı olun! Ve (sen ey Musa!) inananları (Allah'ın yardımıyla) müjdele!" 10:88 Ve Musa: "Ey Rabbim!" dedi, "gerçek şu ki, Sen Firavun ve onun seçkinler çevresine dünya hayatında görkem ve zenginlik verdin; öyle ki, bunun sonucu olarak onlar da, ey Rabbim, (başkalarını) Senin yolundan çeviriyorlar! Ey Rabbimiz, öyleyse artık onların zenginliklerini silip yok et, (ve böylece) kalplerini katılaştır; çünkü çetin azabı görmedikçe inanmayacaklar!" 10:89 (Allah:) "Bu dileğiniz kabul olundu" dedi, "öyleyse, siz ikiniz dosdoğru yolda sabır ve sebatla devam edin ve (doğru nedir, eğri nedir) bilmeyenlerin yolunu izlemeyin!" 10:90 Derken İsrailoğulları'nı denizin öte yakasına geçirdik; bunun üzerine Firavun ve ordusu hışımla onların ardına düştü, (denizin dalgaları onları örtüp de Firavun) boğulmak üzereyken: "Elhak, inandım," dedi, "İsrailoğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı yok! Ve ben de artık kendini yürekten O'na teslim eden kimselerdenim!" 10:91 (Ona): "Ancak şimdi mi?" denildi, "Oysa, bu güne kadar (Bize) hep başkaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın! 10:92 (İmdi,) bugün senin sadece bedenini kurtaracağız ki, senden sonra gelecek olanlar için (uyarıcı) bir işaret olsun; çünkü, gerçek şu ki, insanların çoğu ayetlerimize karşı umursamazlık gösteriyor!" 10:93 Derken, İsrailoğulları'na son derece güzel, emin bir yurt tayin ettik ve kendilerini temiz ve hoş rızıklarla rızıklandırdık. Ama, ne zaman ki (vahiy yoluyla) kendilerine (hakikat) bilgi(si) geldi, ancak o zaman aralarında çekişmeye, farklı görüşler benimsemeye başladılar: Allah, çekişmeye düştükleri her konuda Kıyamet Günü aralarında elbette hüküm verecektir. 10:94 BÜTÜN bunlardan sonra, (ey insanoğlu), sana indirdiğimiz şey(in doğruluğun)dan hâlâ şüphede isen, önceki çağlarda vahyedilmiş metin-(leri) okuyan kimselere sor: (O zaman anlayacaksın ki) Rabbinden sana gelen haktır. O halde, artık şüphecilerden olma. 10:95 Allah'ın ayetlerini yalanlayan kimselerden olma ki, kendini kaybedenler arasında bulmayasın. 10:96 Gerçek şu ki, haklarında Rablerinin sözü (yargısı) gerçekleşmiş olanlar imana erişemeyeceklerdir. 10:97 Kendilerine her türlü kanıtlayıcı belge gelse bile, tâ ki (öte dünyada kendilerini bekleyen) o çok can yakıcı azabı gözleriyle görünceye kadar... 10:98 Çünkü, ne yazık ki, Yunus toplumundan başka, (bütün bireyleriyle topyekun) imana erişen ve böylece imanının (vereceği huzur ve güvenliği) tadan herhangi bir cemaat çıkmadı henüz. (Yunus'un soydaşları) inandıkları zaman, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) alçalmanın, bayağılaşmanın yol açacağı acıyı ve sıkıntıyı onlardan uzaklaştırdık ve belli bir süre varlıklarını sürdürmeleri için kendilerine fırsat verdik. 10:99 (İşte bunun gibi) Rabbin eğer öyle olmasını dileseydi, yeryüzünde yaşayan herkes topyekun imana erişirdi: Hal böyleyken, insanları inanıncaya kadar zorlayabileceğini mi sanıyorsun, 10:100 hem de, hiç kimsenin, Allah'ın izni olmadıkça asla imana erişemeyeceği ve aklını kullanmayanlara alçaltıcı, bayağılaştırıcı (inançsız)lığı musallat edenin O olduğu (gerçeği) ortadayken? 10:101 De ki: "Göklerde ve yerde var olanlara bakın da düşünün!" Ne var ki, inanmayacak olan bir topluma ne ayetlerin, ne de uyarmaların bir yararı dokunabilir! 10:102 O halde, kendilerinden önce gelip geçen (inkarcıların yaşadığı felaket) günlerinden başka günler mi bekliyorlar? De ki: "Öyleyse, (olacak olanı) bekleyin bakalım; doğrusu ben de sizinle beraber bekleyeceğim!" 10:103 (Çünkü bu konudaki değişmeyen uygulama şudur: hakkı inkar edip ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanların felaketlerini hazırlarız;) ve buna karşılık elçilerimizi ve imana erişenleri kurtarırız. İşte bize hak olan, böylece inananları kurtarmamızdır. 10:104 (EY PEYGAMBER,) de ki: "Ey insanlar, eğer benim imanımdan şüphede iseniz, (bilin ki,) kulluk etmem, sizin Allah'tan başka kulluk ettiğiniz varlıklara; ben yalnızca, sizi(n hepinizi) öldürecek olan Allah'a kulluk ederim: çünkü ben (yalnız O'na) inanan kimselerden biri olmakla emrolundum". 10:105 (Ey İnsanoğlu,) işte böyle (sen de) yüzünü, yalancı, aldatıcı şeylerden bütünüyle arınmış olarak, sebat ve samimiyetle (gerçek) inanca çevir; Allah'tan başkasına tanrılık yakıştıranlardan olma. 10:106 Sana ne bir yarar, ne de bir zarar verebilecek durumda olmayan varlıkları Allah'la beraber anıp onlara yalvarıp yakarma: çünkü, eğer böyle yaparsan muhakkak ki zalimlerden olursun! 10:107 Ve (bil ki,) eğer senin başına Allah bir darlık, bir sıkıntı saracak olsa, O'ndan başka onu giderecek yoktur: Ve eğer hakkında iyilik, genişlik diliyorsa, O'nun lütuf ve cömertliğini engelleyebilecek kimse de yoktur; O lütuf ve cömertliğini kullarından dilediğine nasip eder. Çünkü çok acıyan-esirgeyen gerçek bağışlayıcı O'dur. 10:108 (EY PEYGAMBER,) de ki: "Ey insanlar, şimdi size Rabbinizden hakikat (bilgisi) gelmiş bulunuyor artık. Bundan böyle her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi lehine seçmiş olacaktır; ve her kim ki sapıklığı seçerse, yine bunu kendi aleyhine seçmiş olacaktır. Sizin davranışınızdan sorumlu değilim ben". 10:109 (Sana gelince, Ey Muhammed, sen de) yalnızca sana vahyedilene uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret: çünkü hükmedenlerin en iyisi O'dur. 11:1 Elif-Lâm-Râ. (BU) İLAHÎ BİR KİTAPTIR ki, ayetleri her şeyden bütünüyle haberdar olan hikmet sahibi (Allah) tarafından kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı biçimde dile getirilmiştir 11:2 ki, Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey Peygamber, de ki:) "Bakın ben size Onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyici (olarak) görevlendirildim: 11:3 Rabbinizden günahlarınız için bağışlanma dileyin ve sonra tevbe ve pişmanlık tavrı içinde Ona yönelin ki, O da sizi (bu dünya) hayatında (Onun belirlediği) bir süre doluncaya kadar güzel bir geçimle geçindirsin; ve (öte dünyada da) erdem sahibi herkese erdemliliğinin karşılığını (fazlasıyla) versin. Fakat eğer (doğru yoldan) dönerseniz, o zaman, doğrusu o zorlu Gün (gelip çattığında) azabın sizin başınıza gelmesinden korkarım! 11:4 Hepinizin dönüşü Allahadır; ve O her şeyi edip-eylemeye yeten sınırsız bir kudrete sahiptir". 11:5 Bakın hele, (kitabın doğruluğunu inkara şartlanmış olanlar) kendilerini Onun gözetiminden gizlemek için kalplerini (nasıl) kat kat örtülerle örtüyorlar. Bilin ki, (hakikati görmemek ya da duymamak için kat kat) giysiler içine girdikleri zaman (bile) O, onların gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bütünüyle bilmektedir; çünkü O, kalplerde olan hakkında mutlak ve eksiksiz bilgi sahibidir. 11:6 Ve yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allaha bağlı olmasın; ayrıca O, her canlının (yeryüzünde) yaşama süresini de, (ölümden sonra) yerleşip kalacağı yeri de bilmektedir: Bütün bunlar apaçık bir kitapta yer almış bulunmaktadır. 11:7 Odur, gökleri ve yeri altı evrede yaratan; Ve (hayatı yarattığı sürece) Onun kudret ve tahtı suyun üstündeydi. (Allah size böylece Ona olan bağımlılığınızı hatırlatıyor) ki sizi sınayıp hanginizin eylem ve davranışça iyi olduğunu ortaya koysun. Şöyle ki: eğer (sen, ey Peygamber,) (insanlara:) "Unutmayın ki, ölümden sonra diriltileceksiniz!" desen, hakki inkara şartlanmış olanlar hemen, "Açıkçası, bu büyüleyici bir vehimden başka bir şey değil!" diye karşılık verirler. 11:8 Ve ayrıca, onların (hak ettiği) azabı (tarafımızdan) belirlenmiş bir vakte kadar ertelesek hemen şöyle derler: "Onun (hemen gerçekleşmesini) önleyen ne?" Bilin ki, o Gün (o sözü geçen azap) onların başına geldiği zaman, onu kendilerinden uzak tutacak hiçbir güç olmayacak; ve alay edip durdukları şey onları kuşatıp bunaltacaktır. 11:9 Bunun gibi, insana katımızdan bir rahmet tattırsak, sonra da onu kendisinden çekip alsak, hemen (önceki lütfümüzü) nankörce unutup umutsuzluğa düşer. 11:10 Yine, başına gelen bir darlıktan, sıkıntıdan sonra bir bolluk, bir genişlik tattıracak olsak hemen "Musibetler yakamı bıraktı!" diyerek, kendinden bilir, kurumlu boş bir sevince kaptırır kendini. 11:11 (İnsanların çoğu böyledir; pek tabii) güçlüklere göğüs geren, dürüst ve erdemli davranan kimseler bunun dışında; işte bu sonrakiler ki, onları günahlarından ötürü arınma, bağışlanma ve büyük bir mükafat beklemektedir. 11:12 O HALDE, (ey Peygamber, sırf inkarcılar hoşlanmıyor diye ve) onların "Niçin ona (gökten) bir hazine inmedi" ya da, "(niçin) onunla (gözle görülebilen) bir melek gelmedi?" diye söylenmelerinden ötürü yüreğin daralıyor diye sana vahyedilen mesajın bir kısmını göz ardı etmen hiç doğru olur mu? (Unutma ki,) sen sadece bir uyarıcısın; Allah ise her şeyin üzerinde gözetici olarak bulunuyor, 11:13 ve bunun içindir ki: "Onu (Kuranı) (Muhammedin kendisi) uydurdu!" diyorlarsa, (onlara) de ki: "Madem öyle, doğru sözlü kimselerdensiniz, o zaman, onunkilerle aynı değerde insan zihninden çıkma on sure getirin (de görelim); hem (bu iş için) Allahtan başka kimi (yardıma) çağırabilirseniz çağırın. 11:14 Ve eğer (bu yardıma çağırdıklarınız) size yardım edemiyorlarsa o zaman bilin ki, (bu Kuran) ancak ve ancak Allahın ilminden indirilmiştir, (ve yine bilin ki) Ondan başka ilah yoktur. O halde, şimdi artık Ona teslim olacak mısınız?" 11:15 DÜNYA HAYATINI ve onun görkemini, zenginliğini isteyenlere gelince, onlara bu (hayatta) yapıp-ettiklerinin karşılığını tam olarak ödeyeceğiz ve onlar da hak ettiklerinden asla yoksun bırakılmayacaklar: 11:16 İşte bunlar, ahirette paylarına ateşten başka bir şey düşmeyen kimselerdir- çünkü onların bu (dünyada) yapıp-ettikleri hep boşa gidecektir; yapıp-ettikleri değersizdi zaten. 11:17 O halde, (hiç dünya hayatından ötesini umursamayan biriyle) Rabbinin katından apaçık bir kanıta dayanan kimse bir tutulabilir mi? O kanıt ki, Onun katından olan (bu) tanıklık belgesiyle ulaştırılmaktadır, hem de ondan önce (bir tanıklık belgesi), bir rehber ve rahmet olarak Musaya vahyedilen kitap da ortada iken. Onlar, (bu mesajı anlayan kimseler, işte yalnız onlar) o mesaja inanırlar; ama (düşmanlık için) örgütlenmiş inkarcılarınsa (ahirette) varacakları yer ateştir. Bunun içindir ki, bu (vahyin gerçekliğinden) asla bir şüphen olmasın: o elbette Rabbinden (gelen) bir gerçektir, insanların çoğu ona inanmasa da. 11:18 Kendi yalanlarını Allaha yakıştıran kimselerden daha zalim kim olabilir? (Hesap Gününde) böyleleri Rablerinin huzuruna çıkarıldıklarında (kendilerine karşı) tanıklığa çağırılanlar (onlar için): "Rableri hakkında yalan söyleyen kimseler işte bunlardı!" diyecekler. Unutmayın, Allahın lâneti zalimlere yöneltilmiştir, 11:19 o zalimler ki, başkalarını Allahın yolundan alıkoyarlar ve onu eğri, dolambaçlı bir yol olarak göstermeye çalışırlar; ahiret hayatını yok sayan zaten onlardır! 11:20 Böyleleri, yeryüzünde (yaptıkları yanlarına kalsa bile, nihaî hesaptan) yakalarını kurtaramayacak, kendilerini Allaha karşı koruyacak bir dost da bulamayacaklar. (Hakkı) işitme yetilerini kullanmadıklarından ve görmek, fark etmek istemediklerinden ötürü (öte dünyada) azap kat kat artırılacaktır onlar için. 11:21 İşte kendi kendilerine (kendi güçlerine, yeteneklerine) yazık edenler böyleleridir; onların o yalana dayalı çürük tezlerinin kendilerine (Hesap Gününde) bir yararı olmayacak: 11:22 Ve hiç şüphe yok ki, öte dünyada kaybedecek olan da onlar olacak! 11:23 (Buna karşılık,) gerçek imana erişen, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan ve Rablerine alçak gönüllülükle boyun eğen kimseler; cennetlik olanlar, orada yerleşip sonsuza kadar yaşayacak olanlar işte böyleleridir. 11:24 Bu iki bölük insanın kıyaslanması, kör ve sağır olan kimseyle gören ve işiten kimsenin kıyaslanması gibidir: bu ikisi yapı olarak hiç bir tutulabilir mi? Hiç değilse, bunu aklınızda tutmayacak mısınız? 11:25 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz Nûhu (da aynı mesajla) kavmine gönderdik: "Bilin ki, ben size açık, yalın bir uyarıyla geldim 11:26 ki Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz, çünkü sizin için çok acıklı bir Günün azabından korkuyorum!" 11:27 Kavminden hakkı kabule yanaşmayanların ileri gelenleri: "Biz senin kişiliğinde bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey görmüyoruz" dediler, "üstelik, hemen ilk bakışta, içimizde, aşağı tabakadan bir takım (dar görüşlü) insanların dışında kimsenin seni izlediğini de görmüyoruz; dolayısıyla, bize karşı bir üstünlüğünüz olduğu görüşünde değiliz; tersine, yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz!" 11:28 (Nûh:) "Ey kavmim!" dedi, "Ne dersiniz, ya benim, Rabbimin katından apaçık bir kanıta dayandığım; Onun katından bana (aydınlatıcı) bir rahmetin, (bir vahyin) bahşedildiği doğruysa ve siz de buna karşı kör kalmışsanız, söyleyin, hoşunuza gitmediği halde onu görüp fark etmeniz için sizi zorlayabilir miyiz?" 11:29 "Ey kavmim; üstelik bu mesaj(ı size ulaştırdığım) için sizden bir çıkar da ummuyorum; benim (çabalarımın) karşılığı ancak Allah katındadır. Ayrıca, ben imana erişenler(in hiç birini) yanımdan kovmayacağım. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklar(ını biliyorlar); ama size gelince, sizin (doğrudan eğriden habersiz, yol yordam) bilmez bir topluluk olduğunuzu görüyorum! 11:30 Hem, ey kavmim, eğer onları yanımdan kovarsam, söyleyin, Allaha karşı kim korur, kim savunur beni? Bunu hiç aklınıza getirmiyor musunuz? 11:31 "Öte yandan, size Allahın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, insanın duyu ve algı alanının ötesini bilirim de (demiyorum), bir melek olduğumu da söylemiyorum; sizin o hor gördüğünüz kimselere Allahın bir hayır ulaştırmayacağını ise zaten söyleyemem, çünkü onların kalplerinde olanı Allah daha iyi bilir. (Ve eğer bu kabil şeyler söyleyecek olsaydım) kuşkusuz, zalimlerden olurdum." 11:32 (İnkarcıların ileri gelenleri:) "Ey Nûh, bizimle çok tartıştın, tartışmayı (gereksiz yere) fazla uzattın" dediler, "eğer doğru sözlü kimselerdensen artık getir şu bizi tehdit edip durduğun şeyi!" 11:33 "Eğer dilerse" dedi, "onu size ancak Allah getirebilir ve siz de yakanızı kurtaramazsınız: 11:34 çünkü size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizin azgınlık içinde kalmanızı dilemişse, benim öğüdümün size hiçbir yararı olmaz. Rabbiniz Odur ve hepiniz er geç Ona döneceksiniz." 11:35 "(MUHAMMED) kendisi bu (kıssayı) uydurdu" diyorlar, öyle mi? (Ey Peygamber) de ki: "Eğer onu ben uydurduysam bu günahımdan ben sorumlu olayım; ama (hiç değilse) sizin işlediğiniz günahtan uzağım". 11:36 VE NÛHA: "Senin kavminden, şimdiye kadar inanmış olanların dışında kimse inanmayacak" diye vahyettik, "Bu yüzden, onların yapabilecekleri şeylerden ötürü sakın tasalanma, 11:37 Bizim gözetimimiz ve vahyettiğimiz biçimde (seni ve seninle beraber olanları kurtaracak olan) tekneyi inşa et ve haksızlığa sapanlar için bana başvurma, çünkü onlar boğulacaklar!" 11:38 Ve böylece (Nûh) gemiyi yapmaya başladı; (o bu işle uğraşırken) kavminin ileri gelenleri her ne zaman yanından geçseler onunla alay eder eğlenirlerdi; o da onlara: "Siz bizimle alay ediyorsanız, bilin ki, sizin alay ettiğiniz gibi biz de (yaklaşan azaptan yana bilgisizliğinizden ötürü) sizinle alay ediyoruz" derdi. 11:39 "Çünkü, yakında siz de öğreneceksiniz, (dünya hayatında) alçaltıcı azabın kimin başına geleceğini ve (öte dünyadaki) sürekli azabın da kimin başına konacağını!" 11:40 (Bu böylece devam etti) tâ ki, hükmümüz vaki olup da yeryüzünde sular taşkınlar halinde kaynayıp coşuncaya kadar. (Nûh'a): "Her cins (hayvandan) birer çift ve haklarında hüküm verilmiş olanları değil, yalnız aileni ve imana erişenleri gemiye bindir!" dedik, çünkü o'nun inancını paylaşanlar zaten küçük bir topluluktu. 11:41 Böylece (kendisini izleyenlere Nûh): "Haydi, binin artık," dedi, "yürümesi de, demir atması da Allah adıyla olan bu gemiye! Doğrusu, benim Rabbim gerçekten bağışlayıcıdır, esirgeyicidir!" 11:42 Ve derken, onları götüren gemi dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu. Ve o an kıyıda kalan oğluna (Nûh): "Oğulcuğum" diye bağırdı, "gel bin bizimle gemiye, o inkarcıların yanında kalma!" 11:43 (Fakat oğlu:) "Ben, beni sulara karşı koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi.(Nûh:) "Bugün, (Allah'ın) acımasını, esirgemesini hak etmiş olanların dışında, kimse için Allah'ın hükmünden kurtuluş yoktur!" Ve tam o anda aralarında bir dalga yükseldi ve (oğul) boğulup gidenlerin arasına karıştı. 11:44 Ve derken, "Ey yer, suyunu yut!" denildi; "Ey gök, (yağmurunu) durdur!" Ve böylece sular çekildi, (Allah'ın) hükmü yerine geldi, gemi Cûdî Dağı'na oturdu. Ve böylece, zulmeden bu halk için "uzak olsunlar!" sözü söylenmiş oldu. 11:45 Bu arada Nûh Rabbine yakarıp "Rabbim!" dedi, "O benim kendi oğlumdu, ailemden biriydi; demek ki, Senin vaadin (herkes için) geçerli ve Sen hüküm verenlerin en adili, en söz geçirenisin!" 11:46 (Allah:) "Ey Nûh!" dedi, "O senin ailenden sayılmazdı; çünkü iyi ve doğru olmayan bir şey yaptı o. Ayrıca hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şey isteme Benden: böylece, sana cahillerden olmamanı öğütlüyorum". 11:47 "Ey Rabbim!" dedi (Nûh), "Senden, hakkında bilgi sahibi olmadığım herhangi bir şey istemekten Sana sığınırım! Çünkü, beni bağışlamaz, beni acıyıp esirgemezsen, şüphesiz, kaybedenlerden olurum!" 11:48 Bunun üzerine (Nûh'a) "Ey Nûh!" denildi, "Sana ve seninle beraber (olanlara; senin ve) onlar(ın soyun)dan gelecek olan (iyi) insanlara katımızdan bir barış ve güvenlik, bir bolluk bereket (vaadi) ile gemiden in. Fakat (senin ve onların soyundan gelecek olan zalim ve inkarcı) insanlara gelince, Biz onların (bu dünyada belli bir süre) tutunup geçinmelerine fırsat verecek, sonra da başlarına katımızdan bir azap saracağız." 11:49 BÜTÜN BUNLAR (ey Muhammed,) sana vahyettiğimiz bilinmedik haberlerdendir ki onları ne sen ne de soydaşların bundan önce (bu haliyle ve tam olarak) bilmiyordunuz. Öyleyse, sen de artık (Nûh gibi) sabırlı ol. Çünkü, unutma ki, gelecek, mutlaka, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olanlardan yana olacaktır! 11:50 'ÂD TOPLUMUNA da soydaşları Hûd'u gönderdik. O (da onlara): "Ey kavmim! (Yalnızca) Allah'a kulluk edin!" dedi, (çünkü) sizin O'ndan başka tanrınız yok. (Bu halinizle) aslı olmayan şeyler uyduran kimselersiniz sadece! 11:51 "Ey kavmim! Bu (uyarılar) için sizden bir karşılık da bekliyor değilim; benim (çabalarımın) karşılığı beni yaratan (Allah'tan) başkasına düşmez. Öyleyse, artık aklınızı kullanmayacak mısınız?" 11:52 "Ey kavmim! Haydi artık günahlarınız için Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O'na yönelin ki, size gökten bolca rahmet ve bereket yağdırsın; gücünüze güç katsın ve iflah bulmaz suçlular olarak (benden) yüz çevirmeyin!" 11:53 (Soydaşları:) "Ey Hûd!" dediler, "Bize (peygamber olduğunu kanıtlayan) açık bir delil, bir belge getirmedin; bu yüzden, senin bir tek sözünle tanrılarımızı bir kenara atıp sana inanacak değiliz. 11:54 Seni tanrılarımızdan biri fena çarpmış demekten başka sözümüz yok sana!" (Hûd:) "Allah'ı tanık tutarım, ve siz de tanık olun ki, kesinlikle uzağım ben, sizin yaptığınız gibi tanrılar edinmekten; 11:55 yani, O'ndan başkalarını! Haydi, bana karşı topunuz (istediğiniz kadar) tuzak kurun, elinizden geleni ardınıza komayın! 11:56 Ama unutmayın ki, ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvenip dayanıyorum; çünkü hiçbir canlı yoktur ki ipini O tutuyor olmasın. Rabbimin yolu elbette (yolların) dosdoğru olanıdır! 11:57 (Bu yoldan) dönüp gitmeyi seçerseniz, o zaman, (bilin ki) ben, size ulaştırmakla görevlendirildiğim mesajı size duyurdum; (artık bundan sonra, dilerse) Rabbim başka bir kavmi sizin yerinize getirir; bu konuda O'na hiçbir şekilde engel olamazsınız. Çünkü, muhakkak ki her şeyin gözetimi O'nun elindedir!" 11:58 Ve böylece, hükmümüz vaki olunca, Hûd'u ve o'nunla aynı inancı paylaşanları katımızdan bir koruma lütfuyla kurtardık; kendilerini (ahiretteki) ağır ve zorlu azaptan (da) kurtardık. 11:59 İşte, Rablerinin ayetlerini reddeden, O'nun elçilerine baş kaldıran ve hak-hakikat düşmanı her inatçı zorbanın koyduğu yasaya boyun eğen 'Âd toplumu(nun sonu) böyle (oldu). 11:60 Bu dünyada da (Allah'ın) lâneti kovaladı durdu onları, ölümden sonra kalkış gününde de (sonuç olarak yine onunla kuşatılacaklar). Bakın, işte Rablerini böyle yok saymıştı 'Âd (toplumu)! Bakın, işte böyle yok olup gitti Hûd'un kavmi 'Âd. 11:61 SEMÛD (toplumuna da) soydaşları Salih'i gönderdik.(Salih onlara:) "Ey kavmim! (Yalnızca) Allah'a kulluk edin!" dedi, "(Çünkü) sizin O'ndan başka tanrınız yok. Sizi topraktan yaratıp geliştiren, orayı bayındır kılmanızı sağlayan O'dur. Bunun içindir ki, artık günahlarınızdan ötürü Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O'na yönelin, çünkü, benim Rabbim, (Kendisine yönelen herkese) her zaman yakınlık gösterir, (dualara) cevap verir!" 11:62 "Ey Salih!" diye karşılık verdiler, "Sen bundan önce aramızda büyük umutlar beslenen biriydin! (Şimdi) bizi atalarımızın kulluk edegeldiği şeylere kulluk etmekten mi alıkoyacaksın? Doğrusu şu ki, bizi çağırdığın (dâvâ) hakkında son derece ciddî bir şüphe ve kaygı içindeyiz!" 11:63 "Ey kavmim!" diye karşılık verdi (Salih), "Ne dersiniz, ya ben, katından bana bir rahmet bahşeden Rabbimden apaçık bir kanıt üzerindeysem, (söyleyin), O'na tutup baş kaldırırsam o zaman kim Allah'a karşı kol kanat gerer bana? Bu durumda, sizin önerdiğiniz şey yıkımımı artırmaktan öteye gitmez!" 11:64 Ve "Ey kavmim!" diye, devam etti, "Bu, Allah'a ait olan dişi deve sizin için bir işaret olacaktır; bunun için, onu bırakın Allah'ın arzında otlasın; ona bir kötülük yapmayın, yoksa beklenmedik bir azaba dûçâr olursunuz!" 11:65 Bu (uyarıya) rağmen, hunharca boğazladılar onu. Bunun üzerine (Salih): "Artık (sadece) üç gün(ünüz) kaldı, barınaklarınızda eyleşecek" dedi, "bu (söylediğim) yalanlanamayacak bir yargıdır!" 11:66 Ve derken, hükmümüz vaki olunca, katımızdan bir esirgemeyle Salih'i ve o'nunla aynı inancı paylaşanları kurtardık; ve (onları) o (kıyamet) Gün(ü Bizim lânetimize uğramanın vereceği) alçalmadan (da kurtardık). Doğrusu, senin Rabbin, gerçekten sınırsız kuvvet ve kudret sahibi O yüceler yücesidir. 11:67 O zulmedenlere gelince, onları (Allah katından cezalandırıcı) bir sayha yakalayıverdi de kendi evlerinde cansız olarak yere yığılıp kaldılar; 11:68 sanki (daha önce) orada hiç yaşamamışlar gibi. Bakın, işte Rablerini böyle yok saydı Semûdlular! Bakın, işte böyle yok olup gitti Semûd! 11:69 VE GERÇEK ŞU Kİ, İbrahim'e (semavî) elçilerimiz müjdeyle geldiler, (ve) "Selâm olsun!" dediler; o da (onlara): "(Size de) selâm olsun!" diye karşılık verdi ve sonra da onların önüne kızarmış bir buzağıyı getirip koymakta gecikmedi. 11:70 Fakat ellerinin yemeğe gitmediğini görünce onların bu davranışı tuhafına gitti; onlardan yana içine bir korku düştü. (Ama) onlar: "Korkma! Biz Lût kavmine gönderildik" dediler. 11:71 Ve (yanlarında) ayaküstü bekleyen karısı, orada öyle (sevinçle) gülümsüyordu; işte bu haldeyken o'na İshâk'ı(n doğumunu) müjdeledik ve İshâk'ın ardından da (o'nun oğlu) Yakub(un doğumunu). 11:72 "Vah bana!" dedi, "Ben yaşlı bir kadın, kocam da yaşlı bir adam iken, hâlâ çocuk mu doğuracağım? Doğrusu, yadırganacak bir şey bu!" 11:73 "Allah'ın dilediğini gerçekleştirmesini mi yadırgıyorsun?" dediler, "Allah'ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun ey bu evin insanları, (hemen hatırlayın ki,) her zaman her övgüye layık olan O'dur; şanı çok yüce olan O!" 11:74 Böylece İbrahim'in korkusu geçtikten ve kendisine (sözü geçen) müjde verildikten sonra Lût kavmi hakkında Bize yakarmaya başladı; 11:75 çünkü, İbrahim ince ruhlu, yumuşak başlı, çok içli, merhametli ve dönüp dönüp Rabbine yönelmek, O'na yakın olmak isteyen biriydi. 11:76 (Elçiler:) "Ey İbrahim, vazgeç bu yakarıdan!" dediler, "Rabbinin hükmü bir kere gelmiş bulunuyor: artık onlara geri çevrilmez bir azap vaki olacak!" 11:77 VE ELÇİLERİMİZ Lût'a geldiğinde, kendilerini koruyacak gücü olmadığını görerek onlar hesabına derin bir kaygı duydu ve "Zor bir gün, bu!" diye belirtti, (kaygısını). 11:78 Ve (çirkin arzularla) eve doğru sürüklenen kavmi seğirterek ona geldiler; bunlar, daha önce de hep (buna benzer) çirkin işler işleyip durmuşlardı. (Lût): "Kavmim! İşte kızlarım!" dedi, "Onlar (erkeklerden) daha uygun olur sizler için! Allah'tan korkun da konuklarıma (saldırarak) beni rüsvay etmeyin! Aranızda hiç mi aklı başında kimse yok? 11:79 "Sen de biliyorsun ki senin kızlarında gözümüz yok" dediler, "Sen, aslında bizim neyin peşinde olduğumuzu çok iyi bilirsin!" 11:80 "N'olurdu, size karşı koyabilecek gücüm olsaydı!" diye hayıflandı, "ya da sırtımı dayayabileceğim bir dayanak!" 11:81 (Bunun üzerine melekler:) "Ey Lût, bak, biz senin Rabbinin elçileriyiz! (Korkma,) (düşmanların) sana asla ilişemeyecekler! Artık, ailenle beraber gecenin bir vaktinde yola çık; aranızdan kimse arkasına bakmasın, karının dışında (ailenden kimse arkada kalmasın): çünkü, bil ki, onların başına gelecek olan onun da başına gelecek. Onlar için belirlenmiş vakit tam da (bu) sabah; eh, sabah da zaten yaklaşmadı mı? 11:82 Ve böylece hükmümüz vaki olunca bu (günahkar şehirlerin) altını üstüne getirdik; ve önceden yazılmış bir cezanın infazı için üzerlerine birbiri ardından püskürtü halinde sert taşlar yağdırdık. 11:83 O taşlar ki, (günaha gömülüp gitmiş böyle toplumları tepelemek için) Rabbinin katında hazırlanmış, işaretlenmiştir. O taşlar ki, zalimlerin başından hiç eksik olmaz! 11:84 VE MEDYEN halkına da kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik. onlara:) "Ey kavmim! (yalnızca) Allah'a kulluk edin!" dedi, "(Çünkü) sizin O'ndan başka tanrınız yok. Ve (birbirinizle olan alış verişinizde) ölçüyü tartıyı eksik tutmayın. Gerçi (şimdi) sizi refah ve zenginlik içinde görüyorum; ama, doğrusu sizin için, (dehşetiyle) kuşatacak bir Gün'ün azabından korkuyorum! 11:85 Bunun içindir ki, ey kavmim, ölçüyle tartıyla yaptığınız alış verişte dürüst ve duyarlı olun; insanları kendi hakları olan şeylerden yoksun bırakmayın; ve kötülüğü yayarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın. 11:86 Eğer (O'na) inanıyorsanız, Allah'ın bıraktığı şey sizin için en hayırlısıdır! (Bütün bu sınırları kendiniz gözetin,) ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim". 11:87 "Ey Şuayb!" dediler, "(Şu) senin dua (alışkanlığın) mı, atalarımızın tapınageldiği şeyleri bırakmamız ve malımız mülkümüz üzerine keyfî tasarruflarda bulunmamamız yönünde bizi uyarmanı zorunlu kılıyor? Çünkü, (biz) sen(i) aslında yumuşak başlı, aklı başında biri (olarak biliriz). 11:88 (Şuayb:) "Ey kavmim!" diye karşılık verdi, "Ne dersiniz, ya ben Rabbimden apaçık bir kanıta dayanıyorsam, ya beni kendi katından güzel bir rızıkla rızıklandırmışsa, (söyleyin, o zaman, başka nasıl davranabilirim?) Hem ben, sizden yapmamanızı istediğim şeyi, sizin hilafınıza yapmak istiyor da değilim. Ben sadece gücümün elverdiği kadar ıslah etmek istiyorum; ama (bunda ne kadar) başarı göstereceğim bütünüyle Allah'a bağlıdır. Ben O'na güvenip dayanıyor ve her zaman, her konuda O'na yöneliyorum!" 11:89 "Ey kavmim! Benimle ayrı yol tutmanız sakın sizi günaha sürüklemesin; yoksa Nûh halkının, Hûd halkının, halkının başına gelen sizin de başınıza gelir; ve (hatırlayın ki,) Lût kavmi sizden fazla uzak değil! 11:90 Öyleyse günahlarınız için Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O'na yönelin! Çünkü O acıyıp-esirgeyenlerin en yücesi, sevginin kaynağı, gö-zesidir!" 11:91 (Fakat soydaşları o'na:) "Ey Şuayb! Söylediklerinden pek bir şey anlamıyoruz" dediler, "ayrıca aramızda ne kadar zayıf olduğunun da açıkça farkındayız; eğer ailen olmasaydı seni mutlaka öldüresiye taşlardık! Öyle ya, bizim üstümüzde bir gücün, bir nüfûzun yok ki!" 11:92 (Şuayb:) "Ey kavmim! Aileme olan saygınız Allah'a olandan daha mı fazla? Ki O'nu, arkanıza atıp unutabileceğiniz bir şey gibi görüyorsunuz! Muhakkak ki, benim Rabbim (sınırsız bilgi ve kudretiyle) yapıp-ettiğiniz her şeyi biliyor-kuşatıyor!" dedi. 11:93 "Bunun içindir ki, ey kavmim, artık (bana karşı) gücünüz neye yetiyorsa onu yapın; çünkü, bilin ki, ben (Allah yolunda) eyleme devam edeceğim: zamanı gelince, alçaltıcı, rüsvay edici bir azabın (aramızdan) kimin payına düşeceğini ve (aramızdan) kimin yalancı olduğunu öğreneceksiniz! Gözleyin öyleyse, (olacak olanı); ve bilin ki, ben de sizinle birlikte gözlüyorum!" 11:94 Ve derken, hükmümüz vaki olunca, katımızdan bir rahmetle Şuayb'ı ve o'nunla aynı inancı paylaşanları kurtardık; zulüm ve haksızlık içinde olanları ise bir sayha, bir gürlemeyle tepeledik; öyle ki, kendi evlerinde cansız yere yığılıp kaldılar, 11:95 sanki daha önce hiç orada yaşamamışlar gibi. İşte böyle silinip gitti Medyen (halkı), tıpkı Semûd (halkının) silinip gittiği gibi. 11:96 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir yetkiyle 11:97 Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik. Ama berikiler, Firavun'un hükmüne boyun eğdiler oysa, Firavun'un hükmü hiçbir şekilde sağduyu ürünü değildi. 11:98 (Ve bu yüzden de) Kıyamet Günü halkının önüne düşüp, (bu dünyadaki bâtıl yönetimin bir) sonuc(u) olarak onları ateşe sürükleyecek; ne kötü bir menzil bu sürüklendikleri! 11:99 Öyle ya; burada (bu dünyada, Allah'ın) lâneti kovaladı durdu onları, Kıyamet Günü'nde de (onunla tepelenecekler:) ne kötü bir pay, bu paylarına düşen! 11:100 (İNSANLIĞA BİR ders olsun diye) bu sana anlattıklarımız (gelip gitmiş) kasaba (halk)ları(nı)n başından geçenlerdir ki, bu (kasaba)ların bazıları hâlâ yerinde duruyor, bazılarıysa biçilmiş tarlalar gibi (silinip gitmişler): 11:101 Pek tabii, onlara Biz zulmetmedik; tersine onlar kendi kendilerine zulmettiler. Ve Rablerinin hükmü vaki olduğunda, Allah'ı bırakıp yalvarıp yakardıkları o (düzmece) tanrıları hiçbir işe yaramadı, yok olup gitmelerini hızlandırmaktan başka! 11:102 İşte senin Rabbin, tepelediği zaman böyle tepeler; halkı zalim olan kasabaları gerçekten de O'nun tepelemesi çok acı verici, çok zorludur! 11:103 Aşikar olan şu ki, bütün bu (anlatıla)nlarda, o Son Gün başa gelebilecek azaptan korkanlar için apaçık bir ders, bir uyarı vardır; o Gün ki, bütün insanlık için bir toplanma, bir araya gelme Gün'ü olacaktır; o Gün ki, her şeyin apaçık ortaya serildiği Gün olacaktır. 11:104 Ve o Gün'ü Biz, belli bir sürenin dışında artık ertelemeyeceğiz. 11:105 O Gün gelince, O'nun izni olmadıkça kimse konuşamayacak; ve (bir araya getirilenlerden) kimileri bedbaht, kimileri de bahtiyar olacak. 11:106 Bedbaht olanlar (dünyadayken yaptıklarından ötürü) ateşte (yaşayacak) ve orada ah çekip inleyecekler. 11:107 (Ve) Rabbin aksini dilemedikçe, gökler ve yer yerinde durduğu sürece orada kalacaklar: çünkü, dilediğini yapan (Allah')tır, senin Rabbin. 11:108 Bahtiyar olanlara gelince, onlar (da dünyada yaptıklarından ötürü) cennette (yaşayacak) ve Rabbin bunun aksini dilemedikçe, gökler ve yer yerinde durduğu sürece -bitmeyen bir lütfun sonucu olarak- orada kalacaklar. 11:109 BUNUN İÇİNDİR Kİ, (ey Peygamber), o (eğri yolda olan) insanların tapınıp durdukları şeylerin ne idüğü hakkında en küçük bir şüphen olmasın: onların (ahmakça) tapınıp durduğu şeyler, atalarının da vaktiyle tapındığı şeylerdir. Onlara (iyi ya da kötü, her ne ki kazanmışlarsa) paylarına düşeni elbette eksiksiz vereceğiz. 11:110 Ve gerçek şu ki, Biz Musa'ya da (öz olarak aynı ilkeleri içine alan bir) kitap verdik, insanların bir kısmı ona karşı (da) kendi görüşleriyle karşı çıktılar. Eğer Rabbin tarafından önceden takdir edilmiş bir karar olmasaydı, şüphesiz, aralarında (hemen, o safhada) yargı gerçekleştirilir (ve işleri bitirilir)di: çünkü, onlar da (sana karşı çıkan kimseler gibi) (kendilerini Allah'a çağıran) kişi hakkında ciddî bir şüphe ve güvensizlik göstermişlerdi. 11:111 Şüphesiz, Rabbin onların her birine edip-eyledikleri her şeyin karşılığını tam olarak ödeyecektir: çünkü O, onların edip-eylediği her şeyin mutlaka farkındadır! 11:112 Öyleyse, artık emredildiğin yönde, yanında yer alanlarla birlikte, doğru yolu tutun ve sizden hiç biriniz gurura kapılıp da çizgiyi aşmasın: çünkü, unutmayın, yaptığınız her şeyi O görüyor. 11:113 Ve asla zulümde ısrar edenlerden yana eğilim göstermeyin.Yoksa, (ahirette) ateş size de dokunur; ve Allah'tan başka koruyucunuz olmadığına göre, o zaman (O'nun tarafından da) yardım edilmez size! 11:114 Ve gündüzün başında ve sonunda, bir de gecenin erken saatlerinde salâtta devamlı ol; çünkü muhakkak ki iyi eylemler kötü eylemleri giderir; (Allah'ı) hatırında tutanlar için bir öğüt, bir hatırlatmadır bu. 11:115 Ve sabret, sonuna kadar dayan: çünkü Allah iyilik yapanların hak ettiği karşılığı hiçbir şekilde zayi etmez! 11:116 FAKAT, NE YAZIK Kİ, (yok ettiğimiz) sizden önceki kuşaklar arasından, yeryüzünde yozlaşmaya karşı çıkan -(doğru yolu izledikleri i-çin) kendilerini kurtardığımız küçük toplulukların dışında- akıl/iz'ân ve erdem sahibi kimseler çıkmadı. Ve zulme eğilim gösteren çoğunluk yalnızca kendilerini yozlaştıran hazların peşine düşüp günaha gömülüp gittiler. 11:117 Yoksa, senin Rabbin, halkı (birbirlerine karşı) dürüst davrandıkları sürece, bir toplumu (sırf) (çarpık inançları) yüzünden asla helak etmez. 11:118 Hem, Rabbin dileseydi, bütün insanlığı bir tek ümmet yapardı; fakat (O, yollarını seçmekte kendilerini özgür bıraktı diye) hâlâ farklı görüşler benimsemekteler; 11:119 pek tabii, Rabbinin (aydınlatıcı, yol gösterici) lütfunu bahşettiği kimseler başka. Oysa, (işte) bu (lütfa erişmeleri) için yarattı (hepsini.) Fakat, (bu ilahî yol gösterme lütfunu tepenler için) Rabbinin, "Muhakkak ki Ben cehennemi hep, görünmeyen varlıklarla ve insanlarla dolduracağım" sözü yerini bulmuş olacak. 11:120 VE BÖYLECE, elçilerin haberlerinden senin yüreğini güçlendirecek her şeyi sana anlatıyoruz. Öyle ki, bu kıssalarla hak ulaşıyor sana ve ayrıca müminlere de bir öğüt, bir hatırlatma. 11:121 Ve inanmayanlara gelince, onlara şöyle de: "Artık elinizden ne geliyorsa yapın; ama bilin ki, biz de (Allah yolunda elimizden geleni) yapacağız; 11:122 Ve (olacak olanı) bekleyin bakalım; doğrusu, biz de bekleyeceğiz!" 11:123 Göklerin ve yerin bilinmeyen, görülüp gözlenemeyen yüzü Allah'ın elindedir; ve var olan her şey (çıktığı kaynak olarak) hep O'na döndürülmektedir. Öyleyse, O'na kulluk et; O'na güven/O'na dayan; çünkü Rabbin yapıp-ettiklerinizden asla habersiz değildir. 12:1 Elif-Lâm-Râ.BUNLAR, doğruyu/gerçeği apaçık gösteren, kendisi de açık olan kitabın mesajlarıdır: 12:2 Biz onu Arapça bir metin olarak indirdik ki, aklınızı kullanarak belki onu kavrayıp özümlersiniz. 12:3 Biz bu Kuran'ı sana vahyettikçe, (ey Peygamber,) bundan önce senin de (vahyin ne olduğundan) habersiz kimselerden olduğunu bilerek onu sana mümkün olan en iyi, en güzel üslupla açıklıyoruz. 12:4 BİR VAKİT Yusuf babasına şöyle demişti: "Babacığım! Ben (rüyamda) onbir yıldız, güneş ve ayı gördüm: benim önümde saygıyla yere kapanmışlardı!" 12:5 (Yakub:) "Ey oğulcuğum!" dedi, (bu) rüyanı kardeşlerine anlatayım deme, yoksa (hasetlerinden) sana karşı bir tuzak hazırlarlar; doğrusu Şeytan insan için apaçık bir düşmandır! 12:6 Çünkü, (rüyanda sana gösterilene bakılacak olursa) demek ki Rabbin seni de seçecek; sana olayların iç yüzünü görüp yorumlamayı öğretecek; ve tıpkı ataların İbrahim ve İshâk'a olan nimetini her bakımdan tam ve yeterli kıldığı gibi sana ve Yakub'un soyuna verdiği nimeti de her bakımdan tam ve yeterli kılacak. Doğrusu, senin Rabbin doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir. 12:7 Gerçek şu ki, Yusuf ve kardeşlerin(in kıssasında)da (hakikati) arayanlar için (çıkarılacak nice) dersler vardır. 12:8 BİR VAKİT (Yusuf'un kardeşleri kendi aralarında şöyle) konuşuyorlardı: "Sayımız bu kadar çok olduğu halde bile, Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamızın gözünde daha değerli/daha sevgili; gerçek şu ki, babamız açık bir yanılgı içerisinde!" 12:9 (İçlerinden biri:) "Yusuf'u öldürün" dedi, "yahut o'nu (uzak) bir yere götürüp bırakın ki böylece babanız sevgi ve alakasıyla yalnızca size kalsın ve siz de bundan sonra (artık tevbe edip) iyi insanlar ol(arak yaşamak için serbest ol)asınız!" 12:10 Bir diğeri: "Hayır, Yusuf'u öldürmeyin!" diye söze karıştı, "Eğer mutlaka bir şey yapmanız gerekiyorsa, o'nu bir kuyunun dibine atın; (nasıl olsa) o'nu (orada) bir kervan bulup yanına alır." 12:11 (Bu görüşte birleştiler ve bunun üzerine babalarına:) "Ey babamız!" dediler, "Biz Yusuf'un iyiliğini isteyen kimseler olduğumuz halde, neden o'nun hakkında bize güvenmiyorsun? 12:12 Bırak o'nu yarın bizimle gelsin, gezip oynasın; o'na göz kulak olacağımızdan en küçük bir şüphen olmasın!" 12:13 "Doğrusu, o'nu götürmeniz beni kaygılandırıyor" diye karşılık verdi (Yakub), "gözden uzak tuttuğunuz bir anda o'nu kurdun kapmasından korkuyorum!" 12:14 "Bu kadar insanın arasında, yine de o'nu kurt kapacaksa, o zaman, biz ölmüşüz demektir!" dediler. 12:15 Ve böylece, o'nu kuyunun dibine atmaya karar verip yanlarında götürürlerken, kendisine "Gün gelecek (senin kim olduğunu) kavrayamayacakları bir anda bu yaptıklarını kendilerine hatırlatacaksın!" diye vahyettik. 12:16 Ve akşam olunca babalarının karşısına ağlayarak çıkıp geldiler, 12:17 "Ey babamız!" dediler, "Yarış yapmak için bulunduğumuz yerden (biraz) uzaklaşmış ve Yusuf'u azıklarımızın yanında bırakmıştık... Meğer kurt kapmış o'nu! Ama (biliyoruz ki,) biz böylece doğruyu söylüyor olsak da sen bize inanmayacaksın!" 12:18 (Böyle diyerek) üzerinde yalancı bir kan lekesi bulunan (Yusuf'un) gömleğini çıkarıp gösterdiler. (Yakub:) "Yoo" dedi, "sizi kendi hayal gücünüz bu kötü oyuna sürükledi! Artık (bana düşen) güzelce sabretmektir. Ve bu anlattığınız bahtsızlığa karşı bana dayanma gücü bahşetmesi için kendisine yönelebileceğim (yegane) hâmî Allah'tır." 12:19 VE BİR KERVAN çıkageldi; (kervancılar) sucularını (su kuyusuna) gönderdiler; onlardan biri kovasını kuyuya salıyordu ki (orada Yusuf'u gördü) ve: "Ne kısmet!" diye bağırdı, "Bir oğlan çocuğu bu!" Ve böylece kervancılar o'nu, satmak niyetiyle yanlarına aldılar. Oysa, Allah yaptıklarını (adım adım izliyor ve) biliyordu. 12:20 Ve sonunda önemsiz bir paha -sadece birkaç gümüş dirhem- karşılığında o'nu sattılar; o kadar az değer biçmişlerdi o'na. 12:21 Ve o'nu satın alan Mısırlı adam, karısına: "Ona iyi bak;" dedi, "belki bize yararı olur; kaldı ki, evlatlık da edinebiliriz o'nu". Böylece, Yusuf'a o ülkede iyi bir yer sağladık; (bunu yaptık)ki, o'na olayların iç yüzüne, gerçek anlamına dair bir kavrayış öğretelim. İşte, Allah edip-eylediği işlerde böyle galiptir; ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez. 12:22 Derken, ergenlik çağını aştığı zaman (eğriyi doğruyu ayırmaya yetecek) keskin bir muhakeme gücü ve (derin) bir kavrayış yeteneği bahşettik o'na: iyilik yapanları Biz işte böyle ödüllendiririz. 12:23 Ve (olacak bu ya,) barındığı evin kadını (kendini o'na karşı duyduğu arzuya kaptırıp) o'nun gönlünü çelmek istiyordu; ve (bu niyetle bir gün) kapıları sımsıkı kapatıp o'na: "Haydi, gelsene!" dedi. (Ama Yusuf:) "(Böyle bir şey yapmaktan) Allah'a sığınırım!" diye karşılık verdi, "Hem, efendim (bu evde) bana iyi baktı! Doğrusu, zalimler asla güvenliğe, esenliğe erişemezler!" 12:24 Gerçek şu ki, kadın o'na karşı arzu doluydu; o da kadını arzuluyordu; öyle ki, (bu ayartma karşısında) eğer Rabbinin burhanı o'nun içine doğmamış olsaydı (bu arzuya yeniliverecekti); İşte bu, her türlü kötülüğü, çirkin ve taşkın halleri o'ndan uzak tutmak istediğimiz için böyle oldu, çünkü o gerçekten bizim (seçilmiş) kullarımızdan biriydi. 12:25 (Derken,) bunların her ikisi kapıya koştular; kadın arkadan (asılıp) o'nun gömleğini yırttı; ve (o an) kapıda kadının efendisini karşılarında buldular! Kadın: "Karın için kötülük düşünen birinin cezası, hapisten ya da en ağır ceza (neyse, on)dan başka ne olabilir?" diye üste çıktı. 12:26 (Yusuf:) "Benim gönlümü çelmek isteyen asıl o!" diye (kendini savundu). O an kadının yakınlarından duruma tanık olan biri: "Eğer gömleği önden yırtılmışsa," diyerek görüşünü bildirdi, "kadın doğru, beriki yalan söylüyor demektir; 12:27 yok, eğer gömleği sırtından yırtılmışsa, o zaman kadın yalan, beriki doğru söylüyor demektir". 12:28 Böylece (kadının kocası Yusuf'un) gömleğinin sırtından yırtılmış olduğunu görünce: "Belli ki, bu (yine) sizin oyunlarınızdan biri, ey kadınlar taifesi! Doğrusu, sizin oyunlarınız/tuzaklarınız korkunçtur! 12:29 Yusuf! Sen bu olayın üstünde durma! Ve (kadın!) sen de işlediğin günahtan ötürü bağışlanma dile, çünkü sen gerçekten hatası (büyük) olan birisin!" 12:30 VE ŞEHİRDE kadınlar (birbirleriyle): "Falan kişizadenin karısı genç kölesinin gönlünü çelmeye kalkmış!" diye dedikodu etmeye başladılar, "Tutkudan yüreği paralanmış kadının; doğrusu, açıkça yoldan çıkmış biri olarak görüyoruz onu!" 12:31 Kadınların bu kötü konuşmaları kulağına değince, kişizadenin karısı, onları davet edip kendileri için mükellef bir ziyafet hazırladı, ve her birinin eline bir bıçak tutuşturdu. Sonra (Yusuf'a): "Çık (şimdi) onların karşısına!" dedi. Kadınlar o'nu görünce güzelliği karşısında şaşırıp kaldılar ve şaşkınlıklarından ellerini kestiler: "Aman Allahım!" dediler, "Bu ölümlü biri olamaz; olsa olsa gözde bir melek bu!" 12:32 (Kişizadenin karısı:) "İşte hakkında beni kınayıp yerdiğiniz kimse bu!" dedi, "Evet, gerçekten de o'nun gönlünü çelmek istedim, ama o kendini (bundan) sakındı. Ne var ki eğer bundan sonra da istediğim şeyi yapmazsa mutlaka hapsedilecek ve kendini aşağılanmış kimselerin arasında bulacak!" 12:33 (Yusuf:) "Ey Rabbim!" dedi, "Benim için hapis, bu kadınların isteklerine boyun eğmekten daha iyidir. Çünkü, Sen onların oyunlarını-tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben o zaman onların ayartmalarına kapılır ve (doğru nedir, eğri nedir) seçemeyen şaşkın kimselerden olurum". 12:34 Ve Rabbi o'nun bu duasını olumlayıp o'nu o kadınların tuzaklarına karşı korudu: çünkü O gerçekten her şeyi işiten, her şeyi olduğu gibi bilendir. 12:35 Sonra, o kişizade ve ev halkı bütün delilleri(n Yusuf'un lehinde olduğunu) gördükten sonra bile o'nu bir süre için hapsetmeyi uygun gördüler. 12:36 ONUNLA beraber iki genç daha girmişti hapse. İşte bu iki gençten biri (bir gün): "Rüyamda kendimi şaraplık üzüm sıkarken gördüm" dedi. Öteki: "Ben de kendimi başımın üzerinde ekmek taşıyor gördüm, öyle ki kuşlar ondan (koparıp koparıp) yiyorlardı". (Bu iki genç:) (Yusuf'tan) "Bu (rüyaların) gerçek anlamını haber ver bize!" diye rica ettiler, "Çünkü, görüyoruz ki, sen, (rüyaların nasıl yorumlanacağını) iyi (bilen) kimselerdensin". 12:37 (Yusuf:) "Daha yiyeceğiniz günlük azığınız önünüze konmadan rüyalarınızın gerçek anlamını size haber vereceğim, (ki başınıza gelecek olanı) vuku bulmadan önce (bilesiniz); çünkü bu bana Rabbimin öğrettiği şeylerdendir. (Önce) bilin ki, ben, Allah'a inanmayan, ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan bir toplumun izlediği yolu terk ettim; 12:38 ve atalarım İbrahim, İshâk ve Yakub'un yolunu tuttum. (Çünkü) tanrısal nitelikleri Allah'tan başka herhangi bir varlığa yakıştırmak bizlere yakışmaz: Allah'ın bize ve bütün insanlığa bahşettiği lütfun bir (sonucudur) bu, ama insanların çoğu bu (lütfun) değerini bilmez. 12:39 Ey mahpus arkadaşlarım! Hangisi daha iyidir: birbirinden ayrı pek çok rab(bın varlığına inanmak) mı, yoksa bütün varlıklara egemen bir tek Allah(a inanmak) mı? 12:40 Allah'ı bırakıp tapındığınız her şey gerçekte sizin ve atalarınızın kendi muhayyilenizden çıkardığınız (anlamsız) isimlerden öteye geçmemektedir; çünkü bunlar hakkında hiçbir kanıt indirmemiştir Allah. (Neyin doğru, neyin eğri olduğu konusunda) hüküm yalnızca Allah'a aittir. Ve O da kendisinden başkasına kulluk etmemenizi buyuruyor. İşte dosdoğru olan (tek) din budur; ama insanların çoğu bunu bilmez. 12:41 (İmdi,) ey mahpus arkadaşlarım, (rüyalarınızın yorumuna gelince,) biriniz efendisine (Kral'a) içki sofrasında sâkîlik yapacak; ve biriniz, biriniz de asılacak; ve et yiyici kuşlar onun başını didikleyecek. (Ama geleceğiniz ne olursa olsun,) benden yorumlamamı istediğiniz şey (Allah tarafından) karara bağlanmış bulunuyor". 12:42 Ve (bunun üzerine Yusuf,) iki mahpustan kurtulacağını düşündüğü kimseye: "(Buradan çıkacağın zaman) efendine benden söz et!" dedi. Ne var ki Şeytan berikine efendisinin yanında (Yusuf'tan) söz etmeyi unutturdu. Ve Yusuf bu yüzden hapiste birkaç yıl (daha) kaldı. 12:43 VE (bir gün) Kral: "Rüyamda" dedi, "yedi çelimsiz ineğin yediği yedi semiz inek, yedi yeşil başak ve bir o kadar da kurumuş başak gördüm. Ey soylular! Eğer rüya yorumlamasını biliyorsanız bu rüyamı bana yorumlayın bakalım!" 12:44 "Anlaşılması zor, karmaşık rüyalardan biri bu" dediler, "hem, rüyaların işaret ettiği gerçek anlama dair derin ve sağlam bir bilgiden de biz yoksunuz". 12:45 İşte ancak o zaman, aradan geçen bunca vakitten sonra, hapisten kurtulan o iki kişiden biri (Yusuf'u) hatırladı ve: "Bu (rüyanın) işaret ettiği gerçek anlamı ben öğrenip ulaştırabilirim size" dedi, "ama bunun için gitmeme izin verin". 12:46 (Ve böylece Yusuf'u hapishanede görmeye gitti ve o'na:) "Ey Yusuf, ey özü-sözü doğru adam!" dedi, "(Rüyada görülen) yedi çelimsiz ineğin yediği yedi semiz inek ve yedi yeşil başakla (yedi) kurumuş başak ne anlama gelir, bunu bana yorumla ki (senin açıklamanla saraydaki) insanların yanına döneyim ve onlar da (böylece senin nasıl biri olduğunu) öğrensinler!" 12:47 (Yusuf şöyle) cevapladı: "Yedi yıl boyunca her zamanki gibi ekip biçin ama hasad ettiğiniz ekini, yemek için ayıracağınız az bir miktar dışında, öylece başağında bırakın; 12:48 çünkü, (yedi yıl sürecek olan) bu (bolluk zamanı)ndan sonra yedi yıllık bir kıtlık dönemi gelecek ve sizin bu dönem için hazırladığınız her şeyi, sakladığınız az bir miktarın dışında, silip süpürecek. 12:49 Ve bundan sonra, halkın bütün bu kıtlıktan, darlıktan kurtulacağı bir yıl olacak, ve o yıl insanlar (eskiden olduğu gibi bol bol zeytin ve üzüm) sıkacaklar". 12:50 Ve (Yusuf'un yorumu kendisine ulaşır ulaşmaz) Kral: "Onu bana getirin!" dedi. Ama elçiler kendisine geldiğinde (Yusuf:) "Efendinize gidin ve ondan (önce) ellerini kesen kadınlar hakkındaki gerçeği (ortaya çıkarmasını) isteyin; çünkü, Rabbim onların oyunlarını/tuzaklarını bütün gerçeğiyle bilmektedir!" 12:51 (Bunun üzerine Kral o kadınları çağırtıp kendilerine:) "Yusuf'un gönlünü çelmek isterken ne sağlayacağınızı umuyordunuz?" diye sordu. Kadınlar: "Allah korusun, biz o'ndan en küçük bir kötülük görmedik!" dediler. (Ve) Yusuf'un ilk efendisinin hanımı: "Artık gerçek ortaya çıktı!" diye atıldı, "Onun gönlünü çelmek isteyen bendim; o ise hep özü-sözü doğru olan kimselerdendi!" 12:52 (Yusuf olup biteni öğrendiğinde: "Amacım (eski efendimin,) arkasında kendisine ihanet etmediğimi ve Allah'ın hainlerin hazırladığı tuzakları asla başarıya ulaştırmadığını bilmesini sağlamaktı" dedi, 12:53 "yine de ben kendimi bütünüyle temize çıkarmaya çalışmıyorum; çünkü Rabbimin acıyıp esirgediği kimseler hariç, insanın kendi benliği (de onu) kötülüğe sürükle(yebili)r; gerçekten de benim Rabbim çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!" 12:54 Ve Kral: "Onu bana getirin," dedi, "ki, kendime dost edineyim". Ve o'nunla konuşunca, (Kral:) "Bundan böyle yanımızda kendisine güven duyulan biri olarak" dedi, "yüksek bir yerin olacaktır!" 12:55 (Yusuf:) "Beni ülkenin hazineleri üzerinde görevlendir(in)" dedi, "güvenilir, bilgili bir gözcü, bir koruyucu olacağımdan emin olabilirsin(iz)". 12:56 İşte böyle emin bir yer sağladık Yusuf'a (o) ülkede; öyle ki, dilediği yerde konaklayabilir/dilediği şeyi yapabilirdi. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz, ama iyilik yapanların hak ettiği karşılığı vermekten de geri durmayız. 12:57 Ama imana erişenlerin ve Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyanların gözünde ahiret mükafatı (bu dünyada elde edilebilecek karşılıklardan) daha değerli/daha yararlıdır. 12:58 (YILLAR SONRA) Yusuf'un kardeşleri (Mısır'a) geldiler ve o'nun huzuruna çıktılar; o hemen tanıdı onları; ama berikiler o'nu tanımadılar. 12:59 Ve onların yüklerini yüklettikten sonra, kendilerine: "(Bir dahaki gelişinizde) o baba-bir kardeşinizi de getirin bana. Görmüyor musunuz, tartıyı tam tuttum ve (size karşı) son derece iyi bir konukseverlik gösterdim. 12:60 Ama eğer kardeşinizi bana getirmezseniz o zaman benden ne bir ölçek olsun (zahire) bekleyin, ne de yanıma yaklaşın!" 12:61 "Onu getirmek için babasını razı etmeye çalışacağız," diye karşılık verdiler, "ve herhalde, bunu ne yapıp yapıp başaracağız!" 12:62 (Bu arada Yusuf) hizmetçilerine: "Onların bedel olarak getirdiklerini de denklerine yerleştirin ki, evlerine vardıklarında bunu fark eder de belki daha istekli olarak dönerler" dedi. 12:63 Ve böylece babalarının yanına döndüklerinde, (Yusuf'un kardeşleri,) "Ey babamız!" dediler, "(Bünyamin'i yanımızda götürmedikçe) artık bize bir ölçek bile zahire verilmeyecek; bunun için kardeşimizi bizimle gönder ki (bize yetecek) tartıda (zahire) alabilelim; bu arada onu elbette koruyup gözeteceğiz!" 12:64 (Yakub:) "Daha önce kardeşinizi nasıl size emanet ettiysem onu da aynı şekilde size emanet edeyim, öyle mi? Oysa, Allah koruyup gözetici olarak (sizden) elbette daha iyi/daha üstündür; çünkü O acıyıp-esirgeyenlerin en üstünü, en yücesidir!" 12:65 Ve neden sonra, denkleri çözdüklerinde, (takas için götürdükleri) malların kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler; "Ey babamız!" dediler, "Başka ne isteyebiliriz? İşte kendi mallarımız, olduğu gibi bize bırakılmış! (Eğer Bünyamin'in bizimle gelmesine izin verirsen) bu mallarla ailemize (yeniden) erzak getirebilir, kardeşimizi de (iyi) koruyup gözetir ve (böylece) birer deve yükü zahire fazladan elde etmiş oluruz. Zaten bu (ilk seferde getirdiğimiz) tartıca pek az sayılır". 12:66 (Yakub,) "Hepiniz (ölümle) kuşatılıp-kıstırılmadıkça" dedi, "onu bana geri getireceğinize dair bana Allah huzurunda yeminle söz verinceye kadar onu sizinle göndermeyeceğim!" Ve yeminle söz verdiklerinde de, "(Bu) konuştuklarımıza Allah şahittir!" dedi. 12:67 Ve "Oğullarım!" diye ekledi, "(Şehre) hepiniz tek bir kapıdan girmeyin; her biriniz ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber (eğer başınıza yine de bir hal gelirse, bilin ki) Allah'a karşı sizin için elimden bir şey gelmez: çünkü hüküm yalnızca Allah'a aittir. Ben O'na güven duyuyorum. Ve (O'nun varlığına) inananlar da yalnız O'na güvensinler!" 12:68 Ama onlar (Yusuf'un bulunduğu şehre) her ne kadar babalarının talimatına uygun olarak girdilerse de, bunun Allah'ın takdirine karşı onlara bir yararı olmadı; yalnızca, Yakub'un, (oğullarını korumak yönünde) duyduğu arzunun bir ifadesiydi bu. Çünkü, o kendisine öğrettiklerimiz sayesinde, (her zaman Allah'ın hükmünün geçerli olduğuna dair) yeterli bir bilgiye sahipti; ama insanların çoğu (bunu böyle) bilmezler. 12:69 VE YUSUF'un yanına vardıklarında, (Yusuf) kardeşi (Bünyamin)i bağrına bastı ve ona (gizlice): "Ben senin kardeşinim, artık onların geçmişte yaptıklarına üzülme!" dedi. 12:70 Ve (sonra) onların yüklerini yükletirken (Kral'ın) su kabını (küçük) kardeşinin denkleri arasına koydurttu. Ve (böylece onlar, bundan habersiz, şehirden ayrılırken) bir çığırtkan: "Ey kervancılar!" diye bağırdı, "Meğer ne hırsızlarmışsınız siz!" 12:71 Çığırtkana ve onunla beraber olanlara dönerek: "Nedir kaybettiğiniz?" diye sordular. 12:72 "Kral'ın su-kupasını kaybettik" diye karşılık verdiler, "Onu kim bulursa, (ödül olarak) kendisine bir deve yükü (zahire) verilecek!" "Buna ben kefilim!" diye ekledi (çığırtkan). 12:73 (Kardeşleri) "Allah şahittir, siz de çok iyi biliyorsunuz ki" dediler, "bu ülkeye kötü işler yapıp bozgunculuk çıkarmak için gelmedik biz; hırsızlık yapmış da değiliz!" 12:74 (Mısırlılar:) "Peki, eğer yalan söylüyorsanız, bu (yaptığınızın) cezası nedir?" dediler. 12:75 "Bunun cezası": diye cevap verdi (Yakub'un oğulları), "(kupa) kimin denkleri arasından çıkarsa (yaptığının) ceza(sı) olarak tutsak edilir! (Bu suçu işleyen) zalimleri biz işte böyle cezalandırırız". 12:76 Bunun üzerine (kovuşturma için Yusuf'un yanına getirildiler,) Yusuf, arama işine küçük kardeşi (Bünyamin)in yükünden önce üvey kardeşlerinin yüklerinden başladı; ve sonunda kupayı (küçük) kardeşinin yükünde bulup çıkardı. Yusuf(un dileğine erişmesi) için Biz olayları işte böyle düzenledik; Allah (böyle) dilemeseydi, Kral'ın yasalarına göre, (Yusuf) kardeşini (başka türlü) alıkoyamazdı. Biz dilediğimiz kimseyi (bilgice) yüksek düzeylere çıkarırız, fakat her bilgi sahibinin üstünde her şeyi bilen (Allah) vardır. 12:77 (Kral'ın kupası Bünyamın'in denginden çıkar çıkmaz öteki kardeşler:) "Eğer o çaldıysa ne âlâ, çünkü bir zamanlar onun kardeşi de hırsızlık yapardı!" Bu durum karşısında Yusuf, düşüncelerini onlara belli etmeksizin, kendi kendine: "Sizin durumunuz çok kötü; Allah ne söylediğinizi olduğu gibi biliyor" dedi. 12:78 "Ey soylu kişi!" dediler, "onun çok yaşlı bir babası var; bu yüzden onun yerine bizden birini yanında alıkoy. Doğrusu sen, görüyoruz ki, iyilik sever birisin!" 12:79 "Yitiğimizi yanında bulduğumuz kişiden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız; çünkü o zaman, şüphesiz, zalimlerden olurduk!" diye cevap verdi. 12:80 Böylece, ondan ümitlerini kesince, (aralarında konuyu) görüşmek üzere bir kenara çekildiler. En büyükleri: "Babanızın sizden, Allah'ı şahit tutarak söz aldığını ve ayrıca bundan önce Yusuf konusunda nasıl güven kırıcı davrandığınızı hatırlamıyor musunuz?" dedi, "Bunun için ben artık, babam bana izin verinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım; yahut Allah lehimde bir hüküm verinceye kadar. Çünkü O hükmedenlerin en iyisidir. 12:81 (Size gelince) siz babanıza dönüp gidin ve ona "Ey babamız!" deyin, "Oğlun hırsızlık yaptı; fakat biz bildiğimizden, gördüğümüzden başkasına şahit değiliz; ve (sana söz vermiş olsak da onu) bizim göremeyeceğimiz (gizli) (tehlikelere) karşı da koruyamazdık. 12:82 (Olay sırasında) bulunduğumuz şehir halkına, birlikte yolculuk yaptığımız kervancılara sor istersen: (göreceksin ki) biz gerçekten doğru söylüyoruz!" 12:83 (VE BABALARININ yanına dönüp, olup biteni o'na anlattıkları zaman Yakub;) "Yoo; yine kendi muhayyilenizdir olmayacak bir işi size olağan gösteren; (bana gelince) artık sabır en iyisidir; belki de Allah onların hepsini birden bana (geri) getirecektir; gerçek şu ki, Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen, mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir!" 12:84 Ve başını onlardan öteye çevirip: "Vah bana, Yusuf için vah bana!" dedi; ve içini dolduran hüzünden gözleri bulutlandı. 12:85 "Allah şahittir ki" dediler, "(bu) Yusuf'un anısı seni iyice çökertmeden ya da öldürmeden peşini bırakmayacak!" 12:86 "Ben" dedi, "tasamı ve üzüntümü yalnızca Allah'a havale ediyorum; çünkü Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum ben. 12:87 Ey oğullarım, (şimdi) gidin ve Yusuf ile kardeşi hakkında bir haber almaya çalışın; ve Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; bilin ki, hakkı inkar eden insanlardan başkası Allah'ın hayat bahşedici rahmetinden ümit kesmez". 12:88 (YAKUB'un oğulları Mısır'a geri dönüp Yusuf'un) huzuruna çıktıklarında, "Ey soylu kişi!" dediler, "Biz ve ailemiz (yine) darlık ve sıkıntıya düştük ve pek değersiz bir şeyle çıkıp geldik; sen yine de bizim için tartıyı tam tut ve bize karşı cömert ol; çünkü Allah cömertçe verenleri ödüllendirir!" 12:89 (Yusuf:) "Hatırlıyor musunuz" diye karşılık verdi, "(doğrudan, eğriden) henüz habersiz olduğunuz zaman Yusuf'a ve o'nun kardeşine neler yapmıştınız?" 12:90 "Ne? Yoksa sen Yusuf musun?" diye haykırdılar. "Ben Yusuf'um" dedi, "ve bu da benim kardeşim. Allah bize lütfetti. Gerçek şu ki, kişi Allah'a karşı duyarlı ve bilinçli olmaya çalışıyor ve güçlüklere göğüs geriyorsa, bilsin ki, Allah iyilikte bulunanların emeklerini boşa çıkarmaz!" 12:91 "Allah şahittir ki" dediler, "gerçekten Allah seni kesin bir biçimde bizim üstümüze çıkardı ve biz gerçekten günahkar kimselerdik!" 12:92 (Yusuf:) "Bugün ayıbınız yüzünüze vurulmayacak. Allah günahlarınızı bağışlayabilir: çünkü O acıyıp bağışlayanların en yücesidir! 12:93 (Şimdi artık) gidin ve bu benim gömleğimi de yanınıza alın; onu babamın yüzüne sürün; (o zaman) yeniden ışığa kavuşacaktır. Ve sonra hepiniz ailenizle birlikte bana gelin." 12:94 (YAKUB'un oğullarına ait olan) kervan yola koyulduğu sıralarda babaları (yanında bulunan kimselere): "Bunak olduğuma yormazsanız (derim ki) Yusuf'un kokusunu alıyorum!" 12:95 "Allah şahittir ki, sen yine eski şaşkınlığında devam ediyorsun!" diye karşılık verdi yanındakiler. 12:96 Fakat ne zaman ki müjdeci çıkagelip (Yusuf'un gömleğini) o'nun yüzüne sürdü ve o'nun gözleri ışığına kavuştu, "Ben size, 'ben Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?" diye haykırdı. 12:97 (Oğulları:) "Ey babamız!" dediler, "Bizim için Allah'tan günahlarımızı bağışlamasını dile; çünkü biz gerçekten günahkar kimseler olmuştuk". 12:98 "Rabbimden sizi bağışlamasını dileyeceğim; çünkü çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcı O'dur!" dedi. 12:99 VE SONRA (hep birlikte Mısır'a varıp) Yusuf'un yanına çıktıklarında (Yusuf): "Allah'ın izniyle Mısır'a güvenlik ve huzur içinde girip yerleşin!" diyerek ana-babasını bağrına bastı. 12:100 Ve ana-babasını en yüksek onur katına çıkardı; ve onlar(ın hepsi) O'nun önünde hürmet ve tazimle yere kapandılar. Bunun üzerine (Yusuf:) "Ey babacığım!" dedi, "Vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçek anlamı buydu demek; ve Rabbim onu gerçekleştirdi. O beni hapisten çıkarmakla ve Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra sizi(n hepinizi) çölden çıkar(arak bana ulaştır)makla bana lütfetti. Gerçek şu ki, benim Rabbim, olmasını istediği şeyi akıl-sır yetmez yollarla gerçekleştirir. Çünkü O doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir. 12:101 "Ey Rabbim! Bana nüfûz ve iktidar bahşettin; olayların altında yatan gerçekleri kavrayıp açıklama bilgisi verdin. (Ey) göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada ve ahirette benim yanımda yakınımda olan/beni koruyup destekleyen Sensin: canımı, bütün varlığıyla kendini Sana adamış biri olarak al ve beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat!" 12:102 (EY PEYGAMBER!) sana böylece vahyettiklerimiz senin önceden bilmediğin haberlerdendir; çünkü yapacak oldukları işe karar verdikleri ve tuzaklarını kurdukları zaman sen Yusuf'un kardeşlerinin yanında değildin. 12:103 Yine de -bunu ne kadar yürekten istersen iste- insanların çoğu (bu vahye) inanmayacaklar. 12:104 Oysa sen onlardan herhangi bir karşılık da beklemiyorsun; bu, (Allah'ın) bütün insanlığa bir hatırlatmasıdır sadece. 12:105 Kaldı ki, göklerde ve yerde nice ayetler, işaretler var ki, onlar (üzerinde düşünmeden) sırtlarını çevirerek yanlarından geçip gidiyorlar! 12:106 Ve onların çoğu başka varlıklara da tanrısal nitelikler yakıştırmaksızın Allah'a inanmazlar. 12:107 Peki, bunlar Allah'ın cezalandırıcı azabı olarak kuşatıcı bir örtünün kendilerini sarmasından ve Son Saat'in onlar (yaklaştığının) farkında değilken ansızın gelip çatmasından büsbütün güvencede mi görüyorlar kendilerini? 12:108 De ki: "Budur benim yolum: akla uygun, bilinç ve duyarlıkla donanmış bir kavrayışa dayanarak (hepinizi) Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar (aynı çağrıyı yapıyoruz)". Ve (yine de ki:) "Allah kudret ve azametiyle her türlü eksikliğin üstündedir, ötesindedir. Ve ben O'ndan başka varlıklara tanrılık yakıştıran kimselerden değilim!" 12:109 Ve Biz senden önce de (elçilerimiz olarak) her topluma (kendi içlerinden, onlara mesajlarımızı ulaştırmak üzere) kendilerine vahyettiğimiz (ölümlü) adamlardan başkasını göndermedik. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçen (inkarcı)ların sonlarının nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Ve (bilmiyorlar mı ki,) Allah'a karşı sorumululuk bilinci taşıyan kimseler için ahiret yurdu (bu dünyadan) daha tercihe şayandır? Öyleyse artık akıllarını kullanmayacaklar mı? 12:110 (Önceki elçilerimizin hepsi uzun süre zulüm ve baskıya uğramışlardır;) nihayet bu elçiler neredeyse bütün ümitlerini kaybettikleri ve büsbütün yalancılıkla damgalandıklarını gördükleri bir sırada Bizim yardımımız kendilerine ulaşmıştır; ve böylece dilediğimizi kurtarmışızdır (hakkı inkar edenleri ise yok etmişizdir): çünkü azabımız günaha gömülüp gitmiş insanlardan asla geri çevrilemez. 12:111 Gerçek şu ki, bu insanların kıssalarında kendilerine kavrayış yeteneği verilmiş kimseler için mutlaka çıkarılacak bir ders vardır. (Vahye gelince,) o hiçbir şekilde (insan tarafından) uydurulmuş bir söz olamaz: tersine, o, kendisinden önceki vahiylerden doğru ve gerçek adına ne kalmışsa doğrulayan ve inanmak isteyen insanlara her şeyi açık seçik bir biçimde dile getiren, hidayet ve rahmet (bahşeden ilahî bir metin)dir. 13:1 Elif-Lâm-Mîm-Râ. BUNLAR sana vahiyle bildirilen mesajlardır; ve sana Rabbin katından indirilenler hakkın tâ kendisidir; ama yine de insanların çoğu (buna) inanmayacaklar. 13:2 Gökleri, görülebilir herhangi bir destek, dayanak olmadan yükselten ve sonra da kudret ve hükümranlık tahtına kurulan Allah'tır; her biri -(O'nun tarafından) belirlenmiş bir süre için- kendi seyrini sürdüren güneşi ve ayı (koyduğu yasalara) tâbi tutan O'dur; var olan her şeyi (yöneten), çekip çeviren de O. Bütün bu mesajları açık açık dile getiriyor ki, (Yargı Günü'nde) Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza yürekten kesin bir biçimde inanasınız. 13:3 Yeryüzünü yayıp genişleten ve onun üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirip vadilerinden nehirler akıtan ve orada her tür bitkiden iki cins yaratan ve gündüzü geceyle örtüp bürüyen O'dur. Doğrusu, bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır! 13:4 Ve yeryüzünde birbirine komşu (ama yine de yapı olarak birbirinden ayrı nice) kara parçaları, üzüm bağları, hububat ekili tarlalar, bir kökten sürgün verip küme halinde ya da tek başına boy veren hurma ağaçları vardır ki hepsi de aynı suyla sulanırlar: hal böyleyken yine de (insanlara ve hayvanlara sağladıkları) ürünler bakımından Biz onların bazılarını bazılarına üstün kılıyoruz. Doğrusu, bütün bunlarda aklını kullanan insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır. 13:5 FAKAT eğer (Allah'ın yarattığı bu harikalara) şaşıyorsanız inkarcıların şu sözlerine de şaşın: "Nasıl yani! Biz toza toprağa karıştıktan sonra (yeniden hayata dönmek üzre) bir kez daha mı yaratılacağız?" İşte (bunu söyleyenler) Rablerini inkara kalkışan kimselerdir; işte böyleleri boyunlarında (kendi davranışlarının bir sonucu olarak) bukağılar taşıyan kimselerdir; ve işte böyleleri, yerleşip kalmak üzere ateşe girecek olan kimselerdir. 13:6 (Ey Peygamber, hakkı inkara şartlanmış olmakla bunlar, demek ki) iyilik (ummak) yerine, kötülüğün ivedi olarak kendilerini gelip bulması yönünde sana (küstahça) meydan okuyorlar; hem de, (o alay edip durdukları türden) nice ibret verici felaketin kendilerinden önce(ki toplumların) başına geldiğini (bildikleri) halde. Bununla birlikte, muhakkak ki senin Rabbin, işledikleri zulümlere rağmen insanlara karşı (esasta hep) bağışlayıcıdır; ama, unutma ki, (aynı zamanda) cezasında da gerçekten çok şiddetlidir. 13:7 Bütün bunlara rağmen, hakkı inkara şartlanmış olanlar yine de (inanmaktan kaçınıyor ve) "Niçin o'na Rabbinden mucizevî bir alamet indirilmiyor?" diyorlar. (Fakat, (onlar ne derlerse desinler)) sen sadece bir uyarıcısın ve bütün toplumlar için (asıl) yol gösterici (Allah'tır). 13:8 Her bir dişinin neye gebe olduğunu ve rahimlerin neyi ne kadar erken bırakacağını, neyi ne kadar (olağan süresinden) fazla bekleteceğini bilen Allah'tır. Çünkü (yarattığı) her şey O'nun katında bir ölçüye ve bir amaca bağlı kılınmıştır. 13:9 O, yaratılmışların duyu ve tasavvurlarının ötesinde olanları da, onların görüp gözleyebildikleri şeyleri de tam olarak bilmektedir. Büyük olan O'dur; var olan veya olması mümkün her şeyin/herkesin üstünde ve ötesinde olan O. 13:10 O'nun için sizden birinin düşüncesini saklamasıyla açığa vurması ya da (kötülüklerini) gecenin örtüsü altında gizlemesiyle bu kişinin gün ışığında (cüretle ortalıkta) dolaşması arasında bir fark yoktur. 13:11 (Böyle biri sanıyor mu ki) kendisini önünden ve ardından izleyen (ve) onu Allah her ne ki takdir etmişse ona karşı koruyup gözeten refakatçileri vardır. Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez; ve Allah insanlara (kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak) bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O'na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur. 13:12 (HEM) KORKUYU, (hem de) umudu tattırmak için size şimşeği gösterip (yağmur) yüklü bulutları çağıran O'dur; 13:13 gök gürlemesi O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle anmakta; melekler de korku ve sakınma içinde bunu yapmaktalar. Ve O yıldırımları gönderip onlarla dilediğini çarpmaktadır. (Hal böyleyken) onlar yine de Allah hakkında tartışıp duruyorlar; hem de O('nun), kavranamaz ince ve derin planını gerçekleştirmek için sınırsız bir kudrete sahip olduğu ortada olduğu halde! 13:14 Nihaî Gerçek'e varmak amacıyla yapılan bütün dualar, bütün çağrı ve arayışlar ancak O'na yöneltilmelidir; çünkü insanların O'nu bırakıp da yakardıkları (öteki varlıklar ve güçler) bu yakarışlarına hiçbir şekilde karşılık veremezler. Öyle ki, (onlara, yakarıp duran kimsenin durumu) ellerini suya doğru uzatıp, suyun kendisine ulaşmasını bekleyen birinin durumuna benzer; oysa bu durumda su asla ona ulaşmayacaktır. Bunun içindir ki, hakkı inkar edenlerin yakarması kendilerini sapıklık içinde tüketmekten başka bir sonuç getirmez. 13:15 Göklerde ve yerde var olan her şey ve herkes isteyerek yahut zorunlu olarak Allah'ın önünde eğilmektedirler; onların gölgeleri de sabah akşam bunu yapmaktadır. 13:16 "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" diye sor (onlara). Ve de ki "Allah(tır)!" (Ve yine) de ki: "Peki, öyleyse (niçin) Allah'ı bırakıp, kendileri için bile ne bir yarar sağlayabilecek ne de bir zararı giderebilecek güçte olmayan şeyleri kendinize koruyucular, kayırıcılar olarak görüyorsunuz?" Sor (onlara): "Hiç kör olan kimseyle gören kimse bir olur mu? Yahut kopkoyu karanlıkla aydınlık bir tutulabilir mi?" Yoksa onlar Allah'la beraber, O'nun yarattığına benzer (şeyler) yaratan başka tanrısal güçlerin var olduğuna (gerçekten) inanıyorlar da bu (sözde) yaratma eylemi onların gözünde (O'nun yaratma eylemine) benzer mi görünüyor? De ki: "Her şeyin yaratıcısı Allah'tır; ve O'dur, var olan her şeyin üstünde mutlak hükümranlık sahibi Biricik (Yaratıcı)!" 13:17 O gökten su indirdiğinde ve (kurumuş) nehir yatakları(ndan her biri) kendi hacimlerine göre dolup taştıklarında, akıntı yüzeydeki çerçöpü, tortuyu alır götürür; tıpkı süs eşyası ya da alet yapmak için ateşte eritilen (madenlerin), yüzeyinde açığa çıkan köpüklü tortudan arındırılması gibidir bu. Hak ile bâtılı Allah işte böyle bir benzetmeyle gözönüne koyuyor: çünkü, gerçekten de, tortuysa, çerçöpse sözkonusu olan, bu, (bütün) köpüksü şeyler gibi akar gider; ama insanlara yararlı olan şeye gelince, o her (zaman olduğu) yerde, sapasağlam ayakta kalır. Allah işte böyle benzetmelerle ortaya koyuyor, 13:18 Rableri(nin daveti)ne güzel bir karşılık verenlerle O'na hiç karşılık vermeyenlerin durumlarını. (Bu sonrakiler), yeryüzünde ne varsa, hepsi onların olsa -hatta bunun iki katı- (Hesap Günü'nde) kurtulmak için hiç şüphesiz bunların hepsini gözden çıkarırlardı: İşte hesapların en kötüsü böylelerini bekliyor; böylelerinin sonunda varacakları yer de cehennem olacak: o ne kötü bir dinlenme yeri! 13:19 HEM, sana Rabbinden her ne ki indirilmişse, hak olduğunu gören kimseyle (bunu göremeyecek kadar) kör olan kimse bir midir? Bu gerçeği yalnızca akıl ve sağduyu sahipleri hatırdan çıkarmazlar; 13:20 onlar ki Allah'la olan bağlantılarına sadakat gösterir, andlaşmalarını asla bozmazlar; 13:21 ve onlar ki, Allah'ın sıkı tutulmasını buyurduğu (bağları) sıkı tutarlar; Rablerine karşı son derece saygılı ve duyarlı davranır, (O'nun çağrısına sağır kalanları bekleyen) o pek kötü hesaptan korkarlar; 13:22 ve onlar ki, Rablerinin teveccühünü umarak güçlüklere göğüs gerip, namazda kararlılık gösterirler; kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli-açık başkaları için harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte, ahirette erişilecek olan nihaî huzur böylelerine özgüdür; 13:23 (orada) onların, atalarından, eşlerinden ve çocuklarından doğru yolu tutan kimselerle birlikte gireceği, huzurla dolup taşan ebedî hasbahçeler vardır ki, her kapısından melekler onların yanına varıp 13:24 "Size selâm olsun! Çünkü siz (iyilikte) sebat ettiniz!" (diyecekler). (Hal) böyleyse, ahirette erişilecek olan bu mutlu son ne hoş ve ne güzel! 13:25 Fakat (yaratılışlarının gereği olan doğal bir) andlaşmaya dayanıyor olmasına rağmen Allah'la olan bağlantılarını bozup Allah'ın sıkı tutulmasını emrettiği (bağları) kesen ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselere gelince; işte, (Allah'ın) lâneti böylelerine yönelmiştir; ve (öte dünyada) varılacak yerlerin en kötüsü de onlara ayrılmıştır. 13:26 RIZKI dilediğine bolca, dilediğine sınırlı ölçüde veren Allah'tır. Hal böyleyken, (bol rızık verilenler) dünya hayatıyla sevinirler; oysa, ahiret hayatı yanında dünya hayatı yalnızca geçici bir doyumdan, bir avuntudan ibarettir. 13:27 İMDİ, (Peygamber'in getirdiği mesajın) doğruluğunu inkar edenler, "Ona Rabbinden mucizevî bir alamet indirilmeli değil miydi?" diyorlar. Sen de şöyle de: "Bilin ki, (sapmayı) dileyeni saptıran da, O'na yöneleni Kendisine yaklaştıran da, şüphesiz Allah'tır; 13:28 onlar ki, inanmışlar ve Allah'ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah'ı anarak huzura erişir. 13:29 (Evet,) imana erişen ve dürüst ve erdemli davranan o kimseler ki, kendileri için (bu dünyada) huzurlu bir hayat, (ahirette de) varılacak yerlerin en güzeli ayırılmıştır!" 13:30 İşte böylece (ey Muhammed) seni, kendisinden önce nice toplumların gelip geçtiği bir (inanmayanlar) toplumu içinden Elçi olarak çıkardık ki, sana vahyettiklerimizi onlara okuyup açıklayasın; çünkü (bilmezlikleri yüzünden) O Rahmân'ı inkar ediyor onlar. De ki: "O'dur benim Rabbim. O'ndan başka tanrı yoktur. Ben O'na güven bağlamış bulunuyorum ve O'na dönüktür yönüm". 13:31 (Onlar) kendisiyle dağların yürütüldüğü, yeryüzünün yarılıp açıldığı, ölülerin konuşturulduğu (ilahî) bir metin (dinlemiş olsalardı ona da inanmazlardı)! Oysa, olacak olan her şeye karar verme gücü yalnızca Allah'a aittir. Peki, inananlar hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah öyle olmasını dileseydi bütün insanlığı doğru yola yöneltirdi? Fakat, o hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince, işledikleri kötülüklerden ötürü, böylelerinin başlarına her an beklenmedik bir felaket çullanmaktan ya da yurtlarının yanına-yakınına inmekten geri kalmaz, tâ ki Allah'ın verdiği söz yerine gelinceye kadar; gerçek şu ki, Allah verdiği sözü yerine getirmekten asla geri durmaz! 13:32 Gerçek şu ki, senden önceki elçilerle de alay edilmişti; buna rağmen, Biz o hakkı inkara şartlanmış kimseleri bir süre kendi hallerine bıraktık; ama sonunda kıskıvrak yakaladık. Ve (böylece) Benim cezalandırmam nasıl olurmuş, (gördüler)! 13:33 PEKİ, kimdir -elbette O!- yaşayan her varlığı, hak ettiği şeye bakarak görüp gözeten? Yine de Allah'a ortak koşuyorlar (öyle mi?). De ki: "Onlara (istediğiniz) ismi verin: sanki O'na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber verdiğinizi sanıyorsunuz? Yoksa sadece sözcüklerle mi oynuyorsunuz?" Hayır, tersine, hakkı inkara şartlanmış olanların çarpık tasavvurları kendilerine güzel gösteriliyor; ve böylece (doğru) yoldan döndürülüveriyorlar: ve zaten Allah'ın sapıklık içinde bıraktığı kimseye yol gösteren bulunmaz. 13:34 Böyleleri için dünya hayatında zaten bir azap vardır; ahiretteki azapsa daha da çetin olacak. Ve onlar Allah'a karşı kendilerini koruyacak kimse de bulamayacaklar. 13:35 ALLAH'A karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselere söz verilen cennet, içinde ırmakların çağıldadığı (bahçeler) gibidir; (fakat dünyadaki bahçelerden fazla olarak) onun ürünleri ebedîdir; gölgelikleri de (öyle). Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerin varacağı yer işte böyle olacaktır; hakkı inkar edenlerin varacağı yerse ateş olacak. 13:36 Bunun içindir ki, kendilerine bu vahyi bahşettiğimiz kimseler (ey Peygamber,) sana indirdiklerimizden ötürü sevinir, hoşnut olurlar; fakat başka inançların bağlıları arasında onun bir kısmının geçerliliğini inkar edenler var. (Ey Peygamber, onlara) de ki: "Ben yalnızca Allah'a kulluk etmekle ve O'ndan başkasına tanrısal güçler, tanrısal nitelikler yakıştırmamakla emrolundum: (bütün insanlığı) O'na çağırıyorum ve dönüşüm de O'nadır!" 13:37 Biz bu (ilahî kelâmı) işte böyle Arap dilinde, bir hüküm ve hikmet (kaynağı) olarak indirdik. Ve gerçek şu ki, eğer sana (vahyî) bilgi geldikten sonra kalkıp insanların gelgeç isteklerine uyarsan, (bil ki) Allah'a karşı ne bir koruyucu ne de bir yardımcı bulabilirsin! 13:38 Hiç şüphesiz, senden önce de elçiler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik; Allah'ın izni olmadıkça hiçbir peygamberin bir mucize göstermesi düşünülemez. Her çağa özgü vahyî bir mesaj vardır: 13:39 Allah (önceki mesajlarından) dilediğini yürürlükten kaldırır, dilediğini bırakır, pekiştirir, çünkü vahyin kaynağı O'nun katındadır. 13:40 İMDİ, onlara vaad ettiğimiz (azabın) bir kısmının (başlarına geldiğini) ister sana (sağlığında) gösterelim, ister (bundan önce) seni öldürelim, her iki durumda da sana düşen ancak mesajı tebliğ etmek, duyurmaktır; hesabı görmek ise Bize aittir. 13:41 Peki, görmüyorlar mı, yeryüzünü, sahip olduğu en iyi şeylerden her gün biraz daha yoksun bırakarak (cezalandırıcı müdahalelerimizle) nasıl yokluyoruz? (Bilmiyorlar mı ki,) Allah hüküm verdiği (zaman) O'nun hükmünün önüne geçecek kimse yoktur; (ve yine bilmiyorlar mı ki) O hesabı pek çabuk olandır! 13:42 Bunlardan önce yaşayan (günahkar toplum)lar da zındıkça düzenler tasarladılar; fakat en ince ve mahirane düzen, bütünüyle, herkesin neyi hak ettiğini bilen Allah'a aittir; nitekim, inkarcılar geleceğin kime ait olduğunu yakında görüp öğrenecekler. 13:43 Ve hakkı inkara şartlanmış olan o kimseler, (ey Peygamber, sana): "Sen (Allah tarafından) gönderilmiş değilsin!" diyorlar; de ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter; bir de bu ilahî kelâmı gerçekten anlayan kimse(ler)!" 14:1 Elif-Lâm-Râ. BU, RABLERİNİN izniyle bütün insanlığı kopkoyu karanlıklardan aydınlığa, O yüceler yücesinin, O her övgüye layık olanın yoluna çıkarasın diye sana indirdiğimiz (bir vahiy,) bir ilahî kelâmdır. 14:2 O Allah(ın yoluna) ki, göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. Kendilerini bekleyen o çok zorlu azaptan ötürü, hakkı inkar edenlerin vay haline! 14:3 Onlar ki, dünya hayatını biricik sevgi nesnesi olarak seçip onu ahiret (düşüncesine bütünüyle) yeğ tutarlar; ve başkalarını Allah'ın yolundan çevirip onu eğri ve dolambaçlı göstermeye çalışırlar. İşte çok derin, onulmaz bir sapıklık içinde olan, böyleleridir. 14:4 BİZ HER ELÇİYİ, mutlaka kendi halkının diliyle (vahyedilmiş bir mesajla) gönderdik ki, (hakkı) onlara açık (ve dolaysız) bir biçimde ulaştırabilsin; artık bundan sonra Allah (sapmayı) dileyeni sapıklık içinde bırakır, (doğru yolu tutmayı) dileyeni de doğru yola yöneltir, çünkü doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibi O'dur. 14:5 Ve nitekim, Musa'ya ayetlerimizi gönderip kendisine: "Halkını kopkoyu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın Günleri'ni hatırlat!" diye (emrettik). Çünkü bu (hatırlatmada), darlığa sonuna kadar göğüs germesini ve (Allah'a) yürekten şükretmesini bilen herkes için mutlaka çıkarılacak dersler vardır. 14:6 Hani, Musa (da) halkına (bu doğrultuda): "Allah'ın size bahşettiği nimeti hatırlayın!" demişti, "O sizi Firavun yönetiminin elinden kurtarmıştı; (onlar ki) size dayanılmaz acılar çektiriyor; oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı: (eğer bilirseniz) size Rabbinizden büyük bir sınamaydı, bu. 14:7 Ve (yine hatırlayın ki) Rabbiniz size (şöyle) bildirmişti: "(Bana) şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm; yok, eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!" 14:8 Ve Musa (şöyle) ekledi: "Siz ve (sizinle birlikte) yeryüzünde yaşayan başka kim varsa, hepiniz hakkı inkar etseniz dahi, (bilin ki) Allah, yine de her türlü övgüye layık ve mutlak anlamda Kendine yeterli (Biricik Tanrı)dır. 14:9 SİZDEN ÖNCE gelip geçen (inkarcı toplum)ların başına gelenlerden hiç haberiniz olmadı mı; Nûh kavminin, 'Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen daha nicelerinin? Onlar(ın başına gelenleri) Allah'tan başka kimse bilmez. Onlara da kendileri için görevlendirilmiş olan elçiler, hakkı bütün açıklığıyla gösteren delillerle gelmişlerdi; fakat onlar, ellerini şaşkınlıkla ağızlarına götürüp "Biz, sizinle gönderildiğini iddia ettiğiniz mesajın hak olduğuna inanmıyoruz" dediler, "ve doğrusu bizi çağırdığınız şey(in mahiyetin)den yana ciddî bir şüphe ve şaşkınlık içindeyiz". 14:10 Bu toplumlara gönderilen elçiler: "Hiç, göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah(ın varlığından, birliğinden) şüphe edilebilir mi?" dediler, "Sizi (geçmişteki) günahlarınızdan ötürü bağışlamak ve size (belirlediği) bir süre (bitince)ye kadar mühlet vermek üzere (doğru yola) çağıran O'dur! (Ama) onlar: "Sizler bizim gibi ölümlü insanlardan başka kimseler değilsiniz!" diye cevap verdiler, "Bizi, atalarımızın tapınageldiği şeylerden uzaklaştırmak istiyorsunuz; madem öyle, o zaman (Allah'ın elçileri olduğunuza dair) açık bir delil getirin bize!" 14:11 Elçileri onlara: "Doğru, biz de sizler gibi sadece ölümlü kimseleriz" diye cevap verdiler, "ama işte Allah nimetini kullarından dilediğine bahşeder. Ayrıca, Allah'ın izni olmadıkça, (görevimiz hakkında) bir delil getirmek bizim harcımız değildir. Bu hususta inananlar yalnızca Allah'a güvenmelidirler. 14:12 Hem, izlediğimiz yolu bize gösteren Allah olduğuna göre, artık nasıl güvenmeyebiliriz ki O'na? "Bunun içindir ki, bize çektirdiklerinize mutlaka göğüs gereceğiz; çünkü bir kere Allah'a güven bağlamış olanlar sonuna kadar O'na güvenmekte devam edeceklerdir!" 14:13 Ama hakkı inkar eden toplumlar, elçilerine şöyle dediler: "Ya bizim yolumuza dönersiniz, ya da kesinlikle sizi ülkemizden sürüp çıkarırız!" Bunun üzerine Rableri elçilerine: "Biz bu zalimleri mutlaka tepeleyeceğiz!" diye vahyetti, 14:14 "Ve onlar yok olup gittikten sonra yeryüzüne elbette sizi yerleştireceğiz: bu (vaad) Benim makamıma karşı saygı ve sakınma gösteren ve tehdidimden korkan kimseler içindir!" 14:15 Ve (elçiler) hakkın zafere ulaşması için (Allah'a) niyaz ettiler. Ve. (böylece) hakkın o inatçı ve zorba düşmanlarının hepsi (sonunda) yok olup gittiler. 14:16 Bunlardan her birini cehennem beklemektedir; ve orada her birine azapla ağulanmış sudan içirilecek; 14:17 onu (içecek olan) yutkunacak, yutkunacak ama bir türlü yutamayacaktır. Ve orada insanı ölüm her yandan kuşatacak, ama insan, kendisini daha zorlu bir azap beklediğinden, bir türlü ölemeyecek. 14:18 Rablerini inkara şartlanmış olanların yapıp-ettikleri, fırtınalı bir günde rüzgarın hışımla saçıp savurduğu küle benzemektedir; böyleleri kazandıkları (iyi) şeylerden (de ahirette) hiçbir yarar sağlayamazlar: çünkü (Allah'a karşı sergiledikleri) bu (inkarcı tutum) sapıklıkların en kötüsüdür. 14:19 GÖRMÜYOR MUSUN(UZ), gökleri ve yeri belli bir (içsel) gerçekliğe göre yaratan Allah'tır? Dilerse sizi ortadan kaldırır ve (yerinize) yeni bir yaratılmışlar topluluğu getirir: 14:20 ve bu Allah için zor da değildir. 14:21 Ve (o Yargı Günü'nde insanların) hepsi Allah'ın huzuruna çıkacaklar; işte o zaman, zayıf olanlar bir vakitler büyüklük taslamış olanlara: "Bakın, bizler sizin izleyicilerinizdik" diyecekler, "o halde şimdi bizden Allah'ın azabını biraz olsun savabilecek güçte misiniz?" (Ötekiler buna şöyle) cevap verecekler: "Eğer Allah bize (kurtuluş) yolu(nu) gösterirse, şüphesiz, biz sizi de peşimizden sürükleriz; fakat, görebildiğimiz kadarıyla, şimdi artık sızlansak da, (hak ettiğimiz azaba) katlansak da, hepsi bir: bizim için artık kurtuluş yok!" 14:22 Ve her şey olup bittikten, hüküm yerine geldikten sonra Şeytan: "Gerçek şu ki, Allah size gerçekleşmesi kaçınılmaz bir söz vermişti! Bense (her fırsatta) size birtakım sözler verdim ama sizi hep yüzüstü bıraktım. Yine de benim sizin üzerinizde gerçekte bir nüfûzum yoktu: Sizi sadece çağırıyordum; siz de (bu çağrıya) icabet ediyordunuz. Bunun içindir ki, beni suçlamayın, yalnızca kendinizi suçlayın. Ne ben sizin imdadınıza yetişecek durumdayım; ne de siz benim imdadıma yetişebilecek kimselersiniz; çünkü, bakın ben, sizin vaktiyle beni (Allah'a) ortak koşmanızda bir doğruluk payı olduğunu her zaman reddetmişimdir". Doğrusu, tüm zalimleri çok can yakıcı bir azap beklemektedir. 14:23 Ama imana erişip doğru ve yararlı işler yapanlar, içinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçelere sokulacaklar; ve orada Rablerinin izniyle, "Selâm!" ile karşılanıp yaşıyacaklar. 14:24 ALLAH'IN, güzel-doğru bir söz için nasıl bir misal verdiğini görmüyor musun(uz)? Kökü sapasağlam, dalları göğe doğru uzanan güzel-diri bir ağaç gibi(dir o); 14:25 ki, Rabbinin izniyle her mevsim meyvesini verip durur. Allah insanlara (işte böyle) misaller veriyor ki, (değişmeyen gerçeği) düşünüp kendilerine ders çıkarsınlar. 14:26 Ve çirkin bir sözün durumu ise, kökü toprağın üstüne çıkarılmış, bütünüyle kararsız, dayanıksız çürük bir ağacın durumuna benzer. 14:27 Allah, imana erişenlerin durumunu sapasağlam ve dosdoğru bir sözle, hem dünya hayatında ve hem de ahirette sağlamlaştırır; haksızlık yapanları ise, Allah sapıklık içinde bırakır; çünkü Allah dilediğini yapar. 14:28 HAKKI inkar tavrını Allah'ın nimetine yeğ tutup (bu tutumlarıyla) kavimlerinin önünde o yıkım yurdunun yolunu açan kimseleri görmüyor mu(sunuz)? 14:29 (O yıkım yeri,) katlanmak zorunda kalacakları cehennemdir: Ne kötü bir konaklama yeridir orası! 14:30 Çünkü, onlar Allah'a rekabet edebilecek güçlerin var olduğunu vehmettiler ve sonuç olarak O'nun yolundan saptılar. De ki: "(Bu dünyada) avunup durun bakalım, nasıl olsa yolunuzun sonu ateş olacak!" 14:31 (Ve) imana erişen kullarıma da söyle, hiçbir pazarlığın, dostluğun-arkadaşlığın olmayacağı o Gün gelip çatmadan önce, salâtta devamlı ve duyarlı olsunlar; kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Bizim yolumuzda) gizli açık harcasınlar. 14:32 (Ve hatırlayın ki) Allah'tır gökleri ve yeri yoktan var eden; gökten su indirip onunla size rızık olsun diye ürünler çıkaran; bağlı kıldığı yasalar uyarınca denizde seyretmek üzere gemileri hizmetinize veren; ve sizi nehirlerden yararlandıran; 14:33 ve her ikisi de kendi yörüngelerinde seyreden güneşi ve ayı sizin (yararlanmanız) için (koyduğu yasalara) bağlı kılan; ve gece ile gündüzü (yine) sizin (yararlanmanız) için (koyduğu yasalara) bağlı tutan. 14:34 Ve size kendisinden isteyebileceğiniz her türlü şeyden (bazısını) veren O'dur; (öyle ki) Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız. (Yine de) insanoğlu zulmünde pek ısrarlı, nankörlüğünde pek inatçıdır! 14:35 HANİ, İbrahim: "Ey Rabbim!" demişti, "Bu beldeyi emin kıl; beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan ebediyyen uzak tut! 14:36 Çünkü, ey Rabbim, bu (tapınma nesneleri) gerçekten, insanlardan pek çoğunu yoldan çıkardı! "Bunun içindir ki, (yalnızca tebliğ ettiğim dinde) bana uyan kimse gerçekten bendendir; bana baş kaldırana gelince, şüphesiz Sen çok acıyan, esirgeyen gerçek bağışlayıcısın! 14:37 "Ey Rabbimiz! Soyumdan bazılarını ekilebilir toprağı olmayan bir vadiye, Senin kutsal evinin yakınına yerleştirdim ki, ey Rabbimiz, salâtı devamlılık ve duyarlılık içinde yerine getirsinler; öyleyse, insanların kalplerini onlara doğru meylettir; ve onlara verimli, bereketli rızıklar bahşet ki şükretsinler. 14:38 "Ey Rabbimiz! Şüphesiz, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilen Sensin: Çünkü yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz." 14:39 "En içten övgüler, kocamış halimle bana İsmail ile İshâk'ı armağan eden Allah'a özgüdür! Duaları, yakarışları işiten elbette benim Rabbimdir: 14:40 (O halde) Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelen insanları salâtta devamlı ve duyarlı kıl! "Ve, ey Rabbimiz, bu duamı kabul buyur: 14:41 Rabbimiz! Hesabın görüleceği Gün, beni, anamı-babamı ve bütün müminleri bağışla!" 14:42 SAKIN, Allah'ı zalimlerin edip-eylediği şeylerden habersiz sanma; O sadece, onlara, gözlerin dehşetle bakakalacağı Gün'e kadar zaman tanımaktadır. 14:43 O Gün onlar, başları (bir medet ararcasına) yukarı kalkık, bakışları kendi hallerini göremeyecek kadar çarpılmış, ve kalpleri bomboş, oradan oraya koşuşup dururlar. 14:44 Bunun içindir ki, insanları, azabın başlarına geleceği Gün için uyar; o Gün ki, zulmedenler: "Ey Rabbimiz!" derler, "Bize kısa bir süre daha ver ki Senin çağrına icabet edelim; Senin elçilerine uyup peşlerinden gidelim!" (Fakat Allah da onlara:) "Siz bir vakitler kıyamet gibi, ceza gibi bir şeyin sizin için sözkonusu olmadığına yemin edip durmuyor muydunuz?" (diye karşılık verecektir). 14:45 "Üstelik, (sizden önce) kendilerine yazık edenlerin (bir vakitler) yaşamış oldukları yerlerde yaşıyordunuz ve onlara neler yaptığımız da size açıklanmıştı; ve size (günahkarların başlarına gelenler hakkında, kıyamet ve ceza hakkında) pek çok misaller de vermiştik". 14:46 (Hal böyleyken,) onlar yine de, çürük ve asılsız tasarımlara dayanan oyunlarını oynamaya devam etmekteler; oysa, onların bütün oyunları, bütün düzenleri Allah'ın bilgisi içindedir. (Kafirler hakikat karşısında asla başarıya ulaşamazlar) velev ki bu oyunları dağları yerinden oynatacak kadar (yetkince kurgulanmış veyahut güçlü kuvvetli) olsun. 14:47 BUNUN içindir ki, sakın, Allah'ın, elçilerine verdiği sözden döneceğini sanma; çünkü, mutlak öc alıcı kudreti elinde tutan en yüce iktidar sahibi elbette Allah'tır! 14:48 Yerin başka bir yere, göğün başka bir göğe dönüştürüleceği ve (bütün insanların) var olan her şeyin üstünde hükümran olan O Tek İlah'ın, Allah'ın huzuruna çıkacakları Gün (O'nun sözü gerçekleşecektir). 14:49 O Gün, bütün suçluları zincirlerle, bukağılarla birbirlerine bağlanmış olarak göreceksin, 14:50 giysileri katrandan olacak ve yüzlerini ateş bürüyecek. 14:51 (Bütün bunlar,) Allah herkese (hayatta) elde ettiği şeyle karşılık vereceği için (böyle)dir. Gerçekten de, hesapta çabuk olan Allah'tır! 14:52 BÜTÜN insanlığa bir mesajdır bu. Öyleyse artık onunla uyarı bulsunlar; ve bilsinler ki, Tek İlah O'dur; ve sağduyu sahipleri de bunu akıllarında tutsunlar! 15:1 Elif-Lâm-Râ. BUNLAR ilahî kitâbın -kendisi açık olan ve hakkı açıkça gösteren bir ilahî okuma metninin- ayetleridir. 15:2 Bir vakit gelecek ki, (şimdi) bu gerçeği inkara kalkışanlar, keşke (dünya hayatındayken) Allah'a boyun eğip teslim olsaydık diye yerinecekler. 15:3 (Şimdi) kendi hallerine bırak onları, yiyip (içsinler), avunsunlar; bu arada (boş hazların) umudu aldatıp oyalasın onları; nasıl olsa günü gelince (gerçeği) öğrenecekler. 15:4 Biz, çünkü, hiçbir toplumu, (önceden) ilahî bir kelâmdan bütünüyle haberli kılmadan helak etmedik; 15:5 (Ve zaten) hiçbir ümmet kendisi için belirlenmiş sürenin bitimini öne alamayacağı gibi erteleyemez de. 15:6 (Hal böyleyken, hakkı inkar edenler, yine de): "Ey kendisine (sözde) uyarıcı/hatırlatıcı bir mesaj indirilen kişi; sen düpedüz bir mecnunsun!" diyorlar, 15:7 "Doğru sözlü biriysen, bize melekleri getirsene!" 15:8 (Oysa,) Biz melekleri ancak hakk(ın iktizası) olarak indiririz; ve o zaman da artık (ilahî mesajı reddetmeleri yüzünden cezayı hak edenler) asla geri bırakılmazlar! 15:9 Kimsenin kuşkusu olmasın ki, bu uyarıcı/hatırlatıcı mesajı, ayet ayet Biz indirdik: ve yine kimsenin kuşkusu olmasın ki, (bütün tahriflerden) onu yine Biz koruyacağız. 15:10 GERÇEK ŞU Kİ, (ey Peygamber,) senden önce de gelip geçmiş ayrı ayrı topluluklara (elçiler) gönderdik; 15:11 onlara hiçbir elçi gelmedi ki, o'nunla alay etmesinler. 15:12 Biz (mesajımızdan yana) bu (alaycı tutumu), işte böylece, o günaha gömülüp gitmiş kimselerin yüreklerine sokarız, 15:13 önceki (zalim)lerin izlediği yol (ve bu yolda başlarına gelenler) de nicedir gözlerinin önünde olduğu halde buna inanmazlar. 15:14 Hatta onlara gökten bir kapı açsaydık ve oraya biteviye yükseliyor olsalardı, 15:15 kuşkusuz, o zaman da: "Bizim düpedüz gözlerimiz bağlandı!" diyeceklerdi, "Demek ki, büyülenmiş kimseleriz biz!" 15:16 GERÇEKTEN DE, Biz gökyüzüne büyük takım yıldızları serpiştirdik ve onları, seyredenler için süsleyip bezedik: 15:17 Ve onları kovulmuş her türlü şeytanî güce karşı koruma altına aldık; 15:18 öyle ki, ((göğün) sırlarını) çalmaya kalkışacak olan(lar)ın ardına hemen parlak bir alev takılır. 15:19 Ve yeryüzünü yayıp üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik; ve orada (hayatın) her türünün dengeli bir biçimde büyüyüp boyvermesini sağladık; 15:20 Ve yine orada hem sizin için, hem de rızkı size bağlı olmayan öteki bütün canlılar için geçim vasıtaları sağladık. 15:21 Çünkü hiçbir şey yoktur ki, kaynağı Bizim katımızda olmasın; ve Biz hiçbir şey indirmeyiz ki, kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye, bir uyuma dayanmasın. 15:22 (Bitkileri) döllendirmek, bereketlendirmek için rüzgarları gönderiyor; ve ayrıca, susuzluğunuzu gidermek için gökten su indiriyoruz; yoksa onun kaynağını elinde tutan siz değilsiniz. 15:23 Ve muhakkak ki, hayatı bahşeden de, ölüme hükmeden de Biziz; ve geçici olan göçüp gittikten sonra her şeyin sahibi olarak kalacak olan yine Biziz! 15:24 Muhakkak ki, Biz sizden önce geçip gidenleri de (her halleriyle) biliyoruz, sizden sonra gelecek olanları da elbet biliyoruz; 15:25 Ve kuşkusuz, (Hesap Günü'nde) onların hepsini bir arada toplayacak olan senin Rabbindir; gerçekten de her şeyin aslını bilen, doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen O'dur. 15:26 GERÇEK ŞU Kİ, Biz insanı ses veren balçıktan, biçim verilebilir, özlü, kara bir balçıktan yarattık. 15:27 Görünmeyen yaratıkları ise, ondan (çok) önce, yakıcı/bunaltıcı yellerin ateşinden yaratmıştık. 15:28 Ve hani, Rabbin meleklere: "Haberiniz olsun, Ben biçim verilebilir özlü kara balçıktan bir ölümlü varlık yaratacağım" demişti, 15:29 "Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde yere kapanın!" 15:30 Bunun üzerine meleklerin hepsi topluca yere kapandılar, 15:31 yalnızca İblis (buna katılmadı); yere kapananlarla birlikte olmaya yanaşmadı o. 15:32 "Ey İblis!" diye buyurdu Allah, "Seni yere kapananlarla beraber olmaktan alıkoyan sebep ne?" 15:33 "Ses veren bir balçıktan, biçim verilmiş özlü bir çamurdan yarattığın ölümlü bir varlığın önünde yere kapanmak bana yakışmaz!" diye karşılık verdi (İblis). 15:34 "Çık git öyleyse bu (melekî makam)dan!" diye buyurdu O; "Çünkü, sen artık kovulmuş birisin! 15:35 Ve bil ki, Hesap Günü'ne kadar lânet(im) peşinde olacak!" 15:36 "Madem öyle, ey Rabbim," dedi (İblis), "bana ölümden kalkılacağı Gün'e kadar zaman tanı!" 15:37 "Pekala, öyle olsun:" diye buyurdu O, "kendilerine zaman tanınanlardan biri olacaksın, 15:38 (tabii,) vakti (ancak Benim tarafımdan) bilinen o Gün'e kadar." 15:39 (Bunun üzerine İblis:) "Beni yolun dışına attığın için, ben de, kuşkusuz, yeryüzünde (kötülükleri) onlara süsleyip bezeyeceğim ve muhakkak ki onların hepsini ayartıp yoldan çıkaracağım, 15:40 Yalnızca Senin gerçek kulların bunun dışında (kalacak)!" 15:41 "Benim için, doğru yol budur:" dedi O, 15:42 "aslında, (zaten) yoldan çıkmış olup da (kendi iradeleriyle) senin peşine takılanların dışında, Benim kullarım üzerinde senin bir nüfûzun olmayacaktır. 15:43 Berikilerin hepsi için vaad edilen varış yeri, muhakkak ki, cehennemdir, 15:44 o cehennem ki, yedi kapıdan girilir; her kapıdan onlardan (günahlarının niteliğine göre) ayrı bir kafile halinde". 15:45 ALLAH'A karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler ise, onlar (kendilerini) hasbahçeler içinde gözelerin, kaynakların başında (bulacaklar), 15:46 "Esenlik ve güvenlik içinde girin oraya!" (sözleriyle karşılanacaklar orada). 15:47 (O zaman) Biz onları içlerinde (kalmış) olabilecek nahoş duygu ve düşüncelerden arındıracağız ve (böylece) birbirleriyle kardeş olarak mutluluk tahtları üzerinde karşı karşıya oturacaklar. 15:48 Orada (bu esenlik, bahtiyarlık içinde) yorgunluk, bitkinlik ilişmeyecek onlara; ve oradan asla çıkarılmayacaklar. 15:49 Kullarıma, acıyan, esirgeyen gerçek bağışlayıcının Ben olduğumu anlat; 15:50 en can yakıcı azabın da Benim azabım olduğunu! 15:51 VE ONLARA, (yine) İbrahim'in konuklarını anlat: 15:52 Hani, o'nun yanına geldiklerinde o'na: "Sana selâm olsun!" demişler; o da onlara: "Biz sizden korkuyoruz!" diye cevap vermişti. 15:53 (Bunun üzerine) onlar: "Yo, korkma! Biz sana, kendisine derin ve doğru bilgi bahşedilmiş bir oğlun olacağını müjdelemeye geldik". 15:54 "Üzerime yaşlılık çökmüş olduğu halde, bana böyle bir müjde veriyorsunuz, öyle mi?" diye sordu (İbrahim), "Peki, hangi (beklenmedik) şeyle müjdeliyorsunuz beni?" 15:55 "Seni gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir şeyle müjdeliyoruz; onun için sakın umut kesenlerden olma!" dediler. 15:56 (İbrahim:) "Rabbinin rahmetinden, büsbütün yolunu şaşırmış olanlardan başka kim kesebilir ki umudunu?" dedi. 15:57 Ve ekledi: "(Bana başka) bir diyeceğiniz var mı, ey (yüce makamın) elçileri?" 15:58 "Biz, doğrusu, günaha gömülüp giden (helak edilecek) bir topluma gönderildik" diye cevap verdiler, 15:59 "Lût'un ailesi bu hükmün dışında; onların hepsini, eksiksiz kurtaracağız, 15:60 bir tek, (Allah'ın, hakkında:) 'Biz geride kalanların arasında olmasını öngördük!' (dediği, Lût'un) karısı bunun dışında". 15:61 VE ELÇİLER, Lût'un evine gelince, 15:62 (Lût onlara): "Doğrusu, siz (burada) tanınmayan kimselersiniz!" dedi. 15:63 Onlar da: "Evet, fakat biz sana, (kö-tülükten yana olanların) şüphe edip durdukları şey(i duyurmak) için geldik" diye cevap verdiler, 15:64 "ve sana (gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) hakkı getirdik; çünkü, kuşku yok ki, biz doğruyu söylüyoruz". 15:65 Bu durumda artık sen, ailenle birlikte gecenin bir vaktinde yola koyul; sen onları geriden takip et; sizden hiç kimse arkasına bakmasın; yalnızca emredildiğiniz yöne doğru ilerleyin". 15:66 Ve (elçilerimiz aracılığıyla) o'na şu hükmü tebliğ ettik: "Bu (günahkar)ların son kalıntıları da sabaha varmadan silinip ortadan kaldırılacaktır". 15:67 Bu arada, şehir halkı sevinerek (Lût'a) geldiler. 15:68 (Lût) seslendi: "Bakın, bunlar benim konuklarım;" dedi, "beni utandırmayın, 15:69 Allah'tan korkun da beni rüsvay etmeyin!" 15:70 Cevap verdiler: "Biz sana insanlarla görüşmeyi, (onlara kol kanat germeyi) yasaklamamış mıydık?" 15:71 (Lût:) "(Niyetli olduğunuz şeyi) ille yapacaksanız," dedi, "işte bunlar benim kızlarım, (onları alın)!" 15:72 (Fakat melekler Lût'a:) "Canı sağolasıca!" dediler, "(Onlar bu durumda seni hiç dinlerler mi?) Baksana, (şehvetten) gözleri dönmüş, körcesine sendeleyip, öteye beriye sarkıntılık yapıp duruyorlar!" 15:73 Ve derken, tan yeri ağarırken, (hak ettikleri azabın) gürültüsü apansız yakaladı onları 15:74 ve böylece (bu günahkar şehirlerin) altını üstüne getirdik; belirlenmiş cezanın infazı için üzerlerine püskürtü halinde sert taşlar yağdırdık. 15:75 Şüphesiz, bütün bunlarda, işaretlerden anlam çıkarmasını bilen kimseler için çıkarılacak nice dersler vardır. 15:76 Çünkü, gerçekten de (sözü geçen) bu (şehirler) bugün hâlâ yerinde durmakta olan bir yol üzerindeydiler. 15:77 Şüphesiz, bütün bunlarda (Allah'a) inanan kimseler için çıkarılacak bir ders vardır. 15:78 (MEDYEN'İN) ağaçlı vadilerinin sakinleri de, doğrusu, ıslah olmaz zalim kimselerdi. 15:79 Ve bu yüzden onları da hak ettikleri cezaya uğrattık. Gerçek şu ki, sözü geçen her iki (günahkar toplum) da, (bugün dahi) görülebilen bir ana yol üzerinde yaşamaktaydılar. 15:80 VE (benzer biçimde), Hicr halkı da (Bizim) gönderdiklerimizi yalanlamaya kalkıştılar: 15:81 Oysa, onlara mesajlarımızı bahşetmiştik; ne var ki, onlara inatla sırt çevirdiler; 15:82 güya, dağları yontarak kendilerine güvenli konutlar yapıyorlardı: 15:83 ama sonunda, (bir) sabah erkenden onları da (hak ettikleri azabın) gürültüsü apansız yakalayıverdi; 15:84 ellerine geçirdikleri (güç) kendilerine bir yarar sağlamadı. 15:85 İMDİ, (unutma ki,) Biz gökleri ve yeri ve bu ikisi arasında var olan her şeyi, onları (içsel) bir gerçekliğe bağlı kılmadan yaratmadık; (Bu gerçeğin bütünüyle apaçık ortaya çıkacağı) Saat mutlaka gelecektir. Bunun içindir ki, (insanların kusurlarını) güzel, katıksız bir olgunlukla karşıla: 15:86 çünkü, senin Rabbindir, her şeyin özünü bilen ve her şeyin gerçek ve mutlak Yaratıcısı! 15:87 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz sana sık sık tekrarlanan (ayetlerden oluşan) yedili (bir sure) bahşettik ve (böylece senin önüne) yüce Kur'an'ı (açıp serdik): 15:88 (O halde, hakkı inkar eden) birtakım kimselere verdiğimiz dünyevî zenginliklerden yana gözünü çevirme. Ve (seni umursamıyorlar diye) onlar için üzülme; fakat müminlere kol kanat ger, 15:89 ve de ki: "Haberiniz olsun, ben (Allah'ın vaad ettiği) açık sözlü uyarıcıyım!" 15:90 (Bir ilahî kelâm bağışladık sana), tıpkı onu (sonradan) bölüp parçalayanlara indirdiğimiz gibi, 15:91 işte onlar, (şimdi) Kur'an'ı da tutarsız, insicamsız bir anlam (demeti) olarak göstermek istiyorlar! 15:92 Rabbine andolsun ki, onların hepsini (Hesap Günü'nde) sorgulayacağız, 15:93 (hem de) bütün yapıp-ettiklerini hesaba katarak! 15:94 Öyleyse artık, sana (açıklaman) emredilen şeyi açıkça ortaya koy ve Allah'tan başkasına tanrısal nitelikler yakıştıran o kimseleri kendi hallerine bırak: 15:95 çünkü, ilahî mesajı küçümseyen, onunla alay edenlere karşı Biz sana yeteriz; 15:96 o kimseler ki, Allah'la beraber başka tanrısal güçlerin de var olduğunu vehmediyorlar; ama nasıl olsa, (gerçeğin ne olduğunu) yakında öğrenecekler. 15:97 Söyledikleri (karalayıcı) şeylerden ötürü içinin daraldığını kuşkusuz, biliyoruz: 15:98 Fakat sen yine de Rabbinin yüceliğini, sınırsız kudret ve kemalini övgüyle an; (O'nun huzurunda) teslimiyet içinde yere kapanan kimselerden ol, 15:99 ve ölüm sana erişinceye kadar Rabbine kulluk et. 16:1 ALLAH'IN buyruğu (mutlaka) yerine gelecektir: öyleyse artık onun tez gelmesini istemeyin! O, sınırsız kudret ve kemaliyle, insanların tanrısal nitelikler yakıştırarak kendisine ortak koştukları her şeyden, herkesten üstündür, yücedir! 16:2 O (ki,) kullarından dilediğine: "(bütün insanları) uyarın ki, Benden başka tanrı yok, öyleyse Bana karşı kendinizi uyanık bir bilinç ve duyarlık içinde tutun!" buyruğunu ulaştırmaları için melekleri vahiyle indirir. 16:3 O (ki,) gökleri ve yeri (içsel) bir gerçeklik, (şaşmaz bir düzen) üzere yaratmıştır; insanların tanrısal nitelikler yakıştırarak kendisine ortak koştukları her şeyin, herkesin üstünde, ötesindedir O. 16:4 O, insanı (sadece) bir sperm damlasından yarattı; ama yeri gelince, bu aynı yaratık, düşünme ve karşı çıkma gücüyle donatılmış olduğunu hemen ortaya koyuyor! 16:5 Ve evcil hayvanları da yarattı O: o hayvanlar ki, kendilerinden, pek çok yararları yanında, sizi ısıtan giysiler, besleyen yiyecekler elde ediyorsunuz: 16:6 akşam eve getirirken, sabah otlağa çıkarırken onlarda bir güzellik bulursunuz. 16:7 Kendinizi büyük sıkıntılara sokmadan varamayacağınız nice yerlere yükünüzü onlar taşır. Rabbiniz gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir. 16:8 Ve binmeniz için atları, katırları, merkepleri, (hayatı süsleyen) nakışlar, bezekler olarak O yarattı; O, bilmediğiniz daha neler neler yaratmaktadır. 16:9 Ve (sizin yaratıcınız O olduğu için) size yolun doğrusunu göstermek de Allah'a düşer; çünkü o yoldan sapıp da yolunu kaybeden (çok insan) var. Oysa, Allah dileseydi sizin hepinizi doğru yola çıkarırdı. 16:10 O'dur gökten suyu indiren; öyle ki, hem siz içersiniz o sudan, hem de, hayvanlarınızı otlattığınız çayır çimen; 16:11 onunla Allah sizin için ekin(ler), zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türden (daha) nice ürünler bitirmektedir: dikkat edin, bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka bir ders vardır! 16:12 Ve geceyi gündüzü sizin (yararlanmanız) için (koyduğu yasalara) boyun eğdirmiştir O; güneş ve ay ve bütün yıldızlar, hepsi O'nun buyruğuna boyun eğmişlerdir: dikkat edin, bütün bunlarda, şüphesiz, aklını kullanan kimseler için çıkarılacak dersler vardır! 16:13 Ve sizin için yeryüzünde yarattığı bütün o rengarenk (güzel) şeyler: işte bunlarda da anıp da hatırda tutmasını bilen kimseler için elbette çıkarılacak bir ders/bir mesaj vardır! 16:14 Ve yemek için taze et, takınmak için değerli taşlar çıkarasınız diye denizi; ve denizin üstünde suları yararak yol aldığını gördüğünüz gemileri, O'nun cömertliğinden belki bir pay ararsınız ve şükredersiniz diye (koyduğu tabii yasalara) bağlı kılan O'dur. 16:15 Ve sizi sarsmasın diye arza yerinden oynatılmaz dağlar; ve yolunuzu bulasınız diye nehirler yollar yerleştirdi; 16:16 ve daha (nice) işaretler: (söz gelimi) yıldızlar (ki, onlar)la da insanlar yollarını bulmaktadırlar. 16:17 O HALDE, (düşünün, bütün bunları) yaratan (Allah), hiçbir şey yaratamayan herhangi bir (varlıkla) kıyaslanabilir mi? Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız? 16:18 Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, asla böyle bir işin altından kalkamazsınız! Gerçek şu ki, çok acıyan çok esirgeyen gerçek bağışlayıcı elbette Allah'tır; 16:19 Çünkü neyi ki gizliyor ve neyi ki açığa vuruyorsanız, hepsini bilen Allah'tır. 16:20 Allah'tan başka o yalvarıp yakardıklarınıza gelince -bunların kendileri yaratılmış varlıklar olduklarına göre- hiçbir şey yaratamazlar; 16:21 hayatı hiç tatmamış ölülerdir onlar; ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. 16:22 Sizin tanrınız Tek Tanrıdır; ne var ki, ahirete inanmayanların kalpleri bu (gerçeği), boş bir kibir yüzünden, kabule yanaşmıyor. 16:23 Hiç kuşkusuz, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da Allah tastamam bilmektedir: kesin olan şu ki O, kendini büyüklük duygusuna kaptıranları asla sevmez! 16:24 Böylelerine: "Rabbiniz ne indirdi!" diye sorulsa, "Eskilerin masallarını/efsanelerini!" derler. 16:25 Böyle yapmakla, Kıyamet Günü'nde kendi günahlarının yükünü bütünüyle, yoldan çıkardıkları bilgisiz kimselerin yükünü de kısmen üzerlerine almış olurlar. Bir bilseniz, bu yüklendikleri ne kötü bir yüktür! 16:26 Onlardan önce gelip geçenler de birtakım zındıkça düzenler kurmuşlardı; ama işte, Allah onların kurduğu yapıları temellerinden çökertti; öyle ki, tavanları başlarına yıkıldı ve nereden geldiğini daha anlamadan azap apansız yakalayıverdi onları. 16:27 Sonra Kıyamet Günü'nde (Allah), "Hani nerede, o uğruna (doğru yoldan) ayrı düştüğünüz düzmece tanrılarınız!" diyerek onları(n hepsini) rüsvây edecektir. Kendilerine (dünya hayatında) bilgi verilmiş olanlar: "Bugün" diyecekler, "rüsvâylık da, bedbahtlık da hakkı inkar edenler içindir; 16:28 onlar ki, kendi kendilerine zulüm hali içindeyken melekler canlarını almıştı!" Böyleleri nihayet (hesap vermeye çağırıldıklarında): "Kötü bir şey yapma(k isteme)miştik biz!" (diyerek) boyun eğme tavrı takınacaklar. (Fakat onlara;) "Hayır!" (diye karşılık verilecek,) "Muhakkak ki, yapıp-ettiğiniz her şeyi Allah eksiksiz biliyor! 16:29 Haydi, girin kapılarından bakalım, içinde kalıp duracağınız cehennemin!" Gerçekten de, ne kötü olacak (o Gün), kendilerini boş yere büyüklük duygusuna kaptırmış olanların düştüğü durum! 16:30 Ama Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" diye sorulduğunda, onlar: "Katıksız iyiliği!" diye cevap verirler. İyilikte devamlı olanlar bu dünyada iyilik bulacaklardır; böylelerinin öte dünyada tutacakları yurt çok daha hayırlı olacaktır. Ne güzel bir yurt, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yurdu! 16:31 İçlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı ebedî mutluluk, esenlik bahçelerine girecekler ve orada gönüllerinin çektiği her şeyi bulabilecekler. Allah, Kendisine sorumluluk bilinciyle bağlananları işte böyle ödüllendirecektir. 16:32 Onlar ki, bir arınmışlık hali içindeyken melekler, "Size selâm olsun, (hayattayken) yaptıklarınızdan ötürü girin cennete!" diyerek canlarını alırlar. 16:33 (HAKKI inkar edenler) yalnızca meleklerin kendilerine görünmesini ya da Allah'ın nihaî yargısının gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onlardan önce gelip geçen (günahkar) toplumlar da böyle yaptı; ve (helak edildikleri zaman) onlara zulmeden Allah değildi; tersine onlar kendi kendilerine zulmettiler: 16:34 Öyle ki, işledikleri kötülükler kendi başlarına yıkılmış, alay edip durdukları şey onları çepeçevre kuşatmıştı. 16:35 Allah'tan başkalarına tanrısal nitelikler yakıştıran kimseler: "Eğer Allah dileseydi," diyorlar, "ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka hiçbir şeye kulluk etmez, O'nun buyruğu hilafına hiçbir şeyi yasaklamazdık." Onlardan önce gelip geçen (inkarcılar) da tıpkı böyle demişlerdi; peki, bu durumda elçilere, (kendilerine indirilen mesajı) açık açık bildirmekten başka ne düşer? 16:36 Gerçek şu ki, Biz her toplumun içinden, "Allah'a kulluk edin, şer güçlerden kaçının!" (mesajıyla gönderdiğimiz) bir elçi çıkardık. O (geçmiş nesil)lerden bir kısmını Allah hidayetiyle doğru yola yöneltti; bir kısmı da sapıklık içinde bırakılmaya müstehak oldular: O halde, şimdi, yeryüzünde dolaşın ve hakkı yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün! 16:37 İmdi, sen (o hakkı inkarda ısrarlı olanların) doğru yola erişmelerini tutkuyla istesen de, (bil ki,) Allah, sapıklık içinde kalmalarına hükmettiği kimseleri doğru yola eriştirmez; ve böyleleri (Kıyamet Günü'nde) kendilerine yardımcı da bulamayacaklardır. 16:38 Üstelik, bunlar en ciddî yeminlerle, Allah'ın ismini anarak, "Allah ölüyü asla diriltmeyecektir!" diye and içiyorlar. Hayır, gerçekten bu O'nun, gerçekleşmesini kendi üzerine aldığı bir vaaddir; ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez. 16:39 (Oysa, Allah ölüleri diriltecektir) ki, üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeği onlara bütün açıklığıyla göstersin ve o hakkı inkara kalkışanlar da kendilerinin yalancı olduklarını görüp de anlayabilsinler. 16:40 Biz, ne zaman bir şeyin olmasını istesek, ona sadece "Ol!" deriz -ve o (şey hemen) oluverir. 16:41 İMDİ, (benimsediği dinden ötürü) zulme uğradıktan sonra Allah yolunda zulüm diyarını terk edenlere gelince; Biz onları, şüphesiz, bu dünyada güzel bir yere yerleştireceğiz; ama onların ahirette hak ettikleri ödül daha da büyük olacaktır. (Hakkı inkar edenler böylece) bir anlayabilselerdi, 16:42 güçlüklere göğüs gerip, yalnızca Rablerine güven bağlayan kimseleri (bekleyen bu bahtiyarlığı)!... 16:43 (EY MUHAMMED,) Biz senden önceki çağlarda da, kendilerine vahyettiğimiz (ölümlü) adamlardan başka kimseyi (elçi olarak) göndermedik; bu konuda yeterli bilgiye sahip değilseniz, vahyedilmiş önceki kitaplara bağlı kimselere sorun, 16:44 (Onlar size, kendilerini) apaçık delillerle ve hikmet dolu ilahî kitaplarla (desteklediğimiz peygamberlerin ölümlü adamlardan başka kimseler olmadığını söyleyeceklerdir). Ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, başından beri indirilegelen mesajın aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın ve onlar da böylece belki düşünürler. 16:45 Peki öyleyse, (şu) şer düzenleri geliştiren kimseler, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğine yahut azabın, nereden geldiğini bilemeyecekleri bir tarzda başlarında kopmayacağına dair tamamen güvenlik içinde mi görüyorlar kendilerini? 16:46 Yahut dönüp dururken hiçbir şekilde engel olamayacakları (bir azapla O'nun) kendilerini (apansız) yakalamayacağına, 16:47 ya da onları içten içe çürütüp (sonunda) tepelemeyeceğine dair?... Ama bilin ki, Rabbiniz gerçekten de çok şefkatli, çok merhametlidir! 16:48 ÖYLEYSE, (hakkı inkar edenler) Allah'ın yarattığı nesneleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri, (Allah'ın iradesine) bütünüyle boyun eğerek bir sağa bir sola dönüp Allah için saygı ve tazimle (nasıl) yere kapanmaktadırlar. 16:49 Ayrıca göklerde ve yerde olan her şey-bütün canlılar/hayvanlar ve melekler- kendilerini büyüklük duygusuna kaptırmadan Allah için saygı ve tazimle yere kapanmaktadırlar: 16:50 Üstlerinde (egemen) bulunan Rablerinden korkuyor ve kendilerine ne buyurmuşsa onu yapıyorlar. 16:51 Ve hani, Allah: "İki (ya da daha fazla) tanrı edinmeyin!" demişti, "Çünkü O'dur Tek ve Biricik Tanrı: bunun içindir ki, Benden, yalnızca Benden korkun!" 16:52 Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur; (o halde,) kulluk ve itaat de daima O'na olmalıdır: hal böyleyken, tutup yine de, Allah'tan başkasına mı saygı ve duyarlık göstereceksiniz? 16:53 Hem, payınıza düşen her nimet Allah'tandır; (nitekim) ne zaman başınıza darlık çökse, hemen O'na yakarırsınız, 16:54 sonra, üzerinizden darlığı giderir gidermez, içinizden bazıları hemen Rablerinin uluhiyetinden başka güçlere de bir pay yakıştırır, 16:55 (adeta) kendilerine bahşettiğimiz nimetler için nankörlüklerini gösterircesine! (Bu geçici) dünya hayatıyla böylece avunun bakalım: nasıl olsa (gerçeği) er geç öğreneceksiniz! 16:56 Üstelik bir de, kendilerine verdiğimiz rızıktan, hakkında hiçbir şey bilmedikleri şeylere de bir pay ayırırlar. Allah tanıktır ki, bütün o uydurup durduğunuz şeylerden ötürü mutlaka sorguya çekileceksiniz! 16:57 Ayrıca, kızları Allah'a yakıştırırken -oysa O tüm beşerî bağlardan uzaktır, yücedir- kendileri için (sanki buna güçleri yetermiş gibi) hoşlarına gideni (seçmek isterler): 16:58 (O kadar ki,) ne zaman birine bir kız çocuğu olduğu müjdesi verilse hemen yüzü kararır, içi öfkeyle dolar; 16:59 kendisine verilen bu kötü müjdeden ötürü -bu zillete/bu küçük düşmeye rağmen, şimdi onu acaba tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün (diye düşünerek)- kıyı bucak insanlardan kaçar. Yazıklar olsun, izledikleri düşünce tarzı ne kadar kötü! 16:60 (Bunun içindir ki,) kötü niteleme(ler) ahirete inanmayanlara yakışır; en yüce niteleme(ler) ise Allah'a. Çünkü, doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibi O'dur! 16:61 İmdi, eğer Allah, (bu dünyada) yaptıkları kötülüklerden ötürü, insanları (hemen) tepeleyecek olsaydı, yeryüzünde tek bir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları, belirlenmiş bir sürenin sonuna kadar erteliyor. Süreleri dolduğu zaman, sonlarını bir an olsun ne geciktirebilirler, ne de öne alabilirler. 16:62 Ve bir de, hoşlanmadıkları şeyi (önce) Allah'a yakıştırırlar; sonra da kalkıp bunu dile getirirken, sanki en güzel, en erdemli olan neyse onu hak etmişler gibi, gerçek dışı, yalan açıklamalarda bulunurlar. Aslında, onlar sadece ateşi hak etmektedirler ve şüphesiz kendileri (Allah'ın rahmetinden) uzak tutulacaklar! 16:63 Allah tanıktır ki, (ey Peygamber,) senden önceki çağlarda da (muhtelif) toplumlara elçiler gönderdik: fakat Şeytan onlara (da) yapıp-ettiklerini güzel gösterdi(ği için hakkı inkara şartlanmış olanlar mesajlarımızı dinlemeyi hep reddettiler); Şeytan (geçmişte olduğu gibi) bugün de onlarla sıkı fıkı; bu yüzden de onları zorlu bir azap bekliyor. 16:64 Sana bu ilahî kelâmı yalnızca, üzerinde çekişip durdukları (dinî) sorunları onlara açıklayasın ve inanmaya eğilimli olan kimselere de onu doğru yol bilgisi ve rahmet olarak (ulaştırasın) diye indirdik. 16:65 GÖKTEN su indirip onunla, kuruyup katılaştıktan sonra toprağa yeniden hayat veren Allah'tır. Şüphesiz bu olguda dinlemeye niyetli olanlar için bir ders vardır. 16:66 Ve muhakkak ki, sizin için (sağmal) hayvanlarda da (çıkarılacak) bir ders vardır: hayvanın karnında, (bedeninden) atılacak artıklarla kan arasından (salgılanan) ve içenlere lezzet ve ferahlık veren katıksız süt içiriyoruz size. 16:67 Ve hurma ağaçlarının ve asmaların ürününden hem sarhoş edici içkiler, hem de güzel, temiz rızıklar elde edersiniz: işte bunda da, aklını kullanan kimseler için bir ders vardır! 16:68 Ve bir de, Rabbinin arıya: "Dağlarda, ağaçlarda ve (insanların) hazırladıkları kovanlarda kendine yuva edin" diye vahyetti(ğini) 16:69 ve (ona) "sonra her türlü üründen ye; ve Rabbinin senin için öngördüğü yolları mutlak bir boyun eğmişlikle izle" (diye buyurduğunu düşünün!) (İşte bunun içindir ki,) onların karınlarından, içinde insan sağlığına yarayışlı unsurlar bulunan değişik renklerde/tadlarda bir sıvı çıkar. Şüphesiz bunda da, düşünen kimseler için mutlaka bir ders vardır! 16:70 VE SİZİ Allah yarattı, günü gelince de öldürecek; ve içinizden kimileri, ömrün o en düşkün çağına, (insanın) bildiği şeyi de bilmez olduğu yaşa kadar alıkonulurlar. Gerçek şu ki Allah, her zaman kudretli olan yegane ilim sahibidir! 16:71 Rızık konusunda, kiminize kiminizden fazla veren Allah'tır: hal böyleyken, kendisine fazla verilmiş olanlar, rızıklarını -bu bakımdan aralarında eşitlik olsun diye- sağ ellerinin malik olduğu kimselerle paylaşmakta isteksiz davranıyorlar. Peki, (böyle yapmakla) Allah'ın nimetini (bile bile) inkara mı kalkışıyorlar? 16:72 Size kendi cinsinizden eşler takdir eden; eşlerinizden de size çocuklar, torunlar veren; ve sizi(n hepinizi) temiz ve hoş şeylerle rızıklandıran Allah'tır. Hal böyleyken, insanlar kalkıp yine de asılsız, boş şeylere inanıp, Allah'ın nimetine karşı nankörlük mü yapacaklar? 16:73 Allah'ı bırakıp, onlar için göklerden veya yerden herhangi bir rızık sağlayamayan ve zaten buna gücü de olmayan şeylere mi tapınıp duracaklar? 16:74 Öyleyse, sakın Allah'la (başkaları arasında) herhangi bir benzerlik kurmaya kalkmayın! Çünkü, Allah (her şeyin aslını) biliyor, ama siz bilmiyorsunuz. 16:75 Allah (işte size iki insan) örneği veriyor: (biri) hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasına bağımlı bir köle; (diğeri de) kendisine katımızdan (bir armağan olarak) güzel bir rızık bahşettiğimiz (özgür) bir insan ki, o rızıktan gizli-açık (gönlünce, doğru yolda) harcamalar yapıyor. İmdi, (düşünün), bu iki insan hiç bir tutulabilir mi? Bütün övgüler Allah'a yakışır: ama onların çoğu bunu bilmezler. 16:76 Ve yine Allah (size başka) iki insan örneği veriyor: Onlardan biri, hiçbir iş elinden gelmeyen bir dilsiz ki, efendisinin sırtında gerçek bir yük; öyle ki, beriki onu hangi işe koşsa olumlu bir sonuç alamıyor. Peki, işte böyle biri, doğru ve hakça olanın yapılmasını emreden ve kendisi de dosdoğru bir yolda yürüyen (bilge bir) kimseyle hiç bir tutulabilir mi? 16:77 Ve (bilin ki) göklerin ve yerin bilinmeyen gerçekleri (yalnızca) Allah'a aittir. Ve o Son Saat'in gelip çatması ancak bir göz kırpması kadar yahut bundan da kısa (bir an içinde) olup bitecektir. Çünkü, şüphe yok, Allah'ın her şeye gücü yeter. 16:78 Ve sizi analarınızın karnından, hiçbir şey bilmez bir halde çıkarıp size, şükredesiniz diye işitme duyusu, görme duyusu, duyma-düşünme yetisi bahşeden Allah'tır. 16:79 Peki, (hakkı inkar edenler), göğün ortasında, boşlukta, (Allah'ın yarattığı yasalara uyarak) uçup duran kuşlara bakıp düşünmüyorlar mı hiç? Elbette, Allah'tan başka kimse yok, onları yukarıda tutan. Şüphesiz bunda inanmaya eğilim duyanlar için çıkarılacak dersler var! 16:80 Ve size, dinlenme yeri olarak kendinize ev (yapma imkan ve yeteneğini) veren; size, hayvanların derilerinden, konup göçerken kolayca taşıyabileceğiniz barınaklar; (kaba) yünlerinden, ince-yumuşak yünlerinden ve kıllarından dayanıklı ev eşyası ve daha kısa süreli kullanımlar için başka eşyalar (yapma imkan ve becerisini) bahşeden de Allah'tır. 16:81 Ve yarattığı bütün öteki şeyler arasında, size (çeşit çeşit) gölgelikler-sığınaklar ayıran; dağlarda gizlenme-saklanma yerleri bahşeden, ve sizi sıcağa (ve soğuğa) karşı koruyacak elbiseler; (karşılıklı) saldırılarınıza karşı koruyacak (savaş) giysileri (yapma imkan ve becerisini) veren (de) Allah'tır. O size bahşettiği nimeti işte böyle her yönden tam tutmaktadır ki belki O'na boyun eğer de kurtulursunuz. 16:82 FAKAT, (ey Peygamber, eğer senden) yüz çevirirlerse, unutma ki, senin görevin sadece, (sana vahyolunan) mesajı açıkça duyurmaktan ibarettir. 16:83 Aslında Allah'ın nimetinin pekala farkındalar ama, yine de onu tanıyıp doğrulamaya yanaşmıyorlar; çünkü onların çoğu onmaz biçimde küfre batmış bulunuyor. 16:84 Ama Biz gün gelecek her ümmetten bir tanık çıkaracağız: o Gün, hakkı inkara şartlanmış olanlardan (bilgisizlik gibi) bir mazeret kabul edilmeyecek, af dilemeleri de asla kâle alınmayacaktır. 16:85 Ve kötülüğe-haksızlığa şartlanmış olanlar (o Gün kendilerini bekleyen) azabı karşılarında bulduklarında, o azabın kendileri için (hiçbir mazeretle) hafifletilmeye(ceğini) ve kendilerine artık zaman da verilmeyeceğini (hemen anlayacaklar). 16:86 Ve Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıranlar, (Hesap Günü) bu tanrı yerine koydukları (düzmece) varlıkları karşılarında bulduklarında, "Ey Rabbimiz!" diyecekler, "(Evet) bunlar bizim sana ortak tanrılar olarak gördüğümüz ve seni bırakıp kendilerine yalvarıp yakardığımız varlıklardır!" -Bunun üzerine (o varlıklar, onların hak ettikleri) sözü yüzlerine çarparlar: "Sizler (bu konuda birbirine) düpedüz yalan söyleyen kimselerdiniz!" 16:87 Ve (işte bu günahı işlemiş olan kimseler) o Gün (iş işten geçtikten sonra) Allah'a teslimiyetlerini bildirirler; ve uydurdukları (düzmece tanrılar) da yüzüstü bırakır onları. 16:88 Hakkı inkara kalkışan ve başkalarını Allah'ın yolundan çeviren kimselerin üzerine, çıkardıkları bozgunculuktan ötürü, azap üstüne azap yığacağız. 16:89 Ve gün gelecek her toplum içinden kendi aleyhlerine bir şahit çıkaracağız. Ve seni de (ey Peygamber, mesajının ulaşabileceği) kimseler üzerinde şahit kıldık; nitekim sana adım adım her şeyi olduğu gibi açıklayan, bir doğru yol bilgisi, bir rahmet ve Allah'a yürekten boyun eğenlere müjde olarak bu ilahî kelâmı indirdik. 16:90 GERÇEK ŞU Kİ, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor; ve size (böyle tekrar tekrar) öğüt veriyor ki, böylece (bütün bunları) belki aklınızda tutarsınız. 16:91 Bir de, bir sözleşme yaparak bağlanma içine girdiğinizde Allah'la olan sözleşmenize sadakat gösterin; ve yeminlerinizi, iyi niyetinize Allah'ı tanık tutarak iyice pekiştirdikten sonra bozmayın; unutmayın ki, yaptığınız her şeyi Allah mutlaka biliyor. 16:92 Ve sakın yeminlerinizi, sırf içinizden bir grubun diğerinden daha güçlü olmasına dayanarak aranızda bir aldatma aracı olarak ele alıp da ipliğini iyice büküp berkittikten sonra onu çözüp koparan kadın gibi olmayın. Allah bütün bunlarla sizi sadece sınavdan geçiriyor ki, üzerinde çekişip durduğunuz her şeyi Kıyamet Günü'nde bütün açıklığıyla karşınıza koysun. 16:93 Çünkü, Allah dileseydi şüphesiz hepinizi bir tek ümmet yapardı; ama (sapmak) isteyeni saptırıp, (doğru yola ulaşmak) isteyeni de doğru yola yöneltiyor; Ve şüphesiz, yaptığınız her şeyden ötürü sorguya çekileceksiniz! 16:94 (Bunun içindir ki,) yeminlerinizi aranızda bir aldatma aracı olarak kullanmayın; yoksa ayağ(ınız), sağlamca basmış olduğunuz halde, kayar ve böylece Allah yolundan dönüp uzaklaşmanızın kötü (sonuçlarını) tatmak zorunda kalırsınız; ayrıca bu takdirde sizi (öte dünyada da) çok büyük bir azap bekliyecektir. 16:95 Öyleyse, Allah'la yaptığınız sözleşmeyi az bir pahayla değişmeyin! Bir bilseniz, Allah katında (bulacağınız paha) sizin için elbette en iyisidir: 16:96 (Çünkü) sizin katınızdaki tükenir gider, ama Allah katındaki kalıcıdır. Ve kesin olan şu ki: güçlüklere göğüs gerenleri yaptıkları en iyi şey neyse ona göre ödüllendireceğiz. 16:97 Erkek ya da kadın, inanmış olması yanında bir de dürüst ve erdemli davranan kimseye hiç şüphesiz arı-duru, hoş bir hayat tattıracağız; ve yine şüphesiz böylelerini, yapageldikleri en güzel şey neyse ona göre ödüllendireceğiz. 16:98 İMDİ, Kuran okuyacağın zaman, hemen o kovulmuş şeytana karşı Allah'a sığın. 16:99 Gerçekte, onun, imana erişenlerin ve Rablerine güven bağlamış olanların üzerinde bir nüfûzu/etkisi yoktur: 16:100 Onun yalnızca kendisini izlemeye istekli olanlar üzerinde ve bir de ona tanrısal nitelikler yakıştıranlar üzerinde etkisi vardır. 16:101 Biz bir ayetin yerine bir başka ayeti getirdiğimizde -ki Allah adım adım ne indirdiğini bütünüyle bilmektedir- (hakkı inkar edenler), "Sen sadece uyduruyorsun!" derler. Oysa onların çoğu bilmeyen, anlamayan kimselerdir! 16:102 Onun, apaçık bir gerçeklik ve sarsılmayan bir doğruluk keyfiyeti içinde, imana erişenleri(n durumunu) güçlendirmek ve Allah'a yürekten bağlanıp boyun eğenlere bir doğru yol bilgisi, bir müjde olmak üzre Rabbinden safha safha Kutsal İlham yoluyla indirildiğini söyle. 16:103 Hiç kuşkusuz onların, "Ona (bütün) bunları mutlaka bir insan öğretiyor!" dediklerini pekala biliyoruz. Oysa, onların karalamak amacıyla îma ettikleri kimsenin dili bütünüyle yabancı bir dil olduğu halde, bu mesaj (hem kendisi) açık olan, (hem de gerçeğin özünü) apaçık gösteren Arapça bir söylemdir. 16:104 Gerçek şu ki, Allah'ın mesajlarına inanmayanları Allah doğru yola yöneltmez; ve onların (öte dünyadaki) payları da zorlu bir azap olacaktır. 16:105 Yalnızca, Allah'ın ayetlerine inanmayacak olanlar bu yalanı uydurmaktadırlar; işte asıl böyleleridir yalan söyleyen! 16:106 İmana eriştikten sonra Allah'ı inkar eden kimseye gelince -ki, bundan kasıt, kalbi imanla dolu olduğu halde baskı altında inkar etmiş görünen kimse değil, fakat kalbini bile isteye hakkın inkarına açan kimsedir- işte böylelerinin üzerine Allah katından bir hışım çökecek ve onların payına çok büyük bir azap düşecektir: 16:107 bütün bunlar, onların dünya hayatını ahirete yeğlemelerinden ve Allah'ın da hakkı inkar eden kimseleri doğru yola yöneltmemesinden ötürüdür. 16:108 İşte, Allah'ın kalplerini, işitme ve görme duyularını mühürlediği kimseler bunlardır; işte, umursamazlık içinde dalıp giden kimseler bunlardır! 16:109 Hiç şüphe yok, ahirette kaybedecek olanlar da bunlardır! 16:110 Ve yine bil ki, Rabbin, kötülüğün ayartısını gördükten sonra onun hüküm sürdüğü bölgeyi terk edenlerin ve o günden bu yana (Allah yolunda) üstün çabalar gösterip güçlüklere göğüs gerenlerin yanındadır; işte böyle bir dönüşümden sonra çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcı elbette senin Rabbindir! 16:111 (Öyleyse, haberiniz olsun,) o Gün herkes kendi başının çaresini aramaya çabalayacak ve herkese yapıp-ettiğinin karşılığı tam olarak ödenecek; kimseye haksızlık yapılmayacaktır. 16:112 İŞTE, ALLAH (size) bir örnek veriyor: güvenlik ve refah içinde bir şehir (düşünün ki) oraya (ahalisinin) rızkı her yandan bolca akıp duruyordu; ama ahalisi tutup Allah'ın nimetine karşı yakışmaz bir biçimde nankörlük etti ve bunun üzerine Allah da onlara, inatla yapageldikleri (kötülüklerden) ötürü kuşatıcı bir açlık ve korku felaketi tattırdı. 16:113 Kaldı ki, onlara aralarından bir elçi de gelmişti; ama onlar o'nu yalanladılar. Ve onlar böylece zulüm ve haksızlıklarına devam edip giderken azap kendilerini kıskıvrak yakaladı. 16:114 BUNUN içindir ki, Allah'ın size rızık olarak bahşettiği temiz ve meşru şeylerden payınızı alın ve eğer yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, o zaman nimetinden ötürü Allah'a şükrünüzü gösterin. 16:115 Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adı anıla(rak boğazlanan hayva)nı yasaklamıştır; fakat zorunluluk durumuna düşen kimse, aşırı gidip ihtiyacının ötesine geçmemek şartıyla bu yasaklamanın dışındadır; çünkü Allah, şüphesiz çok acıyan-esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 16:116 Buna göre, artık, kendi yalanınızı (adeta) Allah'a isnad ederek öyle dilinize geldiği gibi yalan-yanlış "bu helaldir, şu haramdır" demeyin; çünkü, haberiniz olsun, Allah'a yalan isnad edenler asla kurtuluşa erişemezler! 16:117 (Onlarınki bu dünyada) kısa bir avuntudan ibarettir; (öte dünyada ise) kendilerini can yakıcı bir azap beklemektedir! 16:118 Ve (yalnız) Yahudi inancına bağlı olanlara sana daha önce sözünü ettiğimiz şeyleri yasakladık; çünkü onlara Biz haksızlık yapmadık; tam tersine, onlar kendi kendilerine haksızlık yaptılar. 16:119 Bir kez daha (belirtelim), muhakkak ki senin Rabbin, bilmezlik yüzünden kötülük işleyen sonra da tevbe eden ve artık düzgün yaşayan kimselerden yanadır; işte böyle (bir tevbeden) sonra çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcı elbette senin Rabbindir. 16:120 GERÇEK ŞU Kİ, İbrahim insana yakışan bütün erdemleri kendinde toplamasını bilen, yalan ve sahtelik taşıyan her şeyden yüz çevirerek Allah'ın iradesine yürekten bağlanıp boyun eğen biriydi; Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştıran kimselerden değildi: 16:121 (Çünkü) o, kendisini seçip doğru yola yönelmesini sağlayan (Allah'a), nimetlerinden ötürü her zaman şükranla doluydu. 16:122 Biz de bunun için o'na bu dünyada iyilik bahşettik; şüphesiz ahirette de o kendini dürüst ve erdemli kimselerin arasında bulacaktır. 16:123 Ve sonuç olarak sana, "Yalan ve sahtelik taşıyan her şeyden sakınan ve hiçbir şekilde Allah'tan başkalarına tanrılık yakıştırmayan İbrahim'in dinine uy!" diye vahyettik, 16:124 Sebt gününün gözetilmesi sadece, onun hakkında uyuşmaz görüşler ileri sürüp çekişenlere emredilmişti; şüphe yok ki, bu çekişip durdukları konuda, Kıyamet Günü onların aralarında elbette senin Rabbin hükmedecektir. 16:125 (BÜTÜN İNSANLIĞI) hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır; ve onlarla en güzel, en inandırı-cı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O'nun yolundan kimin saptığını en iyi bilen senin Rabbindir; ve yine doğru yola erişenleri de en iyi bilen O'dur. 16:126 Bunun içindir ki, (tartışmada) zora başvurmanız gerekirse, ancak onların sizi zora koştukları kadar zora başvurun. Fakat eğer kendinizi tutarsanız, bilin ki, güçlüklere göğüs germesini bilen kimseler için bu daha iyi, daha hayırlıdır. 16:127 Öyleyse, (hakkı inkar edenlerin söylediklerine karşı) sabır göster ve daima hatırla ki, sana güçlüklere göğüs germe gücünü veren yalnızca Allah'tır; ve onlardan yana üzülme; hele onların o asılsız iddiaları seni hiç sıkmasın: 16:128 Çünkü, Allah elbette, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanlarla beraberdir, yani iyi olan ve iyilikte devamlı olanlarla! 17:1 YÜCELİĞİNDE sınır olmayan O (Allah) ki kulunu geceleyin, kendisine bazı alametlerimizi göstermek için (Mekke'deki) Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götürdü. Çünkü, gerçekten her şeyi işiten, her şeyi gören O'dur. 17:2 Ve Biz (aynı şekilde) Musa'ya (da) kitap vermiştik ve onu İsrailoğulları için bir doğru yol rehberi kılmış (ve onlara şöyle demiştik:) "Kaderinizi belirleme gücünü Benden başkasında aramaya kalkmayın. 17:3 Siz ey Nûh'la birlikte (gemide) taşıdığımız insanların soyundan gelenler! O (Nûh ki,) gerçekten de çok şükreden bir kuldu". 17:4 Ve İsrailoğulları'na vahiy yoluyla (şunu) bildirdik: "Muhakkak ki siz yeryüzünde iki defa bozgunculuk çıkaracak ve küstahça büyüklenip duracaksınız!" 17:5 Bu yüzden bunlardan ilki hakkında yapılan ön-uyarı(nın günü) gelip çattığında kavgada çok çetin kullarımızdan saldık üzerinize, öyle ki bunlar ülkede kıyı-bucak girmedik yer bırakmadılar; ve ön-uyarının gereği böylece bütünüyle yerine gelmiş oldu. 17:6 Bir süre sonra onlara yeniden üstün gelmenizi sağladık; ve sizi malca ve evlatça destekleyip sayınızı artırdık. 17:7 (Ve dedik ki:) "Eğer iyilikte sebat ederseniz, iyiliği yalnızca kendiniz için yapmış olursunuz; eğer kötülük yapmaya kalkışırsanız bunu da kendiniz için yapmış olursunuz". Ve böylece, ön-uyarılardan diğeri(nin günü) gelip çattığında, onurunuzu bütünüyle alaşağı eden, önceki(ler) gibi Mâbed'e (davetsiz) giren ve ele geçirdikleri her yeri yerle bir eden (başka düşmanlar gönderdik üzerinize). 17:8 Rabbinizin size acıyıp-esirgemesi elbette umulabilir; ama eğer siz (günaha) geri dönerseniz, Biz de (azaba) geri döneriz. Ve (unutmayın ki,) Biz cehennemi hakkı inkar edenleri kuşatacak (bir hisar) kılmışızdır. 17:9 GERÇEK ŞU Kİ, bu Kuran o dosdoğru olan yolu göstermekte; dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan müminlere, ödüllerinin çok büyük olacağını müjdelemektedir; 17:10 ve ahirete inanmayanlara da kendileri için çok can yakıcı bir azap hazırladığımızı (haber vermektedir). 17:11 Hal böyleyken, insan yine de (çoğu zaman) iyilik için dua ediyormuşcasına (tutkuyla) kötülük için dua eder; çünkü insan (yargılarında) tez canlıdır. 17:12 Oysa, Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; öyle ki, gece ayetini gideriyoruz ve peşinden (onun yerine) ışık saçan gündüz ayetini getiriyoruz ki Rabbinizin cömertliğinden (payınıza düşeni) arayasınız ve bir de gelip geçen yılların ve (gelmesi kaçınılmaz olan) hesabın farkına varabilesiniz. Ve böylece, her şeyi açık açık ortaya koyduk! 17:13 Öte yandan, Biz her insanın kaderini (kendi) boynuna dolamışızdır; öyle ki, Kıyamet Günü onun önüne, her şeyi açık açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil çıkaracağız; 17:14 (Ve o Gün ona:) "(Şimdi) oku sicilini!" (denecek,) "(çünkü) bugün kendi hesabını kendin çıkaracak durumdasın!" 17:15 Her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi iyiliği için yapmış olacaktır. Ve her kim ki yoldan saparsa, bu kendi kötülüğüne olacaktır; kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Ayrıca, Biz, (kendilerine) bir elçi göndermeden (yaptığı haksızlıklardan ötürü hiçbir topluma) azap etmeyiz. 17:16 Ama bir toplumu yok etmeyi irade ettiğimiz zaman o toplumun refaha gömülmüş seçkinlerine son uyarı(ları)mızı iletiriz; ve (eğer) onlar günahkarca yaşamaya devam ederler(se), cezalandırıcı yargı artık o toplum için kaçınılmaz olur; ve Biz de onu darmadağın ederiz. 17:17 Nûh'tan bu yana Biz böyle nicelerini yok ettik! Çünkü kullarının günahlarını bütünüyle görüp haberdar olmakta senin Rabbin gibisi yoktur. 17:18 Kim ki, bu geçici hayatın (hazları) peşinde koşmak isterse, bu istediğinden dilediğimiz kadar, gerekli gördüğümüz kimseye hemen veririz; ama sonra onun payını cehennem kılarız ki oraya kınanmış ve kovulmuş olarak katlanmak zorunda kalacaktır! 17:19 Fakat ahiret hayatını(n güzelliğini) isteyen ve bunun için gösterilmesi gereken çabayı gösterenlere gelince, (gerçek) müminler bunlardır; çabalarına (Allah katında) değer verilen kimseler de işte böyleleridir! 17:20 Hepsine -bunlara da, ötekilere de- Rabbinin lütfundan ulaştırmaktayız; çünkü senin Rabbinin lütfu (insanların bir kısmıyla) sınırlı değildir. 17:21 Onların bazılarına (yeryüzünde) diğerlerine göre nasıl cömert davrandığımıza bir bak: fakat (unutma ki,) ahiret, paye olarak daha yüksek, erdem ve (manevî) zenginlik bakımından daha yücedir. 17:22 (EY İNSANOĞLU,) Allah'la beraber bir başka tanrı edinme ki kendini kınanmış ve bir başına bırakılmış olarak bulmayasın: 17:23 çünkü Rabbin, başkasına değil, yalnızca O'na kulluk etmenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı buyurmuştur. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında kocarsa, onlara sakın "Öf!" demeyesin; onları azarlamayasın; onlara saygılı, yüceltici sözler söyleyesin, 17:24 ve onlara alçak gönüllüce ve acıyıp-esirgeyerek kol-kanat geresin; ve "Ey Rabbim!" diyesin, "Onların beni küçükken sevgi ve şefkatle besleyip büyüttükleri gibi, Sen de onlara merhamet eyle!" 17:25 İçinizde olanı en iyi Rabbiniz bilmektedir. Eğer dürüst ve erdemli kimseler iseniz, (hatalarınızı bağışlayacaktır): hem, bilin ki, (günahtan) dönüp Allah'a yönelenler için (gerçek) bağışlayıcı O'dur. 17:26 Ve (ey insanoğlu,) yakın(ların)a hak(lar)ını ver; düşküne de, yolda kalmışa da; ama sakın (elindekini) anlamsız, amaçsız bir biçimde saçıp savurma. 17:27 Çünkü, bil ki, saçıp savuranlar Şeytan'ın türdeşleridir; Şeytan da zaten Rabbine karşı gerçekten çok büyük bir nankörlük sergilemiştir. 17:28 Ve eğer sen (kendin) de Rabbinin katından ihtiyaç duyduğun bir lütfu/bir rahmeti arama çabası içinde olduğun için (ihtiyaç sahiplerine) ilgisiz kalmak zorunda isen, o zaman, hiç değilse, onlara yumuşak/yatıştırıcı bir söz söyle. 17:29 Ve ne ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut, ne de sonuna kadar aç(ıp varını yoğunu ortaya dök); böyle yaparsan, (yükümlü olduğun kimselerce) kınanan, yapayalnız ve yoksul biri olup çıkarsın. 17:30 Şüphesiz dilediğine rızkı bolca, dilediğine de ölçülü-idareli veren senin Rabbin'dir. Ve kullarının durumunu bütün açıklığıyla görerek haberdar olan da O'dur. 17:31 Öyleyse artık, yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin; onları da, sizi de doyuran/rızıklandıran Biziz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur. 17:32 Ve sakın zinaya yaklaşmayın; çünkü bu son derece yüz kızartıcı, azgınca bir davranış ve çok kötü bir yoldur. 17:33 Ve yine sakın, haklı bir gerekçeye dayanmaksızın, Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Bu konuda, haksız yere öldürülen kimsenin velisine (adil bir karşılıkta bulunma) yetkisi tanımışızdır; ama hal böyle de olsa, bu kişi (karşılıkta) bire bir sınırını sakın aşmasın. (Maktule gelince,) o, şüphesiz, (Allah tarafından) yardıma layık görülmüştür! 17:34 Yetimin malına, kendisi erginlik çağına varıncaya kadar, onu değerlendirmek amacı dışında sakın yaklaşmayın. Verdiğiniz her sözü yerine getirin, çünkü verdiğiniz sözden (Hesap Günü'nde) mutlaka sorguya çekileceksiniz! 17:35 Ve ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun; tartıyı da doğru teraziyle yapın: böylesi (sizin için) daha iyi, daha yararlı ve sonuç olarak da daha güzel olacaktır. 17:36 Bilmediğin şeyin ardına düşme; çünkü, işitme duyusu, görme duyusu ve kalp, bunların hepsi (Hesap Günü'nde) bundan sorguya çekilecektir! 17:37 Ve yeryüzünde kurumlanarak dolaşma; çünkü (böyle yapmakla) sen ne yeri yarabilir ne de boyca dağlara ulaşabilirsin! 17:38 Bütün bunların kötülüğü, Rabbinin katında asla hoş karşılanmayan (şeyler olmalarıdır). 17:39 Bu (söylenenler) doğru ile eğrinin ne olduğuna dair Rabbinin sana ulaştırdığı bilginin bir parçasıdır. Öyleyse, artık (ey insanoğlu,) Allah'la beraber sakın bir başka tanrı edinme: yoksa, (kendince) kınanmış ve (O'nun tarafından) kovulmuş olarak cehenneme atılırsın! 17:40 ŞİMDİ (SÖYLEYİN,) Rabbiniz oğullar (vererek) sizi seçip akladı da, kendisine melek görüntüsü altında kızlar mı edindi? Doğrusu, çok ağır bir söz sarfediyorsunuz! 17:41 Gerçek şu ki, bu Kuran'da Biz (gerçeği) pek çok yönden açık açık ortaya koyduk ki (onu inkar edenler) iyice içlerine sindirebilsinler: ne var ki, bu sadece onların nefretini artırdı. 17:42 De ki: "Eğer -onların iddia ettikleri gibi- O'nunla beraber (başka) tanrılar olmuş olsaydı, o zaman bunlar topyekün egemenliği elinde tutan (Allah')la kavgaya tutuşmak için fırsat kollarlardı". 17:43 Kudret ve egemenliğinde eksiksiz ve kusursuzdur O; ve yücelikte, ululukta onların söyleyegeldiklerinden sonsuza kadar ötede, sonsuza kadar aşkındır! 17:44 Yedi gök ile yer ve onların içinde yer alan her şey O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini anmaktadır; O'nun yüceliğini, aşkınlığını övgüyle yankılamayan bir tek nesne yoktur: ne var ki siz onların yücelemelerini anlayamıyor, kavrayamıyorsunuz! Yine de, hem çok bağışlayıcı, hem de halîm olan O'dur! 17:45 Ve (gerçeği anlamaya niyetli olmamalarından ötürü, onlara) Kuran okuduğun zamanlar, seninle ahirete inanmayacak olanların arasına görünmeyen bir perde çekeriz: 17:46 ve kalplerine, onu kavramalarına engel olan bir örtü koyarız ve kulaklarına bir tıkaç. Ve bu yüzden, Kuran okurken ne zaman Rabbinden Tek Tanrı olarak söz etsen nefretle sırtlarını dönüp giderler. 17:47 Seni dinledikleri zaman, Biz onların aslında neye kulak kesildiklerini ve kendi aralarında görüştükleri zaman, bu zalimlerin (birbirlerine): "(Eğer Muhammed'e uyarsanız,) düpedüz büyülenmiş bir adama uymuş olacaksınız!" dediklerini çok iyi biliyoruz. 17:48 Seni benzettikleri şeye bak (ey Peygamber!) Bir kere yoldan çıkmış bunlar ve bu yüzden (hakka çıkan) bir yol da bulacak durumda değiller artık! 17:49 Ve onlar (bir de şöyle) diyorlar: "Demek biz kemiğe, toza toprağa dönüştükten sonra, gerçekten yepyeni bir yaratma eylemiyle diriltileceğiz, öyle mi?" 17:50 De ki: "İster taşa dönüşün, ister demire; 17:51 hatta isterseniz aklınıza gelebilecek (hayata, dirime) daha uzak (başka) bir unsura dönüşün (yine de ölümden sonra diriltileceksiniz). Ve bunun üzerine (eğer), "Bizi kim (hayata) geri döndürecek?" diye soracak (olur)lar (sa), de ki: "Peki, sizi ilk defa var eden kimdi?" Ve sonra sana (inanmamış bir tavırla) başlarını sallayıp, "Bu ne zaman olacak?" diye sorarlar(sa), (onlara) de ki: "Belki, çok yakında!", 17:52 "Sizi çağıracağı ve sizin de onu överek (bu çağrıya) cevap vereceğiniz, ve kendinizi (yeryüzünde) çok kısa bir süre oyalanmış gibi hissedeceğiniz bir Gün'de." 17:53 YİNE DE Sen kullarıma söyle, (inançlarını paylaşmayan kimselerle) en güzel bir biçimde konuşsunlar; çünkü, Şeytan insanların aralarını açmak için her zaman fırsat kollamaktadır. Şeytan gerçekten de insanın açık düşmanıdır! 17:54 Rabbiniz ne olduğunuzu, (neye layık olduğunuzu) tam olarak bilmektedir: dilerse size acıyıp esirgeme gösterir, dilerse cezalandırır sizi. Bunun içindir ki (ey Peygamber,) seni (insanların) yazgılarına karar verme yetkisiyle göndermedik; 17:55 çünkü, göklerde ve yerde bulunan her varlığı her bakımdan bilen senin Rabbindir. Fakat şu da bir gerçektir ki, Biz bazı nebîlere diğerlerine göre daha büyük bir yücelik tevdî etmişizdir; tıpkı Davud'a (rahmetimizin bir belirtisi olarak) ilahî hikmetle dolu bir kitap verdiğimiz gibi. 17:56 DE Kİ: "O'nunla beraber (tanrısal güçlere sahip olduğunu) zannettiğiniz (varlıkları) çağırın bakalım; sizden bir darlığı gidermeye ya da onu (başka bir yere) yansıtmaya güçlerinin olmadığını (göreceksiniz"). 17:57 Aslında, onların bu yalvarıp yakardıkları (ve böylece azizleştirdikleri, tanrılaştırdıkları şahsiyetlerin) kendileri -içlerinden O'na en yakın olanları (bile)- Rablerinin yakınlığını kazanmaya çalışırlar(dı); hem de, O'-nun rahmetini umup azabından korkarak: çünkü onun azabı gerçekten sakınılması gereken bir şeydir! 17:58 Ve (unutmayın ki), Kıyamet Günü'nden önce ortadan kaldırmayacağımız ya da (günahkarca gidişinden ötürü) zorlu bir azapla azaplandırmayacağımız bir toplum yoktur; bu (olacakların) hepsi kitabımızda yazılıdır. 17:59 Bizi (öncekiler gibi, bu mesajı da) mucizevî belirtilerle birlikte göndermekten alıkoyan tek sebep, önceki toplumların onları hep yalanlamış olmalarıdır; nitekim, Semûd kavmine uyarıcı-aydınlatıcı bir belirti olarak o dişi deveyi verdik, ama onlar bunu kâle almadılar. Oysa biz bu kabil belirtileri yalnızca korkutup uyarmak amacıyla göndermişizdir. 17:60 Hani, sana (ey Peygamber,) "Rabbin (sınırsız kudret ve ilmiyle) insanları kuşatmıştır; bu sana gösterdiğimiz görüntü de, Kuran'da lânetlenen (cehennem) ağacı da insanlar için yalnızca bir sınama olacaktır. Şimdi (cehennemden bahsederek) insanlara korku veren bir uyarıda bulunuyoruz, ama (hakkı inkara niyetli oldukları sürece) bu (uyarı) onların sadece büyüklük taslayarak küstahça azgınlık, taşkınlık yapmalarını artırıyor" demiştik. 17:61 HANİ, meleklere, "Âdem'in önünde yere kapanın" demiştik ve bunun üzerine İblis'in dışında onların hepsi yere kapanmışlardı. (İblis): "Balçıktan yarattığın (bu) yaratığın mı önünde eğileceğim?" demiş, 17:62 ve "Benden üstün tuttuğun (şu aptal) şeye bak! Eğer bana Kıyamet Günü'ne kadar zaman verirsen, çok azı dışında, onun soyundan gelenleri mutlaka peşime takacağım" diye ekledi. 17:63 (Allah) "Haydi, (seçtiğin yolda elinden geleni ardına koymamak üzere) git! Ancak, haberin olsun ki, onlardan sana uyanlar(la beraber) hepinizi bekleyen ceza, yaptıklarınızın tam karşılığı olmak üzere, cehennem olacaktır! 17:64 Haydi, şimdi onlardan gücünün yettiğini sesinle ayart; atlarınla ve adamlarınla onların üzerine yüklen ve (böylece) onların, mallarıyla çocuklarıyla (ilgili olarak işleyecekleri günahlara) ortak ol; onlara vaadlerde bulun; çünkü (onlar bilmezler ki) Şeytan'ın vaad ettiği her şey sadece akıl çelmek içindir. 17:65 (Bununla birlikte yine de) bil ki, (Bana güven bağlayan) kullarım üzerinde senin bir etkin olmayacaktır; çünkü kimse Rabbin kadar güvene layık değildir." 17:66 RABBİNİZDİR, bolluğundan, bereketinden (payınızı) arayasınız diye sizin için denizde gemileri yüzdüren; O'dur size gerçekten acıyan, sahip çıkan. 17:67 Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman, O'ndan başka bütün o yalvarıp yakardığınız şeyler sizi yüzüstü bırakır; ama ne zamanki sizi sağ salim karaya çıkarır, hemen yüz çevirip (unutuverirsiniz O'nu); çünkü, insanoğlu gerçekten çok nankördür! 17:68 Peki, O'nun sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut üzerinize taşı toprağı kaldıran can alıcı bir rüzgar göndermeyeceğinden çok mu eminsiniz? (Hayır, o zaman) kendinize asla bir koruyucu bulamazsınız. 17:69 Yahut, sizi tekrar denize döndürüp, üzerinize ortalığı kasıp kavuran bir fırtına göndermeyeceğinden ve böylece, nankörlüğünüze karşılık sizi boğmayacağından çok mu eminsiniz? (Hayır,) o zaman bizim karşımızda size arka çıkacak kimse bulamazsınız. 17:70 GERÇEK ŞU Kİ, Biz Âdemoğullarını üstün ve onurlu kıldık; karada ve denizde onların ulaşımını sağladık; temiz besinlerle onları rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın pek çoğundan üstün tuttuk: 17:71 (ama) gün gelecek, bütün insanları huzurumuza çağıracağız (ve onları, yaşarken) davranışlarına yön veren bilinçli eğilimlerine, seciyelerine göre (yargılayacağız): sicilleri sağ ellerine verilecek olanlar, işte bunlar, tutanaklarını (sevinçle) okuyacak olanlardır. Bununla birlikte kimseye kıl kadar haksızlık yapılmayacaktır: 17:72 Ve bu (dünyada kalbi) kör olan, ahirette de kör olacak ve (doğru yoldan) daha da sapmış bulunacaktır. 17:73 O (YOLUNU şaşırmış) kimseler, Bizim adımıza, vahyettiğimizden başka bir şey ortaya atasın diye seni ayartarak, seni vahyettiğimiz (gerçeklerden) uzaklaştırmaya çalışmaktalar; öyle ki, bunu başarabilselerdi seni hemen kendilerine dost edinirlerdi! 17:74 Eğer seni(n imanını) berkitmemiş olsaydık, belki de onlara biraz olsun eğilim gösterecektin. 17:75 O zaman sana hayatta da, ölümden sonra da kat kat (azap) tattırırdık; ve Bize karşı sana yardım edecek kimseyi de bulamazdın! 17:76 Ve (seni ikna edemediklerini görünce, bu sefer) aralarından büsbütün çıkarıp atmak için (doğduğun) toprakta seni tedirgin etmeye çalışıyorlar. Ama, sen ayrıldıktan sonra, onların kendileri de pek fazla kalamayacaklar. 17:77 Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimiz için de (izlediğimiz) yol buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir değişme göremezsin. 17:78 GÜNEŞİN doruğu aşmasından gecenin çöküşüne kadar(ki süre içinde) namazı(nı) gereği üzere yerine getir; sabah (namazı) okumasını da (tam bir dikkat ve duyarlık içinde gerçekleştir); çünkü sabah okuması(nda insan) gerçekten de (ulvî olan her şeye) açıktır. 17:79 Ve gecenin bir vaktinde kalkıp, kendi isteğinle yaptığın ilave bir eylem olarak namaz kıl: ki böylece Rabbin seni belki (ahirette) övgüye değer bir konuma yükseltir. 17:80 Ve (dua ederken) de ki: "Ey Rabbim, (girişeceğim her işe) doğruluk ve içtenlik üzere girmemi; (bırakacağım her işten de) doğruluk ve içtenlik göstererek çıkmamı sağla; ve bana katından destekleyici bir güç, bir tutamak bahşet!" 17:81 Ve yine de ki: "Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti; zaten sahte ve tutarsız olan er geç yıkılıp gitmek zorundadır!" 17:82 BİZ, işte böyle böyle, Kuran'dan müminler için (ruhen) sağaltıcı, rahmet bahşedici olan ve zalimlerin de yalnızca yıkımını artıran şeyler indiriyoruz: 17:83 çünkü, Biz insana ne zaman nimet bahşetsek yüz çevirir, (Bizi düşünmekten) küstahça yan çizer; ve kendisine bir kötülük, bir darlık dokunsa hemen mutsuzluğa düşer. 17:84 De ki: "Herkes kendi yapısına göre davranmaktadır; ve bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir". 17:85 BİR DE, sana ilahî esinlenme(nin mahiyeti) hakkında soru soruyorlar. De ki: "Bu esinlenme Rabbimin buyruğuyla (cereyan etmekte)dir; ve (ey insanlar, siz bunun mahiyetini anlıyamazsınız, çünkü) bu konuda size pek az bilgi verilmiştir". 17:86 Ve eğer dileseydik, sana ne ki vahyettiysek (hepsini) giderirdik; ve o zaman sen de seni Bize karşı kayıracak kimse bulamazdın. 17:87 (Böyle bir şey olmuyorsa bu) yalnızca Rabbinden bir rahmet nedeniyledir: gerçekten de O'nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür! 17:88 De ki: "Bütün insanlar ve görünmeyen varlıklar bu Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelselerdi ve, birbirlerine (bu konuda) destek olmak için ellerinden gelen her şeyi yapsalardı, yine de onun benzerini ortaya koyamazlardı! 17:89 Çünkü, gerçekten de Biz bu Kuran'da her konuyu insanlığın (yararı için) değişik açılardan örneklerle açıklamış bulunuyoruz! Hal böyleyken, yine de insanların çoğu inkarcı bir tavırdan başkasını benimsemekten inatla kaçınmaktadır. 17:90 Nitekim, "Ey Muhammed, bize yerden gözeler fışkırtmadıkça sana inanmayacağız" diyorlar, 17:91 "yahut hurma ağaçlarıyla, asmalarla dolu bir bahçen olmadıkça; ve onların arasında çağıl çağıl dereler akıtmadıkça; 17:92 yahut, tehdit edip durduğun gibi, göğü parça parça üzerimize düşürmedikçe; yahut Allah'ı ve melekleri bizimle yüzyüze getirmedikçe; 17:93 yahut altından (yapılmış) bir evin olmadıkça; yahut göğe yükselmedikçe -kaldı ki göğe yükselmene dahî, bize (oradan, kendi gözlerimizle) okuyabileceğimiz bir kitap getirmedikçe inanmayız ya!" (Ey peygamber) de ki: "Kudret ve yüceliğinde sınırsız olan Rabbimdir! Ben ölümlü bir elçiden başka biri miyim ki?" 17:94 (İşte bunun gibi,) insanlara (bir peygamber eliyle) doğru yol bilgisi geldiği zaman onları (ona) inanmaktan alıkoyan, onların: "Allah ölümlü bir insanı mı elçi olarak gönderdi?" diye itiraz etmelerinden başka bir şey değildir. 17:95 Onlara (şu sözümüzü) ilet: "Eğer yeryüzünde yurt tutup dolaşan melekler olsaydı, o zaman onlara elçi olarak şüphesiz gökten bir melek indirirdik!" 17:96 De ki: "Benimle sizin aranızda Allah'tan başkası tanıklık edemez; kullarından (onların kalplerinde olanı bütün açıklığıyla) görerek haberdar olan O'dur". 17:97 Allah'ın yol gösterdiği kimsedir doğru yola erişen; O'nun saptırdığı kimselere gelince, böylelerini O'na karşı koruyacak kimse bulamazsın: Biz onları Kıyamet Günü, varacakları yer cehennem olmak üzere, yüzleri yerde, körler, dilsizler ve sağırlar olarak toplayacağız; (ve) ne zaman (ateş) yatışır gibi olsa, (onu hemen) harlı alevlerle onlar için canlandıracağız. 17:98 Bu, onların mesajlarımızı inkar ederek ve "Demek, biz kemiğe, toza-toprağa dönüştükten sonra gerçekten yepyeni bir yaratma eylemiyle diriltileceğiz, öyle mi?" diyerek hak ettikleri bir karşılık olacak. 17:99 Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onları kendi eşkalleri üzere yeniden yaratacak güce sahip olduğunu ve onları yeniden diriltmek için, sonu geleceğinden şüphe olmayan bir süre belirlemiş bulunduğunu kavrayamıyorlar mı? Ama şu var ki, zalimler küfürden başka her şeye karşı çekimser davranırlar! 17:100 De ki: "Rabbimin bağış ve bolluk hazinelerine eğer siz sahip olsaydınız, o zaman (onlara), harcayıp tüketme korkusuyla, mutlaka sımsıkı sarılırdınız: çünkü insan gerçekten çok tamahkardır, (sınırsız cömert olan ise sadece Allah'tır)". 17:101 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz Musa'ya dokuz açık mesaj verdik. Nitekim, sor İsrailoğulları'na, (Musa) onlara geldiğinde (ve Firavun'a başvurduğunda neler olduğunu sana anlatsınlar). Firavun ona: "Ey Musa!" demişti, "Gerçek şu ki, ben senin büyüyle donanmış olduğunu düşünüyorum!" 17:102 (Musa) da ona: "Bu (mucizevî olguları, sana) uyarıcı-aydınlatıcı belirtiler olarak göklerin ve yerin (gerçek) sahibinden başkasının indiremeyeceğini pekala biliyorsun!" diye karşılık verdi, "Ve ey Firavun, (onları doğru değerlendirme yolunu seçmediğin için) ben de senin bütünüyle ziyan içinde olduğunu düşünüyorum!" 17:103 Ve sonunda Firavun onları yeryüzünden söküp atmaya karar verdi; bunun üzerine Biz de onu ve onunla beraber olan herkesi (denizde) boğduk. 17:104 Ve sonra İsrailoğulları'na: "Şimdi artık yeryüzünde güvenlik içinde yerleşin" dedik, "fakat, (unutmayın ki,) Son Gün'e ilişkin söz gerçekleştiği zaman, karışık bir bütün(ün parçaları) olarak hepinizi bir araya getireceğiz!" 17:105 VE BİZ bu (vahyi) değişmeyen gerçeğe işaret olarak indirdik ve o da (sana, ey Peygamber) hak olarak ulaştı; çünkü Biz seni yalnızca bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik; 17:106 ve ayrıca onu, insanlara yavaş yavaş okuyasın diye bir Kuran, temel bir okuma metni olarak bölüm bölüm açıkladık, ayet ayet indirdik. 17:107 De ki: "Ona ister inanın, ister inanmayın". Kendilerine önceden doğru bilgi ve kavrayış yeteneği verilmiş olanlara bu (ilahî metin) okunduğu zaman, hemen yüzleri üzerine yere kapanır, 17:108 ve şöyle derler: "Sınırsız kudretiyle ne yücedir Rabbimiz! İşte Rabbimizin vaadi apaçık gerçekleşti!" 17:109 İşte (böyle deyip) ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar ve (Allah'tan yana gösterdikleri) bu (bilinç ve duyarlık) onların saygı ve sakınmasını artırır. 17:110 De ki: "İster Allah diye çağırın, ister Rahmân diye: O'nu hangi isimle çağırırsanız çağırın, (O hep Birdir; ve) bütün güzel ve üstün nitelikler O'nundur". (O'na dua et, ama) duanda sesini fazla yükseltme, çok fazla alçaltma da, ikisinin ortası bir yol tut; 17:111 Ve de ki: "Bütün övgüler, döl edinmeyen, egemenliğinde ortağı bulunmayan, güçsüzlükten, düşkünlükten ötürü herhangi bir yardıma-yardımcıya gereksinme duymayan Allah'a yakışır". İşte, O'nu (hep böyle) yücelterek an. 18:1 BÜTÜN ÖVGÜLER Allah'a yakışır; O (Allah) ki, kuluna bu ilahî kelâmı indirmiş ve onun anlaşılmasını güçleştirecek hiçbir çapraşıklığa yer vermemiştir: 18:2 (Bu) tutarlı ve dosdoğru (kitap, inkarcıları) O'nun katından zorlu bir cezayla uyarmak ve dürüst, erdemli davranışlarda bulunan müminlere hak ettikleri güzel karşılığı müjdelemek içindir, 18:3 içinde sonsuza kadar kalacakları (bir mutluluk esenlik halini müjdelemek için). 18:4 Ayrıca, (bu ilahî kelâm,) "Allah kendine bir oğul edindi" iddiasında bulunanları uyarmak için(dir). 18:5 (Oysa,) O'nun hakkında ne kendilerinin, ne de atalarının doğru bir bilgisi var: Ne ağır bir söz, bu ağızlarından çıkan! Yalandan başka bir şey söylemiyorlar! 18:6 Peki ama, onlar bu mesaja inanmak istemiyorlarsa, (inansınlar diye) kendini mi paralayacaksın? 18:7 Gerçek şu ki, yeryüzünde güzel olan ne varsa Biz hepsini, hangisinin daha iyi davrandığını ortaya koymak üzere, insanları sınamak için bir araç kıldık; 18:8 ve hiç şüphe yok ki (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi kupkuru toprak haline getireceğiz. 18:9 (BU DÜNYA hayatı bir sınamadan ibaret olduğuna göre, imdi) sen Mağara İnsanlarını(n) ve (onların kendilerini) yazıtlara/kitabelere (adamalarının kıssasını)n, gerçekten, Bizim (öteki) mesajlarımızdan daha meraka değer bulunacağını mı düşünüyorsun? 18:10 Hani, o gençler mağaraya sığındıkları zaman, "Ey Rabbimiz!" demişlerdi, "Bize katından bir rahmet bahşet; ve içinde bulunduğumuz (haricî) şartlar ne olursa olsun bizi doğruluk bilinciyle donat!" 18:11 Biz de bunun üzerine mağarada onların kulaklarını yıllarca (dış dünyaya) kapalı tuttuk, 18:12 sonra onları uyandırdık, ki (mağarada) geçen sürenin iki bakış açısından hangisiyle daha iyi değerlendirildiğini (insanlara) gösterelim. 18:13 (Şimdi) onların kıssasını bütün gerçeğiyle sana anlatacağız. Onlar gerçekten de Rablerine yürekten inanan gençlerdi; ve biz de kendilerini doğru yolda derin bir bilinç ve duyarlıkla güçlendirmiş, 18:14 kalplerini pekiştirmiştik; öyle ki, doğrulup (birbirlerine): "Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir", demişlerdi "Biz asla O'ndan başkasına yalvarıp yakarmayacağız, (çünkü böyle bir şey yaparsak) çok çirkin bir şey dile getirmiş oluruz! 18:15 Oysa, bu bizim soydaşlarımız, inançlarını destekleyen açık ve akla uygun bir delil getiremedikleri halde O'ndan başka varlıkları tanrı ediniyorlar: Allah hakkında yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir? 18:16 Bunun içindir ki, şimdi siz onlardan da, onların Allah'tan başka tapındıkları bütün o asılsız şeylerden de uzaklaşıp şu mağaraya sığının ki, Rabbiniz rahmetini size ulaştırsın ve sizi durumunuza göre ruhlarınızın ihtiyaç duyabileceği şeylerle donatsın!" 18:17 Ve (yıllarca) güneşin, doğarken onların mağarasını sağ yandan yalayıp geçtiğini, batarken de onlara dokunmadan sol yandan geçip gittiğini ve onların, mağaranın genişçe bir odasında bulunduğunu görürdün: Rabbinin alametlerinden biriydi bu; Allah kime yol gösterirse doğru yolu bulan odur ve kimi de sapıklık içinde bıraksa, artık onun için doğru yolu gösteren bir dost, bir koruyucu bulamazsın. 18:18 Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Öyle ki, Biz onları bir sağa çeviriyorduk, bir sola; ve köpekleri de eşikte ön ayaklarını uzatıp (uyuyakalmıştı). Onlara (bu halleriyle) rastlamış olsaydın arkanı dönüp kaçardın; onlardan yana için korkuyla dolardı. 18:19 Derken (günü gelince) onları uykudan kaldırdık; ve (olup biteni) birbirlerine sormaya başladılar. İçlerinden biri: "(Burada) bu şekilde ne kadar kaldınız?" diye sordu. Ötekiler: "Ya bir gün ya da günün bir kısmı kadar" dediler. (İçlerinden daha derin bir sezgiyle donanmış olanlar:) "Ne kadar kaldığımızı en iyi Rabbimiz bilir" dediler ve (şöyle eklediler:) "Şimdi içinizden birini şu gümüş paralarla şehre gönderin de, baksın yiyeceklerden en temizi hangisi ise size ondan azık olarak alıp getirsin. Ama çok dikkatli davransın, sakın kimseye sizden bahsetmesin: 18:20 çünkü, bakın, sizin varlığınızı öğrenirlerse ya sizi taşlayarak öldürürler ya da zor altında sizi kendi dinlerine döndürürler ki, bu durumda, bir daha asla kurtulamazsınız!" 18:21 İŞTE BU YOLLA (insanların) dikkatini onların kıssası üzerine çektik, ki onların başına gelenler konusunda aralarında tartıştıkları zaman bilsinler ki, Allah'ın (ölümden sonraki kalkış konusundaki) vaadi bütünüyle gerçektir ve Son Saat'in gelip çatacağına hiç şüphe yoktur. Ve böylece (o şehrin ahalisinden) bazıları: "Onların anısına bir anıt dikin; onların başına gelen her neyse, bunu en iyi Allah bilir" dediler. Görüşleri genel kabul gören başkaları ise: "Doğrusu, onların anısına mutlaka bir mescid yükseltmeliyiz!" dediler. 18:22 (Ve çağlar sonra), bilemeyecekleri bir konuda gereksiz tahminlerde bulunarak, "onlar üç kişiydiler; dördüncüleri köpekleriydi", yahut "beş kişiydiler, altıncıları köpekleriydi", hatta "yedi kişiydiler, sekizincileri köpekleriydi" diyen kimseler çıkacak. De ki: "Onların sayısını en iyi Rabbim bilir! Zaten ancak çok az kimse onlar hakkında kayda değer bir şeyler bilmektedir. Bunun içindir ki, onlar hakkında, (kıssalarından çıkan) görünür dersin dışında, kimseyle tartışma(yın), ve onlar hakkında daha fazla bilgi almak için o (rivayetçilerden) hiçbir şey sorma(yın)". 18:23 VE HİÇBİR ŞEY hakkında, "Ben bu işi yarın mutlaka yapacağım" deme; 18:24 (bunu) ancak "Eğer Allah dilerse" (sözcüğüyle birlikte söyle). Ve bunu unutursan (hatırladığın zaman) Rabbini anarak de ki: "Umarım ki Rabbim beni doğru olana bundan daha yakın olan bir bilgi ve duyarlık düzeyine eriştirir!" 18:25 VE (BAZILARI,) onlar(ın) mağaralarında üçyüz yıl kaldı(ğını ileri sürüyor) ve kimileri de (bu sayıya) dokuz yıl daha ekliyorlar. 18:26 De ki: "Onların (orada) ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gizli gerçekleri (yalnızca) O'nun elindedir; O ne eşsiz bir görücü, ne eşsiz bir işiticidir! Onların O'ndan başka koruyucusu-kayırıcısı yoktur; çünkü O hükmünde kimseyi kendine ortak tutmaz!" 18:27 ÖYLEYSE, Rabbinin kitabından sana vahyedileni (insanlara) duyur. O'nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur; Ve sen de O'ndan başka sığınacak kimse bulamazsın. 18:28 Ve Rablerinin hoşnutluğunu umarak sabah akşam O'na yalvarıp yakaranlarla birlikte sen de sabret; ve dünya hayatının cazibesine kapılıp da sakın gözlerini onların üzerinden ayırma; Ve iyi ve güzel olan ne varsa hepsini terk edip (yalnızca) bencil arzularının peşine düştüğü için kalbini zikrimize karşı duyarsız kıldığımız kimseye aldırma. 18:29 Ve de ki: "(Bu) hak, Rabbinizden (gelmiş)tir: Artık ona dileyen inansın, dileyen reddetsin". Gerçek şu ki, Biz, (sunduğumuz hakikati teperek kendi kendilerine) yazık edenler için dalga dalga yükselen alev katmanlarıyla onları çepeçevre kuşatacak bir ateş hazırladık; öyle ki, onlar su istediklerinde ergimiş kurşunu andıran ve yüzlerini kavuran bir su verilecek onlara: ne korkunç bir sudur o ve ne kötü bir duraktır orası! 18:30 (Ama) imana erip de dürüst ve erdemli davrananlara gelince: iyi ve güzel olanı yapmakta sebat gösterenlerin emeğini elbette zayi etmeyiz: 18:31 İçlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı ebedî mutluluk-esenlik bahçeleri işte böylelerinin olacaktır; orada onlara altın bilezikler takılacak; yeşil ipekli ve işlemeli giysiler giyinecekler ve orada (yumuşak) divanlarda yaslanıp oturacaklar: Bu ne güzel bir karşılık, bu ne güzel bir dinlenme yeri! 18:32 ONLARA şu iki adam örneğini ver, ki onlardan birine iki üzüm bağı bahşetmiş, onların çevresini hurmalıklarla çevirmiş ve aralarına da ekili bir alan yerleştirmiştik. 18:33 Bu her iki bahçe de beklenen ürünü veriyor, verimlerinde herhangi bir eksilme göstermiyorlardı; çünkü Biz her birinin içinden bir dere akıtmıştık. 18:34 Böylece (bu bahçenin sahibi) bolluk içinde ürün kaldırıyordu. Ama (bir gün) bu adam komşusuyla tartışırken söz arasında ona: "Benim malım mülküm senden çok; nüfusça da senden daha güçlü, daha ilerdeyim!" dedi. 18:35 (İşte) kendi kendine (böylece) yazık eden bu adam: "Bu bahçenin bir gün yok olacağını asla düşünemiyorum!" diyerek bahçesine girdi; 18:36 ve "Son Saat'in (bir gün) gelip çatacağını da düşünemiyorum" (diye ekledi,) "hem, (o saat gelse ve) ben Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile, sonuç olarak, her halde bundan daha iyisini karşımda bulacağım!" 18:37 Kendisiyle tartışmaya girdiği komşusu ona: "Seni tozdan topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratıp da (eksiksiz) bir insan şekline sokan Allah'a karşı nankörlük mü yapıyorsun?" dedi. 18:38 "Bana gelince, (biliyorum ki) benim Rabbim Allah'tır ve ben tanrısal nitelikleri O'ndan başka kimseye yakıştıramam". 18:39 Ve (devamla,) "Yazık, keşke bahçene girerken 'Allah'ın dilediği (olur, çünkü) yaratıcı güç ancak Allah'ın elindedir deseydin! Mal ve evlatça, gördüğün gibi, senden daha güçsüz isem de 18:40 Rabbim bana senin bağından bahçenden pekala daha hayırlısını verebileceği gibi, (senin) bu (bahçe)ne gökten bir afet gönderir de (bahçen o zaman) yerle bir olabilir; 18:41 yahut bir daha asla bulup çıkaramayacağın biçimde onun suyu çekilebilir!" 18:42 Ve (gerçekten de böyle oldu:) ürünlerle dolup taşan bahçeleri çepeçevre târümâr edildi; ve o (bahçenin) târümâr olmuş çitleri, çardakları karşısında, boşa giden emeğine yanarak ellerini oğuştura oğuştura: "Ah, n'olurdu, Rabbimden başkasına tanrısal nitelikler yakıştırmamış olsaydım!" demekten başka söyleyecek bir şey bulamadı. 18:43 Çünkü şimdi artık onun ne Allah yerine kendisine yardım ulaştıracak kimsesi vardı, ne de kendi başının çaresine bakabilecek durumdaydı. 18:44 İşte bunun içindir ki, koruyucu-kayırıcı güç bütünüyle, Tek ve Gerçek Tanrı olan Allah'a aittir. Hak edilen karşılığı vermekte de, sonucun ne olacağını belirlemekte de en iyi olan O'dur. 18:45 DÜNYA hayatının gökten indirdiğimiz suya benzediğini onlara anlat: Öyle ki, yerin bitkileri onu emerek zengin bir çeşitlilik içinde boy verip birbirine karışırlar; ama bütün bu canlılık, çeşitlilik sonunda rüzgarın savurup götürdüğü çer çöpe döner. İşte (bunun gibi,) her şeye karar veren (yalnız) Allah'tır. 18:46 Mal mülk ve çocuklar dünya hayatının süsleridir; ama ürünü kalıcı olan dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından, Rabbinin katında daha değerli ve bir ümit kaynağı olarak daha verimlidir. 18:47 Çünkü, dağları ortadan kaldıracağımız o Gün yeryüzünü boş ve çıplak görürsün; (o Gün) kimseyi bırakmaksızın herkesi (diriltip) bir araya toplayacağız. 18:48 Ve dizi dizi Rablerinin huzuruna çıkarıldıklarında (Rableri onlara şöyle diyecek:) "İşte, sizi ilk kez yarattığımız günkü gibi (bütünüyle yapayalnız ve boyun eğmiş olarak) huzurumuza geldiniz; oysa, sizin için böyle bir buluşmayı gerçekleştirmeyeceğimizi sanıyordunuz hep!" 18:49 Ve (o Gün, herkesin dünyada yapıp-ettiklerine dair) sicil(ler) önlerine konduğunda, suçluların orada (yazılı) olanlardan irkildiklerini görürsün; "Vah bize! Nasıl bir sicilmiş bu! Küçük, büyük hiçbir şey bırakmamış, her şeyi hesaba geçirmiş!" derler. Ve yapıp-ettikleri her şeyi (kaydedilmiş olarak) önlerinde bulurlar; ve Rabbinin kimseye haksızlık yapmadığını (anlarlar). 18:50 VE (HATIRLA Kİ) Biz meleklere "Âdem'in önünde yere kapanın!" dediğimiz zaman, İblis dışında, onların hepsi yere kapanmıştı. (İblis) görünmeyen varlıklardan biriydi; ve böylece Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Peki, yine de onu ve avanesini kendinize dostlar/sırdaşlar edinecek misiniz, hem de onlar sizin düşmanlarınız olduğu halde? Zalimler adına bu ne kötü bir mübadeledir! 18:51 Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına tanık kıldım; ne de kendilerinin yaratılışına; ayrıca, (insanları) yoldan çıkaran bu (varlıkları) kendime hiçbir şekilde yardımcı edinmiş de değilim. 18:52 Nitekim, o Gün (Allah): "(Şimdi) çağırın bakalım, benim ortaklarım olduğunu sandığınız varlıkları!" diyecek. Bunun üzerine onları çağıracaklar, ama berikiler onlara bir karşılık vermeyecek: çünkü onlarla ötekiler arasına aşılmaz bir uçurum koyacağız. 18:53 Ve günaha gömülüp gitmiş olanlar o zaman ateşi görecek ve oraya girmek zorunda olduklarını anlayacaklar ama ondan kaçmak kurtulmak için bir yol bulamayacaklar. 18:54 İŞTE BUNUN GİBİ, Biz bu Kuran'da insanlar(ın yararlanması) için çeşitli açılardan türlü türlü dersler ortaya koyduk. Bununla birlikte, insan her şeyden çok tartışmaya düşkündür: 18:55 Nitekim, kendilerine doğru yol rehberi gelmişken insanları imana erişmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan yegane tutum, (onların) önceki (günahkar) toplumlara uygulanan sürecin kendilerine de uygulanmasını ya da (nihaî) azabın öte dünyada başlarına gelmesini beklemeleri değil de, nedir? 18:56 Fakat Biz, mesaj-taşıyıcılarını yalnızca müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz; hakkı inkara şartlanmış olanlarsa (onlara karşı) asılsız iddialarla, güya hakkı çürütmek, hükümsüz kılmak için tartışır, mesajlarımızı ve uyarılarımızı alay konusu yaparlar. 18:57 Rabbinin mesajları kendisine ulaştırıldığı halde, kendi eliyle işlediği bütün (kötü) işleri de unutup, onlara yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Bakın, Biz böylelerinin kalplerine, hakkı kavramalarına engel olan bir örtü ve kulaklarına da bir ağırlık yerleştirmişizdir; dolayısıyla, onları doğru yola çağırsan da asla doğru yola girecek değillerdir. 18:58 (Bununla birlikte,) yine de senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi, gerçek bağışlayıcıdır. Yoksa, işledikleri (kötülükler) için onları hemen paylayacak olsaydı, kuşkusuz, hak ettikleri azabı çarçabuk başlarına salardı. Ama işte, onlar için, aşıp ötesine geçemeyecekleri bir süre belirlenmiştir; 18:59 tıpkı, zulüm üstüne zulüm işlediklerinde yok ettiğimiz önceki toplumlar gibi: ki Biz onların ortadan kaldırılması için de bir süre belirlemiştik. 18:60 HANİ, (gezginlik günlerinde) Mu-sa yardımcısına: "İki denizin birleştiği yere kadar yoluma devam edeceğim" demişti, "(bu yolda) yıllar harcamam gerekse bile!" 18:61 Fakat iki (denizin) birleştiği yere vardıklarında balıkları bütünüyle akıllarından çıktı ve denize dalıp gözden kayboldu. 18:62 Ve biraz uzaklaştıktan sonra (Musa) yardımcısına: "Öğlen azığımızı çıkar" dedi, "doğrusu, bu yolculuk bizi bir hayli yordu!" 18:63 (Yardımcısı): "Olacak şey mi, bu" dedi, "O kayanın yanında dinlenmek için durduğumuzda, nasıl olduysa, balığı unutmuşum. Bunu olsa olsa bana Şeytan unutturmuş olacak! Tuhaf şey, nasıl da yol bulup suya ulaştı!" 18:64 (Musa heyecanla): "Demek, aradığımız yer orası(ydı)!" diye bağırdı. Ve izleri üzerine hemen geri döndüler. 18:65 Ve orada kendisine katımızdan üstün bir bağışta bulunarak (özel) bir bilgiyle donattığımız kullarımızdan birine rastladılar. 18:66 Musa ona: "Neyin doğru olduğu konusunda sana verilen bilgiden bana da öğretmen için senin peşinden gelebilir miyim?" dedi. 18:67 (Öteki;) "Sen benimle birlikte(yken olacak olanlara) katlanamazsın" dedi, 18:68 "çünkü tecrübe alanı içinde kavrayamayacağın şeye nasıl katlanabilirsin ki?" 18:69 (Musa:) "Allah dilerse, beni sabırlı biri olarak bulacaksın" dedi, "ve ben hiçbir konuda sana uyumsuzluk göstermeyeceğim!" 18:70 (Bilge kişi:) "Pekala" dedi, "O halde, eğer benim peşimden geleceksen, (yapacağım) şeyler hakkında, bu hususta ben sana bir açıklamada bulununcaya kadar bana hiçbir şey sormayacaksın." 18:71 Bu ikisi böylece yola koyuldular; sonunda (bir kıyıya vardılar; ve onları karşı kıyıya taşıyan) tekneden inecekleri zaman, bilge kişi teknede bir delik açtı, (Musa bunu görünce:) "İçindekileri boğmak için mi onu deldin? Doğrusu, çok vahim bir şey yaptın!" diye çıkıştı. 18:72 Beriki: "Ben sana, bana asla katlanamayacağını söylememiş miydim?" dedi. 18:73 (Musa:) "(Kendimi) kaybettim diye beni paylama ve beni yaptığım işten dolayı zora koşma!" dedi. 18:74 Böylece yeniden yola koyuldular; sonunda genç bir adama rastladılar: (bilge kişi) onu öldürdü, (Musa bunu görünce:) "Bir başka cana karşılık olmaksızın masum bir cana kıydın, öyle mi?" diye çıkıştı, "Gerçekten, çok korkunç bir iş yaptın sen!" 18:75 Beriki: "Ben sana, bana asla katlanamayacağını söylememiş miydim?" dedi. 18:76 (Musa:) "Bundan böyle sana soru soracak olursam benimle artık yoldaşlık yapmazsın: (çünkü artık) benden yana yeterince özür işittin" dedi. 18:77 Ve bunun üzerine yeniden yola koyuldular; derken, bir kasaba halkıyla karşılaştılar; onlardan yiyecek bir şeyler istediler; ama bu ahali onlara konukseverce davranmaya hiç yanaşmadı. Ve bu (kasabada) yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler; (bilge kişi) onu hemen onarıverdi; (Musa bunu görünce:) "Eğer dileseydin, (hiç değilse, yaptığın) bu iş için bir ücret alabilirdin" dedi. 18:78 (Bilge:) "İşte böylece seninle yol ayrımına gelmiş olduk." dedi, "Şimdi sana, sabır göstermediğin (bütün o olayların) iç yüzünü açıklayacağım: 18:79 O tekne, geçimini denizden sağlayan yoksul insanlara aitti; ona hasar vermek istedim, çünkü peşlerinde her (sağlam) tekneye zorla el koyan bir hükümdar oldu(ğunu biliyordum). 18:80 O genç adamda, ki anası-babası mümin kimselerdi, taşkınlıkları ve inkarcı eğilimleriyle onlara çok derin acılar vereceği yolunda kaygı verici belirtiler görmüştük; 18:81 (onu öldürürken) Rablerinin o ana-babaya onun yerine ondan daha temiz seciyeli ve merhamette ondan daha ileri (başka bir çocuk) vermesini istedik." 18:82 Ve duvara gelince; duvar o kasabada yaşayan iki yetim oğlan çocuğuna aitti ve altında (hukuken) onların olan bir hazine (gömülüydü). Onların babası dürüst ve erdemli biriydi; bunun içindir ki, Rabbin onların erginlik çağına eriştiklerinde o hazineyi Rabbinden bir bağış olarak kazıp çıkarmalarını irade etti. (Dolayısıyla,) ben (bütün) bunları kendiliğimden yapmadım: Senin sabır göstermediğin (olayların) iç yüzünün gerçek anlamı işte budur." 18:83 VE SANA Zulkarneyn hakkında soru soruyorlar; de ki: "onu hatırlatacak bir şey anlatayım". 18:84 Ona yeryüzünde güvenli bir yer sağladık ve onu, (ulaşacağı) her şeye doğru araçlarla ulaşma (bilgisiyle) donattık; 18:85 Ve bu sayede o da (yaptığı her işde) doğru ve meşru araçlara başvurdu. 18:86 (Batıya doğru giderek) günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş) ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada (kötülüğün her çeşidine gömülüp gitmiş) bir kavme rastladı. Ona, "Sen ey Zulkarneyn!" dedik, ("Onlara) azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!" 18:87 O şöyle cevap verdi: "(Başkalarına) zulmeden kimseye gelince, ona bundan böyle azap edeceğiz; ve o kimse sonunda Rabbine döndürülecek; ve O da ona görülmemiş bir azap çektirecek. 18:88 Ama inanıp dürüst ve erdemli davranışlarda bulunan kimseye gelince, böyle biri (yaptıklarının) karşılığı olarak (ahiret hayatının) nihaî güzelliğine, iyiliğine ulaşacaktır; ve Biz de onu (yalnızca) yerine getirilmesi kolay olanla yükümlü tutacağız". 18:89 Ve (Zulkarneyn, doğru bir amaca varmak için, böylece) bir kere daha doğru aracı seçti. 18:90 (Ve doğuya doğru yürüyerek) günün birinde güneşin doğduğu yere vardığında onu, kendilerini güneşe karşı bir örtüyle örtmediğimiz bir kavmin üzerine doğar buldu: 18:91 (Biz onları) işte böyle (bir yaşama tarzı içinde, böyle bir düzeyde bırakmıştık ve o da onları öylece kendi hallerine bıraktı;) ve muhakkak ki sınırsız bilgimizle Biz onun zihninden geçenleri kuşatmış bulunuyorduk. 18:92 Ve o (böylece, doğru bir amaca ulaşmak için) bir kere daha, doğru aracı seçmiş oldu. 18:93 Ve derken, iki set arasında (bir yere) vardığında onların yamacında (yaşayan ve onun konuştuğu dilden) çok az şey anlayabilen bir kavme rastladı. 18:94 Bunlar (ona): "Sen ey Zulkarneyn!" dediler, "Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyor. Onlarla bizim aramızda bir set inşa etmen şartıyla sana bir bac verelim mi?" 18:95 (Zulkarneyn:) "Rabbimin bana sağladığı güvenli durum (sizin bana verebileceğiniz her şeyden) daha hayırlıdır;" dedi, "bunun içindir ki, siz bana sadece iş gücünüzle yardımda bulunun ki sizinle onlar arasında bir set yapayım! 18:96 Bana demir külçeleri getirin!" Derken, demir (külçelerini) yığıp, iki yar arasındaki boşluğa doldurunca (onlara) "(Bir ocak kurun ve) körükleyin!" dedi. Nihayet, (demir iyice) kor haline gelince, "Bana ergimiş bakır getirin bunun üzerine dökeyim" dedi. 18:97 Ve böylece (set inşa edilmiş oldu, öyle ki) artık onların düşmanları ne onu aşabilirlerdi ne de onda gedik açabilirlerdi. 18:98 (Zulkarneyn:) "Rabbimden bir rahmettir bu!" dedi, "Bununla birlikte, Rabbimin belirlediği zaman gelince bu (seddi) yerle bir edecektir; çünkü Rabbimin verdiği söz mutlaka gerçekleşir!" 18:99 O GÜN onları bırakırız, dalga dalga yürüyüp birbirlerine karışsınlar; ve sûra üflenir: Böylece hepsini bir araya toplarız. 18:100 Ve o Gün hakkı inkar edenlerin karşısına cehennemi çıkarırız. 18:101 O inkarcılar ki, (gerçeğin sesini) işitmeye katlanamadıklarından ötürü gözlerine Beni hatırlatıcı şeylere karşı perde çekilmişti. 18:102 Hakkı inkara şartlanmış olan bu kimseler, Benim kullarım(dan herhangi birini) Bana karşı (kendilerine) dost, koruyucu edinebileceklerini mi sandılar? Hiç şüphe edilmesin ki Biz cehennemi hakkı inkar edenler için bir konak yeri olarak hazırlamışızdır. 18:103 De ki: "Size, yapıp-ettiklerinde en büyük kayba uğrayan kimseleri haber vereyim mi?" 18:104 "Bunlar, güzel işler yaptıklarını zannettikleri halde, dünya hayatının peşinde tüm çaba ve koşuşturmaları eğri ve çarpık olan kimseler(dir): 18:105 Rablerinin mesajlarını ve O'nun huzuruna çıkarılacakları gerçeğini inkar yolunu seçen kimseler işte böyleleridir. Bunun içindir ki, böylelerinin bütün yapıp-ettikleri boşa gitmektedir: Çünkü Kıyamet Günü onlara hiç değer vermeyeceğiz. 18:106 Hakkı inkar etmeleri, Benim mesajlarımı ve elçilerimi alaya almaları yüzünden, işte böylelerinin cezası cehennem olacaktır". 18:107 (Ama) imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanlara gelince; onları konak yeri olarak cennetin hasbahçeleri beklemektedir: 18:108 Böyleleri orada sonsuza kadar kalacak (ve) oradan hiç ayrılmak istemeyecekler. 18:109 DE Kİ: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için denizler mürekkep olsa ayrıca deniz üstüne deniz katsak yine de Rabbimin sözleri bitmeden denizler tükenirdi". 18:110 De ki: "Ben de sizin gibi ölümlü bir insanım. Tanrınızın bir Tek Tanrı olduğu vahyolundu bana. Öyleyse, artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koysun ve Rabbine özgü kullukta hiç kimseyi, hiçbir şeyi (O'na) ortak koşmasın!" 19:1 Kâf-Hâ-Yâ-'Ayn-Sâd. 19:2 KULU ZEKERİYA'ya Rabbinin bahşettiği rahmeti dile getiren bir anma(dır), bu: 19:3 Hani o, tâ içinden Rabbine seslenerek 19:4 şöyle demişti: "Ey Rabbim! Doğrusu, artık kemiklerim gevşedi, saçlarım ağardı. Ama şimdiye kadar, ey Rabbim, Sana yönelttiğim duada cevapsız bırakıldığım hiç olmadı. 19:5 Ve gerçek şu ki, ben göçüp gittikten sonra yakınlarım(ın yapacakların)dan kaygı duyuyorum; çünkü karım baştan beri kısırdı. Öyleyse, bana katından, benim yerimi alacak bir yardımcı bahşet 19:6 ki bana ve Yakub'un Evi'ne mirasçı olsun; ve Sen ey Rabbim, o'nu hoşnut olacağın (bir ahlak)la donat!" 19:7 (Bunun üzerine melekler o'na seslendiler:) "Ey Zekeriya, ismi Yahya olan bir oğul müjdeliyoruz sana. (Ve Allah şöyle buyuruyor:) 'Daha önce hiç kimseye bu ismi vermemiştik". 19:8 (Zekeriya:) "Ey Rabbim!" dedi, "Karım kısır olduğu halde ve ben de yaşlanarak bütünüyle güçsüz bir duruma düşmüşken, benim nasıl oğlum olabilir ki?" 19:9 (Melek:) "Orası öyle, (ama)," dedi, "Rabbin diyor ki: 'Bu Benim için kolaydır, tıpkı daha önce seni yoktan var ettiğim gibi". 19:10 (Zekeriya:) "Rabbim, öyleyse, bana bir işaret tayin et!" diye niyaz etti. (Melek:) "Senin işaretin, tam (üç gün) üç gece insanlarla konuşmaman olacak" dedi. 19:11 Bunun üzerine (Zekeriya) mâbedden kavminin karşısına çıktı ve onlara "Sabah akşam (Rabbinizin) sınırsız kudret ve yüceliğini anın!" diye işaret etti. 19:12 (Ve çocuk doğup büyüdüğünde o'na:) "Ey Yahyâ! İlahî mesaja sımsıkı sarıl!" (diye öğüt verdi). Çünkü o daha küçük bir oğlanken Biz o'na doğru ve kuşatıcı düşünme yeteneği vermiştik, 19:13 ve katımızdan bir ruh inceliği ve arınmışlık... Öyle ki, Bize karşı o (her zaman) bilinç ve duyarlık içinde idi; 19:14 ve ana-babasına karşı saygı ve gözetme tavrı içinde; asla zorba ya da dik başlı biri değildi. 19:15 Bunun içindir ki, doğduğu gün de, öldüğü gün de, (Allah'ın) selâmı o'nun üzerindeydi; ve diri olarak kaldırılacağı gün de (yine o'nun) üzerine olacaktır. 19:16 VE BU İLAHÎ mesajda Meryem'i de an. Hani, o ailesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere çekilmişti; 19:17 kendini onlardan uzak tutuyordu; bu durumdayken kendisine vahiy meleğimizi gönderdik; (bu melek) ona eli yüzü düzgün bir beşer kılığında göründü. 19:18 (Meryem onu görünce:) "Senden, O kuşatıcı rahmet ve esirgeme Sahibi'ne sığınırım!" dedi, "Eğer O'na karşı sorumluluk bilinci taşıyorsan (bana yaklaşma)!" 19:19 (Melek:) "Ben yalnızca Rabbinin bir elçisiyim" dedi, "(O Rab ki:) sana tertemiz bir oğul armağan edeceğim (diyor)." 19:20 (Meryem:) "Bana daha hiçbir erkek dokunmamışken, nasıl bir oğlum olabilir? Üstelik ben iffetsiz bir kadın da değilim" dedi. 19:21 (Melek:) "Bu doğru" dedi, "(Ancak) Rabbin diyor ki: 'Bu Benim için kolay; ve (böyle olduğu için de, senin bir oğlun olacak) ve Biz o'nu insanlar için katımızdan bir sembol ve aydınlatıcı bir bağış kılacağız!" Ve bu (Allah tarafından) önceden hükme bağlanmış bir şeydi: 19:22 bunun için de, (Meryem) o'na gebe kaldı ve o'nunla birlikte uzak bir yere çekildi. 19:23 Ve doğum sancısı onu bir hurma ağacının gövdesine sürükledi(ği zaman): "Keşke bu durum başıma gelmeden önce ölseydim de unutulup giden biri olsaydım!" diye yakındı. 19:24 Bunun üzerine, hurma ağacının alt yanından (bir ses) ona şöyle seslendi: "Üzülme! Rabbin senin alt yanında ufak bir dere akıttı; 19:25 Şimdi hurmanın gövdesini kendine doğru silkele, taze hurma dökülsün. 19:26 Sonra da ye, iç: gözün aydın olsun! Ve eğer insanlardan birini görürsen ona de ki: "Ben O sınırsız rahmet Sahibi için, (bir süre) konuşmaktan kaçınmaya ahdettim; bu yüzden bugün insanlardan kimseyle konuşmayacağım". 19:27 Ve bir süre sonra, çocuğuyla beraber, kavmine döndü. "Ey Meryem!" dediler, "Sen, gerçekten, tuhaf bir iş yaptın! 19:28 Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi; ne de annen iffetsiz bir kadındı!" 19:29 Bunun üzerine (Meryem) çocuğa işaret etti. "Daha beşikteki bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz ki!" diye çıkıştılar. 19:30 (Fakat çocuk:) "Bakın," dedi, "Allah'ın kuluyum ben. O bana ilahî mesaj bahşetti ve beni peygamber yaptı, 19:31 ve nerede bulunursam bulunayım beni kutlu ve erdemli kıldı; yaşadığım sürece bana salâtı, arınmak için vermeyi emretti; 19:32 ve anamı saygıyla gözetmemi; ve beni merhametten yoksun bir zorba kılmadı. 19:33 "Bunun içindir ki, doğduğum gün selâm benim üzerimdeydi; öleceğim gün ve hayata (yeniden) döndürüleceğim gün (yine benim üzerimde o-lacaktır)!" 19:34 MERYEM OĞLU İsa hakkında, üzerinde öylesine derin bir anlaşmazlığa düştükleri doğru açıklama işte budur. 19:35 Bir oğul edinmek Allah'a asla yakıştırılamaz; sınırsız yüceliğiyle O böyle bir şeyin üstünde, ötesindedir!6 O bir şeyin olmasına hükmettiği zaman, ona yalnızca "Ol!" der -ve o (şey hemen) oluverir! 19:36 Ve (İsa'nın her zaman söylediği gerçek şudur:) "Şüphesiz, benim Rabbim de, sizin Rabbiniz de Allah'tır; öyleyse (yalnızca) O'na kulluk edin: dosdoğru yol (yalnızca) budur!" 19:37 Hal böyleyken (Kitâb-ı Mukaddes'e bağlı olduklarını iddia eden) hizipler yine de aralarında (İsa'nın doğası hakkında) çekişip duruyorlar! Öyleyse, o büyük Gün bütün açıklığıyla gelip çattığı zaman vay hallerine hakkı inkar edenlerin! 19:38 Bizim karşımıza çıkacakları o Gün, (gerçeği) nasıl da apaçık işitecek ve görecekler! Ne var ki, bu zalimler o gün artık aşikar bir biçimde bir kere yoldan çıkmış bulunacaklar: 19:39 bunun içindir ki, her şeyin hükme bağlanmış olacağı o onmaz pişmanlıklar Günü('nün gelip çatması konusunda) onları uyar, çünkü onlar hâlâ umursamazlık gösteriyor ve (o Gün'ün geleceğine) inanmıyorlar. 19:40 Oysa, (o Gün er geç gelip çatacak ve) yeryüzü ve onun üzerinde yaşayanlar geçip gittikten sonra yalnızca Biz kalacağız; ve (o zaman) onların hepsi Bize dönecekler. 19:41 BU KİTAPTA bir de İbrahim'i an. Gerçek şu ki, o özü sözü doğru biriydi, (yani) bir nebiydi. 19:42 Hani o babasına "Ey babacığım!" demişti, "Ne işiten, ne gören ve ne de sana bir yarar sağlayabilen şeylere niçin tapınıyorsun?" 19:43 "Ey babacığım, gerçek şu ki, senin hiç haberdar olmadığın bir bilgi ışığı ulaştı bana; öyleyse bana uy ki seni dosdoğru bir yola çıkarayım. 19:44 "Ey babacığım! Gel, Şeytan'a kulluk etme; çünkü Şeytan O sınırsız rahmet Sahibi'ne baş kaldıran biridir! 19:45 Ey babacığım, ben senin başına O sınırsız rahmet Sahibi'nin katından bir azabın çökmesinden korkuyorum; (öyle bir azap ki,) başına geldiği zaman Şeytan'ın dostu ol(duğunu hemen anlar)sın." 19:46 (Babası:) "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan hoşlanmıyor musun?" dedi, "Eğer bu tutumuna bir son vermezsen, seni mutlaka öldüresiye taşa tutarım! Haydi, şimdi bir süre benden uzak dur!" 19:47 (İbrahim:) "Sana selâm olsun!" diye cevap verdi, "Rabbimden seni bağışlamasını isteyeceğim: Çünkü O bana karşı hep lütufkar olmuştur. 19:48 Sizden ve sizin Allah'tan başka yalvarıp yakardığınız şeylerden uzak duracak ve (yalnızca) Rabbime yakaracağım: Böylece umulur ki, yakarışım Rabbim tarafından cevapsız bırakılmayacaktır." 19:49 Ve böylece, onlardan ve onların Allah'ı bırakıp tapındıkları şeylerden uzaklaşınca, o'na İshâk'ı ve Yakub'u bahşettik ve bunların her ikisini de nebî yaptık; 19:50 ve o'nları rahmetimizle ödüllendirdik. Ve o'nlara doğru olanı (başkalarına) ulaştırmaları için üstün bir anlatım gücü bahşettik. 19:51 VE BU KİTAPTA Musa'yı da an. Doğrusu, o da seçilmiş biriydi. (Allah'ın) haberci elçilerindendi. 19:52 Hani o'na Sina Dağı'nın sağ yamacından seslenmiş ve o'nu gizemsel bir konuşma için (kendimize) yaklaştırmıştık; 19:53 ve o'na bahşettiğimiz rahmetin bir devamı olarak, kardeşi Harun'u da (o'nunla beraber) haberci kılmıştık. 19:54 VE BU KİTAPTA İsmail'i de an. Doğrusu, o da her zaman sözünde duran biriydi; bir elçi, bir nebiydi. 19:55 Ve halkına salâtı ve zekâtı emrederdi; ve o da Rabbinin katında hoşnutluk kazanmıştı. 19:56 VE BU KİTAPTA İdris'i de an. O da özü sözü doğru olan biriydi; bir nebiydi. 19:57 Ve Biz o'nu da yüce bir konuma yükseltmiştik. 19:58 İŞTE BUNLAR Allah'ın kutlu, onurlandırıcı bağışlarda bulunduğu nebîlerden bazıları -Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte (o gemide) taşıdığımız kimselerin soyundan, İbrahim ve İsmail'in soyundan gelen ve (hepsi de) doğru yolu gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden bazıları: Ne zaman kendilerine O sınırsız rahmet Sahibi'nin mesajları okunsa ağlayarak (O'nun huzurunda) yere kapanan kimseler. 19:59 Onların ardından, salâtı boş veren ve yalnızca kendi şehvetlerinin, dünyevî tutkularının peşine düşen bir kuşak geldi; ve böyle yaptıkları için de, yakında tam bir düş kırıklığıyla karşılaşacaklar. 19:60 Ancak, pişman olup Allah'a yönelen, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanlar bunun dışındadır; zaten hiçbir haksızlığa uğratılmadan cennete girecek olanlar da işte böyleleridir; 19:61 sınırsız bağış Sahibi'nin, kullarına, her türlü beşerî algı ve tasavvurun ötesinde söz verdiği o âsûde hasbahçeler (onların olacaktır); O'nun sözü elbette yerini bulacaktır! 19:62 Orada onlar asla boş ve yararsız bir söz işitmeyecekler; iç huzuru ve esenlik dileğinden başka hiçbir söz! Ve orada sabah akşam azıklandırılacaklar; 19:63 Bize karşı sorumluluk bilinci içinde olan kullarımıza bırakacağımız cennet işte budur. 19:64 VE (MELEKLER): "Biz ancak Rabbinin buyruğuyla ineriz" derler, "gözümüzün önünde olan, bizden gizli tutulan ve bu ikisi arasında bulunan her şey O'na aittir. Ve Rabbin asla (hiçbir şeyi) unutmaz. 19:65 Göklerin ve yerin Rabbi(dir O), ve bunların arasında var olan her şeyin! Öyleyse, yalnızca O'na kulluk et ve O'na kullukta devamlı ve sebatlı ol! Hiç, ismi O'nunla birlikte anılmaya değer bir başkasını tanıyor musun?" 19:66 BÜTÜN BUNLARA RAĞMEN, insan (yine de) kalkıp: "Ne yani," der, "Ben öldükten sonra, yeniden hayata mı döndürüleceğim?" 19:67 Peki, insan aklına getirmiyor mu ki, Biz onu daha önce yoktan var etmiştik? 19:68 Öyleyse, Rabbine andolsun ki, Biz onları (Hesap Günü'nde, kendilerini hayattayken yönlendiren) şeytanî güçlerle bir araya toplayacak ve sonra cehennemin çevresinde diz üstü bekleteceğiz; 19:69 Ve sonra her (günahkar) topluluktan O sınırsız rahmet Sahibi'ne kibir ve dik başlılıkta ileri gidenleri ayırıp öne çıkaracağız; 19:70 çünkü cehennem ateşini en çok kimin hak ettiğini, şüphesiz en iyi Biz biliriz. 19:71 Ve sizin her biriniz onu görebilecek bir noktaya varacaksınız: Bu, Rabbin katında yerine getirilmesi gerekli bir hükümdür. 19:72 Bir kere daha (hatırlatalım ki): Biz, Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyanları (cehennemden) kurtaracağız; ama zalimleri onun içinde diz üstü bırakacağız. 19:73 HAL BÖYLEYKEN, ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla kendilerine ulaştırılsa, hakkı inkara şartlanmış olan kimseler imana erişenlere: "(Bu) iki insan topluluğundan konum olarak hangisi daha üstün ve güçlü, topluluk olarak hangisi dahi iyi/daha seçkindir?" diye sorup dururlar. 19:74 Oysa, Biz onlardan önce gelip geçen nice kuşakları helak ettik; öyle ki, onlar dünyevî güç ve dış görünüş olarak berikilerden daha üstündüler! 19:75 De ki: "Kim ki sapıklık içinde yaşıyorsa, sınırsız rahmet Sahibi onun ömrünü, yaşama imkanını çekip u-zatabilir!" (Ve bırak ne söyleyeceklerse söylesinler,) tâ ki, önceden uyarıldıkları (bu dünyadaki) azabı, ya da Son Saat(in gelip çatmasını) görünceye kadar: Çünkü o zaman (bu iki insan topluluğundan) varılacak yer olarak hangisinin daha kötü, destek ve dayanak olarak hangisinin daha zayıf olduğunu anlayacaklar. 19:76 Allah doğru yolu seçenleri daha derin bir doğru yol bilinci ile destekler; ve kalıcı mahsullere dönüşen dürüst ve erdemli davranışlar Rabbinin katında karşılık olarak (dünyevî kazançlardan) daha değerli ve sonuçları itibariyle daha verimlidir. 19:77 Mesajlarımızı inkara şartlanmış olan ve "Şüphesiz, bana mal mülk ve evlat verilecektir" diyen kimseyi hiç düşündün mü?" 19:78 Yoksa o beşerî algı ve tasavvurların ulaşamayacağı bir görüş alanına mı erişti; yahut sınırsız rahmet Sahibi'yle bir sözleşme mi yaptı? 19:79 Asla! Biz onun (bu) söylediğini kaydedeceğiz ve onun (ahirette çekeceği) azabın süresini uzatacağız; 19:80 ve onun (bu) söylediğini geri bırakacağız; çünkü o (Hesap Günü'nde) tek başına huzurumuza çıkacaktır. 19:81 Çünkü böyleleri, kendilerine güç ve statü (kaynağı) olurlar diye, Allah'tan başka varlıkları tanrılar edinirler. 19:82 Fakat hayır! Bu (tapınma nesneleri Hesap Günü'nde) kendilerine yöneltilen tapınmaları tanımayacaklar ve tapınanların karşısında yer alacaklar! 19:83 HakkI İnKAR edenlerİn üzerine, onları güçlü dürtülerle (günah işlemeye) kışkırtsınlar diye her türden şeytanî güçleri saldığımızı bilmiyor musun? 19:84 Öyleyse, onların üzerine (Allah'ın azabını çağırmakta) tezlik gösterme; çünkü Biz onların günlerini aksatmadan sayıyoruz zaten. 19:85 Allah'tan yana sorumluluk bilinci taşıyanları, onurlu konuklar olarak O sınırsız rahmet Sahibi'nin huzurunda topladığımız Gün, 19:86 ve günaha gömülüp gitmiş olanları, suvarmaya götürülen susuz bir sürü gibi cehenneme sürüklediğimiz (Gün); 19:87 (bu Günde, hayattayken) O sınırsız rahmet Sahibi'yle bir bağ, bir bağlantı içine girmiş olmadıkça kimse şefaatten pay alamayacaktır. 19:88 Hal böyleyken, yine de bazıları "O sınırsız rahmet Sahibi Kendine bir oğul edinmiştir!" diyorlar. 19:89 (Bunu söylemekle) siz gerçekten çok çirkin bir iddia ortaya atmış oldunuz. 19:90 Öyle ki bu iddianın dehşetinden neredeyse gök paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp gidecekti! 19:91 (Demek,) O sınırsız rahmet Sahibi'ne bir oğul yakıştırıyorlar (öyle mi?) 19:92 Hem de, sınırsız rahmet Sahibi'nin bir oğul edinmesi akıl almaz bir şey olduğu halde! 19:93 Oysa, göklerde ve yerde var olan her şey sınırsız rahmet Sahibi'nin huzuruna ancak ve ancak birer kul olarak çıkmaktadırlar; 19:94 doğrusu, O bunların hepsini bilgisiyle kuşatmış, teker teker saymıştır; 19:95 ve onların her biri Kıyamet Günü'nde O'nun huzuruna tek başına çıkacaktır. 19:96 SINIRSIZ rahmet Sahibi, imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanları sevgiyle kuşatacaktır; 19:97 işte yalnızca bu amaçla, bu (ilahî mesajı, ey Peygamber,) senin dilinde kolaylaştırdık ki Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseleri onunla müjdeleyip, (boş bir) inatla direnip duranları onunla uyarasın; 19:98 çünkü, onlardan önce gelip geçen nice kuşakları yok ettik; (şimdi) onlardan herhangi birinin varlığını hissediyor ya da, alçak sesle de olsa hiç onlardan söz edildiğini duyuyor musun? 20:1 EY İNSAN! 20:2 Bu Kuran'ı sana, seni bedbaht etmek için indirmedik, 20:3 Yalnızca, (Allah'tan) korkan herkese bir öğüt, bir uyarı olsun diye (indirdik): 20:4 Yeri ve yüce gökleri yaratan Allah katından indirilen bir vahiydir bu. 20:5 O sınırsız rahmet Sahibi ki, mutlak kudret ve hükümranlık tahtına kurulmuştur. 20:6 Göklerde ve yerde ve bunların arasında ve toprağın altında ne varsa hepsi O'na aittir. 20:7 Sözü (ister gizle ister) açığa vur, O (insanın) gizli (düşüncelerini de) bilir, gizlinin gizlisi (duygularını) da. 20:8 Allah ki, kendisinden başka tanrı olmayan O'dur. En güzel, en yüce nitelikler O'nundur! 20:9 MUSA'NIN başından geçen olaylardan haberin var mı? 20:10 Hani, o (uzakta) bir ateş görmüş ve ailesine: "Siz burada bekleyin; ben bir ateş gördüm" demişti, "belki size oradan bir tutam kor getiririm; yahut orada ateşin yanında bir yol gösterici bulurum". 20:11 Fakat ateşe yaklaşınca bir ses ona "Ey Musa!" diye seslendi, 20:12 "Benim, Ben! Senin Rabbin! Öyleyse artık pabuçlarını çıkar! Ve bil ki, sen iki kez kutlu kılınmış vadidesin. 20:13 Ben seni (kendime elçi olarak) seçtim; öyleyse artık (sana) vahyolunanı dinle! 20:14 "Gerçek şu ki, Allah Benim; Benden başka tanrı yok; o halde, (yalnız) Bana kulluk et; ve Beni anmak için salâtta devamlılık ve duyarlık göster! 20:15 "Çünkü, zamanını gizli tutmuş olsam da, herkese, (hayattayken) peşinden koştuğu şeylere göre hak ettiği karşılık verilebilsin diye, Son Saat mutlaka gelecektir. 20:16 Bunun içindir ki, onun geleceğine inanmayıp sadece kendi arzularının, tutkularının peşine düşen kimse seni bu (gerçeğe inanmak)tan alıkoymasın; yoksa, kendine yazık etmiş olursun! 20:17 "O sağ elindeki nedir, ey Musa?" 20:18 (Musa:) "Bu benim değneğim" dedi, "buna dayanırım; bununla davarıma yaprak silkelerim; ve başka işlerde de kullanırım onu." 20:19 "Şimdi onu yere at, ey Musa!" dedi. 20:20 Bunun üzerine, (Musa), onu yere attı; bir de ne görsün! hızla akan bir yılan oluvermişti o! 20:21 "Onu tut" dedi, "ve korkma! Biz onu hemen eski haline döndüreceğiz. 20:22 "Şimdi de elini koynuna sok: herhangi bir uğursuzluğun değil, (Bizim rahmetimizin) başka bir işareti olarak bembeyaz (ışıldayarak) çıkacaktır; 20:23 ki böylece sana büyük mucizelerimizden bir kısmını göstermiş olalım. 20:24 (Ve şimdi artık) o Firavun'a git; çünkü o, gerçekten her türlü ölçüyü çiğneyip geçti." 20:25 (Musa:) "Ey Rabbim!" dedi, "İçimi (Senin aydınlığınla) genişlet; 20:26 görevimi bana kolaylaştır; 20:27 dilimdeki düğümü çöz 20:28 ki söyleyeceklerimi tam olarak anlayabilsinler 20:29 ve bana yakınlarımın arasından yükümü paylaşacak bir yardımcı tayin et: 20:30 Kardeşim Harun'u (mesela); 20:31 o'nunla benim gücümü pekiştir 20:32 ve görevimden o'na da pay ver 20:33 ki, (birlikte) Senin yüceler yücesi adını (insanların katında) daha yükseklere çıkaralım, 20:34 ve Seni sürekli analım! 20:35 Muhakkak ki, Sen bizi bütün varlığımızla görmektesin!" 20:36 (Allah:) "İşte istediğin her şey sana verildi, ey Musa!" dedi. 20:37 "Zaten sana geçmişte bir kere daha lütufda bulunmuştuk; 20:38 hani, annene vahyî buyruğu şöyle esinlemiştik: 20:39 'o'nu bir sandığa koy ve sandığı ırmağa bırak; ırmak o'nu kıyıya çıkaracaktır; Bana düşman olan biri ve o'na ilerde düşman olacak olan biri o'nu oradan alıp evlat edinecektir. Ve (böylece daha o çağda) Kendi katımdan kutlu bir sevgiyle seni kuşattım ki, gözümün önünde yetişip olgunlaşasın. 20:40 Kız kardeşin (Firavun ailesine) gidip de onlara: 'Ona bakabilecek birini size göstereyim mi? dediği zaman (bunun böyle olmasını Biz takdir etmiştik). Ve böylece seni yeniden annene kavuşturduk ki onun yüzü gülsün ve (artık) üzülmesin. Ve (büyüyüp belli bir yaşa vardığın zaman) birini öldürmüştün: Fakat Biz seni (bu yüzden içine gömüldüğün) tasadan kurtarmış ve seni çeşitli sınamalardan geçirmiştik. (Bu olaydan) sonra yıllarca Medyen halkı arasında yaşadın; ve sonunda, (Benim) takdir(im)e uyarak işte (buraya) geldin ey Musa: 20:41 çünkü, Ben seni Kendime (elçi olarak) seçmiştim. 20:42 (Şimdi) sen ve kardeşin, artık Benim mesajlarımla yola çıkın ve sakın Beni anmakta üşengeç davranmayın: 20:43 İkiniz birlikte doğruca Firavun'a gidin; çünkü o gerçekten her türlü ölçüyü aşmış bulunuyor! 20:44 Ama onunla yumuşak bir dille konuşun ki, o zaman belki aklını başına toplar, yahut (böylece, en azından kendisine) gözdağı verilmiş olur." 20:45 (Musa ile Harun:) "Ey Rabbimiz!" dediler, "onun bize düşmanca davranmasından yahut azgınlık(ta devam) etmesinden korkarız". 20:46 (Allah:) "Korkmayın!" diye cevap verdi, "Şüphesiz (Ben her şeyi) işiterek ve görerek, sizin yanınızda olacağım. 20:47 Öyleyse artık ona gidin ve deyin ki: 'Biz ikimiz senin Rabbinin elçileriyiz; bunun için, İsrailoğulları'nın bizimle gelmesine izin ver ve onlara (artık) sıkıntı çektirme. Biz sana Rabbinden bir mesajla geldik; ve (bil ki O'nun bahşedeceği) nihaî kurtuluş ve esenlik (yalnızca, O'nun gösterdiği) yolu izleyen kimselerin olacaktır: 20:48 Çünkü, bakın, (öte dünyada) azabın, hakkı yalanlayıp (ona) sırt çevirenlerin başına çökeceği bize vahyedildi!" 20:49 (Fakat Allah'ın mesajı kendisine iletilince, Firavun:) "Ey Musa, sizin Rabbiniz de kimmiş?" dedi. 20:50 (Musa:) "Bizim Rabbimiz, (var olan) her şeye gerçek özünü ve biçimini veren ve sonra da her şeyi (kendi doğasının gerektirdiği) yola yönelten varlıktır" diye cevap verdi. 20:51 (Firavun:) "Peki" dedi, "ya önceki kuşakların durumu ne oldu?" 20:52 (Musa:) "Onlar hakkındaki bilgi yalnızca Rabbimin katında, (O'nun, toplumları bağlı kıldığı) yasalar örgüsünde (yazılı)dır; benim Rabbim asla yanılmaz ve asla unutmaz." 20:53 SİZİN İÇİN yeryüzünü bir beşik yapan, (hayatınızı kolaylaştırmak için) onun üzerinde yollar açan, gökten su indiren ve onunla (topraktan) türlü türlü36 bitki çıkaran O'dur; 20:54 (bu,) hem sizin (o toprağın ürünleriyle) beslenmeniz, hem de hayvanlarınızı otlatmanız (içindir). Şüphesiz, bütün bunlarda akıl sahipleri için çıkarılacak dersler vardır. 20:55 (şöyle ki:) sizi yerden yarattık; yine ona döndürecek ve sonra ondan tekrar diriltip çıkaracağız. 20:56 GERÇEK ŞU Kİ, Biz Firavun'u mesajlarımızın hepsinden haberdar kıldık; ama o bunları yalan saydı ve kabule yanaşmadı. 20:57 (Firavun:) "Ey Musa!" dedi, "Sen sihrinle bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin? 20:58 Madem öyle, biz de sana mutlaka bunun gibi bir sihirle karşılık vereceğiz! O halde şimdi, aramızda, uygun bir yerde -katılmaktan bizim de, senin de caymayacağımız- bir buluşma günü tayin et!" 20:59 Musa: "Bayram günü olsun, buluşma gününüz; ve (o gün) kuşluk vaktinde ahali toplansın" diye cevap verdi. 20:60 Bunun üzerine Firavun (danışmanlarıyla görüşmek üzere) çekildi, kuracağı düzeni kurup tasarladı ve günü gelince (buluşma yerinde) boy gösterdi. 20:61 Musa onlara: "Yazıklar olsun size!" dedi, "Allah'a karşı (böyle) yalan uydurmayın; yoksa O müthiş bir azapla sizin kökünüzü kazır; zaten (böyle) bir yalan uyduran kimse baştan kaybetmiş demektir!" 20:62 (Firavun ve adamları) yapacakları şey konusunda aralarında tartıştılar, fakat konuşmalarını gizli tuttular; 20:63 şöyle diyorlardı (birbirlerine): "Bu iki sihirbaz sihir yoluyla sizi ülkenizden çıkarmak ve geleneksel yaşama tarzınızı ortadan kaldırmak istiyorlar. 20:64 Bunun içindir ki, (ey Mısırlı sihirbazlar) düzenleyeceğiniz oyuna iyi karar verin ve tek bir güç olarak boy gösterin; çünkü, bugün üstün gelen gerçekten başarmış olacaktır!" 20:65 (Büyücüler) Musa'ya: "Ey Musa!" dediler, "(önce) sen mi atacaksın (asânı), yoksa ilk atan biz mi olalım?" 20:66 (Musa:) "Hayır, (önce) siz atın!" karşılığını verdi. Ve derken onların ipleri ve asâları, yaptıkları sihir marifetiyle, o'na hızla akıyorlarmış gibi göründü; 20:67 öyle ki, bu yüzden Musa'nın içinde bir korku belirdi. 20:68 (Fakat o'na:) "Korkma!" dedik, "Sonunda üstün gelecek olan sensin! 20:69 (Şimdi) sağ elindeki (asâyı) at, bu (senin attığın) onların düzenlediği her şeyi yutacaktır: (çünkü) onların bütün yaptığı sihirden ibaret; ve zaten sihirbaz, hangi amacı güderse gütsün, asla başarıya ulaşamaz!" 20:70 (Ve sonuç Musa'ya bildirdiğimiz gibi oldu,) bunun üzerine büyücüler saygıyla hemen yere kapandılar; ve "Biz artık Musa ile Harun'un Rabbine inanıyoruz!" diye çığrıştılar. 20:71 (Firavun:) "Ben size izin vermeden mi o'na inandınız?" dedi, "Mutlaka size sihirbazlığı öğreten ustanız o olmalı! Ama bu ihanetinizden ötürü, hiç şüpheniz olmasın, çoğunuzun ellerini ayaklarını kesivereceğim; ve yine hiç şüpheniz olmasın ki, pek çoğunuzu da hurma kütüğüne asacağım ki, böylece hangimizin azapta daha zorlu ve daha sürekli olduğunu iyice anlayasınız!" 20:72 Berikiler: "Bize gelen hakkın apaçık belirtilerini ve bizi yaratan varlığı bırakıp asla seni tercih edecek değiliz! Artık (hakkımızda) nasıl bir yargıda bulunacaksan bulun: sen ancak bu dünya hayatında (geçerli) yargılarda bulunabilirsin! 20:73 Bize gelince, açıkçası biz, hatalarımızı ve bize sihir alanında zorla yaptırdığın şeyleri bağışlaması umuduyla Rabbimize inandık: çünkü Allah (umut bağlananların) en hayırlısı ve en kalıcısıdır". 20:74 KİM Kİ (Hesap Günü) Rabbinin huzuruna günahkarca davranışlar üzere çıkarsa, bilsin ki, onu cehennem beklemektedir: orada ne ölür, ne de hayata kavuşur. 20:75 Oysa, (Rabbinin huzuruna) dürüst ve erdemli davranışlar ile mümin olarak çıkan kimseye gelince, (öte dünyada) en yüksek makamlar işte böylelerinin olacaktır: 20:76 içlerinde sonsuza kadar yaşayacakları, vadilerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı âsûde hasbahçeler!.. İşte budur, kendini arındıranları bekleyen karşılık. 20:77 VE GERÇEK ŞU Kİ, (zamanı gelince) Musa'ya: "Kullarımla beraber geceleyin yola çık ve onlara denizin ortasında kupkuru (güvenli) bir yol tutuver; arkanızdan yetişirler diye korkup kaygılanma" diye vahyettik. 20:78 (Musa İsrailoğulları'yla beraber yola koyulunca) Firavun, ordularıyla onların peşine düştü, ama sonunda onları içine alıp boğması mukadder olan deniz onları yutuverdi. 20:79 Çünkü Firavun halkını saptırmış ve (onlara) doğru yolu göstermemişti. 20:80 Ey İsrailoğulları! (Böylece) sizi düşmanınızın elinden kurtardık ve (sonra) Sina Dağı'nın sağ yamacında sizinle bir andlaşma yaptık; ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik; 20:81 (ve şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiğimiz temiz ve hoş şeylerden yiyin ama bunda ölçüyü aşmayın; yoksa, gazabıma uğrarsınız; Benim gazabıma uğrayan kimse, bilin ki, gerçekten kendini bütünüyle yıkıma sürükleyen kimsedir!" 20:82 Bununla birlikte, yine unutmayın ki, pişman olup doğru yola dönen, imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan ve bundan sonra da doğru yolda yürüyen kimse için gerçek bağışlayıcı Benim. 20:83 (VE ALLAH Musa'ya:) "Kavmini geride yalnız bırakacak kadar seni tez canlı kılan nedir, ey Musa?" dedi. 20:84 (Musa:) "Ben Seni hoşnut etmek için, ey Rabbim, Sana varmakta tezlik gösterirken, onlar benim izimde yürüyorlar" dedi. 20:85 (Allah:) "Öyleyse bil ki" dedi, "senin yokluğunda Biz kavmini sınadık; ve Sâmirî onları yoldan çıkardı." 20:86 Bunun üzerine Musa öfke ve üzüntüyle dolu olarak kavminin yanına döndü (Ve onlara:) "Ey kavmim!" diye çıkıştı, "Rabbiniz size güzel bir söz vermemiş miydi? Peki, bu söz(ün gerçekleşmesi) size çok mu uzak göründü? Yoksa, Rabbinizin gazabına uğramanıza mı karar verildi ki bana verdiğiniz sözden böyle döndünüz?" 20:87 "Sana verdiğimiz sözden biz kendi isteğimizle dönmedik; fakat (Mısır) halkı(nın kirli) zinet yükleriyle yüklüydük; ve bu yüzden onları (ateşe) attık; aynı şekilde Sâmirî de (kendininkini) attı." 20:88 Fakat sonra, (onların Musa'ya anlattıklarına göre, Sâmirî) onlara (erimiş altından), böğüren bir buzağı heykeli yapıp çıkardı; ve bunun üzerine onlar da (birbirlerine:) "İşte sizin tanrınız da, Musa'nın tanrısı da budur; ne var ki, o (geçmişini) unuttu!" dediler. 20:89 Peki, görmüyorlar mıydı ki, (bu heykel) onlara cevap veremez; onlara ne zarar verebilir, ne de bir yarar sağlayabilir? 20:90 Oysa, (Musa daha dönmeden) önce Harun, onlara: "Ey kavmim!" demişti, "Bu (put)la çok kötü bir biçimde ayartılmaktasınız; çünkü, unutmayın, sizin Rabbiniz O sınırsız rahmet Sahibidir! Öyleyse, bana uyun ve emrime itaat edin!" 20:91 (Ama) onlar: "Asla" dediler, "Musa bize dönünceye kadar o'na tapınmaktan vazgeçmeyeceğiz!" 20:92 (Ve Musa döndüğünde:) "Ey Harun!" dedi, "Bunların yoldan çıktığını gördüğün halde, seni tutan neydi? 20:93 (Neydi, onları terk edip) beni izlemekten (seni alıkoyan)? Yoksa, (bile bile) benim emrime karşı mı geldin?" 20:94 (Harun:) "Ey anamın oğlu!" dedi, "Saçımdan sakalımdan tutma! Gerçek şu ki, ben senin, 'Bak işte, İsrailoğulları'nın arasına ayrılık soktun; sözüme riayet etmedin! demenden korktum". 20:95 (Musa:) "Peki, ya senin amacın neydi, ey Sâmirî?" dedi. 20:96 "Ben onların göremediği bir şeyi gördüm; ve bu yüzden, Elçi'nin öğretilerinden bir tutam aldım ve onu fırlatıp attım; içimde bir şey böyle (yapmaya) itti beni." 20:97 (Musa:) "Git artık" dedi (ona), "ama şunu bil ki, bundan böyle hayat boyunca 'Bana dokunmayın! demekten ibaret olacaktır senin payına düşen! (Öte dünyada ise) hiç kuşkusuz, kaçıp kurtulamayacağın bir yazgı beklemektedir seni! Şimdi bak, kendini her şeyinle adayarak tapındığın şu düzmece tanrına: onu nasıl yakacağız ve sonra toza toprağa çevirip nasıl denize savuracağız! 20:98 (Size gelince, ey İsrailoğulları!) Sizin biricik tanrınız, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır; sınırsız bilgisiyle her şeyi kuşatan O'dur!" 20:99 İŞTE sana geçmişte olup bitenlerin mahiyetinden de böyle (bir üslup içinde) bahsediyoruz; çünkü katımızdan hatırlatıcı bir öğreti bahşettik sana. 20:100 Ondan yüz çeviren herkes, hiç şüphe edilmesin ki, Kıyamet Günü'nde sırtında (ağır) bir yük taşıyacaktır; 20:101 ebediyyen bu yük altında kalacaktır böyleleri; (bir bilseler,) onlar için Kıyamet Günü'nde ne kötü bir yük olacak bu! 20:102 O Gün ki, sûra üflenir; o Gün ki, suçlu olanları, gözleri (korku ve şaşkınlıktan) donuklaşmış olarak bir araya toplayacağız; 20:103 birbirleriyle fısıldaşarak: "(Dünyada) on (günden) fazla kalmadınız (değil mi)?" diye soracaklar. 20:104 İçlerinden en kavrayışlısı: "(Orada) sadece bir tek gün kaldınız!" dediği zaman onların birbirlerine (şaşkınlıktan) neler diyeceklerini de, şüphesiz en iyi Biz biliriz. 20:105 VE SANA (Kıyamet Günü'nde) dağları(n ne olacağını) soracaklar. O zaman (onlara) de ki: "Rabbim onları toza toprağa çevirip savuracak, 20:106 yeri dümdüz ve çıplak bir hale getirecek, 20:107 (öyle ki) orada ne kıvrım ne de tümsek göreceksin". 20:108 O Gün herkes, kendisinden kaçıp kurtulmak kabil olmayan bir davetçinin peşinden gider; ve tüm sesler o sınırsız rahmet Sahibi'nin huzurunda saygıyla kısılır; öyle ki yalnızca cansız-baygın bir uğultu işitirsin. 20:109 O Gün, hakkında sınırsız rahmet Sahibi'nin izin verdiği, sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasına kayırmanın, arka çıkmanın bir yararı olmayacaktır. 20:110 (Çünkü) O, insanların gözleri önünde olanı da, onlardan saklı tutulanı da bütünüyle bilmektedir, ama onlar O'nu bilgice asla kuşatamazlar. 20:111 Ve var olan her şeyin kaynağı-dayanağı olan O kendine yeterli ebedî-diri varlık önünde (o Gün) yüzler saygı ve hicapla eğilir; ve zulmün yüküyle yüklü olanın soluğu kesilir, gücü tükenir. 20:112 Buna karşılık, inanıp da dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kimseye gelince: böyle birinin, haksızlığa uğramaktan ya da (hak ettiği karşılıktan) yoksun bırakılmaktan korkmasına hiçbir sebep yoktur. 20:113 İŞTE BÖYLECE bu (vahyî mesajı) Biz sana Arap diliyle (ifade edilmiş) bir hitabe olarak indirdik; ve onda her türden uyarıyı apaçık dile getirdik ki, insanlar Bize karşı sorumluluk bilinci taşısınlar; yahut bu (kitap) onlarda yepyeni bir bilinç uyanıklığı meydana getirsin. 20:114 Öyleyse, (bil ki) Allah, var olan her şeyin ötesindeki yüceler yücesidir; mutlak ve nihaî egemenlik sahibi, mutlak ve nihaî Gerçek'tir; dolayısıyla, Kuran'ın vahyi sana bütünüyle ulaştırılmadan önce onun hakkında (görüş bildirmekte) tezlik gösterme; fakat (daima) "Ey Rabbim, benim ilmimi artır!" de. 20:115 VE GERÇEK ŞU Kİ, biz Âdem'e önceden buyruğumuzu ulaştırmıştık; ne var ki o bunu unuttu; o'nu, yaratılışındaki amaçta azimli ve gayretli bulmadık. 20:116 (Şöyle ki:) Biz meleklere, "Âdem'in önünde yere kapanın!" dediğimiz zaman, İblis'in dışında, onların hepsi yere kapandı; (İblis bunu yapmaya) yanaşmadı; 20:117 ve bunun üzerine Âdem'e: "Ey Âdem!" dedik, "Gerçek şu ki, bu senin ve eşinin düşmanıdır; öyleyse, dikkat edin, sizi (bu) hasbahçeden çıkarıp da seni bedbaht kılmasın. 20:118 (O hasbahçe ki,) orada acıkmaman ve kendini çıplak hissetmemen sağlanmıştır; 20:119 keza, orada susamaman ve güneşin sıcaklığından etkilenmemen de sağlanmıştır". 20:120 Ne var ki, Şeytan o'na sinsice fısıldayarak: "Ey Âdem!" dedi, "Sana sonsuzluk ağacını ve (dolayısıyla) hiç çökmeyecek bir hükümranlığı(n yolunu) göstereyim mi?" 20:121 Ve böylece her ikisi de o ağac(ın meyvesin)den yediler; bunun üzerine çıplaklıklarının farkına vardılar ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye çalıştılar. Ve (böylece) Âdem Rabbine karşı geldi ve dolayısıyla ciddî bir hataya düşmüş oldu. 20:122 Ama sonra Rabbi (yine de) o'nu (Rahmetiyle) seçip ayırdı; o'nun tevbesini kabul etti ve o'na doğru yolu gösterdi; 20:123 (yani onlara şöyle) dedi: "Birbirinize düşman olarak hepiniz topluca inin bu (safiyet/arınmışlık) makamından! Bununla birlikte, muhakkak ki, size Benden doğru-yol bilgisi gelecektir: kim ki Benim doğru-yol öğretimi izlerse yoldan sapmayacak ve bedbaht olmayacaktır. 20:124 Ama kim ki Beni anmaktan yüz çevirirse, bilsin ki, onun dar bir hayat alanı olacaktır; ve Kıyamet Günü onu kör olarak kaldıracağız". 20:125 (Böyle biri, Kıyamet Günü'nde:) "Rabbim, ben gören biriyken beni niçin kör olarak kaldırdın?" diye soracak. 20:126 (Allah da ona:) "Şunun için," diye cevap verecek, "sana mesajlarımız gelmişti de sen onları gözardı etmiştin; ve bugün de aynen öyle gözardı edileceksin!" 20:127 Çünkü, kendi elindekileri boşa harcayan ve Rabbinin mesajlarına inanmayan kimseleri Biz işte böyle cezalandıracağız; ve (böylelerinin) ahirette (çekeceği) azap, gerçekten de, (azapların) en zorlusu olacaktır! 20:128 PEKİ, bu (hakkı inkar eden) kimseler, yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önce gelip geçmiş kuşaklardan nicesini helak ettiğimizi görerek bundan kendileri için bir ders çıkarmadılar mı? Oysa, bu olguda, akıl sahipleri için mutlaka çıkarılacak dersler vardır! 20:129 Rabbinin (her günahkara tevbe için tanınan) belirli süre konusunda önceden verilmiş bir kararı olmasaydı, (günah işleyenlerin derhal cezalandırılması) kaçınılmaz olurdu. 20:130 Bunun içindir ki, (hakkı inkar eden)ler ne derlerse desinler, sabret; ve güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle an; ve gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün belli vakitlerinde yine Rabbinin kudret ve yüceliğini an ki hoşnutluğa, esenliğe erişesin. 20:131 Ve sakın, pek çoklarına, (sadece) onları sınamak için, avunsunlar diye verdiğimiz dünya hayatına mahsus şu ya da bu parlaklığa, görkeme gözünü dikme; çünkü Rabbinin (sana) sağladığı rızık, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. 20:132 Yakınlarına da salâtı emret ve sen de bunda devamlı, sebatlı ol. (Fakat unutma ki) Biz senden (Bizim için) rızık sağlamanı istemiyoruz; (tersine,) senin rızkını veren Biziz. Ve gelecek, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerin olacaktır. 20:133 YİNE DE (hakka karşı kör olanlar): "(Muhammed) Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya!" deyip duruyorlar. (Fakat) zaten onlara, eski yazılı belgelerde bulunması gereken konularda (bu ilahî mesajın doğruluğunu gösteren) açık bir delil gelme-di mi? 20:134 Çünkü, eğer bu (ilahî mesajı vahyetmeden) önce onları (cezalandırıcı) bir azapla helak etseydik, (Hesap Günü'nde): "Ey Rabbimiz, keşke bize bir elçi gönderseydin de (ahirette böyle) alçalıp gözden düşeceğimize Senin mesajlarına uysaydık!" demekte gerçekten de (haklı olurlardı). 20:135 De ki: "Herkes (geleceğin kendilerine getireceği şeyi) ümitle beklemektedir; öyleyse siz de bekleyin, bakalım; çünkü kimlerin düz yolu seçtiğini ve kimlerin doğru yolu bulduğunu yakında göreceksiniz!" 21:1 İNSANLAR için hesap görme vakti yaklaşıyor; ama onlar (bu yaklaşan şeye karşı) hâlâ inatla umursamazlık gösteriyorlar. 21:2 Ne zaman Rablerinden kendilerine yeni bir uyarıcı, hatırlatıcı (mesaj) gelse, onu ancak alaya alarak dinliyorlar, 21:3 kalpleri geçici hoşnutluklar peşinde; bununla birlikte, zulme (böylece) niyetli olanlar (birbirlerine şunu söylerken) gerçek düşüncelerini saklıyorlar: "(Peygamber olduğunu söyleyen) bu kişi sizin gibi ölümlü biri değil mi? Peki öyleyse, böyle göz göre göre büyü ürünü bir söze mi kapılacaksınız?" 21:4 De ki: "Benim Rabbim gökte ve yerde konuşulan her sözü bilir; her şeyi işiten ve her şeyin aslını bilen O'dur". 21:5 "Yoo", diyorlar, "(Muhammed'in bu söyledikleri) karmakarışık rüyalardan ibaret!" "Yok yok, bütün bunları kendisi uyduruyor!" -"Hayır, o sadece bir şairdir!" "Peki, madem öyle, önceki (peygamberlerin mucizelerle) gönderildiği gibi o da bize bir mucize getirse ya!" 21:6 Geçmişte helak ettiğimiz toplumlardan hiç biri (kendilerine gönderilen peygamberlere) inanmamışlardı; şimdi, bunlar mı inanacak? 21:7 Biz senden önce de (ey Muhammed,) kendilerine vahiy indirilen (ölümlü) adamlardan başkasını (elçi olarak) göndermedik; bunun içindir ki, (o inkarcılara de ki:) "Eğer kendiniz bilmiyorsanız, önceki kitapları okuyup izleyen kimselere sorun". 21:8 (Göreceksiniz ki,) Biz o'nları yiyip içmeye ihtiyaç duymayan bir yapıda yaratmamıştık; o'nlar ölümsüz de değillerdi. 21:9 Sonuç olarak, Biz o'nlara verdiğimiz sözü yerine getirdik ve bunun için kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık; ama kendi kendilerini ziyan edenleri ise yok ettik. 21:10 (EY İNSANLAR!) Gerçek şu ki, Biz size, akılda tutmanız gereken her şeyi kapsayan ilahî bir mesaj indirdik: hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? 21:11 Hem (bilmiyor musunuz ki) Biz, zulümde ısrar eden nice toplumları kırıp geçirdik de onların yerine başka toplumlar meydana getirdik! 21:12 Ve onlar Bizim cezalandırıcı kudretimizi hissetmeye başlar başlamaz, hemen oradan kaçmaya davranırlardı. 21:13 (Ama sanki kendilerine:) "Kaçmaya kalkışmayın; bolluk ve keyif içinde sizi şımartan şeylere, evlerinize yurtlarınıza dönün, ki belki (yapıp-ettiklerinizden ötürü) sorguya çekileceksiniz!" (denmiş gibi, kaybettiklerini anlarlar). 21:14 Ve yalnızca: "Vah bize!" diye yanıp yakınırlardı, "Doğrusu, gerçekten zalim kimselerdik biz!" 21:15 Ve bu yakınmaları, Biz kendilerini biçilmiş bir tarlaya (ya da) bir kül yığınına çevirinceye kadar sürüp giderdi. 21:16 BİR DE, (şunu bilin ki,) gökleri ve yeri ve bu ikisi arasında var olan hiçbir şeyi bir oyun, bir eğlence olarak yaratmadık; 21:17 (çünkü,) eğer bir oyun, bir eğlence edinmek dileseydik, bunu herhalde kendi katımızdan edinirdik; ama hiç böyle bir şeyi diler miyiz! 21:18 Tersine, Biz (gerçek bir yaratma eylemiyle) hakkı bâtılın başına çarparız da bu onu paramparça eder ve böylece beriki yok olur gider. O halde, (Allah'a) yakıştırdığınız şeylerden ötürü yazıklar olsun size! 21:19 Çünkü, göklerde ve yerde var olan her şey O'nundur; O'nun yanında yer alanlar O'na kulluk etmekte asla ne kibre kapılırlar ne de usanç duyarlar: 21:20 Gece gündüz bıkmadan-yorulmadan O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini anıp dururlar. 21:21 Yine de bazı insanlar, birtakım dünyevî varlıkları, bunların (ölüleri) diriltebileceği yanılgısı içinde, tanrı ediniyorlar; 21:22 oysa, (anlamıyorlar ki,) göklerde ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, bu iki âlem de kargaşalık içinde yıkılıp giderdi! Bunun içindir ki, O mutlak hükümranlık tahtının Efendisi, O sınırsız kudret ve yücelik sahibi Allah, insanların tanımlama ve tasvir yoluyla kendisine yakıştırdığı her şeyin ötesinde, her şeyin üstündedir! 21:23 O edip-eylediği şeylerden ötürü sorguya çekilemez; ama onlar (mutlaka) sorgulanacaklar: 21:24 (hal böyleyken), onlar yine de, kulluk etmek için O'nun yerine (düzmece) tanrılar ediniyorlar! (Ey Peygamber,) de ki: "Haydi, siz de dâvânızı destekleyecek bir delil getirin: İşte bu, benimle birlikte olanların ve benden önceki (peygamber)lerin dile getirip durdukları ilahî öğretidir". Hayır, onların çoğu gerçeği bilmiyor ve bunun için de (ondan) inatla yüz çeviriyorlar. 21:25 Oysa, Biz senden önce de peygamberleri yalnızca: "Benden başka tanrı yok, öyleyse (yalnızca) Bana kulluk edin!" diye vahyederek gönderdik. 21:26 Yine de, bazıları kalkıp: "Rahmân kendine bir oğul edinmiştir!" diyor. O yüceler yücesi (ölümlülere özgü bu tür eksiklerden) mutlak anlamda uzaktır! Hayır, (Allah'ın "soyundan" gelmiş gözüyle baktıkları o kimseler) yalnızca Allah'ın seçkin kullarıdır: 21:27 Sözkonusu kimseler, O kendileriyle konuşmadan asla konuşmazlar; ve ancak O'nun buyruğuyla edip-eylerler. 21:28 O, onların gözünün önünde olanları da bilir, onlardan gizli tutulan şeyleri de bilir; bunun içindir ki, onlar, O'nun (zaten) hoşnut olduğu insanların dışında kimseye yan çıkıp kayıramazlar; çünkü (herkesten önce) onların kendileri O'nun korkusuyla titrerler. 21:29 Ve eğer onlardan biri: "O'nun gibi ben de bir tanrıyım" diyecek olsaydı mutlaka onu cehennemle cezalandırırdık: (çünkü) zalimleri biz böyle cezalandırırız. 21:30 PEKİ, hakkı inkara şartlanmış olan bu insanlar, göklerin ve yerin (başlangıçta) bir tek bütün olduğunu ve Bizim sonradan onu ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hâlâ inanmayacaklar mı? 21:31 Ve (görmüyorlar mı ki,) onları sarsmasın diye arz üzerine sapasağlam dağlar yerleştirdik; ve kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler açtık; 21:32 ve göğü güvenli bir kubbe, bir çatı olarak yükselttik? Ve yine de onlar (yaratılışın) bu açık işaretlerine inatla sırt çeviriyor, 21:33 ve (görmüyorlar ki,) geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı -hepsi de uzayda dolaşan (o gök cisimlerini)- yaratan O'dur! 21:34 (EY PEYGAMBER, sana inanmayanlara hatırlat ki,) Biz senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik; ve imdi, sen ölürsen bunlar kendilerinin sonsuza kadar yaşayacaklarını mı sanıyorlar? 21:35 Her can ölümü tadacaktır; ne var ki, (hayatın) iyi ve kötü (tezahürleriyle) karşı karşıya getirerek sınıyoruz sizi; ve sonunda hepiniz Bize döneceksiniz. 21:36 Ama hakkı inkara şartlanmış olan bu insanlar ne zaman seni gözönüne alsalar, (birbirlerine:) "Bu mu sizin tanrılarınızı diline dolayan?" (diyerek) seni alaya almaktan başka bir şey yapmazlar. Ve Rahmân'dan her söz edişlerinde hakkı örtbas etmeye kalkışanlar da yine böyleleridir! 21:37 İnsan tezcanlı bir yaratıktır; (fakat yakında) mesajlarımı(n işaret ettiği gerçeği) size göstereceğim; şimdi (bunu) Benden acele istemeyin! 21:38 Ama (mesajlarımı ciddiye almayanlar:) "Eğer doğru sözlü kimselerseniz, (cevap verin, ey inananlar), (Allah'ın nihaî yargısı konusunda ileri sürdüğünüz) söz ne zaman gerçekleşecek?" diye sorup duruyorlar. 21:39 Hakkı inkara şartlanmış olan bu insanlar, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları, kimseden bir yardım bulamayacakları o günü keşke bilselerdi! 21:40 Yoo, (o Son Saat) apansız gelip çatacak ve onları şaşkına çevirecek; öyle ki, ne onu geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine soluk alacak zaman verilir. 21:41 (Ey Muhammed,) senden önceki elçilerle de alay edilmişti -ama ne var ki, onları küçümseyen kimseleri, sonunda, alay edip durdukları şeyin kendisi tepeleyiverdi. 21:42 De ki: "Gece ya da gündüz, sizi Rahmân'a karşı kim koruyabilir?" Hayır hayır, onlar Rablerini hatırlatan mesajdan bütün bütün yüz çevirmiş kimselerdir! 21:43 Yoksa onlar, gerçekten, kendilerini Bizim elimizden kurtaracak tanrıları olduğunu mu (düşünüyorlar)? Onların bu (düzmece) tanrıları kendi kendilerini bile koruyacak durumda değiller; öyleyse, (onlara tapınanlara, onlara güvenenlere de) Bize karşı kimse arka çıkamayacaktır. 21:44 Kaldı ki, Biz bunlara da, bunların atalarına da, ömürlerinin sonuna kadar, hayatın tadını çıkararak avunmalarına fırsat verdik; fakat bu insanlar, Bizim yeryüzüne -üzerindeki en iyi, en güzel şeyleri her gün biraz daha eksilterek- vaziyet ettiğimizi görmüyorlar mı? Buna rağmen, yine de baskın çıkacaklar(ını umuyorlar) mı? 21:45 DE Kİ: "Ben yalnızca vahye dayanarak sizi uyarıyorum!" Ne var ki, (kalbi) sağır olan kimseler bu çağrıyı işitmeyecek(ler)dir, defalarca uyarılsalar da. 21:46 Yine de, kendilerini Rabbinin azabından bir esinti yoklasa, hiç şüphe yok, hemen, "Vah bize!" derler, "Doğrusu, zalim kimselerdik biz!" 21:47 Ve Kıyamet Günü (öyle) doğru, (öyle hassas) teraziler kurarız ki, kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz; bir hardal tanesi kadar bile olsa, (iyi ya da kötü) her şeyi tartıya sokarız; hesap görücü olarak kimse Bizden ileri geçemez! 21:48 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz Musa ile Harun'a, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için doğruyu eğriden ayırmaya yarayan bir ölçü, ışık saçan bir kaynak ve bir uyarıcı, hatırlatıcı (olarak vahyimizi) bahşettik; 21:49 o (bilinçli, duyarlı) kimseler ki, algı ve tasavvurlarının ötesinde olsa da, Rablerinden korkar ve Son Saat'in kaygısıyla titrerler. 21:50 Ve indirdiğimiz bu (mesaj da, öncekiler gibi) uyarıcı hatırlatıcı kutlu bir mesajdır; hal böyleyken yine de onu inkar mı edeceksiniz? 21:51 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz (Musa'dan) çok önce İbrahim'e (de) sağduyu vermiştik; ve o'na (yön veren saiki) biliyorduk, 21:52 babasına ve halkına (şöyle): "Kendinizi bu kadar yürekten adadığınız bu biçimsel nesneler nedir?" dediği zaman, 21:53 "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" diye cevap verdiler. 21:54 (İbrahim:) "Doğrusu, siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içindeymişsiniz!" dedi. 21:55 "Sen (bu sözle) karşımıza çıkarken tamamen ciddi misin -yoksa o şakacı insanlardan biri misin?" diye sordular. 21:56 (İbrahim:) "Yoo!" dedi, "Ama sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir; yani, onları O yoktan var edip düzene sokmuştur: ve ben de bu gerçeğe tanıklık edenlerden biriyim!" 21:57 Ve (içinden:) "Allah'a yemin olsun, siz arkanızı dönüp uzaklaşır uzaklaşmaz putlarınızı yere sereceğim!" diye ekledi. 21:58 Ve en büyükleri dışında (putların) hepsini paramparça etti; belki dönüp (bu olup biten için) ona başvururlar diye. 21:59 (Dönüp de olanları görünce:) "Kim yaptı bunu tanrılarımıza?" diye sordular, "Her kimse, o'nun çok zalim biri olduğundan kuşku yok!" 21:60 İçlerinden bazıları: "İbrahim denen bir gencin o (tanrı)ları diline doladığını işitmiştik" dediler. 21:61 (Berikiler:) "Onu insanların karşısına çıkarın, (aleyhine) tanıklık etsinler!" dediler. 21:62 (İbrahim onların yanına getirilince, o'na) "Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın, ey İbrahim?" diye sordular. 21:63 (İbrahim:) "Bu işi, belli ki, şu yapmıştır, putların en irisi yani: ama en iyisi, siz kendiniz onlara sorun; tabii, eğer konuşmasını biliyorlarsa!" 21:64 Bunun üzerine birbirlerine dönüp: "Doğrusu, asıl zalim olan sizlermişsiniz!" dediler. 21:65 Ama çok geçmeden yine eski düşünce tarzlarına döndüler ve (İbrahim'e:) "Bu (put)ların konuşamadıklarını kendin de pekala biliyorsun!" dediler. 21:66 (İbrahim:) "O halde" dedi, "Allah'ı bırakıp da, size hiçbir şekilde ne yararı ne de zararı dokunmayan şeylere mi tapınıyorsunuz? 21:67 Yazıklar olsun size de, Allah yerine tapınıp durduğunuz bütün bu nesnelere de! Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" 21:68 "Eğer (bir şey) yapacaksanız" dediler, "bari o'nu yakın da, böylece tanrılarınıza arka çıkmış olun!" 21:69 (Ne var ki) Biz "Ey ateş, serin ol, İbrahim'e dokunma!" dedik. 21:70 Bu arada onlar İbrahim'e tuzak kurmaya çalıştılar; ama Biz onların bütün yapıp-ettiklerini boşa çıkardık: 21:71 ve o'nu da, (kardeşinin oğlu) Lût'u da, gelecek bütün çağlar için kutlu kıldığımız bir beldeye ulaştırarak kurtardık. 21:72 Ve o'na ayrıca İshâk'ı ve (İshâk'ın oğlu) Yakub'u armağan ettik, ve o'nların hepsinin dürüst ve erdemli insanlar olmalarını sağladık; 21:73 ve o'nları buyruklarımız doğrultusunda (başkalarına) yol gösteren önderler yaptık; çünkü onlara iyi ve yararlı işler yapmayı, salât konusunda duyarlı ve devamlı olmayı, arınmak için verilmesi gereken şeyi vermeyi vahyettik; böylece onlar hep Bize kulluk ettiler. 21:74 VE LÛT'a da (doğru ile eğrinin seçiminde) sağlam bir muhakeme yetisi ve ilim verdik; ve o'nu çirkin davranışlar ortaya koyan bir toplumun elinden kurtardık. (Bu toplumu ise yok ettik, çünkü) gerçekten günaha gömülüp gitmiş yoz bir toplumdu. 21:75 Ve (Lût'u) rahmetimizle kuşattık: çünkü o gerçekten dürüst ve erdemli kimselerdendi. 21:76 VE NÛH(u da hatırla); hani, o (İbrahim ve Lût'tan) çok önce (Bize) yakarmıştı ve Biz de o'nun (bu yakarışına) cevap vermiş, o'nu ve o'nunla beraber olanları büyük bir felaketten kurtarmıştık; 21:77 o'nu ayetlerimizi yalanlayan bir topluma karşı korumuştuk; gerçekten de günaha gömülüp gitmiş bir toplumdu onlar ve bu yüzden Biz de onların hepsini boğuverdik. 21:78 VE DAVUD ile Süleyman(ı da an): Hani bu ikisi, bir topluluğa ait koyun sürüsünün geceleyin girip otladığı bir ekin hakkında hüküm vereceklerdi ve Biz de o'nların bu hükümlerine tanık idik; 21:79 ve bu olayda Süleyman'ın dâvâ konusunu (daha derinden) anlamasını sağladık; bununla birlikte, Biz her ikisine de sağlam bir muhakeme gücü ve ilim bahşetmiştik. 21:80 Bizim sınırsız kudret ve yüceliğimizi anarken, dağı taşı ve kuşları Davud'un çağrısına boyun eğdirdik; ve Biz (dilediğimiz her şeyi) yapabilme kudretine sahibiz. 21:81 Ve sizin için o'na, sizi her türlü korkuya karşı (Allah'a karşı sorumluluk bilinci giysisiyle) zırhlandıracak (üstün) bir korunma sanatı öğrettik; peki, (bütün bunlar için) şükrediyor musunuz? 21:82 Kutlu ülkeye doğru o'nun buyruğuyla esip gitsin diye o zorlu rüzgarı Süleyman'ın buyruğuna (Biz verdik); çünkü her şeyin aslını bilen Biziz. 21:83 Baş eğmeyen güçlerden (de o'nun buyruğuna verdiklerimiz vardı ki) bunlar o'nun için dalgıçlık ve (bu türden) başka işler yaparlardı. Bu güçleri de gözetim altında tutan yine Bizdik. 21:84 VE EYYUB'u (da an ki) o: "Ey Rabbim, dert beni buldu; ama Sen merhametlilerin en merhametlisisin!" diye yakarmıştı. 21:85 Bunun üzerine, o(nun bu yakarışı)na karşılık verdik ve o'nu çektiği dertten kurtardık; ayrıca, o'na katımızdan bir rahmet ve Bize kulluk edenlere bir ders olmak üzere, sayılarını bir kat artırarak yeni bir zürriyyet verdik. 21:86 VE İSMAİL ile İdris(i) ve (o'nlar gibi) kendisini andla (Allah'a) bağlayan herkesi (an ki): o'nların hepsi darlığa göğüs geren kimselerdi, 21:87 ve bu yüzden o'nları(n hepsini) rahmetimizle kuşatmıştık; gerçekten de o'nlar dürüst ve erdemli kimselerdi! 21:88 VE O BALIK olayının kahramanı(nı da an); hani, o gücümüzün kendisine ulaşamayacağını sanarak öfkeyle çıkıp gitmişti! Ama sonra (düştüğü bunalımın) derin karanlığı içinde: "Senden başka tanrı yok! Sınırsız kudret ve yüceliğinle Sen her şeyin üstündesin: doğrusu ben gerçekten büyük bir haksızlık yaptım!" diye seslenmişti. 21:89 Bunun üzerine, Biz de o'nun bu yakarışına karşılık vermiş ve o'nu düştüğü bunalımdan, sıkıntıdan kurtarmıştık. İnananları Biz işte böyle kurtarırız. 21:90 VE ZEKERİYA(yı da an ki o'nu da böyle kurtarmıştık;) hani, o da Rabbine seslenerek: "Ey Rabbim!" demişti, "Beni çocuksuz bırakma; fakat, (beni varissiz bıraksan bile, biliyorum ki) herkes göçüp gittikten sonra kalıcı olan biricik varlık Sensin!" 21:91 Ve bunun üzerine o(nun bu yakarışı)na da karşılık verdik ve karısını o'nun için çocuk doğurabilecek hale getirerek o'na Yahyâ'yı armağan ettik; doğrusu bu üç kişi iyi ve yararlı işlerde birbiriyle yarışır ve Bize korku ve umutla yakarırlar; Bize karşı her zaman saygı ve duyarlık gösterirlerdi. 21:92 VE O iffetini koruyan (kadın)ı da (an) ki, Biz ona ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu bütün insanlar için (rahmetimizin) bir simgesi kılmıştık. 21:93 (SİZ EY inananlar,) gerçek şu ki, bu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir: çünkü hepinizin Rabbi Benim; öyleyse (yalnızca) Bana kulluk edin! 21:94 Ama insanlar aralarındaki bu birliği paramparça ettiler; (hem de) sonunda topluca Bize dönecekler(ini unutarak). 21:95 Yine de her kim, hem inanmış, hem de dürüst ve erdemli davranışlardan (bir şeyler) ortaya koymuşsa, onun bu çabası asla ziyan edilmeyecektir; çünkü, hiç kuşkusuz Biz bunu onun lehine kaydetmekteyiz. 21:96 Bu bakımdan, yok etmeye karar verdiğimiz herhangi bir toplumun, (tuttuğu günahkarca yoldan) bir daha geri dönmesi asla mümkün değildir! 21:97 Tâ ki, Yecüc ve Mecüc'ün (dünyaya) salınıp, (yeryüzünün) her köşe(sin)den boşalacakları zamana kadar, 21:98 (ki o zaman) başa gelmesi kaçınılmaz olan (kıyamet) söz(ün)ün gerçekleşmesi de yaklaşmış olacaktır. O zaman ki, hakkı inkara şartlanmış olan kimselerin gözleri yerinden oynayacak ve (birbirlerine:) "Vah bize!" (diye yakınacaklar), "Bu (kıyamet sözüne) karşı hep umursamazlık gösterdik! Çünkü, zulüm ve kötülük yap(maya eğilimli ol)an kimselerdik!" 21:99 (O gün onlara:) "Gerçek şu ki, siz ve Allah'ın yerine tapınıp durduğunuz bütün o (düzmece) şeyler cehennemin yakıtısınız: varacağınız yer orasıdır" denecek. 21:100 Eğer (o tapınıp durduğunuz düzmece nesneler) gerçekten tanrı olsalardı, kuşkusuz, oraya girmezlerdi; ama (işte gördüğünüz gibi,) hepiniz orada yerleşip temelli kalacaksınız!" 21:101 Orada onların payına ah edip inlemek düşecek; ve orada (başka) bir şey işitmeyecekler. 21:102 (Ama,) bakın, kendileri için katımızdan nihaî iyilik ve güzellik (yazılmış) bulunanlara gelince; böyleleri (cehennemden) uzak tutulacaklar: 21:103 onlar (cehennemin) soluğunu (bile) işitmeyecekler ve canlarının arzu edegeldiği şeyler arasında sonsuza kadar yaşayıp gidecekler. 21:104 (Kıyamet Günü'nün uyandıracağı) o benzeri olmayan büyük korku bile onları kaygılandırmayacak; çünkü melekler böylelerini "Size söz verilen (mutlu) Gün işte bu Gün'dür!" sözleriyle karşılayacaklar. 21:105 O Gün gökleri sayfaları dürer gibi düreceğiz; (ve) âlemi ilk kez nasıl yarattıysak onu yeniden yine öyle yaratacağız; gerçekleştirilmesini kendi üzerimize aldığımız bir sözdür bu: şüphesiz, Biz (her şeyi) yapabilecek güçteyiz! 21:106 VE GERÇEK ŞU Kİ, (insanı) uyarıp öğüt verdikten sonra hikmetlerle dolu bütün ilahî kitaplarda yeryüzüne dürüst ve erdemli kullarımın varis olacağını kaydettik; 21:107 Şüphesiz, bunda (gerçekten) Allah'a kulluk eden kimseler için bir mesaj vardır. 21:108 Ve (bunun içindir ki, ey Peygamber,) Biz seni yalnızca, bütün âlemlere rahmetimiz(in bir işareti) olarak gönderdik. 21:109 De ki: "Bana yalnızca, tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyedildi; o halde artık O'na boyun eğecek misiniz?" 21:110 Ama eğer (bu gerçeğe) yüz çevirirlerse de ki: "Ben bu gerçeği hepinize aynı şekilde duyurdum; ama artık, size vaad edilen (Hesap Günü'nün) yakın mı, uzak mı olduğunu ben bilemem". 21:111 "Doğrusu O, sözün açığa vurulanını da bilir, örtüp gizlediklerinizi de bilir. 21:112 Ve (bana gelince, Hesap Günü'ndeki) bu (gecikmenin) sizin için bir sınama mı, yoksa bir süreye kadar (merhameten yapılmış) bir erteleme mi olduğunu ben bilemem." 22:1 EY İNSANLAR! Rabbinize karşı sorumluluk bilinci taşıyın; çünkü, Son Saat'in sarsıntısı, gerçekten korkunç olacak! 22:2 O (saate) ulaştığınız Gün, emziren her kadın emzirdiği çocuğu unutur gider; her gebe kadın (vaktinden önce) yükünü bırakır; ve insanlar sarhoş olmadıkları halde sana sarhoşlarmış gibi gözükürler; ama yine de, Allah'ın azabı(nı gördükleri zaman duyacakları dehşet çok daha) zorlu olacaktır. 22:3 Hal böyleyken, yine de, nice insan, herhangi bir bilgiye sahip olmaksızın Allah hakkında tartışmakta ve (bu yolda,) baş kaldıran her türlü şeytanî gücün peşine takılmaktadır; 22:4 o şeytanî güçler ki, kendilerine yönelen kimseleri yoldan çıkarmaya ve onları kavurucu azaba sürüklemeye memur edilmişlerdir. 22:5 EY İNSANLAR! Ölümden sonra kalkış (olgusun)dan şüphedeyseniz, o zaman, (hatırlayın ki,) Biz, gerçekten de sizi(n her birinizi) topraktan, sonra bir döl suyu damlasından, sonra döllenmiş hücreden, sonra (temel unsurları ve istidatlarıyla) tamamlanmış ama (bütün ögeleriyle) henüz tamamlanmamış bir ceninden yarattık ki, size (menşeinizi böylece) açıklayalım. Ve (doğmasını) dilediğimizin, (annesinin) rahminde (Bizce) belirlenmiş bir süre için kalmasını sağlarız; sonra sizi çocuk olarak dünyaya getirir ve (yaşamanıza imkan veririz); böylece (bazılarınız) olgunluk çağına erişir; öyle ki, kiminize (daha çocukluk çağında) ölüm tattırılırken, kiminiz de yaşlılığın öyle düşkün çağlarına eriştirilir ki, bildiğini bilmez olur. Ve (sen, ey insanoğlu, ölümden sonra kalkıştan şüphe ediyorsan, düşün ki:) bir bakıyorsun yeryüzü kupkuru; ama ona su indirdiğimizde, (bir de bakıyorsun) canlanıp kabarmış ve her türden güzel ekinler ortaya koymuş! 22:6 Bütün bunlar (böylece vuku bulmaktadır,) çünkü Allah Nihaî Gerçek'tir ve çünkü O, ölü olanı dirilten ve her şeye gücü yetendir. 22:7 Ve (bil ki, ey insanoğlu,) Son Saat, şüphe götürmez bir biçimde gelip çatacaktır ve Allah mezarlarda yatan herkesi kaldıracaktır. 22:8 Hal böyleyken, yine de insanların içinde niceleri vardır ki, herhangi bir bilgiye, herhangi bir doğru yol öğretisine ve ışık saçan bir ilahî kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında tartışmakta; 22:9 (başkalarını) Allah yolundan saptırmak için (hakka) sırt çevirmektedir. Böyle birinin bu dünyadaki payı (manen) gözden düşmedir; Kıyamet Günü'nde ise ona yakıcı azabı tattıracağız; 22:10 (Ve ona) (o Gün:) "bu senin kendi elinle önceden kazandığın şey; çünkü Allah kullarına asla en küçük bir haksızlık yapmaz!" (denecek). 22:11 Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah'a (imanla küfrün) sınır(ın)da kulluk eder; öyle ki, başına bir iyilik gelse, O'ndan hoşnut olur; ama başına sınayıcı bir güçlük gelse hemen bütünüyle yüz çevirir, ve böylece dünyayı da, ahireti de kaybeder; zaten, hiçbir şeyle kıyaslanamayan kayıp da gerçekte budur! 22:12 (Böyle yaparken,) Allah yerine, kendisine ne zarar ne de yarar sağlayabilen şeylere yalvarıp yakarır; düşülebilecek en vahim sapıklık da zaten budur. 22:13 (Ve bazan da) kendisine zararı yararından çok olacak olan kimseye, (bir başka insana) yalvarıp yakarır: gerçekten de, bu ne kötü efendi ve bu ne kötü uyruk! 22:14 GERÇEK ŞU Kİ, Allah imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanları, içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçelere kabul edecektir; çünkü Allah dilediğini yapar. 22:15 Kim ki Allah'ın kendisine bu dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceğini düşünüyorsa, göğe başka bir yolla ulaşmayı denesin de yol katetsin; ve böylece görsün, bakalım, bu hilesi onu sıkıntısından kurtaracak mı? 22:16 Bu (ilahî öğretiyi) Biz işte böyle apaçık mesajlar şeklinde indirdik; artık (bundan böyle) Allah, (doğru yola ulaşmayı) isteyen kimseyi doğru yola yöneltecektir. 22:17 Gerçek şu ki, (bu ilahî öğretiye) inananlar, Yahudi inancına bağlı olanlar ve Sâbiîler, Hristiyanlar ve Mecusîler ve bir de, Allah'tan başka varlıklara tanrısal nitelikler yakıştıranlar arasındaki hükmü Kıyamet Günü Allah verecektir: çünkü Allah her şeye tanıktır. 22:18 (EY İNSANOĞLU,) göklerde ve yerde var olan her şeyin, -güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların ve hayvanların- Allah'ın (kudret ve yüceliği) önünde yere kapandığını görmüyor musun? Ve insanlardan bir nicesi (Allah'a bilinçli olarak baş eğmektedir); ama niceleri de (O'na karşı geldikleri için öte dünyada) kaçınılmaz biçimde azabı hak edecekler; ve Allah'ın (Kıyamet Günü'nde) alçalttığı kimseyi de onurlandırabilecek kimse yoktur; çünkü, Allah dilediği her şeyi mutlaka yapar. 22:19 Birbirine karşıt bu iki taraf Rableri hakkında (her zaman) birbiriyle çatışma, tartışma içinde olmuşlardır: (Onlardan) hakkı inkara kalkışanlar için (öte dünyada) ateşten giysiler biçilecek ve başlarının üstünden yakıcı umutsuzluk boca edilecektir; 22:20 ve bununla onların içlerinde olan her şey ve deriler(i) eriyip gidecek; 22:21 ve onlar demir kıskaçlarla (bağlanmışçasına hep bu durumda) tutulacaklar; 22:22 ve kendi boğuntuları içinde (kıvranıp dururken) bu durumdan ne zaman kurtulmaya çalışsalar her seferinde yeniden (aynı boğuntuya) sokulacaklar ve (onlara:) "Tadın (bu) yakıcı azabı (sonuna kadar)!" (denecek). 22:23 (Buna karşılık,) imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar orta koyanları Allah, içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçelere sokacaktır; orada onlar altın bilezikler ve inciler takınacaklar ve onların giyim-kuşamları da ipekten olacak; 22:24 çünkü böyleleri sözün en iyisine, en tutarlısına yönelmek (arzusunu göster)diler ve böylece O bütün övgülere layık olan'a götüren yola yöneltildiler. 22:25 BİLİN Kİ, hakkı inkara şartlanmış olanlara, (başkalarını) Allah'ın yolundan çevirmeye, (keza) hem orada yaşayan, hem de dışarıdan gelen bütün insanlar için tayin ettiğimiz Mescid-i Harâm'dan (alıkoymaya) çalışanlara ve (bile bile) haksızlık yaparak oranın saygınlığına gölge düşürmeye kalkışanlara (öte dünyada) çok can yakıcı bir azap tattıracağız. 22:26 Çünkü, İbrahim'e bu İbadet Evi'nin kurulacağı yeri gösterdiğimiz zaman (o'na demiştik ki:) "Bana kimseyi ortak koşma! Ve Benim Mâbedimi, onu tavaf edecek olanlar için, onun önünde (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut!" 22:27 Bunun içindir ki, (ey Muhammed,) bütün insanları hacca çağır: yaya olarak ve hızlı yürüyen her (türlü) binek üstünde, (dünyanın) en uzak köşelerinden sana gelsinler 22:28 de (bunun) kendilerine sağlayacağı yararları görsünler; ve (kurban için) belirlenen günlerde, (bu amaçla) O'nun kendilerine rızık olarak sağladığı hayvanlar üzerine Allah'ın ismini ansınlar; ve böylece siz de bunlardan yiyin ve darlık içindeki yoksulu da doyurun. 22:29 Bundan sonra, uymak zorunda oldukları belli birtakım kısıtlamalara son versinler; (varsa) adaklarını yerine getirsinler ve (Dünyanın) bu en eski Mâbedini (bir kere daha) tavaf etsinler. 22:30 Bütün bunlar (Allah tarafından öngörülmüştür;) dolayısıyla, kişi eğer Allah'ın (bu) yasaklayıcı buyruklarını saygıyla gözetirse, bu Rabbinin katında kendi iyiliğine sonuç verecektir. (Yasak oldukları) size bildirilenlerin dışında, (kurban etmek ve etinden yemek üzere) bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. Öyleyse artık, (Allah'ın yasaklamış bulunduğu her şeyden, ve en çok da) inanç ve uygulama olarak puta taparlığın her türlü bayağılığından uzak durun; asılsız her türlü sözden kaçının, 22:31 (ve bunu,) O'ndan başka kimseye-hiçbir şeye tanrısal nitelikler yakıştırmaksızın (ve) sahte ve düzmece olan her şeyden yüz çevirip yalnızca Allah'a yönelerek (yapın): çünkü, bilin ki, Allah'tan başkasına tanrılık yakıştıran kimse, gökten savrulup düşen, kuşların didikleyip kapıştığı, yahut rüzgarın uzak, ıssız bir yere savurduğu kimseye benzer. 22:32 İşte bu (akılda tutulmalıdır,) Allah tarafından konulan simgeleri saygıyla gözeten kimse (bilsin ki,) bu (simgeler gerçek anlamını inananların) kalpler(in)de Allah'a karşı taşıdıkları sorumluluk bilincinde bulmaktadırlar. 22:33 Bu (simgeleri gözetmekte gösterilen bilinç ve duyarlığın) size (O'nun tarafından) belirlenmiş bir süreye kadar yararları olacaktır; sonra bunda güdülen amacın ve varılan sonucun (tevhid inancını simgeleyen) En Eski Mescid (olduğunu anlayacaksınız). 22:34 Bunun gibi, (Bize inanan) her ümmet için kurban kesmeyi bir kulluk eylemi olarak öngördük ki, (bu amaçla,) kendilerine rızık olarak sağladığımız hayvanları keserken Allah'ın ismini ansınlar. Ve (her zaman akıllarında tutsunlar ki:) Sizin tanrınız Tek bir Tanrı'dır; öyleyse bütün varlığınızla kendinizi O'na teslim edin. Ve sen de (ey Peygamber,) tüm iyi yürekli, alçak gönüllü kimseleri (Allah'ın hoşnutluğuyla) müjdele. 22:35 Onlar ki, ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri saygı ve sakınmayla titrer; (onlar ki) başlarına gelen her türlü darlığa, sıkıntıya göğüs gererler; salâtta devamlı ve duyarlıdırlar; ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına da harcarlar. 22:36 Hayvanların kurban edilmesine gelince, Biz bunu sizin için Allah tarafından konulmuş simgelerden biri olarak öngördük ki bunda sizin için (nice) yararlar vardır. Öyleyse artık, (kurban edilmek üzere) sıraya dizildiklerinde onların üzerinde Allah'ın ismini anın; ve cansız olarak yere serildiklerinde onların etinden kendiniz de yiyin; kendi nasibiyle yetinip istemeyen kimseyi de, istemek zorunda kalan kimseyi de (onunla) doyurun. Biz, işte bu amaçla onları sizin yararınıza sunuyoruz ki şükredesiniz. 22:37 (Fakat unutmayın ki,) onların ne etleri Allah'a ulaşır, ne de kanları; lakin O'na ulaşan, yalnızca sizin O'na karşı gösterdiğiniz bilinç ve duyarlıktır. İşte bu amaçla, onları sizin yararınıza sunuyoruz ki, size ulaşma yolunu, yordamını gösterdiği (her türlü rahmet) için O'nun yüceliğini saygıyla anasınız. Öyleyse, o iyilik yapanları müjdele 22:38 ki, Allah inananları (bütün kötülüklere karşı) mutlaka koruyacaktır; çünkü, Allah, hangi türden olursa olsun, hainleri ve nankörleri asla sevmez. 22:39 KENDİLERİNE haksız yere saldırılan kimselere (savaşma) izni verilmiştir -ve şüphesiz Allah onlara yardım ulaştıracak güçtedir-: 22:40 onlar ki, sadece "Bizim Rabbimiz Allah'tır!" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Çünkü, Allah insanları birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı, şüphesiz o zaman, içlerinde Allah'ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler (çoktan) yıkılıp gitmiş olurdu. Ve muhakkak ki Allah, O'nun dâvâsına arka çıkanlara yardım edecektir: çünkü, Allah (her şeyi hükmü altında tutan) en yüce iktidar Sahibidir. 22:41 (O yardıma layık olanlar ki,) kendilerini yeryüzünde egemen kılsak (dahî) salâta devam ederler, arınmak için verilmesi gerekeni verirler, yapılması iyi ve doğru olanı emreder, yanlış ve kötü olanı yasaklarlar; ama yine de, olup biten her şeyin sonucu Allah'a kalmıştır. 22:42 İMDİ, o (hakkı inkara şartlanmış olan) kimseler seni yalanlıyorlarsa, (ey Muhammed, unutma ki,) onlardan çok önce, Nûh toplumu, 'Âd ve Semûd toplumu da (kendilerine gönderilen elçileri) yalanlamışlardı; 22:43 tıpkı, İbrahim toplumunun, Lût toplumunun, 22:44 Medyen halkının (yaptığı gibi); ayrıca, Musa da (Firavun ve yandaşlarınca) yalanlanmıştı. (Her seferinde) hakkı inkar edenlere belirli bir süre için fırsat verdim, ama günü gelince onları kıskıvrak yakaladım ki böylece, Benim onları hiçe saymam nasıl olurmuş, görsünler! 22:45 Ve zulüm ve haksızlıkta onmaz düzeylere vardıkları için nice şehirleri yok ettik, öyle ki, şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor; çatıları çökmüş, kuyuları kurumuş, (bir zamanlar göğe doğru) yükselen sarayları (şimdi yerle bir olmuş)! 22:46 Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve kulakları işitsin? Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler! 22:47 Ve bir de (ey Muhammed,) (gelecekse gelsin diyerek) onlar azap konusunda sana meydan okuyorlar: fakat (bilmelidirler ki) Allah vaadinden asla cayacak değildir ve bilin ki, Rabbinin ölçüsüyle bir gün, sizin hesap ettiğiniz bin yıl gibidir. 22:48 Ve onmaz zulüm ve haksızlıklara dalıp gitmiş nice toplumlara bir süre için fırsat vermiştim! Ama günü gelince onları kıskıvrak yakalayıverdim: çünkü bütün yolculukların sonu Banadır! 22:49 (EY MUHAMMED,) de ki: "Ey insanlar! Ben, yalnızca, size (Allah tarafından gönderilen) apaçık bir uyarıcıyım!" 22:50 Ve (bilin ki,) imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanları bağışlanma ve çok üstün, çok büyük bir rızık beklemektedir; 22:51 ama mesajlarımıza karşı, onları amaçlarında zaafa uğratma niyetiyle, düşmanca çabalara girişenlere gelince: harlı ateşe girecek olanlar işte böyleleridir. 22:52 Bununla birlikte, senden önce her ne zaman bir elçi ya da haberci göndersek ve bu (elçi ya da haberci) ne zaman (uyarılarına olumlu tepkiler almayı) umut etse, Şeytan mutlaka o'nun güttüğü nihaî amaca gölge düşürmeye kalkışmıştır; ama Allah Şeytan'ın düşürmeye çalıştığı gölgeyi giderir ve mesajlarını kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılar ve birbirleriyle açıklar; çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen, mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir. 22:53 (Yine de, Allah'ın bu tür şüphelere fırsat vermesi,) Şeytan'ın (peygamberlerin niyeti konusunda gönüllere) düşürmeye çalıştığı gölgeyi kalplerinde bir eğrilik, bir hastalık bulunan, kalpleri katılaşmış olan kimseler için bir sınama aracı kılmasındandır; çünkü, (bu tür şüphelere kapılarak kendilerine) yazık eden kimseler, doğrusu, çok derin bir yanılgı içindedir. 22:54 Ve (yine, Allah'ın Şeytan'ın bu çabalarını boşa çıkarması,) doğru bilgiden nasibi olanların bu ilahî mesajın senin Rabbinden ulaşan katıksız gerçek olduğunu kavramaları, O'na inanmaları ve bütün kalpleriyle O'na bağlanıp boyun eğmeleri içindir. Çünkü gerçekten de, Allah imana erişenleri dosdoğru bir yola yöneltir. 22:55 Hakkı inkara şartlanmış olanlar ise, Son Saat kendilerini apansız yakalayıncaya ve bütün ümitlerin boş olduğu o Gün'ün azabı başlarına çökünceye kadar O'nun hakkında kapıldıkları şüpheden sıyrılmayacaklardır. 22:56 O Gün, tüm egemenlik (herkesin görebileceği biçimde) yalnızca Allah'ın elinde olacaktır. O, (bütün insanları) yargılayacak (ve) aralarında(ki farkı ortaya koyacaktır): buna göre, imana erişip de dürüst ve erdemli işler yapan kimseler kendilerini nimetlerle dolu hasbahçelerde bulacaklar; 22:57 ama hakkı inkara, mesajlarımızı yalanlamaya kalkışanlara gelince, işte böylelerini alçaltıcı bir azap bekliyor olacaktır. 22:58 ÖTE YANDAN, zulüm diyarını terk eden (ve) Allah yolunda (kavgaya girişip) ölen ya da öldürülen kimselere gelince: muhakkak ki, Allah onları (öte dünyada) güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır; çünkü, rızık verenlerin en iyisi, şüphesiz Allah'tır; 22:59 (ve dolayısıyla,) onları, mutlaka, son derece hoşnut kalacakları bir (varoluş) konumuna eriştirecektir; çünkü Allah, mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir, halîmdir. 22:60 Bu şu demektir:Kim ki kendisine yapılan saldırıya denk bir tepkiyle karşılık verdiği halde (yeniden) acımasızca kendisine saldırılırsa, Allah böyle birine mutlaka arka çıkacaktır; çünkü, Allah çok bağışlayan ve böylece kullarını günahtan arındıran gerçek bağışlayıcıdır. 22:61 Bu böyledir, çünkü Allah (öylesine sınırsız kudret Sahibidir ki,) gündüzü kısaltarak geceyi uzatan, geceyi kısaltarak gündüzü uzatan O'dur; çünkü Allah olup biten her şeyi görücü, işiticidir. 22:62 Bu böyledir, çünkü nihaî gerçek, şüphesiz, Allah'tır; apaçık sahte ve düzmece olan ise, onların O'ndan başka yalvarıp yakardıkları varlıklardır; ve çünkü Allah ulular ulusu, yüceler yücesidir! 22:63 Görmüyor musun, gökten su indiren Allah'tır; ki onunla yeryüzü yeşeriyor? Doğrusu, Allah her şeyden haberdar olan, (bilgi ve gözetimiyle) her şeye nüfûz eden ama kendisine asla nüfûz edilemeyen aşkın Varlık'tır. 22:64 Göklerde ve yerde var olan her şey O'na aittir; ve Allah'tır, Yalnız O'dur, bütün övgülere layık ve kendine yeterli olan. 22:65 Yeryüzünde var olan her şeyi ve koyduğu (fizikî) yasalara uyarak denizde seyreden gemileri size boyun eğdirenin Allah olduğunu görmüyor musun? Ve gök cisimlerini, kendi izni olmadıkça yeryüzüne düşmemeleri için, yerlerinde, yörüngelerinde tutan(ın O olduğunu görmüyor musun?) Gerçekten de Allah insanlara karşı çok acıyıp esirgeyen, çok şefkat gösterendir. 22:66 Nitekim, size hayat veren, sonra sizi öldüren ve en sonunda sizi yeniden hayata döndürecek olan O'dur; (bütün bu gerçeklere rağmen, yine de) insan, gerçekten, çok nankördür. 22:67 BİZ her ümmete, kulluklarını göstermeleri için (ayrı) bir ibadet tarzı tayin ettik. Bunun içindir ki, (ey inanan kişi, seninkinden başka yollar tutan) kimseler bu konuda seni tartışmaya sürüklemesinler; sen yalnızca (onların hepsini) Rabbine çağır: çünkü, sen gerçekten dosdoğru bir yol üzerindesin. 22:68 Ama eğer seninle tartışmaya (çalışırlarsa, onlara sadece) de ki: "yapıp-ettiklerinizi en iyi bilen Allah'tır". 22:69 (Çünkü) üzerinde ayrılığa düşegeldiğiniz tüm konularda Kıyamet Günü aranızda hüküm verecek olan Allah'tır. 22:70 Allah'ın göklerde ve yerde olup biten her şeyi, bütün içeriğiyle bildiğini bilmiyor musun? Bütün bunlar (Allah'ın koyduğu) evrensel yasalar dizgesinde kayıtlıdır; (dolayısıyla,) bütün bunlar(ı bilmek), gerçekten Allah için çok kolaydır. 22:71 Yine de, (yeri gelince O'na inandıklarını söyleyen) kimseler, Allah'ı bırakıp, O'nun haklarında hiçbir delil indirmediği ve gerçekte kendilerinin de haklarında pek bir şey bilemeyecekleri başka varlıklara, başka güçlere kulluk edip duruyorlar; (Hesap Günü'nde, işte bu) zalimler kendilerine asla yardımcı bulamayacaklardır. 22:72 Kendilerine apaçık mesajlarımız okunduğu zaman, hakkı inkara şartlanmış olanların yüzündeki inkarcı tavrı hemen fark edebilirsin; kendilerine mesajlarımızı okuyanlara neredeyse saldıracak gibidirler! De ki: "Peki, size şimdi hissettiklerinizden daha vahim olanı haber vereyim mi? Bu (Ahiret Günü'nün) ateşidir ki Allah onu hakkı inkara şartlanmış olanlara vaad etmiştir; varılacak ne kötü bir sondur o!" 22:73 EY İNSANLAR! (İşte) size bir misal veriliyor; onu dinleyin şimdi: sizin Allah'tan başka yalvarıp-yakardığınız bütün o (düzmece) varlıklar, hepsi bir araya gelseler dahî, bir sinek bile yaratamazlar (değil mi?); hatta bir sinek onlardan bir şey kapacak olsa, onu bile geri alamazlar! Başvurup isteyen de, başvurulan ve istenen de ne kadar güçsüz!... 22:74 Bu (konuda hataya düşe)nler Allah'ın gücünü gereği gibi kavrayıp değerlendiremiyorlar; çünkü Allah, her şeyi hükmü altında tutan en yüce iktidar Sahibidir. 22:75 (Sınırsız kudret ve nüfûzuyla) Allah meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer. Ama yine de her şeyi gören, her şeyi işiten Allah'tır: 22:76 (bu elçilerin bildikleri sınırlıyken,) O onların gözleri önünde olanları da, onlardan gizli tutulanları da bütünüyle bilmektedir; çünkü her şey, tüm olaylar ve olgular (mebde ve me'âd olarak) Allah'a dönmektedir. 22:77 SİZ EY imana erişenler! (Allah'ın huzurunda) eğilin, yere kapanın ve (yalnızca) Rabbinize kulluk edin; ve iyi işler yapın ki, kurtuluşa, esenliğe erişesiniz! 22:78 Ve Allah'ın dâvâsı için, O'nun yolunda gösterilmesi gereken en zorlu, en üstün çabalara girişin; (mesajına muhatap ve taşıyıcı olarak) sizi seçen ve din konusunda üzerinize bir zorluk, bir güçlük yüklemeyen O'dur: (ve size) atanız İbrahim'in inancını (izlemeyi öneren de O). Elçi'nin sizin önünüzde ve sizin de tüm insanlığın önünde gerçeğe tanık olmanız için geçmiş çağlarda da, bu ilahî mesajda da, sizi "kendilerini yürekten Allaha teslim edenler" diye isimlendiren O'dur. Öyleyse, salâtta devamlı ve duyarlı olun, arınmak için verilmesi gerekeni verin ve sımsıkı Allah'a bağlanın. Sizin gerçek Efendiniz O'dur; ne üstün, ne yüce Efendi; ne üstün, ne yüce Yardımcı! 23:1 KESİN OLAN ŞUDUR Kİ, inananlar kurtuluşa erişeceklerdir: 23:2 onlar ki, salâtlarında alçak gönüllü bir duyarlık içindedirler; 23:3 onlar ki, boş ve anlamsız şeylerden yüz çevirirler; 23:4 arınmak için yapılması gerekeni yaparlar; 23:5 Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; 23:6 eşleri -yani, (evlilik yoluyla) meşru olarak sahip oldukları insanlar- dışında (kimsede arzularına doyum aramazlar): çünkü onlar (eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar; 23:7 ama bu (sınırı) aşmak isteyenler, işte haddi aşanlar böyleleridir; 23:8 ve onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler, 23:9 salâtlarını (tüm dünyevî kaygılardan) uzak tutarlar. 23:10 İşte varis olacak olanlar böyleleridir: 23:11 Cennete varis olacak ve orada sonsuza kadar kalacak olanlar. 23:12 İMDİ, GERÇEK ŞU Kİ, Biz insanı balçığın özünden yaratıyoruz, 23:13 ve sonra onu döl suyu damlası halinde (rahimde) özel bir koruma altında tutuyoruz; 23:14 sonra bu döl suyu damlasından döllenmiş hücreyi yaratıyoruz; sonra bu döllenmiş hücreden de cenini ve ceninden kemikleri yaratıyoruz; ve sonra da kemiklere et giydirip onu yepyeni bir yaratık halinde var edip ortaya çıkarıyoruz: öyleyse, yaratanların en iyisi, en ustası olarak Allah ne yücedir! 23:15 Ve bütün bunlardan sonra, kaçınılmaz olarak (hepiniz) ölümü tadıyorsunuz; 23:16 ve en sonunda da, Kıyamet Günü, şüphesiz, diriltileceksiniz. 23:17 Yine, gerçek şu ki, Biz sizin üzerinizde yedi (semavî) yörünge yarattık; ve şüphesiz, Biz yarattığımız âlemden hiçbir şekilde habersiz değiliz. 23:18 Ve Biz suyu gökten (belirlediğimiz) bir ölçüye göre indiriyor, sonra da onu yeryüzünde tutuyoruz; ama, hiç şüphesiz, bu (nimeti) geri almaya da kâdiriz! 23:19 Ve onunla sizin için, içinde yediğiniz pek çok meyvenin bulunduğu hurma ve üzüm bahçeleri meydana getiriyoruz; 23:20 ve (yine onunla sizin için) Tûr-i Sînâ (çevresindeki topraklar)da yetişen, ürününden yağ elde edilen ve yiyenlere hoş kokulu, lezzetli bir katık sağlayan ağacı (çıkarıyoruz). 23:21 Ve evcil hayvanlarda (da) sizin için, şüphesiz, çıkarılacak bir ders vardır: onların karınlarındaki (süt)ten size içiriyoruz; onlardan, başka pek çok bakımlardan yararlanıyorsunuz: (sözgelimi,) onların etiyle besleniyorsunuz, 23:22 onlarla -(deniz üzerinde) gemiler(le taşındığınız) gibi- taşınıyorsunuz. 23:23 VE YİNE, GERÇEK ŞU Kİ, Nûh'u kendi kavmine gönderdik; onlara: "Ey kavmim!" dedi, "(yalnızca) Allah'a kulluk edin, çünkü sizin O'ndan başka tanrınız yok! Hal böyleyken, yine de, O'na karşı sorumluluk duymayacak mısınız?" 23:24 Ama o'nun kavmi içinde hakkı kabule yanaşmayan seçkinler çevresi: "Bu (adam) kendine sizin üstünüzde bir yer sağlamak isteyen, sizin gibi ölümlü bir kişiden başka biri değil ki!" dediler, "Çünkü, Allah (bize bir mesaj ulaştırmak) isteseydi, herhalde melekleri gönderirdi; (üstelik,) biz atalarımızdan asla bu(na benzer herhangi bir) şey işitmedik! 23:25 Kaçık bir adamdan başka biri değil o; bunun için, siz o'nu bir süre gözaltında tutun". 23:26 (Nûh:) "Ey Rabbim!" dedi, "Onların (bu) yalanlamalarına karşı bana yardım et!" 23:27 Bunun üzerine, Biz de o'na: "Bizim gözetimimiz altında ve (sana) vahyettiğimiz yöntemlerle (seni ve seninle beraber olanları kurtaracak olan) gemiyi yap;" diye vahyettik, "ve hükmümüz gerçekleşip de seller halinde yeryüzünü sular kapladığı zaman her cins (hayvandan) bir çiftle birlikte -haklarında ceza hükmü verilmiş olanlar dışında- aileni bu (gemiye) bindir; ve sakın, o haksızlık yapmış olanlar için Bana başvurma -çünkü, onlar kaçınılmaz olarak boğulacaklar! 23:28 "Sen ve seninle beraber olanlar gemiye yerleşir yerleşmez de ki: 'Bütün övgüler, bizi bu zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a aittir!" 23:29 "De ki: 'Ey Rabbim! (Senin tarafından) kutlanmış, güvenli kılınmış bir yere eriştir beni; çünkü, insana erişmesi gereken yere nasıl erişeceğini en iyi gösteren Sensin!" 23:30 Bu (kıssa)da, muhakkak ki, (düşünen insanlar için çıkarılacak) dersler vardır; ve şüphesiz, Biz (insanı) sınavdan geçirmekteyiz. 23:31 BU (İLK TOPLUM)LARIN ardından yeni nesiller dünyaya getirdik; 23:32 Onlara kendi içlerinden elçi gönderdik; (bu elçi de onlara aynı şeyi söyledi:) "(yalnızca) Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka tanrınız yok. Buna rağmen, yine de O'na karşı sorumluluk duymayacak mısınız?" 23:33 Ve (yine) toplumun -(sırf) kendilerine dünya hayatında bolluk ve genişlik bahşettik diye, bununla kurumlanıp- hakkı kabule yanaşmayan, ahiret gerçeğini yalanlayan seçkinler çevresi (her defasında): "Bu (adam) yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen, sizin gibi bir ölümlüden başka bir şey değil" dediler, 23:34 "ve tıpkı sizin (şimdi yaptığınız) gibi bir ölümlüye itibar edecek olursanız, bilin ki, sonunda kaybeden mutlaka siz olacaksınız! 23:35 Bu (adam) size ölüp de toza toprağa ve kemiğe dönüştükten sonra (yeni bir hayata) kavuşturulacağınızı mı vaad ediyor? 23:36 Çok uzak, gerçekten çok uzak bu vaad edildiğiniz şey! 23:37 Bu dünyada yaşadığınız hayattan başka hayat yok: ölürüz ve (ancak bir kere) yaşarız; ve bir daha asla diriltilmeyiz! 23:38 Bu adam kendi uydurduğu yalanları Allah'a yakıştıran bir yalancıdan başka biri değil; ve dolayısıyla, biz asla o'na inanacak değiliz!" 23:39 (Bunun üzerine peygamber:) "Ey Rabbim!" der, "Bunların (bu) yalanlamalarına karşı bana destek ol!" 23:40 (Allah da o'na:) "Çok geçmeden, çarpılmışcasına pişman oluverecekler!" diye karşılık verir. 23:41 Ve anî bir darbe şeklinde gelen (cezamız) tam yerinde ve kaçınılmaz olarak onları kıskıvrak yakalayıverir; ve böylece onları sel önünde sürüklenen çerçöp ve köpüğe çeviririz: uzak olsun, böyle bir zalimler toplumu! 23:42 VE ONLARIN ardından da yine yeni nesiller ortaya çıkardık: 23:43 çünkü hiçbir ümmet kendi süresini ne öne alabilir; ve ne de geciktirebilir. 23:44 Ve sonra birbiri ardından elçilerimizi gönderdik: (öyle ki,) bir ümmete kendi peygamberi gelmeye görsün, o'nu hemen yalanladılar; ve bu yüzden Biz de onları birbiri peşinden yok edip hepsini efsaneye çevirdik: uzak olsun, inanmayanlar toplumu! 23:45 VE SONRA, Musa ve kardeşi Harun'u, mesajlarımızla ve apaçık bir yetkiyle 23:46 Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik; fakat bunlar büyüklük tasladılar; zaten (oldum olası) kendilerini büyük gören bir toplumdu bunlar. 23:47 Nitekim şöyle dediler: "Soydaşları bizim kölelerimiz olduğu halde, bizim gibi ölümlü olan bu iki insana mı inanacağız yani?" 23:48 İşte böyle (diyerek) bu iki (elçiyi) yalanladılar ve böylece helak edilenlerin arasındaki yerlerini aldılar: 23:49 Oysa, belki doğru yolu tutarlar diye Musa'ya kitap vermiştik. 23:50 Ve (Musa'yı nasıl onurlandırdıysak) Meryem oğlunu ve anasını da (rahmetimiz için) bir sembol kıldık: Ve o'nların her ikisini de ebedî esenliğin, berrak çeşmelerin bulunduğu yüce bir makama eriştirdik. 23:51 SİZ EY ELÇİLER! Dünya hayatının temiz ve meşru nimetlerinden payınızı alın; ve dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyun; ve bilin ki, yaptığınız her şeyi eksiksiz biliyorum. 23:52 Muhakkak ki, bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir; çünkü hepinizin Rabbi Benim; öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! 23:53 Ama (sizi izlediklerini söyleyen toplumlar) aralarındaki bu birliği bozup parça parça oldular; her hizip (ancak) kendi benimsediği (öğretinin dar ve katı kalıpları) içinde rahat soluk alır oldu. 23:54 Fakat onları bir vakte kadar, kendi cehaletlerine gömülmüş olarak, kendi hallerine bırak. 23:55 Kendilerine mal mülk ve çocuklar vermekle, sanıyorlar mı ki, 23:56 onları (kendi anlayışlarına göre) iyi ve yararlı (bildikleri) şeylerde yarıştırmak (istiyoruz)? Hayır, onlar (yanıldıklarının) farkında değiller! 23:57 Ama, Rablerinden korkarak kendilerini saygı ve duyarlık içinde tutanlar, 23:58 Rablerinin mesajlarına inananlar, 23:59 Rablerinden başka hiçbir varlığa tanrısal nitelikler yakıştırmayanlar, 23:60 sonunda Rablerine dönecekleri düşüncesi içinde kalpleri titreyerek vermeleri gerekeni verenler: 23:61 işte böyleleridir, hayırlarda yarışan kimseler ve (bu konuda başka herkesi) geçecek olanlar! 23:62 Biz hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyiz; ve katımızda (insanların ne yaptığı, ne yapabileceği konusunda) gerçeği söyleyen bir kitap bulunmaktadır; binaenaleyh, kimseye haksızlık yapılmayacaktır. 23:63 AMA, (din ve inanç birliğini bozanlara gelince,) onların kalpleri bütün bu gerçeklerden yana aymazlık içindedir! Fakat, onların (içlerinde) bu (bozgunculuk eğiliminden) başka (daha kötü) eylemlere kalkışma (eğilimleri) de var; ve onlar bu tür eylemlere devam edip gidecekler; 23:64 öyle ki, sonunda, onların arasından bolluk, genişlik içinde dalıp gitmiş olanları azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman yalvarıp yakarmaya başlayacaklar. 23:65 (Fakat onlara:) "Boşuna yalvarıp yakarmayın bugün; çünkü, Bizden asla yardım görecek değilsiniz!" (denecektir). 23:66 "Size mesajlarım tekrar tekrar okunduğunda, siz (her defasında) ökçelerinizin üzerinde dönüveriyor 23:67 (ve) büyüklük taslayaraktan gecelerinizi olur olmaz şeyler konuşarak geçiriyordunuz." 23:68 Peki, onlar (Allah'ın bu) sözünü anlamaya hiç çalışmadılar mı? Yahut geçip gitmiş atalarına hiç gelmeyen bir şey mi geldi onlara? 23:69 Yoksa bunlar kendi elçilerini tanımıyorlar da, onun için mi o'nu inkar ediyorlar? 23:70 Yahut "Onda delilik var!" mı diyorlar? Oysa, o onlara gerçeğin tâ kendisini getirdi ama gerçek onlardan çoğunun işine gelmez! 23:71 Fakat, gerçek onların arzu ve emellerine uyacak olsaydı, şüphesiz gökler ve yer içindekilerle beraber yıkılır giderdi! Oysa, Biz (bu ilahî mesajda) onlara akılda tutmaları gereken her şeyi ulaştırdık; ne var ki, kendilerine bahşedilen bu hatırlatıcı mesajdan (umursamazlıkla) yüz çevirdiler! 23:72 (Ey Muhammed,) yoksa onlardan dünyevî bir karşılık mı istiyorsun? Fakat (bilmelidirler ki) Rabbinin vereceği karşılık en iyisidir; çünkü rızık verenlerin en iyisi O'dur! 23:73 Ve, doğrusu sen onları gerçekten dosdoğru bir yola çağırıyorsun; 23:74 ama, ahirete inanmamakta direnenler ister istemez bu yoldan sapmaktalar. 23:75 Onlara merhamet edip (bu dünyada) başlarına gelebilecek darlık ve sıkıntıyı giderecek olsak, onlar yine de, o kurumlu azgınlıkları içinde körcesine bocalayıp dururlar. 23:76 Ve gerçek şu ki, Biz onları azapla da sınadık, ama onlar yine de Rablerine boyun eğmediler; (bundan sonra da bağışlanma için) yalvarıp yakaracak değiller; 23:77 tâ ki, Biz onların önünde (ceza gününe has) zorlu bir azabın kapısını açıncaya kadar; işte ancak o zaman bütün ümitlerini kaybediverirler. 23:78 (EY İNSANLAR! Rabbinizin mesajlarına kulak verin,) çünkü, sizi işitme duyusuyla, görme duyusuyla, düşünme-hissetme yeteneğiyle donatan O'dur; (yine de) ne kadar az şükrediyorsunuz! 23:79 Sizi çoğaltıp yeryüzüne yayan da O'dur; ve sonunda toplanıp O'na döndürüleceksiniz. 23:80 Hayatı bağışlayan ve ölüme hükmeden O'dur; geceyle gündüzün birbirini kovalaması O'nun buyruğuyladır. Öyleyse, artık aklınızı kullanmayacak mısınız? 23:81 Hayır, onlar sadece geçip gitmiş insanların söylediği şeyi söylerler: 23:82 "Biz öldükten, toza toprağa, kemiğe dönüştükten sonra, yeniden diriltileceğiz, öyle mi?" derler. 23:83 "Gerçek şu ki, bize de, bizden önce atalarımıza da aynı şey vaad edilmişti! Eskilerin masallarından başka bir şey değil bu!" 23:84 De ki: "Peki, yeryüzü ve orada var olanlar kimin, öyleyse? Biliyorsanız (hadi, söyleyin bana)!" 23:85 "Allah'ın!" diye cevap vereceklerdir. De ki: "Peki, (Allah'ın birliğini, eşsiz-ortaksız olduğunu) kendiliğinizden hatırlamayacak mısınız artık?" 23:86 De ki: "Peki, kimdir yedi kat göğü yerinde tutan ve yüce kudret tahtında hükümran olan?" 23:87 Diyeceklerdir ki: "Allah!" De ki: "Peki, artık O'na karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" 23:88 De ki: "Her şeyin yönetimini elinde tutan; koruyup kollayan ama kendisine karşı (kimsenin) korunup kollanamayacağı kimdir? Biliyorsanız, (hadi, söyleyin bana)!" 23:89 "Allah!" diye cevap vereceklerdir. De ki: "Peki, o halde, nasıl böyle aldatılabilirsiniz?" 23:90 Hayır, Biz onlara hakkı ulaştırdık; buna rağmen onlar yine de yalanı tercih ediyorlar! 23:91 Allah asla çocuk edinmemiştir, ne de O'nunla beraber başka bir tanrı vardır: (çünkü, eğer başka herhangi bir tanrı) olsaydı, her tanrı kendi yarattığı âlemi kendinden yana çeker ve şüphesiz her biri diğerine baskın çıkmaya çalışırdı! Sınırsız kudret ve yüceliğiyle Allah, onların tasavvur ve tanımlama yoluyla yakıştırdıkları şeylerden mutlak olarak uzaktır; 23:92 O kullarının algı ve tasavvurlarının erişemediği şeyleri de, onların akıl ve duyu yoluyla tanıklık edebildikleri şeyleri de künhüyle bilir; ve bunun içindir ki, onların Kendisine yakıştırdıkları her türlü eşten ve ortaktan mutlak olarak yücedir! 23:93 DE Kİ: "Ey Rabbim! (Sana baş kaldıranların) vaad edildikleri azabın gerçekleşmesine tanık olmamı diliyorsan, 23:94 Rabbim, o zaman, benim de bu zalim insanlardan biri olmama izin verme!" 23:95 (İşte böyle dua et) çünkü, şüphesiz Biz, onlara vaad ettiğimiz (azabın, bu dünyada dahî gerçekleşmesine) seni tanık kılacak güçteyiz! 23:96 (Fakat, onlar ne söylerlerse, ya da ne yaparlarsa yapsınlar, sen yine de onların işlediği) kötülüğü, en iyi yol hangisi ise, onunla sav: (çünkü) onların (Bize) yakıştırageldikleri şeyleri en iyi bilen Biziz. 23:97 Ve de ki: "Ey Rabbim! Tüm kötü dürtülerin kışkırtmalarına karşı Sana sığınıyorum! 23:98 Rabbim, onların bana yaklaşmalarından da Sana sığınıyorum!" 23:99 (ÖLÜMDEN sonraki hayata inanmamakta direnip de kendi kendilerini aldatanlardan) herhangi birine sonunda ölüm gelip çatınca: "Ey Rabbim!" der, "Beni (hayata) geri döndür, izin ver döneyim 23:100 de (daha önce) gözardı ettiğim konularda dürüst ve erdemli işler göreyim!" Yoo, onun söylediği, şüphesiz, yalnızca (boş ve anlamsız) bir sözden ibarettir; çünkü (bir kere dünyayı terk etmiş bulunanların) ardında, yeniden diriltilecekleri Gün'e kadar (aşılması imkansız) bir (ölüm) engeli bulunmaktadır! 23:101 Ve sonra, (kıyamet) sûru üflendiği zaman, o Gün artık ne aralarındaki kan bağları işe yarayacaktır ne de birbirlerine (olup biten hakkında) soru sorabileceklerdir. 23:102 Ve (o Gün, iyi eylem ve davranışları) tartıda ağır gelen kimseler; işte kurtuluşa erişecek olanlar böyleleridir. 23:103 Ama tartıda hafif çekenlere gelince; işte, cehennemde yerleşip kalmak üzere kendi kendilerine yazık edenler de böyleleridir; 23:104 ateş onların yüzlerini kavuracak ve dudakları acıdan çarpılmış olarak orada kalakalacaklar. 23:105 (Ve Allah onlara:) "Mesajlarım size ulaştırılmamış mıydı ve siz de onları yalanlayıp durmamış mıydınız?" (diyecek). 23:106 "Ey Rabbimiz!" diye yakaracaklar, "Bize kötü talihimiz galebe çaldı ve biz de bu yüzden eğri yola saptık! 23:107 Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar, eğer tekrar (günaha) dönersek, o zaman, gerçekten zalim kimseler oluruz!" 23:108 (Fakat Allah onlara:) "Kalın kaldığınız yerde (bu bayağılığınızla)! Ve Benimle bir daha asla konuşmayın!" diyecek. 23:109 "Bakın, kullarımın arasında, 'Ey Rabbimiz! Biz (Sana) inandık; öyleyse, bizim günahlarımızı bağışla ve bize acı, çünkü gerçek acıyan(ımız), esirgeyen(imiz) Sensin! diyenler de vardı; 23:110 fakat siz onları alay konusu yaptınız; öyle ki, bu sonunda size Beni anmayı büsbütün unutturdu; çünkü hep gülüp durdunuz onlara. 23:111 (Ama,) bakın, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü bugün onları mükafatlandırdım: işte, bahtiyar olacak olanlar böyleleridir!" 23:112 (Ve Allah, azaptakilere:) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye soracak. 23:113 "Orada bir gün kaldık, yahut bir günden daha az; bunu (zamanı) saymasını bilenlere sor..." diye cevap verecekler. 23:114 (Bunun üzerine, Allah:) "Orada sadece az bir vakit kaldınız; bunu bir bilseydiniz! 23:115 Sizi boş ve anlamsız bir oyun için yarattığımızı ve Bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyordunuz?" 23:116 ÖYLEYSE, artık (bilin ki) Allah yüceler yücesidir; mutlak hüküm ve egemenlik Sahibidir; Nihaî Gerçektir; O'ndan başka tanrı yoktur; çok yüce, çok cömert hükümranlık makamının Sahibi O'dur! 23:117 Öyleyse artık, kim ki, hakkında hiçbir delile sahip olmadığı halde Allah'la beraber başka bir tanrıya yakarırsa bunun hesabını Rabbinin katında mutlaka verecektir; (ve) şüphesiz, hakkı böylece inkar etmiş olanlar asla kurtuluşa, esenliğe erişemeyeceklerdir! 23:118 Öyleyse, (ey inanan kişi,) de ki: "Rabbim! (Beni) bağışla, (bana) acı; çünkü gerçek acıyan, esirgeyen Sensin!" 24:1 YÜCELERDEN indirdiğimiz, açık ve kesin hükümlerle vaz'ettiğimiz bir suredir bu; bu (sure)de (de) apaçık mesajlar indirdik ki belki ders alır da aklınızda tutarsınız. 24:2 İMDİ, zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun ve eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorsanız, onlara karşı duyduğunuz acıma, sizi Allah'ın bu yasasını uygulamaktan alıkoymasın; ve inananlardan bir topluluk da onların cezalandırılmalarına şahit olsun. 24:3 (Onların her ikisi de eşit derecede suçludur:) zina yapan erkek ancak zina yapan bir kadınla -yani, (kendi cinsel arzularını) tanrılaştıran bir kadınla- birleşir; zina yapan kadın da ancak zina yapan bir erkekle -yani, (kendi cinsel arzularını) tanrılaştıran erkekle- birleşir: bu (birleşme) müminlere yasak edilmiştir. 24:4 İffetli kadınları (zinayla) suçlayıp sonra da (bu suçlamayı doğrulayıcı yönde) dört şahit getiremeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun; bundan böyle hiçbir zaman onların şahitliğini kabul etmeyin; çünkü bunlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir! 24:5 Ancak, bundan sonra (yaptığından ötürü) tevbe edip kendini düzeltenler (bu kısıtlamanın dışındadır); çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 24:6 Kendi zevcelerini zinayla suçlayan, fakat kendilerinden başka şahitleri olmayan kimselere gelince; bu (suçlamayı yapanların) her biri doğru söylediklerine dair dört kere Allah'ı şahit tutsunlar, 24:7 ve beşincisinde de, (bu suçlamayı yapan kişi), eğer yalancılardansa, Allah'ın lânetine razı olduğunu (ifade etsin). 24:8 Ve (suçlanan kadına gelince,) onun, kocasının yalan söylediğine dair Allah'ı dört defa şahit tutması (bu suça verilecek) cezayı ondan giderir; 24:9 ve beşincisinde, kocası doğruyu söylüyorsa, Allah'ın gazabına razı olduğunu (ifade etmesidir). 24:10 YA ALLAH'IN üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı! (Ya) Allah hikmet ve adaletle hükmeden bir tevbe kabul edicisi olmasaydı..! 24:11 Başkalarını yalan yere iffetsizlikle suçlayanlar içinizden bir güruhtur; (fakat, siz, bu haksız suçlamaya maruz kalanlar,) bunu kendiniz için kötü bir şey sanmayın; tersine bu sizin için hayırdır! (İftiracılara gelince,) onların her biri (böyle yaparak) işledikleri günahın yükünü taşıyacaklardır; ve onlardan bu (günahın) işlenmesinde başı çekenleri vahim bir azap beklemek-tedir! 24:12 Böyle bir (söylenti) işittiğiniz zaman, (siz) inanan erkek ve kadınların, birbirleri hakkında iyi zan besleyip de, "Bu düpedüz bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi? 24:13 (Bu asılsız isnadı ileri sürenlerden) iddialarını doğrulamak için dört şahit getirmeleri(ni istemeniz) gerekmez miydi? Çünkü, bu şehadeti sağlamadıkları sürece, Allah katında yalancı olanlar işte böyleleridir! 24:14 Eğer bu dünyada da, ahirette de Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinizde olmasaydı bulaştığınız bu (iftiradan) ötürü size gerçekten büyük bir azap dokunurdu; 24:15 hem de, onu tam dilinize doladığınız ve doğru bilgi sahibi olmadığınız konuda, bu Allah katında son derece önemli olduğu halde, hafife alıp ileri geri konuştuğunuz zaman! 24:16 Ve (bir kez daha): Böyle bir (söylentiyi) işittiğiniz zaman "Bu konuda konuşmak bize düşmez; kudret ve yüceliğinde sınırsız olan Sensin; şüphesiz bu çok kötü bir iftiradır!" demeniz gerekmez miydi? 24:17 Eğer mümin kimselerseniz, Allah size böyle bir (günaha) bir daha asla bulaşmamanızı öğütler; 24:18 çünkü Allah mesajlarını size apaçık bildiriyor; çünkü Allah, doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir! 24:19 Müminler arasında çirkin söylentilerin yayılmasından hoşlananları bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap beklemektedir; çünkü (her şeyin önünü sonunu) Allah biliyor, ama siz bilmiyorsunuz. 24:20 Ya Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinizde olmasaydı; (ya) Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek şefkat Sahibi olmasaydı..! 24:21 SİZ EY imana erişenler! Şeytan'ın adımlarını izlemeyin; çünkü, kim ki Şeytan'ın adımlarını izlerse, bilsin ki, o yalnızca çirkin ve iffetsiz olanı, akla ve sağduyuya aykırı olanı emreder. Ve eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı sizden hiç biriniz asla saffetini koruyamaz, arınamazdı. Ama (gerçek şudur ki,) dilediği kimseyi arındıran, temize çıkaran Allah'tır. Çünkü Allah hem her şeyi bilen, hem de her şeyi işitendir. 24:22 Bunun içindir ki, (haksız iftiralara uğramış olsalar bile,) içinizden (Allah'ın) bolluk ve genişlik bahşetmiş olduğu kimseler yakınlarına, düşkünlere ve kötülük diyarından Allah için göç eden kimselere yardımdan el çekmesinler; onları affedip geçsinler. (Öyle ya,) Allah'ın da sizi bağışlamasını istemez misiniz; (hem de) Allah'ın çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcı olduğunu (gördüğünüz halde)? 24:23 Fakat, gerçek şu ki, dalgınlık ya da dikkatsizlik göstermiş olsalar da iffetli ve inanmış olan kadınlara asılsız isnadlarda bulunan (ve günahlarından ötürü tevbe etmeyen) kimseler bu dünyada da, ahirette de (Allah'ın bağış ve kayrasından) uzak tutulacaklardır; ve can yakıcı bir azap beklemektedir böylelerini, 24:24 o Gün ki, kendi dilleri, elleri ve ayakları bütün (bu) yaptıklarını (açığa vurarak) onların aleyhine şahitlik edecektir! 24:25 O Gün Allah, onlara hak ettikleri karşılığı tam olarak ödeyecek ve onlar da (yapılıp edilenlerin gerçek mahiyetini) açığa vuran apaçık ve Nihaî Gerçek'in yalnızca Allah olduğunu (böylece) öğrenecekler. 24:26 (Kural olarak,) yozlaşmış kadınlar yozlaşmış erkeklere; yozlaşmış erkekler de yozlaşmış kadınlara yaraşır. Tıpkı lekesiz kadınların lekesiz erkeklere; lekesiz erkeklerin de lekesiz kadınlara yakıştığı gibi. (Allah, bu sonrakilerin,) haklarında çıkarılan kötü söylentilerin hepsinden masum ve uzak olduklarını (bildiğine göre), günahlarından ötürü bağışlanma ve büyük/üstün bir rızık onların hakkıdır! 24:27 SİZ EY imana erişenler! Kendi evlerinizden başka evlere sakinlerinden izin almadan, onlara selâm vermeden girmeyin. Eğer (karşılıklı haklarınızı) dikkate alacak olursanız bu (öğüt) sizin kendi iyiliğiniz içindir. 24:28 Öyleyse, (evde) kimseyi bulamadığınız takdirde, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin ve size "dönün" denirse dönün. Bu sizin (töhmet altına girmemeniz) için en uygun davranış tarzıdır; çünkü, Allah edip-eylediğiniz her şeyi bilir. 24:29 (Öte yandan,) içinde oturulmayan ama kamusal amaçlarla kullanılan evlere girmenizde bir sakınca yoktur; fakat (yine de aklınızdan çıkarmayın ki,) Allah, açıkça yaptıklarınızı da, gizlediklerinizi de bütünüyle bilmektedir. 24:30 İNANAN erkeklere söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar; temiz ve erdemli kalmaları bakımından en uygun davranış tarzı budur. (Ve) Şüphesiz Allah onların (iyi ya da kötü) işledikleri her şeyden haberdardır. 24:31 İnanan kadınlara söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar; (örfen) görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmasınlar; ve bunun için, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Cazibe ve güzelliklerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan, yahut yasal olarak sahip oldukları kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar; ve (yürürken) gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek şekilde ayaklarını yere vurmasınlar. Ve siz, ey müminler, hepiniz topluca, günahkarca davranışlardan dönüp Allah'a yönelin ki kurtuluşa, esenliğe erişesiniz! 24:32 VE İÇİNİZDEN bekar olanları ve kadın ya da erkek kölelerinizden (evlenmesi) uygun olacak olanları evlendirin. (Evlenmeye niyeti olanlar) yoksul iseler, (bu sizi kaygılandırmasın,) Allah onları lütfuyla destekleyecektir. Çünkü, Allah her şeyin aslını eksiksiz bilmekte (ve bu itibarla herkesi bağış ve kayrasıyla) kuşatmaktadır. 24:33 Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lütfuyla bu imkanı verinceye kadar iffetli davransınlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz kimselerden azatlık sözleşmesi yap-mak isteyen olursa, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız bu sözleşmeyi onlar için yazın; ve Allah'ın size bahşettiği kendi zenginliğinden onlara (paylarını) verin. Ve eğer evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın, dünya hayatının geçici hazları peşine düşerek, (hürriyeti sizin elinizde bulunan) cariyelerinizi fuhşa zorlamayın; kim onları buna zorlarsa, bilsin ki, maruz kaldıkları bu zorlanmadan ötürü, Allah (onları) acıyıp esirgeyecek ve bağışlayacaktır! 24:34 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz size gerçeği bütün açıklığıyla gösteren mesajlar, sizden önce geçip gitmiş toplumlar(ın başına gelenler)den bir (nice) ders ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için bir (nice) öğüt indirdik. 24:35 Allah göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûru içinde kandil bulunan bir oyuk(tan yayılan ışığa) benzer. O kandil ki sırça fânûs içindedir; o fânûs ki, inci (gibi parıldayan) bir yıldızdır sanki! Ve o kandilin yakıtı, ne doğuda ne de batıda eşine rastlanmayan mübarek bir zeytin ağacından alınmaktadır. Ve o ağacın yağı (öyle arı-duru, öyle parlak ki) neredeyse ateş değmeden de ışık verecek: Nûr üstüne nûr! Allah, (erişmek isteyeni) nûruna eriştirir; işte (bunun içindir ki) Allah insanlara örnekler vermektedir; çünkü her şeyi bütün boyutlarıyla (yalnızca) Allah bilir. 24:36 İÇLERİNDE (yalnız) kendi ismi anılsın diye Allah'ın yükseltilmelerine izin verdiği evlerde O'nun kudret ve yüceliğini sabah akşam dile getiren (öyle) 24:37 kimseler (vardır ki,) bunları ne ticaret ne de kazanma hırsı Allah'ı anmaktan, salâtta devamlı ve duyarlı olmaktan, arınmak için verilmesi gerekeni vermekten alıkoyabilir; böyleleri kalplerin ve gözlerin dehşetle döneceği Gün'den korkarlar; 24:38 (Ve ancak böyleleri) Allah('ın kendilerini) yapıp-ettiklerinin en iyisi, en güzeliyle ödüllendireceğini ve onlara, lütuf ve cömertliğinden, (hak ettiklerinden de) fazlasını vereceğini (umabilirler); çünkü dilediğine hesapsız rızık bahşeden (yalnızca) Allah'tır. 24:39 Fakat hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince, onların yapıp-ettikleri çölde (görülen) serap gibidir; susayan kişi su(yu gördüğünü) sanır; ama (gördüğü şeye) yaklaşınca orada hiçbir şey bulamaz; bunun yerine, yanında (her zaman) Allah'ı(n hâzır ve nâzır olduğunu) ve sonunda hesabını eksiksiz göreceğini fark eder; çünkü Allah hesapta çok (dakik ve) hızlıdır! 24:40 Yahut (onların yapıp-ettikleri) engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir; (öyle bir deniz ki) üst üste kopan dalgalar ve tepedeki (kara) bulutlar o karanlığı daha da arttırıyor: kat kat, üst üste karanlıklar..! (öyle ki, ) insan, çıkarıp (baksa), neredeyse kendi elini dahi göremez; öyle ya, Allah'ın aydınlatmadığı kimse için ışık (bulma umudu) yoktur! 24:41 GÖKLERDE ve yerde var olan bütün yaratıkların, kanatlarını yayarak uçan kuşların, (hepsinin) Allah'ın sınırsız kudret ve yüceliğini dile getirdiklerini görmüyor musun? Gerçek şu ki, Allah'a nasıl yönelip niyaz edeceklerini, O'nun yüceliğini nasıl dile getireceklerini (bunların) hepsi bilmektedirler; ve Allah da onların edip-eylediği her şeyi tam olarak bilmektedir; 24:42 Çünkü, göklerin ve yerin egemenliği Allah'a aittir ve bütün yollar Allah'a varmaktadır. 24:43 Görmüyor musun, bulutları sürükleyen, sonra onları birbiri üzerine yığan ve derken senin onların bağrından boşaldığını gördüğün yağmuru yağdıran Allah'tır. Ve gökten doluyla yüklü (bulut) dağları indiriveren ve onların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırır(ken) dilediği kimseyi doluya uğratan, dilediği kimseden de onu uzak tutan Allah'tır! 24:44 Geceyle gündüze yer değiştiren Allah'tır; ve bunda da görmesini bilenler için, şüphesiz, (çıkarılacak) bir ders vardır! 24:45 Ve bütün canlıları sudan yaratan Allah'tır; öyle ki, kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayağı, kimi de dört ayağı üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır; çünkü O, gerçekten de her şeye kâdirdir. 24:46 GERÇEK ŞU Kİ, Biz gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan mesajlar indirdik; fakat, yine de Allah (doğru yola gerçekten ulaştırılmak) isteyen kimseyi doğru yola eriştirir. 24:47 Çünkü, (niceleri) "Allah'a ve Rasûl'e inandık, itaat ettik!" derler de, sonra onlardan bir kısmı, bu (sözlerine) rağmen, (doğru yoldan) geri dönerler; işte böyleleri hiçbir zaman (gerçek) müminler değillerdir. 24:48 Ve (böyleleri) aralarında (ilahî kitap hüküm versin diye Allah'a ve O'nun Rasûl'üne çağırıldıklarında, onlardan bir kısmı hemen yüz çevirir; 24:49 ama (bu yüz çevirenler) bir de hüküm kendilerinden yana gözükmeye görsün, hemen boyun eğerek kabul ederler! 24:50 Bunların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa (bunun ilahî mesaj olduğundan) şüphe mi ediyorlar? Yahut Allah'ın ve Elçisi'nin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, (kendilerine) haksızlık yapan onların (yine) kendileridir! 24:51 Aralarında (ilahî kitap) hüküm versin diye Allah'a ve O'nun Elçisi'ne çağırıldıkları zaman müminlerin söyleyeceği tek söz: "İşittik ve itaat ettik!" sözü olmalıdır; kurtuluşa, esenliğe ulaşan kimseler de işte böyleleridir: 24:52 Çünkü, Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne itaat edenler, Allah'tan korkup O'na karşı sorumluluk duyanlar; işte bunlardır, (nihaî) zafere erişecek olanlar! 24:53 (İki yüzlü kimselere gelince,) böyleleri, kendilerine emredersen, (savaş için) mutlaka çıkacaklarına (ve kendilerini bu işe adayacaklarına) var gücüyle yemin ederler. De ki: "Yemin etmeyin! (Sizden bütün istenen, Allah'ın mesajına) güzelce boyun eğmektir. Şüphesiz, Allah yaptıklarınızdan bütünüyle haberdardır!" 24:54 De ki: "Allah'a itaat edin ve Rasûl'e itaat edin". Ve eğer (Rasûl'den) yüz çevirirseniz (bilin ki) o yalnız kendi yükümlülüklerinden sorumlu tutulacak, siz de yalnız kendi yükümlülüklerinizden sorumlu tutulacaksınız; ama eğer o'na itaat ederseniz doğru yola erişirsiniz. Ayrıca, Rasûl'e düşen yalnızca (kendisine indirilen mesajı) açıkça duyurmaktır. 24:55 Allah, imana erişip dürüst ve erdemli davranışlarda bulunanlara, tıpkı kendilerinden önce gelip geçen (bazı toplumları) egemen kıldığı gibi, onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına; onları üzerinde görmekten hoşnut olduğu dini onlar için kuvvetle kökleştireceğine ve çektikleri korkulardan, kaygılardan sonra onları mutlaka güvenli bir duruma kavuşturacağına dair söz vermiştir; çünkü (böyleleri yalnız) Bana kulluk eder, Benden başkasına tanrısal güçler ve nitelikler yakıştırmazlar. Artık (bütün) bu (açıklamalardan) sonra da hakkı inkar yolunu seçenler, günaha gömülüp gitmiş olanların tâ kendileridir! 24:56 Öyleyse, (ey inananlar,) salâtta devamlı ve duyarlı olun; arınmak için verilmesi gerekeni verin ve Rasûl'e itaat edin ki esirgenip korunasınız. 24:57 (Ve) hakkı inkara şartlanmış olan kimseler de (hak ettikleri cezayı) bu dünyada (bulmasalar bile, nihaî yargıdan) kaçabileceklerini zannetmesinler: Çünkü onların (öte dünyada) varacakları yer ateştir; gerçekten de, varılacak ne kötü bir sondur bu! 24:58 SİZ EY imana erişenler! Meşru şekilde sahip olduğunuz kimseler, içinizden henüz ergenlik çağına varmamış olanlar, günün şu üç vaktinde, sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekildiğiniz zaman ve yatsı namazından sonra yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler; bu üç vakit mahremiyetinizin korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir! 24:59 Aranızdaki çocuklar ergenlik çağına girdikleri zaman da, öteki yetişkinlerin yaptığı gibi, (evinize yahut belirtilen vakitlerde odanıza girmek istediklerinde, her defasında) sizden izin istesinler. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır; çünkü O doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir! 24:60 VE (BİLİNKİ) artık cinsî arzu duymayacak kadar kocamış kadınların, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmak niyeti taşımaksızın (dış) giysilerini çıkarmalarında bir sakınca yoktur. Ama böylelerinin bile sakınmaları kendileri için daha hayırlı olur. Allah, mutlak ve sınırsız bilgi sahibi olarak, her şeyi işitmektedir. 24:61 (EY MÜMİNLER, hepiniz birbirinizle kardeşsiniz; bunun içindir ki) kör için (sıhhatli olan kimselerden yardım kabul etmekte) bir sakınca yoktur; topal için bir sakınca yoktur; hasta için bir sakınca yoktur; sizin için de, (çocuklarınızın) evlerinde, yahut babalarınızın evlerinde, yahut analarınızın evlerinde, yahut karındaşlarınızın evlerinde, yahut bacılarınızın evlerinde, yahut amcalarınızın evlerinde, yahut halalarınızın evlerinde, yahut dayılarınızın evlerinde, yahut teyzelerinizin evlerinde yahut anahtarı size emanet edilmiş olan (evlerde), yahut bir arkadaşınızın (evinde) yiyip içmenizde bir sakınca yoktur. Bir arada yahut ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca yoktur. Ama bu evlerden (herhangi birine) her girdiğinizde Allah katından bolluk, bereket ve esenlik dileyerek birbirinize mutlaka selâm verin. Allah mesajlarını size işte böyle açıklıyor ki, belki aklınızı kullanmayı (öğrenirsiniz). 24:62 (GERÇEK) MÜMİNLER öyle kimselerdir ki Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne yürekten inanırlar ve o'nunla bütün cemaati ilgilendiren bir mesele için bir araya geldiklerinde (hangi karara varılacak olursa olsun) o'nun iznini almadıkça ayrılmazlar. Gerçekten de, senden izin al(madıkça karara bağlanan eylemden geri durmay)anlar, işte Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne (yürekten) inananlar böyleleridir! Bunun içindir ki, onlar kendi bazı özel işleri için senden izin istedikleri zaman, uygun gördüğün kimselere bu izni ver; ve Allah'tan onlar için bağışlanma dile; çünkü Allah, şüphesiz, çok acıyan esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır! 24:63 RASÛL'ÜN size yaptığı çağrıyı birbirinize yaptığınız çağrı(lar)la bir tutmayın sakın; gerçek şu ki, Allah, hissettirmeden aranızdan sıyrılmak isteyenleri biliyor; öyleyse, O'nun buyruğuna karşı gelmek isteyenler, başlarına (bu dünyada) bir belanın, bir güçlüğün ya da (öte dünyada) can yakıcı bir azabın gelmesinden korksunlar! 24:64 Unutmayın, göklerde ve yerde var olan her şey Allah'a aittir; (ve dolayısıyla) sizin içinde bulunduğunuz durumu ve güttüğünüz amacı çok iyi bilmektedir O! Ve (yaşayan herkes) bir gün O'na geri dönecek; ve o zaman O, (hayattayken) yapıp-ettikleri her şeyi kendilerine haber verecek; çünkü, Allah her şeyi bütün gerçeğiyle bilir. 25:1 BÜTÜN İNSANLIĞA bir uyarı olsun diye kuluna hakkı bâtıldan ayırıcı bir ölçü indiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir! 25:2 O ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir; soy-sop edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O'dur. 25:3 Hal böyleyken, yine de O'nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan; ne kendilerinden bir darlığı uzaklaştıracak ne de kendilerine bir yarar sağlayacak güce sahip olmayan; ne ölüm üzerinde, ne hayat üzerinde, ne de ölümden sonra kalkış üzerinde herhangi bir etkisi bulunmayan birtakım düzmece tanrılara kulluk ediyorlar. 25:4 Üstelik, hakkı inkara şartlanmış olanlar: "Bu (Kuran) doğruyu çarpıtıp yalanı ve sahteyi ortaya çıkaran başka bir topluluğun yardımıyla o'nun (kendisinden) uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir" deyip duruyorlar. 25:5 Ayrıca, "Onun, sabah akşam kendisine okunsunlar diye yazdırdığı eskilerin masalları, efsaneleridir bu!" diyorlar. 25:6 De ki: "Göklerin ve yerin bütün sırlarını bilen (Allah) indirdi onu! Doğrusu O, çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!" 25:7 Ama onlar yine de şöyle diyorlar: "Bu nasıl peygamber ki (diğer ölümlüler gibi) yiyip içiyor, çarşı-pazar dolaşıyor? Onunla beraber bir uyarıcı olarak (görünür) bir melek gönderilseydi ya! 25:8 Yahut kendisine (Allah tarafından) bir hazine verilseydi, yahut (zahmetsiz) yiyip içtiği (tılsımlı) bir bahçesi olsaydı ya!" Ve bu zalimler (birbirlerine): "Eğer (Muhammed'e) uyacak olsaydınız, büyülenmiş bir adamdan başkasına (uymuş, olmazdınız)!" diyorlar. 25:9 (Ey Rasûl,) seni benzettikleri şeye bak! Zaten onlar bir kere yoldan çıkmış bulunuyorlar, bir daha da (doğru) yolu bulamayacaklar! 25:10 Dilerse sana, (onların dile getirdiği) bu şeylerden daha hayırlısını -içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçeler- verebilecek ve senin için köşkler, konaklar yapabilecek olan (Allah) ne yüce, ne cömerttir! 25:11 (O inkarcılara gelince;) onlar asıl Son Saat'in (geleceğini) yalanladılar! Oysa, Biz Son Saat gerçeğini yalanlayanlar için harlı bir ateş hazırlamışızdır: 25:12 O ateş uzaktan karşılarına çıkınca onun öfkeli kükremesini ve uğultusunu işitecekler; 25:13 ve birbirlerine bağlı olarak daracık bir yerden onun içine atıldıkları zaman, orada o an yok olup gitmek için yakaracaklar! 25:14 (Ama o zaman onlara denecek ki:) "Bugün bir defada yok olup gitmek için değil, defalarca yok olup gitmek için yakarın, bakalım!" 25:15 De ki: "(Şimdi söyleyin,) bu mu daha hayırlı, yoksa Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara bir mükafat ve yerleşme yeri olarak vaad edilen ebedî cennet mi? 25:16 O cennet ki, orada istedikleri her şeye ulaşırlar ve orada sonsuza kadar yaşayıp giderler; bu, Rabbinin (insan için her zaman) istenmeye değer bir vaadidir". 25:17 FAKAT (Rabbinin birliğini unutan kimselere gelince,) o Gün (Rabbin) onları ve onların Allah yerine kul-köle oldukları varlıkları bir araya toplayacak ve (kendilerine tanrısal nitelikler yakıştırılan bu varlıklara): "Bu kullarımı siz mi yoldan çıkardınız, yoksa onların kendileri mi doğru yoldan ayrıldılar?" diye soracak. 25:18 Onlar: "Sınırsız kudret ve yüceliğinle Seni tenzîh ederiz!" diye cevap verecekler, "Senden başka dostlar, efendiler edinmek bize yakışmazdı! Fakat, (bunlara gelince-) Sen bunlara ve babalarına dünya hayatının tadını çıkarmaları için fırsat verdin; öyle ki, onlar da sonunda (Seni) anmayı büsbütün unuttular; çünkü bunlar her türlü iyilikten yoksun kimselerdi". 25:19 (Bunun üzerine, Allah da, müşriklere): "İşte (sizin tanrı yerine koyduğunuz kimseler, geçmişte) ileri sürdüğünüz iddiaların yalan olduğunu ortaya koydular" diyecek, "artık ne (hak ettiğiniz azabı) savuşturabilirsiniz, ne de kendinize bir destek bulabilirsiniz! Çünkü içinizden her kim (böyle bir) kötülük işlemişse, ona büyük bir azap tattıracağız!" 25:20 (EY MUHAMMED,) Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan (ölümlü) insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. (Böyle yaparak, ey insanlar,) kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık (ki,) sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa,) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir! 25:21 Fakat Bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyen kimseler: "Bize niçin melekler gönderilmedi?", yahut "Neden Rabbimizi görmüyoruz?" diye sorup duruyorlar. Gerçek şu ki, onlar büyük bir küstahlıkla (Allah'ın mesajına karşı böylece) burunlarını dikerek kendilerini onulmaz bir büyüklük duygusuna kaptırmış bulunuyorlar! 25:22 (Oysa,) melekleri görecekleri Gün (gelip çatınca), o Gün, günaha gömülüp gitmiş olanlar için asla iyi haberler olmayacak; ve (o Gün böyleleri:) "(Vah bize, meğer) dönüşü olmamacasına (Allah'ın rahmetinden) kovulmuşuz!" diyecekler. 25:23 Çünkü, Biz (o Gün) bütün o edip-eyledikleri işlerin üzerine varacak ve onları toza toprağa çevireceğiz; 25:24 (ama) o Gün, cennetliklere kalınacak yerlerin en iyisi, dinlenilecek yerlerin en güzeli, en rahatı bahşedilecektir. 25:25 O Gün ki, gök bulutlarla birlikte, bütün yüküyle parçalanacak ve birbiri ardından melekler indirilecektir; 25:26 o Gün ki, gerçek egemenliğin (yalnızca) Rahmân'a ait olduğu (bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır); ve bunun içindir ki, (o Gün) hakkı inkara şartlanmış olanlar için çok zor bir Gün olacaktır; 25:27 o Gün ki, (vaktiyle) haksızlığı kendisine yol edinmiş olan kişi ellerini kemirip, "Ah, n'olurdu, Rasûl'ün gösterdiği yolu tutmuş olsaydım!" diyecek, 25:28 "Vah bana, n'olurdu, falancayı kendime dost edinmemiş olsaydım! 25:29 Gerçekte, bana uyarıcı, hatırlatıcı mesaj geldikten sonra, beni (Allah'ı) hatırlamaktan o uzaklaştırdı!" Zaten, Şeytan (işte böyle) yalnız ve çaresiz bırakır insanı. 25:30 VE (O GÜN) Rasûl: "Ey Rabbim!" diyecek, "Kavmimden (bazıları) bu Kuran'ı gözden çıkarılacak bir şey olarak gördü!" 25:31 İşte bu (senin çağında olduğu) gibi, biz her nebiye günaha gömülüp gitmiş kimseler içinden düşmanlar çıkardık; bununla birlikte, sana yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. 25:32 İmdi, hakkı inkara şartlanmış olan kimseler: "Kuran ona bir bütün olarak bir kerede indirilseydi ya!" diyorlar. Oysa, Biz onu (sana) böyle tutarlı bir bütün oluşturacak şekilde belli bir düzen içinde ağır ağır vahyediyoruz ki onunla senin kalbini pekiştirelim. 25:33 Bunun içindir ki, hangi soruyla karşına çıkarlarsa çıksınlar, Biz sana mutlaka asıl doğru olan neyse onu ve en güzel açıklamayı getirmekteyiz. 25:34 (Öyleyse, hakkı inkara kalkışan o kimselere söyle ki) yüzleri üstüne sürüler halinde cehenneme tıkılacak olanlar (var ya); (öte dünyadaki) yerleri en kötü olanlar ve halen (doğru) yoldan en fazla sapmış bulunanlar işte böyleleridir! 25:35 GERÇEK ŞU Kİ, (Muhammed'den çok önce) Biz Musa'ya da kitap verdik ve kardeşi Harun'u görevinde o'na yardımcı kıldık; 25:36 ve onlara: "Siz ikiniz mesajlarımızı yalanlayan (şu toplumu uyarmay)a gidin!" dedik. Ama sonunda, o (günahkar toplumun) insanlarını kırıp geçirdik. 25:37 Ve Nûh toplumunu da, rasûller(den birin)i yalanladıklarında sulara gömüverdik; böylece onları bütün insanlık için ibret yaptık; çünkü Biz bütün zalimler için çok can yakıcı bir azap hazırlamışızdır! 25:38 Ve 'Âd toplumunu, Semûd toplumunu, Ress halkını ve bunların arasında (gelip geçen) daha nice (günahkar) nesilleri (topluca cezalandırdık); 25:39 oysa, her birine uyarıcı dersler vermiştik; ama (bunlara aldırış etmeyince) hepsini yerle bir ettik. 25:40 Bu (Bizim mesajlarımızı inkar edenler) o cezalandırıcı yağmura tutulan şehri görmüş olmalılar; peki orada olup biteni fark etmediler mi? Hayır, bunlar ölümden sonra kalkışı beklemiyorlar! 25:41 Bunun içindir ki, (ey Muhammed,) ne zaman senden söz etseler, mutlaka, "Allah'ın bize rasûl olarak gönderdiği kişi bu mu?" diyerek, seni alay, eğlence konusu yapıyorlar. 25:42 "Eğer onlara sıkıca sarılmasaydık, bizi neredeyse tanrılarımızdan uzaklaştıracaktı!" (diyorlar.) Fakat (kendilerini bekleyen) azabı gördükleri zaman (doğru) yoldan uzaklaşan kişilerin kim olduğunu öğrenecekler! 25:43 Sen hiç kendi heva ve heveslerini tanrılaştıran (birin)i düşündün mü? İmdi, böyle birinden de sen mi sorumlu olacaksın? 25:44 yoksa sen onlardan çoğunun (senin ulaştırdığın mesajı) dinlediklerini ve akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Hayır hayır, koyun sürüsü gibidir onlar: doğru yoldan hiç mi hiç haberleri yok! 25:45 GÖRMEZ MİSİN (ey insanoğlu), Rabbin gölgeyi (akşama doğru) nasıl uzatıyor; eğer dileseydi, hiç şüphesiz onu olduğu gibi bırakırdı; fakat sonra gölgeye güneşi yol gösterici kılmışızdır; 25:46 ve sonra da onu yavaş yavaş Kendimize çekmekteyiz. 25:47 Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme hali kılan ve her (yeni) günün (sizin için, adeta) yeni bir diriliş olmasını sağlayan O'dur. 25:48 Rahmetinin önünden rüzgarları müjdeci olarak gönderen O'dur. Evet, böylece gökten tertemiz suyu Biz indiriyoruz, 25:49 ki onunla ölü toprağı yeşertip canlandıralım ve yine onunla, hayvan olsun, insan olsun, yarattığımız nice canlıyı suya kavuşturalım. 25:50 Gerçek şu ki, Biz bütün bunları insanların gözü önüne hep seregelmişizdir ki, belki ders alıp akıllarında tutarlar; ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir. 25:51 Eğer dileseydik, (önceki çağlarda olduğu gibi) her topluma (ayrı) bir uyarıcı gönderirdik; 25:52 bunun içindir ki, sen hakkı inkara şartlanmış olan kimselere uyma; tersine, bu (ilahî mesajın) ışığında onlara karşı bütün gücünü ortaya koyarak büyük bir direnç ve çaba göster. 25:53 İKİ BÜYÜK su kütlesini -ki bunlardan biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acıdır- birbirine salıveren ve ikisinin arasına bir engel, karışmalarını önleyen bir perde koyan O'dur. 25:54 Ve insanı (işte bu) sudan yaratan ve onu soy-sop ve evlilik yoluyla kazanılan yakınlık, bağlılık (duygusuyla) donatan O'dur:44 (evet,) çünkü Rabbin sınırsız kudret Sahibidir. 25:55 Ama yine de bazı insanlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine ne yarar ne de zarar ulaştırmaya gücü olmayan şeylere tapınıp duruyorlar; zaten (gerçek) kafir de, Rabbine sırtını dönen kişidir! 25:56 Bununla birlikte, (ey Peygamber,) Biz seni yalnızca bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. 25:57 De ki: "Bunun için sizden, dileyen kimsenin Rabbine giden yolu bulmasından başka bir karşılık istemiyorum!" 25:58 Öyleyse, ebediyyen ölmeyecek olan o mutlak diri Varlığa güven ve O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgülerle an, ki kimse kullarının günahlarından O'nun kadar haberdar değildir. 25:59 Gökleri, yeri ve bu ikisi arasında var olan her şeyi altı evrede yaratan ve kudret ve hükümranlık tahtına kurulan O'dur, O: Rahmân!/sınırsız Bağış-Kayra Sahibi! O'nu (Kendisinden), O her şeyden Haberdar Olan'dan sor. 25:60 Hal böyleyken, onlara "Rahmân önünde secdeye varın" denildiğinde, "Rahmân da neymiş (ya da kimmiş?) Şimdi biz senin buyurduğun şeyin önünde mi secdeye varalım yani?" derler; ve böylece (senin çağrın) onların nefretini artırır. 25:61 GÖĞE büyük takım yıldızları serpiştiren, ve yine oraya (parlak) bir ışık kaynağı ve ay (gibi) bir aydınlatıcı yerleştiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir. 25:62 Ve, hatırda tutmak isteyen, yani şükretmek isteyen kimseler için (varlığına, birliğine işaret olmak üzere) geceyle gündüzün birbiri ardınca gelmesini sağlayan da O'dur. 25:63 Rahmân'ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vekar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selâm! derler. 25:64 Onlar ki, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar. 25:65 Ve onlar ki, "Ey Rabbimiz!" derler, "Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap, gerçekten, pek korkunç, pek yaralayıcı olacaktır; 25:66 gerçekten, o ne kötü bir yer, o ne kötü bir durak!" 25:67 Ve onlar ki, başkaları için harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu (bilirler). 25:68 Ve onlar ki, Allah'la beraber, asla birtakım düzmece tanrılara yalvarıp yakarmazlar; ve hukukî bir gerekçe olmadıkça Allah'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler. Çünkü (bilirler ki,) bunlardan herhangi birini işleyen kimse, bir kötülüğe bulaşmış olmakla (kalmayacak), 25:69 (fakat) Kıyamet Günü'nde böyle birinin çekeceği azap kat kat artacak ve o Gün aşağılık bir durumda kalakalacaktır. 25:70 Şu kadar ki, pişman olup doğru yola dönen, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kimseler bunun dışındadır; bundan ötürü, (önceki) kötü hallerini Allah'ın iyi hallere dönüştürdüğü kimseler işte böyleleridir; çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 25:71 Zaten kim ki tevbe eder ve (sonra da) dürüstçe, erdemlice davranırsa, gereği üzere Allah'a yönelen işte odur. 25:72 Onlar ki, yalan ve asılsız olandan yana şehadet etmezler; boş ve anlamsız şeylerle (uğraşan kimselere) rastladıkları zaman yanlarından vekarla geçip giderler. 25:73 Ve onlar ki, kendilerine Rablerinin mesajları hatırlatıldığı zaman, körler(in) ve sağırlar(ın yaptığı) (gibi) (düşünüp anlamadan) onların üzerine üşüşmezler. 25:74 Ve onlar ki, "Ey Rabbimiz!" diye niyaz ederler, "Bize göz nûru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap!" 25:75 İşte bunlar, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü (cennette) üstün bir makamla mükafatlandırılıp orada dirlik ve esenlik nidâlarıyla karşılanacak olan kimselerdir! 25:76 (ve onlar) orada sonsuza kadar yaşayıp gideceklerdir; bu ne güzel bir varış yeri, bu ne üstün bir makam! 25:77 (İNANANLARA) de ki: "Dua ve yönelişiniz O'na olan inancınız için değilse, Rabbim size niçin değer versin?" (Ve inkarcılara da de ki:) "Gerçek şu ki, siz (Allah'ın mesajını) yalanladınız: artık bu (günah) yakanızı bırakmayacaktır!" 26:1 Tâ-Sîn-Mîm. 26:2 BUNLAR, kendi içinde apaçık ve tutarlı olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilahî kelâmın mesajlarıdır. 26:3 (İnsanların bir kısmı, ulaştırdığın mesaja) inanmıyorlar diye (üzüntüden) neredeyse kendini tüketeceksin! 26:4 Eğer dileseydik, onlara gökten öyle bir alamet indirirdik ki, onun karşısında boyunları bükülür, hemen baş eğerlerdi. 26:5 (Ama Biz böyle olsun istemedik:) ve bu yüzden, onlar da, ne zaman Rahmân'dan hatırlatıcı, uyarıcı yeni bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler. 26:6 Nitekim, işte (bu mesajı da) yalanladılar. Ama alay edip durdukları şeyin tahakkuku yakında bütün açıklığıyla onların karşısına çıkarılacak! 26:7 Peki bunlar, yeryüzüne hiç bakıp da düşünmediler mi: orada her çeşitten nice güzel (hayat) türleri çıkarmışız? 26:8 Şüphesiz, bunda (insanlar için çıkarılacak) bir ders vardır; ama onlardan çoğu (buna) inanmazlar. 26:9 Oysa, senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! 26:10 VE (HATIRLA,) hani, Rabbin Musa'ya: "Şu zalimler toplumuna git!" diye seslenmişti, 26:11 "Şu Bana karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşan Firavun toplumuna!" 26:12 (Musa:) "Ey Rabbim!" diye cevap verdi, "Doğrusu, beni yalanlamalarından korkuyorum, 26:13 ve göğsümün daralacağından ve dilimin dolaşacağından (korkuyorum); bu yüzden, (bu emri) Harun'a tevdî et. 26:14 Üstelik, onların benim aleyhime ciddî bir suçlamaları da var ortada; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum". 26:15 (Allah:) "Hayır, asla!" dedi, "Yine de, siz ikiniz mesajlarımızla gidin; (yapacağınız çağrıyı) izlemek üzere Biz de sizinle beraberiz! 26:16 Haydi, şimdi ikiniz de Firavun'a gidin ve ona deyin ki: 'Biz âlemlerin Rabbinden bir mesaj getiriyoruz: 26:17 İsrailoğulları'nı bırak, bizimle gelsinler!" 26:18 (Fakat Musa mesajını Firavun'a tebliğ edince, Firavun:) "Biz seni çocukken yanımızda yetiştirmemiş miydik?" dedi, "Ve sen ömrünün pek çok yılını bizim aramızda geçirmemiş miydin? 26:19 Ama sonunda yapacağını yaptın, ve nankör biri oldu(ğunu gösterdi)n!" 26:20 (Musa:) "Evet, o fiili daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim" dedi, 26:21 "ve sizin yanınızdan kaçtım, çünkü sizden korkuyordum. Ama daha sonra bana Rabbim (doğruyla eğri arasında) hüküm verebilme yeteneği bahşetti; ve beni elçiler(in)den biri yaptı. 26:22 Ve o başıma kaktığın iyiliğe gelince, bu İsrailoğulları'nı köleleştirmenin bir sonucu (değil mi)ydi?" 26:23 Firavun: "Bu âlemlerin Rabbi de kim oluyor?" dedi. 26:24 (Musa:) "Eğer gerçekten (doğruyu) öğrenmek ve (onu) yürekten benimsemek istiyorsanız (söyleyeyim;) göklerin, yerin ve bu ikisi arasında var olan her şeyin Rabbi(dir O)!" diye cevap verdi. 26:25 (Firavun,) çevresindekilere: "(O-nun ne dediğini) duydunuz mu?" dedi. 26:26 (Ve Musa:) "O sizin de Rabbinizdir, göçüp gitmiş atalarınızın da!" diye devam etti. 26:27 (Firavun:) "Bu size gönderil(diğini iddia eden) rasûlünüz düpedüz bir deli, bir kaçık!" dedi. 26:28 (Fakat Musa sözlerine devamla:) "Doğunun, batının ve bu ikisi arasında kalan her yerin Rabbidir O; tabii (bunu) eğer aklınızı kullanırsanız (kavrayabilirsiniz)!" dedi. 26:29 (Firavun:) "Bak", dedi, eğer benden başka bir tanrı benimsersen, seni mutlaka hapse attırırım!" 26:30 (Musa:) "Size gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan bir şey getirmiş olsam da, öyle mi?" dedi. 26:31 (Firavun:) "Eğer doğru sözlü biriysen, haydi, çıkar ortaya o dediğini!" diye cevap verdi. 26:32 Bunun üzerine (Musa) asâsını yere bıraktı -bir de ne görsünler, (her haliyle) düpedüz bir yılan! 26:33 Sonra elini ortaya çıkardı; bakanlar ne görsünler, bembeyazdı. 26:34 (Firavun) çevresindeki seçkinlere: "Doğrusu bu gerçekten çok bilgili bir büyücü" dedi, 26:35 "büyüsünün gücüyle sizi ülkenizden çıkarmak istiyor. Bu durumda ne tavsiye edersiniz?" 26:36 "Onu ve kardeşini bir süre alıkoy" dediler, "bu arada, şehirlere haberciler gönder, 26:37 hüner sahibi bütün büyücüleri toplayıp sana getirsinler". 26:38 Ve böylece büyücüler belli bir günün belirli bir saatinde bir araya geldiler. 26:39 Ve halka da "Hepiniz toplandınız mı?" denildi, 26:40 "Çünkü, umarız ki, üstün gelen büyücüler olursa onların (hükmüne) uyarız". 26:41 Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Eğer biz üstün gelirsek, doğrusu büyük bir mükafatı hak etmiş oluruz, değil mi?" dediler. 26:42 (Firavun;) "Elbette", diye cevap verdi, "o takdirde, gerçekten de benim gözdelerim arasında yer alacaksınız". 26:43 (Ve) Musa onlara: "Ne atacaksanız atın!" dedi. 26:44 Bunun üzerine onlar da halatlarını ve asâlarını yere bıraktılar ve "Firavun'un sayesinde, üstün gelen mutlaka biz olacağız" dediler. 26:45 (Onların) ardından Musa da asâsını atınca, bir de ne görsünler, onların bütün o düzenbazlıklarını yutmasın mı! 26:46 Bu durum karşısında büyücüler hemen yere kapanarak 26:47 "Biz âlemlerin Rabbine inandık!" dediler, 26:48 "Musa'nın ve Harun'un Rabbine!" 26:49 (Firavun:) "Ben size izin vermeden ona inanıyorsunuz, öyle mi?" diye çıkıştı, "Size büyüyü öğreten ustanız bu olmalı mutlaka! Fakat yakında (benim intikamımı) göreceksiniz: içinizden çoğunun ellerini ayaklarını kestireceğim, hepinizi astıracağım!" 26:50 Onlar da: "Hayır, (sen bize) bir zarar veremezsin" diye karşılık verdiler, "(çünkü) er geç Rabbimize döneceğiz! 26:51 İnananların ilkleri olmamızdan ötürü Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız!" 26:52 VE DERKEN, Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü mutlaka takip edileceksiniz!" diye vahyettik. 26:53 Bu arada Firavun şehirlere münâdîler çıkarıp 26:54 (tebaasına:) "Bu (İsrailoğulları) soysuz, sefil bir topluluk; 26:55 fakat kalpleri bize karşı kin ve nefretle dolu; 26:56 çünkü (görüyorlar ki) biz birlik bütünlük içindeyiz ve her türlü tehdit ve tehlikeye karşı hazırlıklıyız; 26:57 bunun içindir ki onları bağlar(ın)dan bahçeler(in)den, pınar başlarından çıkarıp attık, 26:58 zenginlikler(in)den, nüfûz ve statülerinden (yoksun bıraktık)!" diyerek (onları İsrailoğulları'na karşı harekete geçirdi). 26:59 Olaylar böyle gelişti; fakat (Firavun'un çekip aldığı bütün) bu şeylere (zaman içinde) İsrailoğulları'nın yeniden kavuşmasını sağladık. 26:60 Ve sonunda (Mısırlılar) gün doğarken onlara yetiştiler; 26:61 İki topluluk birbirinin görüş alanına girdiklerinde Musa'nın yandaşları: "İşte yakalandık!" dediler. 26:62 (Musa:) "Hayır, asla! Rabbim benimle beraber" dedi, "bana mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir!" dedi. 26:63 Bunun üzerine, Musa'ya: "Asânla denize vur!" diye vahyettik. (Musa söyleneni yapınca) deniz ortadan yarıldı; öyle ki, açılan yolun her iki yanında sular koca dağlar gibi yükseldi. 26:64 Ve kovalayanları (da) oraya yaklaştırdık. 26:65 Öyle ki, (sonunda) Musa ve beraberindekileri kurtardık, 26:66 ama ötekileri sulara gömüverdik. 26:67 Bu (kıssada), şüphesiz, (bütün insanlar için) bir ders vardır; velev ki onlardan çoğu inanmasa da. 26:68 Ve gerçek şu ki, senin Rabbin, çok acıyan esirgeyen O yüceler yücesidir! 26:69 ONLARA İbrahim'in başından geçenleri de anlat. 26:70 Hani, o babasına ve kavmine "Nelere kulluk ediyorsunuz?" diye sormuştu. 26:71 Onlar da: "Putlara kulluk ediyoruz" diye karşılık verdiler, "ve her zaman, kendini onlara adamış kimseler olarak kalacağız!" 26:72 (İbrahim:) "Peki, yalvarıp yakardığınız zaman sizi işittiklerine, 26:73 yahut size fayda ya da zarar verebildiklerine (gerçekten inanıyor musunuz)?" dedi. 26:74 "Ama" diye çıkıştılar, "biz atalarımızı da bunu yapıyor gördük!" 26:75 (İbrahim:) "Peki" dedi, "(bu) taptığınız şeylere (başınızı kaldırıp da) hiç bakmadınız mı: 26:76 "Sizler ve sizden önceki atalarınız? 26:77 "İmdi, (bana gelince, ben biliyorum ki,) şüphesiz (bu düzmece tanrılar) benim düşmanlarımdır, (ve benim için) âlemlerin Rabbinden başka (tanrı yoktur); 26:78 beni yaratan da, bana doğru yolu gösteren de O'dur; 26:79 ve beni yediren de, içiren de O'dur; 26:80 ve hasta olduğum zaman beni iyileştiren, 26:81 ve beni öldürecek olan ve sonra yeniden diriltecek olan (hep) O'dur. 26:82 Ve Hesap Günü'nde hatalarımı bağışlamasını umduğum kimse de O'dur. 26:83 "Ey Rabbim! Bana (doğruyla eğrinin ne olduğuna) hükmedebilme bilgi ve yeteneğini bağışla ve beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat 26:84 ve gerçeği benden sonrakilere ulaştırabilme gücü ver bana; 26:85 ve beni o nimetlerle dolu bahçenin varislerinden biri yap! 26:86 "Ve babamı bağışla; çünkü, o gerçekten yolunu şaşıranlar arasında. 26:87 "Ve o herkesin kaldırılacağı Gün beni utandırma; 26:88 o Gün ki, ne malın mülkün, ne de çoluk çocuğun bir yararı olmayacaktır; 26:89 yalnızca Allah'ın huzuruna kötülükten korunmuş bir kalple çıkanlar (kurtulacaktır)!" 26:90 Çünkü, (o Gün) cennet, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlara yaklaştırılacaktır, 26:91 cehennemse büyük azgınlıklar içinde yitip gitmiş olanların karşısına çıkarılacaktır; 26:92 Ve onlara: "Nerede sizin bütün o tapınıp durduklarınız?" diye sorulacaktır, 26:93 "(Hani), o Allah'tan başka (tanrı yerine koyduklarınız)? Onlar, bakalım, size yahut kendilerine yardım edebilecekler mi?" 26:94 Pek tabii onlar da, azgınlık içinde yitip gidenler de, hepsi üst üste cehenneme tıkılacaklar; 26:95 ve İblis'in bütün avenesi..! 26:96 O Gün orada onlar, birbirlerini suçlayarak derler ki: 26:97 "Allah şahittir ki, biz apaçık bir sapıklık içindeydik, 26:98 çünkü, siz(in gibi yaratılmış varlıklar)ı âlemlerin Rabbiyle bir tutuyorduk; 26:99 yine de (sizi tanrılaştırarak) yoldan çıkmamıza günah (önderlerimiz) sebep oldu! 26:100 Ama şimdi ne bir arka çıkanımız var, 26:101 ne de candan bir dostumuz. 26:102 N'olurdu, (o hayata) bir kere daha dönebilseydik de inananlardan olsaydık!" 26:103 Şüphesiz bütün bunlarda (insanlar için) bir ders vardır, onların çoğu (buna) inanmasa da. 26:104 Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir. 26:105 NÛH toplumu (da) peygamberlerini yalanladı. 26:106 Kardeşleri Nûh onlara: "Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymaz mısınız?" dedi, 26:107 "Bakın, ben (O'nun tarafından) size (gönderilmiş) güvenilir bir elçiyim: 26:108 öyleyse artık Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve benim izimden yürüyün!" 26:109 "Hem bunun için sizden (dünyevî) bir karşılık da gözlemiyorum; hak ettiğim karşılığı (vermek) âlemlerin Rabbinden başkasına düşmez. 26:110 Öyleyse artık Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve benim izimden yürüyün!" 26:111 "(Toplumun) en aşağı tabakasından insanların senin ardına düştüğünü göre göre tutup sana mı inanacağız?" dediler. 26:112 (Nûh:) "Ben onların (bana gelmeden önce) neler yaptıklarını bilmem" dedi. 26:113 "Eğer iyi düşünecek olursanız, onları yargılamak ancak Rabbime düşer! 26:114 Bunun içindir ki, inandığını söyleyenleri yanımdan kovacak değilim; 26:115 ben sadece (gerçekleri) apaçık dile getiren bir uyarıcıyım". 26:116 (İnanmayanlar:) "Ey Nûh!" dediler, "Eğer (bu iddialarına) son vermezsen, mutlaka taşlanacaksın!" 26:117 (Bunun üzerine Nûh:) "Ey Rabbim!" dedi, "İşte kavmim beni yalanladı; 26:118 bunun için, benimle onlar arasındaki gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koy; beni ve benimle beraber olan müminleri kurtar!" 26:119 Ve bunun üzerine Biz de, o'nu ve o'nunla beraber olanları dopdolu bir gemi içinde kurtardık. 26:120 Sonra da, geride kalanları sulara gömüverdik. 26:121 Şüphesiz bu (kıssada insanlar için) bir ders vardır, onların çoğu (buna) inanmasa da. 26:122 Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! 26:123 (VE) 'ÂD toplumu (da) gönderilen elçilerden (birini) yalanladı. 26:124 Hani, kardeşleri Hûd onlara: "Artık, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" demişti. 26:125 "Bakın, ben size (Allah'ın gönderdiği) güvenilir bir elçiyim; 26:126 öyleyse, artık Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin! 26:127 Hem, ben sizden bunun için (dünyevî) bir karşılık da beklemiyorum; benim hak ettiğim karşılığı vermek âlemlerin Rabbinden başkasına düşmez. 26:128 Her tepede cehalet eseri, (putperestçe) anıtlar, tapınaklar mı yükselteceksiniz 26:129 Ve sonsuza kadar yaşayacağınız kuruntusuyla, sapasağlam malikaneler mi edineceksiniz? 26:130 Ve (başkalarının hukukuna) el uzattığınız zaman, hiçbir sınır tanımadan, hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? 26:131 "Öyleyse, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin, 26:132 düşünebileceğiniz bütün (iyilikleri) size sağlayan (Allah'tan) yana duyarlı olun; 26:133 size sürüler ve çocuklar veren, 26:134 size bahçeler ve pınarlar veren (Allah'tan yana)... 26:135 Doğrusu, ben sizin için o büyük ve zorlu günün azabından korkuyorum!" 26:136 (Ama bütün bu uyarılara karşı onlar:) "Bize öğüt veriyor olsan da, olmasan da, bizim için fark etmez!" dediler. 26:137 "Bu (benimsediğimiz tutum) atalarımızın tutumundan başka bir şey değil ki..! 26:138 Hem, (bu yüzden) azaba uğrayacak da değiliz!" 26:139 İşte o'nu böyle yalanladılar; ve bunun üzerine Biz de onları yok ettik. Bu (kıssada da insanlar için) mutlaka, bir ders vardır, onlardan çoğu (buna) inanmasa da... 26:140 Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! 26:141 (VE) SEMÛD toplumu (da) gönderilen elçilerden (birini) yalanladı. 26:142 Hani, onlara (da) kardeşleri Salih, "Artık Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" demişti. 26:143 "Bakın ben (O'nun tarafından) size gönderilen güvenilir bir elçiyim; 26:144 öyleyse, artık Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin! 26:145 Üstelik, ben sizden herhangi bir karşılık da istiyor değilim; benim hak ettiğim karşılığı vermek âlemlerin Rabbinden başkasına düşmez. 26:146 Bu bulunduğunuz hal üzere hep böyle güvenlik içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? 26:147 Bu bahçeler içre ve bu pınar başlarında; 26:148 bu ekinler, bu zarif görünüşlü ince sürgünlü hurmalıklar arasında... 26:149 Ve dağlarda hep böyle ustalıkla evler yontabileceğinizi (mi sanıyorsunuz)? 26:150 Öyleyse, artık Allah'tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin; 26:151 ölçüyü aşanların sözüne uymayın; 26:152 o ölçüyü aşanlar ki, yeryüzünde düzen ve uyum sağlayacaklarına bozgunculuk yaparlar!" 26:153 (Salih'in kavmi:) "Sen mutlaka büyülenmiş birisin!" dediler. 26:154 "Bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değilsin! Eğer doğru sözlü biriysen, bize bir alamet getir (de görelim)!" 26:155 (Salih:) "(İşte) şu dişi deve; su içme hakkı (belirli bir gün) onun, belirli günlerde de sizindir; 26:156 öyleyse, sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa büyük-çetin bir günün azabı gelip sizi bulur!" dedi. 26:157 Bütün bu uyarılara rağmen onlar yine de o deveyi hoyratça boğazladılar; ama bunu yaptıklarına (çok geçmeden) pişman oldular; 26:158 çünkü (Salih'in önceden haber verdiği) azap onları kıskıvrak yakaladı. Şüphesiz bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; onlardan çoğu (buna) inanmasalar da... 26:159 Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! 26:160 (VE) LÛT toplumu (da) gönderilen elçilerden (birini) yalanladı; 26:161 hani, kardeşleri Lût onlara: "Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymaz mısınız?" demişti, 26:162 "Bakın, ben (O'nun tarafından) size gönderilen güvenilir bir elçiyim; 26:163 öyleyse, artık Allah'tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin! 26:164 Üstelik ben sizden herhangi bir karşılık da istiyor değilim; benim hak ettiğim karşılığı vermek âlemlerin Rabbinden başkasına düşmez. 26:165 İnsanların içinden (tab'an ve hukuken meşru olan cinsi bırakıp da) erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? 26:166 Hem de, Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizden uzaklaşarak? Yoo, siz her türlü ölçüyü aşan azgın bir toplumsunuz!" 26:167 "Ey Lût!" dediler, "Eğer (bu sözlerinden) vazgeçmezsen (bu şehirden) mutlaka kovulacaksın!" 26:168 (Lût:) "İyi bilin ki, ben bu sizin yaptıklarınızı sonuna kadar kınayanlardan biri olarak kalacağım!" dedi. 26:169 (Ve sonra şöyle dua etti:) "Ey Rabbim, beni ve ailemi bunların yapageldikleri (kötülüklerden) kurtar!" 26:170 Bunun üzerine Biz de o'nu ve ailesini kurtardık; 26:171 yalnızca geride kalmayı seçen bir kocakarı bunun dışında kaldı; 26:172 ve sonra ötekileri kırıp geçirdik; 26:173 üzerlerine (helak edici) yağmurlar yağdırdık; uyarıl(dıkları halde uslanmay)anların maruz kaldığı yağmur, gerçekten, ne korkunçtur! 26:174 Bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; onlardan çoğu (buna) inanmasalar da... 26:175 Şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! 26:176 (VE) O AĞAÇLI vadinin halkı da kendilerine gönderilen elçiyi yalanladılar. 26:177 Hani, Şuayb onlara: "Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" demişti, 26:178 "Bakın, ben size (O'nun tarafından) gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; 26:179 öyleyse artık Allah'tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin! 26:180 Üstelik, ben sizden bir karşılık da beklemiyorum; benim hak ettiğim karşılığı vermek âlemlerin Rabbinden başkasına düşmez. 26:181 Ölçüyü (her zaman ve herkese karşı) tam tutun; (başkalarının hakkını düzenbazca) eksilten kimselerden olmayın; 26:182 ve (tarttığınız zaman) şaşmaz bir teraziyle tartın, 26:183 insanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın; ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın; 26:184 sizi de, sizden önceki nesilleri de yaratan Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın!" 26:185 (Halkı Şuayb'a şöyle) dedi: "Sen düpedüz büyülenmiş birisin; 26:186 olup olacağın, bizim gibi ölümlü bir insansın; doğrusunu istersen, biz senin düpedüz bir yalancı olduğunu düşünüyoruz! 26:187 Eğer doğru sözlü biriysen, haydi, göğü parça parça başımıza indir (de görelim)!" 26:188 (Şuayb:) "Bütün (bu) yaptıklarınızı en iyi bilen Rabbimdir" diye cevap verdi. 26:189 Böylece onu yalanlamış oldular; ve bu yüzden, (kopkoyu) gölgelerle kaplı bir günün azabı onları kıskıvrak yakaladı. 26:190 Bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; insanların çoğu (buna) inanmasalar da... 26:191 Şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp-esirgeyen O yüceler yücesidir! 26:192 İMDİ, şüphesiz, bu (ilahî mesaj) âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir; 26:193 onunla, mutlak güvenilirlik derecesinde olan vahiy inmiştir 26:194 senin kalbine, ki (ey Muhammed, onunla) uyaran kimselerden biri olasın 26:195 (ve çevrendekileri) apaçık Arap diliyle (uyarasın). 26:196 Ve bu (mesaj, temel çizgileriyle), hiç şüphesiz, ilahî hikmetleri bildiren önceki kitaplarda da yer almaktadır. 26:197 İsrailoğulları arasındaki (birçok) bilginin bu (gerçeği) bilmeleri onlar için yeterli bir belirti sayılmaz mı? 26:198 Onu Arap olmayan birine indirseydik, 26:199 ve bu yabancı onu (kendi diliyle) onlara okusaydı, onlar yine inanacak değillerdi. 26:200 Biz bu (mesajı)n o günahkarların kalplerinden (bir yankı bulmadan) geçip gitmesine yol açtık: 26:201 o can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmayacaklardır. 26:202 O azap ki, sonunda, onların hiç beklemedikleri bir anda ansızın gelip çatacaktır; 26:203 ve o zaman onlar: "Acaba geri bırakılamaz mıyız?" diye feryad edecekler. 26:204 O halde, azabımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar? 26:205 İmdi, düşün, (ey Muhammed): onlara (dünya hayatının) tadını çıkarmaları için yıllarca fırsat vermişsek, 26:206 ve sonra vaad edildikleri (azap) başlarına gelmişse; 26:207 kendilerine vaktiyle verilmiş olan fırsatın onlara ne yararı olabilir? 26:208 Kaldı ki, Biz hiçbir toplumu önceden uyarmadan yok etmemişizdir 26:209 ve hatırlatıcı mesajlar göndermeden; çünkü Biz (hiç kimseye) asla zulmetmeyiz. 26:210 Ve (bu ilahî mesaj öylesine katıksız vahiy ürünüdür ki) onu asla şeytanî güçler indirmemiştir; 26:211 çünkü bu onların harcı değildir; zaten, buna güçleri de yetmez. 26:212 Ayrıca, onların onu dinlemeleri (de) kesin olarak engellenmiştir! 26:213 Bunun içindir ki, (ey insanoğlu,) Allah'la beraber başka bir ilaha başvurma ki kendini azaba uğrayanların arasında bulmayasın. 26:214 Ve en yakınları(ndan başlayarak erişebildiğin herkesi) uyar 26:215 ve seni izleyen müminlere kol kanat ger; 26:216 buna rağmen sana karşı çıkarlarsa, de ki: "Ben sizin yapıp-ettiklerinizden sorumlu değilim!" 26:217 Ve bu yolda, çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesine güven, 26:218 O ki senin (O'nun yolunda tek başına) ayakta kalmaya çalıştığını da görmektedir, 26:219 (O'nun huzurunda) saygıyla yere kapananlar arasında yer aldığını da görmektedir; 26:220 çünkü her şeyi bütün gerçeğiyle bilen (ve dolayısıyla) her şeyi işiten O'dur! 26:221 Sana o şeytanî güçlerin kime indiğini haber vereyim mi? 26:222 Onlar nerede kendi kendini aldatan günahkar biri varsa ona inerler 26:223 ki, böyleleri (zaten hep asılsız, aldatıcı şeylere) kulak verir ve onlardan çoğu başkalarına da yalan söylerler. 26:224 Şairlere gelince, (onlar da kendi kendilerini aldatmaya yatkındırlar ve bu sebeple) onlara (da yalnızca) azgınlar uymaktadır. 26:225 Görmez misin onların her vadide (sözcüklerin, hayallerin peşinde) şaşkın şaşkın dolaştıklarını; 26:226 ve (çoğu zaman) yapmadıklarını söyleyegeldiklerini? 26:227 Ama inanan, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan, Allah'ı sıkça anan, (sadece) haksızlığa uğratıldıkdan sonra kendilerini savunan ve haksızlık yapanların, hangi devrimle devrileceklerini er geç görecekleri (konusunda Allah'ın vaadine güvenen şairler) bu hükmün dışındadır! 27:1 Tâ-Sîn. BUNLAR Kuran'ın, özünde açık olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilahî kitabın mesajlarıdır: 27:2 O kitap ki, inananlar için bir yol gösterici ve bir müjdedir; 27:3 o inananlar ki, salâtta devamlı ve duyarlıdırlar, arınmak için verirler ve ahirete de yürekten inanırlar! 27:4 Ahirete inanmayanlara gelince, onlara yapıp-ettiklerini güzel göstermişizdir; bu yüzden, körcesine bocalayıp durmaktadırlar. 27:5 Azabın en kötüsüne uğrayacak olanlar işte böyleleridir; ahirette en büyük kayba uğrayacak olanlar da böyleleri..! 27:6 Fakat (sana gelince, ey inanan kişi,) sen bu Kuran'ı her şeyin aslını bilen (ve dolayısıyla) her konuda doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen (Allah) katından almaktasın. 27:7 HANİ, (Çölde yolunu kaybeden) Musa ailesine: "(Uzakta) bir ateş görüyorum; size oradan (tutacağımız yol hakkında) belki bir haber getiririm, yahut ısınmanız için biraz közlenmiş odun getiririm" demişti. 27:8 Fakat oraya varınca, o'na şöyle seslenildi: "Bu ateşin (erişme alanı) içinde olan herkes ve çevresindeki herkes kutlu kılınmıştır! Sınırsız kudretiyle yüceler yücesidir Allah, âlemlerin Rabbi!" 27:9 (Ve Allah Musa'ya:) "Ey Musa!" (dedi,) "Her zaman doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen O yüceler yücesi Allah Benim!" 27:10 "Şimdi asânı yere bırak!" Fakat (Musa) asâsının yılan gibi hızla hareket ettiğini görünce (korkuyla) arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa, korkma!" (dedi, Allah,) "Çünkü, Benim Katımda mesaj taşıyıcılar için korku yok! 27:11 Bir haksızlık yapıp da sonra kötülüğü iyiliğe çeviren kimse için de (korku yok)! Çünkü, çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcı Benim, Ben!" 27:12 "Şimdi elini koynuna sok; her türlü lekeden arınmış olarak bembeyaz, ışıl ışıl çıkacaktır!" "(Ve şimdi de) dokuz mesaj(ımız)la Firavun ve onun toplumuna (git); çünkü onlar gerçekten yoldan çıkmış bir toplum haline geldiler!" 27:13 Fakat onlara gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan mesajlarımız gelince: "Bu apaçık bir büyü!" dediler; 27:14 ve zihnen onların doğruluğuna kanî oldukları halde, sırf zulmü kendilerine yol edinmiş olmalarından ve kendilerini büyüklük duygusuna kaptırmış olmalarından ötürü mesajlarımıza karşı çıktılar; bak işte bozguncuların sonu nasıl oldu! 27:15 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz Davud'a da, Süleyman'a da ilim verdik; bunun için, o'nların ikisi de "Bütün övgüler, bizi inanan kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a aittir!" derlerdi. 27:16 Ve (bu bakımdan) Süleyman Davud'un (gerçek) varisi idi; öyle ki, o şöyle derdi: "Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi; (güzel ve iyi) şeylerin hepsinden (cömertçe) bahşedildi; bu (bize Allah'ın) apaçık bir lütfudur!" 27:17 İşte (bir gün) görünmeyen varlıklardan, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu Süleyman'ın önünde bir araya getirilmiş ve sonra düzenli sıralar halinde yola çıkarılmıştı; 27:18 (Nitekim,) karınca(larla dolu bir) vadiye geldiklerinde, karıncalardan biri: "Ey karıncalar!" diye bağırdı, "Hemen yuvalarınıza girin ki Süleyman ve ordusu, farkında olmadan sizi e-zip geçmesin!" 27:19 (Süleyman temsildeki karıncanın) bu sözüne neşeyle güldü ve "Ey Rabbim!" dedi, "İçimde öyle düşünceler uyandır ki, bana ve ana-babama bahşettiğin nimetler için sana hep şükreden biri olayım; ve hep Senin hoşnut olacağın dürüst ve erdemli işler yapıyor olayım; ve beni, rahmetinle, dürüst ve erdemli kulların arasına sok!" 27:20 Ve (bir gün) kuşlar arasında göz gezdirirken: "Hüthütü niçin göremiyorum?" dedi, "Yoksa kayıplara mı karıştı? 27:21 (Eğer böyleyse,) karşıma inandırıcı bir mazeretle çıkmadığı takdirde, onu ya şiddetli bir cezayla cezalandıracağım ya da boynunu uçuracağım!" 27:22 Fakat hüthüt çok sürmeden çıkageldi ve: "Ben senin henüz bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe hakkında doğru bir haber getirdim" dedi. 27:23 "Oranın halkına bir kadının hükmettiğini gördüm; (öyle bir kadın ki,) kendisine (iyi ve güzel) şeylerin hepsinden (cömertçe) verilmiş; güçlü de bir yönetimi var. 27:24 (Ne var ki,) onu da, halkını da, Allah'ı bırakıp güneşe tapındıklarını gördüm; Şeytan onlara bu yaptıklarını güzel ve iyi gösterip kendilerini Allah'ın yolundan çevirmiş ve onlar da bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar: 27:25 Allah'ın huzurunda yere kapanmaktan kaçınmaları gerek(tiğine inanıyorlar); (oysa, fark etmiş olmaları gerekirdi ki) göklerde ve yerde saklı olan ne varsa ortaya çıkaran; gizli tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da bütün gerçeğiyle bilen O'dur; 27:26 (Ve) en yüce hükümranlığın, arşın Sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur. 27:27 (Süleyman): "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan biri misin, bunu göreceğiz!" dedi, 27:28 "Al bu mektubumu onlara götür; sonra bir kenara çekilip onları kendi hallerine bırak ve bak bakalım, nasıl bir sonuca varacaklar". 27:29 (Sebe Melikesi Süleyman'ın mektubunu alınca,) "Siz ey soylular!" dedi, "Bana çok önemli bir mektup gönderildi. 27:30 Mektup Süleyman'dan geliyor ve çok acıyıp esirgeyen sınırsız rahmet sahibi Allah adına yazılmış. 27:31 (Mektupta Allah şöyle diyor:) "Sakın Bana karşı büyüklük taslamayın; kendi isteğinizle boyun eğerek Bana gelin!" 27:32 "Siz ey soylular!" diye ekledi, "Yüzyüze geldiğim bu meselede görüşünüz nedir, bana söyleyin; siz görüşlerinizi bana açıklamadan benim (kesin) bir karara varmam mümkün değil". 27:33 (Seçkinler:) "Güçlü olduğumuza ve savaşta yıldırıcı bir cesaret ve maharet sahibi olduğumuza (güven), emir senindir; öyleyse artık vereceğin emri sen düşün" diye cevap verdiler. 27:34 (Melike:) "Gerçek şu ki, krallar bir ülkeye girdiklerinde orayı târümâr ederler; oranın soylu ve onurlu insanlarını aşağılarlar. İstilacıların davranış tarzı (her zaman) böyledir. 27:35 Bunun içindir ki, bu (mektup sahiplerine) bir hediye gönderecek ve elçilerin nasıl bir tepkiyle döneceklerini bekleyeceğim." 27:36 (Sebe Melikesi'nin elçileri) Süleyman'a geldiklerinde (Süleyman:) "Benim servetime servet mi katmak istiyorsunuz? Oysa, Allah'ın bana bahşettiği şey size bahşettiği her şeyden çok daha hayırlıdır! Öyleyse, sizin bu hediyeniz (ancak) sizi(n gibi insanları) sevindirir. 27:37 "(Şimdi seni gönderenlere) dön! Çünkü, (Allah diyor ki:) Şüphesiz, karşı duramayacakları güçlerle onların üzerine yürüyecek ve onları, küçük düşürülmüş olarak (o ülkeden) mutlaka çıkaracağız!" 27:38 (OLAYLARIN gidişi içinde Süleyman Sebe Melikesi'nin kendisine geleceğini öğrenince, çevresindekilere:) "Siz ey seçkin görevliler!" dedi, "Hanginiz bana (Sebe Melikesi'nin) tahtını, daha o ve ona bağlı olanlar Allah'a yürekten boyun eğmiş kimseler olarak bana çıkıp gelmeden önce buraya getirebilir?" 27:39 (Süleyman'a bağlı) görünmeyen varlıklar içinden gözüpek biri: "Daha oturduğun yerden kalkmadan onu sana getirebilirim, çünkü ben bu konuda gerçekten güvenilir bir güce sahibim!" dedi. 27:40 (Buna karşılık) vahiyle bilgilendirilmiş olan kişi: "Bana kalırsa" dedi, "ben onu, göz açıp kapayıncaya kadar sana getireceğim!" Ve onu gerçekten önünde görünce, "Benim şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü göstereceğim konusunda beni denemek üzere Rabbimin bahşettiği lütf(un bir belirtisi,) bu! Bununla birlikte (Allah'a) şükreden kişi, yalnızca kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük yapan kişi ise, (bilsin ki,) Rabbim hem sınırsız cömert hem de mutlak manada kendine yeterlidir!" 27:41 (Ve) sözlerine şöyle devam etti: "(Şimdi) onun tahtını tanınmaz hale sokun; bakalım, kendi başına doğru yolu bulacak mı, yoksa doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak." 27:42 Ve böylece, (Süleyman'ın yanına gelince) ona: "Senin tahtın böyle miydi?" diye soruldu. (Sebe Melikesi:) "Sanki bunun gibiydi!" dedi. (Süleyman, bunun üzerine, yanındakilere:) "(İlahî) bilgi ondan önce bize verilmiş olduğu ve bizim de (başından beri) Allah'a yürekten boyun eğen kimseler olduğumuz halde, (Melike'nin, bizim kendisine bu yolda herhangi bir yardımımız olmadan, kendiliğinden hakka ulaştığını) 27:43 (ve daha önce) Allah'ı bırakıp da tapınageldiği şeylerin kendisini (doğru yoldan) uzaklaştırmış olduğu, üstelik, hakkı inkar eden bir toplumun üyesi olduğu halde, (sonunda doğru yolu bulduğunu görüyoruz)" dedi. 27:44 (Az sonra) ona: "Girin bu saraya!" dendi. Fakat sarayı görünce, (önünde) engin-duru bir su (var) sandı ve eteğini yukarı çekti. (Süleyman:) "Bu, zemini camla döşenmiş bir saraydır!" dedi. (Sebe Melikesi:) "Rabbim!" dedi, "(Senden başkasına kulluk etmekle) ben kendime yazık etmişim; fakat (şimdi) Süleyman'la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah'a yürekten boyun eğiyorum!" 27:45 VE GERÇEK ŞU Kİ, Biz kavmine: "Yalnızca Allah'a kulluk edin" desin diye Semûd toplumuna (da) kardeşleri Salih'i göndermiştik; onlar, bunun üzerine, hemen birbirleriyle çekişen iki hizbe ayrıldılar. 27:46 (Salih ilahî mesaja karşı çıkanlara:) "Ey kavmim!" dedi, "İyiliği ummak yerine, neden kötülüğün çarçabuk sizi bulmasını istiyorsunuz? Belki acınıp-esirgeniriz diye niçin Allah'tan günahlarınızı bağışlamasını istemiyorsunuz?" 27:47 "Biz sende ve seninle beraber olanlarda uğursuzluk görüyoruz!" diye karşılık verdiler. (Salih:) "Uğurumuz ya da uğursuzluğumuz Allah'ın elindedir!" dedi, "İşin gerçeği, sizler sınanan bir toplumsunuz!" 27:48 İmdi, o şehirde bozgunculuk yapıp düzen ve uyumdan yana olmayan dokuz kişi vardı; 27:49 bunlar Allah adına yemin ederek aralarında andlaşıp "Ona ve ailesine geceleyin baskın yapalım (ve onların hepsini öldürelim); sonra da o'na arka çıkacak olan kimseye, rahatlıkla, 'Onun ailesinin uğradığı kıyıma biz katılmadık; çünkü biz haktan yana kimseleriz! diyelim" dediler. 27:50 Ve böylece bir tuzak kurdular; fakat, onların hiç fark edemeyecekleri biçimde, biz de bir tuzak kurduk. 27:51 Ve sonra, bak onların kurduğu bütün tuzakların sonu ne oldu: onları ve onların peşinden giden toplumu, hepsini yerle bir ettik; 27:52 ve işte onların yaşadığı yerler, işledikleri haksızlıklardan ötürü (şimdi) bomboş! Bu (olayda), bilmek, öğrenmek isteyen insanlar için mutlaka bir ders vardır; 27:53 ve inanıp Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseleri kurtarmış olmamızda da! 27:54 VE LÛT'U da (böyle kurtarmıştık); hani o kavmine "Bu çirkin eylemi, (insanın yapı ve yaratılışına aykırı olduğunu) göre göre, nasıl işliyorsunuz?" demişti, 27:55 "Gerçekten, kadınları bırakıp da, şehvetle erkeklere mi yöneliyorsunuz? Hayır, işin gerçeği, siz (hakka karşı körlüğü,) bilinçsizliği seçmiş bir toplumsunuz!" 27:56 Fakat halkının o'na verdiği cevap: "(Lût'u) ve Lût'un yandaşlarını şehrinizden çıkarın! Çünkü bunlar kendilerini temize çıkarmaya çalışan insanlar!" demekten başka bir şey olmadı. 27:57 Ve bunun üzerine Biz de o'nu ve ailesini kurtardık -yalnızca karısının geride kalanlar arasında olmasını gerekli gördük. 27:58 Ve ötekilerin üzerine (yok edici) bir yağmur yağdırdık; uyarıl(dıkları halde aldırmay)anların uğradığı bu yağmur ne korkunç bir yağmurdur! 27:59 DE Kİ: "Bütün övgüler (gerçekte) Allah'a yaraşır. Selâm olsun, O'nun (rasûl olarak) seçtiği kullara!" Zaten Allah, insanların tanrısal nitelikler yakıştırdıkları her şeyden daha üstün, daha hayırlı değil mi? 27:60 Peki kimdir, gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren? Öyle bir su ki, onunla, sizin bir tek ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz görkemli bağlar, bahçeler yeşertiyoruz! Allah'la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Hayır, hayır, (böyle düşünenler) yoldan çıkmış kimselerdir! 27:61 Peki kimdir, yeryüzünü (yerleşmeye) uygun bir yer haline getiren ve vadilerden dereler, ırmaklar akıtan; ve onun üzerine sağlam dağlar yerleştiren; ve iki büyük su kütlesi arasına bir engel koyan? Allah'la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Hayır hayır, (böyle düşünenlerin) çoğu (ne söylediklerini) bilmiyorlar! 27:62 Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne mirasçı kılan? Allah'la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Aklınızda ne kadar az tutuyorsunuz (bütün bu gerçekleri)! 27:63 Peki kimdir karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulmanızı sağlayan ve rüzgarları rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen? Allah'la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Allah, insanların tanrısal nitelikler yakıştırabileceği her şeyin ötesinde, her şeyden yücedir! 27:64 Peki, yaratılışı ilk defa başlatan ve sonra da onu aralıksız devam ettirip, yenileyen kimdir? Ve kimdir, sizi gökten ve yerden rızıklandıran? Allah'la beraber başka bir tanrı, öyle mi? De ki: "Eğer ileri sürdüğünüz iddiaya gerçekten inanıyorsanız getirin o zaman delilinizi!" 27:65 De ki: "Göklerde ve yerde olan hiç kimse, (yani) Allah'tan başka (hiç kimse,) yaratılmışların duyu ve tasavvur alanı dışında kalan gerçekleri bilemez". (Yaratılmış olanlar) öldükten sonra ne zaman diriltileceklerini de bilemezler; 27:66 Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri gerçeğin berisinde kalmaktadır; zaten (çoğu zaman) onun gerçekliğinden yana şüphe içindedirler; hayır, ondan yana kördürler. 27:67 Bunun içindir ki, hakkı inkara şartlanmış olan kimseler: "Nasıl yani, biz ve atalarımız toz toprak olduktan sonra (topraktan yeniden) çıkarılacağız, öyle mi?" diyorlar. 27:68 "Gerçek şu ki, bu bize ve atalarımıza daha önce de vaad edilmişti; eskilerin masallarından, efsanelerinden başka bir şey değil bu!" 27:69 De ki: "Yeryüzünde dolaşın da (böyle diyerek) günaha gömülüp gitmiş olanların sonunu görün!" 27:70 Fakat sen yine de onlar için kaygılanma; (Allah'ın mesajlarına karşı) ileri sürdükleri asılsız iddialardan ötürü de canını sıkma. 27:71 Ve "Eğer doğru sözlü kimselerseniz, (söyleyin siz ey inananlar,) bu (ölümden sonra diriliş) vaadi ne zaman gerçekleşecek?" diye sordukları (zaman), 27:72 de ki: "O çarçabuk gelmesini istediğiniz azabın bir kısmı belki de peşinize düşmüştür bile..." 27:73 İmdi, gerçek şu ki, senin Rabbin insanlara karşı sınırsız lütuf sahibidir; ne var ki onlardan çoğu şükretmez. 27:74 Ve yine senin Rabbin onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa vurduğu şeyleri de bütünüyle bilmektedir; 27:75 göklerde ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki (O'nun yarattığı âlem için koyduğu) yasalar ve ilkeler örgüsünde yeri olmasın. 27:76 BU KURAN'IN, İsrailoğulları'nın üzerinde anlaşmazlığa düştükleri pek çok meseleyi açıklığa kavuşturduğu ortadadır. 27:77 Çünkü o inanmak isteyenler için gerçek bir yol gösterici ve bir rahmettir. 27:78 Gerçek şu ki, (ey inanan kişi), senin Rabbin onların arasında kendi yasalarıyla hükmedecektir; çünkü her şeyin aslını bilen en yüce iktidar sahibi O'dur. 27:79 Öyleyse, (yalnızca) Allah'a güven; çünkü inandığın şey, doğruluğu besbelli gerçeğin tâ kendisidir. 27:80 Gerçek şu ki, sen ölülere de işittiremezsin, sırt çevirip uzaklaşan sağırlara da işittiremezsin bu çağrıyı; 27:81 ve (yine) sen (kalben) kör olanları saptıkları yoldan çevirip doğru yola yöneltemezsin; sen (sesini) ancak mesajlarımıza inan(maya istekli ol)anlara işittirebilirsin, ki onlar da zaten bize yürekten boyun eğecek olan kimselerdir. 27:82 Ve (o kalben sağır ve kör olanlara gelince: Haktan yana kendilerine söylenen) söz bütün açıklığıyla gerçekleştiği zaman, onların karşısına yerden, kendilerine insanlığın mesajlarımıza gerçek bir imanla inanmadığını söyleyen bir yaratık çıkaracağız. 27:83 Ve o Gün her ümmetin içinden mesajlarımızı yalanlayanları ayrı bir bölük olarak toplayacağız; ve böylece, onlar (günahlarının derecesine göre) sınıflandırılacaklar; 27:84 öyle ki, (yargı önüne) çıktıkları zaman, Allah, onlara: "(Doğru düşünce ve) bilgi yoluyla üstesinden gelemeyince tutup mesajlarımızı yalanlamaya kalktınız, öyle mi? Peki, bu yaptığınız neydi öyleyse?" diyecek. 27:85 Ve (böylece, onlara vaktiyle söylenen) söz, onların tüm karalamalarına rağmen, olanca gerçekliğiyle karşılarına çıkacak ve onlar da buna karşılık artık diyecek söz bulamayacaklar; 27:86 öyle ya: geceyi, içinde sükûn bulsunlar diye (derin ve kuşatıcı); gündüzü de, (olup biteni) görsünler diye (aydınlık) yaptığımızın farkında değiller miydi? Şüphesiz, bunda, inanmak isteyen insanlar için çıkarılacak dersler vardır! 27:87 Ve o Gün sûra üflenecek ve böylece Allah'ın istediği kimseler dışında, göklerde ve yerde var olan herkes (tarifsiz bir) korkuya kapılacak; ve başları önlerine düşmüş olarak herkes O'nun huzuruna çıkacak. 27:88 Ve o kadar yerinden oynatılmaz sandığın dağların, (o Gün) bulutlar gibi geçip gittiğini görürsün: her şeyi şaşmaz bir düzene bağlayan Allah'ın işidir bu! İşin doğrusu, O edip-eylediğiniz her şeyden haberdardır! 27:89 Her kim ki (O'nun huzuruna) iyi eylemlerle çıkarsa, buna karşılık (daha) hayırlısını elde edecektir; ve böyleleri o Gün'ün korkusundan emin olacaklardır. 27:90 Ama kimler ki kötü eylemlerle çıkıp gelirse, böyleleri yüzüstü ateşe atılacaklar; (ve kendilerine:) "Yapıp-ettiklerinize göre hak etmediğiniz bir ceza mı bu?" (diye sorulacaktır). 27:91 (EY MUHAMMED, de ki:) "Ben, yalnızca, kutlu kıldığı bu şehrin ve var olan her şeyin Rabbine kulluk etmekle emrolundum; yani, O'na yürekten boyun eğen kimselerden olmakla emrolundum; 27:92 bir de, bu Kuran'ı (insanlara) okuyup ulaştırmakla." Bundan sonra artık kim ki, doğru yolu tutarsa, o yolu kendi iyiliği için tutmuş olacaktır; ve kim de yoldan saparsa, (böylelerine) de ki: "Ben yalnızca bir uyarıcıyım!" 27:93 Ve yine, de ki: "Övgüler olsun Allah'a! Alametleri(nin gerçek olduğunu) size gösterdiğinde (ne iseler) onları tanıyacaksınız". Ve Rabbin yaptıklarınızdan asla gâfil değildir. 28:1 Tâ-Sîn-Mîm. 28:2 BUNLAR, özünde açık olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilahî kitabın mesajlarıdır. 28:3 Sana Firavun'la Musa arasında geçen olayların bir bölümünü inanmaya eğilimli insanlar için bütün gerçeğiyle anlatacağız. 28:4 O ülkede Firavun kendini büyüklük duygusuna kaptırmış ve ülke halkını kastlara, sınıflara ayırmıştı. (Öyle ki,) onlardan bir kısmını iyice hor ve güçsüz görmek istiyor (ve bunun için de) erkek çocuklarını öldürüyor, (yalnız) kadınlarını sağ bırakıyordu: çünkü o, gerçekten de, (yeryüzünde) bozgunculuk çıkarmak isteyen kimselerdendi. 28:5 Fakat Biz istiyorduk ki, yeryüzünde hor ve güçsüz görülen kimselerden yana çıkalım, onların dinde öncüler olmasını sağlayalım, onları (Firavun'un şeref ve itibarına) varis kılalım 28:6 ve onları güvenlik içinde yeryüzünde yerleştirelim; Firavun'u, Hâmân'ı ve onların ordularını da onların (İsrailoğulları'nın) eliyle korktukları şeye uğratalım. 28:7 Ve bunun içindir ki, (Musa doğduğu zaman,) annesine: "Onu (bir süre) emzir" diye ilham ettik, "ama o'nun başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman o'nu nehrin sularına bırak; ve (o'nun için) korkma, üzülme; çünkü Biz o'nu sana geri getireceğiz ve kendisini elçilerimizden bir elçi yapacağız!" 28:8 Ve (sonunda) Firavun ailesi(nden biri) o'nu buldu (ve kurtardı): çünkü (Biz) o'nun ileride, Firavun'un, Hâmân'ın ve onların maiyetindekilerin gerçekten yanlış yolda olduklarını görerek karşılarına bir düşman ve bir üzüntü (kaynağı) olarak çıkmasını (dilemiştik)! 28:9 Ve Firavun'un karısı, (Firavun'a): "(Bu çocuk) hem benim hem de senin için neşe kaynağı (olabilir)!" dedi, "Onu öldürmeyin; belki bize faydası dokunur; yahut o'nu evlat edinebiliriz!" Ve (pek tabii, bunları konuşurken, olacak olanlardan) haberleri yoktu. 28:10 Bu arada, Musa'nın annesi yüreği acıyla dolup taşarak sabahı etti; öyle ki, eğer (sözümüze olan) inancını sonuna kadar canlı tutması için yüreğini iyice güçlendirmemiş olsaydık o'nun kim olduğunu az kalsın açığa vuracaktı. 28:11 İşte bu haldeyken (Musa'nın) kız kardeşine: "Onu izle!" dedi. Ve (kız da), (Firavun ailesinden) kimseye fark ettirmeden o'nu uzaktan gözetledi. 28:12 Ve Biz daha ilk günden o'nun (Mısırlı) süt annelerin memesini yadırgamasını sağladık; ve (kız kardeşi bu durumu öğrenince, onlara:) "Size o'nun bakımını sizin adınıza üzerine alabilecek ve o'nu güzelce eğitip yetiştirecek bir aile göstereyim mi?" dedi. 28:13 İşte böylece, o'nu annesine kavuşturduk ki gözü gönlü aydınlansın, artık üzülmesin ve onların çoğu bunu bilmeseler bile o, Allah'ın verdiği sözün mutlaka gerçekleşeceğini bilsin! 28:14 DERKEN, (Musa) erginlik çağına ulaşıp (zihnen) iyice olgunlaşınca, kendisine (doğruyla eğriyi birbirinden ayırmaya yarayan) güçlü bir muhakeme yeteneği ve ilim verdik; iyiliğe yatkın olanları Biz işte böyle mükafatlandırırız. 28:15 Ve (Musa), halkının (şehirde olup bitenden) habersiz (evlerinde oturdukları bir gün) şehre indi; ve biri kendi halkından, ötekisi düşmanlarından olan iki adamın birbiriyle kavga ettiğini gördü. Kendi halkından olan kişi düşman tarafından olan kişiye karşı o'nu yardıma çağırdı; bunun üzerine Musa onu yumrukla devirip işini bitirdi. (Ama hemen sonra kendi kendine:) "Bu düpedüz Şeytan'ın işi!" dedi, "Doğrusu o (insanı) yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır!" 28:16 (Ve) "Ey Rabbim!" diye dua etti, "Ben kendime yazık ettim! Beni bağışla." Ve (Allah) da o'nu bağışladı. Çünkü O çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. 28:17 "Ey Rabbim!" dedi (Musa,) "Bana bahşettiğin nimetler hakkı için bir daha asla suçlulara arka çıkmayacağım!" 28:18 Böylece, ertesi sabah, korku içinde çevresini gözetleyerek yine şehirde dolaşıyordu; bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen adam (yine) o'nu (yardımına) çağırmıyor mu! Musa, (bu sefer) ona: "Sen gerçekten apaçık bir azgınmışsın!" dedi. 28:19 Bununla birlikte, yine de ikisinin de (ortak) düşmanı durumundaki kişiyi tam yakalamak üzereyken, bu sonraki: "Ey Musa!" dedi, "Dün öldürdüğün adam gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Senin tek amacın, haksızlıkları düzelten biri olmak değil, ülkenin başına zorba kesilmek!" 28:20 Tam o sırada şehrin öteki ucundan bir adam koşarak geldi ve "Ey Musa!" dedi, "(Ülkenin) ileri gelenleri seni öldürmek üzere hakkında görüşüyorlar; hemen çık git; şüphesiz ben senin iyiliğini isteyen kimselerdenim!" 28:21 Bunun üzerine (Musa) korku içinde çevresine bakınarak ve "Ey Rabbim, zalimlere karşı beni koru!" diye dua ederek oradan uzaklaştı. 28:22 Ve Medyen'e doğru yola çıkarken (kendi kendine): "Umarım, Rabbim beni (böylece) doğru yola yöneltir!" dedi. 28:23 DERKEN, Medyen'in su kuyularına vardı ve orada (hayvanlarını) suvaran kalabalık bir grup insanla karşılaştı; ve onlardan biraz ötede kendi hayvanlarını uzakta tutmaya çalışan iki kadın gördü. (Onlara:) "Arzunuz nedir?" diye sordu. "Bu çobanlar işlerini bitirip uzaklaşmadıkça biz (hayvanlarımızı) suvaramıyoruz; çünkü (biz kadınız ve) babamız da pek yaşlı" diye cevap verdiler. 28:24 Bunun üzerine, (Musa) onların (hayvanlarını) suvardı; sonra gölgeye çekilip, "Ey Rabbim, bana bahşedeceğin her hayra öylesine muhtacım ki!" diye niyazda bulundu. 28:25 Az sonra o iki (kız)dan biri, utana sıkıla çıkageldi ve "(Hayvanlarımızı) sulamana karşılık ücret ödemek için babam seni çağırıyor" dedi. (Musa) onun yanına varınca, başından geçenleri ona anlattı. Beriki: "Korkma!" dedi, "Artık o zalim halkın elinden kurtulmuş bulunuyorsun!" 28:26 O iki (kız)dan biri: "Babacığım," dedi, "o'nu ücretli olarak yanında tut; çünkü ücretli olarak yanında tutabileceğin en güçlü ve güvenilir kişi bu olacak!" 28:27 (Bir süre sonra, kızların babası, Musa'ya:) "Bak," dedi, "seni, sekiz yıl yanımda çalışmana karşılık bu iki kızımdan biriyle evlendirmek istiyorum; bu süreyi on (yıl)a tamamlarsan artık bu senin bileceğin bir iş; sana fazladan yük yüklemek istemem; (tersine), eğer Allah dilerse, beni hep dürüst davranan biri olarak bulacaksın." 28:28 (Musa:) "Bu seninle benim aramızda kalsın" dedi, "artık hangi süreyi doldurursam doldurayım bana karşı bir husumet olmasın. Bu söylediklerimize Allah da şahit olsun!" 28:29 VE MUSA, sonunda, bu süreyi doldurup da ailesiyle birlikte (çölde) yola çıktığında Sina Dağı'nın yamacında bir ateş gördü; (ve) yanındakilere: "Siz durun," dedi, "ben (orada) bir ateş gördüm; size oradan belki bir haber, yahut (en azından) ısınmanız için (bir tutam) tutuşmuş odun getiririm". 28:30 Fakat oraya yaklaşınca, o kutlu yerde, vadinin sağ yamacındaki (yanan) ağaç yönünden kendisine: "Ey Musa, Benim Ben, Allah: Âlemlerin Rabbi!" diye seslendi. 28:31 Ve (sonra Allah, o'na:) "Asânı yere bırak!" (dedi). Fakat, Musa, asâsının yılan gibi hızla hareket ettiğini görünce arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Ve Allah, o'na:) "Ey Musa!" (dedi,) "(Geri dön), yaklaş, korkma! Çünkü sen (bu dünyada da, öte dünyada da) güvenlik içinde olan kimselerdensin!" 28:32 "(Ve şimdi) elini koynuna sok; lekesiz olarak bembeyaz (ışıl ışıl) çıksın! Ve bütün korkulardan sıyrılmış olarak (artık) kolunu kanadını indir! Bu iki şey, senin, Rabbin tarafından Firavun ve onun seçkinler çevresine (gönderilen bir elçi) olduğunu gösteren alametlerdir. Çünkü onlar yoldan çıkmış, yozlaşmış bir topluluk haline gelmiş bulunuyorlar." 28:33 (Musa:) "Ey Rabbim!" dedi, "Ben onlardan birini öldürdüm ve bu yüzden onların da beni öldürmelerinden korkuyorum..." 28:34 Ayrıca, kardeşim Harun'un konuşma tarzı benimkinden daha açık, daha düzgündür; öyleyse benim söylediklerimi (daha akıcı bir şekilde) doğrulayan bir yardımcı olarak o'nu da benimle birlikte gönder; çünkü, gerçek şu ki, beni yalanlayacaklarından korkuyorum". 28:35 (Allah:) "Senin pazunu kardeşinle güçlendireceğiz ve ikinize öyle bir güç ve nüfûz vereceğiz ki size dokunamayacaklar ve mesajlarımız sayesinde siz ikiniz ve sizi izleyenler üstün gelecekler!" dedi. 28:36 FAKAT Musa apaçık mesajlarımızla (Firavun'un ve onun seçkinler çevresinin) karşısına çıkınca, berikiler hemen: "Bu (bir ölümlü beşer tarafından) uydurulmuş parlak bir büyüden başka bir şey değil; biz atalarımızdan böyle bir şey işitmemiştik!" dediler. 28:37 (Musa:) "Kimin O'nun katından bahşedilmiş doğru yol bilgisiyle geldiğini, bu (geçici dünya) yurdu(nu)n sonunda kime kalacağını en iyi bilen benim Rabbimdir.35 Muhakkak olan şu ki, zalimler asla kurtuluşa, esenliğe erişemezler!" diye karşılık verdi. 28:38 Bunun üzerine Firavun: "Soylular!" dedi, "Ben sizin için benden başka tanrı tanımıyorum! Bunun içindir ki, sen ey Hâmân, benim için (tuğla) ocağını tutuştur, balçığı pişir ve bana öyle yüksek bir kule yap ki, çıkıp Musa'nın şu tanrısını bir göreyim! Çünkü ben o'nun şu onmaz yalancılardan biri olduğunu sanıyorum!" 28:39 İşte böylece, o ve onun buyruğunda olanlar, hiçbir haklılık kaygısı taşımaksızın (yargı için) Bize dönmeyeceklerinden eminmişçesine yeryüzünde büyüklük tasladılar! 28:40 Ve bu yüzden onu ve onun buyruğunda olanları kıskıvrak yakalayıp denize gömdüm. Bak işte, zalimlerin sonu nasıl oldu! 28:41 (Yeryüzünde onların işini bitirdik) ve böylece kendilerini (cehennem) ateşinin yolunu gösteren (kötülüğün) sembol tipleri olarak (insanlığın karşısına) çıkardık; öyle ki, Kıyamet Günü'nde böylelerine asla yardım edilmeyecektir; 28:42 çünkü Biz bu dünyada bir horlanma, aşağılanma taktık onların peşine; Kıyamet Günü'nde ise onlar iyice küçük düşmüş, bayağılaşmış kişiler arasında yer alacaklardır. 28:43 Ve gerçek şu (ki), daha önceki (günahkar) nesilleri ortadan kaldırdıktan sonra, insanlar için bir aydınlanma kaynağı, bir doğru yol bilgisi ve bir rahmet olarak Musa'ya (vahyedilmiş) kitabı verdik ki, (Bizi) anıp düşünsünler. 28:44 İMDİ, (sana gelince, ey Muhammed,) Biz Musa'ya Yasamızı bildirirken sen o kutlu vadinin batı yamacında değildin; (o'nun devrinde olup bitenlere) şahit olan kimseler arasında da bulunmuyordun; 28:45 tersine, Biz (onlarla senin aranda) nice nesiller yarattık ve onlardan sonra nice çağlar geçip gitti. Ve Sen, mesajlarımızı kendilerine okuyup açıklamak üzere, Medyen halkı arasında da yaşamadın; fakat Biz (elçilerimizi insanlara her zaman) gönderiyoruz. 28:46 Evet, Biz (Musa'ya) seslendiğimiz zaman sen Sina Dağı'nın yamacında değildin; fakat (sen de, öteki elçiler gibi,) senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarasın diye Rabbinden bir rahmet aracı olarak (gönderildin) ki böylece belki (geçmişte olup bitenleri) düşünür (de Bizi) anarlar. 28:47 Ve (ayrıca, Biz seni, Yargı Günü'nde) kendi elleriyle yapıp-ettiklerinden ötürü başlarına bir musibet geldiği zaman: "Ey Rabbimiz, bize bir elçi göndermiş olsaydın senin mesajlarına uyar ve inanan kimselerden olurduk!" demesinler diye (gönderdik). 28:48 Buna rağmen, yine de kendilerine katımızdan hakikat geldiği zaman "Niçin ona da Musa'ya verilenin bir benzeri verilmedi?" derler. Fakat böyleleri, bundan önce, Musa'ya verileni de inkar etmemişler miydi? (Nitekim) "Birbirini destekleyen iki aldatmaca örneği!" diyorlar ve ekliyorlar: "Biz topunu birden reddediyoruz!" 28:49 De ki: "Eğer doğru sözlü kimselerseniz, haydi, Allah katından, doğru olana bu ikisinden daha yakın bir yol gösteren bir başka kitap getirin, ona ben de uyayım!" 28:50 Ve eğer senin bu çağrına da karşılık veremiyorlarsa, artık bil ki, onlar sadece geçici doyumlara tutsak, bencil ve çıkarcı isteklerinin peşindedirler. Allah'tan bir doğru yol bilgisi olmaksızın, geçici aldatıcı doyumlar, bencil ve çıkarcı istekler peşinde kendine yol arayan kişiden daha sapık kim olabilir ki? Gerçek şu ki, Allah zulmü kendine yol edinen toplumu doğru yola eriştirmez! 28:51 GERÇEK ŞU Kİ, Biz vahyi onlara adım adım ulaştırdık ki böylece belki (üzerinde düşünür), akıllarında tutarlar. 28:52 Kendilerine bundan önce de kitap vermiş bulunduğumuz kimseler buna (da) inan(mak zorundad)ırlar. 28:53 Bu kimseler (değişmeyen gerçek) kendilerine ulaştırıldığında, hemen, "Buna inandık!" derler, "Çünkü bu bize Rabbimizin katından ulaşan bir gerçek; bu bize ulaşmadan önce de, biz zaten O'na yürekten boyun eğen kimselerdik!" 28:54 Güçlüklere göğüs germelerine, kötülüğü iyilikle savmalarına, kendilerine rızık olarak bahşettiğimiz şeylerden başkaları için de harcamalarına karşılık kendilerine iki kat ecir verecek olduğumuz kimseler işte böyleleridir; 28:55 onlar ki, boş ve anlamsız sözler işittikleri zaman ondan hemen yüz çevirip, "Bizim yapıp-ettiklerimizin hesabını biz vereceğiz, sizin yapıp-ettiklerinizin hesabını da siz vereceksiniz. Size selâm olsun; bizim, (doğru ile yanlışın anlamından) habersiz kimselerle işimiz yok" derler. 28:56 GERÇEK ŞU Kİ, sen her sevdiğini doğru yola yöneltemezsin; fakat Allah'tır, (yönelmek) isteyeni doğru yola yönelten; ve yine O'dur, doğru yola girecek olanları en iyi bilen. 28:57 "Seninle aynı yolu izleyecek olursak kendi toprağımızdan koparıp atarlar bizi" diyorlar. Oysa, Katımızdan rızık olarak her türlü ürünün getirilip toplandığı, koruyucu örf altında güvenli bir yere yerleştirmedik mi onları? Ne var ki, çokları (bunun) farkında değil. 28:58 Oysa, Biz, varlık ve refahtan ötürü azgınlaşan nice toplumları yok etmişizdir; işte, (gözönünde) onların yaşadıkları yerler: pek azı dışında, onlardan sonra oralarda kimse yerleşmemiştir; çünkü herkes göçüp gittikten sonra, ebediyyen kalacak olan yalnızca Biziz! 28:59 Bununla birlikte, yine de senin Rabbin hiçbir toplumu, kendi içlerinden onlara mesajlarımızı okuyup açıklayacak bir elçi göndermedikçe yok etmez; ve yine Biz hiçbir toplumu, üyeleri birbirlerine zulmetmeyi yol olarak benimsemedikçe, yok etmiş değiliz. 28:60 Size verilen şeyler dünya hayatına ilişkin geçici doyumlardan ve yine dünyada kalan süs ve eğlenceden ibarettir; oysa, Allah katında kazanılanlar daha hayırlı, daha kalıcıdır. (Buna rağmen,) aklınızı kullanmayacak mısınız? 28:61 Öyleyse, kendisine, (yeniden dirileceği gün) gerçekleştiğini göreceği güzel bir vaadde bulunduğumuz kimsenin hali, kendisine dünya hayatında geçici doyumlar sağladığımız, ama Kıyamet Günü kendisini yargı karşısına çıkarılanlar arasında bulacak olan kimsenin hali gibi midir? 28:62 Çünkü, o Gün böylelerine seslenilip, "Tanrılıkta Bana ortak olduğunu sandığınız (varlıklar ya da güçler) şimdi neredeler?" diye sorulacak. 28:63 (Bunun üzerine, vaktiyle yapılan) uyarının apaçık aleyhlerine tecelli ettiğini gören kimseler: "Ey Rabbimiz!" diyecekler, "Bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir; (evet,) biz kendimiz azdığımız gibi, onları da azdırdık (Ama şimdi) onları Senin hükmüne bırakıyoruz; zaten onların tapındığı gerçekte biz değildik". 28:64 Sonra onlara: "Çağırın, bakalım" denecek, "tanrısal nitelikler yakıştırarak (Allah'a) ortak koştuğunuz (varlıkları ya da güçleri)!" Ve onlar da bu sözü geçen (varlıkları ya da güçleri) yardıma çağıracaklar, ama berikiler kendilerine herhangi bir karşılık vermeyecekler; ve sonunda, göre göre sadece azabı görecekler karşılarında; (oysa, bu umutsuz, çaresiz duruma düşeceklerine) vaktiyle doğru yolu tutsalardı ya! 28:65 Nitekim, o Gün böylelerine seslenilip, "Size gönderilen elçilere nasıl bir tepki gösterdiniz?" diye sorulacak. 28:66 Ne var ki, o Gün, geçmişte olup bitenler için bir mazeret, bir açıklama getirmek yönünde önlerinde bütün yolların kapanmış olduğunu görecekler; ve bu konuda birbirlerine de herhangi bir şey soramayacaklar. 28:67 Ama buna karşılık, pişman olup doğru yola dönen ve dolayısıyla, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kişiye gelince, böyle birinin (öte dünyada) kendini kurtulan, esenliğe erişen kimseler arasında bulması (elbette) umulabilir. 28:68 VE (gerçek şudur:) dilediğini yaratan ve (insanlar için) en iyi olanı seçen senin Rabbindir. Sınırsız kudret ve yüceliğiyle Allah onların tanrısal nitelikler yakıştırarak ortak koştukları her şeyin, herkesin mutlak olarak üstündedir! 28:69 Ve yine senin Rabbindir, onların içlerinde gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da künhüyle bilen! 28:70 Çünkü O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır. (Hayatın) başında da sonunda da tüm gerçek övgüler yalnızca O'na yaraşır; nihaî hüküm O'nundur; çünkü O'na döndürüleceksiniz. 28:71 De ki: "Hiç düşündünüz mü: Allah geceyi üzerinizde Kıyamet Günü'ne kadar sürekli kılacak olsa, söyleyin, Allah dışında size ışık getirebilecek başka bir tanrı var mı? O halde, artık (gerçeğin sesine) kulak vermeyecek misiniz?" 28:72 De ki: "Hiç düşündünüz mü: Allah gündüzü üzerinize Kıyamet Günü'ne kadar sürekli kılacak olsa, söyleyin, Allah dışında, bağrında dinlendiğiniz geceyi size (geri) getirebilecek başka bir tanrı var mı? Peki, artık (gerçeği) görmeyecek misiniz?" 28:73 Çünkü rahmetinden sizin için geceyi ve gündüzü O yarattı ki birinde dinlenesiniz, ötekinde de O'nun cömertliğinden (nasibinizi) arayasınız da belki böylece şükredesiniz. 28:74 EVET, O GÜN onlara seslenip, "Bana ortak olduğunu düşündüğünüz (varlıklar ya da güçler) neredeler?" diye sorulacak. 28:75 Ve (bu soru cevapsız kalacak, çünkü) Biz (o sırada) her ümmetten bir şahit çıkarmış olacağız ve (günahkarlara:) "Geçmişteki iddialarınızı doğrulayan bir delil getirin!" diyeceğiz. Ve böylece görecekler ki, gerçek bütünüyle Allah'tan yana ve kendi çarpık muhayyilelerinin ürünü bütün o düzmece tanrılar onları terk etmiş. 28:76 (İMDİ,) Hesap Günü'nde bu duruma düşmek istemeyenler bilsinler ki şu ünlü Kârûn da Musa'nın kavmindendi ve kendini büyük görüp onlara zulmediyordu; çünkü Biz kendisine öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını taşımak bile bir manga adama, hatta daha fazlasına zor gelirdi. Soydaşları ona: "(Servetinden ötürü) böyle böbürlenme, çünkü Allah böbürlenenleri sevmez! 28:77 Öyleyse, Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda (iyi bir yer tutmanın) yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma; ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de (başkalarına) öyle iyilikte bulun; ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma: çünkü, şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez!" dedikleri zaman, 28:78 (Kârûn, onlara:) "Bu (servet) bendeki bilgi sayesinde bana verildi!" diye karşılık verdi. Oysa, Allah'ın, ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve ondan daha fazla servet toplamış nicelerini (kendilerini büyüklük duygusuna kaptırmaları yüzünden) yok ettiğini bilmiyor muydu (sanki)? Ama, şu var ki, suçluluğu kesinleşmiş olanlara (artık) günahlarından sual olunmaz!.. 28:79 (Kârûn) işte böyle görkem ve gösteriş içinde soydaşlarının karşısına çıkardı. (Öyle ki,) yalnızca dünya hayatına gözünü dikenler (ona bakıp da): "Ah, n'olurdu" derlerdi, "Kârûn'a verildiği kadar bize de verilseydi! Çünkü o gerçekten çok talihli biri!" 28:80 Kendilerine doğru, güvenilir bilgi bahşedilmiş olanlarsa: "Yazıklar olsun size!" derlerdi, (Bilmiyor musunuz ki,) gerçekten inanmış olan, dürüst ve erdemli davranışlarda bulunan kimseler için Allah'ın tasvip ettiği şeyler daha hayırlıdır; ama şüphesiz, böyle bir nimete güçlüklere göğüs geren kimselerden başkası erişemez". 28:81 Ve sonunda onu da, evini barkını da yere batırdık: öyle ki, Allah'a karşı hiçbir şey, hiç kimse onun yardımına yetişmedi; pek tabii, kendi kendine yardım edebilecek durumda da değildi. 28:82 Ve daha dün onun yerinde olmak isteyenler: "Vah bize!" dediler, "Demek ki, kullarından dilediğine rızkı geniş tutan, dilediğine de ölçülü-idareli veren Allah'mış! Ya Allah bize lütfetmemiş olsaydı, hiç şüphe yok, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vah vah, demek, hakkı inkar edenler iflah olmazmış!" 28:83 (Ama) ahiret yurduna gelince, Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmak istemeyen kimselere ayırmış bulunuyoruz; çünkü gelecek Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerindir. 28:84 Kim ki (Allah'ın huzuruna) iyilik yaparak çıkarsa, daha iyisini, daha üstününü bulacaktır. Ve kim ki kötülük yaparak çıkarsa, (bilsin ki,) kötülük yapanlar yalnızca yaptıklarının karşılığını görecekler. 28:85 (EY İNANAN KİŞİ,) apaçık bir üslupla bu Kuran'ı sana vaz'eden (Allah), şüphe yok ki, seni (ölümden sonra) yeni bir hayata döndürecektir. (Hakkı kabule yanaşmayanlara) de ki: "Kimin doğru yolda yürüdüğünü ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilen Rabbimdir!" 28:86 Ve (sen ey inanan kişi,) bu kitabın sana ulaşacağını ummazdın; fakat işte Rabbinden bir rahmet olarak (sana ulaştı). Öyleyse, artık hakkı inkara kalkışan kimselere asla arka çıkma; 28:87 ve bir kere Allah'ın ayetleri sana indirilmiş olduğuna göre, bundan sonra artık sakın seni onlardan alıkoymalarına fırsat verme; tersine, (insanları) Rabbine çağır. Ve sakın, Allah'tan başka varlıklara tanrısal güçler ve nitelikler yakıştıran kimselerden olma: 28:88 Yani, Allah'la beraber tutup başka bir tanrıya yalvarmaya kalkma! (Çünkü) O'ndan başka tanrı yok; (çünkü) O'nun (ebedî) Zâtı'ndan başka her şey, herkes, yok olmaya mahkumdur; hüküm bütünüyle O'nun elindedir ve sonunda O'na döndürüleceksiniz. 29:1 Elif-Lâm-Mîm. 29:2 İNSANLAR, (sadece) "İnandık!" demeleriyle bırakılacaklarını ve sınava çekilmeyeceklerini mi sanıyorlar? 29:3 Evet, andolsun ki, Biz kendilerinden öncekileri de sınadık; o halde (bugün yaşayanlar da sınanacak ve) elbette Allah, doğru davrananları ortaya çıkaracak ve yalancıların da kimler olduğunu gösterecektir. 29:4 Yoksa onlar -(inandıklarını iddia ettikleri halde) kötülük işleyenler- Bizden kurtulabileceklerini mi sanırlar? Ne tuhaf bir düşünce bu! 29:5 Kim (Kıyamet Günü) Allah'a kavuşmayı (ümit ve korku ile) beklerse (o Gün'e hazırlıklı olsun): çünkü Allah'ın (her insan ömrü için) takdir ettiği vade mutlaka gelip çatacaktır -ve O her şeyi bilen, her şeyi işitendir! 29:6 O halde, kim (Allah yolunda) üstün gayret gösterirse bunu yalnız kendi iyiliği için yapmış olur: çünkü Allah, her türlü ihtiyaçtan uzaktır! 29:7 İman edip doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, Biz onların (önceki) kötülüklerini mutlaka sileriz ve onları yaptıkları iyiliklere göre ödüllendiririz. 29:8 Biz insana, (yapacağı en hayırlı işlerden biri olarak) anne ve babasına iyi davranmasını emrettik; ama (buna rağmen,) eğer onlar (ilah olarak) kabul edemeyeceğin herhangi bir şeyi Bana ortak koşmanı isterlerse onlara uyma: (çünkü) hepiniz (sonunda) dönüp Bana geleceksiniz; o zaman (hayatta iken) yapmış olduğunuz her şeyi (iyi ve kötü yönleriyle) gözünüzün önüne sereceğim. 29:9 İman edip doğru ve yararlı işler yapmış olanlara gelince, onları (öteki dünyada da) mutlaka dürüst ve erdemlilerin arasına sokacağız. 29:10 İNSANLAR arasında öyleleri var ki, (kendileri ve kendi gibileri adına) "Biz, Allah'a inanıyoruz!" derler; ama Allah yolunda sıkıntıya düşünce insanlardan çektikleri eziyeti Allah'tan gelen ceza gibi, (hatta ondan daha korkutucu) görürler; Rabbinden (gerçek inanç sahiplerine) bir yardım gelince de, "Aslında biz her zaman sizinle beraberiz!" derler. Allah, bütün yaratılmışların kalplerinden geçenleri en iyi bilen değil midir? 29:11 (Evet!) Allah, (gerçekten) imana erenlerin de, ikiyüzlülerin de kimler olduğunu mutlaka gösterecektir. 29:12 Ve (O, şunu da bilir ki,) hakkı inkar edenler, (her zaman olduğu gibi,) inananlara: "(Gelin) bizim (hayat) tarzımıza uyun, günahlarınız bizim boynumuza!" derler. Halbuki onlar, (bu şekilde yanılttıkları kimselerin) hiçbir günahını yüklenmezler: Dikkat edin, onlar yalancıdırlar! 29:13 Onlar, mutlaka, kendi yükleri ile birlikte başka yükleri de taşımak zorunda kalacaklardır; ve bütün temelsiz iddialarından dolayı Kıyamet Günü mutlaka hesaba çekileceklerdir! 29:14 BİZ (çok zaman önce) Nûh'u kendi kavmine göndermiştik, ve Nûh onlar arasında dokuzyüzelli yıl geçirmişti; sonra onlar hâlâ zulüm batağında yaşamaya devam ederlerken bir tufana yakalanmışlardı: 29:15 fakat Nûh'u ve o'nunla birlikte gemide bulunanların tümünü kurtardık ve bunu, (hatırlayıp ders almaları için) bütün insanların önüne (rahmetimizin) bir işareti olarak koyduk. 29:16 VE İBRAHİM (de, Bizden aldığı ilhamla) kavmine dönerek: "Allah'a kulluk edin ve O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır!" diye seslendi. 29:17 (Ve devamla) "Siz Allah'ı bırakıp (cansız) putlara tapıyorsunuz ve böylece bir yalandan örnekler veriyorsunuz! Kuşkusuz, Allah'ı bırakıp taptığınız (o şeyler ve varlıklar) size rızkınızı verebilme gücüne sahip değildirler: O halde bütün rızkınızı Allah katında arayın, (yalnız) O'na kulluk edin ve O'na hamd edin: çünkü sonunda yine O'na döndürüleceksiniz!" 29:18 "Ve Eğer (beni) yalanlarsanız (bilin ki, başka) toplumlar da sizden önce (Allah'ın peygamberlerini) yalanladılar: Bir elçiye düşen, sadece (kendisine emanet edilen) mesajı dosdoğru bir şekilde iletmektir." 29:19 PEKİ, o (hakkı inkar edenler,) Allah'ın (hayatı) ilkin nasıl yoktan var ettiğini, sonra onu nasıl tekrar yenilediğini anlamazlar mı? Kuşkusuz bu, Allah için kolay bir iştir! 29:20 De ki: "Yeryüzünü dolaşın ve Allah'ın (insanı) nasıl (harikulade bir şekilde) yoktan var ettiğini görün! Allah işte bu şekilde ikinci hayatınızı da var edecektir; çünkü Allah her şeye kâdirdir!" 29:21 "Dilediğine azap verir, dilediğine merhamet eder; hepiniz O'na döndürüleceksiniz: 29:22 Ne yeryüzünde ne de gökte Allah'ı başınızdan savamazsınız, (bunu hiç beklemeyin;) Sizi ne Allah'ın elinden alabilecek, ne de size yardım edebilecek kimse bulamazsınız." 29:23 Allah'ın ayetlerini ve (sonunda) O'na kavuşacaklarını inkar edenler, benim rahmetimden ümitlerini kesmiş olanlardır; ve onları (öteki dünyada) acıklı bir azap beklemektedir. 29:24 İMDİ (İbrahim'e gelince,) kavminin o'na tek cevabı şu oldu: "Onu öldürün, veya yakın!" Ama Allah o'nu ateşten korudu. Bakın, bu (kıssa)da inanacak kimseler için dersler vardır! 29:25 Ve (İbrahim) onlara dedi ki: "Siz Allah'ı bırakıp putlara taptınız. Tek sebep, bu dünyada kendinize (ve atalarınıza) karşı duyduğunuz sevgiye esir olmanızdı: Ama sonra, Kıyamet Günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet yağdıracaksınız; hepinizin varacağı yer ateştir ve (orada) size yardım edecek bir kimse bulamayacaksınız". 29:26 Bunun üzerine (kardeşinin oğlu) Lût o'na inandı ve "Ben (de) zulüm ve kötülük diyarını terk ederek Rabbime (döneceğim): Şüphesiz O kudret ve hikmet sahibidir!" dedi. 29:27 (İbrahim'e gelince,) o'na İshâk'ı ve (İshâk'ın oğlu) Yakub'u bahşettik ve soyundan gelenler arasında peygamberliği ve vahyi devam ettirdik. Onu bu dünyada mükafatlandırdık; o, öteki dünyada (da) mutlaka dürüst ve erdemliler arasında yer alacaktır. 29:28 LÛT (da Bizden aldığı ilhamla) kavmine şöyle seslenmişti: "Siz, kesinlikle, dünyada daha önce hiç kimsenin yapmadığı iğrenç şeyler yapıyorsunuz! 29:29 Siz, erkeklere (azgın bir şehvetle) yaklaşıp (cinsler arasında tabii olan) yolu kapatmıyor musunuz? Ve bu utanç verici suçları (açık) toplantılarınızda işlemiyor musunuz?" Ama kavmi, "Peki," diye cevap verdi, "eğer doğruları söyleyenlerden isen, başımıza Allah'ın azabını getir bakalım!" 29:30 (Bunun üzerine Lût) "Ey Rabbim!" diye yalvardı, "Bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açan bu insanlara karşı bana yardım et!" 29:31 Derken (semavî) elçilerimiz İbrahim'e (İshâk'ın doğumu) müjdesini getirdiklerinde (aynı zamanda): "Biz bu yörenin halkını yok edeceğiz, çünkü onlar gerçek zalimlerdir!" dediler. 29:32 (Fakat İbrahim) "Ama Lût da onlar arasında yaşıyor!" diye haykırdı(ğı zaman) şu cevabı verdiler: "Kimin orada olduğunu iyi biliyoruz; o'nu ve karısı dışındaki bütün aile efradını kesinlikle koruyacağız: karısı ise geride bırakılanlar arasında yer alacak." 29:33 Elçilerimiz kendisine geldiklerinde Lût onlar adına üzüntüye kapıldı, çünkü onları koruyamayacağını gördü; ama onlar Lût'a: "Korkma ve üzülme! Biz seni ve karın dışında bütün aileni koruyacağız; karın ise geride bırakılanlar arasında yer alacak. 29:34 Bu yörenin halkına, işledikleri bütün kötülüklerin karşılığı olarak gökten mutlaka bir bela indireceğiz!" dediler. 29:35 (Sonunda dediğimiz oldu;) ve ondan geriye, aklını kullananlar için açık işaretler bıraktık. 29:36 MEDYEN (halkına) da kardeşleri Şuayb(ı gönderdik). O, "Ey halkım!" diye seslendi, "(Yalnız) Allah'a kulluk edin, Ahiret Günü'nü bekleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak kötülük işlemeyin!" 29:37 Fakat, halkı o'nu yalanladı. Bu yüzden bir yer sarsıntısına maruz kaldılar: ve yurtlarında cansız bir şekilde yere serildiler. 29:38 MESKEN ve barınakların(ın kalıntıların)dan açıkça görüleceği gibi, 'Âd ve Semûd (kavimlerini de yok ettik). (Onlar yıkılıp gittiler.) Çünkü Şeytan onlara işledikleri (günahları) güzel gösterdi ve böylece onları, hakikati kavrama yeteneğine sahip oldukları halde, (Allah'ın) yol(un)dan alıkoydu. 29:39 Kârûn'u, Firavun'u ve Hâmân'ı (da böyle cezalandırdık): Musa onlara hakikatin bütün kanıtlarını getirmişti, ama onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar (ve o'nu reddettiler); halbuki onlar (elimizden) kaçıp kurtulamazlardı. 29:40 Çünkü onların her birini günahlarından dolayı hesaba çektik: Kiminin tepesinde ölümcül fırtınalar estirdik; kimini (âni) bir kasırga yok etti; kimisini yerin dibine geçirdik ve kimisi de suda boğulup gitti. Onlara haksızlık yapan Allah değildi, fakat onlar kendi kendilerine haksızlık yapıyorlardı. 29:41 ALLAH'TAN başka (varlıkları ve güçleri) sığınak kabul edenlerin durumu, kendisine ağ ören örümceğin durumuna benzer: çünkü barınakların en zayıfı örümcek ağıdır. Keşke bunu anlasalardı! 29:42 Kuşkusuz Allah, insanların Kendisini bırakıp da yalvardıkları şeylerin ne olduğunu çok iyi bilir; yalnız O'dur kudret sahibi, hikmet sahibi. 29:43 İşte Biz insanın önüne bu temsîlleri koyuyoruz: ama onların gerçek anlamını ancak (Bizi) tanıyanlar kavrayabilir, 29:44 (ve kesin olan şu ki:) Allah gökleri ve yeri (derunî) bir hakikat üzere yarattı; unutmayın ki bu (yaratılışta) (O'na) inananların tümü için alınacak dersler vardır. 29:45 SANA vahyedilen bu ilahî kelâmı (başka insanlara) ilet, ve namazında dikkatli ve devamlı ol: çünkü namaz (insanı) çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyar; Allah'ı anmak gerçekten en büyük (erdem ve iyilik)tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir. 29:46 Geçmiş vahyin mensupları ile zulüm ve haksızlıktan uzak durdukları sürece en güzel şekilde tartışın ve deyin ki: "Bize indirilene inandığımız gibi size indirilmiş olana da inanıyoruz: çünkü bizim ilahımız ile sizin ilahınız tek ve aynıdır ve biz (hepimiz) O'na teslim olmuşuzdur". 29:47 (Ey Muhammed!) Bu ilahî kelâmı sana işte bu şekilde indirdik. Ve bu ilahî kelâmı bahşettiklerimiz ona inanırlar; şu (geçmiş vahiylerin takipçi)leri arasında da ona inananlar vardır. Mesajlarımızı, (apaçık bir) hakikati inkar edenler dışında, hiç kimse bile bile reddetmez: 29:48 çünkü, (ey Muhammed,) sen bu (vahyin gelmesi)nden önce herhangi bir ilahî kelâmı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin; öyle olsaydı, (sana vahyetmiş olduğumuz) hakikati çürütmeye çalışanlar, insanları (onun hakkında) kuşkuya sevk edebilirlerdi. 29:49 Hayır, ama bu (ilahî kelâm), doğru bilgi ile (anlayıp kavrama yeteneği ile) donatılmış insanların kalplerine kolayca nüfûz eden mesajlardan oluşur; (kendilerine) zulmedenler dışında hiç kimse mesajlarımızı bile bile reddetmez. 29:50 Onlar, hâlâ, "Neden o'na Rabbinden hiç mucizevî işaretler indirilmiyor?" diye sorarlar. De ki: "Mucize (göstermek) yalnız Allah'ın kudretindedir; ben ise sadece bir uyarıcıyım". 29:51 Hayret! Bu ilahî kelâmı, kendilerine iletmen için sana göndermiş olmamız onlara yetmez mi? Kuşkusuz onda rahmet(imizin tezahürü) ve iman edecek kimseler için bir uyarı vardır. 29:52 (İman etmeyecek olanlara) De ki: "Benim ile sizin aranızda şahit olarak Allah yeter! O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Geçersiz ve uydurma şeylere inananlara ve bu suretle Allah'ı inkara şartlanmış olanlara gelince; işte ziyanda olanlar onlardır!" 29:53 Şimdi onlar, (Allah'ın) azabını çabuklaştırman için sana meydan okuyorlar; eğer (bunun için Allah tarafından) belli bir vade konulmuş olmasaydı azap elbette başlarına hemen gelirdi! Ama o âniden kopup gelecek ve hiçbiri de farkında olmayacak. 29:54 Onlar (Allah'ın) azabını çabuklaştırman için sana meydan okuyorlar: halbuki cehennem, hakikati inkar edenlerin tümünü kuşatacaktır; 29:55 azabın onları hem tepelerinden, hem de ayaklarının altından saracağı Gün (kuşatacaktır). O Gün Allah: "İşte şimdi yaptıklarınızı(n meyvelerini) tadın!" diyecektir. 29:56 EY İMANA ermiş olan kullarım! Benim arzım alabildiğine geniştir: o halde Bana, yalnız Bana kulluk edin! 29:57 Her can ölümü tadacaktır, (ve) sonunda herkes dönüp Bize gelecektir: 29:58 İman edip doğru ve yararlı işler yapanları, mesken olarak, altlarından ırmaklar akan cennetteki köşklere koyacağız: ne güzel, emek sarfedenlere verilen ödül! 29:59 Sıkıntılara karşı sabırlı olanlara ve yalnız Rablerine güvenenlere! 29:60 Nice canlı var ki hiçbir geçim endişesi taşımaz, (ama) sizinki(ni sağladığı) gibi onların rızkını da Allah sağlar; çünkü yalnız O'dur her şeyi bilen, her şeyi duyan. 29:61 (Çoğu insana) olduğu gibi, şayet onlara da "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı (kendi koyduğu yasalara) tâbi kılan kimdir?" diye soracak olursan, hiç tereddütsüz "Allah'tır!" derler. O halde zihinleri nasıl da tersyüz oluyor! 29:62 Allah, kullarından dilediğine bol rızık bağışlar, dilediğine ise ölçülü ve idareli: zira unutmayın, Allah her şeyi hakkıyla bilir. 29:63 Ve hep olduğu gibi, şayet onlara da: "Gökten yağmuru boşaltıp ölü toprağa tekrar hayat veren kimdir?" diye sorarsan, hiç tereddüt etmeden, "Allah'tır!" derler. De ki: "(O halde) Hamd (yalnız) Allah'a mahsustur!" Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar: 29:64 Çünkü (akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki) bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir; oysa sonraki hayat, tek (gerçek) hayattır: keşke bunu bilselerdi! 29:65 Bir gemiye bindikleri zaman (ve kendilerini tehlikede gördükleri sırada) (işte o anda) içten bir inançla yalnız Allah'a yalvarıp yakarırlar; sağ salim karaya çıkar çıkmaz da bazı hayalî güçleri (tekrar) O'na ortak koş(maya başl)arlar: 29:66 böylece kendilerine bahşettiğimiz her türlü (nimete) karşı nankörlük yapar ve dünyadaki hayatlarından (ahmakça) zevk almaya devam ederler; fakat, fünü gelince (gerçeği) öğrenecekler. 29:67 Görmezler mi ki çevrelerindeki insanlar (korku ve ümitsizlik içinde) paniğe kapılmışken (Bize inananlar için) güvenli bir sığınak oluşturmuşuz? Yoksa hâlâ geçersiz ve anlamsız şeylere inan(maya devam ed)ip Allah'ın nimetini inkar mı edecekler? 29:68 Kendi uydurduğu yalanları Allah'a isnad edenden yahut o'na (vahiyle) gelen hakikati yalanlayandan daha zalim kim olabilir? (Bu şekilde) hakikati inkar edenler için cehennem (en uygun) yer değil mi? 29:69 Ama dâvâmız uğrunda üstün gayret gösterenleri, Bize varan yollara mutlaka yöneltiriz: Allah, kuşkusuz, iyilik yapanlarla beraberdir. 30:1 Elif-Lâm-Mîm. 30:2 BİZANSLILAR yenilgiye uğradı, 30:3 yakın bir yerde; ama bu yenilgiye rağmen (yeniden) üstünlük sağlayacaklar 30:4 birkaç yıl içinde: (çünkü) karar yetkisi, eninde sonunda Allah'a aittir. İşte o gün inananlar sevineceklerdir 30:5 Allah'ın yardımına: (çünkü) O, dilediğine yardım eder. O kudret ve merhamet Sahibidir. 30:6 Allah'ın vaadi(dir bu). Allah vaadinden asla dönmez. Ama insanların çoğu (bunu) bilmezler: 30:7 Onlar bu dünya hayatının yalnız görünen yüzünü tanırlar, ebedî ve nihaî olandan ise tamamen habersizdirler. 30:8 Onlar kendi içlerinde bir muhasebe yapmayı hiç bilmezler mi? Allah, gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunan her şeyi (derunî) bir anlamdan ve (kendi belirlediği) bir zaman sınırından yoksun yaratmış olamaz: fakat, çoğu kimse, sonunda Rablerine kavuşacaklarını hâlâ inatla reddeder! 30:9 Onlar, hiç yeryüzünü dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan (hakikati inkar edenler)in sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Onlar ki daha kudretliydiler, yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı ve dünyayı daha iyi imar etmişlerdi; onlara (da) peygamberleri hakikatin bütün kanıtlarıyla gelmişti; ama (hakikati reddettikleri ve sonuçta yok olup gittiklerinde) Allah onlara haksızlık yapmış değildi, ama onlar kendi kendilerine haksızlık yapmışlardı. 30:10 Ve bir kez daha (söyleyelim:) Allah'ın mesajlarını yalanlayarak ve onları alaya alıp eğlenerek kötülük işleyenlerin sonu hüsran olacaktır. 30:11 (İNSANI) yoktan var eden Allah sonra ona yeniden can verecektir ve sonunda hepiniz yine O'na döndürüleceksiniz. 30:12 Ve Son Saat gelip çattığında günaha saplanmış olanlar hayal kırıklığına uğrayacaklardır: 30:13 çünkü Allah'a ortak koştukları varlıkların hiç birinden bir şefaat göremeyecekler, çünkü (o zaman) bizzat kendileri eski müşrikçe kuruntularını terk edeceklerdir. 30:14 Ve Son Saat gelip çattığında o Gün (herkesin) ne olduğu ortaya çıkacaktır: 30:15 iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar bir mutluluk-esenlik bahçesinde ağırlanacaklardır; 30:16 Hakikati reddedip mesajlarımızı inkar edenlere -ve (böylece) öteki dünyanın varlığını yalanlayanlara- gelince, onlar azabın içine atılıvereceklerdir. 30:17 ÖYLEYSE akşam vaktine girdiğinizde ve sabah kalktığınızda Allah'ın sınırsız şanını yüceltin; 30:18 Göklerde ve yerde her türlü övgünün O'na mahsus olduğunu (görerek) öğle vaktinde de sonrasında da (O'nu yüceltin). 30:19 O, ölüden diriyi meydana getiren(dir), diriden de ölüyü; ve toprağı öldükten sonra yeniden canlandıran O'dur: işte siz de (ölümden hayata) böylece döndürüleceksiniz. 30:20 Sizi balçıktan yaratması, O'nun mucizevî işaretlerinden biridir ve (yaratıldıktan) sonra, baktınız ki, birbirinizden farklı insanlar olup çıkmışsınız! 30:21 O'nun işaretlerinden biri de, sizi cezbeden kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgiyi ve şefkati yerleştirmesidir: bunda, kuşkusuz, düşünen insanlar için dersler vardır! 30:22 Göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin farklılaştırılması (da) O'nun alametlerindendir: bunda, kuşkusuz, (fıtrî) bilgiye (anlama ve kavrama yeteneğine) sahip insanlar için dersler vardır! 30:23 Hem gece hem de gündüz uyuyabilmeniz ve O'nun nimetlerinin ardından koşma (arzu ve yeteneğine sahip olma)nız da O'nun işaretlerinden biridir: bunda, kuşkusuz, dinley(ip anlamak istey)en kimseler için mesajlar vardır! 30:24 Gözünüzün önünde size korku ve ümit veren şimşekler çaktırması ve gökten yağmur yağdırıp bununla ölü toprağa can vermesi (de) O'nun mucizevî işaretlerinden biridir: akıllarını kullananlar için bundan alınacak dersler vardır! 30:25 Göklerin ve yerin Allah'ın buyruğu altında sapasağlam durmaları da O'nun mucizevî işaretlerindendir. (Bunları hatırlayıp düşünün: çünkü) sonunda O sizi bir tek seslenişle yerden kalkmaya çağırdığında, hepiniz (yargılanmak üzere) ortaya çıkacaksınız. 30:26 Göklerde ve yerde olan her şey O'na aittir: hepsi O'nun iradesine tâbidir. 30:27 (Bütün hayatı) yoktan var eden, sonra onu yeniden vücuda getiren O'dur: Bu O'nun için pek kolaydır; çünkü O, göklerde ve yerde mevcut olan bütün yüceliklerin özü ve esasıdır ve yalnız O kudret ve hikmet sahibidir. 30:28 O size kendi hayatınızdan örnek getirir: Sağ elinizin sahip olduğu kimseleri size verdiğimiz rızık üzerinde (tam yetki sahibi) ortaklarınız olarak görmeye ve böylece (onlarla) bu hakkı eşit olarak paylaşmaya razı olur musunuz? Ve (daha güçlü olan) emsallerinizden korktuğunuz gibi onlar(a danışmadan o hakkı kullanmak)tan korkar mısınız? İşte akıllarını kullanan insanlara mesajlarımızı böylece açıklarız. 30:29 Ne var ki, zulüm işlemeye şartlanmış olanlar bir (hakikat) bilgisine dayanmadan kendi arzu ve heveslerinin peşinde giderler. Allah'ın (bu şekilde) saptırdıklarını kim doğru yola sevk edebilir ve (bu işde) kim onlara yardım edebilir? 30:30 BÖYLECE SEN, bâtıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah'ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran: (ki,) Allah'ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin: bu, sahih (bir) din(in gayesi)dir; ama çoğu insanlar onu bilmezler. 30:31 (O halde bâtıl olan her şeyden yüz çevirerek yalnızca) O'na yönel; ve O'na karşı sorumluluğunun bilincinde ol; namazını devamlı ve dikkatli şekilde ifa et ve O'ndan başkasına ilahlık yakıştıranlar arasına girme; 30:32 (yahut) inançlarının bütünlüğünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnız kendi sahip olduğu (ilkelerle) övündüğü kimselerden olma! 30:33 ŞİMDİ (vaki olduğu üzere:) insanlar sıkıntıya uğradıklarında Rablerine dönerek (yardım için) O'na yalvarıp yakarırlar; fakat rahmetine nail olunca da bir kısmı, başka güçleri Rablerinin ilahlığına ortak koş(maya başl)arlar, 30:34 (sanki) kendilerine bahşettiğimiz (nimetler)e karşı nankörlüklerini göstermek istiyorlar. Madem böyle (düşünüyorsunuz,) bu (kısa) ömrünüzün tadını çıkarın: ama zamanı geldiğinde (gerçeği) göreceksiniz! 30:35 Biz onlara, Bizden başkasına kulluk yapmalarını söyleyen bir ilahî vahiy mi gönderdik? 30:36 (Her zaman olduğu gibi,) insanlara rahmetimizi tattırdığımız zaman buna sevinirler; fakat kendi yapıp-ettikleri sonucunda başlarına bir bela gelince de bütün ümitlerini yitirirler! 30:37 Onlar, Allah'ın rızkı dilediğine bol ihsan ettiğini, dilediğine ölçülü ve idareli verdiğini görmezler mi? Bunda, kuşkusuz inanan insanlar için dersler vardır! 30:38 Öyleyse yakınlarınıza, muhtaçlara ve yolculara haklarını verin; bu, Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler için en doğrusudur: çünkü, mutluluğa erecekler onlardır! 30:39 Ve (unutmayın: Başka) insanların malvarlığı sayesinde, artsın diye faizle verdikleriniz (size) Allah katında bir artış sağlamaz. Oysa, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için karşılıksız verdikleriniz (O'nun tarafından bereketlendirilir:) işte onlar, (bu şekilde Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler,) ödüllerini kat kat artıranlardır! 30:40 SİZİ YARATAN, sonra geçinmeniz için gerekli vasıtaları sağlayan, ardından sizi ölüme götüren ve en sonunda tekrar hayata döndürecek olan, Allah'tır. O'nun ilahlığına ortak koştuğunuz güçler veya varlıklar bu işlerden birini yapabilirler mi? (Hayır!) O, ihtişamında sınırsızdır ve insanların kendisine eş koştuklarından çok yücedir! 30:41 (Allah'ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır. 30:42 De ki: "Yeryüzünü dolaşın ve (sizden) önce yaşamış olan (günahkar)ların sonlarının ne olduğunu görün: onların çoğu Allah'tan başka varlıklara veya güçlere ilahî sıfatlar yakıştırmışlardı." 30:43 Öyleyse, Allah katından, önüne geçilemez bir Gün, (bir Hesap Günü) gelmeden yüzünü kararlı bir şekilde bu sahih dine çevir. O Gün herkesin yeri belli olacak: 30:44 hakikati inkar eden, inkarı(nın sorumluluğu)na katlanacak, doğru ve adil işler yapanlar ise kendileri için iyi bir hazırlık yapmış olacaklar, 30:45 O, inanıp doğru işler yapanları kendi lütfuyla ödüllendirecektir. Şüphesiz Allah, hakikati kabule yanaşmayanları sevmez. 30:46 Çünkü O, mucizevî işaretlerden biri olarak güzel haberler yüklü rüzgarlar (gönderir gibi mesajlarını) göndermektedir ki (hayat veren yağmurlar yoluyla) rahmetini üzerinize yağdırsın, gemiler Kendi buyrukları doğrultusunda hareket edebilsin ve böylece O'nun nimetlerinden pay almak için çaba gösterenlerden ve şükredenlerden olasınız. 30:47 (Ey Muhammed,) senden önceki toplumlara da kendi içlerinden peygamberler göndermiştik ve onlar hakikatin her türlü kanıtını getirmişlerdi: ve sonra (müminleri zafere ulaştırmak suretiyle,) (kasden) kötülük işleyenlerden öcümüzü almıştık: zaten inananlara yardım etmeyi üstümüzde bir sorumluluk olarak görmüştük. 30:48 Bulutları yükseğe kaldırsın diye (umut) rüzgarlarını estiren O'dur! O, bulutları göklerin üzerine dilediği gibi yayar ve onları yarıp parçalar, böylece bulutların içinden yağmurların boşaldığını görürsün: ve kullarından dilediğinin üzerine yağdırıp onları sevince boğar, 30:49 oysa (tam da) yağmurun yağdırılmasından kısa bir süre önce, (neredeyse) bütün umutlarını yitirmişlerdi! 30:50 İşte (ey insanoğlu,) bunlar Allah'ın rahmetinin işaretleridir; (bak,) ölü toprağa nasıl can veriyor! İşte ölüye tekrar can veren de (Allah)tır: zaten O, her şeyi yapmaya kâdirdir! 30:51 İşte böyle: şayet (topraklarını kavuran) bir rüzgar göndersek ve ekinlerinin sararmaya başladığını görseler, (kısa süre önceki sevinçlerinden) vazgeçip (kudretimizi ve rahmetimizi) inkar etmeye kalkışırlar! 30:52 Elbette sen ölülere asla duyuramazsın: ve sırtlarını (sana) dönüp uzaklaşan (kalbi) sağırlara (da)! 30:53 Ve yine, (kalpleri) kör olanları sapıklıklarından döndürüp doğru yola iletemezsin: Sen (davetini) ancak mesajlarımıza inan(mak istey)enlere ve böylece kendilerini Bize teslim edenlere duyurabilirsin. 30:54 SİZİ ZAYIF (bir halde) yaratan, zayıflığınızdan sonra (size) güç veren ve güc(ünüzü gösterdiğiniz bir dönem)den sonra (yaşlılığın getirdiği) zayıflığa sizi dûçâr eden ve saçlarınıza aklar düşüren O'dur! O, dilediğini var eder; O her şeyi bilendir ve sınırsız güç Sahibidir! 30:55 (Size ölümü veren ve zamanı geldiğinde yeniden diriltecek olan O'dur!) Ve Son Saat gelip çattığında, günaha saplanmış olanlar, (yeryüzünde) bir saatten fazla kalmadıklarına yemin edeceklerdir: onlar kendilerini böylece (hayat boyu) kandırırlar! 30:56 Fakat (hayattayken) kendilerini bilgi ve inanç ile donattıklarımız: "Siz, gerçekte, Allah'ın vahyettiğin(i doğru kabul etme)de geciktiniz (ve) Kıyamet Günü'ne kadar (beklediniz): işte bugün Kıyamet Günü'dür: ama siz bunu anlamamakta direndiniz!" diyeceklerdir. 30:57 Fakat o Gün, zulme şartlanmış olanların ne mazeretlerinin bir faydası olacak, ne de kendilerini düzeltmelerine izin verilecektir. 30:58 BİZ bu Kuran'da insanların önüne her türlü örnek olayı koyduk. Ama onlara (böyle) bir mesajla yaklaşırsan, hakikati inkara şartlanmış olanlar, mutlaka, "Siz düzmece iddialarda bulunmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz!" derler. 30:59 Allah bu şekilde, (hakikati) kabul etme(k isteme)yenlerin kalplerini mühürler. 30:60 O halde sıkıntılara göğüs ger: Allah'ın (Kıyamet Günü ile ilgili) vaadi kesinlikle doğrudur. Öyleyse, tam bir iç tatminine ulaşamayanların senin zihnine şüphe tohumları ekmelerine izin verme! 31:1 Elif-Lâm-Mîm. 31:2 BUNLAR, ilahî fermanın hikmet dolu mesajlarıdır, 31:3 güzel işler yapanlar için rahmet ve hidayet kaynağı (olan mesajlar); 31:4 onlar ki namazlarında kararlılık gösterir ve karşılıksız yardımda bulunurlar: çünkü onlar içlerinde öteki dünyaya kesin bir inanç besleyenlerdir. 31:5 İşte Rablerinin gösterdiği doğru yol üzerinde olan ve dolayısıyla nihaî mutluluğa erişecek olanlar bunlardır. 31:6 Ama insanlar arasında öyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gülünç duruma düşürmek için (yol gösterici mesajlar üzerinde) kelime oyunu yapmaya kalkışırlar: böylelerini alçaltıcı bir azap bekliyor. 31:7 Böyle birine mesajlarımız aktarıldığında, sanki kulaklarında bir sağırlık varmış da onları hiç duymamış gibi, küstahça yüz çevirir: işte ona (öteki dünyada) acıklı azabı haber ver! 31:8 (Buna karşılık) iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar mutluluk bahçelerine kavuşacaklar, 31:9 orada Allah'ın şaşmaz vaadine uygun olarak temelli kalacaklar: çünkü O, kudret ve hikmet Sahibidir. 31:10 O, gökleri görünür destekler olmadan yarattı; sizi sarsmasın diye yeryüzünü sabit dağlar ile donattı ve orada her çeşit canlı varlığın çoğalmasını sağladı. Biz gökyüzünden sular indirir ve bununla yeryüzünde her türlü faydalı (canlı)nın yetişip büyümesini sağlarız. 31:11 Bunlar(ın tümü) Allah'ın hilkatidir: Peki, gösterin bana, O'ndan başkası ne yaratabilmiş! Hayır, (gösteremezsiniz,) zalimler açık bir sapıklık içindedirler! 31:12 BİZ, Lokman'a şu hikmeti bağışladık: "Allah'a şükret; çünkü (O'na) şükreden kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük etmeyi tercih eden ise (bilsin ki), Allah, kesinlikle hiçbir şeye muhtaç değildir ve her zaman hamde layıktır". 31:13 Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle konuştu: "Ey Benim sevgili oğlum! Allah'tan başkasına ilahî sıfatlar yakıştırma! Bil ki, böyle (düzmece) ortaklık yakıştırmalar, gerçekten büyük bir zulümdür! 31:14 (Allah diyor ki:) 'Biz, insana, anne babasına karşı iyi davranmasını emrettik: annesi onu nice acılara katlanarak karnında taşıdı ve çocuğun annesine bağımlılığı iki yıl sürdü; (öyleyse, ey insanoğlu,) Bana ve anne babana şükret, (unutma ki) bütün yollar sonunda Bana ulaşır. 31:15 (Allah diyor ki:) '(Anne babana saygılı ol;) ama eğer senin aklının (ilahlık) yakıştıramayacağı bir şeye Benimle birlikte ilahlık yakıştırman için zorlarlarsa onlara uyma; (o durumda bile) onlara bu dünyada iyilikle davran ve Bana yönelenlerin yolundan git. Sonunda hepiniz Bana döneceksiniz; ve o zaman (hayatta iken) yapmış olduğunuz her şeyi (gerçek şekliyle) size göstereceğim". 31:16 (Lokman,) "Ey yavrucuğum!" (diye devam etti) "Ortada yalnızca hardal tanesi kadar bir şey de olsa, (yaptıklarınız) bir kayanın içinde (saklı) da bulunsa, yahut gökler(in tepesin)de ve yer(in derinliklerin)de de olsa Allah onu aydınlığa çıkarır: çünkü Allah, kuşkusuz, akıl-sır ermez bir (hikmet Sahibi)dir ve her şeyden haberdardır. 31:17 Ey yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir! 31:18 "(Yersiz) bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah, böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez. 31:19 "Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, sesini yükseltme: çünkü, unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır..." 31:20 ALLAH'IN göklerdeki ve yerdeki her şeyi emrinize verdiğini, nimetlerini açıkça veya gizlice önünüze alabildiğine serdiğini görmez misiniz? Yine de insanlar arasında öylesi var ki, (Allah hakkında) hiçbir bilgisi, bir rehberi ve aydınlatıcı bir vahiy olmadan O'nunla ilgili tartışmalara girer; 31:21 ve böyle (insanlara) Allah'ın bahşettiğine tâbi olmaları söylendiğinde, "Hayır, biz, atalarımızdan gördüğümüz (inanç ve eylem biçimlerin)e uyarız!" derler. Öyle mi, ya Şeytan onları yakıcı ateşin azabına çağırmışsa? 31:22 Kim bütün benliğiyle Allah'a teslim olursa ve aynı zamanda doğru ve yararlı işlerde bulunursa, hiç sarsılmayan (sağlam) bir dayanak elde etmiş olur: çünkü her şeyin akibeti Allah'ın elindedir. 31:23 Hakikati inkara şartlanmış olana gelince, onun inkarı seni üzmesin: onlar sonunda Bize dönecekler ve o zaman, (hayatta iken) yaptıklarının (gerçekte) ne olduğunu onlara göstereceğiz: çünkü Allah, (insanların) kalplerindekini en iyi bilendir. 31:24 Onlara kısa bir süre hayatın zevkini yaşatır, ama sonunda şiddetli bir azaba sürükleriz. 31:25 (ÇOĞU İNSAN) gibi, şayet onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan, hiç tereddüt etmeden "Allah'tır!" derler. De ki: "(O halde bilin ki) bütün övgüler yalnız Allah'a mahsustur!" Fakat onların çoğu (bunun ne demek olduğunu) bilmez. 31:26 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Şüphesiz yalnız Allah, kendi kendine yeterlidir, bütün övgüler yalnız O'na mahsustur! 31:27 Yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsaydı, denizler de mürekkep, sonra yedi deniz (daha) eklenseydi, Allah'ın sözleri yine de tükenmezdi: çünkü Allah, kudret ve hikmet Sahibidir. 31:28 Hepinizin yaratılması ve yeniden diriltilmesi, (O'nun için) tek bir can(lının yaratılması ve diriltilmesi) gibidir: Şüphe yok ki Allah, her şeyi işiten, her şeyi görendir. 31:29 Bilmez misin gündüzü kısaltarak geceyi uzatan ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatan Allah'tır; O, her biri belirlenmiş bir vade içinde hareketini sürdüren güneşi ve ayı (kendi yasalarına) tâbi kılmıştır; ve bütün yaptıklarınızdan haberdardır? 31:30 Gerçek budur: yalnızca Allah, Mutlak Hakikattir, ve insanların O'ndan başka çağırdıkları her şey tamamiyle değersiz ve geçersizdir; çünkü yalnız Allah yüce ve gerçekten uludur! 31:31 Görmez misin, gemiler Allah'ın lütfu ile denizlerde nasıl yol alıyorlar ve böylece Allah kendi varlığının bazı işaretlerini önünüze nasıl koyuyor? Kuşkusuz bunda, sıkıntılara sonuna kadar göğüs geren ve (Allah'a karşı) derin bir şükran duygusu taşıyanlar için mesajlar vardır. 31:32 Nitekim, dalgalar onları (ölümün) gölgeleri gibi kuşattığında, (o anda) bütün içtenlikleriyle yalnız ve sadece Allah'a bağlanarak O'na sığınırlar: fakat Allah onları sağ salim kıyıya ulaştırdığında da bir kısmı yolun ortasında (inanmak ile inkar etmek arasında) kalıverirler. Ama hiç kimse, haince bir nankörlüğe kapılmadıkça mesajlarımızı bile bile reddetmez. 31:33 EY İNSANLAR! Rabbinize karşı sorumluluğunuzu unutmayın; ve ne hiçbir anne babanın çocuğuna herhangi bir faydasının erişebileceği, ne de hiçbir çocuğun anne babasına en ufak bir fayda sağlayamayacağı Gün'den korkun! Unutmayın, Allah'ın (yeniden diriltme) vaadi gerçektir: öyleyse, bu dünyanın sizi ayartmasına izin vermeyin, ve Allah hakkındaki müfsitçe düşüncelerinizin sahte cazibesine kapılmayın! 31:34 Son Saat'in ne zaman geleceğini yalnız Allah bilir; yağmuru yağdıran O'dur; rahimlerde yer alanı (yalnız) O bilir: Halbuki kimse yarın ne kazanacağını ve hangi topraklarda öleceğini bilmez. (Yalnız) Allah, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır. 32:1 Elif-Lâm-Mîm. 32:2 BU KİTAB'IN indirilişi, hiç şüphe yok ki âlemlerin Rabbindendir: 32:3 Ama onlar, (o hakkı inkar edenler,) "Onu (Muhammed) uydurdu!" diyorlar. Asla! O, Rabbinden gelen bir hakikat olup senden önce hiçbir uyarıcı ile karşılaşmamış olan (bu) halkı doğru yola gelsinler diye uyarabilmen içindir. 32:4 ALLAH'TIR gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan her şeyi altı devrede yaratan ve sonra Kudret ve Hakimiyet Tahtı'na oturan; (Hesap Günü) ne sizi O'ndan koruyacak, ne de size şefaat edecek birini bulamazsınız: hâlâ düşünüp ders almaz mısınız? 32:5 Göklerden yere kadar bütün mevcudatı O düzenleyip yönetir; ve sonunda tümü, sizin hesabınızla bin yıl (kadar) süren bir Gün'de (yargılanmak üzere) O'na yükselir. 32:6 Yaratılmışların kavrayış alanının ötesindeki şeyleri de, duyuları ve akıllarıyla kavrayabildiklerini de bilen O'dur; O, Kudret Sahibidir, Rahmet Kaynağıdır. 32:7 O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır; 32:8 sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür; 32:9 sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler; ve (böylece, ey insanoğlu,) sizi hem işitme ve görme (melekeleri) hem de düşünce ve duygularla donatır: (Buna rağmen) ne kadar da az şükrediyorsunuz! 32:10 Nitekim (çoğu) insanlar, "Ne! Biz (ölüp) toprağın altında kaybolduktan sonra yeni bir yaratılış eylemi sonucunda (hayata yeniden döndürülmüş) mü olacağız?" derler. Hayır, ama (böyle söyleyerek) Rablerine kavuşacakları gerçeğini inkar ederler! 32:11 De ki: "Sizin için görevlendirilmiş olan ölüm meleği (bir gün) sizi toplayacak ve sonra (hep birlikte) Rabbinize döndürüleceksiniz". 32:12 Keşke, günaha batmış olanların (Hesap Günü) Rablerinin huzurunda başlarını öne eğerek, "Ey Rabbimiz! (Şimdi) görmüş ve duymuş olduk. Öyleyse bizi (yeryüzündeki hayatımıza) geri döndür ki doğru ve yararlı işler yapalım: çünkü (artık hakikate) kanî olduk!" dedikleri zaman(ki hallerini) bir görsen! 32:13 Eğer dileseydik her insanı doğru yola ulaştırırdık: fakat (böyle olmasını dilemedik -ve sonuçta) şu vaadim doğru çıkacak: "Cehennemi mutlaka görünmeyen varlıklar ve insanlarla dolduracağım!" 32:14 (Ve Allah, günahkarlara şöyle seslenecek:) "O halde, bu (Hesap) Günü'nün gelip çatacağını umursamamanın (cezasını) çekin bakalım şimdi! (Artık) Biz de sizi bıraktık: öyleyse, yapmış olduğunuz (her türlü kötülük)ten dolayı (bu) ebedî azabı tadın!" 32:15 BİZİM mesajlarımıza (gerçekten) inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; (onlar,) Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltenler ve asla büyüklük taslamayanlardır; 32:16 (onlar,) yataklarından (geceleri) kalkarak korku ve ümit içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimizden başkalarına harcayanlardır. 32:17 (Böyle davranan müminlere gelince,) yaptıklarından dolayı mükafat olarak (öteki dünyada) onları şimdiye dek gizli kalan hangi mutlulukların beklediğini kimse tahayyül edemez. 32:18 Zaten, (bu dünyada) iman etmiş olan kimse, yoldan çıkmış biriyle hiç mukayese edilebilir mi? Bunlar (elbette) bir olamazlar! 32:19 İman edip doğru ve yararlı işler yapanlara gelince: yaptıklarına karşılık (Allah'tan) bir mükafat olarak onları dinlenip huzur bulacakları bahçeler beklemektedir. 32:20 Sapmışların varacakları yer ise ateştir: ondan kurtulmak için her çırpınışlarında yeniden içine atılırlar ve kendilerine, "Yalanlamış olduğunuz ateşin azabını (şimdi) tadın bakalım!" denir. 32:21 Fakat o şiddetli azab(a onları mahkum etme)den önce belki (pişman olup) yollarını düzeltirler diye hemen yanı başlarındaki azabı tattıracağız. 32:22 Kendisine Rabbinin mesajları aktarıldığında onlara sırtını dönenden daha zalim kim olabilir? (Bu şekilde) günaha batmış olanlardan öcümüzü mutlaka alacağız! 32:23 GERÇEK ŞU Kİ (ey Muhammed,) Biz vahyi Musa'ya (da) tevdî etmiştik: öyleyse (sana ilettiğimiz vahiyde) aynı (hakikat) ile karşılaşacağından kuşkuya düşme! Ve (nasıl ki) o (önceki vahy)i İsrailoğulları için bir rehber kıldık, 32:24 ve (nasıl ki) sabredip mesajlarımıza tereddütsüz inandıkları zaman, onların içinden, buyruklarımız doğrultusunda (kavimlerini) hidayete ulaştıran önderler çıkardık, (işte böylece, ey Muhammed, sana vahyedilmiş olan ilahî kelâm için de aynı şey geçerli olacak.) 32:25 ŞÜPHE YOK Kİ Allah, ihtilaf ettikleri bütün konularda Kıyamet Günü insanlar arasında bir hüküm verecektir. 32:26 (Fakat) onlar, (o hakikati inkar edenler,) kendilerinden önce gelip geçmiş kaç nesli -bugün yurtlarında dolaşıp durdukları (kaç toplumu)- yok ettiğimizi görüp ders almazlar mı? Bunda elbette açık dersler vardır: hâlâ dinlemezler mi? 32:27 Üzerinde ot bitmeyen kuru topraklara yağmur indirip kendilerinin ve hayvanlarının yiyeceği bitkileri Bizim yeşerttiğimizi görmezler mi? 32:28 Ama onlar: "Eğer söylediğiniz doğru ise, bu nihaî karar ne zaman verilecek?" diye soruyorlar. 32:29 De ki: "Nihaî Karar Günü, (hayatları boyunca) hakikati inkar etmiş olanlara ne (yeni fark ettikleri) imanları bir fayda sağlayacak, ne de kendilerine bir mühlet verilecektir". 32:30 Artık onları kendi hallerine bırak ve onların beklediği gibi sen de (hakikatin ortaya çıkmasını) bekle. 33:1 EY PEYGAMBER! Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol; hakikati inkar edenlerin ve ikiyüzlülerin söylediklerine uyma! Şüphesiz Allah her şeyi tam bilendir, hikmet sahibidir. 33:2 (Yalnız) Rabbinden sana vahiy yoluyla gelene uy: çünkü (ey insanlar,) Allah yaptığınız her şeyden tam haberdardır. 33:3 (Sadece) Allah'a güvenin: hiç kimse Allah kadar güvene layık olamaz. 33:4 ALLAH hiç kimseye tek bedende iki kalp vermemiştir: ve (aynı şekilde,) "kendiniz için annelerinizin bedeni kadar haram" saydığınız eşlerinizi hiçbir zaman sizin (gerçek) anneleriniz kılmamış ve evlatlıklarınızı da (gerçek) çocuklarınız saymamıştır: bunlar ağzınıza doladığınız boş laflar(ın işaretlerin)den başka bir şey değildir; halbuki Allah (mutlak) doğruyu söyler: ve (size) doğru yolu ancak O gösterir. 33:5 (Evlatlık aldığınız çocuklara gelince,) onları (gerçek) babalarının isimleri ile çağırın: bu, Allah nezdinde daha adaletli (bir davranış)tır; eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, onları din kardeşleriniz ve arkadaşlarınız (olarak görün). Ama bu konuda yanılırsanız bir günah işlemiş olmazsınız: (asıl önemli olan) kalplerinizden geçendir, çünkü Allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır! 33:6 Peygamber, müminler üzerinde, onlar(ın kendileri üzerinde sahip olduğun)dan daha büyük hak sahibidir, ve (o'nu bir baba gibi gördüklerinden) Peygamber'in eşleri onların anneleridir: (bu şekilde) yakın olanlar, Allah'ın buyruğu gereğince, birbirleri üzerinde (Yesrib'deki) müminlerden ve (Allah rızası için oraya) göç etmiş olanlardan daha fazla hak sahibidirler. Ancak (öteki) yakın dostlarınıza karşı da en güzel şekilde davranmalısınız: bu (da) Allah'ın buyruğu gereğidir. 33:7 VE BİR ZAMAN Biz bütün peygamberlerden sağlam taahhütler almıştık: Senden, (ey Muhammed,) ve Nûh'dan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan: Onların (hepsinden) güçlü, sağlam bir taahhüt aldık, 33:8 ki, (zamanın bitiminde) O, bu hak dâvânın temsilcilerine hakikate sadık kalmalarını(n yeryüzünde nasıl bir karşılık gördüğünü) sorabilsin. Ve O, hakikati inkar edenlerin tümü için acı bir azap hazırlamıştır! 33:9 SİZ EY imana ermiş olanlar! (Düşman) orduları üzerinize geldiğinde Allah'ın size bahşettiği nimetleri hatırlayın, ki o zaman üzerlerine bir kasırga ve göremediğiniz (semavî) ordular göndermiştik: ama Allah yaptığınız her şeyi görmekteydi. 33:10 Onlar yukarıdan ve aşağıdan üzerinize geldiklerinde ve gözler(inizin) feri kaybolup yürekler(iniz) ağzınıza geldiğinde ve Allah hakkında en çelişik düşünceler aklınızdan (bir bir) geçtiğinde (neler hissettiğinizi hatırlayın): 33:11 (İşte) orada ve o anda müminler sınandı ve şiddetli bir şok ile sarsıldılar. 33:12 Ve ikiyüzlüler ile kalpleri hastalıklı olanların (birbirlerine), "Allah ve Elçisi bize sadece boş vaadlerde bulunmaktalar" dedikleri zaman(ki durumu hatırla!) 33:13 Ve (hatırla) içlerinden bazısı şöyle demişti: "Ey Yesrib halkı! Burada (düşmana) karşı koyamazsınız: (evlerinize) geri dönün!" O arada içlerinden bir grup da, "Evlerimiz (saldırılara) açık durumda!" diyerek Peygamber'den izin istemişti- halbuki evleri (aslında saldırıya) açık değildi: tek amaçları kaytarmaktı. 33:14 Eğer şehirleri saldırıya uğrasaydı ve (düşman tarafından) fitne çıkarmaları istenseydi, (ikiyüzlüler) hiç tereddüt etmeden bunu hemen yaparlardı; 33:15 halbuki daha önce (mesajına) sırt çevirmeyeceklerine dair Allah'ın huzurunda söz vermişlerdi: Allah'a verilen söz(ün hesabı) mutlaka sorulacaktır. 33:16 De ki: "(Tabii bir ölümle) ölmekten yahut (savaşta) öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size bir fayda vermez; çünkü başarsanız bile hayatın zevkini ancak çok kısa bir süre tadarsınız!" 33:17 De ki: "Allah size bir zarar vermek istese, sizi O'ndan kim koruyabilir? Yahut rahmetini bağışlamak istese (kim mani olabilir?)" Allah'tan başka bir yardımcı ve koruyucu bulamayacaklar(ını bilmezler mi?) 33:18 Allah, içinizden başkalarını (O'-nun yolunda savaşmaktan) alıkoyanları da; kendileri savaşa pek az katıldıkları halde kardeşlerine, "Bizimle gelin (ve düşmana karşı koyun)!" diyenleri de iyi bilir, 33:19 ve (böyleleri) size yapılan yardımı kıskanırlar. Ama sonra bir tehlike ile karşılaşınca da, ölümün gölgesinde yaşayan biri gibi, (korkuyla) gözleri dönmüş bir şekilde, (ey peygamber, yardım dilemek için) sana baktıklarını görürsün: tehlike geçince de iyiliğinizi çekemeyip siz (müminleri) sivri dilleri ile incitirler! Bu (gibi) insanlar, iman etmiş değillerdir, bu yüzden Allah onların yaptıklarını boşa çıkarır: bu Allah için kolaydır. 33:20 Onlar Müttefiklerin (gerçekten) çekilmediklerini zannediyorlardı; ve Müttefikler geri dönecek olsalar, bunlar, (bu iki yüzlüler,) çölde bedevîler arasında kalıp sizin hakkınızda (ey müminler, uzaktan) haber almayı tercih ederlerdi; aranızda bulunsalar bile, (sizin yanınızda) savaşır görünmekten başka bir şey yapmazlardı. 33:21 GERÇEK ŞU Kİ, Allah'ı ve Ahiret Günü'nü (korku ve umutla bekleyen) ve O'nu her daim anan kimseler için Allah'ın Elçisi güzel bir örnek teşkil eder. 33:22 (İşte böyle,) Müttefikleri(n kendilerine doğru ilerlediklerini) görünce, müminler "Bu, Allah'ın ve Rasûlü'nün bize vaad ettiğidir!" ve "(Demek ki) Allah ve Rasûlü doğru söylemiş!" dediler ve bu, onların sadece imanlarını ve Allah'a teslimiyetlerini arttırdı. 33:23 Müminler arasında öylesi var ki Allah'ın huzurunda verdiği sözü (her zaman) yerine getirir; kimi (ölüme gitmek suretiyle) ahitlerini yerine getirmiştir, kimi de (kararlarından) vazgeçmeden (ahitlerini yerine getirmeyi) beklemektedir. 33:24 (İnsan bu tür sınamalara tâbi tutulmaktadır ki) Allah, sadakat gösterenleri sözlerini tutmalarından dolayı ödüllendirsin, iki yüzlüleri de -dilerse- azaba çarptırsın yahut (pişmanlık duyarlarsa) tevbelerini kabul etsin; Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, rahmet Sahibidir! 33:25 Allah, böylece, hakikati inkara şartlanmış olanları bütün öfke ve hiddetleri içinde yüzüstü bıraktı; onlar hiçbir fayda elde edemediler, çünkü savaşta müminler(i korumay)a Allah'ın yardımı yetti, gördüler ki Allah güçlüdür ve kudret Sahibidir; 33:26 (ve gördüler ki) saldırganlara yardım eden geçmiş vahiylerin mensuplarını kalelerinden çekip çıkardı ve kalplerine korku saldı: böylece bir kısmını öldürdünüz, bir kısmını da esir aldınız; 33:27 O, sizi onların topraklarına, evlerine ve mallarına mirasçı yaptı; ve henüz ayak basmadığınız topraklarını (size vaad etti): Allah her şeye kâdirdir. 33:28 EY PEYGAMBER! Eşlerine söyle: "Eğer siz (yalnız) bu dünya hayatını ve onun cazibesini istiyorsanız, gelin size istediğinizi vereyim ve (sonra da) sizi uygun bir şekilde salayım. 33:29 Yok eğer Allah'ı, Elçisi'ni ve ahiret hayatının (güzelliklerini) istiyorsanız, (bilin ki) Allah, içinizden güzel işler yapanlar için büyük bir ödül hazırlamıştır!" 33:30 Ey Peygamber eşleri! Sizden kim açık bir hayasızlıkta bulunmuş olursa, onun (öteki dünyadaki) azabı, (başka günahkarların azabının) iki katı olur: bu Allah için kolaydır. 33:31 Öte yandan, hanginiz Allah'a ve Elçisi'ne samimiyetle itaat eder ve doğru, yararlı işler yaparsa onu iki kat ödüllendiririz: onun için (öteki dünyada) en muhteşem rızıkları hazırlayacağız. 33:32 Ey Peygamber eşleri! Siz (öteki) kadınlar gibi değilsiniz, eğer Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine (hakkıyla) sahip olursanız! O halde, edalı bir şekilde konuşmayın ki kalplerinde maraz olanlar (size karşı) bir arzuya kapılmasın: daima yerinde ve uygun şekilde konuşun. 33:33 Evlerinizde sessizce oturun, eski cahiliye günlerindeki gibi cazibenizi sergilemeyin; namazlarınızda dikkatli ve devamlı olun, arındırıcı yükümlülüklerinizi ifa edin, Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin: ey (Peygamber'in) ev halkı, Allah sizden yalnızca çirkinlikleri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. 33:34 Evlerinizde okunan Allah'ın mesajlarını ve (O'nun) hikmetini hatırlayın: şüphesiz Allah (hikmetinde) akıl-sır ermez bir derinlik sahibidir, her şeyden haberdardır. 33:35 GERÇEK ŞU Kİ, Allah'a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendilerini adamış bütün erkekler ve kadınlar, sözlerine sadık bütün erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren bütün erkekler ve kadınlar, (Allah'ın karşısında) güçsüzlüğünü anlayan bütün erkekler ve kadınlar, karşılıksız yardımda bulunan bütün erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol eden bütün erkekler ve kadınlar, iffetleri üzerine titreyen bütün erkekler ve kadınlar ve Allah'ı durmaksızın anan bütün erkekler ve kadınlar için, (evet,) bunlar(ın tümü) için Allah, mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır. 33:36 Allah ve Elçisi bir konuda hüküm verdikten sonra artık inanmış bir erkek ve kadının kendileriyle ilgili konularda tercih serbestisi yoktur: (bu, hakkı kendinde görerek) Allah'a ve Elçisi'ne isyan eden kimse, apaçık bir sapkınlığa düşmüş olur. 33:37 VE BİR ZAMAN, (ey Muhammed,) Allah'ın lütufta bulunduğu ve senin de iyilik ettiğin kişiye, "Eşini terk etme ve Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol!" demiştin. Ve (böylece) Allah'ın yakında aydınlığa çıkaracağı şeyi içinde gizlemiştin; çünkü insanlar(ın ne düşüneceklerin)den çekiniyordun, oysa çekinmen gereken yalnız Allah olmalıydı! (Fakat) sonra Zeyd o kadınla beraberliğini sona erdirdiğinde onu seninle evlendirdik ki (gelecekte) evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlar(la evlendikleri) için müminler suçlanmasın. Ve Allah'ın buyruğu (böylece) yerine getirilmiş oldu. 33:38 (O halde,) Allah'ın kendisi için takdir ettiği şeyi (yapmasından dolayı) Peygamber'e hiçbir suç isnad edilemez. (Gerçekte, bu) sizden önce gelip geçenler için de Allah'ın bir uygulamasıydı; ve (şunu unutma ki) Allah'ın iradesi mutlaka tecelli eder. 33:39 (Ve bu,) Allah'ın mesajlarını (dünyaya) tebliğ edenler, O'ndan korkanlar ve O'ndan başka kimseden korku duymayanlar (için de geçerli olan Allah'ın âdetidir): hiç kimse, Allah kadar, (insanların yaptıkları için) hesap sorucu değildir! 33:40 (Ve bilin ki, ey müminler,) Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir, fakat o, Allah'ın Elçisi ve bütün Peygamberler'in Sonuncusu'dur. Ve Allah her şeyi hakkıyla bilendir. 33:41 SİZ EY imana ermiş olanlar! Allah'ı çokça anın, 33:42 ve sabah akşam O'nun şanını yüceltin. 33:43 O, size (kendi mesajlarını taşıyan) melekleriyle nimetlerini bahşeder ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Ve O, müminler için rahmet kaynağıdır. 33:44 O'na kavuşacakları Gün "Selâm" hitabıyla karşılanacaklardır ve Allah, onlar için en güzel ödülü hazırlamıştır. 33:45 (Sana gelince,) ey Peygamber, unutma ki Biz seni (hakikatin) bir şahidi, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik, 33:46 (herkesi) O'nun izniyle Allah'a çağıran ve ışık saçan bir kandil olarak. 33:47 (O halde,) müminlere kendilerini Allah'tan büyük bir lütuf beklediğini müjdele; 33:48 hakikati inkar edenler ve ikiyüzlüler(in değerlerin)e uyma ve onların incitici sözlerine aldırma! (Yalnız) Allah'a güven: hiç kimse Allah kadar güven verici olamaz. 33:49 SİZ EY imana ermiş olanlar! Mümin kadınlarla evlenir ve fakat onlara dokunmadan boşarsanız, onlar adına bir iddet dönemi hesaplamaya ve (onlardan bunu) beklemeye hakkınız yoktur; o halde (hemen) ihtiyaçlarını karşılayın ve en güzel şekilde bırakın. 33:50 EY PEYGAMBER! Mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları sana helal kıldık. Ve seninle birlikte (Yesrib'e) göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını, dayılarının ve teyzelerinin kızlarını; ve kendilerini Peygamber'e özgür iradeleriyle teklif eden, Peygamber'in de almak istediği mümin kadınları (da sana helal kıldık): (bu sonuncusu) yalnız sana özgü bir imtiyazdır, öteki müminler için değil, (zaten) onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik. (Ve) artık sen (gereksiz) bir endişeye kapılmamalısın, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 33:51 (Şunu bil ki,) onlardan dilediğini bir süre yanından uzaklaştırabilirsin ve dilediğini de yanına alabilirsin; ve (bir süre) uzaklaştırdıklarından birini yeniden istemende bir vebal yoktur: bu, (seni her gördüklerinde) gözlerinin parlamasını ve (gözden çıkarıldıkları zaman) üzülmemelerini ve onlara vermek zorunda olduğun her şeyden hoşnutluk duymalarını sağlar: çünkü (yalnız) Allah kalplerinizden geçeni bilir; ve Allah her şeyi bilendir, halîmdir. 33:52 Bundan sonra (başka) hiçbir kadın sana helal değildir -onları(n hiç birini) başka kadınlarla, güzellikleri seni fazlasıyla cezbetse de, değiştirme(ne izin verilmemiştir)- (halen) sahip oldukların dışında (hiç biri sana helal değildir). Allah her şeyi görüp gözetendir. 33:53 SİZ EY imana ermiş olanlar! İzin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin; ve yemek için (davet edildiğiniz zaman erkenden) gidip hazırlanmasını beklemeye kalkışmayın: çağrıldığınızda (en uygun zamanda) girin; yemeği yiyince hemen ayrılın, lafa dalmayın: bu durum Peygamberi üzebilir, ama sizden (gitmenizi istemeye de) çekinebilir: fakat Allah doğru(yu size öğretmek)ten çekinmez. (Peygamber'in eşlerine gelince,) onlardan bir şey isteyeceğiniz vakit perde arkasından isteyin: bu hem sizin kalplerinizin, hem de onlarınkinin temizliğini pekiştirir. Ayrıca sizin Allah'ın Elçisi'ni üzmeniz ve o'nun vefatından sonra eşlerini nikahlamanız caiz değildir: doğrusu bu, Allah nazarında büyük bir günahtır. 33:54 Bir şeyi açıktan da, gizli de yapsanız, (unutmayın ki,) Allah her şeyi hakkıyla bilir. 33:55 (Fakat) onların babalarına, oğullarına, kardeşlerine, erkek kardeşlerinin veya kız kardeşlerinin oğullarına, kadın hizmetçilerine yahut sağ ellerinin sahip olduğu (kadın köleleri)ne (serbestçe görünmelerinde) bir mahzur yoktur. Ama (ey Peygamber eşleri, her zaman) Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; şüphesiz Allah, her şeye şahittir. 33:56 Allah ve melekleri, şüphesiz, Peygamberi kutsarlar: (o halde) ey iman etmiş olanlar, siz de o'nu kutsayın ve kendinizi (o'nun rehberliğine) tam bir teslimiyetle terk edin! 33:57 Allah'ı ve Rasûlü'nü (bilerek) incitenlere gelince; Allah onları bu dünyada ve ahirette (rahmetinden) yoksun bırakacak ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlayacaktır. 33:58 Mümin erkekleri ve mümin kadınları yapmadıkları bir fiilden dolayı suçlayanlara gelince, onlar iftira atma suçu işlemiş ve böylece açık bir günaha girmiş olurlar. 33:59 Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve (öteki) bütün mümin kadınlara (toplum içine çıktıklarında) dış kıyafetlerini üzerlerine almalarını söyle: bu, onların (temiz kadınlar olarak) tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini temin eder. Ama (unutma ki) Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır! 33:60 İŞTE BÖYLE, eğer ikiyüzlüler, kalplerinde hastalık olanlar ve yalan haberler yayarak (Peygamber'in) kent(in)de huzursuzluk çıkaranlar (düşmanca hareketlerinden) vazgeçmezlerse (ey Muhammed,) onlar üzerinde üstünlük kurmanı sağlarız, o zaman bu (kentte) sana çok az bir süre komşu kalacaklardır: 33:61 ve onlar, Allah'ın rahmetinden yoksun olduklarından görüldükleri yerde yakalanacaklar ve teker teker ortadan kaldırılacaklardır. 33:62 Daha önce gelip geçen (bu tür günahkar)lar için Allah'ın tatbik ettiği yol budur; ve sen Allah'ın tatbikatında bir değişiklik göremezsin! 33:63 İNSANLAR sana Son Saat hakkında soracaklar. De ki: "Onun bilgisi Allah katındadır; senin bütün bildiğin ise, Son Saat'in yakın olduğudur!" 33:64 Gerçek şu ki, Allah hakikati inkar edenleri rahmetinden kovmuş ve onlar için yakıcı bir ateş hazırlamıştır; 33:65 onlar orada sonsuza kadar kalacaklar: ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. 33:66 Yüzlerinin ateşte darmadağın olduğu o Gün, "Eyvah" diye feryad ederler, "keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Elçi'ye uysaydık!" 33:67 Ve "Ey Rabbimiz!" diyecekler, "Biz liderlerimize ve ileri gelenlere uyduk, bizi doğru yoldan uzaklaştıranlar onlardır! 33:68 Ey Rabbimiz! Onlara iki misli azap çektir ve rahmetinden tamamen mahrum bırak!" 33:69 SİZ EY imana ermiş olanlar! Musa'ya eziyet eden (İsrailoğulları) gibi olmayın; (unutmayın ki) Allah, (o'nu kendisine karşı veya kendisi hakkında) ileri sürdükleri iddialardan temize çıkardı: çünkü o, Allah katında büyük şeref ve itibar sahibiydi. 33:70 Siz ey iman etmiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve (her zaman) hakkı ve doğruyu konuşun; 33:71 (o zaman,) Allah işlerinizi değerli kılar ve günahlarınızı affeder. Ve (bilin ki) kim Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederse büyük bir zafere erişmiş olur. 33:72 Gerçek şu ki, Biz (akıl ve irade) emaneti(ni) göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama (sorumluluğundan) korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O (emanet)i insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir. 33:73 (İşte böylece) Allah, ikiyüzlü erkek ve kadınlara ve kendisine eş koşan erkek ve kadınlara azab edecektir. Ve mümin erkeklere ve mümin kadınlara rahmetiyle yönelecek olan (da) Allah'tır: Allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır! 34:1 HAMD, göklerde ve yerde ne varsa tümünün gerçek maliki olan Allah'a mahsustur; ahirette de hamd O'na mahsus olacaktır. Yalnız O'dur hikmet Sahibi, her şeyden haberdar olan: 34:2 O, toprağa giren ve ondan çıkan her şeyi, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilir. O, tek başına, rahmet kaynağıdır, mağfiret sahibidir. 34:3 Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, "Kıyamet Saati bizi asla bulmaz!" diye düşünürler. De ki: "Hayır, insan kavrayışının ötesindeki her şeyi bilen Rabbimin hakkı için o mutlaka sizi bulacaktır!" Göklerde ve yerde zerre kadar bir şey bile O'nun bilgisinden kaçamaz; ve bundan daha küçük veya daha büyük bir şey yoktur ki (O'nun) apaçık fermanında yer almasın; 34:4 O, böylece, inanan ve iyi işler yapanları ödüllendirir: onlar için mağfiret ve muhteşem bir rızık vardır; 34:5 mesajlarımıza karşı mücadele ederek onların amacını geçersiz kılmaya çalışanlara gelince, (yaptıkları) çirkinliklerin bir sonucu olarak onlar için acıklı bir azap vardır. 34:6 BİLGİ ve kavrayış yeteneği ile donatılmış olanlar, Rabbinden sana indirilen her şeyin hak olduğunu ve kudret Sahibi'nin, her türlü övgüye layık Olan'ın yoluna ilettiğini bilirler. 34:7 Buna karşılık, hakikati inkara şartlanmış olanlar, (kendileri ile aynı zihniyette olanlara) şöyle derler: "(Ölüp) sayısız parçalara dağıldıktan sonra yeni bir yaratılışla -evet, dikkat edin, (yeni bir yaratılışla)- (hayata dönmüş) olacağınızı iddia eden bir adam gösterelim mi size? 34:8 O, (bile bile) kendi uydurmalarını mı Allah'a isnad ediyor; yoksa bir deli mi?" Asla! (Peygamber'de hiçbir delilik yoktur;) ama ahirete inanmayanlar azaba gark olacak ve büyük bir sapkınlık içinde bulunacaklardır. 34:9 Göğün ve yerin ne kadar az kısmının önlerine serildiğini, ne kadarının da gizlendiğini anlamazlar mı? (Yine anlamazlar mı ki) Biz dileseydik onları yerin dibine batırır, yahut göğü başlarına geçirirdik? Bütün bunlarda, (pişmanlık duyarak) O'na yönelen her (Allah'ın) kul(u) için bir ders vardır. 34:10 VE (böylece) Biz Davud'u lütfumuzla onurlandırdık: "Siz ey dağlar! Onunla birlik olup Allah'ın yüceliğini terennüm edin! Ve (siz de) ey kuşlar!" Biz o'ndaki bütün sertliği ve katılığı yumuşattık 34:11 (ve o'na şu telkinde bulunduk:) "Güzel işleri çokça, hiçbir sınır gözetmeden yap ve onların düzenli akışına derin bir anlam kazandır". Ve (böylece ey müminler, hepiniz) doğru ve yararlı işler yapınız: çünkü Ben bütün yaptıklarınızı görürüm! 34:12 BİZ rüzgarı Süleyman(ın emrin)e verdik: sabahki hareketi bir aylık yolculuk (mesafesinde), akşamki hareketi de bir aylık (mesafede tamamlanan) rüzgarı. Ve erimiş bakır menbaını o'nun buyruğu altında akıttık; görünmeyen varlıklardan bir kısmı (da) Rablerinin izniyle o'nun için çalış(maya mecbur kılın)dılar; ve hangisi emrimizden çıktıysa ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık: 34:13 o'nun için isteğine göre mâbedler, heykeller, büyük tekneler kadar (geniş) havuzlar ve sağlamca tesbit edilmiş kazanlar yaptılar. (Ve dedik ki:) "Ey Davud kavmi, (Bana karşı) şükür (duygusu) içinde çalışın; ve (unutmayın ki) kullarım arasında (bile) hakkıyla şükredenler çok azdır!" 34:14 (Süleyman da ölümü elbet tadacaktı; fakat) Biz o'nun ölümüne hükmettiğimiz zaman, asâsını kemiren kurttan başka öldüğünü gösteren bir işaret yoktu. Ve Süleyman devrilince açıkça ortaya çıktı ki, (o'nun emrindeki) görünmeyen varlıklar, kavrayışlarının ötesindeki gerçekliği bilmiş olsalardı o aşağılayıcı (hizmetçilik) azabı içinde (sıkıntıyla) yaşamaya devam etmezlerdi. 34:15 SEBE halkı, (çekici güzellikler içindeki) yurtlarında (Allah'ın rahmetinin) bir işaretine sahiptiler; sağa ve sola doğru uzanan iki (geniş) bahçe, (onlara sanki şu çağrıyı yapıyordu:) "Rabbinizin size bahşettiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin: ne güzel topraklar ve ne bağışlayıcı bir Rab!" 34:16 Ama onlar (Bizden) yüz çevirip uzaklaştılar ve bu yüzden barajlarını yıkıp geçen, sahip oldukları (son derece verimli) iki bahçeyi sadece böğürtlen, ılgın ve birkaç tane (yabani) sedir ağacından ibaret (virane) bir bahçeye çeviren bir sel gönderdik: 34:17 hakikati inkar etmelerinden dolayı onları işte böyle cezalandırdık. Biz, nankörlük yapanlardan başkasını hiç cezalandırır mıyız? 34:18 Biz, (o toplumun çöküşünden önce,) kutsadığımız şehirler ile onlar arasına birbirlerinin görüş mesafesinde bulunan (birçok) kasaba yerleştirdik; ve böylece (onlar için) seyahati kolaylaştırdık, (ve adeta) "Bu (topraklarda) hem geceleri hem de gündüzleri güven içinde seyahat edin!" (dedik). 34:19 Buna rağmen onlar, "Rabbimiz seyahat menzillerimiz arasındaki mesafeyi uzattı!" dediler. Ve böylece kendi kendilerine zulmetmiş oldular. Biz de bunun üzerine onları (geçmişin) efsane(lerinden biri)si haline döndürdük ve darmadağın ettik. Kuşkusuz bunda, sıkıntılara göğüs geren ve (Allah'a) gönülden şükredenler için alınacak dersler vardır. 34:20 Doğrusu İblis, onlar hakkında doğru söylemişti: çünkü (içlerindeki) bazı müminler hariç, tümü o(nun çağrısı)na uydular. 34:21 Halbuki (İblis'in) onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücü yoktu: (zaten İblis'e insanları baştan çıkarma izni vermişsek,) ahiretin varlığına (gerçekten) inananları ona şüphe ile bakanlardan kesin bir şekilde ayırd etmek için (vermişizdir): çünkü Rabbin her şeyi görüp gözetendir. 34:22 DE Kİ: "Allah'tan başka (ilahî güçlere sahip olduğunu) zannettiğiniz (varlıkları) çağırın: (aslında) onların ne yerde ne gökte zerre kadar güçleri yoktur, ne buralar(ın yönetimin)de bir pay sahibidirler, ne de Allah kendisine onlar arasından bir yardımcı (seçmiştir)". 34:23 Allah katında, kendisinin izin verdikleri dışında hiç kimsenin şefaati fayda vermez: kalplerinden (Son Saat'in) korkusu atılınca onlar, (o yeniden dirilenler, birbirlerine dönüp) soracaklar: "Rabbiniz (sizin için) neye karar verdi?" Ötekiler, "Doğru ve hak edilmiş olana; O, yücedir ve büyüktür!" diye cevap verecekler. 34:24 De ki: "Göklerden ve yerden geçiminizi sağlayan kimdir?" De ki: "Allah'tır! O halde, ya biz (Allah'a inananlar)dan yahut siz (O'nun birliğini inkar edenler)den biri doğru yolda, (diğeri ise) açık bir sapıklık içindedir!" 34:25 De ki: "Ne siz bizim işlediğimiz suçtan dolayı hesaba çekileceksiniz, ne de biz sizin işlediklerinizden dolayı". 34:26 De ki: "Rabbimiz (Hesap Günü) hepimizi bir araya toplayacak ve sonra aramızda adaletle hüküm verecektir; O, hakikati apaçık ortaya koyan, her şeyi hakkıyla bilendir!" 34:27 De ki: "(Zihninizde) O'na ortak koştuğunuz (varlıklar)ı bana gösterin! Hayır hayır, (yalnız) O'dur kudret ve hikmet Sahibi!" 34:28 (EY MUHAMMED, sana gelince,) Biz seni insanlığa ancak bir müjdeci ve uyarıcı olman için gönderdik; fakat insanların çoğu (bunu) anlamazlar, 34:29 ve bu sebeple sorarlar: "Bu (yeniden dirilme ve yargılanma) vaadi ne zaman gerçekleşecek? Eğer doğruyu söylüyorsanız (ey müminler, buna cevap verin!)" 34:30 De ki: "Sizin için belli bir gün tayin edilmiştir, ondan tek bir an ne geri kalabilirsiniz, ne de onu geçebilirsiniz". 34:31 (Ama) hakikati inkara şartlanmış olanlar, "Biz ne bu Kuran'a inanırız, ne de önceki vahiylerden bugüne kalanlara!" dediler. Sen (Hesap Günü) Rablerinin huzurunda suçu birbirlerinin üzerine atıp durdukları zaman bu zalimleri(n halini) bir görseydin! (Yeryüzünde) güçsüz olanlar küstahça böbürlenenlere: "Siz olmasaydınız kesinlikle inanmışlardan olurduk!" diyeceklerdir. 34:32 Küstahça böbürlenenler ise güçsüzlere: "Nasıl olur? Doğru yol size açıkça gösterildikten sonra biz mi sizi (zorla) ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olan sizdiniz!" diyeceklerdir. 34:33 Ama güçsüzler, küstahça büyüklük taslayanlara: "Hayır!" diyecekler. "(Bizi ondan alıkoyan, sizin) gece gündüz (Allah'ın mesajlarına karşı) yanlış ve yanıltıcı itirazlar geliştirmenizdi; (tıpkı) Allah'ı tanımamaya ve O'na rakip güçler bulunduğuna bizi ikna ettiğiniz (gibi)!" diyeceklerdir. Ve onlar (kendilerini bekleyen) azabı görünce (derin) pişmanlıklarını ifade etmeye imkan bulamayacaklar: çün-kü biz hakikati inkara şartlanmış olanların boyunlarına halkalar geçireceğiz. Bu, yaptıklarının (adil) bir karşılığı değil midir? 34:34 Nitekim, ne zaman bir topluma uyarıcı gönderdiysek, toplumun sefahata dalmış olan kesimi, "(Sahip olduğunuzu iddia ettiğiniz) mesajınızın hak olduğunu inkar ediyoruz!" derler; 34:35 ve sonra eklerler, "Servet ve soy olarak biz (sizden daha) güçlüyüz, ve (bu gücümüz sayesinde) azaba uğratılmayacağız!" 34:36 De ki: "Rabbim dilediğine bol rızık verir, (dilediğine) az: fakat insanların çoğu (Allah'ın yol ve yöntemlerini) anlamazlar". 34:37 Sizi Bize yaklaştıracak olan, ne zenginliğiniz, ne de çocuklarınızdır: yalnızca iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar (Bize yakın olabilirler); bu (gibi)leri, yaptıklarından dolayı çeşit çeşit ödüller beklemektedir ve onlar (cennet) köşkler(in)de (huzur ve) güven içinde yaşayacaklardır; 34:38 mesajlarımızı etkisiz kılmak için çaba gösterenler ise azapla yüzyüze geleceklerdir. 34:39 De ki: "Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir, dilediğine az; ve başkaları için ne harcarsanız yerini (daima) doldurur: çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır". 34:40 (Hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince,) Allah bir gün onların hepsini toplayacak ve meleklere soracaktır: "Bunların ibadet ettikleri siz miydiniz?" 34:41 Melekler: "Sen, kudret ve egemenliğinde eksiksiz ve kusursuzsun!" derler, "Bize yakın olan (yalnız) Sensin, onlar değil! Hayır, onlar (bize ibadet ettiklerini zannettikleri zaman, aslında) duyuları ile kavrayamadıkları güçlere (körcesine) tapıyorlardı; çoğu onlara inanmıştı". 34:42 Ve (o Gün Allah şöyle seslenecektir): "Siz (yaratılmışlar)dan hiç biri bugün bir başkasına fayda veya zarar verecek güce sahip değildir!" Ve (o Gün) haksızlık yapanlara: "Yalanladığınız ateşin azabını (şimdi) tadın bakalım!" diyeceğiz. 34:43 Mesajlarımız onlara bütün açıklığıyla aktarıldığında, (hakikati inkara şartlanmış olanlar birbirlerine,) "Bu (Muhammed) sizi atalarınızın taptıklarından vazgeçirmeye çalışan biridir sadece!" derler. Ve "Bu (Kuran, insan tarafından) uydurulmuş bir safsatadan başka bir şey değildir!" d(iye ekl)erler. Ve (son olarak,) hakikati inkara kalkışanlar, hakikat kendilerine ulaştığında, onun için, "Bu, büyüleyici güzel bir sözden başka bir şey değil!" derler. 34:44 Oysa (ey Muhammed,) Biz onlara ne başvuracakları vahiyler göndermişizdir, ne de senden önce bir uyarıcı. 34:45 Onlardan önce yaşamış olanlar(ın çoğu) da, böylece hakikati yalanlamışlardı; bu (eski toplumlar), (kendilerinden sonraki kuşaklara) tevdî ettiğimiz (hakikatin kanıtlarının) onda birine bile sahip olmadıkları halde yine de elçilerimizi yalanladıklarında, Benim onları yok saymam ne korkunç oldu! 34:46 De ki: "Size bir tek öğüdüm var: ister başkalarıyla birlikte iken ister yalnız, Allah'ın huzurunda (bulunduğunuzun bilincinde) olun ve sonra kendi kendinize, (bu elçi olarak görevlendirilen) arkadaşınızda bir delilik olmadığını düşünün: O, yaşayacağınız şiddetli azaba karşı sizi uyarmaktan başka bir şey yapmıyor." 34:47 De ki: "Sizden herhangi bir kar-şılık istemiş değilim: Benim (hak ettiğim) karşılığı ancak Allah verir ve O her şeye şahittir!" 34:48 De ki: "Rabbim, kuşkusuz, (yalan ve sahte olana karşı) değişmez gerçeği ortaya koyacaktır; O, yaratılmışların kavramaktan aciz oldukları her şeyi hakkıyla bilir!" 34:49 De ki: "Değişmez gerçek, şimdi (bütün açıklığıyla) ortaya çıkmıştır, (yalan ve sahte olan ise sönüp gitmeye mahkumdur), çünkü sahte ve yalan, ne yeni bir şey getirebilir, ne de (geçip gitmiş olanı) geri döndürebilir". 34:50 De ki: "Eğer sapkınlığa düşmüş olsaydım (kendi yüzümden ve) kendi aleyhime sapmış olurdum; ama eğer doğru yoldaysam, yalnızca Rabbimin bana vahyi sayesindedir: kuşkusuz O, en yakın olan, her şeyi işitendir!" 34:51 SEN, (Kıyamet Günü, hakikati inkar edenlerin,) -can damarlarından yakalandıkları için- kaçacak bir yer bulamayıp korkuyla büzüldükleri (anki halleri)ni bir görsen; 34:52 ve (görsen, nasıl) "Biz (şimdi) ona inandık!" diye yalvarırlar!" Fakat nasıl bu kadar uzaktan (kurtuluşa) ere(ceklerini ümit ede)bilirler? 34:53 Halbuki önceleri hakikati inkara kalkışmışlar ve insan kavrayışının ötesindeki bazı şeylere uzaktan dil uzatmışlardı. 34:54 Böylece, kendileri ile istek ve özlemleri arasına bir set çekilecektir, tıpkı onlardan önce yaşayıp gitmiş olanlara yapıldığı gibi: çünkü ötekiler (de) şüpheye varan bir tereddüt içinde boğulup gitmişlerdi. 35:1 HER TÜRLÜ ÖVGÜ, göklerin ve yerin yaratıcısı olan ve melekleri iki, üç veya dört kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. O, dilediğini (kesintisiz şekilde) kendi hilkat âlemine katıp onu genişletir: Kuşkusuz Allah, her şeye kâdirdir. 35:2 Allah'ın insanlar için açacağı rahmet kapısını kimse kapatamaz ve O'nun kapattığını da kimse açamaz: Çünkü O, kudret ve hikmet Sahibidir. 35:3 Ey insanlar! Allah'ın size bağışladığı nimetleri hatırlayın! Size göklerden ve yerden azık sağlayan Allah'tan başka bir yaratıcı var mı? (Hayır!) O'ndan başka ilah yoktur: ama nasıl olur da zihinleriniz bu (apaçık hakikatten) sapar! 35:4 Ama eğer onlar, (zihinleri bu apaçık hakikatten sapanlar,) seni yalanlarlarsa (aldırma, ey Muhammed!) (Unutma ki) senden önce (öteki) peygamberler de yalanlanmıştır: Çünkü (inanmayanlar), her şeyin, sonunda (asıl kaynağı olan) Allah'a döneceğ(ini asla kabul etmezler). 35:5 EY İNSANLAR! Allah'ın (yeniden diriltme) vaadi gerçektir: sakın, bu dünya hayatının sizi ayartmasına ve Allah hakkındaki (kendi) çarpık düşüncelerinizin sizi saptırmasına izin vermeyin! 35:6 Şeytan, sizin apaçık düşmanınızdır: öyleyse siz de ona düşman olarak muamele edin. O, kendisine tâbi olanları, ancak, yakıcı ateşe mahkum olanlar arasında yer alacakları bir âkibete çağırır. 35:7 (Çünkü,) hakikati inkara şartlanmış olanlar için çetin bir azap vardır, iman edip doğru ve yararlı işler yapanları da mağfiret ve büyük bir mükafat bekler. 35:8 O halde, işlediği kötü, çirkin fiillerin cazibesine kapılıp (sonunda) onları güzel gören biri (Şeytan'ın adamlarından başkası) olur mu? Kuşkusuz Allah, (doğru yoldan sapmak) isteyenin sapmasına izin verir, (aydınlığa ulaşmak) isteyeni de aydınlığa ulaştırır. O halde (ey müminler,) onlara üzülerek kendinizi perişan etmeyin: Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir! 35:9 VE (hatırlayın:) bulutları yükseltmek için rüzgarları gönderen Allah'tır; sonra Biz onları çorak beldelere sürükler ve cansız toprağa hayat veririz: yeniden dirilme de işte böyle olacaktır. 35:10 Kudret ve ihtişam arayan kimse (bilsin ki) gerçek kudret ve ihtişam (yalnız) Allah'a aittir. Bütün güzel sözler O'na yükselir; bütün doğru ve yararlı işleri O yüceltir. Sinsi şekilde kötü fiiller tasarlayanlara gelince, onları şiddetli bir azap beklemektedir; ve onların bütün tertipleri de yok olup gitmeye mahkumdur. 35:11 Ve (hatırlayın:) Allah sizi(n her birinizi) topraktan yaratır, sonra da bir damla spermden; ve sonra sizi iki cinsten biri şekline sokar. Hiçbir dişi O'nun bilgisi olmadan ne hamile kalabilir, ne de doğum yapabilir; ve (Allah'ın) fermanında öngörülmedikçe hiç kimse ömrünü uzatamaz ve hiç kimse de onu kısaltamaz; ama bunlar, kuşkusuz, Allah için kolaydır. 35:12 (O'nun için benzerlik ve farklılık yaratmak da kolaydır:) o halde, (yeryüzündeki) iki büyük su kütlesi aynı olamaz; birisi tatlı, susuzluğu giderici, içimi güzel iken ötekisi tuzlu ve acıdır: Fakat her ikisinden de taze et yersiniz ve (ikisinden de) süs takıları çıkarırsınız; ikisinin de üzerinde Allah'ın lütfundan nasibinizi aramanızı ve böylece şükredenlerden olmanızı sağlayan gemilerin dalgaları yararak ilerlediklerini görürsün. 35:13 O, gündüzü kısaltarak geceyi uzatır ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatır. O, güneşi ve ayı (kendi kanunlarına) tâbi kılmıştır, her biri (O'nun) belirlediği bir zaman içinde akıp gider. İşte Rabbiniz Allah budur: mülk O'nundur; O'ndan başka yalvarıp durduklarınız ise bir hurma çekirdeğinin zarı kadar bile bir şeye sahip değillerdir! 35:14 Onlara yalvarırsanız çağrınızı duymazlar; duyabilseler bile size cevap ver(e)mezler. Ve (üstelik) Kıyamet Günü onları Allah ile eş tutmanızı kabul etmezler. Hiç kimse her şeyi Bilen kadar size (gerçeği) göstermez. 35:15 Ey İnsanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz, ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir ve hamd O'na mahsustur. 35:16 Dilerse sizi ortadan kaldırır ve (yerinize) yeni bir yaratılmışlar topluluğu getirir: 35:17 bu Allah için zor da değildir. 35:18 KİMSE kimsenin yükünü taşıyacak değildir; kendi yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) yardıma çağırırsa, yakını da olsa, (bu kimse) o yükün hiçbir parçasını taşıyamaz. O halde (gerçekten) sen, ancak kavrayışlarının ötesinde olduğu halde Rablerinden korku duyanları ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanları uyarabilirsin; ve (şunu bil ki,) kim arınırsa yalnız kendisi için arınmış olur ve bütün yollar yalnız Allah'a varır. 35:19 Nitekim, ne gören ile görmeyen bir olur; 35:20 ne de aydınlık ile zifiri karanlık; 35:21 ne (serinletici) gölge ile yakıcı sıcak; 35:22 ve ne de yaşayan ile (kalben) ölmüş bulunan. Şüphen olmasın ki (ey Muhammed,) Allah dilediğine işittirir, halbuki sen mezarlardaki (ölüler gibi kalben ölmüş)lere işittiremezsin: 35:23 sen sadece bir uyarıcısın. 35:24 Biz seni hakikat ehli bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik: çünkü hiçbir topluluk yoktur ki içlerinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun. 35:25 Ve eğer seni yalanladı(klarını görürsen aldırma), onlardan önce yaşamış olanlar(ın çoğu) da, elçileri kendilerine hakikatin bütün kanıtlarıyla ve ilahî hikmet yüklü kitaplarla ve aydınlatıcı vahiyle geldiklerinde hakikati yalanlamışlardı; 35:26 (fakat) sonunda hakikati inkara şartlanmış olanların tümünün hesabını gördüm: Benim (birini) gözden çıkarmam ne korkunç olur! 35:27 GÖRMÜYOR MUSUN, Allah, göklerden su indirmekte ve onunla türlü renklere (ve tadlara) sahip meyveler yetiştirmekteyiz; nasıl ki dağlarda kırmızı ve beyaz renkte ve simsiyah çizgiler var, 35:28 ve (nasıl ki) insanlar, sürüngenler ve hayvanlar türlü türlü renkler taşıyor! Kulları arasından yalnız anlama ve kavrama yeteneğine sahip olanlar Allah'tan (hakkıyla) korkarlar: (çünkü yalnız onlar bilir ki) Allah kudret Sahibidir, çok bağışlayıcıdır. 35:29 Allah'ın vahyine (şeksiz şüphesiz) uyanlar, namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli-açık başkaları için harcayanlar: işte ancak bunlar hiç kesintiye uğramayacak bir kazanç umabilirler; 35:30 Allah, onların hak ettiği karşılığı eksiksiz verir ve onu lütfuyla daha da arttırır: Allah, şüphesiz çok bağışlayıcıdır ve şükrün karşılığını anında verendir. 35:31 Ve (şunu bil ki,) sana vahyettiğimiz ilahî kelâm, geçmiş vahiylerden bugüne kalmış ne varsa tümünü tasdik eden bir hakikattir; şüphesiz Allah kulları(nın ihtiyaçları)ndan tamamen haberdardır ve her şeyi gö-rendir. 35:32 Biz, bu ilahî vahyi kullarımızdan seçtiklerimize miras olarak bahşettik: onlardan bazısı kendilerine zulmeder; bazısı (doğru ile eğri arasında) ara yolu tercih eder, bir kısmı da Allah'ın izniyle iyilikte başı çekenlerden olur: bu (ise) en büyük fazilettir! 35:33 (İşte) bunlar sonsuz mutluluk bahçelerine girerler, orada altın bilezikler ve inciler takınırlar ve ipekten elbiseler giyerler; 35:34 ve şöyle derler: "Bütün övgüler bize acı ve üzüntü tattırmayan Allah'a mahsustur: Rabbimiz gerçekten çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını anında verendir; 35:35 O, lütfuyla bu konak yerine bizi yerleştirdi: orada bize ne bir çatışma ve gerginlik bulaşır, ne de yorgunluk ya da bıkkınlık!" 35:36 Hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince; onları bir cehennem ateşi beklemektedir; (orada) ne hayatlarına son verilip öldürülürler, ne de içine atıldıkları o (ateşin) azabı hafifletilir. İşte biz şükürden uzak duranları böyle cezalandırırız. 35:37 Onlar orada, (cehennemde,): "Rabbimiz! Bizi bu (azap)tan kurtar! Bundan sonra artık (eskiden) yaptıklarımızdan farklı iyi şeyler yapacağız!" diye feryad ederler. (O zaman onlara şöyle cevap vereceğiz:) "Size (orada,) düşünmek isteyen herkesin düşünebileceği kadar uzun bir ömür vermedik mi? Ve (üstelik) size bir uyarıcı da gelmişti. Öyleyse, (yaptığınız kötülüklerin meyvelerini) şimdi tadın bakalım: zalimler hiçbir yardımcı bulamayacaklardır!" 35:38 ŞÜPHESİZ, Allah göklerin ve yerin gizli gerçekliğini bilir: (ve) doğrusu O, (insanların) kalplerindekini de tam bilendir. 35:39 Sizleri yeryüzüne varis kılan O'dur. O halde, (Allah'ın birliği ve benzersizliği) gerçeği(ni) inkara kalkışan kişi (şunu bilsin ki), onun bu inkarı kendi aleyhinedir: çünkü, onların bu gerçeği (inatla) inkar etmeleri, yalnızca Rablerinin katındaki çirkinliklerini arttırır; ve bu gerçeği inkar etmeleri inkarcıların ziyanını artırmaktan başka bir işe yaramaz. 35:40 De ki: "Allah'a ortak koştuğunuz varlıkları ve güçleri (ve) Allah'tan başka yalvarıp yakardıklarınızı (gerçekten) hiç düşündünüz mü? Bana onların yeryüzünde ne yarattıklarını gösterin; yoksa onların gökler(in yönetimin)de bir katkıları mı var (sanıyorsunuz)?" Onlara (görüşlerini destekleyici) bir kanıt olarak kullanabilecekleri bir ilahî vahiy mi gönderdik? Hayır! Zalimlerin birbirleri hakkında besledikleri (ümitler), hayalden öteye geçmez. 35:41 Gerçek şu ki, semavî varlıkları ve yeri (yörüngelerinden) sapmamaları için tutan (yalnızca) Allah'tır. Bir kere sapınca da, O'nun müdahale etmemesi halinde başka hiçbir güç onları tutamaz. (Fakat) Allah halîmdir, çok bağışlayıcıdır! 35:42 Onlar, (hakikate her fırsatta muhalefet edenler,) eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, o'nun rehberliğine, (kendilerine gönderilen uyarıcıya tâbi olan eski) toplumlardan daha çok bağlanacaklarına bütün güçleriyle yemin ederler: İşte şimdi onlara bir uyarıcı geldi, ama (o'nun çağrısı) onların sadece muhalefetlerini artırdı, 35:43 yeryüzünde böbürlenmelerini artırdı, (Allah'ın mesajlarına karşı) şeytanî itirazlar geliştirme (çaba)larını... Halbuki, bütün şeytanî tuzaklar (sonunda) sadece sahiplerini yutar; yoksa onlar, önceki (günahkar)ların (sürüklendikleri) yoldan başka bir şey mi bekliyorlar? Sen Allah'ın tuttuğu yol ve yöntemde hiçbir değişiklik göremezsin; evet sen, Allah'ın yolunda ve yönteminde bir sapma göremezsin! 35:44 Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden daha güçlü önceki (hakikat inkarcı)larının uğradıkları âkibeti görmezler mi? Ve (görmezler mi) göklerde ve yerdeki hiçbir şey Allah'ın (iradesine) karşı gelemez, çünkü O, her şeyi bilendir ve gücünde sınırsızdır. 35:45 Eğer Allah, insanları (hayatta) işledikleri (kötülükler)den dolayı (hemen) hesaba çekseydi, yer üzerinde tek bir canlı varlık bırakmazdı. Ama Allah, onlara (Kendisi tarafından) belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet tanır: vadeleri dolunca da (anlarlar ki) Allah kulların(ın kalplerindekin)i görmektedir. 36:1 SEN EY insanoğlu! 36:2 Düşün bu hikmetle dolu Kuran'ı: 36:3 Gerçek şu ki, sen Allah'ın elçilerinden birisin, 36:4 dosdoğru bir yol üzeresin, 36:5 Kudret Sahibi ve Rahmet Kaynağı'ndan indirilmiş olan(ın sayesinde), 36:6 ataları uyarılmamış ve bu nedenle kendileri (doğru ile eğrinin ne olduğundan) habersiz kalmış bulunan insanları uyarasın diye (sana indirilmiş olanın) (sayesinde). 36:7 Onların çoğuna karşı (Allah'ın gazap) sözü mutlaka gerçekleşecektir: çünkü onlar iman etmezler. 36:8 Onların boyunlarına çenelerine kadar uzayan demir halkalar geçirdik ki kafalarını dik tutmak zorunda kalsınlar; 36:9 önlerine ve arkalarına setler çektik ve göremesinler diye üzerlerine perdeler geçirdik: 36:10 artık onları uyarsan da uyarmasan da onlarca birdir: inanmazlar. 36:11 Sen ancak (ilahî) uyarıyı can kulağıyla dinleyen ve insan kavrayışının ötesinde bulunmasına rağmen Rahmân'dan korkan kişiyi uyarabilirsin: işte böylelerine (Allah'ın) mağfiretini ve en güzel ödülü müjdele! 36:12 Gerçek şu ki Biz, ölüyü yeniden hayata döndüreceğiz ve onların gelecek için yaptıkları her türlü (eylemi) ve geride bıraktıkları bütün (iyi ve kötü) izleri kayda geçireceğiz: zira biz, her şeyin apaçık kaydını tutarız. 36:13 ONLARA, elçilerimizi gönderdiğimiz o şehir halkı(nın hikayesin)i örnek olarak anlat. 36:14 Biz onlara iki (elçi) gönderdik, ikisini de yalanladılar; bunun üzerine (onları), üçüncü biri ile destekledik; ve bu (elçi)ler, "Bakın, biz (Allah tarafından) size gönderildik!" dediler. 36:15 (Berikiler): "Siz de bizim gibi ölümlü insanlarsınız!" diye cevap verdiler, "Ayrıca Rahmân, herhangi bir (vahiy) de göndermiş değil. Siz sadece yalan söylüyorsunuz!" 36:16 (Elçiler,) "Rabbimiz bilir ki" dediler, "biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz; 36:17 Fakat (bize emanet edilen) mesajı size açıkça tebliğ etmekten başka bir şey ile yükümlü değiliz". 36:18 (Ötekiler,) "Doğrusu," dediler, "bize uğursuzluk getirdiniz! Eğer bundan vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlayacak ve başınıza bir bela saracağız!" 36:19 (Elçiler) şöyle cevap verdiler: "Kaderiniz, iyi de kötü de olsa, sizinle birlikte (olacak)tır! (Hakikati) can kulağıyla dinlemeniz isteniyorsa (bu sizce kötü bir şey mi?) Hayır, fakat siz kendinize yazık etmiş bir toplumsunuz!" 36:20 Kentin en uzak ucundan bir adam koşarak geldi (ve) "Ey kavmim!" dedi, "Bu elçilere uyun! 36:21 Sizden hiçbir karşılık beklemeyen ve kendileri doğru yolda olan bu kimselere uyun!" 36:22 "(Bana gelince,) neden beni yaratmış olan ve hepinizin dönüp varacağı Allah'a kulluk etmeyeyim? 36:23 (Neden) O'ndan başka ilahlar edineyim? (O zaman) Rahmân bana bir zarar vermek isterse ne onların şefaati zerre kadar fayda getirir, ne de (bizzat kendileri) beni koruyabilirler: 36:24 işte o zaman ben apaçık bir sapıklığa düşmüş olurum!" 36:25 "(Ey kavmim,) ben sizin Rabbinize iman ediyorum: öyleyse bana kulak verin!" 36:26 (Ve) ona: "Cennete gir(eceksin)!" denildiğinde "Keşke" dedi, "kavmim bilseydi, 36:27 Rabbimin beni(m geçmişteki günahlarımı) bağışladığını ve beni saygın kişiler arasına dahil ettiğini!" 36:28 Ve ondan sonra biz kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirme gereği de duymadık: 36:29 hiçbir şey (gerekmiyordu), bir (ceza) çığlığından başka! Ve sonunda sessiz ve hareketsiz bir kül yığınına dönüverdiler. 36:30 AH! YAZIK şu insanlar(ın çoğun)a! Kendilerine hangi elçi geldiyse o'nu alaya aldılar! 36:31 Kendilerinden önce kaç nesli yok ettiğimizi; (ve) bu (yok olup gide)nlerin bir daha onlara dönüp gelemeyeceklerini görmüyorlar mı? 36:32 Ve (sonunda) hep birlikte huzurumuzda toplanacaklarını? 36:33 Onlar, ölü toprağa can vermemizde ve beslenmeleri için topraktan ürünler çıkarmamızda (yaratma ve diriltme gücümüzün) işaretini görürler; 36:34 orada (nasıl) hurmalıklar ve üzüm bağları (yetiştirmiş) ve içlerinden (nasıl) pınarlar fışkırtmıştık, 36:35 ki onları meydana getiren kendileri olmadığı halde meyvelerini yiyebilsinler. Buna rağmen hâlâ şükretmeyecekler mi? 36:36 Toprağın verdiği her türlü ürünü, insanların bizzat kendilerini ve hakkında (henüz) bilgi sahibi olmadıkları şeyleri çift çift yaratan Allah ne yücedir! 36:37 Ve (bütün evren üzerindeki hakimiyetimizin bir parçası olan) gecede de onlar için bir işaret vardır: Biz ondan gün (ışığı)nı çekip alırız; ve birden karanlıkta kalıverirler. 36:38 Ve güneş(te de onlar için bir işaret vardır): o, kendine ait bir yörüngede akıp gider; bu, kudret sahibi ve her şeyi bilen (Allah)ın iradesinin bir sonucudur; 36:39 ve ay(da da bir işaret vardır ki) Biz onu, kuru ve eğik bir hurma dalını andırır hale gelinceye kadar çeşitli safhalardan geçirdik: 36:40 ne güneş aya erişebilir, ne de gece gündüzü yok edebilir, çünkü hepsi uzayda (yasalarımız doğrultusunda) hareket ederler. 36:41 Onlar için bir işaret de, soylarını/hemcinslerini dolu gemilerle (denizlerde) taşımamızda 36:42 ve (yolculuklarında) binek olarak kullanabilecekleri benzer araçlar yaratmamızda (bulunmakta)dır; 36:43 dilersek onları suda boğabiliriz, kimse de yardımlarına gelemez: işte (o zaman) onlar için bir kurtuluş yoktur, 36:44 meğer ki Biz onlara katımızdan bir rahmet ve (biraz daha fazla) hayat bağışlayalım. 36:45 Onlara: "Gözlerinizin önünde olan ve sizden gizli tutulan (her şeyin Allah'ın bilgisi dahilinde olduğu gerçeğini unutmadan) dikkat edin ki Allah'ın rahmetine nail olabilesiniz!" denildiğinde (çoğu duymazlıktan gelir;) 36:46 ve onlara Rablerinden hiçbir mesaj ulaşmamıştır ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar. 36:47 Kendilerine, "Allah'ın size verdiği rızıktan başkaları için harcayın!" denildiğinde, hakikati inkara şartlanmış olanlar, inananlara, "Rabb(iniz) dileseydi (Kendisinin) besleyebileceği kimseleri biz mi besleyelim? Doğrusu siz açık bir yanılgı içindesiniz!" derler; 36:48 ve şöyle devam ederler: "Bu (yeniden dirilme) vaadi ne zaman gerçekleşecek? Eğer doğru söylüyorsanız (buna cevap verin!)" 36:49 (Ve bilmezler ki) (yeniden dirilmeye) itiraz edip dururlarken, (ceza olarak) kendilerini sarsıp yok edecek bir tek patlama sesi onlara yeter! 36:50 Ve (akibetleri öyle anî olacaktır ki) ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de yakınlarına sığınabilirler. 36:51 Ve (sonra yeniden diriliş) sûru üflenecek; işte o zaman tümü kabirlerinden çıkarak Rablerine doğru koşacaklar! 36:52 "Eyvah!" diyecekler, "Kim bizi (ölüm) uykumuzdan uyandırdı?" (Bunun üzerine onlara şöyle denecek:) "İşte Rahmân'ın vaad ettiği budur! Demek ki O'nun elçileri doğru söylemişlerdi!" 36:53 Yalnızca bir tek patlama olur ve derken tümü önümüzde sıralanırlar (ve onlara şöyle denir:) 36:54 "Bugün hiç kimseye en küçük bir haksızlık yapılmayacak ve (yeryüzünde) yaptıklarınız dışında hiçbir şeyden sorumlu tutulmayacaksınız!" 36:55 "Kuşkusuz cenneti hak edenler bugün yaptıkları her şeyden hoşnut olacaklardır: 36:56 onlar ve eşleri sedirler üzerinde mutlu bir şekilde yatıp uzanacaklar; 36:57 orada (yalnızca) sevinç ve mutluluğu tadacaklar ve istedikleri her şey onların olacak: 36:58 rahmet saçıcı Rabbin sözüyle gelen katıksız bir huzur ve rahatlık içinde." 36:59 "Ey suçlular, siz bugün şöyle ayrılın! 36:60 Siz ey Âdemoğulları, size demedim mi: Şeytan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır! 36:61 Ve (yalnız Bana ibadet edin!) Dosdoğru yol budur! 36:62 (Şeytana gelince,) o bir çoğunuzu saptırmıştır; neden aklınızı kullanmıyorsunuz?" 36:63 "İşte tekrar tekrar uyarıldığınız cehennem: 36:64 hakkı ısrarla inkar etmenizin sonucu olarak bugün oraya girin!" 36:65 O Gün ağızlarına mühür vuracağız, fakat elleri dile gelecek ve ayakları (hayatta iken) yapmış oldukları her şeye tanıklık edecektir. 36:66 EĞER (insanların doğru ile yanlışı ayırd edememelerini) dilemiş olsaydık, onları görüp anlama melekesinden yoksun bırakırdık da (doğru) yoldan hep şaşarlardı: ama (öyle olsaydı) onlar (doğruyu) nasıl görebilirlerdi? 36:67 Eğer (doğru ile yanlış arasında seçim yapma özgürlüğünden yoksun olmalarını) dilemiş olsaydık, onları kesinlikle farklı bir tabiatta yaratırdık ve bulundukları yerde (kökleştirirdik ki) ne ileri gidebilsinler, ne de geri dönebilsinler. 36:68 Ama (şunu daima hatırlasınlar ki) Biz bir insanın ömrünü uzatırsak, aynı zamanda onun güç ve yeteneklerinde (yaşlandıkça) bir azalma meydana getiririz; (buna rağmen) hâlâ akıllarını kullanmazlar mı? 36:69 VE (işte böyle:) Biz bu (Peygamber'e) şiir (yeteneği) bahşetmedik, zaten (şiir) bu (mesaj)a uygun düşmezdi: o yalnızca bir uyarı ve öğüttür; ve o özünde apaçık olan ve gerçeği dosdoğru gösteren bir (ilahî) hitabedir, 36:70 ki (kalben) diri olanları uyarabilsin ve (Allah'ın) sözü hakikati inkara şartlanmış olanlara karşı tanıklık yapabilsin diye. 36:71 Görmezler mi ki, eserlerimizden biri olarak kendileri için (bugün) kullanıp yararlandıkları evcil hayvanlar yarattık? 36:72 Ve onları insanların iradesine tâbi kıldık ki bir kısmını binek olarak kullanabilsinler, bir kısmını da yiyebilsinler; 36:73 ve onlardan (başka) faydalar sağlayabilsinler ve içecek (süt) alabilsinler! Buna rağmen hâlâ şükretmeyecekler mi? 36:74 Ama (tam tersine,) onlar, kendilerine yardım edecekleri (ümidiyle) Allah'tan başka ilahlar edindiler, (oysa bilmezler ki) 36:75 bunlar bağlılarına yardım eli uzatamazlar, hatta onlara (yardım için) çağrılmış askerler ol(arak görün)seler bile. 36:76 Ama o (hakikati inkar eden)lerin sözlerinden üzüntüye kapılma: şüphe yok ki Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da biliriz. 36:77 İNSAN bilmez mi ki kendisini (tek) bir sperm damlasından yaratırız; ve o anda kendisini düşünme ve tartışma yeteneği ile donatılmış görür. 36:78 Ama o hem (Bizi tartışmakta ve) Bizim hakkımızda karşılaştırmalar yapmakta, hem de bizzat kendisinin nasıl yaratılmış olduğundan gafil bulunmaktadır! (Ve bunun şaşkınlığıyla da) "Kim, çürüyüp toz olmuş kemiklere hayat verebilir?" diye sormaktadır! 36:79 De ki: "Onları yoktan var eden, (yeniden) hayat (da) verir, çünkü O, her tür yaratma eyleminin bilgisine sahiptir; 36:80 O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarır ve onunla (kendi ateşinizi) yakarsınız". 36:81 Gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, (yok olanların) yerine onlar gibi (yeni)lerini yaratmaya muktedir olamaz mı? Elbette olur! Zaten O her şeyin bilgisine sahip olan Yaratıcı'dır: 36:82 O, Tek'tir, Biricik'tir, öyle ki bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece "Ol!" der -ve o (şey hemen) oluverir. 36:83 Her şeyin üstünde tasarruf sahibi olan Allah, ne yücedir; ve hepiniz O'na döndürüleceksiniz!. 37:1 DÜŞÜN sıra sıra dizilmiş bu (mesajlar)ı, 37:2 ve bir vazgeçme çağrısı ile (kötülüklerdn) alıkoymasını, 37:3 ve (bütün dünyaya) bir öğüt ve uyarıda bulunmasını: 37:4 Şüphe yok ki sizin İlahınız Tek'tir, 37:5 göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi; bütün gündoğumu noktalarının Rabbi! 37:6 Biz yeryüzüne en yakın gökleri yıldızların güzelliğiyle süsledik, 37:7 ve onları her türlü bozguncu, şeytanî güce karşı emin kıldık, 37:8 (ki) onlar, (o bilinmeyeni bilmek isteyenler,) yüce sakinler topluluğuna kulak veremesinler ve her taraftan kovulup sürülsünler, 37:9 (rahmetten) yoksun kalsınlar ve (öteki dünyada) kendilerini bekleyen ebedî azaba dûçâr olsunlar; 37:10 ama eğer birisi (bu bilgiden) bir kırıntı koparmayı başarırsa, (bundan dolayı) yakıcı bir alevin pençesine düşsün. 37:11 VE ŞİMDİ, o (hakikati inkar ede)nlerden sana cevap vermelerini iste: onları yaratmak, Bizim yarattığımız bu (sayısız mucizelerden) daha mı zordur? Nitekim Biz onları (basit) bir balçıktan yarattık! 37:12 Hayır, sen hayranlık ve şaşkınlık duyarken onlar (yalnızca) alay ederler; 37:13 ve (hakikat) kendilerine hatırlatıldığında onu kavramaya yanaşmazlar; 37:14 ve bir (ilahî) mesajla muhatab olduklarında onu küçümserler 37:15 ve "Bu, bir (beşerin) büyülü sözlerinden başka bir şey değildir!" derler, 37:16 "Ne? Ölüp toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra sahiden yeniden dirilecek miyiz? 37:17 Yani eski atalarımız da mı?" 37:18 De ki: "Elbette, hem de en perişan ve zavallı şekilde!" 37:19 Çünkü o (alay ettikleri yeniden dirilme,) bir itham çığlığı şeklinde (âniden onların tepesinde patlayacak.) İşte o zaman (hakikati) anlamaya başlayacaklar, 37:20 ve "Eyvah!" diyecekler, "İşte Hesap Günü bugündür!" 37:21 (Ve onlara şöyle denilecek:) "Bu, yalanlamış olduğunuz (gündür, şaşmaz hakikat ile sahte ve yalan arasında) Ayrım Günüdür!" 37:22 (Ve Allah şöyle buyuracaktır:) "Toplayın bütün o zalimleri, kendileri gibi olanlarla ve bütün o Allah'tan başka taptıkları (ile) birlikte; 37:23 ve hepsini yakıcı ateşin yoluna sürün, 37:24 ve onları (orada) tutun!" (O zaman) böylelerine sorulacak: 37:25 "Size ne oldu ki (şimdi) birbirinize yardım etmiyorsunuz?" 37:26 Hayır, onlar o Gün isteyerek (Allah'a) teslim olacaklar; 37:27 fakat (çok geç kaldıklarından) birbirlerine dönüp bakacaklar ve birbirlerinden (geçmiş günahlarının yükünü hafifletmelerini) isteyecekler. 37:28 (Onların) bir kısmı: "Bakın" diyecek, "Siz bize (ayartma niyetiyle) sağdan yaklaşırdınız!" 37:29 Ötekiler, "Hayır" diyecekler, "aslında siz kendiniz imandan zerre kadar nasip almamıştınız! 37:30 Üstelik sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu: bilakis, siz küstahça bir kibire kapılmıştınız! 37:31 Fakat şimdi Rabbimizin sözü bizim (de) aleyhimize çıktı: biz (günahlarımızın acı meyvesini) mutlaka tadacağız. 37:32 O halde, sizi derin bir sapıklığa ittiğ(imiz eğer doğruysa), o zaman biz de vahim bir sapıklığa düşmüşüzdür!" 37:33 O Gün onların hepsi ortak azaplarını paylaşacaklar. 37:34 Günaha batmış olanlara işte böyle davranacağız: 37:35 çünkü bakın, ne zaman onlara "Allah'tan başka ilah yoktur!" denilse küstahça böbürlenirlerdi 37:36 ve "Mecnun bir şairin sözüyle biz ilahlarımızı mı terk edeceğiz?" derlerdi. 37:37 Hayır, asla! (Sizin deli şair dediğiniz) o kişi hakikati getirmiştir; ve o, (Allah'ın önceki) elçilerinin (bildirdikleri) hakikati tasdik etmektedir. 37:38 Bakın siz, (öteki dünyada) acıklı azabı tadacaksınız, 37:39 ama yapmış olduğunuzdan başka bir şeyle cezalandırılmayacaksınız. 37:40 Ancak Allah'ın halis kullarına böyle davranılmayacak: 37:41 (öteki dünyada) onlar için, yabancısı olmadıkları bir rızık hazırlanacaktır 37:42 (yeryüzündeki hayatlarının) ürünü olarak; ve onlar ağırlanacaklardır 37:43 nimet bahçelerinde, 37:44 mutluluk tahtları üzerinde birbirlerine (sevgi ile) bakışarak. 37:45 Aralarında dupduru pınarlardan (içecekle doldurulmuş) bir kâse dolaştırılacak, 37:46 berrak ve içenlere tat veren (bir içecek); 37:47 çarpmayan ve sarhoşluk vermeyen. 37:48 Ve yanlarında yumuşak bakışlı, güzel gözlü eşler olacak, 37:49 gizlenmiş (deve kuşu) yumurtaları gibi (kusursuz) eşler. 37:50 Hepsi dönüp (geçmiş hayatları hakkında) birbirlerine sorular soracaklar. 37:51 İçlerinden biri şöyle diyecek: "Bakın, benim (yeryüzünde) bir arkadaşım vardı, 37:52 (bana) derdi ki, 'Ne? Sen onun doğru olduğuna gerçekten inananlardan mısın, 37:53 ölüp toz ve kemik yığını haline geldikten sonra yargılanacağımıza!" 37:54 (Ve) ekleyecek: "Bakmak (ve onu görmek) ister misiniz?" 37:55 Bunun üzerine dönüp bakar ve o (arkadaşı)nı yanan ateşin ortasında görür; 37:56 ve "Aman Allahım!" der, "(Ey eski arkadaşım), neredeyse (beni de) mahvedecektin! 37:57 Eğer Rabbimin lütfu olmasaydı ben de (şimdi) (azaba) uğratılanlar arasında olurdum! 37:58 Ama sonra, (ey cennetteki arkadaşlarım,) biz gerçekten (bir daha) ölmeyeceğiz, 37:59 önceki ölümümüz dışında ve (bir daha) azaba uğratılmayacağız, değil mi? 37:60 İşte bu; bu, gerçekten müthiş bir mazhariyettir!" 37:61 (Allah yolunda) çalışanlar, demek ki böyle bir şey için çalışırlar! 37:62 Böyle (bir cennet) mi daha iyi bir ağırlanmadır, yoksa (cehennemin) ölümcül meyve ağacı mı? 37:63 Gerçek şu ki, biz o (ağac)ı zalimler için bir sınama aracı yaptık, 37:64 zira o, (cehennemin) yakıcı ateşinin ortasında büyüyen bir ağaçtır, 37:65 meyvesi şeytanların kellesi gibi (tiksindirici)dir; 37:66 ve (zalim)ler ondan yemeye ve karınlarını onunla doldurmaya mahkumdurlar. 37:67 Bunun da üzerinde, onlar korkunç bir ümitsizlik (cezası)na çarpılacaklardır! 37:68 Ve bir kez daha (söyleyelim): yakıcı ateş onların nihaî durağı olacaktır; 37:69 çünkü onlar atalarını eğri bir yol üzerinde buldular, 37:70 ve (şimdi) atalarının izinden gitmeye can atıyorlar! 37:71 Onlardan önce gelip geçmiş eski toplumların çoğu yollarını şaşırmıştı, 37:72 halbuki kendilerine uyarıcılar göndermiştik: 37:73 Bak şu uyarılmış olanların haline! 37:74 ALLAH'IN halis kulları hariç, (insanların çoğu sapkınlığa mütemayildir.) 37:75 Nûh (işte bu sebeple) Bize yalvarmıştı ve Bizim cevabımız ne güzeldi: 37:76 çünkü o'nu ve ailesini o korkunç felaketten kurtardık, 37:77 soyunu (yeryüzünde) kalıcı yaptık; 37:78 ve böylece o'nun sonraki kuşaklar arasında yaşayıp anılmasını sağladık: 37:79 "Bütün âlemlerde Nûh'a selâm olsun!" 37:80 İşte Biz güzel işler yapanları böyle ödüllendiririz; 37:81 çünkü o, Bizim gerçekten inanmış kullarımızdandı; 37:82 (böylece o'nu ve kendisini izleyenleri kurtardık,) ve sonra ötekileri suda boğduk. 37:83 DOĞRUSU İbrahim de o'nun yolundan gidenlerdendi, 37:84 Rabbine tertemiz bir kalp ile yönelmişti, 37:85 babasına ve halkına şöyle seslenmişti: "Siz neye tapıyorsunuz? 37:86 Bir yalan(a) -Allah'tan başka güçler(e)- (boyun eğmek) mi istiyorsunuz? 37:87 Öyleyse âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?" 37:88 Sonra yıldızlara gözünü dikti, 37:89 ve "Ben kesinlikle (gönlümden) rahatsızım!" dedi, 37:90 bunun üzerine onlar ona arkalarını döndüler ve uzaklaşıp gittiler. 37:91 O da onların tanrılarına gizlice yaklaştı ve "Ne o! (Önünüze konulmuş nimetlerden) yemiyor musunuz? 37:92 Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?" dedi. 37:93 Sonra üzerlerine yürüyüp onlara sağ eliyle vurdu. 37:94 Bunun üzerine diğerleri koşarak o'na doğru geldiler (ve yaptığından dolayı o'nu suçladılar). 37:95 O, "Siz" dedi, "kendi ellerinizle yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz? 37:96 Oysa sizi de, sizin yonttuklarınızı da yaratan Allah'tır!" 37:97 Onlar, "Bir odun yığını hazırlayın ve o'nu yanan ateşin içine atın!" diye bağırdılar. 37:98 Ona kötülük yapmak istediler, ama Biz (onların planlarını bozduk ve böylece) onları küçük düşürdük. 37:99 (İbrahim,) "Ben" dedi, "(bu toprakları terk edeceğim ve) Rabbim beni ne tarafa sevk ederse oraya gideceğim!" 37:100 (Ve şöyle yalvardı:) "Ey Rabbim! Bana dürüst ve erdemli (olacak bir erkek çocuk) bağışla!" 37:101 Bunun üzerine ona (kendisi gibi) yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik. 37:102 Ve (bir gün, çocuk, babasının) tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası şöyle dedi: "Ey yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm: bir düşün, ne dersin?" (İsmail): "Ey babacığım" dedi, "sana emredilen neyse onu yap: İnşallah beni sıkıntıya göğüs gerenler arasında bulacaksın!" 37:103 Fakat ikisi Allah'ın emri (olarak gördükleri)ne kendilerini teslim edince ve (İbrahim) onu yüzüstü yatırınca, 37:104 kendisine seslendik: "Ey İbrahim, 37:105 sen şimdiden o rüya(nın amacı)nı yerine getirmiş oldun!" İşte iyilik yapanları Biz böyle ödüllendiririz: 37:106 çünkü bu, gerçekten apaçık bir sınama idi. 37:107 Ve fidye olarak o'na büyük bir kurban verdik, 37:108 böylece o'nun sonraki kuşaklar tarafından şöyle hatırlanmasını sağladık: 37:109 "İbrahim'e selâm olsun!" 37:110 Biz iyileri böyle ödüllendiririz, 37:111 çünkü o Bizim gerçekten inanmış kullarımızdandı. 37:112 Ve (zamanı geldiğinde) o'na, (kendisi de) bir peygamber (olan) dürüst ve erdemli birini, İshâk'ı müjdeledik; 37:113 o'nu ve İshâk'ı kutsadık: ama onların soyundan iyi işler yapan da çıkacak, kendisine açıkça zulmeden de. 37:114 BİZ, Musaya ve Harun'a da lütufta bulunduk; 37:115 o'nları ve kavimlerini büyük bir (kölelik) felaket(in)den kurtardık, 37:116 ve kendilerine yardım ettik de (sonunda) zafer kazanan onlar oldu. 37:117 Onlara (doğru ile eğriyi) ayırd eden ilahî kelâmı verdik, 37:118 ve onları doğru yola ilettik, 37:119 ve sonraki kuşaklar arasında yaşayıp anılmalarını sağladık: 37:120 "Musa'ya ve Harun'a selâm olsun!" 37:121 İyileri işte böyle ödüllendiririz, 37:122 çünkü o'nların ikisi de gerçekten inanmış kullarımızdandı. 37:123 KUŞKUSUZ, İlyas (da) elçilerimizden biriydi 37:124 ve kavmine şöyle seslenmişti: "Allah'a karşı sorumluluğunuzu idrak etmez misiniz? 37:125 Ba'l'e yalvarıp sanatkarların en güzelini, (Allah'ı) bırakır mısınız, 37:126 Allah'ı, sizin ve evvelki atalarınızın Rabbini?" 37:127 Fakat onlar (İlyas'ı) yalanladılar: bu nedenle (Hesap Günü) kesinlikle yargılanacaklardır, 37:128 yalnız Allah'ın halis kulları hariç; 37:129 ve o'nun sonraki nesiller arasında yaşayıp anılmasını sağladık: 37:130 "İlyas'a ve o'nun yolundan gidenlere selâm olsun!" 37:131 İyileri işte böyle ödüllendiririz, 37:132 çünkü o, gerçekten inanmış kullarımızdan biriydi! 37:133 ŞÜPHESİZ, Lût da elçilerimizden biriydi; 37:134 (dolayısıyla, o'nun günahkar ülkesini cezalandırırken) kendisini ve aile efradını kurtardık, 37:135 geride kalanlar arasında bulunan yaşlı bir kadın dışında; 37:136 ve sonra diğerlerini tamamen yok ettik: 37:137 siz (bugüne kadar) onların yurtlarından gelip geçmektesiniz her sabah 37:138 ve her akşam. O halde (bakıp da) aklınızı kullanmıyor musunuz? 37:139 ŞÜPHESİZ, Yunus da elçilerimizden biriydi, 37:140 kaçak bir köle gibi, yüklü bir gemiye (binip) kaçmıştı. 37:141 Ve sonra kur'a çekilmiş, o, (kur'ada) kaybedenlerden olmuştu; 37:142 (sonra o'nu denize atmışlar ve) denizde büyük balık tarafından yutulmuştu, çünkü kınananlardan biriydi. 37:143 Eğer o, (en derin bunalım anlarında bile) Allah'ın sınırsız şanını yüceltenlerden olmasaydı, 37:144 herkesin yeniden dirileceği güne kadar o (balığı)n karnında kalmış olacaktı: 37:145 ama biz o'nu manevî çöküntü/iç huzursuzluğu içinde ıssız bir kıyıya çıkarttık, 37:146 ve o'nun üzerinde (çorak toprakta) yetişen bir bodur fidan yeşerttik. 37:147 Ve o'nu (bir kez daha kendi halkına,) yüzbin veya daha fazla (kişi)ye gönderdik: 37:148 onlar, (bu defa o'na) inandılar; bunun üzerine Biz, verilen süre zarfında onlara mutlu bir hayat yaşattık. 37:149 ŞİMDİ onlardan sana cevap vermelerini iste: senin Rabbinin kızları var da onların (yalnız) erkek çocukları mı var? 37:150 Yoksa melekleri dişi yarattık da o (meleklere ilahlık isnad ede)nler bunu gördüler mi? 37:151 Bazı insanlar tamamen sahte ve yalan(a olan temayüllerin)den dolayı, 37:152 "Allah (bir erkek çocuk) doğurdu" diyorlar; onlar elbette yalan söylüyorlar; 37:153 "O, kızları oğlanlara tercih etmiştir!" (sözleri de yalandır.) 37:154 Ne oluyor size, ne biçim karar veriyorsunuz? 37:155 Hiç düşünmüyor musunuz? 37:156 Yoksa (iddialarınızı doğrulayacak) açık bir deliliniz mi var? 37:157 Eğer doğru söylüyorsanız, kendi kitabınızı getirin! 37:158 Bazıları da Allah ile bütün görünmez varlık türleri arasında bir yakınlık uydurdular; oysa bu görünmez varlıklar (da) pekala bilir ki, onlar, (bu şekilde Allah'a isnadda bulunanlar,) mutlaka (Hesap Günü O'nun huzurunda) yargılanacaklardır: 37:159 (çünkü) Allah, insanların geliştirdiği her türlü tasavvurun üstünde, sonsuz yüceliktedir. 37:160 Allah'ın halis kulları ise böyle (davranmazlar): 37:161 çünkü ne siz (Allah'a iftirada bulunan)lar, ne de sizin taptıklarınız, 37:162 hiç biriniz, kimseyi kendi heves ve ayartmalarınıza boyun eğdiremezsiniz, 37:163 (kendi ayaklarıyla) yakıcı ateşe koşanlar hariç! 37:164 (Bütün tabiat güçleri Allah'a hamdeder ve şöyle derler:) "İçimizden hiç kimse yoktur ki (Allah tarafından) kendisi için tayin edilmiş bir yere sahip olmasın; 37:165 biz de (ibadetlerimizde O'nun önünde) saf tutarız; 37:166 ve şüphesiz biz de O'nun sınırsız şanını yüceltiriz!" 37:167 GERÇEK ŞU Kİ, o (hakikati inkar ede)nler her zaman şöyle derler: 37:168 "Eğer atalarımızdan (bu yönde) bir gelenek devralmış olsaydık, 37:169 kesinlikle Allah'ın halis kulları olurduk!" 37:170 Ama (işte bu ilahî kelâm önlerine konulduğu halde,) onu kabul etmeye yanaşmıyorlar! Ama zamanla (reddettikleri şeyin ne olduğunu) öğreneceklerdir: 37:171 çünkü uzun zaman önce kullarımız olan elçilere söz verdik: 37:172 kendilerine mutlaka yardım edilecektir 37:173 ve (sonunda) galip gelecek olan mutlaka Bizim ordumuz olacaktır. 37:174 Bu sebeple, o (hakikati inkar ede)nlerden bir süre uzak dur 37:175 ve onları(n kim olduklarını) gör; onlar (da) zaman içinde (şimdi görmediklerini) göreceklerdir. 37:176 Onlar azabımızın çabuklaştırılmasını acaba (gerçekten) istiyorlar mı? 37:177 Eğer öyleyse, o (azap) bir kez başlarına geldiğinde, uyarılmış olanların uyanması kötü olacaktır! 37:178 Bu sebeple onlardan bir süre uzak dur, 37:179 ve (onların ne olduklarını) gör; zamanla onlar (da şimdi görmediklerini) göreceklerdir. 37:180 KUDRET ve izzet sahibi Rabbin, insanların her türlü tasavvurunun üstünde (bir yüceliğe sahip)tir. 37:181 O'nun bütün elçilerine selâm olsun! 37:182 Ve hamd, bütün âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur! 38:1 Sâd. DÜŞÜN öğüt ve uyarılarla dolu olan bu Kuran'ı! 38:2 Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, boş gurura kapılmış ve (bu sebeple) (doğru yolu bırakıp) yanlış ve eğri yollara sapmışlardır. 38:3 Onlardan önce kaç nesli (bu günahlarından dolayı) yok ettik! Ve artık kaçmalarının mümkün olmadığını anladıklarında (nasıl) yalvarıyorlardı (Bize)! 38:4 Şimdi bu (insanlar) aralarından bir uyarıcının çıkmasına şaşmaktadırlar; ve hakikati inkar edenler şöyle diyorlar: "O (sadece) bir büyücü, bir yalancıdır! 38:5 O, bütün ilahları (reddedip) bir (tek) ilah olduğunu mu iddia ediyor? Doğrusu, bu çok tuhaf bir şeydir!" 38:6 Liderleri öne atılır: "Pes etmeyin ve ilahlarınıza sımsıkı sarılmaya devam edin: yapılacak tek şey budur!" 38:7 Biz, yeni itikatların hiç birinde böyle (bir iddia) duymadık! Bu, (fâni bir insanın) uydurmasından başka bir şey değildir! 38:8 Ne yani! (İlahî) uyarı, içimizden bir tek o'na mı indirildi?" Evet, onlar yalnız Benim uyarıma karşı şüphe içindeler. Evet, onlar henüz Benim azabımı tatmadılar. 38:9 Yoksa onlar, kudret ve lütuf sahibi olan Rabbinin rahmet hazinelerine sahip (olduklarını mı zanneder)ler? 38:10 Yoksa, göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin hükümranlığı onlara mı aittir? Öyleyse (akıllarına gelebilecek) her türlü vasıta ile (benzer ilahî bir makama) ulaşmayı denesinler (bakalım)! 38:11 (Fakat) işte bütün insanlar, ne kadar (sıkı şekilde) bir araya gelmiş olsalar da (hakikati kabule yanaşmazlarsa) yenilmeye mahkum olurlar. 38:12 Daha önce Nûh kavmi, 'Âd (kavmi) ve (sayısız) direkler üstünde duran çadırların sahibi Firavun (toplumu) da hakikati yalanladılar, 38:13 Semûd (kabilesi) ve Lût kavmi ve (Medyen'in) yemyeşil vadilerinin sakinleri (de aynı şekilde hakikati yalanlamışlardı): Onların tümü (inkarda) birleştiler. 38:14 Hepsi de elçileri yalanladılar; ve bu nedenle cezamızı hak ettiler. 38:15 Ve onları, (şimdi hakikati inkar edenleri,) tek bir (bela) çığlığı beklemektedir: o, bir an bile gecikmeyecektir. 38:16 Onlar (alaylı bir şekilde): "Ey Rabbimiz!" derler, "Hesap Günü'nden önce payımıza düşen (cezayı) hemen ver bize!" 38:17 (Ama sen, yine,) onların söyledikleri her şeye sabırla katlan ve güçlü bir iradeye sahip bulunan kulumuz Davud'u hatırla! O, her zaman Bize yönelirdi: 38:18 (ve bunun için,) her sabah ve her akşam sınırsız kudret ve egemenliğimizi anarken dağları o'na eşlik ettirirdik, 38:19 ve (aynı şekilde) bölük bölük kuşları da: bunlar (hep birlikte) O'na, (kendilerini yaratmış olana,) tekrar tekrar yönelirlerdi. 38:20 Biz de (buna karşılık) o'nun otoritesini güçlendirmiş ve kararlarında hikmet ve basîret üzere olmasını sağlamıştık. 38:21 DÂVÂCILARIN kıssasından haberin oldu mu? (Davud'un ibadet ettiği) mâbedin duvarlarına tırmanan (iki kişinin kıssasından)? 38:22 Davud, onları yanında görünce telaşlanıp korktu; bunun üzerine: "Korkma!" dediler, "Biz (sadece) iki dâvâcıyız. Birimiz ötekinin hakkına tecavüz etti: şimdi aramızda adaletle karar ver, doğrudan ayrılma ve (ikimize) dürüstlük yolunu göster". 38:23 "Bu benim kardeşim: Onun doksandokuz koyunu var, benimse (sadece) bir koyunum; buna rağmen, 'onu bana ver dedi ve bu tartışmada bana zorla dediğini yaptırdı". 38:24 (Davud) dedi ki: "Bu (adam) senin koyununu kendininkiler arasına katmayı istemekle sana haksızlık yapmış! Zaten yakınların çoğu birbirlerine aynı şeyi yaparlar, (Allah'a) inanıp doğru ve yararlı işler yapanlar hariç: böylesi de ne kadar az!" Davud, (bunları söylerken) Bizim kendisini sınadığımızı (birden) anladı; bunun üzerine Rabbinden günahını bağışlamasını diledi, secdeye kapandı ve tevbe ederek O'na yöneldi. 38:25 Biz de bu (günahı)nı bağışladık: (öteki dünyada) o'nu Bizim yakınlığımız ve menzillerin en güzeli beklemektedir. 38:26 (Ve şöyle dedik:) "Ey Davud! Seni (bir Peygamber ve böylece) yeryüzündeki halifemiz kıldık: öyleyse insanlar arasında adaletle hükmet, boş arzu ve heveslere uyma, sonra onlar seni Allah yolundan saptırır: Allah yolundan sapanları ise, Hesap Günü'nü unuttuklarından dolayı şiddetli bir azap bekler!" 38:27 VE BİZ, hakikati inkar edenlerin sandığı gibi, göğü ve yeri ve ikisi arasındaki şeyleri bir amaç ve anlamdan yoksun yaratmadık: Vay hallerine (cehennem) ateşindeki o inkarcıların! 38:28 (Yoksa,) inanıp doğru ve yararlı işler yapanları yeryüzünde bozgunculuk yapanlarla bir mi tutsaydık? Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanları yoldan sapmışlarla bir mi tutsaydık? 38:29 (Ey Muhammed!) Sana indirdiğimiz bu kutsal ilahî kelâm(da her şeyi açıkladık ki) insanlar onun mesajı üzerinde iyice düşünsünler ve akıl-iz'ân sahipleri ondan ders alsınlar. 38:30 VE BİZ DAVUD'A (oğul olarak) Süleyman'ı armağan ettik; o, ne güzel bir kul(umuz oldu)! O, her zaman Bize yönelirdi. 38:31 (Ve) akşama doğru soylu koşu atları önüne getirildiğinde (bile), 38:32 "Ben güzel olan her şeyi severim, çünkü Rabbimi bana hatırlatır!" derdi; (atlar koşarak uzaklaşıp) gözden kayboluncaya kadar (bu sözleri tekrarladı. Daha sonra,) 38:33 "Onları bana getirin!" (diye emretti) ve bacakları ile boyunlarını (şefkatle) sıvazlamaya başladı. 38:34 Fakat (daha önce) Süleyman'ı tahtının üzerine bir ceset koymak suretiyle denemiştik; bunun üzerine (Bize) yönelmiş (ve) 38:35 "Rabbim!" demişti, "Günahlarımı affet, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; çünkü sen lütuf sahibisin!" 38:36 Bunun üzerine rüzgarı o'nun emrine verdik ki o'nun direktifi ile istediği yöne doğru kolayca essin; 38:37 bütün bozguncu güçleri de (o'nun hizmetine verdik), her tür yapı ustasını ve dalgıcı; 38:38 ve zincirlerle birbirlerine bağlanmış diğerlerini. 38:39 (Ve ona dedik:) "Bu Bizim hediyemizdir, onu hiçbir hesap yapmadan başkalarına dilediğin gibi vermen yahut elinde tutman sana kalmıştır!" 38:40 Kuşkusuz o'nu (öteki dünyada) Bizim yakınlığımız ve menzillerin en güzeli beklemektedir. 38:41 KULUMUZ EYYUB'U da hatırla, o'nun Rabbine şöyle seslendiğini: "Şeytan bana (tam bir) bıkkınlık ve azap vermektedir!" 38:42 (Bunun üzerine kendisine:) "Ayağını (yere) vur: İşte yıkanabileceğin ve içebileceğin bir soğuk su!" dedik. 38:43 Ona katımızdan bir rahmet ve bütün akıl-iz'ân sahiplerine bir uyarı olmak üzere mevcut nüfuslarını iki katına çıkaran yeni bir nesil armağan ettik. 38:44 (Ve sonunda o'na dedik ki:) "Şimdi eline bir demet ot al, onunla vur ve yeminini yerine getir!" Gerçekten Biz o'nu sıkıntılara karşı sabırlı gördük: o, ne güzel bir kulumuzdu, daima Bize yönelirdi! 38:45 (HEPSİ DE) güçlü bir iradeye ve keskin bir kavrayış yeteneğine sahip olan İbrahim, İshâk ve Yakub'u hatırla: 38:46 Biz onları arı-duru bir düşünce aracılığıyla temizledik: öteki dünyayı gözetme (düşüncesiyle). 38:47 Ve Bizim nezdimizde onlar gerçekten seçkin, hayırlı kimseler arasındaydılar. 38:48 İsmail'i, Elyesa'yı ve (o'nlar gibi) kendisini (Bize) adayan herkesi an: onların tümü hayırlı kimselerdi! 38:49 BU, (Allah'a inananlar için) bir uyarıdır. Çünkü, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanları bütün menzillerin en güzeli beklemektedir: 38:50 Kapıları ardına kadar açık sonsuz mutluluk, esenlik bahçeleri, 38:51 orada uzanıp dinlenecekler; (ve) her tür meyveyi ve içeceği, (serbestçe) isteyebilecekler, 38:52 yanıbaşlarında yumuşak bakışlı, uyumlu eşler olacak. 38:53 İşte bu, Hesap Günü için size verilen sözdür: 38:54 Bu, (size) vereceğimiz tükenmeyen nimetimizdir! 38:55 Bu, (dürüst ve erdemliler içindir): doğruluk ve dürüstlük sınırlarını aşanları ise en kötü bir akibet beklemektedir: 38:56 Onlar cehennemi tadacaklar, ne fecî bir meskendir o! 38:57 Bu, (işte böyleleri içindir,) öyleyse bırak tatsınlar: yakıcı bir ümitsizlik ve buz gibi bir karanlık, 38:58 ve aynı cinsten azap üstüne azap!" 38:59 (Ve onlar birbirlerine soracaklar: "Gördünüz mü) sizinle birlikte körükörüne (günaha) dalan bu kalabalığı? Rahat yüzü görmesin onlar! Elbet onlar (da) ateşi tadacaklar!" 38:60 (Ve) onlar, (ayartılmış olanlar,) feryad edecekler: "Hayır, asıl (sorumlu) sizsiniz! Siz rahat yüzü görmeyin! Bunu başımıza getiren sizsiniz: Ne kötü bir yer burası!" 38:61 (Ve) "Ey Rabbimiz!" diye yalvaracaklar, "Bunu kim başımıza getirdiyse onun ateş içindeki azabını kat kat artır!" 38:62 Ve ekleyecekler: "Nasıl olur da (dünyada) çarpılmış olanlar arasında saydıklarımızı(n hiç birini) burada görmeyiz, 38:63 (ve) kendileriyle alay ettiklerimizin? Yoksa (onlar burada da) biz mi göremiyoruz? 38:64 Cehennem sakinlerinin karşılıklı çekişmeleri (ve şaşkınlıkları) işte böyle sürüp gidecek! 38:65 DE Kİ (ey Muhammed): "Ben yalnızca bir uyarıcıyım; bütün mevcudat üzerinde mutlak otorite sahibi olan Tek Allah'tan başka ilah yoktur: 38:66 göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin Rabbi, kudret sahibi ve çok bağışlayıcı!" 38:67 De ki: "Bu, muazzam bir mesajdır: 38:68 (nasıl) ondan yüz çevirirsiniz?" 38:69 (De ki ey Muhammed:) "(İnsanın yaratılışına) karşı çıktıklarında yüce topluluk(ta neler olup bittiği) hakkında bilgi sahibi değildim; 38:70 o, (Allah) tarafından bana vahyedilmemiş olsaydı ben de (size) apaçık bir uyarıda bulunamazdım!" 38:71 (Nitekim) o zaman, Rabbin meleklere demişti: "Ben balçıktan bir insan yaratacağım; 38:72 ona en uygun biçimi verip Kendi ruhumdan kattığım zaman onun önünde yere kapanın!" 38:73 Bunun üzerine bütün melekler yere kapandılar, 38:74 yalnız İblis kapanmadı: O küstahça böbürlendi ve (böylece) hakikati inkar edenlerden oldu. 38:75 (Allah): "Ey İblis!" dedi, "Kendi ellerimle yarattığım şu (varlığın önünde) yere kapanmaktan seni alıkoyan nedir? (Başka bir yaratık önünde boyun eğmeyecek kadar) kibirli misin, yoksa (yalnız) kendisini üstün görenlerden misin?" 38:76 (İblis): "Ben ondan daha üstünüm!" diye cevap verdi, "Beni ateşten, onu ise balçıktan yarattın". 38:77 (Allah) "Öyleyse" dedi, "bu (meleklik konumu)ndan çık git; çünkü sen artık gözden düşmüş/kovulmuş birisin. 38:78 Ve benim lânetim Hesap Günü'ne kadar senin üzerinde olacaktır!" 38:79 (İblis) "Ey Rabbim!" dedi, "O halde herkesin dirileceği Güne kadar bana mühlet ver!" 38:80 (Allah) "Peki, (öyle olsun)!" dedi, "Sen mühlet verilenlerden oldun, 38:81 zamanı (yalnız Benim tarafımdan) bilinen Güne kadar". 38:82 (Bunun üzerine İblis): "Senin kudretine andolsun ki, onların tümünü şiddetli bir sapıklığa sürükleyeceğim!" dedi, 38:83 "Senin ihlaslı kulların dışında (tümünü)!" 38:84 (Allah,) "O zaman, gerçek şudur!" buyurdu, "ve Ben bu gerçeği söylüyorum: 38:85 Cehennemi seninle ve sana uyanlarla dolduracağım!" 38:86 DE Kİ (ey Peygamber): "Bu (mesaj) için sizden hiçbir karşılık istemiyorum; ve ben sahip olmadığı şeyleri iddia edenlerden değilim. 38:87 Bu (ilahî kelâm), bütün âlemler için ancak bir öğüt ve uyarıdır. 38:88 Ve onun anlamını bir süre sonra mutlaka kavrayacaksınız!" 39:1 BU ilahî kelâmın indirilişi, güç ve hikmet Sahibi olan Allah'tandır: 39:2 hakikati ortaya koyan bu vahyi sana indiren Biziz: öyleyse içten bir inançla Allah'a bağlanarak yalnız O'na kulluk et! 39:3 Halis inancın yalnız Allah'a yönelmesi gerekmez mi? O'ndan başkasını dost ve koruyucu edinenler, "Biz bunlara sırf bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!" (derler). Şüphesiz Allah, (Kıyamet Günü) onlar arasında (hakikatten saptıkları) her konuda mutlaka hüküm verecektir: çünkü Allah, (kendi kendine) yalan söyleyen ve inatla nankörlük yapan hiç kimseyi rahmetiyle doğru yola ulaştırmaz! 39:4 Eğer Allah bir evlat edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediği herhangi birini seçebilirdi; (fakat) O, kudret ve ihtişamında sınırsızdır! O, Tek Allah'tır: bütün mevcudat üzerinde mutlak otorite Sahibi! 39:5 O, gökleri ve yeri (derunî bir) hakikate göre yaratmıştır. O gecenin gündüze sızıp onu örtmesini ve gündüzün de geceye sızıp örtmesini sağlar; O, güneşi ve ayı (kendi kanunlarına) tâbi tutmuştur, her biri (O'nun tarafından) belirlenen bir süre içinde akıp gitmektedir. O, güçlü ve bağışlayıcı değil midir? 39:6 O, sizi, (hepinizi) bir tek candan yaratmıştır ve ondan da eşini var etmiştir; ve size dişi-erkek evcil hayvanlardan dört tür bağışlamıştır; O, sizi annelerinizin rahimlerinde, üç katman karanlığın içinde, peşpeşe yaratılış safhalarından geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz Allah budur: hükümranlık O'nundur; O'ndan başka ilah yoktur: Buna rağmen hakikati nasıl gözardı edersiniz? 39:7 Eğer nankörlük yaparsanız bilin ki Allah size, hiç birinize muhtaç değildir; fakat O, yine de kullarının nankörlüğüne razı olmaz: ama eğer şükrederseniz size rıza gösterir. Hiç kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Sonra tümünüz Rabbinize döneceksiniz ve o zaman (hayatta iken) yaptıklarınız(ın anlamın)ı size gösterecektir: çünkü O, (insanların) kalplerinde olan her şeye hakkıyla vakıftır. 39:8 İŞTE (böyle:) insanın başına bir bela geldi mi Rabbine yönelerek (yardım için) O'na yalvarır; fakat O'nun rahmetiyle bir nimete kavuşunca da önceden yalvarıp yakardığını unutarak başka güçleri Allah'a rakip çıkarır; ve böylece (başkalarını) O'nun yolundan saptırır. (Bu şekilde günah işleyenlere) de ki: "Bu inkarınızla kısa bir müddet keyif sürün bakalım; (ama sonunda) ateşi hak edenlerden olacaksınız! 39:9 Yoksa siz, gece boyunca (namazda) secde ederek yahut ayakta durarak kendini (Allah'a) ibadete adayan, öteki dünyayı gözeten ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (ile kendinizi bir mi tutuyor)sunuz?" De ki: "Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?" (Ancak) yalnızca akıl-iz'ân sahipleri bunun farkındadır! 39:10 De ki: "(Allah şöyle buyuruyor:) 'Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Bu dünyada iyi şeyler için gayret edenleri güzel bir son beklemektedir. (Unutmayın ki) Allah'ın arzı geniştir, (ve) elbette sıkıntılara göğüs gerenlere mükafatları hesapsız verilecektir!" 39:11 De ki (ey Muhammed): "İçten bir inançla Allah'a bağlanarak yalnız O'na kulluk etmekle emrolundum; 39:12 ve Allah'a teslim olanların öncüsü olmakla". 39:13 De ki: "Rabbime isyan etseydim, o müthiş (Hesap) Günü'nde (başıma gelecek) azaptan dehşete kapılırdım". 39:14 De ki: "İçten bir inançla yalnız O'na bağlanarak O'na kulluk ederim. 39:15 (Siz de, ey günahkarlar,) O'nun dışında dilediğinize kulluk ed(ip etmemeniz kendi elinizdedir)!" De ki: "(Gerçekten) hüsrana uğrayanlar, Kıyamet Günü hem kendilerini, hem de dost ve akrabalarını kaybedecek olanlardır: bu (ap)açık bir kayıp değil midir? 39:16 Onların üstünde ateş bulutları toplanacak ve altlarında da (benzer ateş) tabakaları bulunacaktır..." Allah kulların(ın kalbin)e işte bu yolla korku salar. Ey kullarım! Öyleyse, Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; 39:17 şeytanî güçlere kulluk yapma (eğilimin)den kaçınanlara ve Allah'a yönelenlere (öteki dünya için mutluluk) müjdeleri vardır. Öyleyse bu müjdeyi kullarıma ver; 39:18 (şu) söylenen her sözü (dikkatle) dinleyen ve onların en güzeline uyan (kullarım)a: (çünkü) Allah'ın hidayetine mazhar olanlar onlardır ve onlar (gerçek) akıl-iz'ân sahipleridir! 39:19 Peki, ya (Allah'ın) azabına çarpılmış olan kimse(yi insanlar kurtarabilir) mi? Ateşi hak eden kimseyi sen kurtarabilir misin? 39:20 Buna karşılık, Rablerine karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar, (öteki dünyada) üst üste bina edilmiş altından ırmaklar akan yüksek köşklere sahip olacaklardır: (Bu,) Allah'ın vaadi(dir); (ve) Allah vaadinden asla dönmez. 39:21 GÖRMEZLER Mİ göklerden yağmur indiren ve onu su kaynakları şeklinde yeryüzünde akıtıp duran Allah'tır. Ve sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştiren, sonra da onları kurutan O'dur. O zaman sen ekinlerin sarardığını görürsün; ve sonunda Allah onları toz haline getirir. Şüphesiz bunlarda akıl-iz'ân sahipleri için gerçek bir ders vardır! 39:22 Öyleyse Rabbinden (gelen) bir ışıkla aydınlansın diye, Allah'ın, kalbini kendisine tam teslimiyet arzusuyla genişlettiği kimse (kalbi kör ve sağır olanla bir) olur mu? Kalpleri Allah'ı anmaya karşı katılaşmış olanların vay haline! Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler! 39:23 Allah, bütün öğretilerin en güzelini, kendi içinde tutarlı, (gerçeğin) her türlü ifadesini çeşitli biçimlerde tekrarlayan bir ilahî kelâm şeklinde indirir; (bir ilahî kelâm ki) Rablerinden korkanların ondan tüyleri ürperir: (fakat) sonunda Allahı(n rahmetini) hatırlayınca kalpleri ve tenleri yumuşar, sakinleşir. İşte Allah'ın rehberliği böyledir: (Doğruya yönelmek) isteyeni bu şekilde doğru yola eriştirir; Allah'ın saptırdığı (kişi) ise, hiçbir yol gösterici bulamaz. 39:24 Kıyamet Günü, (çıplak) bir yüzden başka, (başına gelecek) korkunç azaptan kendisini koruyacak bir şeyi olmayan kimse (Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyan kimse gibi) olur mu? (O Gün) zalimlere: "(Hayatta iken) kazandıklarınızı (şimdi) tadın bakalım!" denilecektir. 39:25 Onlardan öncekiler (de) hakikati yalanlamışlardı; bunun üzerine başlarına nereden geldiğini anlamadıkları bir bela gelmişti: 39:26 Ve Allah böylece onlara bu dünyada (da) rezilliği ve perişanlığı tattırmıştı. Ama (günahkarların) öteki dünyadaki azapları daha büyük olacaktır; (şimdi hakikati inkar edenler) keşke bunu bilseler! 39:27 İŞTE Biz, bu Kuran'da üzerinde düşünsünler diye insanların önüne her türlü örnek olayı koyduk; 39:28 ve onu bütün çapraşıklık ve eğriliklerden uzak Arapça bir hitabe olarak (vahyettik ki,) Allah'a karşı sorumluluklarının bilincine varsınlar. 39:29 (Bu amaçla,) Allah size bir örnek olay anlatmaktadır: tümü birbiriyle ihtilaflı birçok ortağı olan kimsenin emrindeki adam ile tamamen bir kişiye bağlı bulunan adam(ın hikayesi): içinde bulundukları şartlar açısından bu iki adam eşit olabilir mi? (Hayır,) bütün övgüler (yalnız) Allah'a mahsustur; fakat çoğu bunu anlamaz. 39:30 (Ey Muhammed,) şüphesiz sen ölümü tadacaksın ve şüphesiz onlar da ölüp gidecek: 39:31 ve sonra Kıyamet Günü hepiniz anlaşmazlıklarınızı Allah'ın önüne koyacaksınız. 39:32 Allah hakkında yalan uydurandan ve önüne konulan gerçeği yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennem, hakikati inkar edenler için (en uygun) yer değil midir? 39:33 Ama hakikati getiren ve onu bütün kalpleriyle tasdik edenler; işte onlar Allah'a karşı sorumluluklarının (tam) bilincinde olanlardır! 39:34 Özledikleri her şey onları Rablerinin katında beklemektedir: Bu, iyilik yapanlar için bir mükafat olacaktır. 39:35 Bu amaçla Allah, işledikleri kötülükleri siler ve onları (hayatta iken) yaptıkları en güzel şeylere göre ödüllendirir. 39:36 ALLAH kuluna kafî değil mi? Ama seni, O'ndan başka (kulluk yaptıkları hayali ilah)ları ile korkutuyorlar! Allah kimi saptırırsa artık onu yola getiren bulunmaz, 39:37 Allah kimi doğru yola yöneltirse de onu saptıran olmaz. Allah kudret Sahibi ve kötülüklerin hesabını gören değil midir? 39:38 Ve işte böyledir (çoğu insanlar): Eğer onlara "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorarsan hiç tereddütsüz "Allah'tır!" derler. De ki: "Allah'ı bırakıp taptıklarınızın ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar vermek istese, bu (hayalî güçler) O'nun vereceği zararı önleyebilirler mi? Yahut bana rahmet dilese O'nun rahmetini (benden) esirgeyebilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter! (O'nun varlığına) emin olanlar, (yalnızca) O'na güven duyarlar". 39:39 De ki: "Ey (hakikati inkar eden) kavmim! Elinizden gelen her şeyi yapın, ben de (Allah yolunda) gayret göster(meye devam ed)eceğim: yakında göreceksiniz, 39:40 kimi (bu dünyada) utanıp rezil olacağı bir azaba dûçâr olacak ve kimi de (öteki dünyada) kesintisiz bir azabın ortasına düşecek!" 39:41 BİZ, insanlığ(ın kurtuluşu) için hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı indirdik sana. Kim (buna sarılarak) doğru yola ulaşmayı seçerse bu kendi lehinedir ve kim de (yoldan) saparsa yine kendi aleyhine sapmış olur: sen onların seçimlerini belirleme gücüne sahip değilsin. 39:42 Bütün insanların, (bedenen) öldüklerinde canlarını alan ve henüz ölmemiş olanları da uyku halinde (ölü gibi yapan) Allah'tır; (yalnız O'dur bu güce sahip olan): O, böylece ölümlerine hükmettiklerini (hayattan) koparır, diğerlerini de (kendisinin koyduğu) bir mühlet için salıverir. (Bütün) bunlarda gerçekten düşünenler için mesajlar vardır! 39:43 Ama onlar, Allah'ın yanısıra (hayalî) şefaatçiler(e de kulluk yapmayı) tercih ederler. De ki: "Nasıl olur? Onların hiçbir şeye güçleri yetmese de ve akılları (hakikati) kavramıyor olsa da mı?" 39:44 De ki: "Şefaat (hakkını verme yetkisi) yalnız Allah'a aittir: Gökler ve yer üzerindeki hakimiyet (yalnız) O'nundur ve sonunda yalnız O'na döndürüleceksiniz". 39:45 Ve Allah ne zaman tek başına anılsa, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri keskin bir nefretle dolar. Halbuki O'nun yanısıra başka (hayalî) güçler de anıldığı zaman hemen (yüzleri güler,) neşelenirler! 39:46 De ki: "Ey Allahım! Ey gökleri ve yeri yaratan! Ey yaratılmış varlıkların kavrayış alanı dışındaki şeyleri de, yaratılmışların akıl ve duyularıyla görüp gözleyebildiklerini de bilen! Kullarının ayrılığa düştükleri her konuda (Kıyamet Günü) aralarında hüküm verecek olan Sensin!" 39:47 Fakat eğer o zalimler yeryüzündeki her şeye ve (hatta) iki misli fazlasına sahip olsalardı, onu Kıyamet Günü (başlarına gelecek) korkunç bela için fidye olarak teklif ederlerdi; çünkü daha önce hiç hesaba almadıkları şey (o zaman) Allah tarafından karşılarına çıkarılacak: 39:48 ve (hayatta iken) yaptıkları kötülükler açığa vurulacaktır: ve böylece alaya alıp durdukları hakikat onları sarıp kuşatacaktır. 39:49 İŞTE (böyle:) İnsanın başına bir bela geldiğinde bize yardım için yalvarır; fakat ona katımızdan bir iyilikte bulunduğumuz zaman, (kendi kendine,) "(Bütün) bunlar bana (benim kendi) hikmetimden dolayı verilmiştir!" der. Hayır! Bu (rahmetin verilmesi) bir imtihandır, ama çoğu onu anlamaz. 39:50 Onlardan önce yaşamış olanlar(ın çoğu da kendi kendilerine) aynı şeyi söylemişlerdi; ama kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi: 39:51 çünkü işledikleri her kötülük, onlara (geri) döner. Ve bugün zulmeden insanlar(ın başlarına da aynı şey gelecektir): işledikleri her kötü fiil (tekrar) kendilerine dönecek ve onlar (Allah'ı) asla aldatamayacaklardır! 39:52 Bilmezler mi Allah dilediğine bol rızık verir, dilediğine az? Doğrusu, bunda inanan insanlar için dersler vardır! 39:53 DE Kİ: "(Allah şöyle buyuruyor:) 'Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin: Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!" 39:54 Öyleyse (yalnız) Rabbinize yönelin ve (ölümün ve yeniden dirilmenin) azabı başınıza gelmeden önce O'na teslim olun, sonra hiç kimse sizi koruyamaz. 39:55 Bu azap, siz farkında olmadan, âniden başınıza gelmeden önce Rabbiniz tarafından size indirilmiş olan en güzel (öğretiye) uyun, 39:56 ki hiçbir insan (Kıyamet Günü) "Allah'a karşı umursamaz davrandığım ve (hakikati) küçümseyenlerden biri olduğum için yazıklar olsun bana!" demesin; 39:57 yahut, "Eğer Allah beni doğru yola iletseydi mutlaka O'na karşı sorumluluk bilinci duyanlardan biri olurdum!" demesin diye, 39:58 yahut, (kendisini bekleyen) azabın farkına vardığında "Keşke (hayatta) bana bir şans daha verilse de iyilik yapanlar arasına girsem!" demesin diye. 39:59 (O zaman Allah şu cevabı verecektir:) "Tabii, elbette! Mesajlarım sana ulaştı(ğı halde) sen onları yalanladın, yersiz bir gurura kapıldın ve hakikati inkar edenler arasına girdin!" 39:60 İşte (böyle,) Kıyamet Günü Allah hakkında yalan uyduranların yüzlerinin (acıdan ve mahcubiyetten dolayı) kapkara kesildiğini görürsün. Yersiz gurura kapılanlar için cehennem, (uygun) bir yer değil mi? 39:61 Ama Allah, kendisine karşı sorumluluk bilinci duyanları koruyacak ve (iç dünyalarında) ulaştıkları üstün mertebelerden dolayı (onlara mutluluk bağışlayacaktır); ne bir kötülük dokunacak onlara, ne de üzüntüye kapılacaklar. 39:62 ALLAH her şeyin yaratıcısıdır ve yalnız O'dur her şeyin yönünü ve sonucunu belirleme gücüne Sahip olan. 39:63 Göklerin ve yerin (sırlarının) anahtarları O'ndadır: Allah'ın mesajlarını inkara şartlanmış olanlara gelince, kaybedenler işte onlardır! 39:64 De ki: "Siz ey (doğru ile eğriden) habersiz olanlar! Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi teklif ediyorsunuz?" 39:65 Halbuki, (ey insanoğlu,) sana ve senden önce yaşamış olanlara vahyedilmiştir ki Allah'tan başkasına ilahî sıfatlar yakıştırırsan bütün çabaların kesinlikle boşa gidecektir: çünkü (öteki dünyada) mutlaka ziyana uğrayanlardan olacaksın. 39:66 Hayır, (yalnız) Allah'a kulluk etmeli ve (O'na) şükredenlerden olmalısın! 39:67 Onlar, (O'ndan başkasına kulluk edenler,) Allah hakkında doğru bir anlayışa sahip değiller; çünkü bütün yeryüzü, Kıyamet Günü O'nun için avuç içi kadar bir şey olacaktır, gökler de O'nun sağ elinde dürülmüş hale gelecek: O kudret ve egemenliğinde sınırsızdır, ve onların ortak koştukları her şeyin kat kat üstündedir! 39:68 (O Gün hesap) sûru üflenecek; ve yerde, gökte ne varsa hepsi, Allah'ın (hariç tutmak) istedikleri dışında, düşüp bayılacaklar. Sonra sûr yeniden üflenecek; işte o zaman (yargı kürsüsü önünde) duranlar (hakikati) görmeye başlayacaklar! 39:69 Ve yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak. (Herkesin işlediğinin) hesabı ortaya dökülecek; bütün peygamberler ile (öteki) bütün şahitler huzura çağrılacak ve kendilerine adaletle hükmedilecektir. Ve onlara asla haksızlık yapılmayacak, 39:70 çünkü herkes, yapmış olduğu (iyi veya kötü) her şeyin karşılığını tam olarak görecektir: Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir. 39:71 Hakikati inkara şartlanmış olanlar, bölük bölük cehenneme sürüleceklerdir; oraya vardıklarında kapılar açılacak ve muhafızlar onlara, "Aranızdan, size Rabbinizden mesajlar getiren ve sizi bu (Hesap) Günü'ne karşı uyaran elçiler gelmedi mi?" diye soracaklar. Onlar, "Elbette geldiler!" diye cevap verecekler. Ama hakikati inkar edenler için azap (hükmü) çoktan verilmiş olacaktır; 39:72 (ve) onlara: "Artık oturup kalacağınız cehennemin kapılarından girin içeri!" denilecektir. Büyüklük taslayanlar için ne dehşetli bir mekandır orası! 39:73 Rablerine karşı sorumluluk bilinci duyanlar da bölük bölük cennete gönderileceklerdir; oraya vardıklarında kapılarının ardına kadar açık olduğunu görecekler; ve muhafızlar onlara, "Selâm size! Hoş geldiniz! İşte buyrun, içinde temelli kalacağınız bu (cennete) girin!" diyecekler. 39:74 Onlar da: "Bize verdiği sözü yerine getiren ve bu (esenlik) alanını yaptıklarımızın karşılığı olarak bize bağışlayan, böylece cennette dilediğimiz şekilde yerleşmemizi sağlayan Allah'a hamdolsun!" diyeceklerdir. Ve (Allah yolunda) çaba sarf edenlerin mükafatı ne yüce, ne üstün olacaktır. 39:75 Ve meleklerin (Allah'ın) kudret tahtının çevresinde toplanıp Rablerinin yüceliğini hamd ile andıklarını göreceksin. (Ölen) herkes hakkında adaletle hükmedilecek ve (şu) sözler telaffuz edilecektir: "Bütün övgüler âlemlerin Rabbi olan Allah içindir!" 40:1 Hâ-Mîm. 40:2 BU İLAHÎ kelâmın indirilişi, her şeyi bilen, Kudret Sahibi Allah'tandır, 40:3 günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, intikamı çetin, lütfu sınırsız olan (Allah'tan). Ondan başka ilah yoktur: varış O'nadır. 40:4 YALNIZCA hakikati inkara şartlanmış olanlar Allah'ın mesajlarını sorgulamaya yeltenirler. Fakat onların yeryüzünde keyiflerince dolaşmaları seni yanıltmasın: 40:5 Onlardan önce Nûh kavmi, sonra da (Allah'ın elçilerine karşı) birleşen (öteki kavim)lerin tümü hakikati yalanladılar; bu toplulukların her biri kendilerine gönderilen elçileri yakalayıp ortadan kaldırmak için onlara karşı tuzaklar kurdular; ve hakikati etkisiz hale getirmek için (elçilerin getirdikleri mesaja) yanlış ve yanıltıcı delillerle karşı koydular; bu yüzden onları hesaba çektim: ne çetindir Benim intikamım! 40:6 Böylece hakikati inkara şartlanmış olanlar hakkındaki Rabbinin sözü gerçekleşecektir: Onlar kendilerini (cehennem) ateşinde bulacaklardır. 40:7 (ALLAH'IN) kudret tahtını(n bilgisini içlerinde) taşıyanlar ve ona yakın olanlar, Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltirler, O'na iman ederler ve (öteki) müminler için bağışlanma dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi ilmin ve rahmetinle kuşatırsın: tevbe edip yoluna uyanları bağışla ve yakıcı ateşin azabından onları koru!" 40:8 "Rabbimiz! Onları ve atalarından, eşlerinden ve çocuklarından dürüst ve erdemli olanları vaad ettiğin sonsuz esenlik bahçelerine koy -şüphesiz, kudret ve hikmet Sahibi olan yalnız Sensin- 40:9 ve onları kötü fiiller (işlemek)ten koru: o (Hesap) Gün(ü) kötü fiiller(in lekesin)den kimi korursan onu rahmetinle onurlandırmış olursun: bu büyük bir kurtuluştur!" 40:10 Hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince, (o Gün) bir ses onlara şöyle diyecektir: "İmana çağrıldığınız halde hakikati inkara devam ettiğiniz (zaman) Allah'ın size karşı öfkesi, sizin kendinize karşı duyduğunuz (şu anki) öfkenizden daha büyüktür!" 40:11 (Bunun üzerine) "Ey Rabbimiz!" diye feryad edecekler: "Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin! Peki, günahlarımızı itiraf ettiğimiz şu anda (bu ikinci ölümden) bir kurtuluş yolu yok mudur?" 40:12 (Ve onlara şöyle denilecektir:) "Bu (başınıza geldi), çünkü Tek Allah'a her çağrıldığınızda bu hakikati inkar ettiniz; ama O'na ortak koşulunca (hemen) inandınız! Artık hüküm, Büyük ve Yüce Allah'ındır!" 40:13 SİZE (her türlü) işaretlerini gösteren, sizin için gökten rızık indiren O'dur: Ama Allah'a yönelmiş olanlardan başkası (bundan) bir ders çıkarmaz. 40:14 Hakikati inkar edenleri ne kadar öfkelendirse de içten bir inançla yalnız Allah'a bağlanarak O'na dua edin! 40:15 O, bütün (varlık) derecelerinin en yücesi olarak kudret tahtına kurulmuştur. O, Kendi iradesiyle kullarından dilediğine vahiy indirir ki (bütün insanları) O'na kavuşacakları Gün(ün gelip çatacağı) konusunda uyarsın; 40:16 ki o Gün Allah'tan gizli saklı hiçbir şeyleri olmadan (öldükleri yerden) meydana çıkacaklardır. O Gün hükümranlık kimin olacak? Elbette bütün varlıklar üzerinde mutlak otorite Sahibi olan Tek Allah'ın (olacak)! 40:17 O Gün her insan kazandığının karşılığını görür: O Gün hiçbir haksızlık (yapılmaz). Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir! 40:18 Bu sebeple, onları yüreklerin boğulurcasına gırtlağa dayanacağı o yaklaşan Gün'e karşı uyar: (o Gün) zalimler ne bir dost bulacaklar, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi: 40:19 (çünkü) O, art niyetli bakışların ve yüreklerin gizlediği şeylerin farkındadır. 40:20 Allah hakikate ve adalete göre hükmeder; O'nu bırakıp yalvardıkları şu (varlık)lar ise hiçbir hüküm veremezler: çünkü, yalnız Allah'tır her şeyi işiten, her şeyi gören. 40:21 Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan (inkarcı)ların sonunun ne olduğunu görmezler mi? Onlar, (kendilerinden) daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı: ama Allah onları günahlarından dolayı hesaba çekti ve (o zaman) kendilerini Allah'a karşı koruyacak bir kimse bulamadılar: 40:22 Çünkü onlar, elçileri kendilerine hakikatin bütün kanıtlarıyla gelmiş olmalarına rağmen onu reddetmişlerdi: bu yüzden Allah onları hesaba çekti; çünkü Allah güçlüdür, intikamında şiddetlidir. 40:23 BİZ, Musa'yı mesajlarımızla ve (Bizden aldığı) açık bir yetki ile göndermiştik 40:24 Firavun'a, Hâmân'a ve Kârûn'a; ama onlar (yalnızca), "O, bir büyücüdür, bir yalancıdır!" demişlerdi. 40:25 (Firavun'a, ve tebaasına gelince,) Musa onlara Bizden (aldığı) hakikati getirdiğinde "Onun inançlarını benimseyenlerin kadınlarını sağ bırakıp oğullarını öldürün!" dediler. Fakat inkarcıların hilesi hep boşa çıktı. 40:26 Ve Firavun "Bırakın" dedi, "Musa'yı ben öldüreyim ve bırakın o'nu, (var olduğunu iddia ettiği) Rabbine yalvarıp dursun! Dikkat edin, ben o'nun dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum!" 40:27 Buna karşılık Musa: "Kibre kapılarak Hesap Günü'nü reddedenlerden, sizin de Rabbiniz, benim de Rabbim (olan Allah'a) sığınırım!" dedi. 40:28 O anda, inancını (o güne kadar) gizlemiş olan Firavun ailesinden bir mümin (şöyle) haykırdı: "'Rabbim Allah'tır dediği için adam mı öldüreceksiniz? Oysa o, size Rabbinizden kanıtlar getirmiştir. Eğer o, bir yalancı ise yalanı kendi aleyhine dönecektir; ama gerçeği söylüyorsa, sizi uyardığı (azabın) bir kısmı başınıza gelecek: çünkü Allah, (kendileri hakkında) yalan söyleyerek kendi kişiliklerini harcayanları doğru yola ulaştırmaz. 40:29 Ey kavmim! Bugün hükümranlık sizindir; (ve) yeryüzünün en güçlüsü sizlersiniz: fakat, Allah'ın cezası başımıza gelirse, bizi ondan kim kurtaracak? Firavun 'Ben dedi, 'size yalnız kendi gördüğümü gösteriyorum; ve sizi yalnız doğruluk yoluna çağırıyorum!" 40:30 Bunun üzerine, imana ermiş olan adam: "Ey kavmim!" diye haykırdı, "(İlahî hakikate karşı) birleşmiş olan şu diğerlerinin başına vaktiyle gelmiş olan durumun sizin başınıza da gelmesinden korkuyorum. 40:31 Nûh kavminin, 'Âd ve Semûd (kavimlerinin) ve onlardan sonrakilerin başına gelmiş olana benzer (bir durumun!) Ve unutmayın Allah, kulları için hiçbir haksızlık istemez. 40:32 Ey kavmim! Sizin için, (sıkıntıyla) birbirinizi çağıracağınız Gün(ün, Hesap Günü'nün gelmesin)den korkuyorum; 40:33 ki o Gün sizi Allah(ın elin)den kurtaracak kimse bulamayacak ve arkanızı dönüp kaç(mak istey)eceksiniz: çünkü Allah kimi şaşırtırsa artık ona yol gösteren olmaz. 40:34 Ve (hatırlayın:) Yusuf da size daha önce hakikatin bütün kanıtlarıyla gelmişti; ama size getirdiği (mesajların tümü)ne karşı şüphe duymaktan kaçınmadınız, sonunda Yusuf ölünce de, 'Allah o'ndan sonra hiçbir elçi göndermeyecek! dediniz. Allah, (vahyettiklerine karşı) şüpheye kapılarak kendi kendilerine yazık edenleri işte böyle saptırır. 40:35 Hiçbir delilleri olmadan Allah'ın mesajlarını sorgulayanları (da): hem Allah'ın, hem de iman etmiş olanların gözünde son derece çirkin (bir günah). Allah, bütün kibirli zorbaların kalbini işte böyle mühürler." 40:36 Firavun: "Ey Hâmân!" diye seslendi, "Bana haşmetli bir kule inşa et, belki böylece (uygun) araçlara sahip olabilirim; 40:37 göklere yaklaşmanın araçlarına ve belki (bu yolla) Musa'nın tanrısını görebilirim: zaten o'nun bir yalancı olduğuna kesinlikle eminim!" İşte böyle, yaptığı kötülükler Firavun'a güzel göründü ve bu nedenle (doğru) yoldan alıkondu: Firavun'un tuzağı hüsrandan başka bir şeye yaramadı. 40:38 İmana ermiş olan adam (şöyle) devam etti: "Ey kavmim! Bana uyun: (uyun ki) sizi doğruluk ve dürüstlük yoluna yönelteyim! 40:39 Ey kavmim! Bu dünya hayatı gelip geçici bir eğlenceden başka bir şey değildir, halbuki öteki dünya kalıcı bir yurttur. 40:40 (Orada,) kim bir kötülük yapmışsa sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır; kim de, ister erkek ister kadın olsun, iman edip doğru ve yararlı işler yapmışsa cennete girecek ve orada kendisine hesapsız nimetler verilecektir! 40:41 Ey kavmim! Nasıl olur da ben sizi kurtuluşa çağırdığım halde siz beni ateşe çağırırsınız? 40:42 Siz beni Allah'ı(n birliğini) inkara ve hakkında (belki de) hiçbir bilgim olmayan şeyleri Allah'ın uluhiyetine ortak koşmaya çağırıyorsunuz; ben ise sizi, O Kudret Sahibi ve Çok Bağışlayıcı olan(ı tanımay)a çağırıyorum! 40:43 Sizin beni çağırdığınız şey, açıkçası, ne bu dünyada ne de öteki dünyada çağrılmaya layık bir şey değil, (şüphesiz) dönüşünüz Allah'adır ve kendi kişiliklerini harcayıp tüketenler ateşe gireceklerdir: 40:44 ve işte o zaman (şimdi) söylediklerimi (ister istemez) hatırlayacaksınız. (Bana gelince,) ben kendimi Allah'a adıyorum: çünkü Allah, kullarının (kalbinde olan) her şeyi mutlaka görür." 40:45 Allah onu (kavminin) şeytanî tuzaklarından korudu, Firavun'un ailesi ise şiddetli bir azabın pençesine düştü: 40:46 (öteki dünyadaki) ateş(in, ki o ateş)e sabah akşam (rastgele) sokulacaklar: Nitekim Son Saat'in gelip çattığı Gün (Allah), "Firavun ailesini en şiddetli azabın içine atın!" (buyuracaktır). 40:47 ONLAR, (hayatta iken hakikati inkar etmiş olanlar, içine atıldıkları öteki dünyanın) ateşi ortasında birbirleriyle tartışacaklar; ve zayıf olanlar küstahça böbürlenenlere: "Doğrusu biz sadece size uymuştuk: o halde, şu ateşten (bize düşen) payı hafifletebilir misiniz?" diyeceklerdir. 40:48 Büyüklük taslayanlar ise, "Biz hepimiz onun içindeyiz! Allah, (artık) kulları arasında hüküm vermiş bulunmaktadır!" diye cevap verecekler. 40:49 Ve ateşin içinde olanlar cehennemin bekçilerine, "Ne olur Rabbinize yalvarın da bir gün (bile olsa) bu azabımızı hafifletsin!"diyecekler. 40:50 (Cehennemin bekçileri): "Elçileriniz size hakikatin bütün kanıtlarını getirmiş değiller miydi?" diye soracaklar. O (ateşdeki)ler, "Evet, öyleydi!" diyecekler. (Ve cehennemin bekçileri,) "Madem öyle yalvarıp durun!" diye cevap verecekler; çünkü inkar edenlerin yalvarması, avunmadan başka bir anlam taşımaz. 40:51 BAKIN, Biz, elçilerimizi ve imana ermiş olanları (hem) bu dünya hayatında, hem de bütün şahitlerin hazır bulunacağı Gün'de koruyacağız. 40:52 O Gün zalimlere mazeretlerinin hiçbir faydası olmayacak, onların payına her türlü iyilikten yoksun bırakılma ve korkunç bir son düşecektir. 40:53 Gerçek şu ki Biz, daha önce Musa'ya hidayetimizi ihsan etmiş ve (böylece) İsrailoğulları'nı (o'na vahyedilmiş olan) ilahî kelâmın mirasçısı kılmıştık, 40:54 akıl-iz'ân sahipleri için bir uyarı ve bir rehberlik (aracı) olarak: 40:55 o halde sıkıntılara karşı sabırlı ol; çünkü, Allah'ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir, günahların için bağışlanma dile ve Rabbinin şanını sabah akşam yücelt. 40:56 Allah'ın mesajlarını hiçbir delilleri olmadan sorgulayanlara gelince: onların içinde hiçbir zaman tatmin edemeyecekleri küstahça bir kendini beğenmişlik (duygusun)dan başka bir şey yoktur; öyleyse sen Allah'a sığın; çünkü her şeyi işiten, her şeyi gören yalnız O'dur! 40:57 Göklerin ve yerin yaratılması elbette insanın yaratılmasından daha büyük (bir olay)dır: ama insanların çoğu (bunun ne anlama geldiğini) bilmezler. 40:58 (Öyleyse,) gören ile görmeyen bir olmaz; iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar ile kötülük işleyenler de bir değildir. Bundan ne kadar da az ders çıkarıyorsunuz? 40:59 Son Saat mutlaka gelecektir: buna hiç şüphe yok; fakat hâlâ insanların çoğu buna inanmaz. 40:60 Ama Rabbiniz buyurur ki: "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim! Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, mutlaka aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir!" 40:61 GECEYİ dinlenmeniz ve gündüzü de görmeniz için yaratan Allah'tır. Allah insanlara karşı sonsuz derecede lütufkardır; ama çoğu insan (bunu görmeyecek kadar) nankördür. 40:62 İşte her şeyin Yaratıcı'sı olan Rabbiniz Allah budur! O'ndan başka ilah yoktur. Nasıl olur da zihinleriniz hâlâ (bu gerçekten) sapıp durmaktadır! 40:63 İşte böyle, Allah'ın mesajlarını bile bile reddedenlerin zihinleri çarpılmıştır. 40:64 Yeryüzünü sizin için bir dinlenme yurdu ve göğü de bir kubbe yapan, size şekil veren -çok da güzel bir şekil veren ve sizi hayatın tertemiz nimetleri ile rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz Allah budur: Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir! 40:65 O, hep Diri'dir; O'ndan başka ilah yoktur: öyleyse, içten bir inançla yalnız O'na bağlanarak O'na yalvarın. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur! 40:66 De ki: "Rabbimden bana hakikatin bütün kanıtları verildiği için, Allah'ı bırakıp da yalvardığınız varlıklar(dan hiç birine) kulluk yapamam; ben âlemlerin Rabbine kendimi teslim etmekle emrolunmuşum". 40:67 Sizi topraktan, sonra bir sperm damlasından ve sonra bir döllenmiş hücreden yaratan O'dur; ve sonra O, sizi çocuklar olarak hayata getirir; ve sonra olgunluk çağına erişmenizi ve ardından yaşlanmanız(ı emreder) -ama bir kısmınız için daha erken ölüm (verir)-: ve (bütün bunları takdir eder ki O'nun) belirl(ediğ)i vadeye erişeseniz ve aklınızı kullan(mayı öğren)esiniz. 40:68 Hayat veren ve ölüm dağıtan O'dur; bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece "Ol!" der -ve o (şey hemen) oluverir. 40:69 GÖRMEZ MİSİN, Allah'ın mesajlarını sorgulayanlar hakikati nasıl da görmezden geliyorlar? 40:70 (Şunlar,) bu ilahî kelâmı ve (aynı şekilde, geçmişteki) elçilerimizle göndermiş olduğumuz bütün (mesajları) yalanlayanlar? Ama onlar zamanı gelince (ne kadar kör olduklarını) göreceklerdir, (Hesap Günü bunu görecekler), 40:71 ki o Gün boyunlarında (kendi elleriyle yaptıkları) zincirleri ve halkaları taşımak zorunda kalacaklar ve sürüklenecekler 40:72 yakıcı bir ümitsizliğe; ve sonunda (cehennem) ateşi için yakıt olacaklar. 40:73 Sonra onlara sorulacak: "Şimdi neredeler sizin ilahlık yakıştırdığınız (güçler)? 40:74 Allah'ın yanısıra (ilahlık yakıştırdıklarınız)?" (Şöyle) cevap verecekler: "Onlar bizi yüzüstü bıraktılar; daha doğrusu, geçmişte yalvarıp sığındıklarımız, aslında hiç yoklardı!" (Ve onlara:) "İşte Allah hakikati inkar edenleri böyle şaşırtır; (denilecektir,) 40:75 bu durum, sizin yeryüzünde hiçbir doğru(luk endişesi) taşımadan küstahça böbürlenmenizin ve kendinizi beğenmişliğinizin bir ürünüdür! 40:76 (Şimdi) içinde yaşayıp kalacağınız cehennemin kapılarından girin içeri: yersiz gurura kapılanlar için orası ne dehşetli bir yerdir!" 40:77 SEN, sıkıntılara karşı sabırlı ol, çünkü Allah'ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Ve şu (hakikati inkar ede)nler için hazırladıklarımızı sana ister (bu dünyada) gösterelim, ister (bunların gerçekleşmesinden önce) seni ölüme götürelim, (unutma ki, sonunda,) onlar Bize döndürüleceklerdir. 40:78 Gerçek şu ki (ey Muhammed,) senden önce elçiler göndermiştik: onların kiminden sana bahsettik, kimi hakkında da sana bir bilgi vermedik. Ve (gönderdiğimiz) hiçbir elçi, Allah'ın izni olmadan bir mucize ortaya koyamaz. Allah'ın iradesi açığa çıktığı zaman hüküm (çoktan) adaletle yerini bulmuş olacak, (anlayamadıkları her şeyi) yok etmeye çalışanların tümü o zaman ve orada, hüsrana uğramış olacaklar. 40:79 Allah (her zaman sizin için harikalar yaratandır: böylece, O) sizin için (her türlü) hayvanı var etmiştir, ki onların bir kısmına binersiniz ve bir kısmından da yiyeceklerinizi elde edersiniz. 40:80 Onlardan (başka) faydalar da sağlarsınız; ve (birçok) önemli ihtiyacınızı karşılarsınız; onların ü-zerinde de, gemilerin içinde olduğu gibi, (hayatınızı) sürdürürsünüz. 40:81 Ve O, yarattığı harikaları (işte böyle) önünüze koyuyor: öyleyse Allah'ın harikalarından hangisini inkar edebilirsiniz? 40:82 ONLAR hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan (hakikat inkarcı)larının sonunun ne olduğuna bakmazlar mı? Onlar kendilerinden daha kalabalık ve daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı: fakat başarılarının kendilerine hiçbir faydası olmamıştı. 40:83 Çünkü elçileri onlara, hakikatin bütün kanıtlarıyla geldiklerinde, (halen) sahip oldukları bilgiye yaslanarak küstahça böbürlendiler: ve (böylece, sonunda,) küçümsedikleri şey tarafından sarılıp kuşatıldılar. 40:84 Ve sonra, verdiğimiz cezayı (apaçık) görünce de: "Tek Allah'a artık inandık ve Allah'a ortak koştuğumuz şeylere inancımızı terk ettik!" dediler. 40:85 Fakat cezamızın farkına vardıktan sonra iman etmiş olmaları kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. Allah'ın kulları için her zaman uyguladığı yol yöntem budur: İşte, hakikati inkar etmiş olanlar, o zaman ve orada, ziyana uğramış olacaklardır. 41:1 Hâ-Mîm. 41:2 (BU VAHYİN) indirilişi, Rahmân ve Rahîm'dendir: 41:3 bir ilahî kelâm ki, (taşıdığı) mesajlar, anlama ve kavrama yeteneğine sahip insanlar için Arapça bir hitabe olarak apaçık beyan edilmiştir; 41:4 güzel haberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat (bu ilahî kelâm insanlara ne zaman tebliğ edilse) çoğu yüz çevirir ki (mesajını) duymasınlar; 41:5 ve "(Ey Muhammed!)" derler, "Kalplerimiz bizi çağırdığın her şeye kapalıdır, kulaklarımız sağırdır ve bizimle senin aranda bir engel vardır. Öyleyse, sen (ne istersen) yap, unutma ki biz de (her zaman yaptığımızı) yine yapacağız!" 41:6 (Ey Muhammed) de ki, "Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana tanrınızın yalnızca Tek Tanrı olduğu vahyedilmiştir: öyleyse O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin!" O'ndan başkasına ilahlık yakıştıranların vay haline; 41:7 (vay haline) karşılıksız harcamadan kaçınanların: işte böyleleridir ahireti inkar edenler! 41:8 (Ama,) imana erip doğru ve yararlı işler yapanlar kesintisiz bir mükafat kazanacaklardır! 41:9 DE Kİ: "Siz, arzı iki evrede yaratmış olan Allah'ı gerçekten inkar mı ediyorsunuz? Ve O'na, âlemlerin Rabbine rakip güçlerin bulunduğunu mu iddia ediyorsunuz?" 41:10 O, (arzı yarattıktan sonra,) üzerine (kuleler gibi) sarsılmaz dağlar yerleştirdi, ona (sayısız) nimetler bağışladı ve oradaki geçim araçlarını onları arayanlar arasında eşit şekilde paylaştırdı: (ve bütün bunları) dört evrede (yarattı). 41:11 Ve O, (sadece) duman halinde olan göklere şekil verdi; onlara ve arza, "İkiniz de isteyerek yahut istemeden (varlık alanına) gelin!" diye buyurdu. İkisi birden: "Peki, boyun eğerek geliriz!" dediler. 41:12 Ve onları iki evrede yedi gök olarak yarattı, her göğe kendi işlevini yükledi. Biz, yere en yakın olan gökleri ışıklarla süsledik. Ve onları emniyetli kıldık: İşte bu, Kudret Sahibi ve Her şeyi Bilen'in takdiridir. 41:13 (BÜTÜN bu kozmik gerçeklere rağmen) onlar yine de yüz çevirirlerse de ki: "Sizi, 'Âd ve Semûd (kabilelerinin başına düşen) yıldırımlara benzer bir yıldırıma karşı uyarıyorum!" 41:14 Hani, onlara (Allah'ın) elçileri gelmişti ve önlerine serilmiş olanla (halen) bilgi ve kavrayış alanlarının dışında tutulan hakkında konuşmuşlardı, (ve onlara): "Yalnız Allah'a kulluk edin!" (diye çağrıda bulunmuşlardı). Onlar, "Eğer" demişlerdi, "Rabbimiz (sizin söylediklerinize inanmamızı) dileseydi, (mesajının tebliğcisi olarak) melekler gönderirdi. Bakın işte biz, getirdiğiniz(i iddia ettiğiniz) şeyde bir gerçek payı bulunduğunu inkar ediyoruz!" 41:15 'Âd (kavmine) gelince, onlar, doğru olan her şeye karşı (çıkarak) yeryüzünde küstahça dolaştılar ve "Bizden daha güçlü kim varmış?" diye böbürlendiler. Hayret! Onları yaratan Allah'ın kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Ama onlar mesajlarımızı reddetmeye devam ettiler; 41:16 bunun üzerine, bu dünya hayatında aşağılanmanın azabını tattırmak için o bahtsız günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik: onların öteki dünyadaki azap(lar)ı ise daha da aşağılayıcı olacak ve bir yardımcı da bulamayacaklar. 41:17 Semûd (kavmine) gelince, onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler: ve böylece, yaptıkları (kötülükler)in bir karşılığı olarak onların üzerine alçaltıcı bir azap yıldırımı düştü: 41:18 Biz, (yalnızca) imana ermiş olan ve Bize karşı sorumluluk bilinci duyanları kurtardık. 41:19 Bu nedenle, (bütün insanları,) Allah düşmanlarının ateşin başında toplanacakları ve sonra içine atılacakları Gün(e karşı uyar), 41:20 ve onlar (ateşe) yaklaştıklarında, kulakları, gözleri ve derileri onlara karşı tanıklık yapacak ve onların (yeryüzünde) yaptıklarını anlatacaklar. 41:21 Derilerine soracaklar: "Neden aleyhimize tanıklık yaptınız?" Onlar da: "Her şeye konuşma imkanı veren Allah, bize (de) vermiştir: Sizi yoktan var eden O'dur, (şimdi) yine O'na döndürülüyorsunuz. 41:22 Ve kulaklarınız, gözleriniz yahut deriniz size karşı tanıklık yapmasın diye (günahlarınızı) gizlemeye çalışanlardan olmadınız: üstelik, Allah'ın yaptıklarınız hakkında fazla bir şey bilmediğini sandınız. 41:23 Ve Rabbiniz hakkında taşıdığınız bu düşünce sizi helake uğrattı, böylece kendinizi hüsrana uğrayanlar arasında buldunuz!" 41:24 (Başlarına gelene) sabırla katlansalar (bile,) onların mekanı, yine ateş olacak: ve kendilerini düzeltmelerine izin verilmesi için yalvarsalar da buna izin verilmeyecek; 41:25 ve (Bize karşı isyankar olduklarından,) onlara (şeytanî dürtülerini) öteki kişilikleri (olarak) musallat ettik; ve bunlar, önlerine serilmiş olan ile, bilgi alanlarının dışında kalanı kendilerine güzel gösterdi. Ve böylece, kendilerinden önce gelip geçmiş olan diğer (günahkar) insan ve görünmeyen varlık toplulukları için geçerli olan (ceza) vaadi onlar için de geçerli olacak: kuşkusuz onlar(ın hepsi) hüsrana uğrayacaktır! 41:26 HAKİKATİ inkar edenler (birbirlerine): "Bu Kuran'ı dinlemeyin, ve onun hakkında saçma, anlamsız şeyler uydurun ki onu(n gücünü) bastırasınız!" derler. 41:27 Fakat hakikati (böylece) inkar edenlere kesinlikle şiddetli bir azabı tattıracak ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız! 41:28 O Allah düşmanlarının cezası, (öteki dünyadaki) ateş olacaktır: Onlar, mesajlarımızı bilerek reddetmelerinin karşılığı olarak içinde sonsuza kadar kalacakları bir yere mahkum olacaklardır. 41:29 Ve (yeryüzündeki hayatlarında) hakikati inkar etmiş olanlar (bunun üzerine) feryad edecekler: "Ey Rabbimiz! Bizi saptıran şu insanları ve görünmeyen varlıkları göster bize: onları ayaklarımızın altına al(ıp çiğneyel)im ki hepimizin en alçağı olsunlar!" 41:30 (Fakat,) "Rabbimiz Allah'tır!" diyen ve sebatla doğru yolu izleyenlere gelince, onların üzerine sık sık melekler iner (ve şöyle derler:) "Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaad edilmiş olan cennet müjdesini! 41:31 Biz bu dünya hayatında sizin dostunuzuz ve öteki dünyada (da dostunuz olacağız): orada canınızın çektiği her şeye sahip olacak ve istediğiniz her şeye kavuşacaksınız, 41:32 bağışlayıcı ve rahmet kaynağı olan Allah'tan bir karşılama (olarak)!" 41:33 (İnsanları) Allah'a çağıran, doğru ve adil olanı yapan ve "Şüphesiz ben Allah'a teslim olanlardanım!" diyenden daha güzel sözlü kim vardır? 41:34 (Madem ki) İyilik ile kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha güzel olan ile sav; bak, o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse, (eski bir) dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi davranır! 41:35 Ama (bu mazhariyet) sadece sıkıntıya karşı sabredenlere verilmiştir; yalnızca (faziletten) en büyük payı almış olanlara verilmiştir. 41:36 Bu nedenle, eğer Şeytandan gelen bir vesvese seni (anlamsız, sebepsiz bir öfkeye) sürükleyecek olursa, hemen Allah'a sığın: şüphesiz yalnız O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir! 41:37 Gece ile gündüz, güneş ile ay O'nun işaretlerindendir: (o halde,) güneşe ve aya secde etmeyin, ama onları yaratmış olan Allah'a secde edin; eğer (gerçekten) O'na kulluk etmek istiyorsanız. 41:38 Bazısı (bu çağrıya kulak kapatacak kadar) büyüklük tasladığı halde (içlerinden) Rableri ile birlikte olanlar gece gündüz hiç bıkmadan, usanmadan O'nun sınırsız şanını yüceltirler. 41:39 O'nun işaretlerinden biri de şudur: Sen toprağı çorak görürsün ama üzerine yağmur yağdırdığımızda hemen harekete geçer ve (hayata) uyanıverir! Ona hayat veren, şüphesiz, ölü (kalbe de) hayat verir: çünkü O, her şeye kâdirdir. 41:40 MESAJLARIMIZIN anlamını saptıranlar Bizden gizlenemezler: öyleyse (şu iki kişiden) hangisi daha iyidir: ateşe atıl(maya mahkum edil)en mi, yoksa Kıyamet Günü (huzurumuza) güvenle gelecek olan mı? Dilediğinizi yapın: O, yaptığınız her şeyi görür. 41:41 Gerçek şu ki, kendilerine gelen bu uyarıyı inkar edenler (var ya, işte onlar hüsrana uğrayanlardır); çünkü o yüce bir ilahî kelâmdır: 41:42 Hiçbir boşluk ve anlamsızlık ona ne açıkça yaklaşabilir, ne de gizlice: (çünkü o) hikmet Sahibi ve övgüye layık olan tarafından indirilmiştir. 41:43 (Sana gelince, ey Muhammed,) senin için söylenenler, senden önceki (Allah'ın) elçiler(i) için söylenenlerden başka bir şey değildir. Bak, senin Rabbin bağışlayıcıdır, ama aynı zamanda en şiddetli şekilde cezalandırmaya da kâdirdir! 41:44 Eğer bu (ilahî kelâmın) Arapça dışında bir dilde (indirilmiş) bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, (şimdi onu reddedenler,) bu defa, "Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil(de indirilmiş bir mesaj bu) ve (tebliğ eden de) bir Arap (elçi)?" diyeceklerdi. De ki: "Bu (ilahî kelâm,) iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı (Kuran) onlara kapalı, anlaşılmaz gelir: onlar çok uzaklardan seslenilen (insanlar gibi)ler". 41:45 Biz Musa'ya da daha önce vahiy indirmiştik, sonra onun üzerinde ihtilaflar başlamıştı. Ve (o zaman, şimdiki gibi,) Rabbinden gelen bir buyruk bulunmamış olsaydı, her şey onlar arasında (başından) kararlaştırılmış olurdu. Aslında onlar, (bu ilahî kelâma inanmayanlar,) onun uyarı ve öğütleri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindedirler. 41:46 KİM doğru ve yararlı bir iş yaparsa, kendi iyiliği için yapmış olur; ve kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur: Allah hiçbir zaman kullarına haksızlık yapmaz. 41:47 Son Saat'in ne zaman geleceği bilgisi yalnız O'nun katındadır. O'nun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarını çatlatır, ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. O Gün Allah, onlara: "Benim şu (sözde) ortaklarım neredeler şimdi?" diye seslendiğinde (hiç tereddütsüz) cevap verecekler: "İtiraf ederiz ki hiç birimiz (başkasının senin ilahlığına ortak olduğuna) tanık olmuş değiliz!" 41:48 Böylece, onların önceden yalvarıp durdukları bütün güçler, kendilerini terk etmiş olacak: ve kendileri için bir kaçış imkanı olmadığını kesinlikle öğreneceklerdir. 41:49 İNSAN, (hayatın) güzel (şeyler)ini isteyip aramaktan asla bıkmaz: kötü bir olayla karşılaşınca da endişeye kapılarak bütün ümitlerini kaybeder. 41:50 Ama başına bir bela geldikten sonra kendisine rahmetimizden tattırırsak, emin bir şekilde "Bu zaten benim hakkımdır!" der; ve devam eder, "Son Saat'in geleceğini de sanmıyorum: ama eğer (gelirse ve) ben Rabbime döndürülürsem, O'nun katında beni mutlak bir güzellik bekler!" Fakat hakikati inkara şartlanmış olanlara (Hesap Günü) yaptıkları her şeyi apaçık gösterecek ve onlara (bu şekilde) şiddetli bir azap tattıracağız. 41:51 Ne zaman insana nimetlerimizi bağışlasak yan çizer ve (Bizi anmaktan) uzaklaşır, başına bir kötülük gelince de hemen dualar okumaya başlar! 41:52 DEKİ: Ya inkar ettiğiniz bu (vahiy), gerçekten Allah'tan ise (halinizin ne olacağını) hiç düşündünüz mü? Kendisini kötülüğe ve eğriliğe (bu kadar) çok kaptırandan daha sapık kim olabilir?" 41:53 Zamanı geldiğinde insana mesajlarımızı (evrenin) uçsuz bucaksız ufuklarında ve kendi öz benliklerinde (bulduklarıyla) tam olarak anlatacağız ki bu (vahy)in tartışılmaz bir gerçek olduğu, apaçık ortaya çıksın. Rabbinin her şeye tanık olduğu(nu bilmeleri onlara) hâlâ yetmez mi? 41:54 Gerçek şu ki onlar, (Hesap Günü) Rableri ile karşılaşıp karşılaşmayacaklarından tam emin değiller! Şüphesiz O, her şeyi kuşatır! 42:1 Hâ-Mîm. 42:2 'Ayn-Sîn-Kâf. 42:3 KUDRET ve hikmet Sahibi olan Allah, (ey Muhammed,) sana ve senden öncekilere (hakikati) şöyle vahyetti: 42:4 Göklerde ve yerde olan her şey O'nundur; O, yücedir, uludur. 42:5 En üstteki gökler (O'nun korkusundan) neredeyse parçalanır; melekler Rablerinin sonsuz ihtişamını hamd ile yüceltir ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. 42:6 ALLAH'TAN başkasını koruyucu edinenlere gelince; Allah onları görüp gözetlemektedir ve sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. 42:7 (Sana sadece Bizim mesajımız emanet edilmiştir:) işte Biz sana Arap dilinde bir hitabe gönderdik ki, bütün kentlerin atasını ve çevresinde oturanları uyarabilesin; yani, (varlığı) her türlü şüphenin üstünde olan Toplanma Günü'ne karşı (onları) uyarasın: (O Gün) bazısı cennete girecek, bazısı da yakıcı ateşe. 42:8 Eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı: bununla birlikte O, (kavuşturulmayı) dileyeni rahmetine kavuşturur; halbuki (Hesap Günü) zalimler ne kendilerini koruyacak bir kimse, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. 42:9 Yoksa onlar, Allah'tan başka koruyucular edi(nebileceklerini mi sa)nıyorlar? Hayır, yalnız Allah'tır (bütün varlıkların) koruyucusu; çünkü yalnız O'dur ölüye can veren ve yalnız O'dur her şeye kâdir olan. 42:10 ÖYLEYSE (ey müminler biliniz ki,) ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm Allah'a aittir. (De ki:) "İşte Allah! Benim Rabbim budur: O'na dayanıp güvendim ve her zaman O'na yönelirim!" 42:11 (O'dur) gökleri ve yeri yoktan var eden. O, nasıl ki hayvanlar arasında eşler (bulunmasını) irade etmişse size de kendi cinsinizden eşler vermiştir ve sizi böylece çoğaltıp durmaktadır: (ama) hiçbir şey O'na benzemez ve yalnız O'dur, her şeyi işiten, her şeyi gören. 42:12 Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur; O, dilediğine bol rızık verir, dilediğine az: çünkü O her şeyi bilendir. 42:13 O, itikadî konularda, Nûh'a emrettiğini -ve sana (ey Muhammed,) vahiy aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimizi- sizin için uygun gördü: (sahih) itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu (itikad bütünlüğü) başka varlıkları veya güçleri Allah'a ortak koşanlara ağır gelse (bile), Allah dileyen herkesi Kendine çeker ve O'na yönelenleri doğru yola ulaştırır. 42:14 (Geçmiş vahiylerin mensuplarına gelince,) onlar (hakikati) tanıyıp öğrendikten sonra, aralarındaki kıskançlık ve çekişmelerden dolayı bütünlükten uzaklaştılar; ve Rabbinden (O'nun koyduğu) belli bir vadeye kadar (bütün hükümleri iptal eden) bir hüküm gelmemiş olsaydı, onlar arasında (baştan) her şey karara bağlanmış olurdu. İşte bakın, öncekilerden ilahî kelâmı devralanlar (şimdi) onun öğretileri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindeler. 42:15 İşte bunun için sen (bütün insanlığa) çağrıda bulun ve (Allah tarafından) emrolunduğun gibi dosdoğru ol; onların heva ve heveslerine uyma ve de ki: "Ben, Allah'ın bütün vahyettiklerine inanırım: sizin değişik görüşleriniz arasında adaleti gözetmekle emrolundum. Allah benim de, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın hesabı bize çıkacaktır, sizin yaptıklarınız da size. Bizimle sizin aranızda bir çekişme olmamalı: Allah hepimizi bir araya toplayacaktır; çünkü varış O'nadır." 42:16 O'nu(n çağrısını) kabul ettikten sonra Allah hakkında (hâlâ) tartışanlara gelince: onların bütün itirazları Rableri katında geçersizdir, boştur. (O'nun) gazabı üzerlerine çökecektir; ve onları şiddetli bir azap beklemektedir: 42:17 çünkü indirdiği vahiy ile hakikati ortaya koyan ve (böylece insana, doğru ile eğriyi tartacağı) bir terazi veren O'dur. Senin bütün bildiğin ise, Son Saat'in yakın olduğudur. 42:18 O (Kıyamet Saati)ne inanmayanlar, (alay edercesine) onun çabucak gelmesini isterler, halbuki imana ermiş olanlar ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. Gerçek şu ki, Son Saat'i tartışanlar, tam bir sapıklık içindeler! 42:19 ALLAH kullarına çok lütufkardır: dilediğine rızık verir, çünkü yalnız O güçlüdür, yücedir! 42:20 Kim öteki dünyada kazanç elde etmeyi isterse onun kazancında bir artış sağlarız: bu dünyada bir kazanç isteyene ise ondan bir şeyler ver(ebil)iriz fakat böyle biri, öteki dünya(nın nimetlerin)den hiçbir pay alamayacaktır. 42:21 Yoksa onlar, (bu dünyadan başka bir şeyi önemsemeyenler,) Allah'ın asla izin vermediği şeyleri kendileri için (hukukî ve) ahlakî bir yükümlülük haline sokan sözde uluhiyet ortağı güçlere mi inanırlar? Nihaî hüküm ile ilgili (Allah'ın) bir kararı bulunmasaydı, onlar arasında her şey (bu dünyada) hükme bağlanmış olurdu: ama zalimleri (öteki dünyada) acı bir azap beklemektedir. 42:22 Zalimlerin (öteki dünyada) kazandıkları şey(i düşünmek)ten korktuklarını göreceksin: zaten korktukları başlarına mutlaka gelecektir. İmana erip doğru ve yararlı işler yapanları ise (cennetin) çiçek dolu bahçelerinde (bulacaksın); onlar Rablerinin katında diledikleri her şeye sahip olacaklardır: (ve) bu, büyük bir lütuftur, ki 42:23 Allah onu iman edip doğru ve yararlı işler yapan kullarına bir müjde olarak vermektedir. De ki, (ey Muhammed): "Bu (mesaj) karşılığında sizden yol arkadaşlarınızı sevmenizden başka bir şey beklemiyorum". Kim güzel bir iş yap(ma erdemine ulaşır)sa ona daha büyük güzellikler bağışlarız: ve gerçek şu ki Allah, çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verendir. 42:24 YOKSA onlar, "(Muhammed) kendi yalanlarını Allah'a isnad etmektedir" mi diyorlar? Eğer Allah dileseydi, senin kalbini (ebediyyen) mühürlerdi: nitekim Allah bâtılı silip süpürür ve hakkı sözleriyle ortaya koyar. Gerçek şu ki O, (insanların) kalplerinde olanı tümüyle bilir; 42:25 ve O'dur kullarının tevbelerini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız her şeyi bilen, 42:26 inanıp doğru ve yararlı işler yapanların dileklerini kabul eden; ve (O'dur öteki dünyada) lütfuyla onlara (hak ettiklerinden) fazlasını verecek olan. Hakikati inkar edenleri (yalnızca) çetin bir azap beklemektedir. 42:27 Eğer Allah (bu dünyada) kullarına bol rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde küstahça davranırlardı: halbuki O, (rahmetini) gereği kadar dilediğince ihsan etmektedir: çünkü O, kullarının (ihtiyaçlarından) tamamiyle haberdardır ve onları görmektedir. 42:28 O, (insanlar) bütün ümitlerini yitirdikten sonra yağmuru indiren ve (bu suretle) rahmetini sergileyendir: çünkü (insanların) koruyucusu yalnız O'dur, hamd O'na mahsustur. 42:29 Gökleri ve yeri ve bunların içinde üretip çoğalttığı bütün canlı varlıkları yaratması, O'nun işaretlerindendir: (bunları yaratan) Allah, dilediği zaman onları (kendi katında) toplama gücüne de sahiptir. 42:30 (Hesap Günü) başınıza gelecek her felaket kendi ellerinizle yapıp-ettiklerinizin bir ürünü olacaktır; bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır; 42:31 ve siz O'nu yeryüzünde bertaraf edemezsiniz, (öteki dünyada da) sizi Allah(ın cezasın)dan koruyacak ve size yardım edecek kimse bulamazsınız. 42:32 Denizler üzerinde, dağlar(ın salınıp durması) gibi akıp giden gemiler de O'nun işaretlerindendir: 42:33 dilerse rüzgarı dindirir, o zaman denizin üstünde hareketsiz kalıverirler; bunda, şüphesiz, sıkıntılara göğüs geren ve (Allah'a) gönülden şükreden herkes için mesajlar vardır; 42:34 ya da yapıp-ettiklerinden dolayı onları yok eder: (her şeye rağmen) Allah çok bağışlayıcıdır. 42:35 Ve bilsinler ki, mesajlarımızı sorgulayanlar için kurtuluş yoktur. 42:36 (UNUTMAYIN Kİ,) size ne verildiyse bu dünya hayatından (geçici) bir zevk almanız içindir. Allah katında olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. (Bu ödül,) iman eden ve Rablerine güvenenler (içindir); 42:37 bağışlanmaz günahlardan ve hayasızlıktan kaçınanlar ve öfke bastığında da kolayca affedenler (için); 42:38 Rablerinin (çağrısına) karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar (için); ve (bütün ortak meselelerini) aralarında danışma ile karara bağlayanlar (için); ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden başkalarına harcayanlar (için); 42:39 ve bir zorbalık ile karşılaştıkları zaman kendilerini savunanlar (için). 42:40 Ama (unutma ki,) kötülüğü cezalandırma (teşebbüsü) de, bizâtihî bir kötülük olabilir; o halde, kim (düşmanını) affeder ve barış yaparsa mükafatı Allah katındadır, çünkü O, zalimleri sevmez. 42:41 Zulme uğradıklarında kendilerini savunanlara gelince; onlara hiçbir suç isnad edilemez: 42:42 ancak (başka) insanları baskı altına alan ve yeryüzünde gaddarca davranarak her türlü haksızlığı yapanlar suç işlemişlerdir: onları şiddetli bir azap beklemektedir. 42:43 Ama bilin ki, kim sıkıntıya göğüs gerer ve affederse işte bu, gönülden istenen bir şeydir. 42:44 İŞTE (böyle:) Allah kimi saptırırsa artık onun hiçbir koruyucusu olmaz; böylece sen bu zalimlerin (Kıyamet Günü kendilerini bekleyen) azabı görür görmez, "(Eyvah!) Bunun dönüşü yok mu?" diye feryad ettiklerini görecek (ve duyacak)sın. 42:45 Ve sen onları, zavallı şekilde boyunlarını bükerek (çevrelerine) göz ucuyla bakarken o (akibet)e atladıklarını göreceksin; o zaman iman edenler, "(Bu) Kıyamet Günü hüsrana uğrayanlar, kendilerini ve arkalarından gidenleri mahvedenlerdir!" diyecekler. Gerçek şu ki zalimler, ebedî azaba mahkum olacaklar, 42:46 ve Allah'a karşı kendilerine yardım edecek bir koruyucu bulamayacaklar: çünkü Allah'ın saptırdığı için (kurtuluş) yolu yoktur. 42:47 (O halde, ey insanlar,) Allah'ın buyruğu ile geri dönüşün imkansız olduğu Gün gelmeden önce Rabbiniz(in daveti)ne uyun: (çünkü) o Gün ne sığınacağınız bir yer bulabilirsiniz, ne de (yaptığınız hataları) inkar edebilirsiniz. 42:48 AMA onlar, (ey Peygamber, senden) yüz çevirip uzaklaşırlarsa (bil ki) Biz seni onların bekçisi olarak göndermedik: sana düşen, yalnız (emanet edilen) mesajı iletmektir. Ve bakın, (Bizim mesajlarımıza yüz çevirmek, insan tabiatının zayıflığı ve kaypaklığından kaynaklanır; böylece,) Biz insana rahmetimizi tattırdığımız zaman onunla övünç duyar, ama kendi eliyle yaptıklarının sonucu olarak başına bir bela gelirse, o zaman, şükürden ne kadar uzak olduğunu gösterir. 42:49 Göklerin ve yerin hakimiyeti yalnız Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır: dilediğine kız çocukları bağışlar, dilediğine erkek; 42:50 yahut (dilediğine) hem erkek hem kız (çocuklar) verir ve dilediğini de kısır yapar: çünkü O, her şeyi bilendir, sınırsız güç Sahibidir. 42:51 Allah, insanla, ancak apansız gelen bir ilham aracılığıyla yahut bir perde arkasından (seslenerek,) yahut (vahyedilmesini) dilediği şeyi kendi izniyle vahyeden bir elçi göndermek suretiyle konuşur: O, şüphesiz yücedir, hikmet Sahibidir. 42:52 İşte sana da (ey Muhammed,) kendi buyruğumuz altında hayat veren bir mesaj vahyettik. Bu mesaj sana gelmeden önce,) sen vahiy nedir, iman (nedir) bilmezdin: ama (şimdi) bu (mesajı) bir ışık yaptık ki onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ulaştıralım: şüphesiz sen de (insanları onunla) doğru yola ulaştıracaksın, 42:53 göklerde ve yerdeki her şeyin maliki olan Allah'a götüren yola. Gerçek şu ki, her şeyin başı ve sonu Allah'tadır. 43:1 Hâ-Mîm. 43:2 DÜŞÜN özünde apaçık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu ilahî fermanı: 43:3 onu, düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yaptık. 43:4 Ve o, katımızda bulunan bütün vahiylerin kaynağında(n çıkmış)tır; o, gerçekten yücedir, hikmet doludur. 43:5 (SİZ EY hakikati inkar edenler!) Kendi kişiliğinizi harcayan insanlar olduğunuzu göre göre bu hatırlatma ve uyarıyı sizden tamamen geri mi çekelim? 43:6 Eski zamanların halkına ne kadar da çok peygamber gönderdik! 43:7 Ama onlara hiçbir peygamber gelmedi ki o'nunla alay etmiş olmasınlar; 43:8 (sonunda) şimdikilerden daha kudretli (oldukları halde) onları silip yok ettik: ve o eski toplumlar geçmişten bir iz, bir hatıra oldular. 43:9 İşte böyle, şayet7 onlara da "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorarsan hiç tereddüt etmeden "Kudret Sahibi Olan, Her Şeyi Bilen (Allah)tır" cevabını verecekler. 43:10 Yeri sizin için bir beşik yapan ve üzerinde (geçiminizi kazanma) yolları var eden O'dur; umulur ki doğru yolu (seçer ve onu) izlersiniz. 43:11 O'dur gökten gerekli miktarda suyu tekrar tekrar indiren: işte, Biz (nasıl) onunla ölü toprağa hayat veriyorsak, siz de böyle (öldükten sonra) yeniden sahneye çıkarılacaksınız. 43:12 Ve O bütün karşıtları (da) yaratandır. O'dur bütün gemileri ve hayvanları binmeniz için sizin hizmetinize veren; 43:13 böyle yapar ki onlara hükmedesiniz ve ne zaman onlardan yararlanırsanız Rabbinizin nimetlerini hatırlayıp "(Bütün) bunları bizim hizmetimize veren O ne yücedir, çünkü (O olmasaydı) biz bunu elde edemezdik; 43:14 o halde biz mutlaka O'na döneceğiz!" diyesiniz. 43:15 AMA hâlâ O'na bir çocuk yakıştırırlar, üstelik yarattıklarından birini! Belli ki, (böyle düşünen) insan şükretmeyi terk etmiş bir nankördür! 43:16 Yoksa, (düşünüyor musunuz ki) O, yarattıkları arasından kız çocukları kendisi için seçti ve size erkek çocukları bıraktı? 43:17 Nitekim onlardan birine, Rahmân'a kolayca isnad ettiği (çocuğun doğumu) müjdelenirse, yüzü kararır ve içi öfkeyle dolar: 43:18 "Ne!" (diye şaşkınlıkla sorar), "(Bir kız sahibi mi oldum-) (yalnız) süs için var olan bir kız?" Bunun üzerine kendini belli belirsiz bir iç çatışmanın içinde bulur. 43:19 Ve onlar meleklerin (de) -ki Rahmân tarafından yaratılan varlıklardır- dişi olduklarını iddia ederler: (yoksa) onların yaratılışını gördüler mi? Onların bu saçma iddiası kaydedilecek ve böyleleri (Hesap Günü bundan dolayı) yargılanacaklar! 43:20 Onlar hâlâ: "Rahmân dilemiş ol(ma)saydı biz onlara asla tapmazdık!" diyorlar. (Ama) onlar (Rahmân'ın) böyle bir şey (istediği) hakkında bilgi sahibi değiller: Onlar sadece zannediyorlar. 43:21 Yoksa biz, bundan önce, kendilerine, hâlâ sıkı sıkıya sarıldıkları (aykırı) bir vahiy mi gönderdik? 43:22 Hayır! Ama şöyle derler: "Biz atalarımızı (belli) bir inanç üzerinde bulduk ve ancak onların izinden giderek doğru yolu buluruz!" 43:23 İşte böyle: Biz, ne zaman, senden önce herhangi bir topluluğa bir uyarıcı gönderdiysek, halkın keyif ve haz peşinde koşan kesimi daima şöyle dediler: "Biz atalarımızı bir inanç üzerinde bulduk, biz ancak onların izinden gideriz!" 43:24 (Bunun üzerine her peygamber) "Nasıl?" derdi, "Atalarınızı inanır bulduğunuzdan daha iyi bir kılavuz getirmiş olsam da mı?" Berikiler, buna, "Sizin mesajlarınızda bir doğruluk payı olduğunu inkar ediyoruz!" diye cevap verirlerdi. 43:25 Ama sonunda onlardan intikamımızı aldık: işte bakın hakikati yalanlayanların sonu ne oldu! 43:26 İBRAHİM, babasına ve halkına seslendi(ğinde bu gerçeği dikkate almıştı:) "Sizin taptıklarınıza tapmak benden uzak olsun! 43:27 Hiç kimse(ye tapmam), beni var etmiş olan hariç: beni doğru yola ileten O'dur!" 43:28 Ve bunu, daha sonra gelenler arasında yaşamaya devam eden bir söz olarak söyledi ki onlar (daima) o (sözü hatırlayıp ona) dönsünler. 43:29 Şimdi, (İbrahim'den sonra yaşamış olanlara gelince,) onlara -ve atalarına- her şeyi apaçık ortaya seren bir elçi aracılığıyla hakikati gönderinceye kadar istedikleri gibi yaşamalarına izin verdim: 43:30 ama şimdi hakikat onlara ulaşınca, "Bütün bunlar sadece büyüleyici laflardır ve biz onlarda bir doğruluk payı olduğuna inanmıyoruz!" derler. 43:31 Ve yine şöyle derler: "Bu Kuran, neden iki şehrin ileri gelenlerine inmiş değil?" 43:32 Rabbinin rahmetini yoksa onlar mı bölüştürüyorlar? (Hayır, nasıl ki) bu dünyada geçim araçlarını onlar arasında bölüştüren ve onların bazısını başkalarına yardım etmeleri için diğerlerinin üstüne çıkaran Biziz; (aynı şekilde, dilediğimize manevî bağışlarda bulunan da Biziz): Rabbinin bu rahmeti, onların yığabilecekleri bütün (dünyevî servetler)den daha hayırlıdır. 43:33 Eğer (sınırsız zenginliklerin önlerine serilmesiyle) bütün insanlar tek bir (şeytanî) toplum haline gelmiyecek olsaydı, (şimdi) Rahmân'ı inkar edenlerin evlerini gümüşten çatılar ve tırmanacakları (gümüşten) merdivenler ile donatırdık; 43:34 ve evlerine (gümüş) kapılar, üzerinde yatıp uzanacakları (gümüş) yataklar, 43:35 ve (sınırsız ölçüde) altın? Ama bunların tümü, bu dünya hayatının (gelip geçici) zevklerinden başka bir şey değildir; halbuki Allah'a karşı sorumluluk duyanları öteki dünya(da) Rableri katında (mutluluk) bekler. 43:36 Rahmân'ın uyarısını görmezden gelmeyi tercih eden kimseye gelince, Biz onun içine öteki kişiliğini oluşturmak üzere (kalıcı) bir şeytanî dürtü yerleştiririz. 43:37 Bu (şeytanî dürtüler) böylelerini (hakikat) yolundan alıkoyar ve bunlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar! 43:38 Ama sonunda (bu şekilde günaha batmış olan) kişi, (Hesap Günü) önümüze geldiği zaman, (öteki kişiliğine,) "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı kadar bir mesafe olsaydı!" diyecektir; şu öteki kişilik ne kadar da kötüymüş! 43:39 O Gün bu(nu öğrenmeniz) size bir fayda sağlamaz, çünkü siz (birlikte) günah işlediniz, şimdi (de) azabınızı birbirinizle paylaşın. 43:40 SEN (ey Muhammed,) sağıra işittirebilir misin, yahut köre doğru yolu gösterebilir misin, ya da sapkınlığa gömülmüş olana? 43:41 Biz (mesajın hakim duruma geçmeden önce) seni (onların) elinden alsak da (almasak da) mutlaka onlardan öcümüzü alırız: 43:42 ve onlara vaad ettiğimiz şeyi yerine getirdiğimizi (bu dünyada) sana göstersek de (göstermesek de) -onlar üzerinde kesin bir otoriteye sahibiz! 43:43 Öyleyse sana vahyedilmiş olan her şeye sımsıkı sarıl: çünkü sen dosdoğru bir yoldasın; 43:44 ve bu (vahiy) şüphesiz senin ve halkın için bir şeref ve itibar (kaynağı) olacaktır: ama zamanı gelince hepiniz (ona karşı tutumunuzdan dolayı) hesaba çekileceksiniz. 43:45 (Bırak başkasını da,) senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor, Rah-mân'dan başka tanrılara tapılmasına hiç izin vermiş miyiz? 43:46 İŞTE BU ŞEKİLDE Musa'yı mesajlarımızla Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: Musa onlara, "Bakın" dedi, "ben bütün âlemlerin Rabbinin bir elçisiyim!" 43:47 Ama önlerine (mucizevî) işaretlerimizi getirince, hemen onları alaya aldılar, 43:48 halbuki kendilerine gösterdiğimiz her işaret, öncekinden daha etkileyici idi ve (her defasında) onları belki (Bize) dönerler diye azaba çarptırdık. 43:49 Ve (her defasında,) "Ey büyücü!" diye feryad ettiler, "Seninle yaptığı (peygamberlik) sözleşmesinin hatırına bizim için Rabbine yalvar: biz artık kesinlikle doğru yola döneceğiz!" 43:50 Ama azaptan kurtarır kurtarmaz, bir bakarsın ki hemen sözlerinden dönüvermişler! 43:51 Ve Firavun, halkına bir çağrıda bulunarak "Ey kavmim!" dedi, "Mısır'ın hakimiyeti bana ait değil mi? Bütün bu nehirler benim ayaklarımın altında akmıyor mu? (Sizin en büyük efendiniz olduğumu) görmüyor musunuz? 43:52 Ben, ne demek istediğini bile anlatamayan şu zavallı adamdan daha iyi değil miyim?" 43:53 "Sonra, neden ona hiç altın bilezikler verilmemiş ve neden onunla birlikte bir melek gelmiş değil?" 43:54 Firavun, böylece halkını ahmaklaştırdı ve onlar da sonunda boyun eğdiler: çünkü onlar, aldatılmış, ayartılmış bir halktı! 43:55 Ama Bize meydan okumaya devam edince onlara misillemede bulunduk ve hepsini suda boğduk: 43:56 onları geçmişten kalan bir hatıra ve sonrakiler için bir ibret örneği kıldık. 43:57 ŞİMDİ, ne zaman Meryem'in oğlu(nun tabiatı) örnek olarak ortaya getirilse, (ey Muhammed,) senin kavmin bu yüzden yaygarayı basar; 43:58 ve "Hangisi daha iyi, bizim ilahlarımız mı yoksa o mu?" derler. (Ama) onlar bu mukayeseyi, yalnızca, sırf muhalefet olsun diye senin önüne getirirler: evet, onlar kavgacı/tartışmacı bir toplumdur! 43:59 (İsa'ya gelince,) o sadece (bir insandır-) kendisini (peygamberlikle) onurlandırdığımız ve İsrailoğulları için örnek kıldığımız bir kul(umuz). 43:60 Ve eğer isteseydik, (siz ey meleklere tapanlar,) sizi yeryüzünde birbiri ardından gelen melekler yapardık! 43:61 BAKIN, bu (ilahî kelâm) Son Saati(n geleceğini) bildiren bir araçtır; o halde (Son Saat) hakkında hiçbir şüpheye kapılmayın ve Bana uyun: dosdoğru yol (yalnız) budur. 43:62 Şeytan'ın sizi (bu yoldan) çevirmesine izin vermeyin; çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır! 43:63 İSA, (kendi halkına) hakikatin bütün kanıtları ile geldiği zaman, "Ben" dedi, "size hikmet ile ve üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklığa kavuşturmak üzere geldim: o halde, Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve bana tâbi olun!" 43:64 "Allah, şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; öyleyse (yalnızca) O'na kulluk edin: doğru yol (sadece) budur!" 43:65 Fakat (İsa'dan sonra gelenler) arasından çıkan gruplar farklı görüşleri savunmaya başladılar: vay haline o zulmedenlerin ve yazık o acı Gün'de (başlarına gelecek) azap için! 43:66 ONLAR, (günaha batmış olanlar,) (oturup) Son Saat'i mi bekliyorlar; onun (yaklaştığı) fark edilmeden başlarına ansızın gelmesini mi? 43:67 O Gün, (eski) dostlar birbirlerine düşman olacaklar; Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar dışında (hepsi). 43:68 (Ve Allah onlara,) "Ey Benim kullarım!" diyecek, "Bugün ne korkmanıza gerek var, ne de üzüleceksiniz! 43:69 (Siz ey) mesajlarımıza iman etmiş ve kendilerini Bize teslim etmiş olanlar! 43:70 Siz ve eşleriniz, sevinç ve mutlulukla cennete girin!" 43:71 (Orada) altın tepsiler ve kadehler ile karşılanacaklar ve canlarının istediği ve hoşlanacağı her şeyi orada bulacaklar. Ve siz orada oturup kalacaksınız (ey inananlar!) 43:72 Geçmişte yaptıklarınız sayesinde hak edeceğiniz cennet işte böyledir: 43:73 (bu yaptıklarınızın) meyvelerini bolca görecek (ve) onları tadacaksınız! 43:74 (Ama) dikkat edin, günaha batmış olanlar cehennem azabı içinde kalacaklar: 43:75 bu (azap), onlar için hiç hafifletilmeyecek ve orada çaresizlik, ümitsizlik içinde kaybolup gidecekler. 43:76 Onlara haksızlık yapacak olan Biz değiliz, ama onlardır kendi kendilerine haksızlık yapanlar. 43:77 Ve onlar: "Ey (cehennemi) idare eden (melek)!" diye seslenecekler, "Bırak Rabbin işimizi bitirsin!" (Bunun üzerine) melek, "Siz artık (bu durumda) kalacaksınız!" diye cevap verecek. 43:78 (SİZ EY günahkarlar!) Size hakikati ilettik, fakat çoğunuz ondan nefret ediyorsunuz. 43:79 Öyle mi? (Hakikatin) ne olması gerektiğine onlar, (o, hakikati inkar edenler) mi karar verecek? 43:80 Yoksa onlar, dışarı vurmadıkları düşüncelerini ve gizli konuşmalarını duymaz mıyız sanırlar? Elbette (Biz duyarız) ve yanıbaşlarındaki semavî güçlerimiz (bütün o gizlediklerini) kaydederler. 43:81 De ki (ey Muhammed): "Eğer Rahmân (gerçekten) bir erkek çocuk sahibi olsaydı, ben ona tapanların ilki olurdum!" 43:82 Göklerin ve yerin Rabbi -kudret ve egemenlik tahtının sahibi Rabb- onların isnad ettikleri her türlü sıfattan kesinlikle münezzehtir! 43:83 Onları bırak da vaad edilen (Hesap) Günü ile karşılaşıncaya kadar beyhude konuşmalarla oyalansınlar ve (kelimelerle) oynayıp dursunlar: 43:84 çünkü (o zaman anlayacaklardır ki) gökte ve yerde Allah (yalnız) O'dur ve yalnız O'dur hikmet sahibi olan, her şeyi bilen. 43:85 Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkünün kendisine ait olduğu, Son Saat bilgisinin Sahibi ve hepinizin O'na döneceği (Allah)ın şanı ne yücedir! 43:86 Bazılarının Allah'tan başka sığınıp yalvardıkları bu (varlık)lar, (hayatlarında) hakikate şahitlik yapmış ve (Allah'ın tek ve benzersiz olduğunun) farkına varmış olanlar dışında (Hesap Günü) hiç kimseye şefaat etme gücüne sahip değiller. 43:87 Eğer onlara, (Allah'tan başka varlıklara tapanlara,) kendilerini kimin yarattığını sorsan hiç tereddütsüz "Allah!" derler. Peki, neden bu (apaçık gerçekten) sapıyorlar! 43:88 (Ama Allah gerçek müminleri hakkıyla bilir) ve onun (ümitsiz) feryadı(nı): "Ey Rabbim! Bunlar inanmayacak bir kavimdir!" 43:89 Ama sen onlar(ın yaptıkların)a dayan ve de ki: "Selâm (olsun size)!" Çünkü onlar zamanı geldiğinde (hakikati) anlayacaklar. 44:1 Hâ-Mîm. 44:2 DÜŞÜN özünde açık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu ilahî kelâmı! 44:3 Biz onu kutlu bir gecede indirdik: zaten Biz, (insanı) her zaman uyarmaktayız. 44:4 O (gece)de, bütün (iyi ve kötü) şeyler arasındaki farklılık, hikmetle ortaya konmuştur, 44:5 katımızdan bir emir gereği: çünkü biz (doğru yola ileten mesajlarımızı) her zaman göndermekteyiz, 44:6 Rabbinin (insana) rahmetini yerine getirmek için. Şüphesiz yalnız O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir: 44:7 göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi -buna bütün kalbinizle inanıp bağlanmışsanız! 44:8 O'ndan başka ilah yoktur, hayat bağışlayan ve ölüm veren O'dur: O sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da. 44:9 Evet, ama onlar, (bütün kalpleriyle inanıp bağlanmaktan uzak olanlar,) yalnızca kendi şüpheleriyle oyalanıp duruyorlar. 44:10 ÖYLEYSE, gökyüzünde (Son Saat'in yaklaştığını) haber veren bir duman tabakasının belireceği Gün'ü bekle, 44:11 bütün insanlığı sarıp kuşatan (ve günahkarları) "Bu azap ne acı!" (diye feryad ettiren ve) 44:12 "Ey Rabbimiz, bizi azaptan uzak tut, çünkü biz (artık Sana) inanıyoruz!" (dedirten). 44:13 (Ama) bu hatırlama (Son Saat'te) onlara ne fayda sağlar ki? Çünkü onlara daha önce hakikati apaçık ortaya koyan bir elçi gelmişti, 44:14 ama yüz çevirip uzaklaşmışlar ve "O (başkalarınca) öğretilmiş biridir, bir delidir!" demişlerdi. 44:15 Biz (yine de) bu azabı kısa bir süre erteleyeceğiz, oysa siz (kendi saplantılarınıza) yeniden döneceksiniz: (ama) 44:16 (bütün günahkarları) şiddetli bir hamle ile kuşatacağımız Gün, (sizden de) intikamımızı mutlaka alacağız! 44:17 BİZ onlardan (uzun zaman) önce Firavun halkını (aynı yolla) sınadık: onlara soylu bir elçi gelmiş (ve,) 44:18 "Bana teslim olun, ey Allah'ın kulları! Ben size (gönderilen) bir elçiyim, güvene layık (bir elçi)!" demişti. 44:19 "Ve Allah'a karşı büyüklük taslamayın: Çünkü ben size (O'ndan) açık bir delil getiriyorum; 44:20 ve bana yaptığınız bütün hakaretlerden Rabbime ve sizin de Rabbinize sığınıyorum. 44:21 Ve eğer bana inanmıyorsanız, (hiç olmazsa) yolumdan çekilin!" 44:22 Ama sonra, (onların düşmanlığından bezdiğinde,) "Bunlar (gerçekten) günaha batmış bir toplumdur!" diye Rabbine seslendi. 44:23 (Ve Allah,) "Sen kullarımla geceleyin ilerle" dedi, "çünkü mutlaka takip altında olacaksınız 44:24 ve denizi (seninle Firavun'un adamları arasında) öyle, olduğu gibi bırak: zaten onlar boğulmaya mahkum bir topluluktur!" dedi. 44:25 (Onlar böylece yok oldular: ve) arkalarında nice bahçeler bıraktılar, nice çeşmeler, 44:26 nice ekin tarlaları, nice güzel yurtlar, 44:27 ve hoşlandıkları nice rahatlıklar, kolaylıklar! 44:28 İşte böyle oldu. Ve (sonra) başka bir toplumu (onların geride bıraktıklarına) varis kıldık; 44:29 onlara ne gök ne de yer ağladı ve ne de bir mühlet verildi. 44:30 Biz gerçekten, İsrailoğulları'nı aşağılayıcı azaptan kurtardık, 44:31 Firavun(un onların başına sardığı azap)tan; zaten o, kendi kişiliklerini harcayıp duranların en başta gelenlerindendi; 44:32 ve Biz onları bilerek bütün diğer toplumlardan üstün kıldık, 44:33 ve onlara açıkça bir sınavı haber veren (rahmetimizin) işaretler(ini) verdik. 44:34 (Şimdi) bakın, bu (insan)lar derler ki: 44:35 "Bu (önümüzde bulunan,) bizim ilk (ve tek) ölümümüzdür, ve hayata yeniden döndürülmeyeceğiz. 44:36 O halde, eğer iddianızda haklı iseniz atalarımızı (şahit olarak) getirin!" 44:37 Yoksa onlar, (aynı) günahları işlediklerinden dolayı yok ettiğimiz Tubbe' halkından ve onlardan önce yaşamış olanlardan daha mı iyiydiler? 44:38 İşte (böyle:) Biz gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunan her şeyi sırf bir oyun olsun diye yaratmadık. 44:39 Bunların hiç birini (derunî bir) hakikatten yoksun yaratmış değiliz: ama çoğu bunu anlamaz. 44:40 GERÇEK ŞU Kİ, (doğru ile yanlış arasında) Karar Günü, onların tümü için belirlenmiş olan bir gündür: 44:41 ki o Gün hiç kimsenin arkadaşına bir hayrı dokunmayacak ve hiç kimse bir yardım görmeyecektir, 44:42 Allah'ın rahmetini ve şefkatini bağışladığı kimseler hariç: yalnız O, kudret sahibidir, rahmet kaynağıdır. 44:43 Gerçek şu ki, (öteki dünyada) ölümcül meyve ağacı 44:44 günahkarların gıdası olacaktır: 44:45 tıpkı karın boşluğunda kaynayan sıvı kurşun gibi, 44:46 tıpkı kabaran yakıcı ümitsizlik gibi. 44:47 (Ve emir gelecektir:) "Onu yakalayın (ey cehennem güçleri,) ve yanan ateşin ortasına sürükleyin; 44:48 sonra başının üstüne yakıcı ümitsizliğin acısını boşaltın! 44:49 Bunları tat ey (yeryüzünde) kendini böyle kudret sahibi, böyle üstün gören! 44:50 İşte siz (hakikat inkarcı)larının sorguladığı şey budur!" 44:51 (Buna karşılık,) Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, kendilerini emniyet içinde bulacaklardır, 44:52 bahçeler ve pınarlar arasında, 44:53 ipek ve altından giysiler içinde birbirlerine (sevgiyle) yaklaşarak. 44:54 İşte böyle olacak. Ve Biz onları güzel gözlü saf ve temiz eşler ile birleştireceğiz. 44:55 Orada, (cennette,) güven içinde, (geçmiş fiillerinin) bütün meyvelerini (meşru şekilde) isteyip tadabilecekler; 44:56 ve orada önceki ölümlerinden sonra (başka) bir ölüm tatmayacaklar. Böylece Allah, onları yakıcı ateşin azabından korumuş olacaktır. 44:57 Rabbinizin bir lütfu bu: ve en büyük zafer bu olacak! 44:58 BÖYLECE (ey Peygamber,) Biz bu (ilahî kelâmı) senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki, insanlar düşünüp ondan ders alabilsinler. 44:59 Öyleyse (geleceğin ne getireceğini) bekle: unutma, onlar da bekliyorlar. 45:1 Hâ-Mîm. 45:2 BU İLAHÎ kelâm, Kudret ve Hikmet Sahibi olan Allah'tan gelmektedir. 45:3 Bakın, göklerde ve yerde inan(mak istey)enler için (ibret dolu) mesajlar vardır. 45:4 Kendi yaratılışınızda ve O'nun (yeryüzüne) serpiştirdiği hayvan (tür)ler(in)de bütün kalpleriyle inananlar için mesajlar vardır. 45:5 Gece ile gündüzün birbirini izlemesinde ve Allah'ın göklerden indirip onunla cansız toprağa hayat verdiği rızık imkanlarında ve rüzgarların değişmesinde, (bütün bunlarda) akıllarını kullanan insanlar için mesajlar vardır. 45:6 Hakikati ortaya koyan Allah'ın bu mesajlarını sana aktarıyoruz. Eğer Allah'ın (bu ibret dolu) mesajlarına değilse başka hangi habere inanacaklar? 45:7 Vay haline kendi kendini aldatan günahkarın, 45:8 o ki, kendisine iletilen Allah'ın mesajlarını duyar ama sanki onları duymamış gibi küstahça umursamazlığında devam eder! Bu sebeple ona acıklı bir azabı haber ver! 45:9 Çünkü o, mesajlarımızdan birinin farkına vardığında onu hemen küçümseyip alaya alır. Böylelerini alçaltıcı bir azap beklemektedir. 45:10 Cehennem önlerindedir; ve ne (bu dünyada) kazanabilecekleri şeyler, ne de Allah'ın yerine dost ve koruyucu edindikleri, onlara hiçbir fayda sağlamaz: çünkü onları korkunç bir azap beklemektedir. 45:11 (Allah'ın işaretlerine ve mesajlarına dikkatlice kulak vermek: işte) rehberliğ(in anlamı) budur; diğer taraftan, Rablerinin mesajlarını inkara şartlanmış olanları, (yaptıkları) çirkinliklerin bir karşılığı olarak acı bir azap beklemektedir. 45:12 DENİZİ (kendi kanunları doğrultusunda faydalanmanız için) sizin emrinize veren Allah'tır böylece gemiler O'nun emriyle denizin üstünde yüzebilsinler ve siz O'nun lütfundan (ihtiyaç duyduğunuz şeyleri) elde edebilesiniz ve şükredenlerden olasınız diye. 45:13 O, göklerde ve yerde olan her şeyi, Kendinden (bir bağış olarak) emrinize vermiştir: bunda düşünen bir topluluk için mesajlar vardır! 45:14 İman etmiş olan herkese söyle: Allah'ın Günleri'nin geleceğine inanmayanları affetsinler, (çünkü) insanlara hak ettiklerinin karşılığını vermek (yalnız) O'na özgüdür. 45:15 Her kim doğru ve uygun bir şey yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur; ve sonunda hepiniz Rabbinize döndürüleceksiniz. 45:16 DOĞRUSU Biz İsrailoğulları'na (da) vahiy, hikmet ve peygamberlik verdik; onları hayatın güzel nimetleriyle rızıklandırdık ve onları (dönemlerinin) bütün diğer topluluklarına üstün kıldık. 45:17 Ve onlara (imanın) amacı konusunda açık işaretler verdik; onlar, bütün bu bilgilerin kendilerine tevdî edilmesinden sonradır ki, aralarındaki kıskançlıktan dolayı farklı görüşlere sarıldılar: (ama) ihtilafa düştükleri her konuda Kıyamet Günü Rabbin onlar arasında bir hüküm verecektir. 45:18 Ve son olarak (ey Muhammed,) seni (imanın) hedefini gerçekleştireceğin bir yola koyduk: O halde bu (yolu) izle ve (hakikati) bilmeyenlerin boş arzu ve heveslerine uyma. 45:19 Bak, eğer Allah'ın iradesine karşı gelmiş olsaydın, onların sana hiçbir faydası dokunmazdı, çünkü bu zalimler sadece birbirlerinin dostları ve koruyucularıdır; halbuki Allah, O'nun bilincinde olan herkesin koruyucusudur. 45:20 (İşte) bu (vahiy,) insanlık için bir kavrayış aracıdır; tereddütsüz bir inanca ve emniyete ulaşanlar için de bir rahmet ve hidayettir. 45:21 Kötülük işleyenlere gelince: onlar kendilerini hayatlarında ve ölümlerinde, iman edip doğru ve yararlı işler yapanlarla aynı yere koyacağımızı mı sanırlar? Onların yargıları ne kadar da kötü: 45:22 Çünkü Allah, gökleri ve yeri (derunî bir) hakikate göre yarattı ve (bu sebeple diledi ki) her insan kazandığının karşılığını görsün ve hiç kimseye haksızlık yapılmasın. 45:23 KENDİ arzu ve özlemlerini tanrı edinen ve (bunun üzerine) Allah'ın, (zihninin hidayete kapalı olduğunu) bilerek saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği ve gözlerinin üzerine bir perde çektiği (insan)ı, hiç düşündün mü? Allah(ın onu terk etmesin)den sonra kim ona doğru yolu gösterebilir? O halde, hiç düşünüp ders çıkarmaz mısınız? 45:24 Onlar hâlâ: "Bu dünyadaki hayatımızdan başka bir şey yok!" derler, "Dünyaya geldiğimiz gibi ölürüz ve bizi ancak zaman yok eder". Fakat onların bu konuda hiçbir bilgileri yok: onlar sadece zannederler. 45:25 Ve (böylece,) ne zaman mesajlarımız bütün açıklığıyla onlara tebliğ edildiyse tek cevapları şu olmuştur: "Atalarımızı (şahit olarak) getirin, eğer iddianızda haklı iseniz!" 45:26 De ki: "Size hayat veren ve sonra sizi öldüren, Allah'tır; ve sonunda O, hepinizi Kıyamet Günü bir araya toplayacaktır, ki o (Gün'ün gelip çatacağı,) her türlü şüphenin üstündedir ama insanların çoğu bunu anlamaz". 45:27 Çünkü, göklerin ve yerin hakimiyeti Allah'ındır ve Son Saat'in gelip çattığı gün o Gün, (hayatlarında anlayamadıkları her şeyi) geçersiz kılmaya çalışanlar ziyana uğrayacaklardır. 45:28 Ve (o Gün) bütün insanları (zillet içinde) diz çökmüş görürsün; herkes kendi sicili ile (yüzleşmeye) çağrılır: "Bugün, yaptığınız her şeyin karşılığını göreceksiniz! 45:29 Bu bizim kayıtlarımız, sizinle ilgili her şeyi bütün gerçekliğiyle anlatır: çünkü yaptığınız her şeyi kayda geçirtmiştik!" 45:30 İman edip doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul edecektir: işte bu (onların) bariz üstünlükleri olacaktır! 45:31 Hakikati inkar edenlere ise (şöyle denecek:) "Mesajlarımız size iletilmedi mi? Aslında (iletildi, ama) siz küstahça büyüklük tasladınız ve böylece günaha saplanmış bir toplum oldunuz: 45:32 Çünkü 'Bakın, Allah'ın vaadi her zaman gerçekleşir ve Son Saat(in gelişi) hakkında hiçbir şüphe olamaz denildiğinde siz şu cevabı verirdiniz: 'Son Saat'in ne olduğunu bilmiyoruz: onun boş bir zandan başka bir şey olmadığını düşünüyoruz, ve (sonuçta) ona kani olmuş değiliz!" 45:33 (O Gün) yaptıkları kötülükler onlara apaçık görünecek ve alay edip durdukları şey onları alt edecektir. 45:34 Ve onlara "Siz," denilecek, "bu (hesap) gününün geleceğine aldırmadığınız gibi Biz de bu Gün size aldırmayacağız; sonuçta varacağınız yer ateştir ve size yardım edecek bir kimse de bulamayacaksınız; 45:35 böyle olacaktır, çünkü siz Allah'ın mesajlarını küçümseyip alaya aldınız ve bu dünya hayatının sizi ayartmasına izin verdiniz!" Bundan dolayı o Gün, onlar ne ateşten çıkarılacaklar, ne de bir değişiklik yapmalarına izin verilecek. 45:36 HAMD, göklerin Rabbi ve yerin Rabbine mahsustur: bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a! 45:37 Göklerde ve yerde bütün azamet yalnız O'nundur; ve yalnız O, kudret ve hikmet sahibidir! 46:1 Hâ-Mîm. 46:2 BU İLAHÎ kelâmın indirilişi, Kudret ve Hikmet Sahibi olan Allah'tandır. 46:3 Biz, gökleri, yeri ve onlar arasındaki her şeyi ancak (derunî bir) anlam ve amaç üzere ve (Bizim tarafımızdan) konulmuş bir süre için yarattık: ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, kendilerine tebliğ edilen uyarıdan yüz çevirirler. 46:4 De ki: "Siz, Allah'ı bırakıp yalvardığınız şeylerin (gerçekten) ne olduklarını hiç düşündünüz mü? Gösterin bana: bu (varlıklar veya güç)ler yeryüzünün hangi parçasında bir şey yarattılar! Yoksa, onlar gök(lerin yaratılmasın)da pay sahibi midirler? (Eğer öyleyse,) bundan önceki herhangi bir ilahî kelâmı, yahut (başka) bir bilgi kalıntısını getirin bana, eğer iddianızda haklı iseniz!" 46:5 Allah'ı bırakıp onlara ne şimdi, ne de Kıyamet Günü cevap veremeyecek olan ve kendilerine yalvarıldığının bile farkında olmayanlara yalvarıp yakarandan daha sapık kim olabilir? 46:6 Bütün insanlar (yargılanmak için) toplandıkları zaman, (tapındıkları güçler,) onlara (tapınanlara) düşman kesilecekler ve onların tapınmalarını şiddetle reddedecekler! 46:7 Ama mesajlarımız ne zaman onlara bütün açıklığıyla iletildiyse, hakikati inkara şartlanmış olanlar, hakikat kendilerine iletilir iletilmez onun hakkında, "Bu, göz boyayan bir büyüden başka bir şey değil!" diye konuşurlar. 46:8 Yoksa, "Bütün bunları o uydurdu" mu diyorlar? De ki (ey Muhammed): "Eğer onu ben uydursaydım Allah'a karşı bana hiçbir faydanız dokunmazdı. O, düşüncesizce bulaştığınız bu (iftira)nın tamamen farkındadır: benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter! Ve yalnız O, gerçek bağışlayıcıdır, gerçek bir rahmet kaynağıdır". 46:9 De ki: "Ben (Allah'ın) elçilerin(in) ilki değilim; ve (onların tümü gibi) ben de, bana ve size ne olacağını bilemem, sadece bana vahyoluna-na uyuyorum: çünkü ben sadece açık bir uyarıcıyım". 46:10 De ki: "Eğer bu gerçekten Allah'tan (gelen bir vahiy) ise ve buna rağmen onun gerçekliğini inkar ediyorsanız (halinizin ne olacağını) hiç düşündünüz mü? Hatta, İsrailoğullarından bir şahit, kendisi gibi birisi(nin ortaya çıkması)na şahitlik yaparken ve (o'na) inanırken bile sizin küstahça büyüklük taslamanız (ve o'nun mesajını reddetmeniz) halinde? Allah, (böyle) zalim bir toplumu doğru yola eriştirmez!" 46:11 Fakat hakikati inkara şartlanmış olanlar, iman edenlere şöyle derler: "Eğer bu (mesaj)da bir hayır olsaydı, bu (insanlar) onu kabul etmekte bizim önümüze geçmezlerdi!" Ve onlar, bu (mesaj) sayesinde hidayete ulaşmayı reddettiklerinden, her zaman, "Bu (yalnızca) eski bir yalandır!" diyecekler. 46:12 Ama bundan önce de, bir rehber ve (Allah'ın) rahmet(inin bir işareti) olarak Musa'nın kitabı vardı; ve bu (Kuran), zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara bir müjdeli haber (getirmek) için (Tevrat'taki) hakikati tasdik etmek üzere Arap dilinde indirilmiş ilahî bir kelâmdır: 46:13 artık "Rabbimiz Allah'tır" diyen ve ondan sonra (inançlarında) sağlam duranlar ne bir korkuya kapılırlar, ne de üzüntüye: 46:14 onlar yaptıkları her şeyin bir ödülü olarak hep orada kalacak cennetliklerdir. 46:15 İMDİ, insana emrettiğimiz (fiillerin en güzellerinden biri,) anne-babasına karşı iyi davranmasıdır. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu; annesinin onu taşıması, onun anneye bağımlılığı otuz ayı buldu. Nihayet tam olgunluğa erişip kırk yaşına vardığında o, (dürüst ve erdemli biri olarak), "Ey Rabbim!" diye yakarır, "Bana ve anne-babama lütfettiğin nimetler için ebediyyen şükretmemi ve Senin kabulüne mazhar olacak (şekilde) doğru ve yararlı şeyler yapmamı nasip et; benim soyuma (da) iyilik bağışla. Gerçek şu ki pişmanlık içinde Sana döndüm: elbette ben Sana teslim olanlardanım!" 46:16 Onlar (öyle) kişilerdir ki Biz yaptıklarının iyilerini kabul ederiz ve kötü fiillerini de görmezden geliriz: (onlar,) kendilerine (bu dünyada) verilen doğru sözün tutulmasıyla cennet sakinleri arasına katılacaklardır. 46:17 Fakat (öyle insan da var ki) kendisine Allah'a inanmayı her tavsiye ettiklerinde anne-babasına, "Yuh olsun size!" diye çıkışır, "Benden önce (bu kadar çok) insan gelip geçmişken (öldükten sonra) tekrar diriltileceğimizi mi söylüyorsunuz?" Onlar ise Allah'ın yardımı için dua eder ve "Yazık sana!" derler, "Çünkü Allah'ın vaadi her zaman doğru çıkar!" O da: "Bu, eski zamanların masallarından başka bir şey değil!" diye cevap verir. 46:18 İşte bunlar, kendilerinden önce geçip gitmiş (öteki günahkar) insanlar ve görünmeyen varlıklar toplulukları ile birlikte (yok olup gitme) cezasına çarptırılacak olanlardır. Onlar, kesinlikle kaybedenlerden olacaktır: 46:19 (öteki dünyada) onların tümü, yaptıkları (iyi veya kötü) şeylere göre tesbit edilmiş bir dereceye sahip olacaklardır; ve böylece Allah, onların yaptıklarının karşılığını tam olarak ödeyecek ve hiç kimseye haksızlık yapılmayacaktır. 46:20 Hakikati inkara şartlanmış olanlar ateşin karşısına getirilecekleri Gün, (onlara:) "Bütün güzel şeyler(deki payınızı) dünya hayatında tükettiniz, (öteki dünyayı hiç düşünmeden) onlarla sefa sürdünüz!" denilecektir, "O halde, bugün yeryüzünde küstahça büyüklük tasladığınız ve haklı olan her şeye karşı mücadele ettiğiniz için ve yaptığınız bütün sapkınlıkların karşılığı olarak aşağılanma cezası ile cezalandırılacaksınız!" 46:21 VE 'ÂD'IN kardeşini hatırlayın; hani o, gerek kendi bilgisi içinde gerekse bilgisi dışındaki zamanlarda gerçekleşmiş olan (öteki) uyarıları(n izlerini) görerek şu kum tepeleri arasında (yaşamış olan) halkını uyardı: "Yalnızca Allah'a kulluk edin! Yoksa ben, sizin dehşet verici bir günde azaba uğramanızdan korkarım!" 46:22 Onlar, "Sen," dediler, "Bizi tanrılarımızdan soğutup vazgeçirmek için mi geldin? Öyleyse, eğer hakikat erbabı isen, bizi tehdit edip durduğun şu (akibeti) gerçekleştir bakalım!" 46:23 O, "(Bu akibetin ne zaman gerçekleşeceği) bilgisi Allah katındadır." dedi, "Ben, sadece bana emanet edilen mesajı size iletiyorum; ama görüyorum ki siz (doğrudan ve eğriden) habersiz bir kavimsiniz!" 46:24 Sonuçta yoğun bir bulutun vadilerine doğru yaklaştığını fark ettiklerinde, "Bu, bize (bereketli) bir yağmur getirecek olan buluttur!" diye haykırdılar. (Ama Hûd,) "Hayır," dedi, "o, sizin (bu kadar müstehzî şekilde) çabuklaşmasını istediğiniz acıklı azabı haber veren bir rüzgardır. 46:25 Her şeyi Rabbi'nin emriyle yakıp yıkacak (bir rüzgar)!" Onlar öylesine çarçabuk silinip gittiler ki geride (bomboş) evlerinden başka bir şey kalmaz oldu: Biz günaha saplanmış bir topluluğu işte böyle cezalandırırız. 46:26 Ama (ey sonraki dönemin insanları;) Biz size sağlamadığımız bir emniyet içinde onları yerleştirmiş ve kendilerine kulaklar, gözler ve (kavrayan) kalpler bahşetmiştik; ama Allah'ın mesajlarını reddetmeye devam ettikleri için ne kulakları, ne gözleri ne de kalpleri onlara bir fayda sağlamadı; ve (sonunda) alay ettikleri şey tarafından kuşatılıp alt edildiler. 46:27 Çevrenizde yaşayan birçok (günahkar) topluluğu bu şekilde yok ettik; ama (onları yok etmeden önce) belki (eğri yollarından) dönerler diye (uyarıcı) mesajlar(ımız)ı çok yönlü şekilde dile getirdik. 46:28 Peki, kendilerini (O'na) yaklaştırırlar ümidiyle tapınmak için Allah'tan başka ilah olarak seçtikleri bu (varlık)lar (sonunda) kendilerine yardım ettiler mi? Hayır, tersine onları yüzüstü bıraktılar: çünkü bu (sahte ilahlık) onların kendi kendilerini kandırmalarının ve düzmece hayallerinin ürününden başka bir şey değildi. 46:29 HANİ (ey Muhammed,) Biz bir grup tanınmayan/bilinmeyen varlığı, Kuran'ı dinleyebilsinler diye sana doğru yöneltmiştik ve o(nun mesajları)nı fark eder etmez de (birbirlerine) "Sessizce dinleyin!" demişler ve (okuma) bittiğinde kendi toplumlarına uyarıcı olarak dönmüşlerdi. 46:30 Onlar, "Ey halkımız!" diye seslendiler, "(Tevrat'tan) geriye hakikat adına ne kalmışsa hepsini teyid (ve tasdik) eden, Musa(nınkin)den sonra indirilmiş olan bir vahyi dinleyip geldik: (ve anladık ki) bu (vahiy) hakikate ve dosdoğru yola götürmektedir". 46:31 "Ey halkımız! Allah'ın çağrısına uyun ve O'na iman edin: O, (geçmişte işlediğiniz bütün) günahlarınızı affedecek ve (öteki dünyada) sizi acıklı azaptan koruyacaktır. 46:32 Ama Allah'ın çağrısına uymayan, (O'ndan) yeryüzünde asla kurtulamaz, ve (öteki dünyada) O'na karşı hiçbir koruyucu bulamaz: böyleleri, sapıklık içinde kaybolup gitmişlerdir." 46:33 ÖYLEYSE onlar, (öteki dünyayı inkar edenler,) gökleri ve yeri yaratmış olan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah'ın (aynı zamanda) ölüye yeniden hayat verme gücüne sahip olduğunu da anlamazlar mı? Evet O, kesinlikle dilediği her şeyi yapma gücüne Sahip'tir! 46:34 Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanlar, ateşin karşısına getirilecekleri ve "Bu, gerçek değil mi?" diye sorulacağı Gün "Rabbimize andolsun ki öyle!" diye cevaplayacaklar. (Bunun üzerine) Allah, "Öyleyse, hakikati inkar etmenizin karşılığı olan bu azabı tadın!" diyecektir. 46:35 ÖYLEYSE (ey inananlar,) kalpleri azim ve kararlılıkla doldurulmuş olan bütün Peygamberler gibi sıkıntılara karşı sabırlı olun ve onlara sabırla katlanın. Ve (hakikati inkar edip duran) bu kişilerin hemen azaba çarptırılmalarını istemeyin: kendilerine vaad edilen şeyin (gerçekleştiğini) gördükleri o Gün, (yeryüzünde) kaldıkları süre, onlara (dünyevî ölçülerle) ancak bir günün bir saati kadar (kısa görünecek.) Mesaj(ımız işte budur.) Öyleyse hiç sapkın bir halktan başkası yok edilir mi? 47:1 HAKİKATİ inkara şartlanmış olan ve (başkalarını) Allah yolundan alıkoymaya kalkışanlar; Allah, işte onların bütün (güzel ve iyi) işlerini değersiz kılacaktır: 47:2 İman edip doğru ve yararlı işler yapan ve Rableri tarafından Muhammed'e indirilen hakikate inanmış olanlar ise (Allah'ın rahmetine erişeceklerdir:) Allah onların (geçmişte işledikleri) kötü fiillerini silecek ve kalplerini sükûna kavuşturacaktır. 47:3 Bu böyledir, çünkü hakikati inkara şartlanmış olanlar, sahte ve yalanın arkasından gittikleri halde iman edenler (yalnızca) Rablerinden (gelen) hakikate uyarlar. Allah, onların gerçek durumu ile ilgili örnek olayları insanlara bu şekilde anlatmaktadır. 47:4 İMDİ, (savaşta) hakikati inkara şartlanmış olanlar ile karşılaştığınız zaman onları alt edinceye kadar boyunlarını vurun ve sonra iplerini sıklaştırın; ama sonra ya bir lütuf olarak yahut fidye karşılığı (onları serbest bırakın) ki savaşın izleri tamamiyle silinebilsin: (yapmanız gereken) budur. Ve (bilin ki) Allah dilemiş olsaydı onları (bizzat kendisi) cezalandırabilirdi; ama (O, mücadele etmenizi istiyor ki) sizi birbiriniz aracılığıyla sınasın. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını zayi etmeyecektir: 47:5 Onlara (öteki dünyada da) rehberlik yapacak ve kalplerini sükûna kavuşturacaktır, 47:6 ve onları kendilerine vaad ettiği cennete koyacaktır. 47:7 Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer Allah(ın dâvâsın)a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve adımlarınızı sağlamlaştırır; 47:8 hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince, onları kötü bir akibet beklemektedir; çünkü (Allah), onların bütün (iyi) işlerini değersiz kılacaktır: 47:9 bu, onların Allah'ın indirdiğine nefret duymaları (yüzü)nden olacaktır; bu sebeple, Allah, onların bütün yapıp-ettiklerini değersiz hale getirecektir! 47:10 Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan (bilinçli günahkar)ların sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Allah onları kökten yok etti: hakikati inkar edenlerin tümünü buna benzer (bir akibet) beklemektedir. 47:11 Böyle (olacaktır,) çünkü Allah iman edenlerin koruyucusudur, hakikati inkar edenlerin ise bir koruyucusu yoktur. 47:12 Gerçek şu ki, Allah, iman edip yararlı ve doğru işler yapanları içinden ırmakların geçtiği bahçelere koyacaktır; hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, (bu dünyadaki) hayatlarından zevk alıp hayvanlar gibi yiyip içseler de (öteki dünyada) yerleri ateş olacaktır. 47:13 (Ey Muhammed,) Seni (yurdundan) kovan bu toplumdan daha güçlü nice toplumları yok ettik de onlara bir yardım eden çıkmadı! 47:14 RABBİNDEN (aldığı) açık bir kanıta göre davranan kimse, yaptığı kötülükleri (her zaman) kendisine güzel görünen ve yalnızca kendi keyfine göre hareket eden kimse ile bir olur mu? 47:15 Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlara vaad edilmiş olan cennet örneği -(bir cennet ki) içinde zamanın bozamadığı sudan ırmaklar, tadı hiç değişmeyen sütten ırmaklar, içene lezzet veren şaraptan ırmaklar ve saf süzme baldan ırmaklar var ve içinde (yaptıkları güzel işlerin) bütün meyvelerini ve Rablerinin mağfiretini tadabilme (imkanı) var: işte bu (cennet), ateşi mesken edinenlerin ve bağırsaklarını parçalaması için yakıcı ümitsizlik sularını içmeye mahkum edilenlerin (hak ettikleri karşılık) ile bir olur mu? 47:16 Şimdi bu çaresiz günahkar)lar arasında seni (ey Muhammed) dinliy(or görün)enler var, ama yanından ayrıldıktan sonra (senin mesajını) anlamış olanlara (küçümseyici bir edayla) "O şimdi ne anlattı bakalım?" diye sorarlar. Böyleleri, kalpleri Allah tarafından mühürlenmiş olanlardır, çünkü onlar (her zaman) sadece kendi tutku ve ihtiraslarına uymuşlardır. 47:17 Doğru yola ulaş(mak istey)enlere gelince, Allah, onların (kendi) rehberliği(ne uyma arzu ve yetenekleri)ni çoğaltır ve Allah'a karşı sorumluluk bilinçlerinin derinleşmesini sağlar. 47:18 Öyleyse onlar, (kalpleri mühürlenmiş olanlar,) Son Saati mi bekliyorlar, onun ansızın gelmesini mi? Şüphesiz o(nun geleceği) şimdiden haber verilmiştir! O bir kez başlarına geldikten sonra, (geçmiş günahlarını) hatırlamalarının onlara ne faydası olacak? 47:19 O halde, (ey insanoğlu,) bil ki Allah'tan başka ilah yoktur, ve (hâlâ vakit varken) kendi günahlarının ve öteki bütün mümin erkek ve kadınların (günahlarının) bağışlanmasını dile: çünkü Allah bütün geliş-gidişlerinizi ve (dinlenmek için) bütün kalışlarınızı bilir. 47:20 İMANA ermiş olanlar: "(Bize mücadele izni veren) bir vahiy indirilmeli değil miydi?" derler. Ama, şimdi savaştan bahseden açık ve kesin hükümlü bir vahiy indirildiğinde kalpleri hastalıklı olanların, sana (ey Muhammed,) ölüm korkusundan bayılmaktaymış gibi baktıklarını görürsün! Ve fakat onlar için en iyisi, 47:21 (Allah'ın çağrısına) uymak ve (O'nun) rızasını kazanabilecek bir söz (söylemek)tir: konu (O'nun indirdiği vahiy tarafından) çözümlendiği için Allah'a karşı sadık olmak onların kendi iyiliği içindir. 47:22 (Onlara sor:) "Siz, (Allah'ın buyruğundan) uzaklaştıktan sonra, (kendi eski yollarınıza dönmeyi tercih ederek) yeryüzünde bozgunculuk yapar ve (bir kez daha) akrabalık bağlarınızı koparır mıydınız?" 47:23 Böyleleri, Allah'ın gözden çıkardığı, (hakikatin sesine karşı) sağırlaştırdığı ve (ışığa karşı) gözlerini körleştirdiği kimselerdir! 47:24 Öyleyse, onlar bu Kuran üzerinde hiç düşünmezler mi? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var? 47:25 GERÇEK ŞU Kİ, kendilerine doğru yol apaçık gösterildikten sonra sırtlarını (bu mesaja) dönenler (böyle yaparlar, çünkü) Şeytan onların hayallerini süsleyip bezemiş ve onları sahte ve düzmece ümitlerle doldurmuştur: 47:26 (evet, sırtlarını ona dönerler,) çünkü onlar, Allah'ın vahyettiği her şeyden nefret edenlere, "Bazı konularda sizin görüşlerinizle uyuşuyoruz" derler. Ama Allah onların gizledikleri düşüncelerini bilir: 47:27 Peki, melekler onları öldükten sonra bir araya toplayıp yüzlerine ve sırtlarına vururken ne olacak halleri? 47:28 Böyle olacaktır, çünkü onlar Allah'ın kınadığı şeylere uydular ve O'nun hoşnutluk(la karşılayacağı her şey)den nefret ettiler: böylece Allah, onların bütün (güzel) fiillerini değersiz kılmıştır. 47:29 Yoksa, kalplerinde hastalık olanlar zannederler mi ki Allah onların ahlakî zaaflarını açığa çıkarmayacak? 47:30 Eğer dileseydik onları sana açıkça gösterirdik ki görünür/dış işaretlerine bakıp onları kesin olarak teşhis edebilesin: ama (öyle olsa bile,) sen onları seslerinin tonundan mutlaka tanırsın. Ve Allah yaptığınız her şeyi bilir (ey insanlar:) 47:31 ve hepinizi mutlaka sınayacağız ki (Bizim yolumuzda) üstün gayret gösterenleri ve sıkıntılara göğüs gerenleri (diğerlerinden) ayırabilelim: çünkü biz, bütün iddialarınızı(n doğruluğunu) deneyeceğiz. 47:32 Gerçek şu ki, hakikati inkara şartlanmış olan ve (başkalarını) Allah yolundan alıkoyanlar ve doğru yol rehberliği kendilerine tevdî edildikten sonra (bu şekilde) kendilerini (Allah'ın) Elçisi'nden koparanlar hiçbir şekilde Allah'a bir zarar veremezler; ama Allah, bunların bütün fiillerini değersiz kılacak, boşa çıkaracaktır. 47:33 Siz ey imana erenler! Allah'a ve Elçi'ye itaat edin, ve (iyi/güzel) fiillerinizi heder etmeyin! 47:34 Hakikati inkara şartlanmış olan ve (başkalarını) Allah yolundan alıkoyan ve sonra hakikat inkarcıları olarak ölenlere gelince; Allah onlara mağfiretini bağışlamayacaktır! 47:35 BÖYLECE, (adil bir dâvâ uğrunda mücadele ettiğinizde,) korkup gevşemeyin ve barış için yalvarıp yakarmayın: Allah sizinle beraber olduğuna göre (sonunda) mutlaka siz üstün geleceksiniz ve O, sizin (iyi ve güzel) fiillerinizi zayi etmeyecektir. 47:36 Bu dünya hayatı, bir oyundan ve geçici bir eğlenceden ibarettir: ama eğer (Allah'a) inanır ve O'na karşı sorumluluk bilinci duyarsanız size (hak ettiğiniz) her türlü ödülü bağışlayacaktır. Dikkat edin! O sizden sahip olduğunuz bütün varlıkları (kendi dâvâsı uğrunda feda etmenizi) istemez: 47:37 (çünkü,) O her şeyinizi isteseydi ve sizi zorlasaydı (onlara) cimrice sarılırdınız ve böylece sizin ahlakî zaaflarınızı ortaya çıkarmış olurdu. 47:38 Bakın, (ey müminler,) sizler Allah yolunda sınırsızca harcama yapmaya çağrılıyorsunuz: ama sizin aranızda (bile) cimrice davrananlar var! Ve kim (Allah yolunda) cimrice davranırsa, sadece kendisine karşı cimrilik yapmış olur: Çünkü Allah kendi-kendine yeterlidir, halbuki siz (O'na) muhtaçsınız; ve şayet (O'ndan) yüz çevirirseniz, başka toplumları sizin yerinize geçirir ve onlar sizin gibi yapmazlar! 48:1 GERÇEK ŞU Kİ (ey Muhammed,) Biz senin için apaçık bir zaferin önünü açtık, 48:2 böylece Allah, senin hem geçmişte hem de gelecekteki bütün hatalarına karşı bağışlayıcılığını gösterecek; ve (böylece) bütün nimetlerini sana verecek ve seni dosdoğru bir yola sevk edecektir; 48:3 ve Allah sana güçlü yardım elini uzatacaktır. 48:4 Müminlerin kalplerine sükûnet bağışlayan O'dur, ki göklerin ve yerin bütün güçlerinin Allah'a ait bulunduğunu ve Allah'ın her şeyi bilen ve gerçek hikmet Sahibi olduğunu görerek, imanlarını daha da sağlamlaştırabilsinler; 48:5 ve Allah, mümin erkek ve kadınları, mesken olarak, içinden ırmakların geçtiği bahçelere kabul etsin ve (geçmişte işledikleri kötü) fiilleri silsin: bu, Allah katında gerçekten büyük bir kurtuluştur. 48:6 Ve (Allah) ikiyüzlü erkek ve kadınları ve Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıran erkek ve kadınları (öteki dünyada) azaba uğrat(mayı dile)miştir: bunların tümü Allah hakkında kötü, uygunsuz düşünceler taşırlar. Kötülük onları her taraftan kuşatır ve Allah'ın gazabına uğrarlar: O, (rahmetinden) onları dışlamış ve onlar için cehennemi hazırlamıştır: ne kötü bir varış yeridir orası! 48:7 Göklerin ve yerin bütün güçleri Allah'a aittir: ve Allah kudret Sahibidir, hikmet Sahibidir! 48:8 GERÇEK ŞU Kİ (ey Muhammed,) Biz seni (hakikatin) bir şahidi, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik 48:9 ki siz (ey insanlar,) Allah'a ve Elçisi'ne inanasınız, O'nun izzetini takdir edesiniz, O'na saygı gösteresiniz ve sabahtan akşama O'nun şanını yüceltesiniz. 48:10 Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah'a bağlılıklarını göstermiş olurlar: Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. O halde, kim ahdini bozarsa yalnızca kendi aleyhine bozmuş olur: ve kim Allah'a karşı taahhüdüne uyarsa (Allah) ona büyük bir ödül ihsan edecektir. 48:11 Geride kalan bedevîler sana: "Mallarımız ve ailelerimiz(e bakma mecburiyeti) bizi (gelmekten) alıkoydu: öyleyse (ey Muhammed,) Allah'tan bizim için mağfiret dile!" diyecekler. (Böylece) onlar kalplerinde olmayan bir şeyi dile getiriyorlar. De ki: "Allah size bir zarar vermek veya yarar sağlamak isterse, kim Allah'ın istediği bir şeyi geri çevirebilir? Hayır, (kimse çeviremez,) ama Allah yaptıklarınızdan tamamiyle haberdardır! 48:12 Siz zannettiniz ki Elçi ve müminler bir daha ailelerine ve akrabalarına dönemeyecekler: ve bu, kalplerinize güzel göründü. Siz (bu tür) haince düşüncelere kapıldınız, çünkü her zaman güzelliklerden yoksun bir topluluk oldunuz!" 48:13 Allah'a ve Elçisi'ne inanmayanlara gelince, Biz bu tür bütün hakikat inkarcıları için yakıcı bir ateş hazırlamışızdır! 48:14 Göklerin ve yerin hakimiyeti Allah'ındır: O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaba uğratır; ve O, gerçekten çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır. 48:15 Siz (ey müminler,) ganimet vaad eden bir savaşa katılmak için yola çıktığınız zaman (daha önce) geride kalmış olanlar: "Bırakın sizinle gelelim!" diyecekler; Allah'ın Sözünü değiştirmek iste(diklerini böylece gösterecek)ler. De ki: "Bizimle hiçbir zaman gelemeyeceksiniz: Allah daha önce (ganimetleri kimin kazanacağını) bildirmiştir". Bunun üzerine onlar: "Hayır, aslında bizi(m ganimetten alacağımız payı) kıskanıyorsunuz!" diye (kendilerinden emin bir şekilde) cevap verecekler. Hayır, (tersine) onlar hakikati çok az kavrayabilirler! 48:16 Arkada kalan bu bedevîlere de ki: "Yakında çok güçlü bir topluma karşı (savaşmaya) çağrılacaksınız: onlarla (siz ölünceye), yahut onlar teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Ve sonra, (bu çağrıya) uyarsanız Allah size güzel bir mükafat ihsan edecek: ama şimdi olduğu gibi (yine) vazgeçerseniz sizi şiddetli bir cezaya çarptıracaktır". 48:17 Körün, topalın ve hastanın (Allah yolunda savaşmaktan uzak kalmalarından dolayı) bir sorumlulukları yoktur; ama her kim (fiilen veya kalben) Allah'ın ve Elçisi(nin çağrısı)na uyarsa Allah onu içinden ırmakların geçtiği cennetlere sokacaktır; kim de yüz çevirirse onu büyük bir azaba çarptıracaktır. 48:18 (EY MUHAMMED,) o ağacın altında sana bağlılıklarını bildiren müminlerden Allah razı olmuştu, çünkü onların kalplerinden geçeni biliyordu; böylece Allah, onlara bir iç huzuru bağışladı ve yakında gerçekleşecek bir zafer(in müjdesi) ile onları ödüllendirdi 48:19 ve elde edecekleri birçok savaş ganimeti (ile): çünkü Allah gerçekten kudret ve hikmet Sahibidir. 48:20 (Ey müminler!) Allah size daha birçok savaş ganimeti vaad etti: O, bu (dünyevî kazanç)ları önceden size ihsan etmiş ve (düşman) toplumun ellerini üzerinizden çektirmiştir ki (sizden sonra gelenlere) bu (iç huzurunuz) bir örnek olsun ve Allah hepinizi dosdoğru yola iletsin. 48:21 Hâlâ kavrayışınız dışında bulunan (ama) Allah'ın şimdiden (sizin için) hazırladığı daha başka (kazançlar da) var: çünkü Allah dilediğini yapma gücüne sahiptir. 48:22 Ve (şimdi,) eğer hakikati inkara şartlanmış olanlar, size karşı savaşa girerlerse muhakkak arkalarını döner(ek kaçar)lar ve ne kendilerini koruyacak ne de yardım edecek kimse bulamazlar: 48:23 Allah'ın yöntemi öteden beri hep böyledir ve siz Allah'ın yönteminde hiçbir değişme bulamazsınız! 48:24 Sizi onlara muzaffer kıldıktan sonra Mekke vadisinde onların ellerini sizin üzerinizden, sizin ellerinizi de onların üzerinden çeken O'dur; ve Allah yapmış olduğunuz her şeyi görmektedir. 48:25 (Düşmanlarınızı sizin elinizden almam, onların hatırı için değildir: çünkü) onlar, hakikati inkara şartlanmış olan, sizi Mescid-i Harâm'dan alıkoyan ve kurbanlarınızın yerine ulaşmasına engel olanlardır. İstemeden çiğneyip geçebileceğiniz ve bilmeden, kendileri yüzünden büyük bir hata işleyebileceğiniz (Mekke'deki) mümin erkekler ve kadınlar olmasaydı (evet, eğer bunlar olmasaydı şehre savaşarak girmenize izin verilirdi: ama savaşmanız yasaklandı) ki Allah (zamanı geldiğinde) dilediğine rahmetini ihsan edebilsin. Eğer onlar, (Bizim rahmetimizi hak edenler ile gazabımıza uğrayanlar, sizin tarafınızdan) ayırd edilebilselerdi içlerinden hakikati inkar edenleri (sizin elinizle) acıklı bir azaba çarptırırdık. 48:26 Hakikati inkara şartlanmış olanlar kalplerinde küstahça bir büyüklük duygusu -cahiliyye ürünü bir duygu- taşırken Allah (da) Elçisi'ne ve müminlere iç huzuru (nimetini) ihsan etmiş ve onlara Allah'a karşı sorumluluk duygusu aşılamıştır: çünkü onlar bu (ilahî armağana) en çok layık olanlardı ve onu pekala hak etmişlerdi. Ve Allah her şeyi tam bilendir. 48:27 Allah, Elçisi'nin sadık rüyasını gerçekleştirmiştir: Allah dilerse, Mescid-i Harâm'a güven içinde, başlarınız traşlı yahut saçlarınız kısa kesilmiş olarak ve hiçbir korkuya kapılmadan mutlaka girersiniz: çünkü O, sizin bilmediğinizi (her zaman) bilmektedir ve (sizin için,) bunun yanısıra, yakında gerçekleşecek bir zafer takdir etmiştir. 48:28 O, Elçisini rehberliği ve hak dini (yayma görevi) ile göndermişti ki, bu (dini) öteki bütün (bâtıl) dinlere üstün kılsın; ve hiç kimse Allah kadar (hakikate) şahitlik yapamaz. 48:29 MUHAMMED Allah'ın Elçisi'dir; ve (sadakatle) o'nun yanında olanlar, bütün hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, (ama) birbirlerine karşı merhamet doludurlar. Onların (namazda) eğilerek (ve) yere kapanarak Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün: onların işaretleri, yüzlerindeki secde izleridir. Şu, onların hem Tevrat'taki ve hem de İncil'deki temsîlleridir: (onlar) filiz veren bir tohum gibi(dirler), sonra Allah o (filizi) güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve (sonunda) kökü üzerinde dimdik dursun ve üreticileri sevindirsin... (Allah böylece müminleri sağlam ve dayanıklı/dirençli kılar) ki onlar aracılığıyla hakikat inkarcılarını şaşırtsın. (Ama) onlardan inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükafat vaad etmiştir. 49:1 SİZ EY imana ermiş olanlar! Allah'ın ve Elçisi'nin (emrettiği şeyin) önüne kendinizi koymayın, Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Çünkü Allah, kuşkusuz her şeyi işiten, her şeyi bilendir! 49:2 Siz ey imana ermiş olanlar! Sesinizi Peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi o'nunla konuşmayın, yoksa bütün (güzel ve iyi) işleriniz, siz farkında olmadan boşa gitmiş olur. 49:3 Bakın, Allah'ın Elçisi'nin huzurunda seslerini kısanlar var ya, işte onlar kalpleri, kendisine karşı sorumluluk bilinci ile (doldurularak) Allah tarafından sınananlardır; onlar için bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır. 49:4 Gerçek şu ki (ey Peygamber,) seni evinin dışından çağıranlar var ya, işte onların çoğu akıllarını kullanmazlar: 49:5 çünkü, sen (kendi isteğinle) onların yanına gelinceye kadar sabred(ip bekle)selerdi, kendi lehlerine olurdu. Ama Allah yine de çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır. 49:6 SİZ EY imana ermiş olanlar! Yoldan çıkmışın biri size (yalan) bir haber getirirse, muhakemenizi kullanın; yoksa istemeden insanları incitir ve sonra yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız. 49:7 Ve bilin ki, Allah'ın Elçisi aranızdadır: O, her işinizde ve her zaman sizin temayülünüze uysaydı, (toplum olarak) bundan zarar görürdünüz. Ama, görüldüğü gibi, Allah imanı(nızı) size sevdirdi, onu kalplerinizde güzelleştirdi ve hakikati inkar etmeyi, günah işlemeyi ve (güzel olan şeylere) karşı çıkmayı size çirkin gösterdi. İşte bunlar, doğru yönü izleyenlerdir 49:8 Allah'ın nimeti ve lütfu sayesinde; ve Allah her şeyi bilendir, hikmet Sahibidir. 49:9 O halde, müminler içinden iki grup çatışırsa onlar arasında barışı sağlayın; ama sonra, iki (grup)tan biri diğerine haksız şekilde davranırsa, (davranışı)nı Allah'ın buyruğuna uygun hale getirinceye kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin; (yaptıklarından) vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını bulun ve (onlara) eşit davranın: çünkü Allah, eşit davrananları sever! 49:10 Bütün müminler kardeştir. O halde, (her ne zaman araları açılırsa) iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O'nun rahmetine nail olasınız. 49:11 SİZ EY imana ermiş olanlar! Hiçbir insan (başka) insanları alaya alıp küçümsemesin: belki o (alay edip küçümsedik)leri kendilerinden daha hayırlı olabilirler; ve hiçbir kadın (başka) kadınları (küçümseyip alaya almasın): onlar kendilerinden daha hayırlı olabilirler. Ve hiçbiriniz başka birini karalamasın, birbirinizi (yaralayıcı, incitici) lakaplar ile aşağılamayın: (kişi) iman ettikten sonra ona hiçbir şekilde günah isnad etmeyin; ve (bu suçu işleyen, ama sonra) pişmanlık duymayanlar -işte gerçek zalimler onlardır! 49:12 Siz ey imana ermiş olanlar! (Birbiriniz hakkında) yersiz zanda bulunmaktan kaçının; çünkü (bu şekildeki) zannın bir kısmı (da) günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın. Aranızdan, hiç ölmüş kardeşinin etini yemek isteyen kimse çıkar mı? Hayır, siz ondan iğrenirsiniz! Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır! 49:13 Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık, ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır. 49:14 BEDEVÎLER, "Biz imana erdik" derler. De ki (onlara, ey Muhammed): "Siz (daha) imana ermediniz: 'Biz (zahiren) teslim olduk demeniz daha doğrudur; çünkü (gerçek) inanç henüz kalplerinize girmiş değil". Ama Allah'a ve Elçisi'ne (gerçekten) kulak verirseniz O, hiçbir işinizin boşa gitmesine izin vermez: çünkü şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır. 49:15 (Şunu bil ki, gerçek) müminler, yalnızca, Allah'a ve Elçisi'ne iman edenler ve (bu konuda) bütün şüphelerden uzak duranlardır; ve Allah yolunda bütün malları ve canları ile cihad edenlerdir: işte onlardır sözlerinde duranlar! 49:16 De ki: "Siz, Allah'a dininizi(n mahiyetini) mi öğret(mek ist)iyorsunuz? Allah göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah her şeyin eksiksiz bilgisine sahiptir!" 49:17 Birçok insan, (sana) teslim olmak suretiyle (ey Muhammed), sana bir lütufta bulunduklarını zannederler. De ki: "Teslimiyetinizi bana bir lütuf olarak görmeyin: hayır, tersine size iman yolunu göstermek suretiyle Allah size lütufta bulunmuştur; eğer sözünüzde samimi iseniz!" 49:18 Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin bütün sırlarını bilir ve bütün yaptıklarınızı görür. 50:1 Kâf. DÜŞÜN bu yüce ve özlü Kuran'ı! 50:2 Onlar içlerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar; ve bu hakikat inkarcıları: "Ne tuhaf bir şey bu!" diyorlar, 50:3 "Neden (ve nasıl olur da) biz öldükten ve toz-toprak haline geldikten sonra (yeniden diriliriz)? Bu, gerçekleşmesi mümkün ve muhtemel olmayan bir dönüştür!" 50:4 Biz toprağın onların bedenlerini nasıl çürütüp yok ettiğini iyi biliriz, çünkü katımızda şaşmaz bir sicil vardır. 50:5 Buna rağmen onlar, (yeniden dirilmeyi inkar edenler,) ne zaman kendilerine tebliğ edildiyse hakikati yalanladılar; ve şimdi bir şaşkınlık içindeler. 50:6 Onlar tepelerindeki gökyüzüne hiç bakmıyorlar mı: onu nasıl inşa ettik, güzelleştirdik ve nasıl bütün kusurlardan, eksikliklerden arındırdık? 50:7 Ve yeryüzü ki; Biz onu genişletip yaydık, üzerine sağlam dağlar yerleştirdik ve üstünde her cins güzel bitki yeşerttik, 50:8 isteyerek Allah'a yönelen her insana bir basiret ve uyarı vesilesi olarak. 50:9 Biz gökten bereketli bir su indiririz ve onunla bahçelerin yeşerip büyümesini sağlarız, ve ekin tarlalarının, 50:10 ve salkım salkım meyveleriyle uzun hurma ağaçlarının, 50:11 insanlara tahsis edilmiş rızk olarak; ve bun(lar)la ölü toprağa hayat veririz; işte (insanın) ölümden (sonra) yeniden vücuda gelmesi de böyle (olacak)tır. 50:12 Bu (şimdi yeniden dirilmeyi inkar ede)nlerden önce Nûh'un kavmi de bu hakikati yalanladı ve Ress ve Semûd halkı da, 50:13 'Âd, Firavun ve Lût'un kardeşleri, 50:14 ve (Medyen'in) yemyeşil vadilerinin sakinleri ve Tubbe' halkı: onların hepsi elçileri yalanladılar; ve bunun üzerine (onları) uyardığım şey başlarına geldi. 50:15 O halde, Biz(im) yoktan var etme ile yorgun düş(tüğümüz nasıl düşün)ülebilir? Hayır, ama bazı insanlar yeni bir yaratma(nın mümkün olduğun)dan (hâlâ) şüphe duymaktalar! 50:16 GERÇEK ŞU Kİ, insanı yaratan Biziz ve onun iç-benliğinin ona ne fısıldadığını Biz biliriz: çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız. 50:17 (Ve böylece,) ne zaman (tabiatında mevcut) iki eğilim, sağdan soldan çatışarak karşı karşıya gelseler, 50:18 insanın söylediği her şeyde yanıbaşında mutlaka bir gözetleyici bulunur. 50:19 Ve (sonra,) ölüm kâbusu, kendisiyle beraber (asıl) gerçeği de ortaya koyacaktır -işte bu, (ey insan,) senin her zaman kaçtığın şeydir!- 50:20 ve (yeniden diriliş) sûru, (sonunda) üflenecektir: işte o, bir uyarının gerçek olacağı Gün'dür. 50:21 Her insan, (kendi geçmiş) iç dürtüleri ve vicdanı ile ortaya çıkacak, 50:22 (ve ona,) "Sen," (denilecek,) "bu (Hesap Günü)nü umursamıyordun, ama şimdi Biz senin (gözündeki) perdeni kaldırdık, bakışın bugün artık daha keskindir!" 50:23 Ve onun (kişiliğinin) bir parçası: "Her zaman benimle olan işte budur!" diyecek. 50:24 (Bunun üzerine Allah:) "Atın, atın cehenneme bütün (bu tür) inatçı hakikat düşmanlarını!" diye emredecek, 50:25 "Bu (her) hayra engel olanları, günahkar saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları, 50:26 Allah'ın yanısıra başka ilahlar edinenleri: o halde atın bunları şiddetli azabın içine!" 50:27 İnsanın öteki kişiliği: "Yâ Rabbi!" diyecek, "Onun aklını, bilincini kötülüğe bulaştıran ben değilim; (hayır,) ama o (kendi yüzünden) sapıklığa düştü!" 50:28 (Ve) Allah: "Benim önümde çekişmeyin (ey günahkarlar!)" diyecek, "Çünkü Ben sizi (bu Hesap Günü'ne karşı) uyarmıştım, 50:29 Benim verdiğim hüküm değişmeyecek; ve Ben kullarıma asla zulmetmem!" 50:30 O Gün, cehenneme: "Doldun mu?" diye soracağız; o, "(Hayır)" diyecek, "başka yok mu (bana göndereceğin)?" 50:31 (O Gün) cennet, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanların görüş sahasına getirilecek ve hiç uzaklaştırılmayacaktır; (ve onlara;) 50:32 "Size vaad edilen (yer) budur!" (denilecek,) -"Allah'a yönelen ve O'nu her zaman aklında tutanlara (vaad edilen)- 50:33 insan kavrayışının dışında olduğu halde Rahman'ın ürpertisini duyan ve pişmanlık dolu bir kalp ile (O'na) gelmiş olan (herkese). 50:34 Bu (cennete) huzur içinde girin; bu, ebedî hayatın başladığı Gündür!" 50:35 Onlar orada arzu ettikleri her şeye sahip olacaklar, ama (bilsinler ki) katımızda daha fazlası da var. 50:36 BU(GÜN hakikati inkar ede)nlerden önce -onlardan çok daha güçlü olan- kaç nesli yok ettik: ama (her ne zaman azabımız başlarına geldiyse) yeryüzünde gezginler gibi dolaşıp sığınacak bir yer aradılar. 50:37 Bunda şüphesiz kalpleri açık olanlar, (yani) uyanık bir zihinle kulak verenler için bir uyarı vardır; 50:38 ve Bizim gökleri ve yeri ve aralarındaki her şeyi altı devrede yarattığ(ımızı) ve bizi hiçbir yorgunluğun etkilemedi(ğini bilenler için). 50:39 O HALDE (ey müminler,) onların söyleyebilecekleri her şeye karşı sabırlı olun ve güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinizin sınırsız ihtişamını yüceltin ve hamd edin; 50:40 geceleri ve her namazın sonunda O'nun şanını yüceltin. 50:41 Ve (ölüm) çağrısında bulunan Allah'ın (sizi) yakından çağıracağı o Güne (daima) kulak verin; 50:42 (ve kendi kendinize düşünün) bütün (insanoğlunun) nihaî çağrıyı gerçekten duyacağı Gün(ü), (ölümden) hayata dönecekleri Günü. 50:43 Gerçek şu ki, hayat veren ve ölümü getiren Biziz; her yol, Bizim katımızda menziline varır, 50:44 onlar (Allah'ın hükmüne doğru hızla) koşarken yeryüzünün çepeçevre yarılıp parçalanacağı Gün: bu toplanma, Bizim için kolay olacaktır. 50:45 Biz onların, (o yeniden dirilmeyi inkar edenlerin) ne söylediklerini iyi biliyoruz; ve sen onları hiçbir şekilde (inanmaya) zorlayamazsın. Ama sen yine de Benim uyarımdan korkabileceklere bu Kuran aracılığıyla hatırlatmada bulun. 51:1 DÜŞÜN rüzgarları, tozları sağa sola savuran, 51:2 ve (koyu bulutların) yükünü taşıyan, 51:3 yumuşak bir şekilde akıp giden, 51:4 ve (hayatın nimetlerini) (Allah'ın) buyruğu altında paylaştıran! 51:5 Gerçek şu ki, size vaad edilmiş olan kesinlikle doğrudur, 51:6 ve yargılama (Günü) mutlaka gelecektir! 51:7 DÜŞÜN yıldız kümeleri ile dolu gök kubbeyi! 51:8 Siz (ey insanlar,) neye inanılacağı konusunda derin bir ayrılık içindesiniz: 51:9 bu konuda (gerçeğe) aykırı görüşleri savunan, (yalnızca) kendini aldatır! 51:10 Onlar yalnızca kendilerini yok ederler, o anlayamadıkları şeyler hakkında zanda bulunanlar, 51:11 aptallıklarıyla cehalete gömülenler; 51:12 (müstehzî bir şekilde,) "Ne zaman gelecekmiş Hesap Günü?" diye soranlar. 51:13 (O Gün,) onlar ateşle denenecekler, 51:14 (ve o Gün,) "Bu sınanmayı yaşayın!" (denilecek,) "O kadar ısrarla istediğiniz şey budur işte!" 51:15 (Ama,) Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, kendilerini bahçeler ve pınarlar arasında bulacaklar, 51:16 Rablerinin bağışlayacağı her şeyden istedikleri gibi yararlanarak; (çünkü) onlar geçmişte iyi şeyler yapan (insan)lardı: 51:17 gecenin çok az bir kısmında uyurlardı, 51:18 bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelerek yalvarırlardı; 51:19 ve sahip oldukları her şeyden, (yardım) isteyenlere ve sıkıntı içinde bulunanlara bir pay (ayırırlardı). 51:20 YERYÜZÜNDE içlerinde hiçbir şüphe duymadan inananlar(ın görebileceği, Allah'ın varlığının) işaretleri vardır, 51:21 tıpkı kendi kişiliğiniz üzerinde de (O'nun işaretleri bulunduğu) gibi: (bunları) görmüyor musunuz? 51:22 (Yeryüzündeki) azığınızın ve (ölümden sonraki hayatınız için) vaad edilen her şeyin (kaynağı) göktedir: 51:23 yerin ve göğün Rabbine andolsun ki bu (ölümden sonraki hayat) gerçektir; konuşma (yeteneği)ne sahip olmanız kadar gerçek! 51:24 İBRAHİM'İN seçkin konukları ile ilgili kıssayı hiç duydun mu? 51:25 O (semavî elçi)ler İbrahim'e gelip ona selâm verdiklerinde, "(Size de) selâm olsun!" demişti; (ve kendi kendine,) "Bunlar, yabancı kimseler!" (diye düşünmüştü.) 51:26 Sonra sessizce evine dönerek semiz bir (kızartılmış) buzağı getirmiş, 51:27 ve "Yemez misiniz?" diye önlerine koymuştu. 51:28 (İbrahim, misafirlerin yemediklerini görünce,) onlardan endişeye kapıldı; (ama) onlar: "Korkma!" dediler ve derin bilgi ile donatılan bir erkek çocuk (sahibi olacağı) müjdesini verdiler. 51:29 Bunun üzerine karısı çığlık atarak (misafirlerin) yanına geldi ve (şaşkınlık içinde) yüzüne vurarak feryad etti: "(Benim gibi) kısır bir kocakarıdan mı!" 51:30 Onlar: "Rabbin böyle buyurdu; ve şüphesiz yalnız O'dur hikmet sahibi olan, her şeyi bilen!" dediler. 51:31 (İbrahim,) "Peki" dedi, "(başka) ne görüyorsunuz, ey (semavî) elçiler?" 51:32 Onlar, "Bak" dediler, "biz günaha batmış bir topluma gönderildik, 51:33 ki onlara taş gibi sert ceza darbeleri vuralım, 51:34 bu şekilde kendi kişiliklerini harcamış olanlar(a ceza) için Rabbinin katında belirlenmiş olan (darbeler)". 51:35 Ve zaman içinde orada bulunan (bazı) müminleri (Lût'un şehrinden) çıkardık: 51:36 çünkü bir (tek) hane dışında orada Bize teslim olan hiç kimse görmedik. 51:37 Ve böylece (bütün zalimleri bekleyen) şiddetli azaptan korkanlar için orada bir işaret, bir mesaj bıraktık. 51:38 MUSA (ile Firavun kıssasın)da da (aynı mesajı verdik: çünkü) Biz o'nu Firavun'a açık bir otorite ile göndermiştik, 51:39 o zaman (Firavun) kudretinden (dolayı böbürlenerek) karşı koymuştu ve "(Bu Musa) bir büyücü veya bir delidir!" demişti; 51:40 ve Biz onu ve adamlarını yakalayıp hepsini denize atmıştık: (bütün bu olup bitenler için) suçlanması gereken, (Firavun'dan başkası değildi,) yalnız o idi (tek suçlu). 51:41 Ve; canlıları yok eden kasırgayı üzerlerine saldığımız 'Âd (kavminin başına gelenlerde) de (aynı mesajı bulursunuz), 51:42 (bu kasırga) geçtiği yerde hiçbir şey bırakmadı, ve (her şeyi) çürümüş kemiklere benzetti. 51:43 Semûd (kavminin kıssasın)da da (aynı mesaj vardır), ki Biz onlara: "Kısa bir süre sefanızı sürün bakalım!" demiştik, 51:44 (çünkü) Rablerinin buyruğuna baş kaldırmışlardı; bunun üzerine, (ümitsizce) bakınıp dururlarken bir ceza şimşeği onları yakalamıştı: 51:45 çünkü yerlerinden kalkacak durumda bile değillerdi ve kendilerini savunamazlardı. 51:46 Daha önce Nûh kavmini (de böylece yok etmiştik): çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idi. 51:47 EVRENİ (yaratıcı) güc(ümüz) ile inşa eden Biziz: ve, şüphesiz, Biziz onu istikrarlı bir şekilde genişleten. 51:48 Biz yeri genişçe yaydık ve onu pek de güzel düzenledik! 51:49 Ve her şeyin karşıtını yarattık, ki (Allah'ın Tek olduğunu) anlayabilesiniz. 51:50 Böylece, (ey Muhammed, onlara söyle:) "(Sahte ve kötü olan her şeyden) Allah'a sığının! Gerçek şu ki ben, O'nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım! 51:51 Allah'ın yanısıra başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın: Şüphesiz ben, O'nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım!" 51:52 İşte böyle, kendilerinden önce yaşamış olanlara da hangi elçi geldiyse, mutlaka, "(O) bir göz boyayıcı(dır), yahut bir deli!" dediler. 51:53 Onlar bu (düşünce tarzı)nı birbirlerine miras olarak mı aktarmışlar? Hayır, onlar azgınca bir küstahlığa kapılmış bir topluluktur! 51:54 O halde, onlardan yüz çevir, (bu durumda) senin bir suçun olmaz; 51:55 ama yine de (kulak veren herkese) hatırlatmaya devam et: çünkü bu hatırlatmalar müminlere fayda sağlar. 51:56 Ve (onlara söyle:) görünmez varlıkları ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım. 51:57 (Ama dikkat edin,) Ben onlardan ne bir rızık istiyorum ne de Beni gözetip beslemelerini: 51:58 çünkü bizzat Allah bütün rızıkları verendir, her türlü kudretin Sahibidir, bakî olandır! 51:59 Gerçek şu ki, zulüm işleyenler, (geçmişteki) arkadaşları gibi (kötülükten) paylarını alacaklardır: öyleyse (akibetlerini) çabuklaştırmayı benden istemesinler! 51:60 Hakikati inkara şartlanmış olanların vay haline; haber verilen Günde (başlarına gelecekler için vay haline onların!) 52:1 DÜŞÜN Sina Dağı'nı! 52:2 Düşün (Allah'ın) vahyi(ni), ki işlenmiştir 52:3 açık tomarlar üstüne. 52:4 Ayakta kalan (ibadet) evi(ni) düşün! 52:5 Düşün yüksek (göğün) tavanı(nı)! 52:6 Kabaran denizi düşün! 52:7 GERÇEK ŞU Kİ (ey insanoğlu,) Rabbin tarafından (günahkarlar için) öngörülmüş olan azap, kesinlikle vuku bulacaktır: 52:8 ona hiç kimse engel olamaz. 52:9 Göklerin (büyük) bir sarsıntı ile sarsılacağı o Gün (bu azap gerçekleşecek), 52:10 ve dağların (korkunç) bir hareketle (yerlerinden oynayıp) harekete geçecekler(i Gün). 52:11 Vay haline o Gün hakikati yalanlayanların, 52:12 (bütün hayatları boyunca) tamamen boş şeylerle oyalanıp duranların; 52:13 onlar, o Gün (karşı konulamaz bir) darbe ile cehennem-ateşine atılacaklar (ve kendilerine denilecek:) 52:14 "Bu, sizin yalanlamış olduğunuz ateştir! 52:15 Peki bu, bir yanılsama mıydı yoksa (doğruluğunu) görmek istemediğiniz bir şey mi? 52:16 (İşte şimdi) onu çekin! Ama (ister) sabredin, ister etmeyin, sizin için fark etmez: siz, yalnızca yapmış olduğunuzun karşılığını görüyorsunuz." 52:17 (Ama,) Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar kendilerini (o Gün) bahçelerde ve esenlik içinde bulacaklar, 52:18 Rablerinin kendilerine bağışlayacağı şeyler ile mutluluk bulacaklar: çünkü Rableri onları yakıcı ateşin azabından koruyacaktır. 52:19 (Ve onlara:) "Yapmış olduklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyip için, 52:20 sıra sıra dizilmiş (mutluluk) sedirlerine uzanarak!" (denilecek.) Ve (cennette) saf ve temiz, güzel gözlü eşler ile onları evlendireceğiz. 52:21 Kendileri iman eden ve soyları bu imanı sürdürecek olanlara gelince, Biz onları soyları ile bütünleştirecek ve işlerini heder ettirmeyeceğiz: (ama, sonuçta) herkes kendi kazandığının hesabını verecek. 52:22 Biz onlara meyveyi ve eti bolca vereceğiz, ne isterlerse hepsini: 52:23 ve orada, (cennette), birbirlerine, boş konuşturmayan ve günaha sokmayan kâseler uzatacaklar. 52:24 Ve onları (ölümsüz) gençlikler bekleyecek, (sanki) kendi kendilerinin (çocuklarıymış gibi), kabuklarının içinde saklanan inciler gibi (saf ve temiz). 52:25 Ve (böylece nimet tattırılanlar,) birbirlerine dönerek (geçmişte yaşadıkları hakkında) sorular soracaklar. 52:26 Onlar, "Bakın" diyecekler, "eskiden, çoluk-çocuğumuz arasında yaşadığımız sıralarda, (Allah'ın bizden razı olmadığını düşünerek) korku içindeydik; 52:27 ve bu durumdayken Allah bizi lütfuyla inayetlendirdi ve (çaresizliğin) yakıcı fırtınalarının azabından bizi korudu. 52:28 Şüphesiz biz bundan önce (yalnız) O'na yalvarırdık: (ve O, bize şimdi gösterdi ki) yalnız O'dur gerçekten iyilik eden ve gerçek rahmet kaynağı!" 52:29 ÖYLEYSE (ey Muhammed, bütün insanlara) öğüt ver: çünkü, Rabbinin rahmetiyle, sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli. 52:30 Yoksa onlar: "(O, yalnızca) bir şair(dir); bekleyip görelim zaman ona neler yapacak" mı diyorlar?" 52:31 De ki: "(Öyleyse,) ümitle bekleyin: Ben de sizinle birlikte ümitle bekleyeceğim!" 52:32 Akılları mı onlara bu (tavrı takınmaları)nı telkin ediyor, yoksa (bu hal) (sadece) kaba bir küstahlığın eseri midir? 52:33 Yoksa onlar: "Bu (mesaj)ı kendisi uydurmuştur!" mu diyorlar? Hayır, tersine, onlar (gerçeği biliyor, ama) inanmak istemiyorlar! 52:34 Ama, (eğer onu basit bir fâninin işi olarak görüyorlarsa) ona benzeyen başka bir söylem üretsinler (de görelim!) -söyledikleri doğru mu, değil mi! 52:35 (Yoksa onlar, Allah'ın varlığını inkar mı ediyorlar?) Kendileri, hiçbir (sebep) olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendi kendilerinin mi yaratıcılarıdırlar? 52:36 (Ve) gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, ama onlar hiçbir şey hakkında kesin bir inanca sahip değiller! 52:37 (Nasıl olabilirler ki?) Rabbinin hazineleri onlarda mı? Onlar mı (kaderden) sorumlular? 52:38 Yoksa onların (nihaî hakikatlere yükselecekleri ve insan kavrayışının ötesindekini) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, (onu) dinlemiş olanlardan birisi (bilgisinin) açık bir delilini getirsin! 52:39 Yahut, (eğer Allah'a inanıyorsanız), siz (yalnız) erkek çocuk sahibi olurken O(nun) kız çocuk sahibi (olmayı tercih ettiğine nasıl inanırsınız?) 52:40 Yoksa (ey Muhammed, senin mesajını reddedenler, seni dinlerlerse) onlardan bir karşılık isteyeceğinden ve kendilerini borç altına sokacağ(ından mı korkuyorlar?) 52:41 Yoksa, (bütün mevcudatın) gizli gerçekliğinin, (zamanı geldiğinde) yazabilmeleri için kendi kavrayış alanları içine gireceği(ni mi sanıyorlar)? 52:42 Yoksa (seni çelişkilerin) tuzağına mı düşürmek istiyorlar? Ama aslında tuzağa düşenler onlardır, o hakikati inkar edenler! 52:43 O halde, Allah'tan başka bir tanrıları mı var? Allah, sınırsız şanıyla insanların O'na yakıştırdığı ortaklardan münezzehtir! 52:44 AMA ONLAR, (hakikati) görmeyi reddedenler, gökyüzünde bir parçanın düşmekte olduğunu görselerdi, (yalnızca) "O, bir bulut yığını(ndan ibaret)tir!" derlerdi. 52:45 Bundan böyle, dehşete kapılacakları (Hesap) Günü ile karşılaşıncaya kadar kendi hallerine bırak onları: 52:46 O Gün komplolarının kendilerine hiçbir faydası olmayacak ve hiçbir yardımcı bulamayacaklar... 52:47 Gerçek şu ki zulüm işlemeye şartlanmış olanları, (öteki dünyadaki korkunç azaptan) daha yakın bir azap beklemektedir: ama çoğu bunun farkında değil. 52:48 O halde Rabbinin hükmünü sabırla bekle, çünkü sen gözümüzün önündesin; ve her ne zaman ayağa kalkarsan Rabbinin sınırsız şanını hamd ile yücelt, 52:49 gece ve bütün yıldızların çekildiği an O'nun şanını yücelt. 53:1 DÜŞÜN yücelerden inen (Allah'ın mesajının) gözler önüne serdiğini! 53:2 Sizin bu arkadaşınız ne sapmış, ne de aldatılmıştır, 53:3 ve ne de kendi arzu ve heveslerine göre konuşmaktadır: 53:4 bu (size ilettiği), kendisine indirilen (ilahî) vahiyden başka bir şey değildir; 53:5 son derece kudretli birinin ona öğrettiği (bir vahiy): 53:6 (o,) fevkalade bir güçle donatılmış (bir melektir) ki o an geldiğinde kendini gerçek şekli ve hüviyeti ile gösterdi, 53:7 ufkun en uç noktasında görünerek, 53:8 ve sonra yaklaşarak yanına geldi, 53:9 aralarında iki yay mesafesi kalıncaya kadar, hatta daha da yakınına. 53:10 Böylece (Allah), vahyedilmesini uygun gördüğü her şeyi kuluna vahyetmiş oldu. 53:11 (Kulunun) kalbi gördüğünü yalanlamadı: 53:12 Peki siz, ne gördüğü konusunda o'nunla tartışmaya mı giriyorsunuz? 53:13 Ve onu bir kez daha gördü, 53:14 en uzak noktadaki sidre ağacının yanında, 53:15 vaad edilen bahçenin yakınında, 53:16 meçhul bir parlaklığın çevresini sarıp kuşattığı sidre ağacının başında. 53:17 (Dikkat edin,) göz ne kaydı, ne de (başka yöne) çevrildi: 53:18 ve o, gerçekten de Rabbinin en muhteşem sembollerinden bir kısmını gördü. 53:19 HİÇ düşündünüz mü (neden taptığınızı) Lât ve 'Uzzâ'ya? 53:20 Ve (üçlünün) üçüncüsü ve sonuncusu olan Menât(a)? 53:21 Neden kendiniz için (yalnız) erkek çocuklar (istersiniz de) O'na kız çocuklar (isnad edersiniz?) 53:22 Bakın, bu kesinlikle haksız bir taksimdir! 53:23 Bu (sözde ilahî varlık)lar sizin ve atalarınızın uydurduğu boş isimlerden başka şeyler değildir; (ve) Allah onlara hiçbir yetki vermemiştir. Onlar, (o putlara tapanlar,) sadece zannın ve kuruntuların peşine takılıyorlar; halbuki şimdi onlara Rablerinden bir yol gösterici gelmiştir. 53:24 İnsan, her dilediğini elde etme hakkına sahip olduğunu mu sanır? 53:25 Halbuki hem ötekisi, hem de bu dünya, (yalnız) Allah'a aittir! 53:26 Çünkü, göklerde ne kadar çok melek olsa da, onların şefaati (hiç kimseye) en ufak bir fayda sağlamayacaktır; meğer ki Allah dilediği ve razı olduğu kimse için (şefaat) izni vermiş olsun. 53:27 Bakın, (ancak) öteki dünyaya (samimiyetle) inanmayanlar, melekleri dişi varlıklar olarak görürler; 53:28 ve onların bu konuda hiçbir bilgileri olmadığından yalnızca zannın ardından giderler: ama zan, hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz. 53:29 O halde, Bizi anmaktan uzak duran ve bu dünya hayatından başka bir şeye önem vermeyenlere mani ol, 53:30 ki bu onlar için bilinmeye değer tek şeydir. Şüphe yok ki Rabbin, kimin O'nun yolundan saptığını ve kimin O'nun rehberliğine uyduğunu hakkıyla bilir. 53:31 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir: O, kötülük yapanlara yaptıklarının karşılığını verecek ve iyilik yapanları da katıksız iyilikle ödüllendirecektir. 53:32 Büyük günahlardan ve çirkin fiillerden kaçınanlara gelince, onlar arada bir hataya düşseler de (bilsinler ki) Rabbin bağışlamada cömerttir. O, sizi toz-topraktan var ederken de, annelerinizin rahminde saklı bulunduğunuzda da sizinle ilgili her bilgiye sahiptir: o halde kendinizi saf ve temiz görmeyin; (çünkü) O, kimin Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıdığını en iyi bilendir. 53:33 PEKİ, hiç düşündün mü (Bizi hatırlamaktan) uzak duranı (ve bu dünya hayatından başka şeye değer vermeyeni), 53:34 ve (kendi ruhunun temizliği için kendisinden) bu kadar az ve bu kadar gönülsüzce vereni? 53:35 O, insan kavrayışının ötesindeki şeyin bilgisine sahip (olduğunu) ve böylece (onu açıkça) görebil(diğini mi iddia ed)iyor? 53:36 Yoksa henüz kendisine bildirilmedi mi Musa'ya gelen vahiylerde ne vardı, 53:37 ve her türlü güvene layık olan İbrahim'e; 53:38 ve hiç kimse, kimsenin yükünü taşıyacak değildir; 53:39 ve insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir; 53:40 ve zamanı geldiğinde kendisine çabası(nın gerçek anlamı) gösterilecek, 53:41 ve sonra ona tam karşılığı verilecektir; 53:42 ve (bütün mevcudatın) başı ve sonu Rabbinin katındadır; 53:43 (sizi) güldüren ve ağlatan yalnız O'dur; 53:44 ölümü getiren ve hayatı bağışlayan yalnız O'dur; 53:45 ve O'dur iki cinsi -erkeği ve dişiyi- yaratan, 53:46 (sadece) bir sperm damlasından, 53:47 ve O'nun kudretindedir ikinci bir hayatı da var etmek; 53:48 isteklerden arındıran ve mülk sahibi kılan yalnız O'dur; 53:49 ve yalnız O'dur en parlak yıldıza destek veren; 53:50 ve O'dur yok eden kadîm (kabileler) 'Âd 53:51 ve Semûd'u, hiçbir iz bırakmayacak şekilde, 53:52 ve onlardan önce Nûh kavmini -(çünkü,) hepsi de kötülükte çok iştahlı ve çok azgın olmuşlardı- 53:53 (işte Rabbin onları yok etti,) tıpkı yıkılıp altüst olan öteki şehirleri yok olmaya terk ettiği 53:54 ve sonra ebediyyen görünmez hale getirdiği (gibi). 53:55 O halde Rabbinin hangi nimet ve kudretinden (hâlâ) şüphe duyabilirsin? 53:56 BU, önceki uyarılar gibi bir uyarıdır: 53:57 yakın olan şu (Son Saat) daha da yaklaşıyor, 53:58 (Ama) onu Allah'tan başka kimse açığa çıkaramaz... 53:59 Siz bu haberleri tuhaf mı buluyorsunuz? 53:60 Ağlayacağınıza gülüyorsunuz; 53:61 ve eğlenip duruyorsunuz? 53:62 (Ama artık) Allah'a secde edin ve (yalnız O'na) kulluk yapın! 54:1 SON SAAT yaklaşacak ve ay yarılacak! 54:2 Ama eğer onlar, (Son Saat düşüncesini tamamen reddedenler, onun yaklaştığının) işaretini görselerdi, sırtlarını dönerler ve "(Bu,) hep olagelen bir göz yanılmasıdır!" derlerdi, 54:3 çünkü onlar kendi arzu ve heveslerine uyarak bunu yalanlamaya şartlanmışlardır. Ama her şeyin doğruluğu sonunda ortaya çıkacaktır. 54:4 Ve bakın, onlara (küstahlıklarını) önleyecek birçok haber gelmiştir; 54:5 (ve onlara aslında) kapsayıcı hikmet (verilmişti): ama bütün uyarılar boşa gitti(ğinden), 54:6 sen (yine) onlardan uzak dur. Çağrı Sesinin, (insanı) aklın tasavvur edemeyeceği bir şeye çağıracağı Gün, 54:7 onlar kederli gözlerle, (rüzgarın) dağıtıp savurduğu çekirgeler gibi mezarlarından kalkacaklar, 54:8 Çağrı Sesine doğru şaşkınlık içinde koşacaklar; (ve şimdi) hakikati inkar edenler: "Bu ne felaket bir Gün'dür!" diye haykıracaklar. 54:9 BUNLARDAN, (şimdi yeniden dirilmeyi inkar edenlerden) önce Nûh'un kavmi de o'nu yalanlamıştı; onlar kulumuzu yalanlamışlar ve "O, bir delidir!" demişlerdi, (ve bundan dolayı) o kovulup defedilmişti. 54:10 Bunun üzerine (Nûh,) Rabbine: "Doğrusu ben yenik düştüm, artık Sen gel ve bana yardım et!" şeklinde yalvardı. 54:11 Biz de seller gibi akan bir su ile göğün kapılarını açtık 54:12 ve toprağın pınarlar halinde fışkırmasını sağladık ki sular önceden belirlenmiş bir amaca hizmet etsin: 54:13 ama o'nu (sadece) tahtalar ve çivilerden yapılmış o (gemi) ile taşıdık, 54:14 ve (gemi), gözlerimizin önünde akıp gitti: (bu,) nankörce reddedilmiş olan o (Nûh) için bir ödüldü. 54:15 Ve böyle (yüzen gemi)leri (insana rahmetimizin) ebedî bir işareti kıldık: öyleyse, yok mudur ondan ders almak isteyen? 54:16 Ve uyarılarım gözardı edildiğinde verdiğim azap ne şiddetlidir! 54:17 Bu nedenle Biz bu Kuran'ı akılda kolay tutulur kıldık: öyleyse, yok mudur ondan ders almak isteyen? 54:18 'ÂD (kavmi de) hakikati yalanlamıştı: ve uyarılarım gözardı edildiğinde verdiğim azap ne şiddetliydi! 54:19 Biz onların üstüne müthiş uğursuz bir günde şiddetli bir kasırga gönderdik: 54:20 (bu kasırga,) insanları köklerinden koparılmış hurma kütükleri gibi savurup attı. 54:21 Zaten uyarılarım gözardı edildiğinde verdiğim azap ne şiddetlidir! 54:22 Bu nedenle Biz bu Kuran'ı akılda kolay tutulur kıldık: öyleyse, yok mudur ondan ders almak isteyen? 54:23 SEMÛD (kavmi de) bütün uyarılarımızı yalanlamıştı; 54:24 ve şöyle demişlerdi: "Biz kendi içimizden çıkan bir fâniye mi uyacağız? O takdirde biz mutlaka hataya ve ahmaklığa dûçâr oluruz! 54:25 Neden içimizden bir tek o'na (ilahî) öğüt ve uyarı indirildi? Hayır, o küstah bir yalancıdan başka bir şey değil!" 54:26 (Allah:) "Onlar yarın kimin küstah ve yalancı olduğunu görecekler!" dedi, 54:27 "Bak (ey Salih,) Biz bu dişi deveyi onlar için bir sınama olsun diye gönderiyoruz; sen onları sadece seyret ve sabırlı ol. 54:28 Onlara (kuyu) sularının aralarında paylaştırılacağını bildir; her birine eşit paylar (şeklinde.)" 54:29 Ama onlar (en yakın) adamlarını çağırdılar; o (gelir gelmez kötü bir işe) kalkıştı ve (hayvanı) vahşice boğazladı: 54:30 uyarım gözardı edildiğinde verdiğim azap ne şiddetlidir! 54:31 Biz onlara (ceza olarak) bir tek darbe vurduk ve bir çiftliğin kurumuş, kırılmış fidanlarına döndüler. 54:32 Bu nedenle Biz bu Kuran'ı akılda kolay tutulur kıldık: öyleyse, yok mudur ondan ders almak isteyen? 54:33 LÛT halkı (da) bütün uyarılar(ımız)ı gözardı etmişti: 54:34 onların üzerine de öldürücü bir kasırga saldık ve şafak vakti yalnız Lût'un ailesini kurtardık, 54:35 katımızdan bir nimet olarak: işte biz şükredenleri böyle ödüllendiririz. 54:36 Aslında o, Bizim cezalandırma gücümüz konusunda onları uyarmıştı; ama onlar bu uyarılara hep şüpheyle baktılar, 54:37 ve hatta o'ndan misafirlerini (kendilerine) teslim etmesini istediler: bunun üzerine onları (gerçeği) görmekten yoksun bıraktık: "Uyarılarım gözardı edildiğinde başınıza gelen azabı tadın bakalım!" (diye seslendik.) 54:38 Nitekim sabahın erken vaktinde (etkileri) kalıcı bir azap onları yakaladı: 54:39 "Uyarılarım gözardı edildiğinde başınıza gelen azabı tadın bakalım!" 54:40 Bu nedenle, Biz bu Kuran'ı akılda kolay tutulur kıldık: öyleyse, yok mudur ondan ders almak isteyen? 54:41 Firavun halkına (da) kesinlikle bu tür uyarılar gelmişti; 54:42 onlar Bizim bütün mesajlarımızı yalanlamışlardı: bunun üzerine, yalnızca, her şeyin belirleyicisi olan Kudret Sahibinin hesap soracağı şekilde onlara hesap sorduk. 54:43 ÖYLEYSE, (şimdi) sizden hakikati inkar edenler diğerlerinden daha mı iyidirler; yoksa (kadîm ilahî) hikmet belgelerinde sizin için dokunulmazlık (sözü) mü verildi? 54:44 Yoksa onlar, "Biz yek vücut olmuş bir grubuz, (ve bundan dolayı) üstünlük bizim hakkımız!" mı diyorlar? 54:45 (Ama hakikati inkar edenlerin) ordusu bozguna uğrayacak, arkalarını dönecek (ve kaçacak)lar! 54:46 Evet! Son Saat, onların kaderleriyle gerçekten buluşacakları andır; ve o Son Saat en korkunç ve en acı (an) olacaktır: 54:47 çünkü, günaha batmış olanlar (o zaman, görecekler ki) sapıklıkta ve ahmaklıkta kaybolup gitmişler! 54:48 Yüzükoyun ateşe sürüklenecekleri o Gün (onlara denilecek:) "Cehennem ateşinin dokunuşunu tadın bakalım şimdi!" 54:49 BAKIN, Biz her şeyi gerekli ölçü ve nisbette yarattık; 54:50 Bizim (bir şeyi) takdir etmemiz ve (onun meydana gelmesi) göz kırpması gibi bir anlık bir (fiil)dir. 54:51 Nitekim, (geçmişte) sizin gibi toplumları yok ettik: öyleyse, yok mudur ondan ders almak isteyen? 54:52 (Onlar gerçekten suçluydular,) çünkü yaptıkları bütün (kötülükler), (ilahî) hikmetin (kadîm) belgelerinde (kendilerine gösterilmiştir); 54:53 ve (insanın yaptığı) her şey, ister küçük isterse büyük olsun, (Allah'ın nezdinde) kaydedilmektedir. 54:54 (Bu nedenle,) Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar, kendilerini bir bahçeler ve akarsular (cennetin)de bulacaklar, 54:55 her şeyin belirleyicisi olan Kudret Sahibi'nin huzurunda, (saf) gerçeğin tahtı üzerinde... 55:1 RAHMÂN, 55:2 Bu Kuran'ı (insana) öğretti. 55:3 O, insanı yarattı: 55:4 ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretti. 55:5 Güneş ve ay (O'nun buyruğu doğrultusunda) kendileri için belirlenen yörüngelerde akarlar; 55:6 yıldızlar ve ağaçlar (O'nun önünde) yere kapanırlar. 55:7 Ve O, gökleri yükseltti ve (her şey için) bir ölçü koydu 55:8 ki (siz, ey insanlar,) asla (doğruluk ve haklılık) ölçüsünden şaşmayasınız: 55:9 öyleyse (yaptıklarınızı) adaletle tartın ve ölçüyü eksik tutmayın! 55:10 O, yeri, bütün canlı varlıklar için genişletip yaymıştır, 55:11 üzerinde meyveler ve salkım salkım hurma ağaçlarıyla 55:12 ve filizlenip dal veren tohumları ve hoş kokulu bitkileriyle. 55:13 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:14 O, insanı çömlek gibi pişmiş çamurdan yarattı, 55:15 halbuki görünmez varlıkları garip bir ateş alevinden yaratmıştır. 55:16 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:17 (O,) gündoğumunun en uzak iki noktasının ve günbatımının en uzak iki noktasının Rabbi(dir). 55:18 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:19 O, birbirlerine kavuşup karışabilmeleri için iki büyük su kütlesini serbest bırakmıştır: 55:20 (ama) aralarında aşamayacakları bir engel var. 55:21 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:22 Bu (su kütle)lerinin ikisinden büyüklü küçüklü inciler çıkar. 55:23 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:24 Ve (hareket halindeki) dağlar gibi denizler üzerinde yüzüp giden kocaman gemiler O'nundur. 55:25 Peki, öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:26 Göklerde ve yerde var olan her şey yok olup gitmeye mahkumdur: 55:27 ama kudret ve ihtişam sahibi olan Rabbinizin Zâtı sonsuza dek kalıcıdır. 55:28 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:29 Göklerde ve yerdeki bütün mevcudat O(nun kanunları)na tâbidir: (ve) O, her gün kendini bambaşka (şaşkınlık verici) bir yolla ifade eder. 55:30 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:31 (BİR GÜN) sizden hesap soracağız, siz ey günah yüklü çift! 55:32 Bu durumda, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:33 Siz ey görünmez varlıklar(ın) ve insanlar(ın şerlileriy)le bir arada yaşayanlar! Eğer göklerin ve yerin ötelerine geçebileceğinizi (düşünüyorsanız), haydi geçin! (Ama) onların ötesine geçemezsiniz, (Allah'tan) bir yardım olmazsa! 55:34 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:35 Bir ateş alevi ve duman üzerinize salınacak ve hiçbir yardım görmeyeceksiniz! 55:36 Bu durumda, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:37 Gök parça parça yarıldığı ve (yanık) yağ gibi kızıllaştığı zaman: 55:38 Hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:39 O Gün ne insana ne de görünmez varlığa günahları hakkında bir şey sorulmayacaktır. 55:40 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:41 Bütün günahkarlar işaretlerinden tanınacak ve alınları ile ayaklarından yakalanacaklar! 55:42 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:43 İşte bu, günahkarların (şimdi) yalanladıkları cehennemdir: 55:44 onlar, cehennem ile (kendi) yakıcı ümitsizlikleri arasında gidip gelecekler! 55:45 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:46 RABLERİNİN huzuruna korku içinde çıkanlar için iki (cennet) bahçe(si hazırlanmıştır:) 55:47 Öyleyse, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:48 Türlü türlü harika renkler (ile bezenmiş iki bahçe). 55:49 Öyleyse, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:50 Bu iki (bahçenin her birin)de iki çeşme akacak. 55:51 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:52 İkisinde de her meyveden iki cins bulunacak. 55:53 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:54 (İşte böyle bir cennette, kutsananlar) atlastan dokunmuş halılara uzanarak (hayat sürecekler); ve bu iki bahçenin meyvesi kolayca erişebilecekleri yerde bulunacak. 55:55 Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? 55:56 Bu (bahçe)lerde, ne insanın ne de görünmez bir varlığın daha önce hiç dokunmadığı yumuşak bakışlı eşler bulunacak. 55:57 Öyleyse, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:58 İncilerin ve yakutların (güzelliği) gibi (muhteşem güzellikler vaad edildiği zaman,) 55:59 hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:60 İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey olabilir mi? 55:61 O halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:62 Ve o ikisinin yanında (başka) iki bahçe daha olacak; 55:63 o halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:64 Yemyeşil iki (bahçe). 55:65 O halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rab-binizin? 55:66 Bu iki (bahçe)nin (her birinde) iki kaynak fışkıracak. 55:67 O halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:68 Onların ikisinde de (çeşit çeşit meyveler), hurmalar ve narlar olacak. 55:69 O halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:70 Ve bu (bahçeler)de (her) şeyin en muhteşemi ve en güzeli bulunacak. 55:71 O halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:72 (Kutsananlar, orada, harika) çadırlarda saf ve çekingen, yumuşak huylu eşleri (ile birlikte yaşayacaklar). 55:73 O halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:74 Daha önce ne bir insanın ne de görünmez varlığın dokunmadığı (eşler). 55:75 O halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:76 (Onlar, böyle bir cennette) yeşil çimenler ve harikulade güzellikte halılar üzerinde uzanarak (hayat sürecekler). 55:77 O halde, hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz Rabbinizin? 55:78 İHTİŞAM sahibi ve kerîm Rabbinin ismi ne yücedir! 56:1 GERÇEKLEŞECEK olan (sonunda) gerçekleştiği zaman, 56:2 onun yalan olmadığı apaçık ortaya çıkacaktır; 56:3 o, (bazılarını) alçaltan, (diğerlerini) yücelten(dir)! 56:4 Yer (şiddetli) bir sarsıntı ile sarsıldığında, 56:5 ve dağlar ufalana ufalana, 56:6 toz-toprak haline geldiğinde 56:7 (işte o Gün,) siz üç sınıf(a ayrılmış) olacaksınız: 56:8 Kiminiz doğruyu bulmuşlardan olacak: Ah! ne (mutlu) kimselerdir doğruyu bulmuş olanlar! 56:9 Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak: Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar! 56:10 Önde olanla